Bu Blog içinde Ara

16 Haziran 2012 Cumartesi

CENNETE GİDEN YOL

CENNETE GİDEN YOL


Ebu Abdullah Câbir b. el-Ensâri -r.a.-dan; Bir adam Rasulullah (s.a)'a sorup dedi ki: Farz olan namazları kılsam, Ramazan orucunu tutsam, helâli helâl bilip haramı haram bellesem, bunlara riâyet etsem ve bunlara birşey ilâve etmesem ne dersin, Cennet'e girer miyim? (Peygamber -s.a-) "Evet" diye buyurdu
.[1]

Bu Hadisin Önemi:


el-Cürdâni der ki: Bu, yeri çok büyük bir hadistir. İslâm'ı özlü bir şekilde ihtiva ettiğinden dolayı İslâm onun etrafında döner durur. Zira fiiller ya kal­bi veya 'bedenidir. Bunların her birisine ise ya izin verilmiş ve bu helâldir ya da yasak kılınmıştır ve bu da haramdır. Kişi helâli helâl bilip haramı da ha­ram belleyecek olursa (ve bunlara riayet ederse) dinin bütün görevlerini ye­rine getirmiş, esenlikle Cennet'e girmiş olur.[2]

Bu Soruyu Soranın Kimliği:


Bu soruyu soran büyük Sahabi Huzaalı en-Nu'man b. Kavkal'dır. Be-dir'de hazır bulunanlardan, Uhud'da şehit düşenlerdendir. İmanı onu Cen,-net'e ve Allah'ın orada hazırlamış olduğu ebedi nimetler hakkında Rasulul-lah (s.a)'a soru sormaya itmişti. Acaba farzları işleyip haramlardan uzak durmakla yetinmek, kişiyi Cennet'e götürür mü diye. Rasulullah (S.A.S.) de O'na; "evet" diye cevap vermişti. [3]

Farz Namazı Mescidlerde Kılmak:


Bu yüce Sahabinin "ne dersin" diye soru sorması, bana görüşünü bildir, demek olup haber ver, bana durumu açıkla, anlaVnma gelir.
Yine bu yüce Sahabinin "farz namazları kılsam" diye sormasından kastı ise, şanı Yüce Allah'ın gece ve gündüzde bize farz kılmış olduğu beş na­mazdır. Bunların Rasulullah {s.a)'m edâ etmiş olduğu şekilde eda edilmeleri ^açınılmaz birşeydir. Çünkü o (s.a): "Benim nasıl namaz k'Idığımı gördüyse­niz siz de öylece namaz kılınız" diye buyurmuştur.[4]
Yine bu namazların müslüman cemaat ile birlikte mescidde edâ edilme­leri gereklidir. Cemaatle edâ edilmelerinin vâcib olduğu görüşünü Ashab-ı Kiramın büyük bir topluluğu kabul etmiştir. Tek bir Sahâbiden dahi buna muhalif bir rivayet gelmiş değildir. Ata b. Ebi Rebâh, Hasan-ı Basri, Evzai, İbn Huzeyme, Şafii, Buhâri, îbn Hibbân, Zahiriler, İshâk, genel olarak ha­dis ehli ile Hanbeliler hep bu görüştedir. Çünkü cemaatin vücubuna delâlet eden açık ve sahih pek çok delil vardır. Bunların bazılarını zikredelim:
Ebu Hüreyre'den, Rasulullah (s.a) buyurdu ki: "Şüphesiz ki münafıklara en ağır gelen namaz, yatsı namazı ile sabah namazıdır. Eğer bu iki namaz­da olanları bilecek olsalardı, emekliyerek olsa dahi mutlaka bu namazlara gelirlerdi. İçimden şu kararı vermek istedim: Emredeyim de namaz için ka­met getirilsin, sonra bir adama emredeyim de cemaate o namaz kıldırsın. Sonra da beraberimde, beraberlerinde odun demetleri bulunan bir takım adamları alarak namaza katılmayan toplulukların yanına gideyim de, içle­rinde oldukları halde evlerini ateşe vermek istedim.[5]
İşte bu, cemaatin vücubuna açık bir delildir. Çünkü mestehab olan bir-şeyi terkeden yakılmaz. Şüphesiz farz namazları kul şanı Yüce Allah'ın em­rettiği, Rasulümüzün de beyân ettiği şekilde edâ edecek olursa, ruhun üze­rinde çok büyük bir etkisi olacaktır. Çünkü bu şekilde edâ edilen namaz, ru­hu kirleten şeylerden arındırır, temizler. Bu şekilde namaz kılanı hayır işler yapmaya iter ve kötülüklerden <&e alıkoyan "Muhakkak namaz, hayâsızlık­lardan ve kötülüklerden ahkoyar/'feMflfcebui, 29/45}[6]

Ramazan Orucunun Vücubu:


Sahabinin: "Ve Ramazan orucunu tutsam" sorusunda sözü geçen Ra­mazan ayı orucunu tutmak, dinin zaruri olarak (kesin olarak) bilinen rükün-lerindendir. Yüce Ailah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Sizden ön­cekilere (farz olarak) yazıldığı gibi, size de oruç (farz olarak) yazıldı." (ei-Bakam,2/183)
Rasulullah (s.a) da: "İslâm beş esas üzere kurulmuştur...[7] diyerek, ara­larında orucu zikretmiştir. Ümmet Ramazan ayı orucunun dinin bir rüknü olduğu üzerinde icmâ' etmiştir. Bunu inkâr eden bir kimse kâfir olur ve İslâm dininden çıkar.
Şanı Yüce Rabb'imizin emrettiği şekilde bu ibadetin edâ edilmesi kaçı­nılmazdır. Bu ibadetin amaçlarından ve muhtevasından da uzaklaştırılma-ması gerekir. Ta ki, bu ibadeti yapan üzerinde gerekli etkiyi bıraksın, ruhu­nu arındırsın, temizlesin ve ona takvayı kazandırsın. O takva ki dünya ve âhiretin hayırlarını elde etmenin sebebidir. Yüce Allah da: "Takvaya ensesi­niz diye.. "(ei-Bakara, 2/183) diye buyurmuştur. [8]

Allah'ın Helal Kıldığı Şeyin Haram Olduğuna İnanmak Küfürdür


Sahâbinin: "Helâli helâl bilip" sözünün anlamı onun helâl olduğuna inansam, şeklindedir. Bu kadarı yeterlidir. Velev ki onu yerine getirmesin. Çünkü Yüce Allah'ın helâl kıldığı şeyin haram olduğuna yahut haram kıldığı şeyin helâl olduğuna itikad etmek küfre götürür. Şanı Yüce Allah: "Onlar hahamlarını ve rahiplerini Allah'tan başka Rabler edindiler."fetTet)be, 9/31) diye buyurmaktadır.
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiyye[9] de şöyle demektedir: Şu haham ve rahip­lerini -Allah'ın haram kıldığını helâl kılmakta ve bunun aksinde onlara itaat etmek suretiyle- Allah'tan başka Rab edinenler iki türlüdür:
Bunların bir çeşidi onların Allah'ın dinini değiştirdiklerini bilirler ve bu değiştirmelerine rağmen onlara tabi olurlar ve Allah'ın haram kıldığı şeyle­rin helâl kılındığına; Allah'ın helâl kıldığının da haram kılındığına inanırlar. Bu inançlarında da rasullerin dinine muhalefet ettiklerini bilmelerine rağ­men, başkanlarına tabi olurlar. Böyle bir davranış küfürdür. Allahda rasulü de bunu -haham ve rahiplerine secde etmeseler, namaz kılmasalar dahi-şirk olarak değerlendirmişlerdir.[10]
Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helâl kılmış olduğu hoş ve temiz şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Çünkü şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez."(et-Mâide, 5/87)
Nitekim Rasulullah (s.a) da kendilerine et yemeyi, evlenmeyi ve Allah'ın kendileri için helâl kılmış olduğu bazı şeyleri haram kılmak isteyenleri böyle davranmaktan alıkoymuş, bunu kendilerine yasaklamıştır. [11]

Allah'ın Haram  Kıldığını Mubah Bilmek De Küfürdür:


Sahâbinin: "haramı haram bellesem" sözü ile ilgili olarak ebû amr İbn es-Salâh şunları söylemektedir: İfadenin zahirinden anlaşıldığına göre o, haramı haram bilirsem, sözü ile iki hususu kastetmiştir. Bunlardan birincisi, onun haram olduğuna inanması, ikincisi de onu işlememesidir. Bu ise helâli helâl bilmekten farklıdır. Çünkü helâli helâl bilmek için, onun helâl olduğuna mücerred olarak inanmak yeterli gelmektedir.[12]
Yüce Allah'ın müslümanlara farz kıldığı hususlardan birisi de haram kıl­dığı her şeyin haramhğına inanmaları, onu işlemekten uzak durmalarıdır. Yüce Allah'ın haram kıldığı birşeyin helâl olduğuna inanan bir kimse, onu işlemese dahi kâfir olur. Allah'ın haram kıldığı birşeyin haram olduğuna inanmakla birlikte, hevâ ve arzusuna tabi olarak, ondan vazgeçmeyecek ol­sa bile o kâfir olmaz, fâsık kabul edilir ve müslümanlardan sayılır. Buhâri, Sahih'inde Ömer b. el-Hattâb (r.a) dan şunu rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a) döneminde Abdullah adında ve Himar (eşek) lakaplı bir adam vardı. Bu adam Rasulullah (s.a)'ı güldürürdü. Rasulullah (s.a) onu içki içmekten dolayı celde ile cezalandırmıştı. Bir gün yine Rasulullah (S.A.S.)in huzuruna getirildi, emir vermesi üzerine ona celde vuruldu. Orada bulunanlardan bir adam da: Allah'ım bunu lanetle, bu işten dolayı ne kadar da çok getiriliyor? dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: "Ona lanet etmeyin. Allah'a yemin ederim ki, bildiğime göre o, Allah'ı ve Rasulünü seven birisidir.[13]
Bu dediğimizi doğrulayan pek çok delil daha vardır.
Haram, usûl âlimlerinin tarif ettiği şekilde: Emre uymak kastıyla terk e-denin sevap kazandığı, işleyenin cezalandırıldığı ve kesin ve bağlayıcı ifade ile gelen husustur.
Haram, aynı şekilde hazr (yask), harec (günah), hacr (engelleme), masi-yet, zenb (günah) gibi değişik isimlerle de ifade edilebilir. Haram, aşağıda görüleceği gibi naslar ile bilinir:
1- "Kimimiz kin "rmzin gıybetini'yapmasın'Vei-Hucun». 49/12) buyruğunda olduğu gibi nehy (yasaklayıcı) kipi ile gelip, böyle anlaşılmasını engelleyecek herhangi bir husus bulunmayan buyruklar.
2- Yapılmasına karşılık tehdidin yer aldığı buyruklar: "Şüphesiz Allah'a olan ahidlerini ve yeminlerini az bir bedele karşılık satanlar, işte onlar için âhirette hiçbir pay yoktur. Allah, Kıyamet günü onlarla konuşmaz, onlara bakmaz ve onları temize çıkarmaz. Onlar için acıklı bir azap da vardır."(âh İmrân, 3/77)
3- Şu buyrukta olduğu gibi haram lafzının yeraldığı buyruklar: "Size an­neleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz... haram kılındı."(en-ma, 4/23)
Haramlar arasında farklılık vardır. Rabb'imizin yasakladığı en büyük ha­ram şirk, namazı terketmek ve anne babaya karşı gelmektir.
Helâl ve haram kılma, Aziz ve Celil olan Allah'ın hakları arasındadır. Bütün insanları yaratan O'dur. Dünya ve âhiretlerinde neyin onların fayda­sına olduğunu da o bilir.
Hiçbir kulun yüce mevtasının hakkını çiğnemesi ise helâl olmaz. Kim böyle bir işi yapmaya kalkışacak olursa, o kendisini insanlara ilâhlık konu­muna yükseltmiş ve ulûhiyyetinde Rabb'ine ortak koşmuş olur. [14]

Müstehabîan Terkin Caiz Oluşu:


Soru soran Sahabinin: "Ve bunlara birşey ilave etmeyecek olursam -ne dersin- Cennet'e girer miyim?" Yani ben farzları edadan ayrı olarak, nafile herhangi bir amelde bulunmayacak olursam -çünkü bilindiği gibi, Rasulul-•lah (s.a) namaz, oruç ve bunların dışında nafile bir çok şeyleri işlemeye teş­vik etmiştir- Cennet'e girer miyim? Rasulullah (S.A.S.) de; evet diye cevap vermiştir. İşte bu, farzları edâ edip helâl kılınanın helâl olduğuna inanıp ha­ram kılınan şeyi de haram bilip ondan uzak durmanın kulun Cennet'e gir­mesine sebep teşkil edeceğine açık bir delildir.
Şu kadar var ki, nafileleri terkeden bir kimse büyük bir kâr, oldukça ge­niş sevap alanını da elden kaçırmış olur. Nitekim nafileler Yüce Allah'ın sevgisine sebeptir: "Kulum nafilelerle bana yaklaşmaya devam eder ve ni­hayet ben onu severim.[15] Nitekim nafileler vasıtasıyla farzlardaki eksiklikler tamamlanır ve kulun Rabb'i nezdindeki dereceleri yükseltilir, ruhlar arı­nır. Bu ümmetin selefi, nafileleri edâ etmeye insanlar arasında en çok gay­ret gösteren kimselerdi.
Peygamber (s.a)'in Sahabinin bu hususlara dikkatini çekmesini terkedişi ise, ona kolaylık sağlamak içindi. Çünkü henüz İslâm'a yeni girmişti. [16]

Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler:


1- Müslüman, dini ile ilgili bilmediği hususları ilim ehline sormakla gö­revlidir.
2- Öğretici kimse, ilmi öğrenecek kişiye ulaştırmadan önce, kaldırabile­ceği şeyleri verebilmek amacıyla, öğrenecek olanın durumunu gözönünde bulundurmalıdır.
3- İlmi yayarken müjdelemek, kolaylaştırmak ve teşvik etmeye dikkat etmek gerekir.
4- Farzları ifa etmek, yasakları terketmekle yetinmek, kişiyi Cennet'e girdirir. [17]



[1] Nevevi der ki- Hadisi Müslim rivayet etmiştir. Haramı haram bilmenin anlamı/on­dan uzak durmaktır. Helâli helâl bilmenin anlamı da, onun helâl olduğuna inanarak yapmak demektir. Hadis için bk. Müslim Şerhi, Ktabul-Iman Cennete girdiren iman ile emiolun-dugu şeylere sarılanın Cennet'e gireceğine dair bahis, 1, 150. (Mushm, İman 16-18).
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 231.
[2] el-Vafi fi ŞerMl-Erbâin, 148
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 232.
[3] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 232.
[4] Buhâri, i, 155 (Ezan 18)
[5] Müslim, Bk.  Nevevi, Müslim Şerhi, II,  297. (Bu anlamdaki hadisler için bk. Buhâri, Mevâkit 20, Ezan 34; Ebu Dauud, Salat 47; Nesai, İmamet 45; İbn Mace, Mesa-cid 18 vs.. -Çeviren-)
[6] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 232-233.
[7] Buhâri, I, 7 (İman 2); Müslim, İman 19-22.
[8] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 233-234.
[9] İbn Teymiyye (661-728 H.}: Adı Ahmed b. Abdülhalim b. Abdisselam b. Teymiyye el-Harrâni ed-Dımeşki'dir. Taküyiddin lakablıdır. İmam, Şeyhülislâm ve fıkıh, tefsir, usûl ve hadis gibi İslâm ilimlerinde bir derya İdi. Müctehiddi. İslaha yönelik çağrısı yanında eziyetler­le karşılaştı. İbn Dakiki'i-îd der ki: İbn Teymiyye ile bir araya geldiğimde bütün ilimlerin gözü önünde olduğunu ve istediğini alıp istediğini bıraktığını gördüm. ez-Zemelkâni der ki: İbn Teymiyye'ye güzel tasnif, seviyeli anlatım, tertib, taksim ve beyan gibi hususlarda geniş bir imkân bahşolunmuştur. Allah Davud'a (a.s.) demiri nasıl yumuşatmış ise ilimleri de O'na yu­muşatmıştır. Öğrencİierinin bazıları: İbnü'I-Kayyım, ez-Zehebi, İbn Kesir ve el-Makdİsi. İlmi eserlerinden bazıları: 1) es-Siyasetu's-Şer'iyye, 2) Minhacu's-Sünne, 3) Fetvaları, Riyad'da 35 cilt halinde basılmıştır. Faziletli hocamız
Abdurrahman Abdulhalik'ın yazdığı Lemahât Min Hayati İbn Teymiyye adlı kitabı ile Muhammed Ebu Zehra'nın İbn Teymiyye adlı kitabı okunmaya değer. Bu sonuncu kitap oldukça büyük bir ilmi muhtevaya sahiptir.
[10] Teysiru'l-Azizi'l-Hamid, 552.
[11] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 234-235.
[12] Müslim Şerhi, 1, 149
[13] Buhâri, VIII, 14 (H'idud, 5. Buharı bu baba şu anlamdaki başlığı vermiştir: İçki içe­ne lanet etmenin mekruh c ışu ve bundan dolayı dinden çıkmadığı. -Çeviren-)
[14] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 235-236.
[15] Buhâri, VII, 190 {Rikaak 38). Bu hadis de kırk hadis kapsamında olduğu için ileride açıklaması gelecektir.
[16] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 236-237.
[17] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 237.