Bu Blog içinde Ara

16 Haziran 2012 Cumartesi

ŞÜPHELİLERDEN UZAK DURMAK

ŞÜPHELİLERDEN UZAK DURMAK


Ali b. Ebi Talib'in oğlu Rasûlullah (s.a)'ın (kızı Fatıma'nın oğlu yani) toru­nu ve hoş kokulu reyhanı Ebû Muhammed el-Hasen -r.a.-den, dedi ki: ]'_ Rasûlullah (s.a)'dan şunu belledim: "Seni şüpheye düşüren şeyi bırak, şüp- r, heye düşürmeyen şeye yönel!
[1]

Bu Hadisin Önemi:


Bu hadis aslı itibariyle dinin kaidelerinden bir kaidedir. Bu ise işlerde yakîne göre hareket edip, şüpheli şeyleri terketmektir. İbn Hacer el-Heytemî[2] der ki: Bu hadis dinin kaidelerinden büyük bir kaidedir. Takva sahiplerinin etrafında dönüp durduğu vera'ın asıl delilini teşkil eder. Yakın nuruna engel teşkil eden şüphe ve vehimlerin karanlıklarından kurtarıcıdır. [3]

Şüphelerden Uzak Durmak:


Rasûlullah (s.a)'ın: "Seni şüpheye[4] düşüren hususu terkederek şüpheye düşürmeyene yönel" buyruğu ile Rasûlullah {S.A.S.) şüpheli hususlardan uzaklaşıp kesin olarak hükmü bilinen hususlara göre hareket etmeyi emret­mektedir.[5] Bu şekilde davranmakla müslüman, haysiyetini yerilmekten kurtardığı gibi, Yüce Allah'ın haram kıldığı şeylere düşmekten de kendisini korur, kalbi huzursuzluk ve kararsızlıktan kurtularak mutmain olur. Çünkü şüpheler kalpte huzursuzluk ve kararsızlığın meydana gelmesinin sebebidir. Bu şekilde hareket etmek ise insanda vera' duygusunun yerleşik bir ahlâk haline gelmesi sonucunu verir.[6] Bu ise şeytanın vesvese kapılarının kapa­tılmasında oldukça kapsamlı fayda sağladığı gibi, dünya ve âhirette de çok büyük faydalan vardır. [7]        
                         

Selefin Vera'ı Ve Şüpheleri Terketmeleri:


Bu ümmetin selefi vacibiyle, mendubuyla İslâm ahlakıyla ahlâklanmış-lardı. Kitap ve Sünnet'in naslannın hayat ve yaşayışlarını ne şekilde etkile­diğini açıklamak üzere aşağıya bazı örnekleri kaydedelim:
1- Âişe (r. anhâ)dan, dedi ki: "Ebu Bekr es-Sıddîk (r.a)'in gündelik ola­rak kazancından belli miktarını kendisine getirmekle yükümlü tuttuğu bir kölesi vardı. Ebû Bekr de onun bu getirdiğinden yiyecek alırdı. Birgün bir-şeyler getirdi, Ebu Bekr de ondan yedi. Kölesi ona: Bunun ne olduğunu bi­liyor musun? diye sordu, Ebû Bekr: Nedir? diye sorunca, kölesi şu cevabı verdi: "Cahiliye döneminde birisine kâhinlik yapmıştım. Halbuki ben bu işi bilen birisi değildim, adamı aldattım. Daha sonra benimle karşılaştı ve ken­disinden yemiş olduğum bu şeyi bana verdi." Bunun üzerine Ebu Bekr elini ağzına sokarak karnında ne varsa dışarı çıkardı .[8]
2-  Nâfi'den rivayete göre, Ömer b. el-Hattâb (r.a) muhacirlere dört bi­ner (dirhem maaş) tesbit etmişti. Oğluna ise üçbin beşyüz (dirhem) tesbit et­mişti. Kendisine: O da muhacirlerdendir, ne diye O'na tesbit ettiğin maaşı eksik tesbit ettin? diye sorulunca şu cevabı verdi: Babası hicret ettiğinde onu beraberinde getirmişti. Demek istiyor ki, O bizzat hicret eden kimse gibi olamaz.[9]
3- İbnü'l-Mübârek[10] der ki: Hassan b. Ebî Sinan'a el-Ehvâz'da bulunan bîr kölesi şöyle bir mektup yazdı: Şeker kamışına bir âfet isabet etti. Bun­dan dolayı şeker satın al. O da bir adamdan şeker aldı, fakat satın aldığı bu şekerden o kişi az bir kâr, -otuz bin (dirhem)- sağladı. Ancak Hassan, şeker sahibine giderek şöyle dedi: Ey filân, benim kölem bana mektup yazmıştı, ben de sana durumu bildirmemiştim. O bakımdan senden satın almış oldu­ğum bu şekeri benden geri al. Diğeri: "Şimdi bana haber vermiş oldun ve ben de sana bunu helâl ediyorum" dedi. Hassan geri döndü, fakat yine bunu içine sindiremedi. Tekrar şeker satın aldığı adamın yanına giderek şöyle dedi: Ey filân, ben bu alışverişi olması gereken şekilde yapmadım. O ba­kımdan senden satın aldığım bu şekeri geri almanı arzu ediyorum. Sonun­da geri almayı kabul edinceye kadar ısrarlarını sürdürdü.[11]
4- Yezid b. Zurayk babasının kendisine miras bıraktığı beşyüz binlik bir parayı almadı. Çünkü babası sultanlara memuriyet yapan birisi idi. Yezid ise hurma saplarından birşeyler yapar ve bununla geçinirdi. Ölünceye ka­dar da bu işini sürdürmüştü,[12]

İhtilaflı Olan Şeyleri Terketmek Her Zaman İçin Verâ1 Olmayabilir:


İlim adamlarının ihtilâf ettiği mes'elelerden kurtulmak her zaman için mutlak olarak vera' değildir. Yapılmasında ruhsat bulunan ve bu hususta onunla çatışan herhangi bir delil ve kanaat bulunmayan hususların vera ge­rekçe gösterilerek terkedilmesindense yapılması daha uygundur. Meselâ, bir kimse kesin olarak abdestli olduğundan emin olduğu halde, abdestinin olmadığı hususunda şüpheye düşmesi bu kabildendir. Çünkü Rasulullah (S.A.S.): "(Namazda iken bu şekilde şüpheye düşen bir kimse) bir ses işit­medikçe, yahut bir koku almadıkça namazını bırakmasın[13] diye buyur­muştur.
Bunu burada kaydedişimizin sebebi, bazı kimselerin, -birtakım ilim adamları muhalif fetva verdiği gerekçesiyle- dinde sabit olmuş birçok husus ve ruhsatı terketmesidir. Görüş ayrılığının bulunduğu ihtilaflı meselelerde ihtilâftan kurtulmak için o işi yapmayı terketmek, kişinin hakka ulaşmaktan acze düştüğü oldukça zor meselelerde söz konusu olur. [14]

Verâ' İstikamet Ehli Olan Kimseler İçin Sözkonusudur:


Vera1 farz olan işleri yapmak, yasak kılınmış şeyleri de terketmek sure­tiyle dosdoğru yolda yürüyen kimselere yakışır. Büyük günahları işleyip farzları terkeden, sonra da şüpheli şeyleri terketmeye çalışan kimsenin bu veraı karanlıktır ve böyle bir veraın samimiyetinden şüphe edilir. Bundan dolayı İbn Ömer (r.a.) Irak halkından sivrisineklerin öldürülmesi sonucu bı­raktıkları kan izinin hükmü hakkında kendisine soru soran Iraklılara şöyle demiştir: Bunlar Hüseyin'i öldürdüler, gelmiş bana sivrisineğin kanı hakkın­da soru soruyorlar! Halbuki Peygamber (s.a)'i şöyle buyururken dinlemişim-dir: "İkisi (Hasan ile Hüseyin) dünya ehli arasında benim hoş kokulu iki rey-hanımdır.[15] Adamın birisi de Bişr b. el-Haris'e hanımı ve hanımını boşa­masını emreden annesi bulunan bir kişi hakkında soru sormuş, O da ona şu cevabı vermiş: "Eğer her hususta annesine gereği gibi itaat ediyor ve an­nesine itaat olarak geriye hanımını boşamaktan başka yapacak hiçbir şey kalmamışsa boşayıversin. Ama hanımını boşayarak annesine iyilik yaptık­tan sonra da kalkıp annesini dövüyor ise, böyle birşey yapmaya kalkışmasın.[16]



[1] Nevevî der ki: Hadisi Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiş olup Tirmizî: Hasendir, demiştir. el-Elbânî de Sahihu'l-Câmi'de (3372) sahih olduğunu ifade etmiştir.
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 143.
[2] İbn Hacer et-Heytemî (909-973 h.) Adı: Ahmed b. Hacer el-Heytemî, bazılarına gö­re {-peltek se ile- el-Heysemî'dir. Sa'd oğullarından ve Ensâr'a mensuptur. Künyesi Şihabüd-din el-Abbas olup, Mısır'da e!-Heytem mahallesinde doğmuş, Ezher'ds ilim tahsil etmiştir. Şafiî Mezhebine mensuptur. Mekke'de yerleşmiş, orada kitaplarını telif etmiş, orada vefat etmiştir. İlmi eserleri': Tuhfetu'l-Muhtâc Şerhu'l-Minhâc, el-îâb Şerhu'l-Ubâb el-Mihîtu bi Mu'zami Nususi'ş-Şafiiyyeti ve'1-Eshab, Fethu'UMübîn Şerhu'l-Erba'în.
[3] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 144.
[4] Hakkında şüphe ettiğin şey demektir. İbn Receb der ki, (şüphe diye anlam verdiğmiz): Reyb, huzursuzluk ve kararsızlık anlamındadır.
[5] Burdaki emir mendubluk ifade eder, vücûb değil.
[6] Vera', Lisânu'l-Arab'da da belirtildiği gibi, çekinip sakınmak demektir. Vera' asıl itiba­riyle haramlardan uzak durmak anlamında olmakla birlikte, daha sonra şüpheli şeylerden ve harama götüren hususlardan uzak durmak hakkında da istiare yoluyla kullanılmıştır. Yûnus der ki: Vera' her türlü şüpheden kurtulmak, uzak durmak ve her gö2 kırpmasında nefsi he­saba çekmek demektir. Süfyan-ı Sevrî de der ki: Vera'dan daha kolay bir şey bulmadım. İçinde huzursuzluğa sebep olan her şeyi terket. Kısaca vera1 budur. Ebu Bekr el-Cezairî de der ki: Vera' sakıncalı olur korkusuyla sakıncası olmayan şeyleri de terketmek, yahut da ya­saklanmış şeye düşerim
korkusuyla mubah olanı terketmek demektir.
[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 144.
[8] Buhdrî, IV, 236
[9] Buharı, IV, 261
[10] Mübârek (118-181 h.): Adı, Abdullah b. el-Mübârek'tir. Künyesi Ebu Abdurrahmân'dır. Velâ yoluyla Hanzalî olup, Merv er-Ruzludur. Annesi Harzemli, babası Türktür. Hadis ve fıkıhta imamdı. Ebû Hanife, Süfyan es-Sevri ve İbn Uyeyne ile oturup kalkmıştır. O'ndan pek çok kimse hadis almıştır. İmam Ahmed ile Yahya b. Maîn bunlar arasındadır. Dilde, şiir ve fesahatta yetkili bir ilim adamıydı. Oldukça âbid ve vera' sahibi bir kimseydi. Ticaretle uğraşırdı. Fakirlere pek çok miktarda infâkta bulunurdu. İlmî eserlerin­den bazıları: Tcfsiru'I-Kur'ân, ed-Dekâik fi'r-Rekâik, Rikâu'l-Fetâvâ.
[11] Câmiu'l-Ulûmi ve'l-Hikem, 102
[12] Aynı yer
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 145-146.
[13] Bufıdrf ve Müslim tarafından ittifakla rivayet edilmiştir. el-Elbânî, Muhtasaru'l-Buhdrf 46, Muhtasaru Müs/im, 48
[14] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 146.
[15] Camiu'l'Ulûmi ve'l-Hikem, 103-104
[16] Aynı yer
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 146-147.