Bu Blog içinde Ara

14 Haziran 2012 Perşembe

SÜNNETİN ISLAMDAKI YERİ (MİFTÂHU'L-CENNE Fİ'L-İHTİCÂC Bİ'S-SUNNE)

SÜNNETİN ISLAMDAKI YERİ (MİFTÂHU'L-CENNE Fİ'L-İHTİCÂC Bİ'S-SUNNE)

Bismillahirrahmanirrahim
Allah'a hamdolsun (c.c). O'na güveniyorum. Selam olsun O'nun seçkin kullarına.
Allah (c.c) size merhamet etsin, şunu biliniz ki: Bazı ilimler vardır ilaç gibidir. Bazı görüşler de vardır kî abdesthane gibidir, ancak zaru­ret anında zikredilir.
Allah'a (c.c) hamd olsun, uzun zamandır mevcut olmayan fakat şimdilerde (kötü) kokusu yayıîan bir görüş var. O da şu:
Bir râfizî zındığı haddi aşarak sünnet-i nebeviyye ve rivayet edilen hadislerle amel edilemeyeceğini, sadece Kur'ân'm delil olacağını söyle­miştir. Aİlah Teâlâ (c.c), hadis-i şeriflerin yüceliğini ve şerefini arttırsın.
Bu kişi bu sözüne delil olarak da şu hadisi getirmiştir:
"Size benden bir hadis geldiğinde bunu Kur'ân'a arzedin. Eğer Kur'ân'da onunla ilgili bir asıl buluyorsanız hadisi ahn, bulamı­yorsanız reddedin."[1]
Râfızîden hadisi ben de bu şekilde İşittim. Başkaları da işitti. Ba-zıları oralı olmadı. Bazıları ise bu sözün aslını feslini ve nereden çıktı-ğını bilmiyor.
Bu sözün aslını ve batıl olduğunu insanlara açıklamak istiyorum. Çünkü bu, toplumu helâka götürecek en büyük sebeplerden bir tanesidir.[2]

Hadisin Delil Oluşunu İnkar Edenin Durumu

Allah (c.c) size merhamet etsin. Şunu bilesiniz ki, usûl ilminde ma­ruf olan şartları taşıyan -kavlî olsun fiilî olsun- hadisler hüccettir. Rasûlullah'ın (sav) bu hadislerini inkar eden kimse küfre girer ve İslam dairesinden çıkar, yahudilerle, hristiyanlarla veyahutta Allah'ın (c.c) murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur.
İmam Şafiî (ra)[3] birgün bir hadis rivayet eder ve- "sahihtir" der. Birisi:
- Ey Ebû Abdillah! Sen de aynı kanaatte misin?" diye laf edince, bozulur ve şöyle der:
- Ey adam! Sen beni hiç hristiyan olarak gördün mü? Bana kili­seden çıkarken rastladın mı? Belimde hristiyan zünnarına şahid oldun mu? Hem Rasûlullah'tan (sav) hadis rivayet edeceğim, hem de aynı görüşte olmayacağım ha!"[4]

Zındıkların Ve Râfızîlerden İyice Haddi Aşanların Görüşleri


Bu fasid görüşün aslı şuraya dayanır: Zındıklar ve râfızîlerden[5] ipin ucunu iyice kaçıranlardan bir grup, sünnetin delil olarak kullanılmasını inkar etmiş ve sadece Kur'ân'la yetinmek gerektiğini iddia et­mişlerdir. Onîanın bunu söylemelerindeki gayeleri farklı farklıdır:
Bazıları nübüvvetin Hz. Ali'nin (ra) hakkı olduğuna, Cibril aleyhisse-lamın peygamberlerin efendisine (sav) gelişinde hata ettiğine inanmak­tadırlar. Allah Teâİâ (c.c) zalimlerin söylediklerinden çok berî ve yücedir.
Bunlardan bazıları da Rasûlullah'ın (sav) nübüvvetini kabul etmek­te fakat şunu da söylemektedirler: "Halifelik, esasında Hz. Ali'nin hakkı idi." Sahabe-i Kiram (ra) Hz. Ali (ra) yerine Hz. Ebûbekr'e (ra) halifeliği tevdî edince, aklı bozuk bu kimseler (Allah'ın (c.c) laneti üzer­lerine olsun), "zulmettiler, halifeliği hakkı olana değil de hakkı olma­yana verdiler" diye ashaba "kafirdir'' dediler. Allah (c.c) onlara lanet etsin. Hz. Ali'yi (ra) de "hakkını aramadı" diye küfre nisbet ettiler. Bu görüşlerin üzerine de tüm hadisleri reddetmeyi bina ettiler. Çünkü on­ların iddialarına göre bunlar kafir olan bir topluluğun rivayetleridir.
İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râci'ûn.
Esasında zaruret hasıl olmasaydı, insanların birkaç asırdır ondan uzak ve rahat durduğu bu görüşün aslını anlatmayı caiz görmüyordum.
Bu görüşte olanlar dört İmam zamanı ve onlardan sonraki zaman­larda çokça bulunuyordu. Dört imam ve onların talebeleri derslerinde, münazaralarında ve eserlerinde bu görüş sahiplerini reddetmeye ge­nişçe yer veriyorlardı. Ben inşâeilah onların delillerinden bir demet su­nacağım. Muvaffak kılacak olan İse Allah'tır, (c.c).[6]

İmam Şafiî'nin Sünnete Bakışı


İmam Şafiî (ra) Risd/e'sinde şöyle der; Beyhakî de onun sözünü Medha/'inde[7] nakleder:
Allah Teâlâ (c.c), İslam dini, farzlar ve Kur'ân'la ilgili olarak Rasû-lünü (sav) öyle bir yere koymuştur ki; ona itaati farz kılıp, asi gelmeyi haram kılmıştır. O'nu dinin kendisiyle bilindiği bir meşale olarak in­sanlara gönderdiğini açıklamıştır. Ayrıca kendisine imanla Rasûlüne (sav) imanı beraberce zikrederek Rasûlullah'ın faziletini beyan etmiştir.
Allah Tebâreke ve Teâlâ (c.c) bunu şöyle ferman ediyor:
"Allah'a, peygamberine ve indirdiğimiz Kur'ân'a iman ediniz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."[8]   .
Yine Allah Teâlâ (c.c) şöyle buyuruyor:
"Muhakkak müminler onlardır ki, Allah'a ve Rasûlüne iman etmişlerdir ve onun maiyetinde içtimai bir işle meşgul bulunduk­ları zaman da ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler."[9]
Allah Teâlâ (c.c) bu ayette, diğer hususların onun ardından geldi­ği imanın, başlangıçta tam olmasını Allah'a (c.c) ve Rasûlüne (sav) be­raberce inanma şartına bağlamıştır.
İmam Şafiî şunu da söyler:
Allah Teâlâ (c.c) İnsanlara kendi vahyine ve Rasûlünün (sav) sün­netine uymayı farz kılmıştır. Nitekim Kur'ân'da şöyle buyurmaktadır:
"Her ne kadar daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlar idiyse de, içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, (kö­tülüklerden ve inkardan) temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur."[10]
Allah Teâlâ (c.c) başka ayetlerde de kitap ve hikmeti bir arada zik­reder. Bu hususta İmam Şafiî şöyle diyor:
"- Allah Teâlâ (c.c} (ayette) kitabı zikretmiştir. Bu Kur'ân-ı Ke-rîm'dir. Hikmeti de zikretmiştir. Kuran bilgisini beğendiğim bir kimse­den bununla ilgili olarak şöyle dediğini duydum:
"- (Ayette geçen) hikmet, Rasûlullah'ın (sav) sünnetidir."[11] Allah Teâlâ (c.c) bir ayette de şöyle buyurmaktadır-.
"Ey iman edenleri Allah Teâlâ'ya itaat ediniz ve peygambere de, sizden olan emir sahiplerine de itaat ta bulununuz. Sonra bîr-şey hakkında ihtilafa düşerseniz, onu Allah Teâlâ'ya ve peygam­berine arz ediniz."[12]
İlim ehlinden bazıları bu ayette geçen "emir sahipler i "nden mu­radın Rasûlullah'ın (sav) gönderdiği seriyyelerin komutanları olduğunu söylemişlerdir, "ihtilafa düşerseniz" manası da yine de Allah Teâİâ (c.c) en iyisini bilir- birşeyde anlaşmazlığa düşerseniz demektir. "İh­tilafa düşerseniz" diye kastedilenler de seriyyeye katılanlar ve itaat etmekle emroiundukîarı komutanlarıdır. "Onu Allah Teâlâ'ya ve pey­gamberine arz ediniz" kavlinden murad, Allah'ın (c.c) ve Rasûlü'nün (sav) sözüne bakın demektir. Yine de burada kastedileni en iyi Aüah bilir. (c.c).
İmam Şafiî bunları söyledikten sonra açıklamalarına devam etmiş, sonra şöyle demiştir:
Allah Teâlâ (c.c) onlara, Rasûlüne itaatin kendisine itaat demek ol­duğunu bildirmiş ve şöyle buyurmuştur:
"Hayır; Rabbine andolsun ki! Aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar."[13]
İmam Şafiî Rasûlullah'ın (sav) emrine uymanın farz oluşuna şu ayeti de delil getirir:
"(Ey müminler!) Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri, mu­hakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine aykırı dav­rananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap İsabet etmesinden sakınsınlar."[14]
İmam Şafiî şu ayeti de delil olarak getirir:
''Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının."[15]
İmam Şafiî bu ayetlerin dışında, Rasûluilah'ın fsav) emrine uyma­yı, ona taatin farz olduğunu gösteren diğer ayetleri de zikreder. Bu du­rumda, Allah Teâİâ (c.c) Rasûlüne (sav) itaati farz kıldığından dolayı, hiçkimse Rasûlullah'ın emrine karşı çıkamaz, (sav).[16]

İmam Beyhakî'nin Sünnetin Delil Oluşuna Bakışı

Beyhakî (Şafiî'den yaptığı nakillerle) meseleyi delilleriyle böylece ortaya koyduktan sonra şöyle der:[17]
Sünnetin delil oluşu sabit olmasaydı, Rasûlullah efendimiz (sav) veda hutbesinde orada bulunanlara dini hususları öğrettikten sonra şöyle buyurmazdı:
"Bakın! Burada bulunanlarınız bulunmayanlara (anlattıkları­mı) aktarsın. Çünkü kendisine aktarılan bazı kimseler dinleyen­den daha iyi beller.[18]
Beyhakî sonra şu hadisi zikreder:
"Bizden işittiği hadisi İşittiği gibi rivayet edenin Allah (c.c) yü­zünü ağartsın. Çünkü kendisine aktarılan bazı kimseler dinleyen­den daha İyi beller. "[19]
İleride açıklayacağımız gibi bu hadis mutevâtirdir.[20] İmam Şafiî de şöyle der:
"- Rasûlullah (sav) kendi sözünün dinlenip ezberlenmesi ve hakkıy­la aktarılmasını[21] tavsiye etmiştir. Bu ise onun sadece hüccet olan şey­leri emrettiğinin delilidir. Çünkü[22] bu ya yerine getirilmesi gereken bir helaldir veya kaçınılması gereken bir haramdır veyahut yerine getiril­mesi gereken bir haddir veyahutta alınıp verilmesi gereken bir maldır veya da din ve dünya ile ilgili bir nasihattir."[23]
Beyhakî daha sonra [24] Ebû Râfi'in rivayet ettiği hadisi zikreder: Rasûlullah (sav) şöyie buyurdular:
"Sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, kendisine emret­tiğim veya nehyettiğim bir haber geldiğinde 'bunu bilmiyorum. Biz Kur'an'da bulduğumuza tabi oluruz' derken bulmayayım."
Hadisi Ebû Dâvûd ve Hâkim rivayet etmiştir.[25]
Beyhakî daha sonra da el-Mikdâm b. Ma'dikerib hadisini zikreder:
Nebi (sav) Hayber günü bazı şeyleri haram kıldı. Ehli eşek eti vb. bunlardandır.[26] Allah Rasûlü (sav) daha sonra da şöyle buyurdular:
"Kişinin koltuğuna kurulup, bir hadisim nakledildiğinde şöyle demesi yakındır: 'Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı var. (c.c). Onda helal olarak bulduğumuzu helal sayar, haram olarak buldu­ğumuzu da haram sayarız.' Dikkat edin! Rasûlullah'ın (sav) haram kıldığı da Allah'ın (c.c) haram kıldığı gibidir."[27]

Sadece Kuranla Amel Edilmesini Söyleyenlerin Cehaletlerinin Ortaya Konuşu


Beyhakî şöyle der:[28]
Rasûlullah (sav) (az yukarıda geçen) bu haberiyle kendisinden son­ra ortaya çıkacak bidatçileri haber vermiştir. Söylediği de daha sonra hakikat olarak ortaya çıkmıştır.
Beyhakî daha sonra Habîb b. Ebi Fedâle el-Mekkî'den senediyle şu rivayeti nakleder:
İmrân b. Husayn (ra) (ilgili hadisler ışığında) şefaati anlatır. [29] Ora­dakilerden bir tanesi:
"- Ey Ebû Nuceyd! Siz bizlere hadisler anlatıyorsunuz fakat biz bunlarla İlgili Kur'ân'da bir asıl bulamıyoruz", deyince İmrân kızar ve adama şöyle der:
"- Sen Kur'ân'ı okudun mu?1' "- Evet/'
"- Peki Kur'ân'm hiçbir yerinde yatsı namazının farzının dört, ak-şamınkinin üç, sabahınkinin iki, öğleyle ikindininkinin de dört rekat olduğuna rastladın mı?"
"- Hayır."
"- Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlullah'tan (sav) öğrenmedik mi? Peki Kur'ân'da kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar dirheme şu kadar ze­kat düştüğüne rastladın mı?"
"- Hayır."
"- Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlullah'tan (sav) öğrenmedik mi? Keza Kur'ân'da
"Eski eui (Kabe'yi)  tavaf etsinler"[30]
ayetini okumadınız mı? Peki orada Kabe'yi yedi defa tavaf edin, Ma-kam'ın arkasında iki rekat namaz kılın diye bir ifadeye rastladınız mı? Aynı şekilde Allah Rasûîü'nün (sav) buyurduğu şu hususlar Kur'ân'da var mı?
"Zekat tahsildarının bir yerde konaklaması ve toplayıp getire­cek kimseyi zekat mallarının bulunduğu mahallere göndermesi, zekat tahsildarının uzak bir yerde konaklayıp zekatın yanma geti­rilmesini emretmesi, kız kardeşlerini birbirlerine vererek mehirsiz evlenmek îslamda yoktur."[31] Peki Allah Teâlâ'nın (c.c) Kur'ân'mda şöyle buyurduğunu duymadınız mı?
"Rasûl size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının. "[32]
İmrân daha sonra şöyle söyler:
"- Sizin bilginizin olmadığı, Rasûlullah'tan (sav) öğrendiğimiz daha başka şeyler de var."
Beyhakî bu rivayeti verdikten sonra şöyle der:
"- Hadisin Kur'ân'a arz edilmesi" hadisine gelince, sahih değildir, batıldır. Batıl olduğu, hadisin kendisinden ortaya çıkıyor. Çünkü Kur'­ân'da, sünnetin Kur'ân'a arz edilmesine dair bir İşaret yoktur."[33]
Beyhakî'nin el-Medhal ilâ Delâili'n-Nubuvve adlı el-Medhalu's-Sağîr eserindeki açıklamaları bu kadardır. Konuyu el-Medhalu'l-Ke-bîr diye maruf el-Medhal ile's-Sunen adlı kitabında daha genişçe ele almış ve şöyle demiştir:[34]

Rasûlüllah'ın Sünnetlerini Öğretmenin Ve Onlara Uymanın Farz Oluşu


1- Allah Teâlâ (c.c) Kur'ân'ında şöyie buyuruyor:
"İçlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, (kötülük­lerden ve inkardan) temizleyen, kitap ve hikmeti öğreten bir pey­gamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulun­muştur..."[35]
İmam Şafiî şöyle der:
"- Kur'ân bilgisini beğendiğim bir kimseden bununla İlgili olarak şöyie dediğini duydum:
"- (Ayette geçen) hikmet, RasûlullarTın (sav) sünnetidir."[36]
2- Beyhakî, bunları aktardıktan sonra senedleriyle beraber Hasan, Katâde ve Yahya b. Ebî Kesîr'den "bu ayette geçen hikmetten murad, sünnettir" dediklerini rivayet eder.[37] Ardından da el-Mikdâm b. Ma'di-kerib'ten senediyle beraber Allah Rasûlü'nün (sav) şöyie buyurduğunu rivayet eder:
7 yi bilin ki, bana Kur'ân ve onunla beraber bir misli verildi. Yine iyi bilin ki, bana Kur'ân ve onunla beraber bir misli verildi. Keza, bilesiniz ki, karnı tok kişinin koltuğuna kurulup, şöyle de­mesi yakındır: 'Size sadece Kur'ân yeter. Kur'ân'da helal olarak bulduğunuzu helal sayın. Haram olarak bulduğunuzu da haram sayın.' Şunu bilesiniz ki ehli eşek, yırtıcı tırnaklı hayvan ve zimmi-lerin yitik malı sizlere haramdır."[38]
3-  Beyhakî daha sonra başka bir tarikle el-Mikdâm b. Ma'dike-rib'den şöyle dediğini aktarır:
"'- Rasûluüah (sav) Hayber günü ehli eşek etini ve başka bazı şey­leri haram kıldı ve şöyle buyurdu:
"Kişinin koltuğuna kurulup, bir hadisim nakledildiğinde şöyle demesi yakındır: 'Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı var. (c.c). Onda helal olarak bulduğumuzu helal sayar, haram olarak buldu­ğumuzu da haram sayarız.' Dikkat edin! Rasûluilah'ın (sav) haram kıldığı da Allah'ın (c.c) haram kıldığı gibidir."[39]
Beyhakî sonra da, bu hadisi sahih bir senedle Ebu Dâvûd Su-nerrinde rivayet etmiştir, der. Ben de Hâkim'in de bunu rivayet etti­ğini buraya eklemek isterim.[40]
4- Beyhakî daha sonra senediyle beraber Ebû Hureyre'den şu ha­disi nakleder: Rasûluîlah (sav) şöyle buyurdular:
"Size iki şey bırakıyorum. (Bunlara tutunursanız) asla dalâlete düşmezsiniz: Allah'ın kitabı (c.c) ve sünnetim. Bu ikisi (kıyamette) havza kadar ayrılmadan beraberce geleceklerdir."
Bu hadisi Hâkim Mustedrek'İnde rivayet etmiştir.[41]
5-  el-Beyhakî îbn Abbâs'tan da senediyle beraber şu hadisi riva­yet eder:
Rasûluîlah Efendimiz (sav) veda haccında İnsanlara hitap etti ve şöyle buyurdu:
"Ey İnsanlar! Size, onlara yapıştığınız takdirde asla sapıtma­yacağınız iki şey bırakıyorum: Allah'ın (c.c) kitabı ve sünnetim."
Bunu Hâkim de rivayet etmiştir.[42]
6- Beyhakî senediyle Urve'den de şunu rivayet eder: Nebi (sav) veda haccında hitap etti ve şöyle buyurdu:
"Size, onlara yapıştığınız takdirde asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah'ın kitabı (c.c) ve sünnetim. Ey insanlar! De­diğim şeyi iyi dinleyin ve söylediklerimi yaşayın."
7- Beyhakî senediyle İbn Vehb'ten rivayet eder: Mâlik b. Enes'ten şöyie dediğini duydum:
-  Rasûluilah'ın (sav) veda haccında söylediği şu söze yapış: ''Size iki şey bırakıyorum. Bunlara yapışırsanız asla sapıtmaz­sınız: Allah'ın kitabı (c.c) ve nebinin (sav) sünneti."
8-  Beyhakî senediyle Irbâd b. Sâriye'den de şunu rivayet eder:
- Rasûluîlah (sav) birgün bizlere sabah namazını kıldırdı. Sonra biz­lere dönerek çok etkili bir vaazda bulundu. Gözler yaşlandı, kalpler duygulandı. Bir kişi:
- Ya Rasûluüah! Bu sanki veda konuşmasına benziyor. Bizlere ne tavsiye edersiniz, deyince şöyle buyurdular:
"Size Allah'tan (c.c) korkmanızı, başı kuru üzüm gibi bir Ha­beşî de olsa emirinizin emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ediyorum. İçinizde benden sonra yaşayacaklar pekçok ihtilaf göreceklerdir. Sizler benim ve hidayet üzere bulunan râşid halifele­rin sünnetine uyun, ona stmsıh yapışın. Sonradan uydurulmuş şeylerden kaçının. Çünkü sonradan uydurulmuş herşey bidattir. Her bidat ta delalettir."
Diyorum ki: Bu hadisi Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve Mustedrek'inde Hâkim rivayet etmiştir.[43]
9- Beyhakî Hz. Aişe'den senediyle beraber Rasûlullah'ın (sav) şöy­le buyurduğunu rivayet eder:
"Şu altı kişiye, ben, Allah (c.c) ve duası makbul olan nebiler lanet etmiştir.
Allah'ın (c.c) kitabına ilavede bulunan, Allah'ın (c.c) kaderini yalanlayan, zorla musallat olarak Allah'ın (c.c) aziz kıldığı kimse­yi zelil, zelil kıldığını da aziz eden, Allah'ın (c.c) haramlarım helal kılan, Allah'ın (c.c) yakınlarıma yapılmasını haram kıldığını helal kı­lan, sünnetimi terk eden."
Ben de diyorum ki: Bu hadisi Taberânî de rivayet etmiştir. Keza Hâkim de rivayet etmiş ve sahihtir demiştir.[44]
10-  Beyhakî İbn Amr'dan Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu da senediyle beraber rivayet etmiştir:
"Her ibadet edenin dinçlik ve İştiyak zamanı, her iştiyaktan sonra da zayıflık ve gevşeme dönemi vardır. Kimin gevşeme dö­nemi benim sünnetim doğrultusunda olursa hidayete erer, kimin-ki de başka şeyler doğrultusunda olursa helak olur.[45]
11-  Beyhakî yine senediyle Enes b. Mâİik'ten şu hadisi rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"Sünnetimi canlandıran beni seviyor demektir. Beni seuen de cennette beraberimde olacaktır."[46]
Ben de diyorum ki, hadisi Tirmizî de rivayet etmiştir.[47]
12-  Beyhakî yine senediyle beraber Rasûlullah'ın (sav) şöyle bu­yurduğunu Ebû Hureyre'den rivayet eder:
"Ümmetim fesada düştüğü zaman sünnetimi yerine getirene yüz şehid sevabı vardır."
Ben de derim ki; hadisi Taberânî de rivayet etmiştir.[48] Beyhakî daha sonra şöyle der:[49]

Sünnetin Kısımları


İmam Şafiî (ra) der ki:[50]  Rasûlullah'ın (sav) sünneti üç kısımdır:
1- Allah Teâlâ'nın (c.c) hakkında ayet inzal ettiği, Rasûİullah'ın da (sav) kitaptaki gibi aynen sünnet kıldığı hususlar.[51]
2-  Allah Teâlâ'nın (c.c) icmâlî olarak inzal ettiği, Rasûlullah'ın da (sav) Allah Teâlâ'nın fc.c) bu ayette İcmâlî olarak neyi kasdettiğini açıkladığı, umumi olarak mı yoksa bazı şahıslara özel olarak mı farz kıldığını, kulların bununla nasıi amel edeceklerini izah ettiği durumlar.
3- Kur'ân'da hakkında ayet bulunmayan sadece Allah Rasûlü'nün (sav) sünnet olarak ortaya koyduğu hususlar.
Alimlerden bazısı şöyle demiştir:
Allah Teâlâ fc.c) Rasûlullah'ın (sav) sünnetini İtaatin farz olduğu hususlardan kılmıştır. Hakkında Kur'ân'da nas bulunmayan hususlar­da Rasûlullah'ın (sav) koymuş olduğu sünnetler, Allah Teâlâ:nın (c.c) ilm-i ilâhîdeki rızasına muvafıktır.
Bazı alimler de şöyle demiştir:
Rasûlullah'ın (sav) sünnet olarak ortaya koyduğu her sünnetin Kur'ân'da bir aslı vardır. Mesela, namazın rekatları ve nasıl kılınacağı, Allah Teâlâ'nın (c.c) Kur'ânda icmâlî olarak namazı farz kıldığı esasa dayanır. Aynı şekilde alışveriş ve diğer serî hususlarla ilgili koyduğu hükümler de Kur'ân'da bulunan bir asla dayanır. Örneğin Allah Teâlâ (c.c) şöyle buyuruyor:
''Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapı­lan ticaretle yeyin. "[52]
Keza diğer bir ayette de şöyle buyurmaktadır: "Allah alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır."[53] Bu durumda Allah Rasûlü (sav) bazı şeyleri helal bazılarını da ha­ram kılınca, icmâlî olarak Kur'ân'da geçen namazı açıkladığı gibi bun­da da Allah'ın (c.c) neyi murad ettiğini açıklamış olmaktadır. Bir kısım alimler de şöyle demiştir:
Rasûlullah (sav) sünnetini Allah'ın Rasûlü olması hasebiyle ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Rasûluliah'ın (sav) sünneti Allah'ın (c.c) farz kılmasıyla sabit olmuştur.
Bazı alimler de şöyle der:
Sünnet olarak koyduğu herşey Rasûîuliah'ın (sav) kalbine Allah (c.c) tarafından konulmuştur. İşte, Rasûlullah'ın (sav) sünneti Allah (c.c) tarafından kalbine konan hikmet'tir.
İmam Şafiî'den alıntılar burada bitti.
Beyhakî bundan sonra senedini de vererek Ömer b. el-Hattâb'tan (ra) minberde şöyle dediğini rivayet eder:
"- Ey insanlar! İctihad etmek Rasûlullah (sav) tarafından yapılınca isabetli olurdu. Çünkü Allah (c.c.) ona hakkı gösteriyordu. Bizim gö­rüş belirtmemiz ise zandır ve (zorlanarak ulaştığımız bir) tahmindir."[54]

Rasûlullah'ın Hüküm Vermesi


Beyhakî senediyle beraber Şa'bî'den şunu rivayet eder;
- Rasûlullah (sav) hüküm veriyor, daha sonra verdiği hükmün hila­fına ayet iniyordu. İnen ayetin hükmünü alıyor fakat ilk verdiği hük­mü de değiştirmiyordu.
Rasûlullah'ın (sav) sünnet olarak ortaya koyduğu hususların Al­lah'ın (c.c) emriyle meydana geldiğini delil getirenler bunun iki şekilde söz konusu olduğunu söylerler:
- Ya kendisine gelen vahiyle. Ki bu insanlara okunuyordu.
-  Ya da Allah (c.c) tarafından kendisine verilmiş peygamberlik sı­fatıyla "şu şekilde hükmediyorum" demesidir.
1- Nitekim   Buhârî   ile   Müslim'in   rivayet   ettiği   bir   hadiste, Rasûlullah'ın (sav) zinâkar bir şahsın kıssasında şöyle buyurduğu geçer:
"- Aranızda Allah'ın (c.c) kitabıyla hükmedeceğim/'
Rasûlullah (sav) daha sonra ce!de (sopa) ve sürgün cezası verir.[55] Oysa sürgün cezası Kur'ân'da yoktur.
2-  Keza yine Buhârî'yle Müslim'in rivayet ettiği Ya'lâ b. Umey-ye'den gelen hadiste şöyle geçer:
Rasûlullah (sav) G'râne'de[56]  iken, umre için ihrama girmiş ve üzerinde aşırı derecede koku sürülmüş bir cübbe bulunan bir zat yanı­na gelir. Sorar:
- Ya Rasûlullah! İyice koku sürüldükten sonra umre için ihrama giren kimse hakkında ne buyurursunuz?"
Rasûlullah (sav) bir müddet ona bakar, sükût eder. Bu esnada vahy geİir. Allah Teâlâ (c.c) şu ayeti inzal eyler:
"Hac ve umreyi Allah için tamamlayın."[57]
Ayetin inzaliyle Rasûiullah'ta (sav) meydana gelen ağırlık hali geç­tikten sonra "az Önce bana umreden soran şahıs nerede" diye sorar ve ekler:
"- Üzerindeki kokuyu üç kez yıka. Cübbeyi de çıkar. Daha son­ra da hacda yaptığın erkânı umrende yap. "[58]
3-  Beyhakî daha sonra senediyle beraber Tâvûs'tan nakleder:
"- Yanımda, vahiyle bildirilmiş olan, diyetlerle ilgili hükümlerin bu­lunduğu bir sahife var. Rasûlullah'ın (sav) zekat ve diyetlerle ilgili farz kılmış olduğu hususlar kendisine vahiyle bildirilmiştir."[59]
4-  Beyhakî senedini de zikrederek Hassan b. Atİyye'den şu riva­yeti nakleder:
"- Cibril (as) Kur'ân'ı indirdiği gibi sünneti de Rasûluilah'a (sav) in­diriyordu. Kur'ân'ı öğrettiği gibi sünneti de ona öğretiyordu." Bunu Dârimî de rivayet etmiştir.[60]
5-  Beyhakî yine senediyle el-Kâsım b. Muhaymira tarikıyla Talha b. Fudayle'den şu hadisi rivayet eder:
Kıtlık olduğu yıl (aşın pahalılık karşısında), "yâ Rasûlellah! Bizlere narh koy" denir. Rasûlullah ta (sav) şöyle buyurur:
"- Allah Teâlâ (c.c) benden, emretmediği bir sünneti sizlere hü­küm olarak koymamı istemiyor. Bu sebeple onun lütf-u keremin­den (bolluk) isteyin."[61]
6-    Beyhakî    yine   senediyle  el-Muttalib  b. Hanteb'den, Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Allah Teâlâ'nın (c.c) emrettiği hususlardan hiçbir şeyi bırak­madım. Hepsini sizlere emrettim. Keza Allah Teâlâ'nın yasakladığı hususlardan hiçbir şeyi de bırakmadım. Hepsini sizlere yasakladım.. Cibril (as) kalbime şunu da ilkâ etti: Hiçbir nefis kendisine takdir olunan rızkı elde etmeden ölmeyecektir. Allah'tan (c.c) kor­kun ve rızkı arama hususunda mutedil olun."[62]
İmam Şafiî de şöyle der:
"- Kendilerinden nakilde bulunduğum alimler sünnetle ilgili farklı değerlendirmelerde bulunmakla beraber, bütün sünnetler onların çiz­diği genel çerçeve içinde yer alır. Dolayısıyla Allah Teâlâ (c.c) Rasûlullah'ın (sav) sünnet olarak koyduğu herşeye tabi olmamızı farz kılmıştır. Ona uymayı kendisine uymak, ona uymamakta direnmeyi kendisine İsyan olarak vaz' etmiştir. Bu (genel) hükümde hiç kimseyi dışarıda tutmadığı gibi, onun sünnetine uymamak için de bir yol bırak­mamıştır.''[63]
Beyhakî daha sonra da şöyle der:[64]

Rasûlüllah'a İtaatin Allah'a İtaat Demek Olduğu


1-  Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Muhakkak ki, sana beyat edenler aslında Allah'a beyat et­mektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir. "[65]
2-  Bir diğer ayette de Allah Teâlâ (c.c) şöyle ferman etmektedir: "Kim RasCtle itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur."[66]
3-  İmam Şafiî de şöyle der:
"- Allah Teâlâ (c.c) onlara, Rasûlüne (sav) beyatin kendisine beyat ve yine O'na itaatin kendisine itaat demek olduğunu bildirmiş ve şöy­le buyurmuştur:
"Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hu­susunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabuüenmedikçe iman etmiş olmazlar. "[67]
İmam Şafiî (bu ayetle ilgili olarak) şöyle söyler: Bize ulaşan habe­re göre -yine de en iyisini Aliah (c.c) bilir- bu ayet bir toprak mesele­si yüzünden Zubeyr'i dava eden, peygamberimizin de Zubeyr'in lehi­ne karar verdiği kişi hakkında nazil olmuştur. İşte peygamberimizin verdiği bu hüküm Rasûlullah'ın (sav) bir sünnetidir, yoksa hakkında ayet nazil olarak verilmiş bir hüküm değildir."[68] (Rivayet şudur):
4- Buhârî ile Müslim, Abdullah b. Zubeyr'den rivayet ederler: En-sardan bir zat, hurmalıkları suladıkları Hane kayalığındaki su kanalı­nın kullanımı hususunda Zubeyr'i dava eder. Ensari:
"- Suyu sal da gelsin", der. Zubeyr de suyu salmaya yanaşmaz. Neticede Rasûlullah'a (sav) davalaşirlar. Rasûlullah (sav):
"- Ya Zubeyr! Önce sen sula, sonra da komşuna sal", deyince Ensârî itiraz eder:
"- Halanın oğlu olduğu için onu kolluyorsun." Bu söz üzerine Rasûlullah'm (sav) beti benzi atar ve Zubeyr'e:
- Zubeyr! Tarlanı sula, sonra da su şeddi doluncaya kadar su­yu salma, der.
Zubeyr şöyle der:
"- Vallahi kanaatıma göre şu ayet bu mesele hakında nazil olmuştur: "Hayır; Rabbine and olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hu­susunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden..."[69]
5- Buhârî ile Müslim Ebû Hureyre'den şu hadisi rivayet ederler: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"Bana itaat eden Allah'a (c.c) itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah'a (c.c) İsyan etmiş olur. "[70]
6-  Buhârî, Câbir b. Abdillah'tan şu hadisi rivayet eder:
"Peygamberimiz uyurken melekler yanına gelir. Bazıları 'uyu­yor', bazıları da 'gözü uyur ama kalbi uyanıktır' der. Kendi arala­rında:
-  Bu dostunuzun durumu bir misale benzer. Hadi onun duru­muyla ilgili bir misal verin, derler. Bazıları yine 'uykudadır' der. Bazıları da 'gözü uykudadır ama kalbi uyanıktır' derler. Sonra da şöyle söylerler:
- Bu zatın durumu yeni bir ev yapan ve bir ziyafet tertip eden kimseye benzer. Bu zat ziyafete çağırmak İçin etrafa davetçi gön­derir. Kim davetçiye icabet ederse, eve girer ve ziyafetten yer. Kim de davetçiye icabet etmezse eve girmez, ziyafetten de yemez.
Melekler daha sonra kendi aralarında 'bu misali ona yorumla­yın da anlasın'derler. Bir kısmı şöyle söyler: 'Fakat uyuyor.' Diğer bir kısmı da 'gözü uyur ama kalbi uyanıktır' derler. Sonra da mi­sali şöyle yorumlarlar:
-  Ev cennettir.  Davetçi Muhammed'dir.  (sav).  Kim Muham-med'e (sav) itaat ederse Allah'a (c.c) itaat etmiş olur. Kim de Mu-hammed'e (sav) asi olursa Allah'a (c.c) isyan etmiş olur. Muham-med (sav) insanlar arasında hak ile batılı birbirinden ayırandır.[71]
7-  Buhârî, Ebû Hureyre'den rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Yüz çevirenler hariç, ümmetimin tamamı cennete girecek­tir." Sordular:
"- Ya Rasûlellah! Kimdir o yüz çevirenler?" Cevap verdiler:
"- Bana itaat eden cennete girer, isyan eden de yüz çevirmiş olur. "[72]
8- İmam Şafiî de (rh) şöyle der:[73]
- Allah Teâlâ (c.c) Kur'ân'ında şöyle buyuruyor:
"(Ey müminler!) Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağır­dığınız gibi çağırmayın. İçinizden birini siper ederek sıvışıp giden­leri, muhakkak kî Allah bilmektedir. Bu sebeble onan emrine ay­kırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar."[74]
Beyhakî, Sufyân'dan "onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden... sakınsınlar" ayetinde geçen beladan mura­dın "Allah'ın {c.c) kalplerini mühürlemesi" olduğunu nakleder.
9-  İmam Şafiî de şöyle der:
Allah Teâîâ (c.c) Rasûlullah'ın (sav) kendilerine emrettiği herşeyi yapmalarını, nehyettiği herşeyden de kaçınmalarını emretmiş ve şöy­le buyurmuştur:
"Peygamber size neyi verdiyse onu alın. Neden de yasakladıysa ondan sakının."[75]
10-  Buhârî ve Müslim de İbn Mes'ûd'dan şöyle dediğini rivayet eder:
"Dövme yapana, yaptırana, güzelleşmek için kaşlarını yolana, dişlerim inceltene, Allah'ın (c.c) yarattığı şekli değiştirenlere Allah lanet etsin. (c.c)."
İbn Mes'ûd'un bu sözü Benû Esed'den Ummu Ya'kûb adlı bîr ka­dına ulaşınca, kalkıp gelir: "Bana gelen habere göre şöyle şöyle der­mişsin" der. İbn Mes'ûd da:
"- Rasûlullah'ın (sav) lanet ettiğine ben niye lanet etmeyeyim ki? Hem Kur'ân'da da bu husus geçmiyor mu ki, deyince", kadın:
"- İki kapak arasını okudum fakat bu dediğini mushafta bulama­dım", der. İbn Mes'ûd da şöyle der:
"- Okusaydın bulurdun. Sen Kur'ân'da:
"Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden de yasakladıy­sa ondan sakının" ayetini okumadın mı?'"
"- Okudum."
"- (Gördün mü işte!) Rasûlulİah (sav) (benim saydığım) şeyleri ya­saklamıştır."
11-  İmam Şafiî bu konuda şunu söylüyor:[76]
Allah Teâlâ (c.c) şöyle buyurarak Rasûlullah'ın (sav) doğru yola gö­türdüğünü beyan etmiştir:
''Fakat biz onu (kitabı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin. "[77]
İmam Şafiî şunu da der:
"- Allah Teâlâ'nın (c.c) Rasûlullah'a (sav) tabi olunmasını farz kı­lışı Rasûlullah'ı (sav) görenler ile onlardan sonra kıyamete kadar gelen herkesi kapsar."
12-  Beyhakî bundan sonra senediyle beraber Meymûn b. Mih-rân'm:
"Birşey hakkında ihtilafa düşerseniz, onu Allah'a ve Rasulüne arz ediniz"[78] ayetiyle ilgili olarak şöyle dediğini rivayet eder:
"- Alimler şöyle demiştir: Allah'a (c.c) arz etmekten murad, kita­bıdır. Rasûlullah'a (sav) arz etmekten murad, vefat ettikten sonra sün­netine arz edilmesidir."[79]
13-  Beyhakî daha sonra Ebû Davud'un Ebû Râfi'den rivayet etti­ği hadisi zikreder: Rasûlulİah (sav) şöyle buyurdular:
"Sizden birinizi, koltuğuna kurulmuş olarak, kendisine bir emrim veya nehyim ulaştığında, 'bunu bilmiyoruz, Kur'ân'da bul­duğumuza tabi oluruz' derken bulmayayım."[80]
İmam Şafiî de şöyle der: Bu hadis, Kur'ân'da o hususta bir ayet bulamasalar bile müminlerin Rasûlullah:tan (sav) gelen emre uymala­rını bildirmekte, buna uymanın zaruri olduğunu ortaya koymaktadır.[81]
14- Beyhakî daha sonra yine Ebû Dâvûd'da. el-Irbâd b. Sâri-ye'den gelen hadisi zikreder:
Beraberindeki ashabı oİduğu halde Rasûlullah (sav) İle birlikte {fet­hetmek üzere) Hayber'e geldik. Hayber'in başındaki adam azılı bir kafirdi. Rasûlullah'a (sav) yönelip şöyle seslendi:
"- Ya Muhammedi Eşeklerimizi boğazlayıp, ürünlerimizi yiyip ka­dınlarımızı dövme hakkınız var mı?"
Bu söz üzerine Rasûlullah (sav) celallendi ve şöyie buyurdu:
"- İbn Auf! Atma atla git te [ashabıma cennete sadece mümin­lerin gireceğin; ve[82] namaza toplanmalarım söyle."
Onlar da toplandılar. Rasûlullah (sav) namazı kıldırdıktan sonra ayağa kalkıp şöyle hitap etti;
"- Sizden biriniz koltuğuna kurulup, Allah (c.c) sadece Kur'ân'da haram kıldığı şeyleri yasaklamıştır diye düşünür de böyle mi zanneder? Dikkat edin! Vallahi ben de bazı şeyleri emret­tim ve öğüt verdim. Bazı şeyleri de yasakladım. Bunlar belki Kur'ân kadardır belki de daha çoktur. (Bilesiniz ki) Allah Teâlâ (c.c), -gerekli öşrü sizlere verdikleri takdirde- izin verilmedikçe zimmilerin evine girmenizi, kadınlarını dövmenizi ve ürünlerini yemenizi yasaklamıştır."[83]
Beyhakî daha sonra şöyle der:[84]

Hadislerin Kurana Arz Edilmesine Dair Rivayetlerin Batıl Oluşu


1- İmam Şafiî şöyle der:
Rasûlullah'tan (sav) gelen, bazı hadisleri reddeden bir kimse bana şu hadisi delil olarak gösterdi: "Benden size gelen haberi Kur'ân'a arz edin. Ona uyuyorsa, onu ben demişimdir. Kur'ân'a uymuyorsa onu ben demedim."
O kimseye şöyle dedim:
"- Az çok rivayeti sahih olan hiçbir kimse bunu rivayet etmemiştir.
Bu meçhul bir kimseden gelen munkatı' bir rivayettir. Biz ise böyle ri­vayetleri herhangi bir konuda delil olarak kabul etmeyiz."[85]
2-  Beyhakî de şöyle der:
İmam Şafiî bu sözüyle Hâlid b. Ebî Kerîme'nin[86]  Ebû Ca'fer vası­tasıyla Rasûluîlah'tan (sav) rivayet ettiği hadisi kasdetmiştir. Hadis şöy­ledir:
Rasûîullah (sav) yahudileri çağırır ve onlara sorular sorar. Onlar da cevap verirler. Bu arada İsa'ya da (as) iftira ederler. Bunun üzerine Rasûluîlah (sav) minbere çıkar ve insanlara hutbe irad eder:
"- Benden sonra hadisler yayılacaktır. Sizlere Kur'ân'a uygun ola­rak gelenler bendendir. Kur'ân'a muhalif olarak gelenler ise bana ait değildir."[87]
Beyhakî bu rivayet için şöyie der:
Hâlid meçhul bir kimsedir. Ebû Ca'fer de sahabi olmayıp hadis munkatı'dır.
3-  İmam Şafiî de şöyle der:
Hadisler Kur'ân'a ters düşmez. Bilakis Rasûlullah'm (sav) hadisle­ri, Allah Teâlâ'nın (sav) ayetle âm, hâs, nâsih, mensuh kabilinden ne­yi kasdettiğini açıklar. Dolayısıyla Nebi'nin koyduğu sünnetier Allah'ın farz kılmasıyla insanları bağlar. Bu durumda, Aİlah Rasûlü'nün (sav) emirlerini kabul eden kimse, Allah'ın {c.c) emirlerini kabul etmiş olur.
Beyhakî de der ki:
Bu hadis hepsi de zayıf olan başka tariklerle de rivayet edilmiştir.[88]
4-  Beyhakî daha sonra İbn Vehb [89] > Amr b. el Haris > el-Esbeğ b. Muhammed b. Ebî Mansûr[90]  tarikıyla şu hadisi rivayet eder:
Ebû Marısûr'a ulaştığına göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
‘’- Hadisler üç kısma ayrılır: Size benden gelen ve Allah'ın (c.c) ki­tabında geçmesi sebebiyle bildiğiniz hadisleri kabu! edin. Size benden gelen fakat Kur'ân'da bulamadığınız ve yerini tespit edemediğiniz ha­disleri kabul etmeyin. Keza benden size gelen ve tüylerinizin diken di­ken olduğu, kalplerinizin ürperdiği ve Kur'ân'da aksini bulduğunuz bir rivayet gelince, onu da reddedin."
Beyhakî der ki: Bu meçhul bir kimseden gelen munkatı' bir riva­yettir.[91]
5- Beyhakî daha sonra Âsim b. Ebi'n-Necûd [92] > Zirr b. Hubeyş[93]  > Ali b. Ebî Tâlib tarikıyla şu rivayeti nakleder. Rasûlullah şöyle buyur­muşlardır:
"'- Benden sonra raviler olacak, hadislerimi rivayet edecekler. Ri­vayet ettikleri hadisleri Kur'ân'a arz edin. Kurân'a muvafıksa rivayet edin, Kur'ân'a muvafık değilse almayın.''
Beyhakî şöyle der: Dârekutnî demiştir ki:
- Bu hadiste vehm vardır. Doğrusu, hadisin, Asım tarikıyla Zeyd b. Ali'den munkatı' olarak gelmiş olduğudur.[94]
6- Beyhakî .senedini de zikrederek Bişr b. Numeyr[95]  > Huseyn b, Abdillah [96] > Huseyn'in babası > Huseyn'in dedesi > Hz. Ali tarikıyla gelen hadisi zikreder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuşlardır:
!'- Bazı insanlar olacak, benden hadis rivayet edecekler. Bir kimse size Kur'ân'a muvafık hadis rivayet ederse, onu ben dedim. Bir kimse Kur'ân'a muvafık olmayan hadis rivayet ederse, onu ben demedim."
Beyhakî (bu hadisle İlgili olarak şöyle) der: Bu zayıf bir isnaddır. Böyle hadislerle delil getirilmez. İbn Maîn, Huseyn b. Abdillah b. Dumyera için 'hiçbir şey değildir', Bişr b. Numeyr için de 'sika değil­dir' demiştir.
7-  Beyhakî daha sonra yine senediyle Salih b. Musa [97] > Abdula-zîz b. Rufey'[98] > Ebû Salih > Ebû Hureyre tarikıyla rivayet eder; Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Sizlere benden farklı farklı hadisler gelecektir. Kur'ân'a ve sün­netime muvafık olarak gelenler bendendir. Kitaba ve sünnetime mu­halif olarak gelenler ise bana ait değildir."[99]
Beyhakî (bu hadisle ilgili olarak şöyle) der: Sâlİh b. Mûsâ et-Talhî bu rivayetiyle tek kalmıştır, zayıf bir kimsedir. Hadisiyle delil getirilmez.
Ben de diyorum ki:
Esasında bu hadis aleyhimize değil lehimizedir. Gördüğünüz gibi hadiste "kitap ve sünnetime" muvafık olup olmaması ifadesi geçmek­tedir.
8- Beyhakî daha sonra Yahya b. Âdem[100] > İbn Ebî Zi'b [101] > Sa-îd el-Makburî > Ebû Hureyre tarikiyle şunu rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Size benden bir hadis rivayet edildiğinde benimseyip reddetmi­yorsanız -bunu ben demiş olayım veya olmayayım- tasdik edin. Çün­kü ben benimsenip reddedilmeyecek şeyleri söylerim. Size benden bir hadis rivayet edildiğinde benimsemeyip reddediyorsanız, bunu kabul etmeyin. Çünkü ben, benimsenmeyip reddedilen sözü söylemem."
Beyhakî (daha sonra) şöyle der:
İbn Huzeyme bu hadisle ilgili olarak şöyle demiştir: Bu hadisin sıh­hati hususunda tenkidler yapılmıştır. Yeryüzünün ne doğusunda ne ba­tısında İbn Ebî Zi'b'in rivayetini Yahya b. Adem'den başka rivayet eden bîr kimseyi bilen birini bilmiyoruz. Hadis alimlerinden hiçbir kimsenin de bu hadisin Ebu Hureyre'den sahih olarak geldiğini söy­lediğini görmedim.
Beyhakî der ki:
Bu hadisin senediyle ilgili olarak Yahya b. Âdem hakkında, keza hadisin metni hususunda pekçok ihtilaf vardır. Bunlar hadisin muzta-rib olduğunu ortaya koymaktadır. Bazıları hadisin senedinde Ebû Hu-reyre'yi zikreder, bazısı İse Ebû Hureyre'yi zikretmeden hadisi murse! olarak rivayet eder. Bazıları da hadisin metninde "benden hadis riva­yet ettiğinizde onu Allah'ın kitabına arz edin" ifadesini zikreder. (Ba­zısı da zikretmez).
Buhârî de et-Târîhu'l-Kebîr'mde bu hadiste Ebû Hureyre'nin zik­redilmesinin hata olduğunu belirtmiştir.[102]
9- Beyhakî daha sonra ei-Hâris b. Nebhân [103] > Muhammed b.
Ubeydillah el-Arzemî > Abdullah b. Saîd b. Ebî Saîd[104] > Ebû Hurey­re tankıyla Rasûlullah'tan (sav) şu hadisi nakleder: "Size benim söyle­mediğim münasip bir hadis gelirse onu ben dedim (sayın)/'[105]
Beyhakî der ki: Bu batıl bir rivayettir. el-Hâris ve el-Arzemî met­ruk kimselerdir. Abdullah b. Saîd'in Ebû Hureyre'den rivayet etmesi ise apaçık mursel bir rivayettir. Esasında Ebû Hureyre'den bunun bir kısmına aykırı ifadeler içeren rivayet gelmiştir.
10- Beyhakî daha sonra Ebû Ma'şer es-Sindî > Saîd el-Makburî > Ebû Hureyre tarikıyla Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"- Sizden birinizi koltuğuna kurulmuş olarak kendisine bir hadisim geldiğinde "sen bize Kur'ân oku" derken bulmayayım. Size benden gelen benim dediğim veya demediğim hayırlı bir haber gelince (ben dedim kabul edin). Çünkü ben hayır söylerim. Benden size gelen şer­li haberi ise (kabul etmeyin). Çünkü ben şer konuşmam."[106]
Beyhakî (bu rivayetle ilgili olarak şöyle) der:
Hadisin baş tarafı Rasûlullah'tan (sav) gelen haberlerin kabul edil­mesine dair sahih hadislere muvafıktır. (Ancak bu rivayette geçen)benim dediğim veya demediğim" ifadesi Rasûlullah'in (sav) sözü ol­maya pek uygun düşmüyor ve kabul edilebilecek bir ifadeye de ben­zemiyor.
11- Beyhakî daha sonra Abdurrahman b. Selman b. Amr mevteİ-Muttalib > Ebu'l-Huveyris > Muhammed b. Cubeyr b. Mut'im tarikıyla gelen şu hadisi rivayet eder: Rasûlullah (sav)  şöyle buyurmuşlardır:
"- Benden size rivayet edilen ve muvafık gördüğünüz hadisleri ka-bu! edin. Benden rivayet edilen ve kabul etmediğiniz hadisleri de tas­dik etmeyin. Çünkü ben münker konuşmam. O söz bana ait değildir.''
Beyhakî bu hadis munkatı'dır der.[107]
12-  Beyhakî sonra şöyle söyler:
;ı- Bu konuyla ilgili en güzel ve en münasib (metni o!an) sened, Rebîa > Abduİmelİk b. Saîd b. Suveyd > Ebû Humeyd veya Ebû Useyd tankıyla gelen hadistir: Rasülullah (sav) şöyle buyurmuşlardır:
"- Size benden gelen, kalplerinizin benimsediği, içinizin kabul et­tiği ve de kendinize yakın gördüğünüz bir hadis işitirseniz, ben buna sizden daha yakınım. Keza size benden gelen, kalplerinizin reddettiği. İçinizin kabul etmediği ve de size yakın bulmadığınız hadisten, ben siz­den daha uzağım."[108]
13-  Beyhakî daha sonra Bukeyr > Abdulmelik b. Saîd > Abbâs b. Sehl tarikıyla Ubeyy'den şöyle dediğini nakleder:
-  Rasûluliah'tan (sav) sizlere içten benimsenen ve kalben kabul edilen bir haber gelince, (şunu bilesiniz ki) Rasülullah (sav) hayrı söy­ler, hayır dışında konuşmaz.[109]
Beyhakî der ki: "Buhârî şöyle demiştir:
-  Bu rivayet bunu Ebû Humeyd veya Ebû Useyd'den rivayet ede­nin rivayetinden- ";daha sahihtir."[110] Bunu İbn Lehîa > Bukeyr b. el-Eşec > Abdulmelik b. Saîd > el-Kâsım b. Süheyl tarikıyla benzer ma­nada ifadelerle Ubeyy b. Ka'b'dan rivayet etmiştir. Bu durumda mus-ned (Rasülullah'in (sav) kendisinden rivayet edilen) hadis, (bir sahabi-nin sözü olarak ta rivayet edildiğinden) illetli olmaktadır.
Bununla beraber, Rasûluliah'tan (sav) sahih olarak gelen hadis, her halükârda akla uygun ve dinin temel prensiplerine muvafıktır. Rabbin (c.c) kendisine vermiş olduğu akılla. Allah Teâlâ'mn (c.c) Rasûlullah'ı (sav) İslam içinde nasıl bir yere koyduğunu ve insanlara ona itaat etmeyi farz kıldığını bilen insan onu reddetmez. Rasûiuilah'm (sav) buyurduklarını tasdik eden ve hükümlerine uymayı benimsemiş olanın kalbi ondan uzaklaşmaz, benimser. Rasûiuilah'm (sav) sünnetleri din içinde güzel ve münasip durduğu gibi akıl sahiple­ri nezdinde, onların ahlakı yanında da güzel ve uygundur.
İşte bu haberlerin lafızlarından sahih olabileceklerle kastedilen ga­ye budur.
14-  Beyhakî daha sonra senediyle beraber İbn Abbâs'tan şöyle dediğini nakleder:
;- Sizlere Rasûluliah'tan (sav) bir hadis aktardığımda, bunu Kur'-ân'da tasdik eden birşey bulamazsanız veya insanların ahlakında bu münasip görülmezse, ben o zaman yalan söylemişimdir."
15-  Beyhakî,Hz. Ali'den de (ra) şöyle dediğini nakleder:
"- Size Rasûluliah'tan (sav) bir hadis rivayet edildiğinde şunu aklı­nızda tutun: Rasûlullah'ın (sav) sünneti hidayete götürür, muhtevası gayet münasiptir ve ziyadesiyle takvayı ihtiva eder."[111]
Ben de diyorum ki:
16- Bu söz yukarıda zikredilen hadis ışığında düşünüldüğünde an­laşılacak mana, İmam Şafiî'nin daha önce zikri geçen sözünün doğru olduğudur O da, sahih sünnetin, onunla ilgili sarih bir ifade geçmese bile, Kur'ân'a aykırı olmayacağı bilakis, onu destekleyeceğidir. Çünkü Rasülullah (sav) insanların anlayamayacağı hususları Kur'ân'dan anlar. Nitekim kendilerine eşekler(in zekatı, onlara bakmak ve Allah yolun­da kullanmak sebebi ile ecir alınıp alınmayacağı) sorulunca şöyle bu­yurmuşlardı:
"- Bu hususla ilgili olarak husûsî bir ayet Kur'ân'da nazil ol­mamıştır. Fakat tüm hayırları genel hatlarıyla ihtiva eden ve ben­zeri az bulunan şu ayet-i kerime vardır. Herkes kendi durumunu bu ayete göre değerlendirsin: "Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür. "[112]
Rasûiuilah'm (sav) bu hükmü nereden çıkardığına dikkat ediniz!
17-  îbn Mes'ûd da İbn Ebî Hâtim'in rivayetinde şöyle der:
"-Herşey bize Kur'ân'da açıklanmıştır. Fakat bizim aklımız onların tamamını  anlamaya yetmez. Bundan dolayı Allah Teâlâ (c.c) şöy­le buyurmuştur:
"İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kur'ân'ı indirdik."[113]
Baksanıza! Sahabenin büyüklerinden ve ilk müslümanlardan olan İbn Mes'ûd bile böyle diyor. (Ya bizim durumumuz nasıl olur!)[114]

Sünnet Kuranı Açıklar


Bazı alimler "sünnet Kur'ân'ın şerhidir" der. İbn Berrecân da[115] sünnetin Kur'ân'i desteklediğine dair bir kitap yazmıştır.
Şafiî ile Beyhakî Tâvûs tarikıyla Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurdu­ğunu rivayet etmişlerdir:
"Ben ancak Allah'ın (c.c) kitabında helal kıldığını hela! kıla­rım, keza sadece kitabında haram kıldığını haram kılarım."[116]
İmam Şafiî bu haberle İlgili olarak şöyle söyler:
Bu haber munkatı'dır. Bununla beraber Rasûlullah (sav) bu haber­deki gibi yapmıştır. Allah ona böyle davranmasını emretmiş ve kendi­sine vahyolunana tabi olmasını emretmiştir. Biz de onun kendisine vahyolunana tabi olduğunu görmekteyiz. Allah Teâlâ (c.c), vahy olma­yan hususlarda da onun sünetine uyulmasını vahiyle farz kılmıştır. Kim sünnetini kabul ederse Allah'ın (c.c) emrini kabul etmiştir. Nitekim Al­lah Teâlâ (c.c):
"Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden de yasakladıyso ondan sakının"[117] buyurmuştur.[118]
Beyhakî şöyle der:
"- Hadiste geçen "Allah'ın (c.c) kitabında" ifadesi eğer sahihse; Rasûlullah (sav), bununla kendisine vahyedileni kasdetmiştir. Kendisi­ne vahyediien de iki kısımdır: Vahy-i metluv (Kur'ân}; uahy-i gayr-i metiuu (Allah'tan (c.c) kendisine Kur'ân dışında gelen ilhamlar).
Şafiî'nin de ayetten delil getirdiği gibi, İbn Mes'ûd bu ayet-i keri­meyi, Rasûlullah'ın (sav) sünnetini kabul edenin, aslında Allah'ın (c.c) kitabının emrini kabul etmiş olduğuna delil getirir. Çünkü Rasûlullah'a (sav) tabi olmanın mecburi oluşu, Kur'ân'ın ortaya koyduğu bir hü­kümdür. "
Beyhakî daha sonra (Rasûlullah'in (sav) hadisinin bağlayıcı oldu­ğuna misal olarak) Önceden geçmiş ve dövme yapanlara laneti ihtiva eden hadisi zikreder. Ardından da şöyle der:[119]

Sahâbîlerin Rasûlullah Tan Gelen Habere Dönmeleri


1- Beyhakî eserinde Kabîsa b. Zueyb'den[120] şu rivayeti nakleder: Bir nine Ebûbekr es-Sıddîk'a (ra) gelir ve "mirastan ne kadar pay
alacağını" sorar. Hz. Ebûbekr ona bu hususta Allah'ın (c.c) kitabında birşey olmadığını, Nebiyyullah'ın (sav) sünnetinde de birşey bilmediği­ni söyler. Ardından "sen hele git te, ben insanlara sorayım", der. Sahabîlere bu hususta bildikleri (bir hadis olup olmadığını) sorar. ei-Mu-ğîre b. Şu'be şöyle der:
"- Ben Rasûlullah'ın (sav) yanındaydım. Nineye altıda bir verdi."
"- Senden başka buna şahit olan var mı?"
Muhammed b. Mesleme el-Ensârî kalkar ve aynı şeyi söyier. Bu­nun üzerine nine için bu yönde karar verir.[121]
2- Yine Beyhakî İbnu'l-Museyyeb'ten rivayet eder:
Ömer b. el-Hattâb (ra) "diyet baba tarafından akrabanın üzerine­dir ve kadın, kocasının diyetinden miras olarak birşey alamaz" diyor­du. ed-Dahhâk b. Sufyân, Rasûlullah'ın (sav) Eşyem ed-Dıbâbî'nin di­yetinden hanımını da mirasçı kılmasını kendisine yazdığını haber ve­rince, Hz. Ömer o hükme döner.
Bunu Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.[122]
3-  Beyhakî Tâvûs'tan rivayet eder: Birgün Hz. Ömer:
"- Rasûlullah'tan (sav) duyan varsa Allah fc.c) adına söylesin, (öl­dürülen) cenin için diyet gerekir mi?" diye sorar.
Hami b. Malik b. en-Nabiğa ayağa kalkar ve:
"- İki hanımımla beraberdim. Biri diğerine çadır direğiyle vurdu. Kadın oracıkta düşük yaptı. Rasûlullah da (sav) ceninin tazminatı ola­rak bir köle veya cariye azat edilmesine hükmetti", der. Bunun üzeri­ne Hz. Ömer şöyie der:
"- Bunu duymasaydık neredeyse, kendi görüşümüzle başka bîr hü­küm verecektik.[123]
Beyhakî İmam Şafiî'nin şöyle dediğini nakleder:
Hz. Ömer, hüküm vereceği bir meselede kendi görüşünün hilafı­na olan ed-Dahhâk'ın rivayet ettiği hadise tabi olmuştur. Cenin husu­sundaki bu hadisi duymasaydı başka türlü hüküm vereceğini belirtmiş ve ''bunu duymasaydık neredeyse, kendi görüşümüzle başka bir hü­küm verecektik" demiştir.[124]
4-  Buhârî ve Müslim de İbn Şihâb, Abdullah b. Âmir b. Rebîa ta-rikıyla rivayet ederler:
Hz. Ömer Şam'a doğru yola çıkar. (Şam yolunda bir belde olan) Serge gelince Şam'da veba salgını olduğu haberi gelir. Abdurrahman b. Avf Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu haber verince Serğ'den gerisin geri döner:
"Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyin. Veba olan yerde bulunuyorsanız oradan kaçıp ta çıkmayın.[125]
îbn Şihâb der ki:
Sâiim b. Abdillah b. Ömer'in bana haber verdiğine göre, Hz. Ömer Abdurrahman b. Avf'ın naklettiği hadisten dolayı yanındakilerle beraber geri dönmüştür.[126]
5-  Buhârî Becâle'den şöyle dediğini rivayet eder: Abdurrahman b. Avf Rasûluilah'm Hecer mecusilerindsn cizye aldı­ğını haber verinceye kadar Hz. Ömer mecûsilerden cizye almıyordu.
6-  Beyhakî'nin Zeyneb b. Ka'b b. Ucre'den naklettiğine göre, bu hanıma Ebû Saîd el-Hudrî'nin kızkardeşi el-Furey'a b. Mâlik b. Sinan (kendi başından geçen şu hadiseyi) haber vermiştir:
Kendisi Benû Hudre'deki ailesinin yanına dönmek için Rasûlullah'tan (sav) izin ister. Çünkü kocası kaçan köleleri aramak için yola çıkmış, Kadûm tarafında onlara yetişmiş fakat köleler onu öldür­müşlerdi. Bu sebeple Rasûİullah'tan (sav) "aileme dönebilir miyim" di­ye müsade ister ve:
"- Zira kocam beni maliki olduğu bir evde geriye bırakmadı", der. Rasûlullah (sav):
"- îddet müddetin dolana dek bulunduğun evde otur", buyu­rurlar. el-Furey'a diyor ki:
"- Ben de evde dört ay on gün iddet bekledim. Osman b. Affân halife olunca, bana Rasûlullah'ın (sav) nasıl hüküm verdiğini sordurttu. Ben de haber yolladım. O da ona uyup aynı şekilde hüküm verdi."[127]
7-  Beyhakî Hz. Ali'den (ra) (Rasûlullah'ın (sav) hadislerine bağlılı­ğına misal olarak) şöyle dediğini rivayet eder;
"- Rasûlullah'tan (sav) bir hadis İşittiğimde, Allah Teâlâ'nm (c.c) müyesser kıldığı kadar ondan istifade ederdim. Ashabtan bir kimse bana bir hadis naklettiğinde ise ona yemin ettirirdim. Yemin ederse ona inanırdım. Ebûbekr de bana -o şüphesiz doğru söylemiştir, (ona yemin ettirmedim)- Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu haber verdi:
"Mümin bir kul günah işledikten sonra, güzelce abdest alır, iki rekat namaz kılar ve Allah'tan (c.c) affını isterse, Allah (c.c) onu affeder."
Bu hadisi Ahmed b. Hanbei rivayet etmiştir.[128]
8-  Buhârî ve Müslim İbn Abbâs'tan rivayet ederler: Zeyd b. Sabit İbn Abbâs'a sorar:
"- Hay izli kadının en son iş oîarak Kabe'yi tavaf etmeden yurdu­na dönebileceğine fetva mı veriyorsun?" İbn Abbâs ta:
"- Eğer durum benim dediğim gibi değilse git ensardan filanca ka­dına sor bakalım. Rasûlullah (sav) ona benim dediğim şekilde emret-memiş mi?" der.
Zeyd b. Sabit sorup öğrendikten sonra tebessüm ederek döner ve "doğru söylediğini anladım" der.[129]
İmam Şafiî de şöyle söyler:
"- Zeyd (daha Önce) Nebiden (as) (bütün hacıların en son iş olarak Kabe'yi tavaf etmesi gerektiğini) duymuştu. İbn Abbâs'ın hayızlı kadı­nın Kabe'yi tavaf etmeden dönebileceğine fetva verdiğini görünce bu­nu kabul etmedi. Rasûlullah'ın (sav) ise bu şekilde emrettiği haberi kendisine verilince, İbn Abbâs'ın görüşüne katılmak zorunda olduğu­nu anladı."[130]
9-  Buhârî ve Müslim Saîd b. Cubeyr'den rivayet etmişlerdir: İbn Abbâs'a dedim ki:
"- Nevf el-Bikâlî,[131] Hızır'ın arkadaşı olan Hz. Musa'nın îsrailoğul-larının peygamberi olan Musa peygamber olmadığını iddia ediyor." İbn Abbâs ta:
"- Allah'ın düşmanı yalan söylüyor. Oysa Ubeyy b. Ka'b bana ha­ber verdi ve dedi ki:  
"- Rasûlullah (sav) bizlere hutbe irad etti..." İbn Abbas böyle diyerek Ubeyy'in kendisine naklettiği Musa (as) ile Hızır hadisini nakletti.[132]
İmam Şafiî diyor ki:
"- İbn Abbâs fakihliğine ve verâ sahibi olmasına rağmen müslü-manlardan bir kişiyi, söylediği sözün hilafına bîr hadis kendisine haber verilmiş olduğu için yalancı saymış ve onun Allah'ın (c.c) düşmanı ol­duğunu Öne sürmüştür."[133]
10- Beyhakî ve Hâkim Hişâm b. Huceyr'den rivayet ederler:
Tâvûs ikindiden sonraları iki rekat (nafile) namaz kılıyordu. İbn Abbâs ona bu namazı bırakmasını tavsiye edince, "bırakmam" der. İbn Abbâs ta ona şöyle der:
"- Rasûlullah (sav) ikindiden sonra (nafile) namaz kılınmasını ya­saklamışlardı. Bu kıldığın namazla sevap mı kazanıyorsun yoksa aza­ba mı uğrayacaksın bilemiyorum. Çünkü Allah Teâlâ (c.c) Kur'ân'da şöyle buyuruyor:
"Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, mümin bir er­kekle mümin bir kadın için kendi işlerinden dolayı Allah'ın ue peygamberin hükmüne aykırı olans seçme hakkı yoktur."[134]
İmam Şafiî diyor kî:
İbn Abbâs, Rasûlullah'tan (sav) naklettiği haber ışığında Tâvûs'un yaptığının yanlış olduğunu gördü. Kur'ân'dan bir ayet okuyarak ta Al­lah (c.c) ve Rasulü (sav) bir şeye hükmettiği zaman kişinin muhayyer­lik hakkı olmadığını, artık onu yapması gerektiğini gösterdi.[135]
11-  Müslim de İbn Ömer'den nakleder:
"- Biz, ürünün belli bir kısmını almak üzere tarlayı kiraya verirdik ve bunda da bir mahzur görmezdik. Ta ki Râfi' Rasûlullah'ın (sav) bu­nu yasakladığını haber vermesine kadar. Sonra bu hadis sebebiyle bu işi bıraktık."[136]
İmam Şafiî der ki:
"- İbn Ömer. mahsulün bir kısmını almak üzere tarlayı kiraya ve­rerek istifade ediyor ve bunu helal biliyordu. Güvenilir bir kimse Rasûlullah'ın (sav) bundan nehyettiğini haber verince, duyar duymaz bu işi bıraktı."[137]
12-  Beyhakî Atâ b. Yesâr'dan rivayet eder:
Muaviye b. Ebî Sufyân altından veya gümüşten bir su kabını ağırlı­ğından daha fazla altın veya gümüş karşılığında satar. Ebu'd-Derdâ ona:
"- Rasûlullalrtan (sav) bu gibi şeylerin, kendi cinsleriyle bir tarafın ağır diğer tarafın da hafif olarak satışını nehyettiğini, peşin ve eşit ağırlıkta satılabileceğine izin verdiğini duydum", der. Muâviye ise "bunda bir beis görmüyorum" deyince Ebu'd-Derdâ (buna içerler ve) şöyle der;
"- Bu Muâviye'nin yaptığına uygun bir karşılık versem kim beni mazur görür! Ben ona Rasûlullah'tan (sav) haber veriyorum, o ise kendi görüşünü bana söylüyor. Bundan böyle senin olduğun yerde as­la bulunmayacağım.'[138]
İmam Şafiî der ki:
"- Ebu'd-Derdâ naklettiği hadisle Muâviye'nin yaptığının yanlış ol­duğunu görür. Muâviye hadise rağmen yaptığını bırakmayınca, bunu çok yanlış bir hareket sayarak onun bulunduğu yerden ayrılır. Çünkü Muâviye güvenilir bir kimsenin Rasûiullah'tan (sav) naklettiği hadisi bir kenara bırakmıştı."[139]
13-  imam Şafiî şöyle bir rivayetin kendisine ulaştığını anlatır:
Ebû Saîd el-Hudrî bir adamla karşılaşır. Ona Rasûlullalrtan (sav) bir hadis nakleder. Adam da onun zikrettiği hadisin hilafına başka bir rivayet nakledince, ona:
"- Vallahi! Bundan böyle ikimizi bir çatı aynı anda barındırmaz", diye sitem eder.[140]
imam Şafiî ardından şöyle der:
- Naklettiği hadisi o şahsın kabul etmemesi Ebû Saîd'in canını sık­mıştı.[141]
14-  Buhârî ve Müslim, Abdullah b. Ömer'den Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Kadın/an gece (kılman namazlar için) camiye gelmekten men etmeyin."
(Bu hadis üzerine) Abdullah b. Ömer'in çocuklarından biri "valla­hi onları camiye göndermeyiz. Çünkü başka işler çevirirler' deyince İbn Ömer oğlunun göğsüne vurur ve:
"- Ben sana Rasûlullah'tan hadis aktarıyorum, sen ise bildiğini okuyorsun", der.[142]
15- Yine Buhârî ile Müslim Abdullah b. Bureyde'den rivayet ederler: Abdullah b. Muğaffel bir kişinin çakıl taşı attığını görünce, böyle
yapmamasını söyler. Rasûlullah (sav) bundan men etmiş ve şöyle bu­yurmuştur, diye ekler:
"Bu, avı vurmaz. Düşmanı da öldürmez. Sadece diş kırar, göz çıkarır."
Abdullah daha sonra bu şahsın aynı şeyi yapmaya devam etiğini görünce (kızar ve} şöyle der:
"- Ben sana Rasûlullah'm (sav) hadisini haber veriyorum. Sen ise hala taş atıyorsun. Bundan sonra seninle asla konuşmayacağım."[143]
16-  Yine Buhârî İle Müslim İmrân b. Husayn'dan naklederler: Rasûiullah (sav) şöyle buyurdular:
"(Hangi sebepten kaynaklanırsa kaynaklansın) hayanın tama­mı hayırdır. (İnsanı hayra götürür)."
Buşeyr b. Ka'b hadisi rivayet eden İmrân'a:
"- Fakat biz bazı kitaplarda sükûnet ve vakarın hayadan kaynak­landığı gibi, zayıflık (ve acziyetin de esasında) hayadan kaynaklandığını okuyoruz", deyince; İmrân b. Husayn bu söze öyle kızar ki, gözleri alev alev olur. Ona:
"- Ben sana Rasûluüah'tan hadis rivayet ediyorum, sense muha­lefet ediyorsun", diye çıkışır.[144]
Bir rivayette de "sen ise bana kendi sayfalarından anlatıyorsun" ifadesi vardır.
17-  Beyhakî ve Hâkim Hasan'dan rivayet ederler: İmrân b. Hu­sayn Rasûlullah'ın (sav) sünnetinden anlatırken, birisi:
"- Ey Ebû Nuceyd! Sen bize Kur'ân'dan aniatıver", der. O da ona şöyle cevap verir:
"- Sen ve arkadaşlarınız Kur'ân okuyorsunuz. Hadi bana namazda neler okunacağını, kaç rekat ve naşı! kılınacağını anlat bakayım. Altı­nın, devenin, sığırın, çeşitli malların zekat miktarlarını söyle hele! Fa­kat ben bunların miktarlarını [Rasûiullah'tan (sav)] diniedim fakat sen o zaman yoktun. (Dolayısıyla Kurân'a bakarak bunları bilemezsin).
İmrân daha sonra sözüne şöyle devam eder ve: "- Allah Rasûlü (sav) şu şu malda şu kadar zekatı farz kiimıştır", deyip (zekat miktarlarını anlatır). (Hatasını anlayan) o zat ta:
"- Bizi ihya ettin. Allah ta (c.c) seni ihya etsin", diye dua eder. Bunu rivayet eden Hasan der ki:
Bu zat (kendisini fıkıhta öyle yetiştirdi ki) müminlerin fakihlerinden bir zat olarak vefat etti.[145]

Sahabenin Rasûlüllah'tan Hadis Nakleden Kimsenin Haberini Kabul Edişleri


İmam Şafiî der ki:
"- Sahabe ve tabiîn içinde, kendisine Rasûiullah'in (sav) sünneti haber verildiği halde onu kabul etmeyen, ona rücû etmeyen ve sün­net olarak baş tacı etmeyen bir kimse bilmiyorum."
İmam Şafiî daha sonra Salim b. Abdillah vasıtasıyla babasından şu rivayeti nakleder:
Ömer b. el-Hattâb (ra) Kabe'yi tavaftan öncesi ile şeytan taşlama­dan sonrasında koku sürünmeyi men etmişti. Hadisin ravisi Salim di­yor ki: Hz. Aişe ise:
"- Rasûlullarn (sav) ihrama girmeden önce keza ihramdan çıkmak için Kabe'yi tavaf etmesinden önce kokuladım", demişti. (Bu durum­da Allah Rasûlü'nün (sav) sünneti uyulmaya elbette daha İayıktır.[146]
İmam Şafiî der ki:
"- Salim, müminlerin emiri olmasına rağmen Hz. Ömer'in sözünü bırakmış, Hz. Aişe'nin verdiği haberle amel etmiştir. Ayrıca bu hadi­seyi anlattığı kimseye Hz. Aişe'nin naklettiği haberin sünnet olduğunu, dolayısıyla Allah Rasûlünün (sav) sünnetinin tabi olunmaya başkaları­nın yaptıklarından daha layık olduğunu, bu sebeple Rasûlullah'ın (sav) sünnetine uymasının farz olduğunu bildirmiştir."
İmam Şafiî şunu da söyler:
"- Tabiundan sonra gelenler ve bizim kendilerine ulaştığımız zevat bu yolu takip etmişlerdir. Rasûlullah'tan (sav) gelen haberleri baş tacı etmişler, sünnet oiarak benimsemişlerdir. Bu yüzdendir ki, ona tabi olan övülür, sünnetin hilafına davranan da kınanır. Bu yoldan ayrılan kimse, bizim nazarımızda Rasûİuüah'ın (sav) ashabının yolundan ve ashabtan sonra bugüne kadar gelmiş geçmiş ulemanın yolundan ay­rılmıştır, cahiller grubuna dahi! olmuştur."
Kitabın başından buraya kadar aktardıklarımın tamamı, gerek söz ve gerekse hadislerle delil getirme açısından İmam Şafiî'nin (ra) tedkî-kâtıdır. Allah (c.c) ondan razı olsun. Kendi zamanında ortaya çıkan ve onunla münazara ederek hadisleri reddeden zındıklar ve Rafızîlere ce­vap verme ihtiyacı doğduğundan dolayı, meseleyi sağlam bir şekilde ortaya koymuş ve uzunca tedkik etmiştir. Ondan İse bunları Beyhakî kitabında nakletmiş, güzel İlavelerde de bulunmuştur. Bu hususu daha Önce beyan etmiştik.[147]

Rasûlullah'tan Gelen Hadisleri Baş Tacı Etmekle İlgili Diğer Rivayetler


Buraya kadar zikredilenler dışında, geriye Beyhakî'nin kitabında dağınık olarak zikredilen rivayetler katmıştır. Şimdi bunları zikredece­ğim ve beraberinde Beyhakî'nin ve İmam Şafiî'nin zikretmediği diğer rivayetleri sunacağım:
1- Beyhakî senediyle Eyyûb es-Sehtiyânî'den[148] şöyle dediğini ri­vayet eder:
"- Bir kişiye bir sünneti aktardığında, 'bunu bırak sen bize Kur' ân'-dan haber ver' derse, bil ki o sapıtmıştır.''
Evzaî de[149] der ki:
"- Bunun sebebi, hadislerin Kur'ân'ın üzerinde hüküm koyucu olarak gelmesinden. Kur'ân'ın İse sünnet üzerinde hüküm koyucu ola­rak gelmemesindendir."[150]
2-  Beyhakî Eyyûb'tan rivayet nakleder:
Bir şahıs Mutarrif b. Abdillah'ın yanında 'bize hadis anlatıp dur­mayın, sadece Kur'ân'da geçenlerden bahsedin' deyince, ona şöyle der:
"- Vallahi biz hadisleri Kur'ân'm yerine anlatmıyoruz. Bilakis ha­disleri anlatmaktaki gayemiz Kur'ân'ı bizden daha iyi bileni(n açıkla­malarını) anlatmaktır."[151]
3-  Buhârî Mervan b. el-Hakem'den nakleder:
"- Hz. Ali'yle Hz. Osman'ı Mekke ile Medine arasında gördüm. Hz. Osman hac ile umrenin bir arada temettü olarak yapılmasından nehyediyordu. Hz. Ali bunu görünce her ikisine birden telbiye getirdi ve "lebbeyk bi haccetin ve umretin mean' (hac ve umre için huzurun-dayım ya Rabbi!) dedi. Hz. Osman da:
"- İnsanları birşeyden men ettiğimi gördüğün halde sen onu yapı­yorsun", deyince Hz. Ali şöyle cevap verdi:
"- Bir insanın sözüne bakarak Rasûlullah'ın (sav) sünnetini bıraka­cak değilim.''[152]
4- Müslim Süleyman b. Yesâr'dan rivayet eder:
Ebû Hureyre, İbn Abbâs, Ebû Seleme b. Abdirrahman b. Avf ara­larında, kocasının vefatı anında hamile olan ve birkaç gün sonra do­ğum yapan kadının iddet müddetinin ne kadar olacağını müzakere ederler. İbn Abbâs, ''kocasının vefatından sonra hamilelik veya dört ay on gün olan iddet müddetinden hangisi süre olarak daha uzunsa o ka­dar iddet bekler", der. Ebû Seleme ise, "doğurunca iddeti biter, evle­nebilir", der. Ebû Hureyre ise, aben de bu kardaşcağızımın oğluyla (Ebû Seleme'yle) aynı kanaattayım", der. Rasûlullah'ın (sav) hanımı Ummu Seleme'ye haber gönderip meseleyi sordururlar. O da şöyle cevap verir:
"- Subey'a el-Eslemiyye kocasının vefatından birkaç gün sonra doğum yapmıştı. Rasûlullah'tan (sav) durumunu sordu. O da ona ev­lenebileceğini söyledi."[153]
5-  Beyhakî el-Berâ'dan nakleder:
"- Hepimiz bizzat hadisleri Rasûluİlah'tan (sav) İşitemiyorduk. Tar­lalarımız, meşguliyetlerimiz vardı. Fakat insanlar da o günlerde yalan konuşmuyordu. Rasûlullah'tan (sav) hadisi duyan duymayana aktarı­yordu."[154]
6-  Beyhakî Katâde'den rivayet eder:
- Enes bir hadis rivayet edince, bir adam "sen bunu bizzat Rasûlullah'tan (sav) işittin mi" diye sordu. O da "evet, işittim veyahut-ta yalan söylemeyen biri bana nakletti. Vallahi bizler yalan konuşmu­yorduk, yalanın ne oîduğunu da bilmiyorduk" diye cevap verdi.[155]
7-  Beyhakî Mâlik tarikıyîa Recâ'dan rivayet eder:
Abdullah b. Ömer hep Rasûiullah'ın (sav) nasıl yaptığını, davranış­larını, hallerini araştırır ve buna çok önem verirdi. Hatta o derece önem veriyordu ki, bundan dolayı aklını kaybedeceğinden korkuluyor­du.[156]
8-  Beyhakî Hasan tarikıyîa Semure'den şöyle dediğini nakleder:
"- Rasûlullah'tan (sav) namazda iki duraksama öğrendim: Bir ta­nesi tekbir aldıktan sonra, diğeri de sûrenin kıraatini bitirdikten sonra."
İmrân b. Husayn da Semure'nin yanlış söyleyip söylemediğini öğ­renmek için durumu mektupla Ubeyy b. Ka'b'a sorar. O da cevabın­da Semure'nin doğru söylediğini yazar ve şöyle der: "Semure hadisi Rasûlullah'tan (sav) duyup hakkıyla ezberlemiştir."[157]
9-  Beyhakî Muhammed b. Sîrîn'den nakleder:
"- ibn Abbâs fıtır sadakasının farz olduğunu söyleyince İnsanlar bu­na İtiraz ettiler. O da Semure'ye "Rasûlullah'ın (sav) bunu emrettiğini bilmiyor musun" diye haber gönderir. Evet, cevabı gönderince şöyle si­tem eder: "O halde bunu şehir halkına öğretmene ne mani var?"
Beyhakî der ki:
İbn Abbâs, Rasûluilah'ın (sav) fıtır sadakası verilmesi gerektiği em­rini şehir halkına öğretmediği için Semure'yi kınamıştır.
10-  Buhârî Abdullah b. Amr'dan rivayet etmektedir. Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Bir ayet te olsa benden alıp nakledin. Keza benden hadisle­rimi de nakledin. Benim adıma yalan uydurmayın. Kim bilerek be­nim adıma yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın."[158]
11-  Beyhakî İbnu'l-Mubârek'ten nakleder: Ebû İsme Ebû Hanî-fe'ye sorar:
"- Ben (içtihadı bilgilerin yer aldığı) bu kitapları dinledim. Hadisle­ri ise kimden dinlememi münasip görürsünüz?
"- Şîa hariç, hak olmayan mezheplere tabî olmakla birlikte adil olanlardan dinle. Şîîlere gelince, onlann inancının temeli ashabın da­lâlette olduğunu kabul etmektir. Bir kimse sultanın huzuruna daha baştan itaat etmek niyetiyle girip çıkar ve bu sebeple herkes o sulta­na boyun eğerse, o kimse ümmetin imamlarından olamaz.[159]
Ben de diyorum ki:
Ebû Hanîfe (ra) Şiîler için işte böyle diyor. Onun sözü benim kita­bın girişinde onlarla ilgili söylediklerimle örtüşmektedir.
12-  Beyhakî Harmele b. Yahya'dan nakleder: İmam Şafiî'den şu­nu dinledim:
"- Bidat ehli içinde (batıl davalarını ve rivayetlerini desteklemek için) Râfizîîerden daha çok yalan yere yemin eden yoktur."[160]
13-  Beyhakî Câbir b. Abdillah'tan nakleder:
Rasûlullah'tan (sav) bizzat işitmediğim bir hadis, ashabtan bir zat­tan bana ulaştı. Bir deve satın alıp, azığımı yükledim ve bunu rivayet eden sahabiye doğru bir ay yolculuk yaptıktan sonra Şam'a vardım. Bir de baktım ki bu zat Abdullah b. Uneys ei-Ensârî imiş. Ona geldim ve "Rasûlullah'tan (sav) işitmediğim, zulümlerle ilgili bir hadisi senin işittiğin haberi bana geldi. Bunu işitmeden senin veya benim vefat et­memden korktum" dedim. O da şöyle dedi:
- Rasûlullah'tan (sav) şöyle buyurduğunu işittim:
"- İnsanlar buhmân, uücudlan çıplak, sünnetsiz olarak haşro-lunacaklardır."
Bizler "bu buhmân'ın manası nedir", diye sorduk. Şöyle buyurdu:
"- Yanlarında birşey bulunmayacak demektir. Uzakta olanlar da yakındakiler gibi onlara hitap edecek olan (Allah'ın) seslenişi­ni duyacaktır: "Bugün Melik ve Deyyân (Hesap Sorucu) benim. Bir tokata varıncaya kadar, cennetlik olan hak sahibine hakkın] Öde­medikçe, cehennemlik kimse cehenneme girmeyecektir. Keza, ce­hennemlik olan hak sahibine hakkını Ödemedikçe, cennetlik olan kimse cennete girmeyecektir."
"- Bu ödeme nasıl olacak? Çünkü çıplak ve sünnetsiz geleceğiz, yanımızda da birşey bulunmayacak", diye sorduk. Şöyle buyurdular:
"- Bu, ya hak sahibine sevabından verme veya günahlarından yüklenme suretiyle olacaktır."
Bunu Ahmed b. Hanbel ve Taberânî rivayet etmiştir.[161]
14-  Beyhakî Atâ b. Ebî Rabâh'tan rivayet eder:
Ebû Eyyûb, Ukbe b. Âmir'e, Rasûlullah'tan (sav) işittiği ve başka işitenin hayatta kalmadığı bir hadisi sormak için Mısır'a yolculuğa çıkar. Mısır'a geldiğinde, o vakit oranın valisi oian Mesleme b. Muhalled el-Ensârî'nin evine gelir. (Mesleme'ye geldiği haberi ulaştırılır), hemen yanına varır ve onunla kucaklasın Sonra da "seni buraya getiren se­bep nedir ya Ebâ Eyyûb" diye sorar. O da:
"- Rasûlullah'tan (sav) işittiğim bir hadisi ben ve Ukbe dışında bi­len bir kimse kalmadı. O hadisi sormaya geldim. Onun evini göstere­cek birini benimle gönderebilir misin?" der.
O da Ukbe'nin evini gösterecek birini onunla gönderir. Ukbe'ye haber verilir ve hemen dışarı çıkar. Onunla kucaklaşıp "ya Ebâ Eyyûb! Seni buralara kadar getiren nedir?" diye sorar. O da şöyle der:
"- Rasûlullah'tan (sav) işittiğim bir hadis. Müminin ayıbını örtmek­le ilgili bu hadisi benimle senin dışında bilen biri kalmadı." Ukbe de şöyle der:
"- Evet. Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu işittim: "- Kim dünyada müslüman kardeşinin ayıbını örterse Allah ta (c.c) kıyamette onun ayıbını örter." Ebû Eyyûb:
"- Doğru söylediniz". der. Hemen bineğine doğru ayrılır ve Medi­ne'ye dönmek üzere biner. (Tek bir hadis için katlandığı cefaya takdir olarak) Mesleme b. Muhalled'in gönderdiği hediyeyi ona ancak Mı­sır'ın Arîş şehrinde yetiştirebilenler.[162]
15- Buhârî ve Müslim Salih b. Hayy'dan gelen şu rivayeti nakle­derler:
Şa'bf nin yanındaydım. Horasanlı birisi ona şunu söyledi:
-  Biz Horasan'da, "kişi kendisine çocuk doğuran cariyesini azad ettikten sonra onunla evlenirse, bu, deveyi Allah (c.c) yoluna kurban­lık verenin sonra ona binmesine benzer", diyoruz.[163] (Bu hususta ne dersiniz?)
Şa'bî ona şöyle cevap verdi:
-  Ebû Burde b. Ebî Mûsâ el-Eş'arî, bana babasından nakletti: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Üç kimseye sevapları iki kez Ödenir:
1- Yanındaki cariyesini güzel bir şekilde eğitip, terbiye eden ve sonra onu azad edip evlenen;
2- Allah'a (c.c) ve efendisine olan yükümlülüklerini yerine ge­tiren köle;
3- Ehl-i   kitaptan   olup  [kendi   peygamberine   iman   eden, Rasûiullah'a (sau) yetişince de onu tasdik edip inanan kimse}. ''[164]
Şa'bî soruyu sorana şöyle söyledi:
"- Bu hadisi maddi bir karşılık aimadan sana verdik. Önceleri bun­dan daha azı için. kişi Medine'ye yolculuk yapardı."
16-  Beyhakî Saîd b. el-Museyyeb'ten nakleder:
"- Bir tek hadis için günlerce yol gittiğim olurdu.''[165]
17-  Beyhakî Zuhrî'den de şunu nakleder:
Naklettiği bir rivayetle ilgili olarak birisi Urve b. Zubeyr'e "yalan atıyorsun" deyince ona şöyle dedi:
"- Ne yalan konuşmuşluğum var, ne de kimseyi yalanlarım. Yalan­cıların pîri doğru konuşanı yalancılıkla itham edendir."
18-  Beyhakî Osman b. Nufeyl'den nakleder:
"- Ahmed b. Hanbel'e "falanca Vekî', İsa b. Yûnus ve İbnu'l-Mu-bârek hakkında ileri geri konuşuyor deyince:
"- Doğru kimseleri yalanlayan yalancının tâ kendisidir", dedi.
19-  Müslim İbn Sîrîn'den nakleder:
"- Önceieri isnad sorulmazdı fakat insanlara öyle bir zaman geldi ki, (Hz. Osman'ın katliyle neticelenen) fitnenin meydana gelmesiyle isnad sorulmaya başlandı. Böylece ehl-i sünnet olanlara bakılıp hadis­leri alınır, ehl-i bidat olanlara bakılıp hadisleri alınmaz oldu."[166]
20- Beyhakî Mâlik'ten nakleder: Ömer b. Abdilazîz şöyle diyordu: "- Allah Rasûlü fsav) ve ondan sonra gelen halifeler sünnetler koy­dular. Onları alıp kabul etmek, Allah'ın (c.c) kitabını tasdik etmek, Allah'a (c.c) taatı çoğaltmak ve rabbin (c.c) dinine yardım etmek demek­tir. Kim sünnetlerin yolunu tutarsa hidayete erer, kim onlardan destek alırsa muzaffer olur. Kim de sünnetlerin dışında bir yol benimserse, müminlerin güzergâhı dışında bir yol tutmuş olur. Nitekim Allah Teâlâ (c.c) (bu kimseler) için şöyle buyuruyor:
"Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, peygamber­den ayrılıp, inananlardan başkasının yoluna uyan kimseyi, döndü-ğü yere döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir.[167]
21- Beyhakî senediyle Muzenî'den veya Rebî'den nakleder:
"- Birgün öğleyle ikindi arası, avlunun yanındaki sofada İmam Şa­fiî'yle beraber oturuyorduk. Şafiî de direğe veya başka birşeye yaslan­mıştı. Bir ara üzerinde yün cübbe, yün sarık ve yünden uzun gömleği olan, elinde de asa bulunan bir zat çıkageldi. İmam Şafiî ona hürme-ten kalkıp elbisesini topladı ve oturuşunu düzeltti. Gelen ihtiyar zat ta selam verip oturdu. İmam Şafiî hürmetkârâne bir şekilde o zata bak­maya başladı. Gelen zat:
''- Birşey sormak istiyorum", dedi.
"- Sorunuz", dedi. O zat:
"- Allah'ın (c.c) dininde delil olan şey nedir?", dedi.
"- Allah'ın (c.c) kitabıdır."
"- Başka nedir?"
"- Rasûluİlah'ın (sav) sünnetidir."
‘’-Başka nedir?"
"- Ümmetin ittifakıdır, (icmadır)."
"- Ümmetin ittifakını nereden çıkarıyorsun?"
"- Ümmetin ittifakının delil oluşunu Allah'ın (c.c) kitabından çıka­rıyorum."
"- Allah'ın kitabındaki hangi ayetten çıkarıyorsun?"
İmam Şafiî (bununla ilgili ayeti zikretmek için) bir müddet düşün­dü (fakat bulamadı). Gelen zat:
"- Sana üç gün üç gece mühlet. Allah'ın (c.c) kitabında ümmetin ittifakının da delil olduğunu bulursan ne âlâ. Ama bulamazsan (ettiğin sözden) Allah'a (c.c) tevbe et!"
Bu söz üzerine İmam Şafiî'nin çehresi değişti. Sonra gitti, üç gün üç gece hiç dışarı çıkmadı. Üçüncü günden sonra aynı vakitlerde, yani öğleyle İkindi arasında yanımıza geldi. Yüzü, elleri ve ayakları şişmiş, bitkin bir haldeydi. Oturur oturmaz o zat ta çıkageldi. Selam verdi, oturdu.
"- Delilini göster bakalım", dedi. İmam Şafiî de şöyle cevap verdi: "- Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm:
"Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, peygamber­den ayrılıp, inananlardan başkasının yoluna uyan kimseyi, döndü­ğü yere döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir."[168] Allah Teâlâ'mn (c.c) kişiyi, müminlerin hilafına davranmak sebebiyle cehenneme atması onlara uymanın farz olduğu­nu gösteriyor.
Bunun üzerine o zat:
- Doğru söyledin, dedi ve kalkıp gitti. O gittikten sonra İmam Şa­fiî şöyle dedi:
- Her gün ve gecesi Kur'ân'ı üç defa okudum. Sonunda ayeti bul­dum.[169]
22- Beyhakî ve Dârimî Muaz b. Cebel'den rivayet ederler: Rasûluliah (sav) beni Yemen'e vaii olarak gönderirken sordu:
-  Önüne bir mesele geldiğinde nasıl hüküm vereceksin?
- Allah'ın {c.c} kitabındakiyle. -Allah'ın (c.c) kitabında yoksa?
-  Rasûluliah'ın (sav) verdiği hükümle.
-  Ya Rasûluliah (sav) o meselede herhangi bir hüküm verme­mişse?
-  Kendi içtihadıma göre hüküm veririm. Bunu da terk etmem. Bunun üzerine Rasûluliah (sav) göğsüme vurdu ve şöyle buyurdu:
- Allah Rasûlü'nü memnun edecek şekilde, Rasûluliah'ın elçi­sini muvaffak kılan Allah'a (c.c) hamd olsun.[170]
23-  Beyhakî, Dârimî ve Hâkim Ubeydullah b. Ebî Yezîd'den riva­yet ederler:
Kendisine bir mesele sorulduğunda İbn Abbâs'm şöyle hüküm ver­diğini görürdüm: Allah'ın (c.c) kitabında varsa onu söylerdi. Allah'ın (c.c) kitabında yok, fakat Rasûluliah'ın (sav) sünnetinde varsa onu be­lirtirdi. Allah'ın kitabında (c.c) ve Rasûluliah'ın (sav) sünnetinde yoksa, bu hususta Hz. Ebûbekr ile Hz. Ömer'den bir uygulama varsa onu söylerdi. Eğer ne Allah'ın (c.c) kitabında, ne Rasûluliah'ın (sav) sünne­tinde, ne de Hz. Ebûbekr ile Hz. Ömer'in uygulamalarında bununla il­gili bir hüküm yoksa kendi içtihadıyla hüküm verirdi.[171]
24- Beyhakî Mâlik kanalıyla Rebîa'nın şöyle dediğini nakleder:
"- Allah Teâlâ (c.c) kitabı nebisine inzal eyledi. Herşeyi açıklama­dı. Bazı şeyleri nebisinin sünnetine bıraktı. Rasûluliah ta (sav) sünnet­lerini uyguladı. O da bazı hususları ictihad için geriye bıraktı."
25- Beyhakî, Mesrûk kanalıyla Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder:
"- İnsanlar yanhş amellerinden sünnete doğru yöneltilir."
26-  Buhârî ve Müslim Ya'lâ b. Umeyye'den rivayet ederler: "- Ömer b. el-Hattâb'a (ra) dedim ki:
- Ayet-i kerîmede:
"...Kafirlerin sizlere kötülük etmelerinden endişe ederseniz namazları kısaltmanızda bir beis yoktur..."[172] diye buyuruluyor. Oy­sa insanlar bugün emniyettedir. (O halde niçin seferde namazları kı­saltıyoruz?)
Hz. Ömer bana şöyle söyledi:
-Ben de senin gibi şaşırmıştım. Bunu Rasûlulîah'a (sav) sordum da bana:
"- Bu Allah Teâlâ'nın (c.c) sizlere bir İhsanıdır. Allah'ın (c.c) ih­sanını kabul edin" buyurdular.[173]
Ulema bunu şöyle yorumlar:
Ashab, ayette geçen korku hali söz konusu olmayınca namazın kı­saltılmayacağım düşünmüşlerdi. Rasûlullah ta (sav) onlara bunun her iki halde yapılabilecek bir ruhsat olduğunu haber verdi.
27-  Beyhakî, Umeyye b. Abdillah b. Hâlid'den nakleder: Bu zat Abdullah b. Ömer'e sordu:
"- Kur'ân-ı Kerîm'de hadarda ve korku halinde namazın nasıl kı­lınacağını buluyoruz. Fakat seferdeyken nasıl kılınacağını bulamıyo­ruz." İbn Ömer ona şöyle dedi:
"- Kardeşcağızımın oğlu! Biz birşey bilmiyorken Ailah (c.c) bizlere Hz. Muhammed'i (sav) gönderdi. Bizler Hz. Muhammed'i (sav) nasıl yapıyor gördüysek öyle yapıyoruz."[174]
28-  Beyhakî İbn Ömer'den Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu nakleder:
"- Kur'ân'ın bir kısmı nasıl birbirlerini neshediyorsa, hadisle­rim de birbirlerini nesheder."[175]
29-Beyhakî ez-Zubeyr b. el-Avvâm'dan nakleder:
"-Rasûlullah (sav) bir söz söyler, bir müddet sonra bunu başka bir sözüyle neshederdi. Kur'ân ayetlerinin birbirlerini neshetmesi gibi."[176]
30- Beyhakî Mekhûl'den nakleder:
"- (Açıklanmaya ihtiyacı olduğu için) Kur'ân, sünnetin ona muh­taç olmasından daha çok sünnete muhtaçtır/'
Bunu Saîd b. Mansûr da rivayet etmiştir.[177]
31-  Beyhakî Yahyî b. Ebî Kesîr'den şöyle dediğini nakleder:
"- Sünnet Kur'ân üzerinde hüküm koyucu olarak gelmiştir. Kur'ân ise sünnet üzerinde hüküm koyucu olarak gelmemiştir."
Bunu Dârİmî ve Saîd b. Mansûr da rivayet etmiştir.[178]
Beyhakî, bu sözden muradın sünnetin Kur'ân'ı şerh edip tafsîl et­me makamına konulmuş olduğunu, yoksa sünnette Kur'ân'a muhalif bir şey vardır manasında olmadığını, nitekim şu ayette de bu hususun belirtildiğini söyler:
"İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana bu Kur'­ân'ı indirdik."[179]
Ben de diyorum ki:
Kur'ân'ın sünnete muhtaç olmasından anlaşılacak mana şudur: Sünnet Kur'ân'ı açıklar, özet olarak geçen hususları beyan eder. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'in içindekiler hazine olarak düşünülmesi caiz olursa, saklı hazineleri ortaya çıkaracak ve gizli yönlerini açıklayacak birine ihtiyacı vardır. Bu açıklayıcı da Kur'ân'ın kendisine inzal edildiği kimse­dir, (sav). İşte sünnetin Kur'ân üzerinde hüküm koyucu ve açıklayıcı ol­ması, Kur'ân'ın ise sünneti açıklayıcı ve onun üzerinde hüküm koyu­na olmasının manası budur. Çünkü sünnetin kendisi açıklamadır. Ay­rıca i'câz ve îcâz yönüyle Kur'ân seviyesinde değildir. Şöyle ki, sünnet Kur'ân'ı şerh etme durumundadır. Şerhin de haliyle şerh edilenden daha açık, tafsilatlı ve genişçe olması gerekir. Yine de, en iyisini Ailah bilir. (c.c).
32- Beyhakî Hişâm b. Yahya el-Mahzûmî'den rivayet eder:
Sakîf'ten bir zat Ömer b. el-Hattâb'a (ra) gelir ve "Kabe'yi tavaf etmiş olan kadın, hayız görürse, hayzı bitmeden veda tavafını yapma­yıp yurduna dönebilir mi?" diye sorar. Hz. Ömer de "hayır, dönemez" der. Bunun üzerine Sakîfli zat:
"- Böyle bir kadın hususunda, Rasûlullah (sav) bana senin verdiğin hükmün aksine hüküm vermişti" deyince, Hz. Ömer adamın yanma yanaşır ve kırbacı patlatır. Sonra da şöyle azarlar:
"- Rasûlullah'ın (sav) sana hüküm verdiği bir meseleyi ne diye ba­na da soruyorsun?"[180]
33-  Beyhakî İbn Hu2eyme'den nakleder:
"- Rasûlullah'tan (sav) sahih bir hadis gelince kimsenin söz hakkı yoktur, "[181]
34-  Beyhakî Yahya b. Adem'den de şunu nakleder:
- Rasûlullah'ın (sav) sözü varken başkasının sözüne hacet yoktur. Rasûlullah'ın (sav) vefat edene dek o işi yaptığı anlaşılsın diye "bu Rasûlullah'ın (sav), Hz. Ebûbekr'in (ra) ve Hz. Ömer'in (ra) sünnetidir'1 denirdi.[182]
35-  Beyhakî Mucâhid'den nakleder:
"- Peygamber hariç herkesin sözü alınır da alınmayabilir de."[183]
36-  Beyhakî İbnu'l-Mubârek'ten nakleder: Ebû Hanîfe'nin şöyle dediğini duydum:
"- Rasûlullah'tan (sav) bir haber gelirse başım gözüm üstüne. As-habdan haberler gelirse, içlerinde tercihte bulunuruz. Tabiînden geldi­ğinde değerlendirmeye tabi tutarız."[184]
37- Müslim de Ebû Mes'ûd el-Ensârîden Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyurduğunu nakleder:
"- Bir topluluğa Kur'ân'ı en iyi bilenleri imam olur. Bunda eşit-seler içlerinde sünneti en iyi bilen İmam olur. Bunda da müsâuî İseler ilk hicret edenleri imam olur."[185]
 38-  Beyhakî Ebuİ-Bahterî'den nakleder:
Ali b. Ebî Tâlib'e "bize İbn Mes'ûd'dan bahseder misin?" denince şöyle cevap verdi:
"- Kur'ân ve sünneti öğrendi, bunlarla yetindi. Bu da ilim olarak ona yetti."[186]
39- Beyhakî İbn Abbâs'tan nakille Rasûlullah'ın (sav) şöyle buyur­duğunu nakleder:
"- Kur'ân'da bir husus size bildirildiği zaman, herkes onunla amel etmek zorundadır. Hiç kimsenin onu terk etme özrü yoktur. Eğer Allah'ın (c.c) kitabında o husus yoksa uarid olan sünnetim geçerlidir. Eğer sünnetimde de yoksa ashabımın sözleri geçerlidir. Çünkü ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hi­dayete erersiniz. Ashabımın ihtilafı İse sizin için rahmettir."[187]
40-  Beyhakî Hz. Ali'den de (ra) şu haberi nakleder:
Hz. Aii birgün yolda giderken bir kıssacıya rastlar. "Neyin nâsih ne­yin de mensuh olduğunu biliyor musun" sorusuna "hayır" cevabı alınca, "hem kendini helak ettin hem de başkaîannı helak ediyorsun" der.[188]
Beyhakî bunun benzerini îbn Abbâs'tan da rivayet eder.[189]  
41- Beyhakî der ki: İmam Şafiî şöyle demiştir:
Kur'ân'da neyin nâsih, neyin mensuh olduğuna: a) ya Rasûlullah'ın (sav) haber vermesiyle, b) yahut birinin önce, diğerinin de sonradan nâsih olarak geldiğinin tarihle tespitiyle, c) veya hadisi işi­tenin haber vermesiyle d) veyahutta icmâyla (birinin nâsih diğerinin mensuh olduğuna ittifak edilmesiyle) delil getirilir."
42- Yine İmam Şafiî şöyle der:
"- Kur'ân'daki nâsihlerin çoğu Rasûlullah'ın (sav) sünnetlerinin işaret etmesiyle bilinmiştir."[190]
43-  Beyhakî İbnuİ-Mubârek'ten rivayet eder:
 Kendisine, "kişi ne zaman fetva verebilir'1 diye sorulunca:
"- Hadisleri bildiğinde ve ictihad edebilecek kapasitede olduğun­da, diye cevap verir."[191]
44-  Beyhakî Cundub b. Abdillah'tan, Rasûlullah'ın (sav) şöyle bu­yurduğunu nakleder:
"- Kur'ân'dan kendi görüşüne göre hüküm çıkaran kimse isa­bet etse de hata etmiştir. "[192]
45-  Beyhakî İbrahim et-Teymî'den rivayet eder:
Ömer b. el-Hattâb (ra), İbn Abbâs'a, "bu ümmet, kitapları, nebi­leri ve kıbleleri bir olmasına rağmen nasıl oluyor da ihtilafa düşecek" diye haber gönderip sordurur. İbn Abbâs ta şöyle cevap verir:
"- Ey müminlerin emiri! Bizlere Kur'ân indirildi ve ne hususta na­zil olduğunu bilerek onu okuduk. Bizden sonra öyleleri olacak ki, han­gi hususta nazil olduğunu bilmeden Kur'ân'ı okuyacaklar. Bu sebeble de ayetlerle ilgili her topluluğun farklı görüşü olacak. Her topluluğun farklı görüşü olunca ihtilafa düşecekler. İhtilafa düşünce de savaşacak­lardır. "
Bunu Saîd b. Mansûr Sünen'inde rivayet etmiştir.[193]
Ben de diyorum ki:
Bundan anlaşılıyor ki, Kur'ân'dan hüküm çıkaracak kimsenin ayetlerin nüzul sebeblerini bilmesi gerekir. Ayetlerin nüzui sebepleri de hadislerden öğrenilir. Yine de en iyisini Allah (c.c) bilir.
46-  Beyhakî ve Dârimî Şa'bî'den rivayet ederler:
Ömer b. el-Hattâb (ra) (Kâdî) Şureyh:e şöyle bir talimat gönderir:
"- Bakman gereken bir dava geldiğinde Allah'ın {c.c) kitabına bak ve onunla hüküm ver. Kur'ân'da yoksa Rasûlullah'ın (sav) nasıl hüküm verdiğine bak. Onda da yoksa salihlerin ve adil imamların nasıl hüküm verdiklerine bak. Bunlarda da yoksa kendi içtihadına göre hüküm ver.[194]
47-  Beyhakî ile Dârimî İbn Mes'ûd'dan şöyİe dediğini rivayet ederler:
"- Sizden biri kâdîlıkia imtihan olunursa Allah'ın (c.c) kitabındakiy-le hükmetsin. Allah'ın (c.c) kitabında yoksa Rasûlullah'ın (sav) hüküm verdiği gibi hüküm versin. Ne Allah'ın (c.c) kitabında ne de Rasûluîlah'ın (sav) verdiği hükümlerde bu yoksa, saiihlerin hüküm ver­diği gibi hüküm versin. Oniann uygulamalarında da yoksa kendi içti­hadına göre karar versin."[195]
48-  Beyhakî ve Dârimî İbn Abbâs'tan rivayet ederler:
"- Allah'ın (c.c) kitabında bulunmayan, Rasûlullah'ın (sav) sünne­tinde de geçmeyen yeni bir görüş ortaya atan kimse Allah'a (c.c) ne halde varacağını hiç tahmin edemez."[196]
49- Beyhakî de Abdullah b. Amr'dan, Rasûlullah'ın (sav) şöyle bu-/urduğunu nakleder:
"- Arzulan benim getirdiklerime tâbi olmadıkça bir müminin imanı kemâle ermez."[197]
50-  Beyhakî ile Lâlekâî Sünnetinde Ömer b. el-Hattâb'dan (ra) şöyle dediğini rivayet ederler:
"- Rey ehlinden (kendi görüşlerine göre hüküm verenlerden) sakı­nın. Çünkü onİar sünnetlerin düşmanlarıdır. Rasûlullah'ın (sav) hadis­lerini ezberlemek kendilerine zor ve meşakkatli geldiğinden, kafalarına göre hüküm vermişlerdir. Hem kendileri sapıtmış hem de başkalarını yoldan çıkarmışlardır."[198]
51-  Buhârî Ebû Vâil'den nakleder:
Sehl b. Huneyf Sıffîn'den dönünce, haber almak için kendisine durumu sorduk. (Müslümanların birbirleriyle harbetmesini kınayarak) şöyle dedi:
"- Din adına ortaya atılan yanlış görüşleri kınayın! Ebû Cendel (Hudeybiye) gününü hatırlıyorum. Şayet Rasûlulİah'ın (sav) emrini kendi görüşüme uyarak reddetmeye muktedir olsaydım onu mutlaka reddecektim. [Hudeybiye antlaşmasına aykırı olarak müşriklerle sa­vaşmak elimden gelseydi bunu yapacaktım). Allah (c.c) ve Rasûlü (sav) bunu daha iyi biliyor. Oysa korktuğumuz bir işin akıbetini beklemek üzere kılıçlarımızı boynumuza her asışımızda, bu iş kolay bir şekilde le­himize neticelenmiştir. (Bu sebeble Hudeybiye antlaşması başta hoşu­muza gitmese de nihayetinde nasıl lehimize sonuçlandıysa, Si//fn'de de hakem kararıyla anlaşma yapılması da neticede hayırlı olmuştur). Fakat sizin (Sı//în'deki hakemlik meselesinde ayrı ayrı düşüncelerde olmanızdan kaynaklanan yarıklar) var ya, bir tarafını kapatıyoruz baş­ka bir taraftan patlak veriyor. Bunu nasıl halledeceğimizi bilemiyo­ruz. "[199]
52-  Beyhakî ve Ebû Ya'lâ Ömer b. el-Hattâb'ın (ra) şöyle dediği­ni  rivayet ederler:
"- Ey insanlar! Din adına ortaya atılan yanlış görüşleri kınayın! Vallahi ben hakkı söylemekten hiç geri kalmam. İşte Ebû Cendel gü­nü, Rasûlullah'm (sav) emrini reddetmeye muktedir olsaydım, muhak­kak onu reddedecektim. Anlaşma yazılacak kağıt Mekkeliler ile Rasûlullah'm (sav) önünde duruyordu. Rasûlullah (sav) başına "bismil-lahirrahman ir rahim" yazın diye buyurdu. Mekkeiiler İse,
"- Sen bizi, anlattıklarını tasdik ettik mi sanıyorsun? Önceden yaz­dığın gibi şimdi de bismikeliahümme (Allahım senin adınla) yaz", de­diler.
Rasûlullah (sav) da buna razı oldu. Ben ise bu teklifi içime sindire­medim. Bunu gören Rasûlullah (sav):
"- Benim kabul ettiğimi gördüğün halde yanaşmıyor musun yoksa", diye buyurdu. Bunun üzerine ben de razı oldum.[200]
Beyhakî şu zevattan da çeşitli nakiller yapar:
53-  Hz. Ali (ra):
"- Din akla göre olsaydı, meshin mestin üstünden ziyade altına ol­ması daha münasib olurdu. Fakat ben Rasûlullah'ın (sav) mestin üstü­ne mesh yaptığını gördüm."[201]
54- İbn Ömer (ra):
"- Ümmet sünnete sarıldığı  sürece doğru yoldan sapmaz."[202]
55-  Urve:
"- Sünnete tabi olmak dinin esasıdır."[203]
56- Amir:
"- Sünneti terkettiğiniz zaman helak olursunuz."[204]
57- İbn Şîrîn:
"- Önceden (alimler) "kişi sünnet üzere bulundukça doğru yolda­dır" derlerdi."[205]
58- Şureyh:
"- Ben nebinin (as) sünnetinin peşinden giderim."[206]
59-  Evzâî:
"- Sana Rasûlullah'tan (sav) bir hadis geldiğinde sakın ola onun aksine bir şey söyleme! Çünkü Hz. Peygamber (sav) Allah Teâlâ'dari (c.c) (alıp) tebliğ ediyordu."[207]
60-  Sufyânu's-Sevrî:
"- İlmin tamamı, hadisleri bilmektir. "[208]
61-  Osman b. Ömer:
"- Bir şahıs Mâlik'e gelip bir mesele sordu. Ona "Rasûlullah (sav) bu hususta şöyle buyurdu" diye cevap verdi. Soruyu soran, "peki siz ne diyorsunuz" deyince, Mâiik ona şu ayeti okudu:
"...Onun emrine aykırı davrananlar, başlarma bir bela gelme­sinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sa­kınsınlar."[209]
62-  İbn Vehb:
"- Mâlik şöyle demiştir: "Önceleri insanlar fetva verdiklerinde "ne diye böyle fetva verdin", diye sormuyorlardı. (Çünkü onların fetva için naklettiği) rivayetlerle yetiniyor ve ona boyun eğiyorlardı."[210]
63-  İshâk b. îsâ:
"- Mâlik b. Enes'İn dini hususlarda (bilgisizce) münakaşayı kınadı­ğını gördüm. O şöyle diyordu: "Bize çok münakaşacı bir zat geldiğin­de onun fikirlerini Cibril'in (as) Nebi'ye (as) getirdiğiyle (Kur'ân ve ha­dislerle) reddetmek isteriz."[211]
64- İbnu'l-Mubârek:
"- Dayandığın şey hadisler olsun. İctihadlardan da hadisleri açık­layanları al."[212]
65-  Yahya b. Dureys:
"- Sufyan'ın yanındaydım. Bir adam geldi ve "Ebû Hanîfe'yi suç­lamıyor musun" dedi. Ona şöyle cevap verdi:
-  Nesi var ki? Ben onun şöyle dediğini duydum:
-   Allah'ın   (c.c)   kitabıyla   amel   ederim.   Onda   bulamazsam Rasûiuüah'ın (sav) sünnetiyle amel ederim. Allah'ın (c.c) kitabı i!e Rasûiullah'ın (sav) sünnetinde yoksa ashabının sözünü alırım. (Arala­rında ihtilaf olursa) dilediğiminkini alır, dilemediğiminkini de bırakırım. Onların sözlerinin dışına çıkıp, başkasının kavlini almam. Ama iş Ibrâhîm, Şa'bî, İbn Şîrîn, Hasan, Atâ, İbnu'l-Museyyeb'e daha başkala­rını da saydı geldiyse, onlar ictihad etmiş kimselerdir. Onların yaptığı qibi ben de ictihad ederim.[213]
66-  Rebf:
"- İmam Şafiî bir gün hadis rivayet eder. Bir kişi "ya Ebâ Abdillah! Sen de bu hadisteki hükmü kabul ediyor musun" diye sorunca ona şöyle der: "Her ne zaman sahîh bir hadis rivayet eder de onu kabul etmezsem; ey cemaat, bilin ki aklım gitmiştir."[214]
67-  Yine Rebî'den:
"- Şafiî'nin şöyle dediğini duydum: "Kitabımda Rasûiullah'ın (sav) sünnetine aykırı birşey bulursanız, Rasûiullah'ın (sav) sünnetini alın be­nim dediğimi bırakın."[215]
68-  Beyhakî. Mucâhid'in:
"Birşey hakkında ihtilafa düşerseniz, onu Allah'a (c.c) ve Ra-sûlüne (sav) arz edin"[216] ayetiyle ilgili şöyle dediğini nakleder:
"- Allah'a (c.c) yani Allah'ın (c.c) kitabına, peygamberine yani Rasûlullah'ın (sav) sünnetine arz edin."[217]
69-  Beyhakî ve Dârimî Ebû Zer'den rivayet ederler:
"- Rasûlullah (sav), emr-i bi'1-ma'rûf, nehyi ani'İ-munkerde bulun­maktan, bir de sünneti insanlara öğretmekten geri kalmamamızı em­retti. "[218]
Beyhakî şu zevattan da rivayette bulunur:
70-  Ömer b. el-Hattâb (ra):
"- Kur'ân'ı öğrendiğiniz gibi sünnetleri, miras ilmini ve kelimele­rin i'rabını da öğrenin."[219]
71-  İbn Mes'ûd:
"- Ey insanlar! Kaldınlmadan önce ilim öğrenin. İlmin kaldırılması, alimlerin tükenmesidir. Bidatlerden, lügat parçalayarak güzel konuş­maktan sakmın. Eskilerin yoiunda bulunun. (Kur'ân ve sünnete tutu­nun). Ümmetin son zamanlarında bazı topluluklar zuhur edecek, Al­lah'ın (c.c) kitabına çağırdıklarını iddia edecekler, oysa onu arkalarına atmışlardır."
Bunu Dârimî rivayet etmiştir.[220]
72- Süleyman et-Teymî:
"- Ben, Ebû Osman, Ebû Nadre, Ebû Miclez, Hâlid el-Eşec bera­berdik. Hadisleri ve sünnetleri müzâkere ediyorduk. İçimizden biri "Kurân'dan bir sûre okusak daha faziletli olurdu" dedi. Bunun üzerine Ebû Nadre şöyle dedi: "Ebû Saîd el-Hudrî şöyle derdi: "Hadis müzâ­keresi Kur'ân okumaktan daha faziletlidir."[221]
Ben de diyorum ki:
73-  Bu söz İmam Şafiî'nin şu sözü gibidir: "İlim öğrenmek nafile namazdan daha faziletlidir."[222] Kur'ân kıraati da nafiledir. Hadisleri ezberleyip bellemek ise farz-ı kifayedir. Yine de en iyisini Allah (c.c) bilir.
Beyhakî şu nakilleri de yapar:
74- Sufyânu's-Sevrî:
"- İyi niyetli bir kimse için [ilim veyahutta] hadis öğreniminden da­ha faziletli bir amel bilmiyorum."[223]
75-  İbnu'l-Mubârek:
"- Allah Teâlâ'nın (c.c) rızasını arayan kimse İçin hadis öğrenimin­den daha faziletli birşey bilmiyorum.[224]
76-  Hammâd bin Zeyd:
"- Allah Rasûlünün (sav) hadislerinin saygınlığı, Allah'ın (c.c) kita­bının saygınlığı gibidir."[225]
Beyhakî der ki:
Hammâd bu sözüyle, hadisin gerekliliğini kabul etmenin, hürmet­te kusur etmemenin, tabi olmanın farz oluşunu kasdetrniştir.
Beyhakî şu nakilleri de yapar:
77-  İmam Şafiî:
"- Ne zaman hadis ehlinden bir kişi görsem sanki Allah Rasûlü­nün (sav) ashabından birini görmüş gibi oîurum."[226]
78- İsmail b. Ebî Uveys:
"- İmam Mâlik bin Enes hadis rivayet etmek istediğinde abdest alır, divanın ortasına oturur, sakalını tarar, vakar ve heybetle kendisini toparlar, ondan sonra hadis rivayet ederdi. Ona bu hâl hatırlatıldığında şöyle demişti: "Allah Rasûlünün (c.c) hadislerine ta'zim etmeyi seviyo­rum. Abdestli bir şekilde oturmadan hadis rivayet etmiyorum." İmam Mâlik yolda, ayakta ve birşeye acele ederken hadis rivayet etmeyi de sevmezdi. Bu hali için de şöyle diyordu: "Rasûluîlah'tan (sav) ne riva­yet ettiğimi düşüne düşüne rivayet etmeyi seviyorum."[227]
79- İmam Mâlik:
"- Yatakta hasta yatıyorken Saîd b. el-Museyyeb'in yanına bir ki­şi gelir ve bir hadisten sorar. Saîd hadisi oturarak ona rivayet eder. Kendisine "sizi rahatsız etmek istememiştim" demesi üzerine de ona şöyle cevap verir: "RasûlullarTın (sav) hadisini yatarak nakletmek içi­me sinmedi."[228]
80- A'meş:
"- A'meş, abdestsizken hadis rivayet etmek istediğinde, (abdest al­ma durumu yoksa) teyemmüm alırdı."[229]
81- A'meş:
"- Dırâr b. Murre şöyle dedi: "Hadis alimleri abdestsiz olarak ha­dis rivayet etmeyi hoş görmezlerdi."[230]
82-  Katâde:
"- Rasûlullah'ın (sav) hadislerini abdestli olarak okumamız güzeİ görülürdü."[231]
83- Bişr b. el-Hâris:
"- Bir zat yürürken İbnu'l-Mubârek'e bir hadis sordu. O da ona "bu halde hadis nakletmek ilme hürmete uygun düşmez" diye cevap verdi. [Bişr diyor ki: Bu yaptığını gerçekten takdîr ettim.][232]
84- İbnu'l-Mubârek:
"- İmam Mâlik bin Enes'in yanındaydım. Hadis rivayet ediyordu. Bir akrep gelip kendisini tam on altı kere soktu. Mâlik'in acıdan ren­gi değişiyor fakat zorlanarak sabrediyor, Rasûluliah'ın (sav) hadisini bölmüyordu. Rivayet oturumunu bitirince insanlar ayrıldılar. Ona, "senin yaptığına hayret ettim" dedim. Bana "ben bunu Rasûlullah'ın (sav) ha­dislerine olan hürmetimden dolayı yaptım'1 diye karşılık verdi.[233]
85- Abdullah b. Amr:
"- Rasûlullah'tan (sav) duyduğum herşeyi yazıyor ve onları ezber­lemek istiyordum. Kureyşlüer ise beni bundan men edip "Rasûlullah'tan (sav) duyduğun herşeyi yazıyorsun, oysa o da bir in­sandır. Sükûnet ve gadab halinde konuşmuş olabilir" dediler. Ben de yazmayı bıraktım. Durumu RasûluliarTa (sav) aktarınca, bana:
"- Yaz", dedi. Ağzına İşaret ederek, "nefsim kudretinde olan Al­lah'a (c.c) yemin ederim ki, buradan haktan gayrisi çıkmaz" buyur­dular.
Bunu Dârimîve Hâkim rivayet etmişlerdir.[234]
86-  Ebû Hureyre:
"- Ensardan bir zat Rasûluliah'a (sav) hafızasının zayıflığından şi­kayet etti: "Sizden hadisleri dinliyorum fakat aklımda tutamıyorum" dedi. Ona eliyle yazabileceğine işaret ederek "elinden istifade et" bu­yurdu.
Bunu Tirmizî rivayet etmiştir.[235]
87-  Beyhakî ve Dârimî Abdullah b. Dinar'dan rivayet ederler:
"- Ömer b. Abdilazîz (Medine valisi) Ebûbekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm'a şu emri yazıp gönderdi:
"- Rasûlullah'tan (sav) vârid olan hadisleri ve sünnetleri, Hz. Ömer'in sözlerini araştırıp yaz. Çünkü ilmin kaybolmasından, ilim eh­linin de tükenmesinden korkuyorum."[236]
88-  Beyhakî ve Dârimî Zuhrî'den rivayet ederler:
"- Geçmiş ulemamız şöyle derdi: Sünnete yapışmak kurtuluştur. [Şayet ilim kalkacak olursa çok hızlı bir şekilde kalkar. İlmin devam et­mesiyle din de yaşanır, dünya da istikrarlı olur. Ama ilim kalktı mı hep­si bozulur gider.]"[237]
Buraya kadar hulasa ettiklerim, Beyhakî'nin kitabından özetlemiş olduğum; sünnete yapışmanın gerekliliği ve ona uymanın farz olduğu hususunda hadis ve diğer rivayetlerdir.[238]

Hadislere Tabi Olmak Gerektiğine Dair Diğer Hadisler


Aşağıdaki hadis ve rivayetler Beyhakî'nin kitabında bulunmamak­tadır:
1-   Buhârî ile  Müslim,   Enes ve İbn Ömer'den  rivayet  eder. Rasûlulİah (sav) şöyle buyurdular:
"- Sünnetimden yüz çeviren benden değildir."[239]
2- Taberânî el-Evsat'ta İbn Abbâs'tan rivayet eder: Nebi (sav) şöy­le buyurdular:
"-Alhhirn, halifelerime rahmet eyle." Biz:
"- Ya Rasûlellah (sav)! Halifeleriniz kimlerdir", diye sorduk.
"- Benden sonra gelecek olan, hadislerimi ve sünnetlerimi ri­vayet edip insanlara öğretenlerdir", buyurdular.[240]
3-  Ebû Nuaym Hilyede İbn Abbâs'tan rivayet eder: Rasûlulİah (sav) şöyle buyurdular:
"- Ümmetime, onunla bir sünnetin yerine getirildiği veyahutta bir bidatin kaldırıldığı bir rivayet aktarana cennet vardır."[241]
4- Ebû Ya'lâ ile el-Evsat'ia Taberânî Ebûbekr es-Sıddîk'tan (ra) ri­vayet ederler: Rasûlulİah (sav) şöyle buyurdular:
"- Benim adıma bilerek yalan uyduran veya emrettiğim bir hu­susu reddeden kimse cehennemde kalacağı yere hazırlansın."[242]
5-  Ahmed b. Hanbel, Bezzâr, Taberânî Zeyd b. Erkam'dan riva­yet etmişlerdir:
Ubeydullah b. Ziyâd beni çağırttı. Yanına vardım. Bana dedi ki:
- Kur'ân'da kendileriyle İlgili bir delil bulamadığımız halde senin ri­vayet edip durduğun bu hadisler neyin nesidir? Rivayetine göre Rasûlullah'ın (sav) cennette bir havzı varmış!
Zeyd ona şöyle der:
"- Bunları bizlere anlatıp vaad eden Rasûlullah'ın (sav) kendisidir." (Biz kendi kafamızdan çıkarmıyoruz)."[243]
6-   Taberânî el-Mu'cemu'l-Kebîr'de Selman'dan  rivayet  eder: Rasûlulİah (sav) şöyle buyurdular:
"- Benim adıma bilerek yalan uyduran cehennemde kalacağı yere hazırlansın. Benden kendisine ulaşan hadisi reddeden kim-senin kıyamette hasmıyım. Tanıyıp bilmediğiniz bir hadis benden size ulaşırsa (hemen mevzudur demeyin) "en iyisini Allah (c.c) bi­lir" deyin."[244]
7- Taberânî el-Mu'cemu'l-Evsat'ta Câbir'den rivayet eder: Rasûlulİah (sav) şöyle buyurdular:
"- Benden kendisine (sahih senedle) ulaşan hadisi inkar edip yalanlayan, aslında üç kişiyi yalanlamıştır: Allah'ı (c.c), Rasûlünü (sav) ve o hadisi rivayet edeni."[245]
8- Ebû Ya'lâ ve el-Evsat'ta Taberânî Enes'ten rivayet ederler: Rasûlulİah (sav) şöyle buyurdular:
"- Allah'tan (c.c) kendisine fazileti muhtevi bir haber ulaştığı halde bunu tasdik etmeyen kimse (haberde varid olan sevaplı ameli de işlemeyeceğinden), o fazilete nail olamaz. "[246]
9-  Ebû Ya'lâ Câbir b. Abdillah'tan rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Muhtemelen sizden biri koltuğuna kurulacak ve beni yalan­layacaktır. Ona benden bir hadis ulaşacak, o da "Rasûlullah (sau) bunu söylememiştir. Bırak bunu, bize Kur'ân'dakilerden bahset" diyecektir. "[247]
Şimdi naklettiğim bu rivayet (koltuğa kurulup hadisi reddetme) ri­vayetinin beşinci tarikidir.[248] Aynı hadisin Ebû Râfi', el-Mikdâm, el-Ir-bâd b. Sâriye, Ebû Hureyre tarikleri daha önce geçmişti. Bu hadisin bir altıncı tariki daha vardır. O da şudur:
10- Taberânî el-Mu'cemu'1-Kebîr'de Hâlid b. el-Velîd'den rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Ya Hâlidl İnsanlara namaz[m cemaatla kılınacağım ve cen­nete sadece müminlerin gireceğini] seslen."
Rasûlullah (sav) daha sonra çıkıp gelerek, öğle sıcağında cemaate namazı kıldırdı. Namazdan sonra onların içinde ayağa kalkarak şöyle buyurdu:
"- Haksız olarak bir zimminîn malının alınmasını helal kılmı­yorum. Muhtemelen sizlerden bazıları koltuğuna kurulacak ve 'sa­dece Allah'ın (c.c) kitabında helal bulduğumuzu helal sayar, onda haram bulduğumuzu haram sayarız' diyecektir. Dikkat ediniz! Ben, zimmilerin mallarının haksız yere alınmasını haram kılıyorum. "[249]
Aynı hadisin bir yedinci tariki:
11- Silefî ei-Muntekâ min Hadîsi Ebî Tâhir el-Hmnâî'de, Ham-mâd b. Zeyd, Ebû Hârûn el-Abdî, Ebû Saîd el-Hudrî tankıyla şu hadi­si nakleder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
*- Muhtemelen kişi koltuğuna kurulacak ve beni yalanlayacak, 'Rasûlullah (sav) bunu dememiştir' diyecektir."[250]
12- Taberânî Ebû Hâzim vasıtasıyla Sehl b. Sa'd es-Sâidf den nak­leder:
Sehl kendi 'kavmiyle oturmuş, onlara Rasûlullah'tan (sav) hadisler aktarıyordu. Onlar ise (dinlemiyor) birbirleriyle konuşup duruyorlardı. Bunu gören Sehl kızdı ve şöyle dedi:
"- Şunlara bak! Ben onlara Rasûlullah'tan (sav) gözlerimle görüp kulaklarımla işittiğim hadisleri aktarıyorum onlar ise birbirleriyle konu­şup duruyorlar. Vallahi aranızdan ayrılacağım ve bir daha da sizlere as­la geri dönmeyeceğim."
Ravi Ebû Hâzim diyor ki: Ona sordum:
"- Nereye gideceksiniz?"
"- Gidip Allah (c.c) yolunda cihad edeceğim, diye cevap verdi."[251]
13-   Ebû   Ya'lâ   sahih   senedle   İbn   Abbâs'tan   rivayet   eder: Rasûlullah (sav) şöyîe buyurdular:
"- Bilgisi dışında Kur'ân'dan hüküm çıkaran kimse, kıyamet günü ağzına ateşten bir gem vurulmuş olarak gelir."[252]
14-  Taberânî el-Kebîr'de İbn Abbâs'tan rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Yeryüzünde Allah'ın (c.c) hüccetini zelil kılmak için uğraşan kimseyi Allah Teala (c.c) dünyada da zelü-i rüsvay eder. Kıyamet­te ona sakladığı azap ise hariç."
Musedded der ki: "Buradaki hüccetten murad, Allah'ın (c.c) kita­bı ve nebisinin (as) sünnetidir."[253]
15- Taberânî el-Evsat'ta İbn Ömer'den nakleder:
"- İlim üçtür: Şeriatı anlatan kitap, Rasûlullah'tan (sav) vârid olan sünnet, bir de "bilmiyorum" demek."[254]
16-   Yine   Taberânî   Huzeyfe   b.   el-Yemân'dan   rivayet   eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Size öyle bir zaman gelecek ki, şu üç şeyden daha kıymetli birşey olmayacak: Helal para, güvenilip ünsiyet edilen kardeş, amel edilen sünnet."[255]
17- Ahmed b. Hanbel, İmrân b. Husayn'dan şöyle dediğini riva­yet eder:
"- Kur'ân nazil olmuş, Rasûlullah da (sav) sünnetlerini ortaya koy­muştur. Sizler de bize uyun. Vallahi böyle yapmazsanız sapıtırsı­nız."[256]
18- Ahmed b. Hanbel ve Bezzâr Mucâhid'den şöyle dediğini nak­lederler:
"- Bir yolculukta İbn Ömer ile beraberdik. Yoldan ayrılıp bir ye­re saptı. Niye böyle yaptın denilince "Rasûluiiah'ı (sav) böyle yapar­ken gördüğüm için ben de öyle yaptım" dedi."[257]
19-  Ahmed b. Hanbel, Enes b. Sîrîn'den nakleder:
"- Arafat'ta İbn Ömer ile beraberdim. Oradan beraber döndük. Me'zimeyn'e varmadan boğaza gelince hayvanını çökertti. Biz de çö­kerttik. Zannettik ki namaz kılacak. Hayvanını tutan kölesi ise şöyle dedi:
"- Namaz kılmak için durmadı. Rasûlullah'ın (sav), buraya gelince ihtiyacını giderdiğini hatırladı. O da aynı yerde (Rasûlullah'a mutâbe-at için) ihtiyaç gidermekten hoşnud oluyor."[258]
20-  Bezzâr İbn Ömer'den rivayet eder:
"- İbn Ömer Mekke ile Medine arasında bir ağacın altına gelir ve orada uyur, Rasüiullah'ın (sav) böyle yaptığını söylerdi."[259]
21-  Bezzâr. ve Ebû Ya'lâ Zeyd b. EslenYden rivayet ederler:
"- İbn Ömer'i düğmeleri çözük gördüm. Bu hususta şöyle söyledi:
"- RasûlullarTı (sav) düğmeleri çözük görmüştüm de (düğmelerim onun için çözük)."[260]
22-  Taberânî el-Kebîr'de Amr b. Şe'vâ el-Yâfiî'den nakleder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Yedi kişi vardır. Ben ve duaları makbul olan nebiler bunla­ra lanet etmiştir: Allah'ın (c.c) kitabına ilavede bulunan, Allah'ın (c.c) takdir ettiği kaderi yalanlayan, Allah (c.c) hakkında haram oları şeyleri helal gören, Allah'ın (c.c) haram kıldığı yakın akraba­ma sataşmayı helal gören, sünnetimi terk eden, ganimetin taksi­minde kendini kollayan, sahip olduğu gücü Allah'ın (c.c) zelil kıl­dığı şeyi aziz, aziz kıldığı şeyi de zelil etmede kullanan. "[261]
23- Taberânî el-Kebîr'de İbn Abbâs'tan rivayet eder: Hz. Ali:
"- Ya Rasûlellâh (sav}! Bize bir durum arız olsa ve bu konuda ayet nazil olmamış, sizden de bir sünnet vârid olmamışsa ne yapmamızı buyurursunuz", diye sordu. Ona şöyle cevap verdi;
"- Müminlerin abidlerinden bir şûra oluşturun. Sadece şahsi görüşlerle karar vermeyin."[262]
24-  Taberânî ei-Evsat'ta da sahih senedle Hz. Ali'den rivayet eder:
Rasûlullah'a (sav) dedim ki:
"- Hakkında bir emir veya bir nehiy varid olmamış bir mesele biz­lere arız olursa ne yapmamızı emredersiniz?" Şöyle cevap verdiler:
"- Fakihler ve abidlerle istişare edin. Sadece şahsi görüşlerle karar vermeyin."[263]
25- Taberânî el-Evsat'ta Ömer b. el-Hattâb'dan (ra) rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyîe buyurdular:
"- Benden sonra ümmetim için en korktuğum şey, Kur'ân'ı (çarpıtıp) tevil ederek esas manası dışında kullanan kimselerin ol­masıdır."[264]
26- Ahmed b. Hanbel ve Taberânî, Gudayf b. el-Haris es-Sumâ-lî'den rivayet ederler: Rasûluliah (sav) şöyle buyurdular:
"- Bir topluluk bir bidat ihdas edince ona mukabil bir sünnet (ümmetten) kaldırılır."[265]
27-  Târîh 'inde Buhârî ve Taberânî İbn Abbâs'tan rivayet ederler:
"- Yıllar geçtikçe insanlar bidatler ihdas ederler ve herbir bidate mukabil bir sünneti hayattan uzaklaştırırlar. Öyle olur ki her tarafı bi­datler kaplar, sünnetler kalmaz."[266]
28-  Taberânî Muaz b. Cebel'den rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Hürmet edip ta'zinn etmek için bir bid'atçinin yanına giden kim­se, İsiamın yıkılmasına yardımcı olmuş olur."[267]
29-   Taberânî  el-Hakem   b.   Umeyr  es-Sumâlî'den   nakleder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Bidatlerin ortaya çıkarılması, ağır bir iş, belleri kıran bir yük ve ardı arkası kesilmeyen bir serdir."[268]
30-  Taberânî es-Sağîr'de Enes'ten rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacak. Biri hariç hepsi ce­hennemdedir. " Sordular:
"- Bu bir tek fırka kimlerdir?"
"- Benim ve ashabımın yolu üzere olanlardır."[269]
Hâkim de benzeri bir hadisi İbn Amr'dan rivayet etmiştir.[270]
31-  Dârimî de MusnecTinde Abdullah b. ed-Deyiemî'den rivayet eder:
"- Bana ulaşan rivayete göre, dinden ilk önce terkedilecek şeyler, sünnetlerdir."[271]
32-  Dârimî İbn Mes'ûd'dan şöyle dediğini rivayet eder:
"- Allah'ın (c.c) kitabından bizlere sorduğunuz ve bizim de bildiği­miz herşeyi sizlere aktardık. Keza Rasûiullah'ın (sav) sünnetinden bizlere sorduğunuz herşeyi de sizlere haber verdik. Artık bunların dışın­da yapıştığınız şeylerden biz mesul değiliz."[272]
33-  Dârimî Ebû Seleme'den de mursel olarak şunu nakleder:
"- Rasûlullah'a (sav), Allah'ın {c.c) kitabında ve Rasûluilah'ın (sav) sünnetinde temas edilmeyip bilâhere ortaya çıkabilecek bir sorun kar­şısında ne yapılması gerektiği soruldu. O da:
"- Meseleye abid olan müminler baksın" buyurdular."[273]
34-  Dârimî ve Sünnetimde Lâlekâi Ömer b. el-Hattâb'dan (ra) şöyle dediğini rivayet ederler:
"- Bir zaman sonra bazı insanlar, sizlerle, Kur'ân'daki müteşabih ayetleri delil getirerek tartışacaklar. Onlara hadislerle karşıhk verin. Çünkü ehl-İ hadis Allah'ın (c.c) kitabını en iyi bilen insanlardır."[274]
35-  Lâlekâî Sunnet'inde Ali b. Ebî Tâlib'ten (ra) rivayet eder:
"- Bir zaman sonra bazî insanlar sizlerle tartışacaklar. Onlara ha­dislerle karşılık verin. Çünkü ehl-i hadis Allah'ın (c.c) kitabını en iyi bi­len insanlardır."[275]
36-  İbn Sa'd da Tabakât'mda İkrime vasıtasıyla İbn Abbâs'tan ri­vayet eder:
Hz. Ali (ra) İbn Abbâs'ı Haricîlere gönderir ve ona şöyle talimat verir:
"- Git ve onlarla (ilmî yolla) tartış. Kur'ân'dan ise delil getirme. Çünkü Kur'ân pekçok manalar taşır özelliktedir. Sen onlarla sadece hadislerle tartış."
İbn Sa'd başka bir tarikle de şu rivayeti nakleder: ibn Abbâs der ki:
"- Ey müminlerin emiri! Ben Allah'ın (c.c) kitabını onlardan daha iyi biliyorum. Çünkü Kur'ân bizim evlerimize nazil oluyordu."
Hz. Ali (ra) ona şöyle tavsiyede bulunur:
"- Doğru söylüyorsun. Fakat Kur'ân pekçok manalar taşır özellik­tedir. Biz birşey deriz onlar da Kur'ân'dan bir delil bulup başka bir şey derler. İyisi mi, sen onlarla hadislerle tartış. Çünkü hadisleri onlara ar-zettiğinde kaçacak yer bulamazlar."
İbn Abbâs ta onlara gitti. Hadisleri delil getirerek tartıştı. Haricîle­rin ellerinde onun karşısında bir delil kalmadı.
37-  Saîd b. Mansûr da İmrân b. Husayn'dan nakleder; Aralarında hadis müzakere ederlerken, oradan biri:
"- Bırakın bu hadisi yahu! Bize Kur'ân'dan bahsedin", der. İmran da şu cevabı yapıştırır:
"- Ahmak herif! Namazı, orucu Kur'ân'da detaylı olarak bulabili­yor musun? Bunları Kur'ân ortaya koymuş, sünnet te açıklamıştır."[276]
38-  Dârimî el-Museyyeb b. Râfi'den rivayet eder:
"- Öncekiler, kendilerine, hakkında bir hadis varid olmamış bir mesele geldiğinde, biraraya gelirler ve icmayla karara varırlardı. Haki­kat onların ortak kabul ettikleri bu kararlardadır."
39-  Dârimî Meymûn b. Mihrân'dan rivayet eder:
Hz. Ebûbekr (ra) kendisine davacı ve davalılar geldiğinde Allah'ın î^c.c) kitabına bakardı. Kur'ân'da, onlar için vereceği bir hüküm bulur­sa, o ayetle hüküm verirdi. Eğer Allah'ın (c.c) kitabında bir hüküm yoksa, bu meseleyle ilgili Rasûlullah'tan (sav) bildiği sünnet varsa onunla hüküm verirdi. Eğer (sünnetten de bu meseleyle ilgili bir şey hatırlamaz ve) mesele kendisini zorlarsa, çıkar müslümanlara "bana şöyle bir mesele geldi. Rasûluilah'ın (sav) bu meseleyle ilgili nasıl hü­küm verdiğini biliyor musunuz" diye sorardı. Bazen olurdu, herkes toplanır, Rasûluilah'ın (sav) bu meselede nasıl hüküm verdiğini anlatır­lar, Hz. Ebûbekr de (ra) "Allah'a (sav) hamd olsun, dinimizi bizler için koruyan insanları içimizde nasib etti" derdi.[277]
40-  Dârimî Ebû Nadre'den rivayet eder:
"- Ebû Seleme Basra'ya gelince, ben ve Hasan ziyaretine gittik. Hasan'a şöyle dedi:
"- Demek Hasan sensin! [Basra'da en çok görmek istediğim kişi sendin. Sebebi de] senin kendi re'yinle hüküm verdiğin haberinin ba­na gelmiş olmasıdır. Kendi görüşünle değil de, Rasûlulîah'ın (sav) sün­neti ve nazil olan bir ayet varsa onunla hüküm ver."[278]
41- Dârimî Câbir b. Zeyd'den rivayet eder: İbn Ömer tavafta Câ-bir'e rastlar. Ona der ki:
"- Ebu'ş-Şe'sâ! Sen Basra'nın fakihlerindensin. Şeriatı anlatan Kuran ve varid olan sünnetlerle hüküm ver. Böyle yapmazsan hem kendin helak olursun hem de insanları helaka sürüklersin."[279]
42-  Dârimî Şureyh'ten şöyle dediğini nakleder:
"- Hadislerle amei ettiğin müddetçe sapıtmazsın."[280]
43-  Dârimî Hasan'dan da şöyle dediğini rivayet eder:
"- [Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a and olsun ki, sizlerin üzerinde bulunduğunuz sünnet yaşantısı, ifrat ile tefrît arasında bir yol­dur. Allah sizlere rahmet etsin, sünnet üzere yaşamaya sabredîn. Çün­kü] sünnet üzere bulunanlar Önceleri halk içinde en az sayıda olan kimselerdi. Bugün de halk içinde sayıca en az olan topluluk onlardır. Onlar, konfora düşkün olan kimselerle lükse dalmamış, bidatçılarla beraber bidatlarına kapılmamış, sünnet üzere yaşamaya sabredip, böylece rablerine kavuşmuşlardır. [İnşâeliah sizler de böyle olun.]"[281]
44-  Dârimî İbn Mes'ûd'dan da şunu nakleder:
"- Sünnetler içinde orta yolu tutmak, bidatlar içinde çabalamaktan daha hayırlıdır."[282]
Bunu Hâkim de rivayet etmiştir.[283]
45-  Dârimî, Atâ'nın:
"Ey iman edenler! Allah'a (c.c) ve Rasûİüne (sau), sizden olan emir sahiplerine de itaat ediniz"[284] ayetiyle ilgili olarak şöyie dedi­ğini nakleder:
"- Emir sahiplerinden murad, fıkıh ve ilim sahibi zevattır. Rasûlü-ne (sav) itaattan maksad da kitap ve sünnete tabi olmaktır."[285]
46-  Dârimî Ebû Hureyre'den rivayet eder:
"- Gecelerimi üç bölüme ayırıyorum: Üçte birinde uyuyorum. Üç­te birinde ibadet ediyorum. Üçte birinde de Rasûlullah'ın (sav) hadis­lerini tekrarlayıp müzâkere ediyorum."[286]
47-  Dârimî İbn Abbâs'tan da şunu rivayet eder:
"- Azaba duçar olup yere geçirilmekten korkmuyor musunuz da (Rasûluilah'ın (sav) yanına başkasını katıp) 'Rasûlullah (sav) da filanca da şöyle dedi' diyorsunuz."[287]
48-  Dârimî Ömer b. Abdîlaziz'den şöyle bir ferman yazdığını  ri­vayet eder:
"- Allah'ın (c.c) kitabında ve Rasûlullah'ın (sav) sünnet olarak koy­duğu hususlarda hiç kimseye söz hakkı görmüyorum. Ümmetin içti­hadı,[288] Kur'ân'da, hakkında bir ayet nazil olmayan ve de onunla il­gili Rasûlullah'tan (sav) hadis varid olmayan hususlardadır."[289]
49-  Dârimî Saîd b. el-Museyyeb'ten rivayet eder:
Saîd bir zatın ikindi namazından sonra nafile olarak fazladan iki rekat namaz kıldığını görür. Kılan kimse:
"- Ebû Muhammedi Namaz kıldığım için Allah (c.c) beni cezalan­dırır mı", diye sorunca ona şöyle cevap verir:
"- (Namaz kıldığın için değil de) sünnete aykırı davrandığın için ce­zalandırır."[290]
50-  Dârimî Hırâş b. Cubeyr'den nakleder:
Mescidde çakıl taşlan atan bir delikanlı gördüm. Bir ihtiyar ona "atma, Rasûlullah'tan (sav) taş atmaktan nehyettiğini işittim" dedi. Delikanlı biraz sonra aynı hatayı işledi ve ihtiyarın kendisini fark etme­diğini sanıp yine attı. İhtiyar bunun üzerine ona sitem etti:
"- Ben sana Rasûlullah'tan (sav) haber veriyorum sense yine at­maya devam ediyorsun. Vallahi ne cenazene gelirim, ne hastalığında ziyaret ederim, ne de seninle bundan sonra konuşurum."[291]
51- Dârimî, Katâde'den şu rivayeti nakleder:
İbn Şîrîn bir adama Rasûluliah'tan (sav) hadis nakleder. O kişi, "fa­lanca da şöyle diyor" deyince, İbn Şîrîn:
"- Ben sana Rasûluliah'tan (sav) hadis naklediyorum. Sen ise fa­lanca şöyle, filanca da şöyİe söylüyor, diyorsun. Vallahi seninle bir da­ha konuşmayacağım", der.[292]

Rasulüllah'tan Kendisine Hadis Ulaştığında Buna Hürmet Etmeyenin Cezasını Hemen Bulacağı


1-  Dârimî eserinde el-Aclân tankıyla şu rivayeti nakleder: Ebû Hureyre, Rasûluliah'ın (sav):
"Cübbe üzerine hırkayla kibirli kibirli dolaşan bir adamı Allah (c.c) yere batırdı. Kıyamete kadar yer altında batar durur" hadisini nakleder. Orada bulunan güzel elbiseli bir delikanlı (hadisle alay ede­rek), "yere batırılan genç böyle mi yürüyordu" diyerek elini kolunu sal­layıp taklide kalkınca, birden yere düştü. Az kalsın bir tarafını kırıyor­du. Ebû Hureyre (alay eden delikanlının yüzü koyun yere kapaklan­ması sebebiyle) şöyle dedi:
"- (Hadisle alay eden) ağzın ve burnun yere sürçmesi elbette hak­tır. (Nitekim Allah Teâlâ da şöyle buyurmaktadır):.
"Muhakkak ki (seninle alay eden) o müstehzilere karşı biz sa­na yeteriz. "[293]
2-  Dârimî Abdurrahman b. Harmele'den rivayet eder:
Bir zat Saîd b. el-Museyyeb'Ie hac veya umreye gitmek üzere (ca­miye) vedalaşmaya gelir. Saîd ona:
"- (Camiye girdin). Klimadan çıkma. Çünkü Rasûlullah (sav) ezan okunduktan sonra camiden [bir ihtiyaç sebebiyle çıkıp geri gelmek dü­şüncesinde olanlar dışında] sadece münafıklar çıkar, buyurmuştur1', der. O da:
"- Arkadaşlarım Harrede beni bekliyorlar7', deyip camiden çıkar. Saîd o zatın yaptığının yanlış olduğunu anlatmaya devam ederken, o şahsın bineğinden düşüp ayağının kırıldığı haberi gelir."[294]
3-  Buharı Ebû Zer'İn boynunu göstererek şöyle dediğini rivayet eder:
"- Kılıcı buraya koysanız ve ben bu arada Rasûluliah'tan (sav) işit­tiğim bir hadisi aktarıp ifade edebileceğimi bilsem onu mutlaka söyler­dim."[295]
4-  Dârimî Busr b. Abeydillah'tan rivayet eder:
"- Bir tek hadisi işitmek için bir şehre yolculuk yaptığım olurdu.[296]
5-  Dârimî Saîd b. Cubeyr'den rivayet eder:
Saîd birgün Rasûluliah'tan (sav) hadis rivayet edince adamın biri itiraz eder:
"- Allah'ın (c.c) kitabında buna muhalif ayet var."
"- Bakıyorum da, sana Rasûİullah'tan (sav) hadis rivayet ediyo­rum, sense Allah'ın (c.c) kitabına muhalif olduğunu söylüyorsun. Oy­sa Allah Rasûlü (sav) Allah'ın (c.c) kitabını senden iyi bilirdi."[297]
İşte bunlar Dârimî'nin Musnecf inden seçtiğim rivayetlerdir.[298]

Sünnet Kitabından Bir Demet Rivayet


Aşağıdakiler Lâlekâî'nin Sünnet adlı eserinden konumuzla ilgili olarak seçilmiş rivayetlerdir:
1- Ubeyy b. Ka'b'dan senediyle rivayet etmiştir:
"- Sünnetler içinde orta yolu tutmak, sünnetin dışında kalan bir yolda çabalamaktan hayırlıdır."[299]
Ebu'd-Derdâ'dan da aynısını rivayet etmiştir.[300]
2-  İbn Abbâs:
"- Sünnete çağıran ve bidatten nehyeden bir hadis ehüne bakmak ibadettir. "[301]
3-  İbn Abbâs:
"- Vallahi şeytanın bugün yeryüzünde, helak etmeyi en çok istedi­ği benim." Niye diye sorulunca şöyle cevap verir:
"- Çünkü batısıyla doğusuyla yeryüzünde bidatlar ihdas ediyor. Ta­bii mümin kişi de bunları bana getirip soruyor. Mesele bana gelince ben de sünnetle o bidatin belini kırıyorum. Böylece şeytandan geldiği gibi gerisin geri ona dönüyor, tutmuyor."[302]
4-  Ebu'l-ÂIiye:
"- Nebinin sünnetine ve ashabın üzerinde bulunduğu yola sarı­lın. "[303]
5-  Hasan:
"- Amel edilmeyip sadece lafta kalan söz makbul olmaz. Niyetsiz söz ve amel de makbul olmaz. Sünnete uymayan söz, amel ve niyet te makbul olmaz."[304]
6- Saîd b. Cubeyr:
"- Amel edilmeyip sadece lafta kalan söz makbul olmaz. Ağızdan çıkan ifadelerin teyid etmediği amel de makbul değildir. Niyetsiz söz ve amel de makbul olmaz. Sünnete uygun olmayan söz, amel ve ni­yet te makbul olmaz."[305]
7- Hasan:
"- Ey sünnet ehli fhadisçiler)! İnsanlara merhametle yaklaşın. Çün­kü siz sayıca az olan insanlarsınız."[306]
8- Yûnus b. Ubeyd:
"- Sünnetten daha garip birşey yoktur. Ondan daha garibi de sünneti bilen az sayıdaki kimseler (hadisçiler)dir."[307]
9-  Eyyûb:
"- Hadis alimlerinden bir kimsenin ölüm haberini alınca sanki bir azamı kaybetmiş gibi olurum."[308] "Allah'ın fc.c) kendisine sünnetleri bilen bir alim ihsan etmesi, İslamla yeni tanışan gençler için büyük bir saadettir."[309]
10- İbn Şevzeb:
"- İbadete başlayan genç bir kimseye Allah'ın (c.c) ilk nimeti, bir hadis alimini (sünneti bilen birisini) ona dost kılmasıdır."[310]
11-  Hammâd b. Zeyd:
"- Eyyub'a hadisçilerden bir gencin vefat ettiği haberi ulaşınca, haberin üzerinde çok etki yaptığı görülürdü. İbadet ehli bir kimsenin ölüm haberi ulaştığında İse bu tesir görülmezdi."[311]
12-  Eyyûb:
"- Hadisçilerin ölmesini arzulayanlar Allah'ın (c.c) nurunu ağızla­rıyla söndürmek istemektedirler. Oysa Allah -kafirler hoş görmese bile-nurunu tamamlayacaktır.[312]
13- İbn Avn:
"- Kendim ve arkadaşlarım için üç şeyi seviyorum: Kur'ân oku­mak, hadisleri okumak, hayır işi hariç, insanlardan uzaklaşarak kendi nefsine yönelen kimsenin hali,"[313]
14-  Evzâî:
"- Sünnet neredeyse sen de orada ol."[314] "Allah Rasûlü'nün fsav) ashabı ile gereği gibi onların peşinden giden tabiîlerin beş ha! üzere bulunduğu anlatılırdı: Cemaattan ayrılmamak, sünnete tabi olmak, mescidleri inşa edip onarmak, Kur'ân okumak, Allah (c.c) yolunda cihadetmek."[315]
15-  Sufyânu's Seurî:
"- Hadis ehlinin iyiliği için gayret gösterin. Çünkü onlar garip kim­selerdir."[316]
16-  Fudayl b. İyâd:
"- Allah Teâiâ'nın (c.c) öyle kulları vardır ki onlarla şehirleri ihya ve âbâd eder. Onlar sünnet ehlidir. Midesine inen gıdanın helal olma­sına dikkat eden Allah'ın tarafındadır."[317]
17-  Ebûbekr b. Ayyaş:
"- İslamın diğer dinlere üstünlüğü neyse, sünnet te İslam içinde di­ğer şeylere göre öyledir."[318]
18-  İbn Avn:
"- İslam ve sünnet üzere ölen kimse için her hayır sayısınca müj­de vardır."[319]
19-  Lâlekâî Hasan'dan da:
"(Ey Muhammedi) De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyun, Al­lah da sizi sevsin"[320] ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet eder:
"- Müminlerin Rasûlullah'ı fsav) sevmelerinin alameti onun (sav) sünnetine tabi olmalarıdır."[321]
20-  Lâlekâî îbn Abbâs'tan:
"Bir takım yüzlerin ağaracağı günde"[322] ayetindekilerden mura­dın, sünnet ehli kimselerin yüzleri olduğunu, "bir takım yüzlerin de kararacağı (günde)"[323] ayetindekilerden muradın da bidat ehli kimse­ler olduğunu söylediğini nakleder.[324]
21-  Lâlekâî el-Alâ' b. el-Museyyeb vasıtasıyla babasından rivayet eder: Abdullah şöyle demiştir:
"- Biz var olana uyuyuyoruz, uydurmuyoruz. Tâbi oluyoruz, bidat çıkarmıyoruz. Hadislere yapıştığımız müddetçe de sapıtmayız."[325]
22-  Şaz b. Yahya:
"- Cennete giden yollar içinde hadisle amel edenlerin yolundan daha doğru yol yoktur."[326]
23-  Fudayl b. Iyâd:
"- İslam (Kur'ân) ve sünnet üzere ölene ne mutlu. Durum böyie olunca, bu hal üzere vefat etmek için "mâşâellahu kâne" (Allah'ın (c.c) murad ettiği olur) sözünü çokça söyleyin."[327]
24- Ahmed b. Hanbel:
"- Hadisler, bizim yanımızda Rasûlullah'tan (sav) gelen rivayetler­dir, Kur'ân'ı açıklarlar. Onlar Kur'ân'ın işaret ettiği manaların delille­ridir. "[328]
25- Lâlekâî hadisçilerden birinin şu şiirini rivayet eder:
Muhammed nebi dini Hadisler demektir Genç için en güzeli Gelen rivayetlerdir
Hadis ve hadisçilerden Sakın ola sapmayasın Şahsi görüşler gecedir Hadisler gündüz, bilesin
Bazen hidayet yolunda Şaşırır genç hatalarıyla Güneş parlayıp durmada Işıkları her bir tarafta[329]

El-Huccealâ Târiki L-Mahacce Kitabından Bir Demet Rivayet


Aşağıdaki rivayetler Nasr b. el-Makdisî'nin el-Hucce alâ Târikı'î-Mahacce kitabından derlenmiştir:
1-  Senediyle beraber Ebu'd-Derdâ'dan rivayet eder: Rasûluüah (sav) şöyle buyurdular:
"- Kaybolacağı korkusuyla kim bir hadis içirt yolculuğa çıkarsa, Allah (c.c) yolunda cihada çıkan kimse gibidir. Kim de Allah'ın (c.c) kendisine öğrettiği bir ilmi gizlerse, Allah (c.c) kıyamet günü onun ağzına ateşten bir gem vurur."
2-  Muaz b. Cebel'den rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyur­dular:
"- Ümmetim arasında bidatler çıkıp, ashabıma sövmeye başla­nınca, âlim kimse bildiklerini açıklasın. Eğer bunu yapmazsa, Al­lah'ın (c.c), meleklerin ve tüm insanların laneti onadır."[330]
Velîd b. Müslim'e, "bildiklerini açıklasın"dan muradın ne olduğu sorulmuş, o da ^sünnetleri ortaya koyması" olduğunu söylemiştir.[331]
3-  Ebû Hureyre'den: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Kim ümmetim, dînî İşlerinde faydası olacak kırk hadisi bel­ler (ve bunları onlara nakleder)se kıyamet günü alimler içinde haş-rolunur. "[332]
Ben de derim ki: Bu hadisin pek çok tarîki vardır.
4- Başka bir tarîkle yine Ebû Hureyre'den rivayet eder: Rasüîullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Sünnetimle ilgili kırk hadisi benden nakleden kimse kıya­mette peygamberlerle beraber haşrolunur."
5-  el-Berâ b: Âzib'ten: Rasûluüah (sav) şöyle buyurdular:
"- Kim kendisine faydalı olacak iki hadis öğrenir veya başkası­na faydalanacağı iki hadis öğretirse, bu yaptığı iş, altmış yıl ibadet etmesinden daha hayırlıdır."[333]
6-  Kesîr b. Abdillah > babası > dedesi tankıyla rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- fslûm garip başladı, yine garip olacaktır. O gariplere ne mut­lu. " Soruldu:
"- Ya Rasûlellâh (sav)! Gariplerden kastınız kimlerdir?
"- Benden sonra sünnetlerimi hayata geçirenler ve onları Al­lah'ın (c.c) kullarına Öğretenlerdir."[334]
7-  Yine aynı tarikle merfû olarak nakleder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Yaşanmayan bir sünnetimi hayata geçiren kimseye, amel edenlerinkinden bir eksilme olmaksızın, onların sevabı kadar se­vap vardır."[335]
8-  Hz. Ali'den: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
- Ümmetimin dînî İşleriyle ilgili kırk hadisi belleyen (ve bun­ları nakleden) kimseyi, Allah Teâlâ (c.c) kıyamet günü fakih ola­rak hasreder. Ben de ona şefaatçi olur ve lehinde şahitlik ede­rim."[336]
Makdisî buna benzer bir hadisi merfu olarak Ebu'd-Derdâ'dan da rivayet etmiştir.[337]
9-  İbn Abbâs'dan: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"'- Ümmetim(in dînî işleri) için sünnetlerimle ilgili kırk hadisimi belleyene (ve bunları nakledene) kıyamet günü şefaatçi olacağım."[338]
10- Hz. Ali'den: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Benim, ashabımın ve benden önceki nebilerin halifelerini) kimler olduğunu sizlere söyleyeyim mi? Bunlar Kur'ân't ve benin hadislerimi Allah (c.c) rızası için ve yine O'nun yolunda ezberk yen (ve başkalarına nakledenleridir."[339]
11- Hz. Ali(ra):
"- Kur'ân'da herşeyle ilgili bilgi vardır fakat insan İdraki onları bu­lup çıkarmaktan acizdir."
12-  Cuneyd:
"- Hakka giden yol, RasÛlullah'ın (sav) haberlerine uyanlar ile onun sünnetlerine tabi olanların dışındakilere kapalıdır. Çünkü Allah Teâlâ (c.c) şöyle buyurdular:
"Sizin için Allah Rasûlü (sav) en güzel örnektir."[340]
13- Abdurrahmân b. Mehdî:
"- İnsan yemeğe ve içmeğe olan açhğınden daha çok hadislere muhtaçtır. Çünkü hadisler Kur'ân'ı tefsir eder."[341]
14-  Sahabeden bir zattan: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"- Ümmetin son demlerinde bir topluluk bulunacak. Onlara öncekilere verilen sevaplar kadar sevap verilecektir. Bunlar mün-kerleri reddedip, fitneci topluluklarla savaşacaklar."
İbrahim b. Musa'ya sordular: "- Onlar kimlerdir?"
"- Onlar ehi-i hadistir. "Rasûluîlah (sav}: şunu yapın, şunu da yap­mayın", buyurdu diye söyleyeceklerdir."[342]
15-  Ahmed b. Hanbel'den: Kendisine sorulur:
"- Allah'ın (c.c) yeryüzünde kendisine yakın veli kulları (ebda!) var mı?"
"- Evet."
"- Kimdir onlar?"
"- Eğer onlar ehl-i hadis değilse ben Allah'ın (c.c) ebdal kullarını bilmiyorum."[343]
16-  İbnui-Mubârek:
İbnu'l-Mubârek "kıyamete kadar ümmetimden bir grup hak üzere bulunmaya devam edecek, muhalefet edenlerin muhalefet­leri onlara zarar vermeyecektir"[344] hadisini zikreder ve şöyle der: "Benim görüşüme göre bu kimseler hadis ehlidir."[345]
17-  İbnu'l-Medînî:
"- Hadiste geçen "...bir grup hak üzere bulunmaya devam ede­cek...'' kavlinden murad ehl-i hadistir. Rasûlullah'm (sav) yolunu tutan­lar ve sünneti müdafaa edenlerdir. Bunlar olmasa Mu'tezile, Râfıziy-ye, Cehmiyye ve Murcie ve şahsi görüşlerine dalmış fırkalar insanları helaka sürüklemişlerdi.[346]
18- İbn Mes'ûd ile Ebû Zerden: Rasûluilah (sav) şöyle buyurdular:
"- Sizden sonra mihnet (sabır) günleri olacak. Sizin tutunduğu nuza tutunanlara elli kişinin ecri vardır." Sordular:
"- Ya Rasûlellah (sav)! Bizden eiîi kişinin mi yoksa onlardan elli ki­şinin mi ecri vardır?"
"- Onlara sizden etli kişinin ecri vardır."[347]
Makdisî aynısını İbn Ömer tarikiyle de nakletmiştir.
19- Ebuİ-Celd:
"- Kırk yılda bir, insanlara Kumkum adlı bir şeytan gönderilir. İn­sanlar arasında bidatler ortaya çıkarır."
20-  İmam Buhârî'den:
"- (Ali) ibn Abdillah (el-Medînî)'nin kapısında üç veya dört kişiydik. Bize şöyle dedi:
"- Ümmetimden bir grup hak üzere bulunmaya devam edecek, çsüz bırakmak isteyenlerin bu durumu onlara zarar uermeye-\tir, hadisinden kastedilenlerin sizler olduğunu zannederim. Çünkü car kısmı ticaretle meşgul olurken, zenaat sahipleri de meslekleriy-iğraşmaktadırlar. Melikler de memleket işleriyle meşgul Siz ise ne­binin sünnetini (as) ihya ediyorsunuz."[348]
21-  İbn Vehb'den:
"- Mâlik b. Enes bana "sakın ola ki sünnete karşı çıkmayın. Zin­har ona boyun eğin" tavsiyesinde bulundu."
22-  Kehmes el-Hemedânî:
"- Hadis ehlinin dinin muhafızları olduğunu kabul etmeyen kimse, Allah'a (c.c) gerektiği gibi inanmayan zavallılar grubuna dahildir. Çün­kü Allah Teâlâ [c.c) nebisine:
"Allah kelamın en güzelini... İndirdi"[349] diye buyururken Rasûlullah ta (sav):
"- Cibril bana Allah'tan (c.c) haber getirdi'' demektedir."[350]
23-  Sufyânu's-Sevrî:
"- Melekler göklerin, ehl-i hadis te yeryüzünün bekçileridir."[351]
24-  Vekf:
"- Kişi, hakkıyla değerlendiremese bile, hadisler onu nefsine uy­maktan korursa yine de doğruyu bulur."[352]
25- Ahmed b. Sinan'dan:
"- el-Velîd ei-Kerâbisî dayımdı. Vefat anında yanında bulundum. Çocuklarına dedi ki:
"- Keiam ilmini benden iyi bilen biri biliyor musunuz?" "- Hayır."
"- Beni itham altında tutabileceğiniz bir şeyim var nen?" "- Hayır."
:<- Peki size vasiyette bulunacağım, kabul edecek misiniz?" "- Evet."
"- Hadis ehlinin bulunduğu hal üzere olun. Çünkü ben, hakkın on­ların yanında olduğunu gördüm."[353]
26- Ahmed b. Hanbel Zuhd'de Katâde'den rivayet eder:
"- Vallahi Rasûlullah'ın (sav) sünnetinden yüz çevirenler helak ol­uştur. Sünnete yapışın, bidatlerden kaçının. Fıkhı öğrenin, şüpheli şeylerden uzaklasın."
27-  Hâkim Mustedrek'inde. Abdurrahmân b. Ebzâ'dan rivayet der:
"- insanlar Hz. Osman'ın katliyle neticelenen fitneye düşünce beyy b. Ka'b'a dedim ki:
- Bu fitneden nasıl kurtulunur?"
"- Allah'ın (c.c) kitabı ve nebisinin (as) sünnetiyle kurtulunur. Size bıçık olarak beyan edilen hususlarla amel edin. Muşkil gelen yerleri de bilen bir alime havale edin", dedi.[354]
28-  Hâkim, Ali b. Ebî Tâlib'ten (ra) rivayet eder;
"- Birkaç kişi Hz. Ali'nin yanına gelip İbn Mes'ûd'u överler. O da şöyle der:
"- Ben de onlar gibi övüyorum. Hatta fazlasını da söylüyorum: İbn ies'ûd Kur'ân'ı okuyup bilen, onun helal kıldığını helal, haram kıldı­ğını haram kılan bir kimseydi. Dinde fakihti. Sünneti bilen bir zattı."[355]
29-  Hâkim Ebû Hureyre'den rivayet eder: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdular:
"'- Gifâr kabilesine Allah (c.c) mağfiret etsin. Eşlem kabilesini jfe emniyette kılsın. Bunu ben demiyorum. Allah (c.c) söylüyor."[356]

Kuşeyrî Risalesi’nden Bir Demet Rivayet


Aşağıdaki rivayetler Kuşeyri Risalesinden derlenmiş olup, konu­muzla ilgili oiarak ehl-i tarîkin söylediği sözlerdir:
1-  Zu'n-Nûn el-Mısrî:[357]
"- Allah Teâlâ'y* (c.c) sevenin alameti, Allah'ın (c.c) sevgilisinin (Rasûlü'nün) ahlakına, fiillerine, emirlerine ve sünnetlerine tabi olma­sıdır. "[358]
2-  Ebû Süleyman ed-Dârânî:[359]
"- Bazan günlerce, insanlara ânz olan düşüncelerden bir düşünce kalbime düşer. İki adil şahitle yani Kitap ve sünnetle bunların doğru­luğunu ortaya koymadıkça o düşünceyi kabul etmem."[360]
3- Ahmed b. Ebi'İ-Havârî:
"- Sünnete tabi olmaksızın amel yapanın ameli batıldır."[361]
4-  Ebû Hafs Ömer b. Sâlim [362] el-Haddâd:
"- Fiil ve hallerini her zaman Kitap ve sünnetle ölçmeyen, aklına gelen düşünceleri sorgulamayan kimselerin adını adamlar defterine yazmayın."[363]
5- Cuneyd:[364]
"- Rasûiullah'ın (sav) yolundan gidenlerin dışındakilere hakka gi­den tüm yollar kapalıdır."[365] ı;Kur:ân'ı ezberlemeyen, hadis de yaz­mayan kimseye bu yolda uyulmaz. Çünkü bizim tasavvuf İlmimizin sı­nırlan Kur'ân ve sünnetle belirlenmiştir."[366] "Bizim sûfilik meşrebimiz Rasûiullah'ın (sav) hadisleriyie bağlanmıştır."[367]
6-  Ebû Osman el HM:[368]
"- Allah (c.c) ile dostluk ve güzel edeb, devamlı ondan korkmak ve murakabe halinde bulunmakla olur. Rasûîullah (sav) ile dostluk ta sün­netlerine tabi olmak ve zahiri ilimlere bağlı kalmakla olur."[369] "Konuş­malarında ve işlerinde sünneti kendine şiar edinen kimse konuştuğun­da hikmetli konuşur. Nefsine gerek konuşmalarında ve gerekse fiille­rinde hevayı şiar edinen kimse de konuştuğunda bidat dolu konuşma­lar yapar. Çünkü Allah Teâlâ (c.c)
"Eğer ona İtaat ederseniz hidayete erersiniz"[370] buyuruyor."[371]
7- Ebû Osman ölüm döşeğinde iken oğlu Ebûbekir, "babamı kay­bediyorum" diye (figan ederek) gömleğini parçalar. Ebû Osman göz­lerini aralar ve şöyle der:
"- Oğlum! Zahiren bu iş sünnete aykırıdır. Batında da riyadır."[372]
8-  Ebu'I-Fevâris Şah b. Şucâ' el-Kirmânî:
"- Gözünü haramlardan çeviren, nefsinin şehevi duygularına sa­hip çıkan, batınını da sürekli olarak murakabeyle kollayan, zahiren de sünnetlere uyup nefsini helal yemeğe alıştıran kimsenin feraseti hata etmez. "[373]
9-  Ebu'l-Abbâs Ahmed b. Sehl b. Atâ el-Edemî:
"- Nefsine, sünnetin edeplerini prensip edinen kimsenin kalbini, Allah Teâlâ fc.c) marifet nuruyla aydınlatır. Habîbullahın emirlerine, fi­illerine ve ahlakına tabi olmaktan daha şerefli bir makam yoktur."[374]
10-  Ebû Harnza el-Bağdâdî:
"- Allah'a (c.c) giden yolu bilen kimsenin o yola sülûkü kolay olur. Allah'a (c.c) giden yolda RasûlullalVm (sav) hallerine, fiillerine ve söz­lerine uymanın Ötesinde başka bir delil yoktur."[375]
11-  Ebû İshâk İbrahim b. Dâvûd er-Rakkî:
"- Allah'ı (c.c) sevmenin alameti, Allah'a (c.c) taatı tercih etmek ve onun nebisine uymaktır."[376]
12-  Ebûbekr et-Tamestânî:
"- Allah'a (c.c) giden yol açıktır. Kitap ve sünnet önümüzdedir. Sa­habenin fazileti ise malumdur. Çünkü onlar hicrete katılmışlar, Rasûlullah (sav) ile arkadaşlık yapmışlardır. İçimizden kim Kitap ve sünnete yapışır, nefsinden ve halktan kendini uzak tutup, kalbiyle Al­lah'a (c.c) hicret ederse İşte o sadık kimsedir ve hak üzeredir."[377]
13-  Ebu'l-Kâsım en-Nasr Abâdî:
"- Tasavvufun aslı şudur: Kitap ve sünnete yapışmak, hevay-i nefsi ve bidatleri bırakmak, şeyhlere hürmee çok dikkat etmek, kulların ha­talarını mazur görmek, virde devam etmek, ruhsat ve tevillere göre davranmayı terk etmek."[378]
14-  Havvâs:
"- Sabır, Kitap ve sünnetin hükümleri üzere sebatkâr olmaktır."[379]
15-  Sehl b. Abdillah:
"- Fütüvvet (yiğitlik) sünnete tabi olmaktır."[380]
16-  Ebû Âli ed-Dekkâk'dan:
"- Ebû Yezîd el-Bistâmî, veli olduğu anlatılan bir zatı ziyarete gi­der. Mescidine gelip oturur. Çıkıp gelmesini beklemeye başlar. Adam birazdan çıkagelir ve mescidde tükürür.
Ebû Yezîd bunu görünce döner, adama selam bile vermez ve şöyle der:
"- Bu adam bir kere Rasûlullah'ın (sav) bir edebi hususunda bile güvenilecek durumda değilken, nasıl olur da "hakikatla İlgili sırlar hu­susunda"' güvenilir biri olur."[381]
17-  Ebû Hafs:
"- Kulun Allah'a (c.c) en güzel tevessül edebileceği yol, tüm halle­rinde O'na muhtaç olduğunu düşünmesi, bütün fiillerinde sünnete ya­pışması ve helal rızkı taleb etmesidir."[382]
18-  Ebû Nuaym'da Hi/ye'de Sehl b. Abdillah'tan rivayet eder:
i;- Bizim altı prensibimiz vardır: Allah'ın (c.c) kitabına yapışmak. Rasûlullah'ın (sav) sünnetlerine uymak, helal yemek, eziyetten el çek­mek, günah işlemekten kaçınmak, [tevbe etmek], haklan ödemek."[383] "Kim Nebiye (as) uyarsa, kalbinde başka birşeye meyletme duygusu kalmaz."[384]

SONUÇ


ed-Dineverî e I-Mu câ Sese 'de Abdurrahman b. Abdillah eİ-Hıra-fî'den rivayet eder:
Râfızîlerin ortaya çıkışı şöyle olmuştu: Zındıklarından bir grup top­landılar. Dediler ki:
"- Peygamberlerine sövelim." Büyükleri olan dedi ki: "- O zaman bizi öldürürler/' Bu sefer şöyle dediler:
"- Dostlarına sövelim. Çünkü 'komşuna eziyet etmek istersen kö­peğine vur' diye bir söz vardır. Böyle yapıp kenara çekilelim ve sahâ-bîlerin kafir olduklarını söyleyelim."
Daha sonra da şu lafı ortalığa atıp yaydılar:
"- Ali hariç sahabenin tamamı cehennemdedir."' Ardından şu lafı uydurdular:
"- Peygamber esasında Ali'ydi. Fakat Cebrail (vahyi getireceği) kimseyi şaşırdı."
Buhârî eî-Tarîhu'l-Kebîr'inde İbn Mes'ûd'dan nakleder:
"- Allah Teâlâ (c.c) Nuh (as)'ı gönderdi. Ümmetini zındıklar helak etti. Sonraki nebilerin ümmetleri de öyle oldu. Vallahi bu ümmeti de zındıklar helaka sürükleyecek."[385]
Mezhepler tarihiyle ilgili bir eserde, yazarın Rafızî fırkalarını oni-kiye ayırdığını gördüm:
Birinci fırka: Aleuîîer. Hz. Ali peygamberdir diyenler. Bunların "Ali peygamberdir" dediklerini, ezanlarında da "eşhedu enne Aliyyen Rasûiullah" (ben şehadet ederim ki Ali Allah'ın rasûlüdür) söyledikle­rini zikretmiştir.
İkinci fırka: Emeuiyye. Bunlar Hz. Ali'nin peygamberlikte Rasûlullah'a (sav) ortak olduğunu söylemişlerdir.
Üçüncü fırka: Şdiyye.[386] Bunlar, "Hz. Ali Rasûlullah'ın (sav) va­sisi ve ondan sonra onun halefidir. Ashab Rasûlullah'ın (sav) vasiyye-tini terk edip, Hz. Ali'den başkasına beyat ederek onunia alay ettiler ve Ailah (c.c) ve Rasûlünün (sav) emrini terk ettiler" demişlerdir. Allah (c.c) bunlara lanet etsin, yalan söylüyorlar. Allah (c.c) ashabdan da ra­zı olsun.
Bu fırka, benim kitabın girişinde işaret ettiğim ikinci fırkadır. Kita­bın ortalarında Ebû Hanîfe'nin (ra) onlar hakkındaki sözünü naklet-miştim. Çok ilginçtir, bunlar sahabeye sapık demişler ve onlar rivayet ettiler diye hadisleri de reddetmişlerdir. Oysa Kur'ân'ı da reddetmele­ri gerekirdi. Çünkü hadisleri bizlere rivayet eden aynı kimselerdir. Eğer bunlar Kur'ân'ı kabul ediyorlarsa hadisleri de kabul etmeleri ge­rekir. Çünkü hem hadisleri hem de Kur'ân'ı nakledenler aynı kimse­lerdir.
Dördüncü fırka: İshâkiyye. Bunlar da '" peygamberlik, Hz. Adem'den itibaren kıyamete kadar devam ediyor", demişlerdir. Ehl-i beyt ve Kur'ân bilgisine sahip olan kimse nebidir, derler.[387]
Beşinci fırka: Nâvisiyye. "Hz. Ebûbekr ve Hz. Ömer, Hz. Ali'den faziletlidir diyen kafirdir", iddiasında olanlar.[388]
Altıncı fırka: /mâmıyye. Yeryüzünde gerek âşikârâne bilinen ve gerekse vasıfları belli, fakat zahirde belli olmayan olsun; Hüseyin'in torunlarından bir imam mutlak surette bulunur. Bu imamı bir insan değil. Cibril eğitir. Vefat edince de yerine bir başkası getirilir, derler.[389]
Yedinci fırka: Zeydiyye. Bunlar da Hüseyin'in torunlarının ta­mamı namazlarda imam olurlar. Onlardan bir kişi bulunduğu müddet­çe başkalarının arkasında namaz caiz olmaz, derler.[390]
Sekizinci fırka: Ric'ıyye. Hz. Ali ve ashabının tamamı dünyaya dönecek ve düşmanlarından intikam alacaktır. Hiç kimsenin sahip ol­madığı şekilde dünyada idareyi ele alacaklar. Önceleri yeryüzü zulüm­le dolu olduğu gibi bu sefer de adaietie dolacaktır, diyenlerdir.
Dokuzuncu fırka: Lâine. Bunların dini ashaba sövmektir. Al­lah'ın (c.c} laneti bunlara, rızası da ashaba olsun.
Onuncu fırka: Sâibe (Sebeiyye). Ali ilahtır diyenlerdir. Hz. Allah (c.c) bu iftiracıların bühtanlarından çok uzaktır.[391]
Onbirinci fırka: Nâsihiyye. Bunlar, ruhlar tenasüh eder {ölen kimsenin ruhu başkasına geçer), derler.
Onikinci fırka: Muterabbisa, Her asırda kendileri için bir emir tayin ederler ve onun mehdi olduğu iddiasında bulunurlar. Onu kabul etmeyen kafirdir, derler.
Ebu'1-Fadl b. Nâsır'ın hocalarından olan bu eser sahibi, Kitap ve sünnet ışığında her fırkayı redde geniş yer vermiştir.
1-  Eserinde senediyle beraber Ebû Saîd el-Hudrî'nin şöyle dediği­ni rivayet  etmiştir:
"- Rasûlullah'ın (sav) ashabı göz gibi, hassastır. Gözlerin ilacı ise onları elleyip karıştırmamaktır."
2-  İbn Vehb'ten de senediyle şöyle dediğini rivayet eder:
"- Mâlik b. Enes'in yanında hadis müzâkere ediyorduk. İmâm Mâ­lik şöyle dedi:
"- Sünnet Nuh'un (as) gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, binme­yen ise boğulur."
3-  Kitabın başında İmam Şafiî'den (ra) naklettiğim rivayeti Ebû Nuaym senediyle beraber Humeydî'den şöylece rivayet eder:
"- Mısır'dayken Muhammed b. İdris eş-Şâfiî Rasûlullah'tan (sav) bir hadis zikreder. Bir şahıs:
"- Ebû Abdiliah! Sen de hadistekine katılıyor musun", deyince, ona:
"- Beni kiliseden çıkarken gördün mü hiç? [Hiç hristiyan zünnarı kuşandığımı müşahede ettin mi? Rasûlullah'tan gelen bir hadis benim nezdimde sahih olarak sabit olursa onu söylerim ve Rasûlullah'a nisbet ederim. Bundan sonra onunla amel ederim. Eğer nezdimde sahih olarak sabit olmazsa, onu Hz. Peygambere nisbet etmem.] Belimde zünnar görüyor musun da Rasûlullah'ın (sav) buyurduğuna katılmaya­yım!"[392]
4-  er-Rebî' b. Süleyman'dan da şunu nakleder:
"- Bir zat İmam Şafiî'ye bir hadisi sorar. O da ona "sahihtir" der. Soruyu soran, "peki sen ne diyorsun" deyince, İmam Şafiî sarsılır, tit­rer. Sonra şöyie der:
"- Rasûlullah'tan (sav) bir hadis rivayet edip te onun belirttiği hük­mün dışında birşey dersem, hangi gök beni örter, hangi toprak beni taşır?"[393]
5- Yine er-Rebfden şunu nakleder:
"- İmam Şafiî bir hadis zikreder. Bir zat "hadisteki hükmü sen de kabul ediyor musun"' diye sorunca, [arkasında oldukça kalabalık olan bizlere dönüp] şöyle dedi:
"- Benim yanımda Rasûlullah'tan (sav) gelen bir sahih hadis olur da, onun hükmünü almazsam, bilin ki aklımı kaybetmişimdir."[394]
6-  İbnu'l-Velîd b. Ebi'İ-Cârûd'dan rivayet eder: İmam Şafiî şöyle demiştir:
"- Ben bîr görüş serdeder ve Rasûlullah'tan (sav) sahih bir hadis gelirse, sözümden döner, hadisin hükmünü söylerim."[395]
7-  ez-Za'ferânî'den rivayet eder: İmam Şafiî der ki:
"- Rasûlullah'ın (sav) bir sünnetine rastlayınca ona tabi olun, baş­kasının sözüne bakmayın.[396]
Söz burada son buldu. Herşeyi en iyi bilen Allah'tır, (c.c).[397]

SÜNNET ÜZERİNE

Dr. Ahmet Yıldırım[398]

I- Tarif


Sünnet, lügatta yol, usûl, adet, iyi olsun kötü olsun gidişat ve alış­kanlık haline getirilen davranışlar manalarına gelir. Kur'ân'da, sünne­tin belirttiğimiz bu lügat manasında kullanıldığını gösteren ayetler bu­lunmaktadır:
"Kendilerine hidayet geldiği zaman İnsanları inanmaktan ve Rabierinden mağfiret dilemekten alıkoyan, sadece evvelkilerin sün­netinin (gidişatının) kendilerine gelmelerini beklemeleridir."[399]
Hz. Peygamber (sav)'in bir hadis-i şerifinde de bu lügat manası gö­rülür:
"Her kim iyi bir çığır açarsa, onun ve onunla amel edecekle­rin sevabı o kimseye aittir. Onunla amel edenlerin sevabından ise bir eksilme söz konusu olmaz. Her kim de kötü bir yol açarsa, onun ve onunla amel edeceklerin günahı o kimseye aittir. Onunla amel edenlerin günahlarından bir eksilme olmaz. "[400]
Bu manaya uygun olarak, muhaddisler sünnet denince, Hz. Pey­gamber (sav)'in sözleri, fiilleri, takrirleri (tasvip buyurduğu davranışla­rı) ve gerek peygamberliğinden önceki devreye, gerekse peygamber­lik devresine ait oisun, şekil ve şemailini, huy ve ahlâkî güzelliklerini anlamışlardır.
Fıkıh usûlü alimleri de, sünneti, Hz.Peygamber (sav)'den Kur'ân-ı Kerim dışında sadır olan ve şer'î hükme deiil olabilecek vasıftaki söz, fiil ve takrirler olarak tarif etmişlerdir. Bu bakımdan sünnet, farz, vü-cûb, nedb, sıhhat, butlan, fesad gibi hükümlerin delillerinden bir delü, teşri kaynaklarından bir kaynaktır.[401]

Kavli, Fiilî Ve Takrîrî Sünnet Terimlerinin İzahı:


1-  Kavlî (sözlü) sünnet (es-Sunnetu'l-Kavliyye): Bu sünnetler Hz. Peygamber (sav}'in çeşitli maksad ve münasebetlerle söylediği sözler­dir. Kavlî (sözlü) sünnet çoktur. Meselâ:
"Ameller ancak niyetlere göredir. "[402]
2- Fiilî sünnet (es-Sunnetu'1-Fi'liyye): Bunlar, Peygamberimizin iba­det esnasında ve genel davranışlarında bize ulaşan uygulamaları ve yap­tıkları işlerdir. Namaz kılışı, davalara bakışı ve benzeri davranışları gibi.
Peygamberimizin fiillerini üç grupta toplayabiliriz:
a)  Hz. Peygamber (sav)'in bir beşer, bir insan olarak yaptığı fiiller­dir. Yeme, içme, giyinme, uyuma, oturup kalkma gibi.
b) Hz. Peygamber (sav)'in sırf kendisine mahsus özel fiilleri. Gece teheccüd namazı kılmasının kendisine farz oluşu, dörtten fazla hanım­la evlenmesi gibi.
c)  Hz.Peygamber (savj'in teşrîî (hüküm koyma} niteliğindeki, hem kendisinin hem de ümmetin uyması gereken fiiller. Mesela namaz kılışı, oruç tutuşu, haccedişi böyledir. Peygamberimizin bu tür fiilleri kendisi hakkında farz ise, ümmet için de farzdır, vacibse vacibtir, caizse caizdir.
3- Takriri Sünnet (es-Sunnetu't-Takrîriyye): Takrîrî sünnet, Hz. Peygamberin, huzurunda müslümanların söylediği bir sözü, yapılan bir hareketi veya gıyabında söylenen söz ve yapılan hareketleri işittikten sonra, onlara karşı çıkmaması, sükût etmesidir. Bu sükût ve karşı çıkma­ma; söylenen sözlerin, yapılan işlerin mubah ve caiz olduğunu gösterir. Şu bir hakikattir ki, Hz. Peygamberin batıl ve İslamın kabul etmediği söz ve tavır karşısında sessiz kalması düşünülemez. Takrîrî sünnete misal:
Ebû Saîd el-Hudrî'nin rivayetine göre; ashab-ı kiramdan biri, bir se­fer sırasında, yılan tarafından sokulmuş bir kabile reisini Fatiha suresini okuyarak tedavi eder, karşılığında da bir kaç tane koyun alır. Arkadaşları "koyunları paylaşalım" derler. Tedaviyi yapan "hele durun, Rasûlullah a bir soralım" der. Dönüşte durumu arz ederler. Rasûlullah (sav):
- Fatiha'nın şifa vereceğini nereden bitiyorsunuz? (İyi etmişsiniz). Koyunları bölüşün, bir pay da bana ayırın, buyurmuştur.[403] O'nun bu sözü Kur'ân'la tedavi karşılığında ücret almayı açık tasvib ve tecvizdir.
Söz, fiil ve takrirden ibaret olan sünnet, Kur'ân'ın yanında ilahi vahyin iki kısmından birini teşkil etmektedir. Zira Allah (c.c) Hz. Pey­gamberin (sav} "kendi heva ve hevesinden konuşmadığını, her ne ko­nuşmuş ise onun, kendisine vahyedilen bir vahiy olduğunu" beyan et­miştir. [404] Nitekim bu manayı Hz. Peygamberin şu hadis-i şerifi de tekid etmektedir;
"Bana Kur'ân verildi, bir de beraberinde onun gibisi (sünnet) verildi."[405]

Iı- Sünnetin İslâmdaki Yeri Ve Önemi


Sünnetin Islamdaki konumu ile, İslamın temel kaynağı olan Kur'âna göre, Hz. Peygamber (s.a)'ın sünnetinin yerinin ve değerinin bilinmesi anlaşılmaktadır. Sünnet Kur'ân'ın daha iyi anlaşılması için yaşanmış bir tefsiri, İslamın nasıl yaşanacağına dair bir numunedir. Öyle ki, Hz. Peygamberin (s.a) tefsir olunmuş bir Kur'ân ve yaşayan bir İslam olduğunu biliyoruz. Hz. Peygamber (s.a)'in bu durumunu mü'minlerin annesi Hz. Aişe (r.a) basireti ile anlamış, Rasûlullah (s.a) 'in ahlakından sorulduğunda "O'nun ahlakı Kur'ân'dı" diye net bir ifade ile cevap vermiştir.[406]
Sünnetin verilerini inceleyip Kur!ân-ı Kerîmin verileriyle karşılaş­tırdığımızda, şu altı şekilden biri ile karşılaşırız:
1- Sünnet, Kur'ân'daki hükümleri tekrar etmiş, ondaki hükümle­re tam tamına uygun hükümler getirmiştir. Bu durumda sünnetin ko­numu Kur'ân'ınkini teyid edici nitelikte kabul edilir. Mesela Hz. Pey­gamber (savj'in:
"Bir müslümanın malı (başkasına) onun gönül hoşnutluğu ol­maksızın helal değildir'"[407] mealindeki hadisi Kur'ân-ı Kerîm'in:
"Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız sebeblerle yeme­yin. Karşıhkh rızaya binaen yapılan ticaret olursa başka"[408] mealin­deki  ayetin getirdiği hükmün aynısını ifade etmektedir.
2- Sünnet, Kur'ân'daki açıklanmaya muhtaç "mücmel"[409] ve "muş/d/"[410] nasları açıklayıcı hükümler getirir. Sünnetin, Kur'ân'ın mücmel naslarını tefsir etmesi şöyledir: Mesela Kur'ân'da sadece na­mazın kılınması veya zekatın verilmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Namaz vakitleri ve rekatlan, namazda neyin nasıl okunacağı, zekatın verilmesi gerekli olan ve olmayan mallar vb. hususlardan hiç bahsedil-memektedir. İşte bu mücmel ifadeleri açıklayan sünnettir.
Sünnet'in Kur'ân'daki muşkil lafza açıklık getirmesine misal oîarak da:
"Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden (karanlığından) aytrd edilinceye kadar yiyin için"[411] mealindeki ayette geçen el-hayt (iplik) lafızlarından maksadın gündüzün berraklığı ve gecenin karanlığı olduğunu hadisten öğreniyoruz.
3-Sünnet Kur'ân'ın umumi olan hükmünü tahsis eder. Buna Hz. Peygamber (s.a)'in şu hadisi örnek olarak verilebilir:
"Kadın, halası, teyzesi, erkek veya kızkardeşinin kızı üzerine nikahlanamaz. Bunu yaparsanız akrabalık bağlarınızı koparmış olur­sunuz. "[412]
Bu hadis şu ayetin umumunu tahsis etmektedir:
"Bunların (yukarıda eulenilmesi haramdır diye sayılanların) dı­şındakiler size helal kılındı."[413] Bu ayette, hadiste geçenlerle ilgili bir yasak yoktur.
4- Sünnet, Kur'ân-ı Kerîm'in "mutlak" ifadelerini takyîd (sınırını tesbit) eder. Meselat
"Hırsızlık yapan erkek veya hırsızlık yapan kadının ellerini ke­sin"[414] mealindeki ayette sağ elin mi yoksa sol elin mi kesileceği, keza elin nereden kesileceği belirtilmemiştir. Sünnet ise mutiak ifade ile yer alan bu hükmü, sağ elin kesilmesi keza bilekten kesme şeklinde kayıt­lamıştır.
5- Sünnet Kur'ân'da olmayan hükümler koyar. Buna pek çok mi­sal verilebilir: Yırtıcı hayvanların etinin yenmesinin helal olmadığı, de­nizin suyunun temiz, ölüsünün helal olduğu, ehlî eşeklerin etinin ye­menin haram olduğu v.b. ziyade hükümİer sünnet tarafından ortaya konmaktadır.
6- Sünnet, Kur'ân'da yer alan bazı hükümleri nesheder (yürürlük­ten kaldırır). Mesela, Kur'ân'ın:
"Birinize Ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır (mal) bırakacaksa, anaya babaya, yakınlara münasip şekilde vasiyette bulunmak Al­lah'tan korkanlar üzerine bir borçtur"[415] mealindeki ayetin hükmü:
"Varise vasiyyet yoktur"[416] hadisi ile neshedilmiştir.
İsiamın kutsaİ kitabı Kur'ân derinlemesine incelendiğinde onun nazarında Hz. Peygamber (s.a)'in konumu, dolayısıyla sünnetin yeri ve değeri ile ilgili olarak pek çok ayeti kerimeyi bulabiliriz. Bu konuyla ilgili ayetleri tasnif etmek mümkündür.
Bunlar:
1- Hz. Peygambere itaati emreden ayetler:
Bu konu ile ilgili ayetler Kur'ân'da pekçoktur. Biz sadece bir kaçı­nı zikredip, diğerlerinin yerini belirtmekle yetineceğiz.
"Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa on­dan sakının ue Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir."[417]
"De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyen­dir. De ki: Allah'a ve Peygambere itaat edin! Eğer dönerlerse mu­hakkak ki Allah, kafirleri sevmez."[418]
"Kim Rasûle İtaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur."[419]
"Biz hiçbir peygamberi, Allah'ın izniyle kendisine İtaat edii-lesinden başka bir maksadla göndermedik."[420]
"Allah'a ue Peygambere İtaat edin ki size de merhamet edil­sin. "[421]
Bunların dışında Allah'a ve Rasûlüne itaatin zikredildiği pek çok ayetin sadece yerlerini dipnotta veriyoruz.[422]
Bu gruptaki ayetlerde belirtilen itaat ve Hz. Peygambere fsav) uyma sadece sahabeye has bir husus değildir. Ayetlerin nüzulünün hususi ve özel bir sebeble olması ayeti sadece onlara has kılmaz. Ayetler bütün müslümanlara şamildir. Bu, böylece bilinmesi gereken bir gerçektir. Bu bağlamda bütün müslümanların Rasûlullah'a fsav) itaat ve uyma kapsa­mına dahil olduklarını söylemek hiç de zor olmayan bir husustur.
2- Hz. Peygamberin (sav) hükümlerine boyun eğmeyi em­reden ayetler:
"Ey iman edenler! Allah'a taat edin, Rasûle ve sizden olan emir (yetki) sahiplerine itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- meseleyi Al­lah'a ue Rasûlüne götürün. Böyle yapmak en iyisi ve sonuç bakımın­dan da en güzeldir."[423]
"Allah ve Rasûlü bir konuda hüküm verdiği zaman artık mümin bir erkeğin veya kadının bir seçme yapmaya hakkı yoktur. Zira kim Allah'a ue Rasûlüne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş o/ur "[424]
"Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Rasûlüne çağrıldıkları za­man müminlerin cevabı "işittik ve itaat ettik" sözünden başka birşey olmaz. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat eder, Allah'tan korkar ve O'nun azabından korunursa, işte sonunda kazanacak olanlar onlardır. "[425]
"De ki: Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. Eğer (kabul et­meyip) dönerseniz, ona gereken, kendisine yükletilen (duyurma gö­revini yapmak)dır. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulursunuz. Peygambere düşen, sadece açık şekilde duyurmaktır."[426]
"Asla, Rabbinin hakkı için, onlar aralarındaki ihtilaflı konular­da seni hakem yapıp, sonra da içlerinde hiçbir hoşnutsuzluk duyma­dan senin verdiğin hükme boyun eğip, tam anlamıyla teslim olma­dıkça iman etmiş olmazlar."[427]
Bu konudaki ayetlerde Hz. Peygamberin (sav) Allah'ın (c.c) hüküm­lerinden ayrı olarak çeşitli konularda hüküm koyma yetkisine sahip ol­duğunu açıkça görmekteyiz. Bu konular bize sünnet yoluyla intikal et­mekte, bu hükümleri sünnet kanalıyla Öğrenmekteyiz.
3-  Hz. Peygambere İsyan etmemeyi, ona karşı çıkmamayı emreden ayetler:
"Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse, Allah onu altından ır­maklar akan cennetlere sokar, orada ebedi kalırlar. İşte büyük ka­zanç ta budur Kim de Allah ve Rasûlüne karşı gelir, O'nun sınırla­rını tecavüz ederse, Allah onu ebedi kalacağı bir ateşe sokar."[428]
"Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra Peygambere karşı gelir ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa onu gitti­ği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız.[429]
"Ey iman edenleri (Kendi aranızda) gizli konuştuğunuz zaman, günah işleme, düşmanlık ve Peygambere karşı gelme üzerinde ko­nuşmayın. İyilik ue takva üzerinde konuşun ve huzurunda toplana­cağız Allah'tan korkun."[430]
"Çünkü onlar Allah'a ve Rasûlüne karşı geldiler. Kim Allah'a ue Rasûlüne karşı gelirse, Allah'ın cezası pek çetin olur."[431]
4-  Hz. Peygamberin (sav) Kur'ân'ı açıklama görevinden bahseden ayetler:
"Sana da bu zikri (Kur'ân'ı) indirdik ki, kendilerine indirilenleri insanlara açıklayasın, ta ki düşünüp öğüt alsınlar."[432]
"Biz her peygamberi mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (emredildikleri şeyleri) açıklasın."[433]
"Biz sana kitabı indirdik ki, hakkında ihtilafa düştükleri şeyi açıklamasın ve inanan bir kavim için (o kitap) yol gösterici ve rahmet olsun. "[434]
5-  Hz. Peygamber (s.a)'in haram kılma yetkisi olduğunu ifade eden ayetler:
"Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahîret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Rasûl'ünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyen kimselerle, küçül(üp boyun eğ)erek el­leriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. "[435]
"Onlar ki, ellerindeki Tevrat ve incil'de yazılı bulunan o elçiye, ümmi peygambere uyarlar. O (Peygamber) ki kendilerine iyiliği em­reder, onları kötülükten nehyeder, onlara güzel ue temiz şeyleri he­lal, pis ve çirkin şeyleri haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtla-rmdaki zincirleri kaldırıp atar."[436]
6-  Hz. Peygamber (sav)'İn müslümanlarm uyması gereken üsve-i hasene (en güzel örnek) olduğuna dair ayetler:
"Andolsun ki, Allah'ın Peygamberinde sizin İçin, Allah'ı ue ahi-reti arzu eden ve Allah'ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır."[437]
Yukarıda belirtilen ayetlere göre Hz. Peygamber'in (sav) konumu ve dolayısıyla sünnetin yeri ve değeri ile ilgili ayetlerin muhatabı sadece sa-habe-i kiram değildir.
Kur'ân'a inanan bir kimse bu ayetlerin muhatabının sadece sahabe-i kiram olmadığını, gelmiş ve geiecek bütün müslümanlarm muhatap ol­duğunu bilmelidir. Bu emirlere uyma, sünnetin hükümlerine boyun eğ­me ile olur. O halde Aîiah'a (c.c) ve Peygambere (sav) itaati emreden, Peygamberin verdiği hükümlere boyun eğmeyi gerektiren bu ayetlerin günümüzdeki manası şudur: Bir mesele ile karşılaşıldığında, meseleyi Al­lah'a (c.c) ve Rasûlüne (sav) havale etmek, Alah'ın (c.c) kitabı Kur'ân'a, Rasûlullah'ın (sav) sünnetine başvurmak demektir.
Şer'î delillerin ilk iki kaynağı kitap ve sünnettir. Bu iki kaynağın bir­biri ile irtibatı iki noktada kendini gösterir:
1-  Kaynaklarının bir olması.
2- Yaptırım güçlerinin aynı olması.
Kaynaklarının bir olması:
Kitap, Kur'ân-ı Kerim'dir ki biz ona vahy-i metluv (okunan vahy) di­yoruz. Çünkü Cebrail (as) Kur'ân-ı Kerim'in ayetlerini Hz. Peygamber (sav)'e okuyarak tebliğ etmiştir. Biz de Kur'ân-ı Kerim'i okuyarak ibadet ederiz. Kur'ân'ın hem lafzının hem de manasının mu'ciz ve de Allah (c.c) tarafından korunduğu:
"Onu biz indirdik. Biz koruyacağız"[438] ayetiyle teminat altına alın­mıştır.
Sünnette vahy-i gayr-i met/uı/dur. Kur:ân-ı Kerîm'de olduğu gibi Hz. Peygambere (sav) okunmamış ama manası O'na İlham edilmiş, ağzın­dan çıkan sözler devamlı surette ilahi kontrole tabi tutulmuş, herhangi bir yanlışlık söz konusu olduğunda hemen Rasûlullah (sav) ikaz edilmiş, uyarılmışür.
Hz. Peygamber (sav)'in ilahi kontrol altında tutulduğunu şu ayet-i kerime açıkça ifade etmektedir:
"O kendi hevesine uyarak söz söylemez. Onun konuşması ancak bildirilen bir vahiyledir. "[439]
Yaptırım güçlerinin aynı olması:
Sünnetin yaptırım gücünün aynı Kur'ân'ı Kerim gibi olduğunu bize bildiren Allah Teâlâdır. (c.c) Daha önce de zikredildiği üzere:
"Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa sakımn"[440] buyuran, Hz. Peygamber (sav)'e kayıtsız şartsız uymamız ge­rektiğini bize hatırlatan,[441]  Hz. Peygamber (sav)'in vereceği hükmü be­ğenmediğimiz takdirde imanımızdan olacağımızı bildiren [442] Kur'ân-ı Kerim'dir. Böylece Allah Teala Rasûluliah (sav)'a tıpkı kendisi gibi kanun koyma yetkisini vermekte, O'nun koyduğu kanunları, Allah [c.c) tarafın­dan konmuş kanunlar gibi benimsememizi emretmektedir.
"Bana Kur'an verildi, bir de beraberinde onun gibisi (sünnet) ve­rildi. Yakında karnı tok, koltuğuna kurulmuş birisi "size Kur'ân yeter, ö'nda neyi helal buluyorsanız, onu kabul ediniz, O'nda neyi haram bulursanız, onu da haram biliniz'7 diyecek. Şunu iyi biliniz ki Allah Rasûlû'nün haram kıldığı da Allah'ın (c.c) haram kıldığı gibidir.'[443]
"Size kendilerine sarıldığınızda hiç sapıtmıyacağınız İki şey bırakı­yorum. Allah'ın (c.c) kitabı ve Rasûlullah (sav)'m sünneti."[444]
Yukarıda belirtildiği üzere hem Kur'ân'ın, hem de sünnetin kaynağı vahiydir. Kaynağı vahiy oluşu itibariyle Kur'ân'a uymak nasıl farz ise, Peygamberin sünnetine uymak da öyle farzdır.[445]

III-  Sahabenin Sünnet Anlayışı Ve Sünnete Sarılma


Sahabe sa-hi-be fiilinden masdar oiarak dostîuk etmek, arkadaş ol­mak manalarına gelir. Sâhib (arkadaş) kelimesinin çoğulu olarak ashâb gelir. Sahâbî de sohbet eden, arkadaşlık eden kişi demektir.
Hadis İstılahında ise sahâbî: Hz. Muhammed (sav) ile peygamberli­ğinden sonra mü'min olarak görüşen ve araya irtidat devri girse de mü7min oiarak vefat eden kimseye denir. Bu tariften anlaşıldığı gibi, Rasûlullah (sav)'le her görüşen sahabi değildir. Sahabİ olabilmek için mü'min olarak görüşmek ve mü'min olarak vefat etme şartı vardır.
Sahabe, Allah'ın (c.c) gönderdiği son peygambere, O'na indirdiği Kur'ân'a ve din olarak da bütünüyle İslam'a inanan ilk nesildir. Bu iman ve inançları sebebiyle onlar Allah'ı kendilerine yegâne Rab. Rasûlünü de (sav) kendilerine eşsiz bir örnek ve Önder olarak kabul etmişlerdir.
İlk müslüman nesil olma şerefine nail olan sahabe, Allah'a (c.c) ve Rasûiüne (sav) itaatin Kur'ân'a ve sünnete uymaktan geçeceğinin bilin­cinde idiler. Gerçekten de sahabe gerek Hz. Peygamber (sav)'in sağlığın­da ve gerekse vefatından sonra O'na uymayı, sünnetini yaşamayı ken­dilerine en büyük şiar edinmişlerdir. Hatta en önemsiz işlerde bile O'na uymada gereken titizliği göstermişlerdir. Bundan dolayıdır ki, sahabe Rasûlullah (sav)'i kendisine uyulması gereken en güzel örnek ve model kabul etmişlerdir. Böylelikle sahabe Yüce Allah'ın:
"Şüphesiz Allah'ın Rasûlünde sizin için en güzel örnek var­dır"[446] şeklindeki fermanına uyup, Hz. Muhammed (sav) rehberliğinde hayatlarını idame ettirmişlerdir.
Hz. Peygamber (sav), tebliğ yanında Allah'tan (c,c) gelen Kur'ân'ı insanlara beyan etmekle de vazifeliydi. Hz. Peygamber (sav) önce Al­lah'tan (c.c) gelenleri tebliğ ediyor, daha sonra da ayetleri açıklıyordu. Bu duruma göre Hz. Peygamber (sav yaşayan bir Kur'ân, canlı bir İs­lam, aynen uyulması gereken en güzel bir örnek konumunda idi.
Hz. Peygamber (sav)'İn en güzel Örnek (usve-i basene) vasfı Özellik­le ibadetler bazında bizzat kendisi tarafından belirtilmiştir:
"Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız, siz de öyle namaz kilinız."[447]
"Hac menasikinizi benden alınız. "[448]
Sahabe Hz. Peygamber (sav)'den ibadet olarak ne gördüyse aynen almış ve tıpkı O'nun gibi yapmaya çalışmışlardır. Hatta sahabenin Hz. Peygamber (sav)'e uyması o dereceye varmıştı ki, Rasûlullah (sav)'ın yaptığını, neyin adab neyin rükün olduğunu öğrenmeksizin, sebep, illet ve hikmetini bilmeksizin, sormaksızın, onlar da yapmışlar, aynı şekilde O'nun terkettiğini onlar da terkederek:
"Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa sakının" [449] ilahi fermanına lâyıkıyla uymuşlardır.
1- Bir defasında Rasûlullah (sav) ashabına namaz kıldırıyordu. Ansı­zın nalinlerini çıkartıp sol tarafına'koydu. Sahabe bunu görünce, onlar da nalinlerini çıkartıp koydular. Rasûlullah (sav) namazı bitirince
"Sizi nalinleriniz'ı çıkarmaya sevkeden nedir?" diye sordu. Onlar: "Senin nalinlerini çıkardığını görünce derhal bizler de çıkardık"' de­diler. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) :
"Bana Cebrail (a.s) geldi ve nalinlerimde pislik olduğunu haber verdiği İçin onları çıkardım"[450]   buyurdular.
2-  Rasûlullah (sav) altından bir yüzük edinmişti. Bunun üzerine in­sanlar da altın yüzük edindiler. (Bir müddet sonra) Nebi (sav):
"Ben altından bir yüzük edinmiştim, artık onu asla takmayaca­ğım" buyurdu ve yüzüğü çıkarıp attı. Bunun üzerine insanlar da yüzük­lerini çıkarıp attılar. Daha sonra Nebi (sav) gümüşten bir yüzük edindi, insanlar da gümüş yüzük taktılar."[451]
3- Nebi (sav) cuma günü (minbere) çıkınca cemaata "oturun" buyur­du. (Henüz mescide yaklaşan) İbn Mes'ûd bunu duyunca hemen mesci­din kapısında (olduğu yere) oturdu. Bunu gören Rasûlullah (sav):
"Ey Abdullah bin Mes'ûd gel" buyurdu.[452]
4-  Nebi (sav) hutbe okurken, daha mescidin dışında O'nun "otu­run" dediğini işiten Abdullah bin Revâha bunu duyar duymaz Nebi (sav) hutbesini bitirinceye kadar mescidin dışında oturdu. Hz. Peygamber onun bu hareketini öğrenince şöyle dua etti:
"Allah (cc), senin Allah'a (cc) ve Rasûiüne (sav) itaattaki azmini artırstn."
5- Bazı hanımları Nebi (sav)'e, "'sana (vefatından sonra) en önce ka­vuşacak olan hangimizdir?" deyince; O:
"Kolu en uzun olanmızdır" diye buyurdular.[453]
Hz. Aişe (r.a) diyor ki: Bu söz üzerine Rasûlullah S.A.V)'in (diğer) eşleri hangisinin kolunun daha uzun olduğunu (tesbit için) kollarını ölç­meye başladılar. Halbuki (Nebi (sav)'in muradına göre) bizim kolu en uzun olanımız Hz. Zeyneb idi. Çünkü o eliyle (çeşitli) işler yapıyor ve (kazancını) sadaka olarak dağıtıyordu.[454]

IV- Sünnet Düşmanlığı


İslamın yeryüzünü şereflendirmesinden sonra insanlığın çehresi kı­sa sürede değişti. Bu sayede bütün insanlık saadet ve mutluluğa gidecek yola sahib oldu. Az bir zaman içerisinde saf ve berrak bir hayat hüküm sürmeye başladı. Hz. Peygamber (sav) zamanında durum böyle iken, bu dönemin bitimini izleyen yıllarda İslamın ilk dönemdeki safiyet koruna­madı. Bilhassa sünnet-hadis üzerinde bir takım şüpheler ve İstifhamlar gündeme gelmeye başladı. Teşrî (yasama) kaynağı olarak sünnetin kay­nak olamayacağı ve sünnete ihtiyaç olmayıp Kur'ân'ın yeterli olabileceği tezi bir takım çevrelerce savunulmaya başlandı. Aslında biz, sünneti he­def alan, onun aleyhinde bulunanları iki grupta toplayabiliriz.
Bunlardan birinciler, müslüman oldukları söylenen veya kendi­leri Öyle olduklarını söyledikleri halde, sünneti kabul etmeyenler, ya da aleyhinde olanlardır.
İlk dönemlerde bunları şöyle görüyoruz:
Haricîler, "hüküm sadece Allah'ındır"[455] ayetini kendilerine parola edindiler. Böylesi doğru bir hükümden yanlış anlam çıkardılar ve ayet-i kerimeyi istismar ederek Sıffîn'de Hz. Ali {r.a) iİe Hz. Muâviye {r.a) ara­sında vuku buları savaşta, her İki taraftan savaşa katılan sahabenin ada­letini ve onlardan gelen rivayetleri bütünüyle redettiler. Hatta daha da ileri giderek sahabeyi küfür ve sapıklıkla itham etme bedbahtlığına düş­tüler.
Mu'tezile akımına mensup olanlar, meseleyi akıl ve indî görüşleri ile ele aldıkları için, akılcı düşüncenin sonucunda, İslamın yayılıp gelişme­sinde önemli payı bulunan ve Allah (cc) tarafından tebcîl edilen sahabe­yi hesaba katmadılar. Onlardan gelen bütün haberleri yalan sayarak red­dettiler.
Şia mezhebinin bir kısmı ise, devşirme yoluyla sahabeyi kabullendi­ler ve onların bir kısmından gelen rivayetleri kabul ettiler ve aldılar. Hz. Ebûbekr, Talha, Zubeyr, Amr b. el-As ve Ebû Hureyre gibi bir kısım sa-hâbîlerden gelen rivayetleri kabul etmediler ve bu sahâbîleri keza ashab-tan büyük bir kesimi ta'n edip, yerdiler. Müminlerin annesi Hz. Aişe (r.a)'ye ithamda bulundular. Ancak Hz. Ali ve taraftarlarından gelen hadis­leri kabul ettiler. Mezhep imamlarının günahsızlıklarına inandıkları için, sadece imamları veya Hz. Ali (ra) taraftarları aracılığıyla gelen rivayetle­re inandılar.
ikinci grup İse, islam dışı cereyanlardır, müsteşrikler (oryanta­listlerdir.
Bunlar sadece sünnete değil, temelde herşeyiyle İslama karşıdırlar. Ne var ki bahsettiğimiz birinci grubun tavrından da faydalanarak özellik­le sünneti, hadisleri hedef almaktadırlar. Bu halleri de belli bir şuurdan kaynaklanmaktadır. Bunların amacı müslümanların zihnine şüphe to­humlan atmak ve sünnet konusunun sun'î olarak üretilen bir takım saf­satalarla tartışmaya açılmasını sağlamaktır.
Şu bir gerçektir ki, sünnet, ferdlerin ve cemiyetlerin hayatındaki müşterekliği sağlamada temel İşlev görmektedir. Bir toplumu güçsüz bı­rakmanın ve yıkmanın başta gelen yolu, onun müşterek değerlerini ve hayat tarzını yok etmekten geçer. Bu sebeple, önce müslümanları sün­net hakkında şüpheye düşürmeyi, sonra da onu ortadan kaldırarak İs­lam toplumlarının birlik ve beraberliğini yok etmeyi hedef almışlar ve üzülerek belirtelim ki bunda da azımsanamayacak derecede başarı elde etmişlerdir. Bu gaye müsteşriklerin en art niyetlisinden tutunuz da, en realist ve masum görünüşlü olanlarında bile vardır. Görünüş itibarıyla en realist ve masum müsteşriklerin bu davranış biçimleriyle pek çok saf müslümanı kandırdıkları söylenebilir. Ancak şurası sevindiricidir ki geç te olsa, son zamanlarda onların gaye ve hedeflerini, metodlarını inceleyip müslümanlan uyaran alimier yetişmeye başlamıştır. Ne var ki, hâlâ on­ların oyunlarına gelen pek çok insan vardır. Üstelik böyle olanların ço­ğunun niyeti hakikati araştırıp bulmak da değildir.[456]

V- Sünneti Yaşamak


Rasûlullah (sav) üsve-i hasene olduğu için onun sünnetini yaşamak biz müslümanlar için bir zorunluluktur. Çünkü şu bir gerçektir ki, sünnet, insanların din, dünya ve ahiretle ilgili çalışmalarından; alışveriş ve bu ko­nuyla ilgili hükümlerden; îcâr, âriye, hibe, yakf, nikah ve talak gibi ihtiyaç duydukları bütün şeylerden bahseden ve tüm bu hususları içeren ilimdir. Sünnetle amel etmekten maksad, Allah'ın fc.c) Kur'ân-ı Kerim ayet-lerindeki isteğini yerine getirmektir. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) Kur'ân'ı en iyi anlayan ve en mükemmel şekilde aktif hayata uygulayan­dır. Bu sebeple, sünnete sarılmakla Kur'ân'a sarılmak, sünneti yaşamakla Kur'ân'ı yaşamak kavramları arasında fark yoktur. Çünkü Allah (c.c) Kur'ân'da daha Önce de işaret ettiğimiz gibi peygambere itaat, emrine uyma, onun verdiğini alma, nehyettiğinden sakınma gibi hususlara dik­kat çekmekte, bu yönde emir ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Bütün ha­reket noktasının kaynağı vahiy olan bir insanın emirleri, yasaklan ve ya­şama biçimi günahlardan, yalan ve yanlıştan, lüzumsuz fazlalıklardan uzak, Allah'ın (c.c) gözetim ve denetiminde olacaktır. Böyle birinin ha­yat biçimi olan sünnete sarılmak ve yaşamak elbette ki dinin tâ kendisi­dir. Zaten İslam, fikrî bir fantezi değil hayata uygulanacak bir sistemdir. İslam hayata uygulanan bir sistem olunca, bunun başka türlü bir izah tar­zı da yoktur. Böyle olmazsa, herkes kendi anlayışına göre bir sünnet ih­das eder, buna göre amel etmeye çalışır. Bu durum ise, vahdet dini olan İslamın hedeflediği temel espriye aykırıdır. Bu sebeple Peygamberimiz (sav) birçok hadisi şeriflerinde ısrarla sünnete sarılmamız! emretmişlerdir. "Sünnetimden yüz çeviren benim ümmetimden deği/dir"[457] bu­yurması, üzerinde durulması gereken bir husus olup, ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Yine, Peygamberimiz (sav) bir hadis-i şerifte:
"Altı sınıf insan vardır ki, onlara Allah ta lanet etti, duaları makbul olan nebiler de lanet etti" buyurur ki, bunlardan biri de sün­neti terk eden kimsedir.[458]
Sünnet, İnsanları karanlık yoldan kurtaran, aydınlık yollan gösteren, tehlikeli geçitleri bildiren işaret taşlarıdır. Diğer bir deyişle sünnet, insa­nın bu var olma yok olma savaşında başarıya, zafere götüren yegane kurtarıcıdır. Sünnet üzere yaşamak, insana hayatını kurtarma imkanı sağlayacaktır. Ona zaferlerle dolu bir ömür verecektir.
Hz. Peygamber (sav)'in her sünnetine önem verip sarılmak ve sün­netin gerektirdiği tarzda yaşamak bir müslüman için yegane gaye ve he­def olmalıdır. Tabii ki bu Öncelikle sünneti bilmekle, öğrenmekle müm­kün olacaktır. Ferd ve toplum olarak sünnet eğitim ve öğretimini yay­gınlaştırmamız ilk yapılması gereken İş olarak görülmektedir. Bunun da belli bir mekanı yoktur. Okul, cami ve ev bu iş için büyük Önem arz eder.
Hz. Peygamber (sav) örneğini pratiğe aktarabilmek için herşeyden önce insanlara peygamber sevgisini kazandırmak gerekir. Bu, işin îmâ-nî yönüdür. Ayrıca sevmek, örnek almanın da en önemli şartıdır. Tabii ki sadece sevgi yetmez. Sevgi bilgiyle takviye edilirse kalıcı ve verimli olur. Hz. Peygamber (sav)'in hayatı -ki İslamdır- bir bütündür. Bunun bir kısmına sahip çıkıp öbür kısmını ihmal etmek taassubuna düşülmeyecek bir sünnet kültürü, ancak sevgi ile bilginin mezcedilmesiyle mümkündür.
Bu noktada Peygamberimiz (sav)'in ahlakı ve diğer özellikleri müs-lümanlara, bilhassa yeni yetişen nesle örnekleme metoduyla öğretilme­lidir. Bunun için şunları yapmak bu işte başarıya ulaşabilmek için gerek­lidir:
1- İlk ve orta dereceli okullarda din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde Peygamberimiz (sav)'den çokça örnekler verilmelidir. Peygamberimizin {sav) yaşam tarzı ve modeli ders kitaplarına girmelidir.
2- Vaizlerimiz, din görevlilerimiz gereksiz ve faydasız bazı bilgiler ye­rine, daha tatlı ve müşahhas olan peygamberi örnekleri cemaata aktar­malı, vaaz ve hutbelerinde kaynak olarak mutlaka ayet ve hadislere ge­nişçe yer vermelidirler.
3- Günümüzde revaçta olan özel Tv ve radyo İstasyonlarından müs­lümanlar da azami Ölçüde yararlanmalı, Peygamberimiz (sav) ve seçkin ashabının hayatındaki güzel örnekleri daha geniş kitlelere duyurma çabası içine girmelidirler. Bunca menfi yayınlara karşı bu müslümanlar için zorunluluktur.
4-  Her seviyedeki çocuk ve gençlik kitaplarına onların anlayacağı şekilde Peygamberimiz (sav) ve ashabiyla ilgili örnekler alınmalıdır.
5-  Ailelerin de sünnet konusu üzerinde eğilerek, Hz. Peygamber (sav)'i tanıtıcı yayınları ev içinde müştereken okuma faaliyeti içine gir­meleri güzel olur.
Buraya kadar* sünnet üzerinde bir şeyler söylemeye çalıştık. Neti­cede şunları rahatlıkla söyleyebiliriz:
a- Dînî kimlik ve kişiliğimizi koruyabilmek için İslamı, sünnetteki yorumuyla yaşamak zorundayız.
b- Sünnetten, hangi gerekçeyle olursa olsun yan çizmek, ayrıl­mak, bidat ve hurafelere kucak açmak demektir. Çünkü sünnet İslam kültürünün tâ kendisidir.
c- Buraya kadar İşlenen nasslardan anlaşıldığı üzere, Hz. Peygam­ber (sav)'den tezahür eden sünnet Kur'ân'ın öz kardeşidir.
Sünnetin günlük hayat programımıza düzenleyici olarak hakim kılınması için, onu kendi bütünlüğü içerisinde kabullenmek ve yaşama­ya çalışmak gerekmektedir. Ayrıca medeniyet kurmada sünnetin veri­lerinden faydalanmak ve bu husustaki çalışmalara hız vermek müslü-manların en önemli görevleri arasında gözükmektedir.
Okumuş olduğunuz bu eser İmam Suyûtî'nin, sünnetin İslam kül­türü içerisindeki genel yapısı ve öğrenimini, sünnetin hüccet oluşunu, sünnet inkarcılarının sapıklıklarını ve sünnete uymanın zorunluluğunu delillere dayanarak doğru sonuçlara ulaştığı önemli bir çalışmadır. Türk okuyucusuna kazandırılan bu eserin, günümüzde sünnet üzerinde odaklasan şüphelen izale edeceği ve büyük bir boşluğu dolduracağı inancındayım.[459]