İHTİLAFU'L HADÎS
Hadîsler bazan birbirine zıd hükümler ifade ederler. Bu hâli, teâruz, ihtilaf, zıdlık gibi kelimelerle ifâde ederiz. Bu çeşit hadîsler, ayrı bir inceleme konusu teşkil ederler. Bunları inceleyen hadîs dalına muhtelifu'l hadîs ilmi denir. Ancak şunu hemen belirtelim ki, karşımıza çıkan her ihtilaf bu ilmin şümûlüne girmez. Sözgelimi zayıf veya metruk bir hadîs, sahîh bir hadîse muhâlefet etse, sahîh'e zayıf muhalefeti pek ciddiye alınmaz.
Öyle ise istılâhi mânada ihtilaf, makbûl hadîslerde söz konusudur. Bu sebeple İbnu Hacer şöyle bir tarif sunmuştur: "Makbûl bir hadîsin, kendisi gibi makbûl bir hadîse, araları zorlanmaksızın cem ve te'lîf edilebilecek şekilde muaraza etmesine muhtelifu'l-hadîs denir".
Târife dikkat edersek teâruzdan bahsedebilmek için birkaç unsur olmalıdır:
1- İki adet makbûl rivayet.
2- Hadîslerin aynı meseleye temas etmesi, fakat zıt hükümler ifade etmesi.
3- Bu zıtlığın zâhirde olması, her ikisinin de barıştırılabilir olması. [1]
Not: Bazan hadîs, aynı konuda gelen ikinci bir hadîse değil, Kur'an ve Sünnetle gelen umumî prensiplere, ahkâma da muhâlefet edebilir. Bunun tetkîki de yine muhtelifu'l-hadîs konusuna girer.[2]
İhtilafu'l-hadîs'i, "Zâhirde olan bir zıtlık" diye tavsîf edince, bunun giderilebileceği peşinen kabul edilmiş olmaktadır. Esâsen, hadîste gerçek mânâda, yani giderilmesi mümkün olmayan ihtilafın varlığı kabul edilemez. Çünkü, hadîs vahye dayanmaktadır, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) sıradan bir insan değildir, Cebrâil (aleyhisselam)'in murakabe ve irşâdı altındadır. Öyle ise O'nun (aleyhissalâtu vesselâm) sözlerinde bazı zıtlıklar görüyorsak, bu zâhirdedir, hadîsi intikal ettiren râvilerdendir, anlaşılmayan, bize gizli kalan, mâlûmatımızın yetişmediği bazı hususlar var demektir. Öyle ise, yapılacak iş bu kapalılıklara açmak, eksik olan bilgimizi tamamlamaktan ibârettir. Nitekim bu konuya hakkıyla hâkim, dirayet sahiplerinden İbnu Huzeyme çok kesin bir ifade ile şöyle demiştir: "Ben birbirine zıt iki hadîs bilmiyorum, kimin yanında varsa bana getirsin ben aralarını te'lif edivereyim".
Hadîsler arasında görülen teâruzu gidermede sırayla şu yollara başvurulur:
1- Cem ve te'lif,
2- Nesh,
3- Tercih,
4- Tevakkuf, [3]
Not: Muhaddislere göre bu sıra hiyerarşiktir ve uymak icabeder. Yani müteârız hadisleri cem ve te'lif imkânı aranmadan nesh ihtimali üzerinde durulmaz. Cem ve te'lif etme imkânı bulunmadığı, bundan ümid kesildiği hallerde nesh yoluyla da ihtilaf giderilemezse, "Tercîh"e başvurularak birini diğerine üstün kılma imkânları aranır. Bundan da sonuç alınamazsa "tevakkuf" edilir. Yani, her ikisiyle de amel edilmez. Birini üstün kılacak bir karîne'nin bulunmasına kadar her ikisi de amel dışı bırakılır.[4]
1- Cem Ve Te'lif
Cem Arapçadan dilimize de geçen bir kelimedir, dağınık şeyleri biraraya getirmek, toplamak demektir. Te'lif de buna yakın bir mâna taşır. Istılah olarak, müteârız iki hadîs arasındaki ihtilafı aklî ve naklî delillerle gidererek her iki hadîsle de amel etme imkânını göstermektir. Cem ve te'lîf, bir barıştırma işidir, iki hadîs arasında görünen zıtlığın gerçekten değil, zâhirde olduğunu açıklama ameliyesidir.
Bu nasıl gerçekleştirilir? Ulemâ bu meselede üç metod ortaya koymuştur: Tahsîs, Takyîd, Haml.[5]
1) Tahsis:
Bir lafzın şümûlüne giren mânalardan bir kısmını, o lafzın şümülünden dışarı çıkarmaktır. Bu iş muhassıs (tahsîs edici) denen bir delille yapılır. Bunlar sayıca çoktur. Teferruata girmeden birkaç örnek vereceğiz:
a) Hadîsin hadîsle tahsisi: "Kim namaz vakti uyur veya unutursa kaçırdığı namazı hatırlayınca kılsın" hadîsi, ikindi namazından sonra gün batıncaya kadar, sabah namazından sonra da gün doğuncaya kadar namaz kılmayı yasaklayan hadîsi tahsis etmiş, o mekruh vakitlerde unutularak veya uyuyarak kaçırılan farzların eda edilebileceğine işaret etmiştir. Keza abdest aldıktan sonra veya bir mescide girildiği zaman kılınması tavsiye edilen iki rekatlık nâfile ile ilgili rivâyetlerin de önceki yasağı, bu iki çeşit nâfileler dışındaki nafilelere tahsîs ettiği belirtilmiştir.
b) Hadîs'in Kur'an'la tahsisi: Hadiste "Ben, insanlar Lailahe illallah deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum" buyrulur. Ayet-i Kerîme ise: "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dinini din edinmeyenlerle boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın" (Tevbe: 9/29) buyurmaktadır. Yani, hadîs, lâilâhe illallah deyinceye kadar savaşmayı, âyet ise, ehl-i Kitab'la cizye verinceye kadar savaşmayı emretmekte, ortaya bir teâruz çıkmaktadır. Hadisin bu ayetle tahsîs edildiği kabul edilerek şöyle te'lif edilir: Âyet ehl-i kitab'a farklı muameleyi işaret ederek Lailahe illallah deyinceye kadar mücadeleyi ehl-i kitap dışındaki müşriklere tahsîs etmiştir.
c) Hadîsin Kur'an'ı tahsisi: Nisa sûresinin 23. ayetinde kişiye haram olan evlenmeler teker teker sayıldıktan sonra 24. âyetinde bunlar dışında kalanların helâl kılındığı ifade edilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) erkeğe, nikahı altında bulunan kadının teyze veya halasını nikahlamayı yasaklayarak, âyetin umumi ruhsatını tahsîs etmiş, daraltmıştır.
d) Hadîsin kıyasla tahsisi: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın vefatından sonra, bedevîlerden bir kısmı "namaz kılarız, fakat zekat vermeyiz" diye itiraz etmeleri üzerine, Hz. Ebu Bekr onlarla savaşmaya azmedince Hz. Ömer: "Resûlullah: "Ben insanlarla Lâilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum, bunu dediler mi malları da canları da emniyettedir" buyurdu, onlar zekât vermedi diye savaşamayız" diye menfi kanaat beyan eder. Ancak Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) zekatı namaza kıyas ederek harbetme kararında ısrar eder. Hz. Ömer dahil, Ashab bu karara katılırlar. Ulema bu örnekten hareketle "...Lailahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum" hadisinin ifade ettiği âmir hükmün bu kıyasla tahsîs olunduğu neticesini çıkarmıştır."[6]
2) Takyid:
Takyîd, mutlak bir ifâdenin içine giren mânalardan bazılarını dışarı çıkarmak suretiyle mukayyed tarafından açıklanması, diye tarif edilir. Hadîs ıstılahı olarak, mutlak ifadeli iki müteârız hadisi, birbirine zıt olan kayıtlara tâbi tutarak aralarındaki ihtilafı gidermektir. Bu bazan biri mutlak, diğeri mukayyed iki hadîs arasında cereyan edebilir. Bu durumda mutlak olan mukayyede göre tefsir edilerek ihtilâfın halli yoluna gidilir.
Mesela "Su temizdir onu hiçbir şey kirletmez" hadîsinde "su" mutlaktır. Akar-durgun, az-çok, vasıfları değişmiş veya değişmemiş, yağmur, kuyu, dere, deniz vs. suyu hepsi buna dahildir ve "temiz olduğu" ifâde edîlir.
Öte yandan: "Su iki kulle miktarında olunca pislik tutmaz" hadîsi, belirtilen miktardan daha az olan suyun kirlenebileceğini ifade etmektedir.
Şu halde bu iki hadîs müteârızdır.
Diğer taraftan "Rengi veya tadı değişmedikçe su pislik tutmaz" hadîsi, rengi ve tadı değişen suyun -miktarı ne olursa olsun- pis sayılacağını ifade etmektedir.
Şu halde ikinci hadîste zikredilen "miktar (ki iki kulledir)" ile bu sonuncu hadîste zikredilen "evsaf (ki renk ve tad değişmesidir)" birinci hadise nazaran iki ayrı "kayıt"tır ve orda gelen mutlak temizlik ifadesine zıddır.
İşte bu üç hadisle ilgili olarak yapılacak cem ve te'lif işlemine hamlu'l-mutlak ale'l-mukayyed veya kısaca "takyîd" denir.
Takyîd yoluyla yapılan bu cem işleminin sonucunu şöyle ifâde ederek, aradaki ihtilafı kaldırırız: "İki kulle veya daha fazla olan su, kıvam, renk, koku, tad gibi aslî vasıflarından biri (duyu organlarının hissedeceği ölçüde) değişmedikçe, herhangi bir şeyle kirlenmez. Bu miktardan az olan su, içerisine pislik düştü mü evsafı değişmese de kirli sayılır. Keza evsâfından biri değişen su, iki kulleden çok da olsa kirlenmiş demektir".[7]
3) Haml
Haml, tearuz eden hadislerin vürud (varid olma) şartlarını değerlendirerek te'liflerini sağlamaktır. Burada, herbir müteârız hadîsin, taalluk ettiği hâdiseye konması esastır. Bunun bir misâli dağlama usulüyle tedaviyi tecvîz eden: "Tedavî usullerinizden en faydalı olanlar kan aldırmak, bal şerbeti ve dağlamadır" hadîsi ile buna müteârız olan: "Vücudunu dağlattıran.... Allah'a tevekkül etmemiştir" hadîsidir. Bu hadîsler iki farklı hâdiseye hamledilerek te'lîf edilmiştir: Birinci hadîs kanın durmaması, vücudun iltihaplanması gibi dağlamayı gerektiren halde buna ruhsat ifâde eder, ikinci hadîs ise hastalanmadan önce, hastalanmayı önlemek için veya ciddî bir ihtiyaç hasıl olmadan zan üzerine dağlamaya başvurmayı yasaklar, çünkü dağlama tehlikeli, ağır bir tedavi metodudur.
Cem ve te'lîf ile ilgili olarak sunduğumuz bu çok muhtasar açıklama, mekanizmanın işleyişi ve gâyesi hakkında kısa bir fikir vermek içindir. Konuyu yeterli şekilde kavramak isteyenlerin usûl bahislerine müracaat etmeleri gerekir.
Özetlemek istersek cem ve te'lif mütearız hadîslerin hepsi ile amel imkânlarını bulup çıkarmayı gaye edinen bir ameliyedir.[8]
2- Nesh
Müteârız hadîslerin aralarında mevcut ihtilaf cem ve te'lîf yoluyla halledilemez ve her ikisiyle de amel etme imkânı gösterilemezse, bunlardan birinin nâsih, diğerinin mensûh olduğu ihtimâli üzerinde durulur. Şu halde ihtilaf'ı, neshi göstererek çözme yoluna gitmek cem ve te'lif'ten tabiat itibariyle farklı bir metoddur. Öncekinde, her ikisiyle de amel imkânı ararken bu ikincide, birini amelden tutmak suretiyle diğerini muteber kılma imkânı aranmaktadır.
Nesh mekanizması nasıl işler meselesine gelince, bu konuyla ilgili bilinmesi gereken husûslara bundan önceki Hadîste Nesh bahsinde temas ettiğimiz için burada tekrar etmeyeceğiz.[9]
3- Tercih
Müteârız iki hadîs arasındaki ihtilafı cem ve te'lîf etmeyince, acaba biri nâsih diğeri mensuh olamaz mı? ihtimali üzerinde durduk, araştırdık ve sonunda gördük ki, buna hükmetmek de mümkün değil. İşte bu andan itibaren, ihtilafı gidermek için başvuracağımız mühim bir metod mevcuttur: Tercih.
Tercih, lügat olarak, meylettirmek, galib getirmek, birbirine denk olan şeylerden birinin üstünlüğünü tesbît etmek gibi mânalara gelir. İstılah olarak, teâruz halindeki hadîslerden birini diğerine üstün kılacak bir vasfı ortaya çıkarıp buna dayanarak onu öne alıp diğerini terketmek mânâsına gelir.
Anlaşılacağı üzere, tercîh'in işlemesinde hadîsin sıhhatine tesir eden hususların bilinmesi esastır. Teâruz, makbûl ve birbirine denk olan hadîsler arasında söz konusu olduğu için, normalde eşit denklikte olan iki hadîsten birini diğerine üstün kılmada dayanılacak delilin, hadîste sıhhat için aranan şartlar ve beyan edilen vasıflar çerçevesinde olacağı, bir başka ifadeyle objektif bir karîne olacağı açıktır.
Tercîh sebepleri çoktur. Bazı âlimler bunu 110'a kadar çıkarmıştır. Suyûtî, Tedribu'r-Râvî'de bunları yedi başlık altında sunar. Başka çeşit gruplamalar varsa da, tâdâd edilen maddeler netice itibâriyle aynıdır. Biz Suyutî'yi esas alarak bu konuda bilgi vermeye çalışacağız:[10]
a) Râvinin Haliyle İlgili Tercih Sebepleri:
1- Râvinin çokluğu. Yani müteârız hadislerden hangisi daha çok tarîkten gelmişse o tercih, öbürü terkedilir. Çünkü aynı şeyi rivâyet edenlerin çokluğu, yalan ve vehim ihtimâlini azaltır.
2- Senette araya giren vasıtaların azlığı. Yani âlî isnad nâzil isnâda tercîh edilir.
3- Râvinin fıkıh bilmesi. Rivâyeti mâna ile de yapsa, bu vasıftaki râvî, fıkhı olmayana tercîh edilir. İmam Azam'ın buna ayrı bir ehemmiyet verdiğini belirtmiştik.
4- Râvinin Nahiv bilmesi. Böyle bir âlim bir kısım yanlışlıklardan kendini koruyabilir.
5- Lügat bilmesi.
6- Hıfzı olması. Hâfızadan rivâyet eden kitaptan rivayet edene tercîh edilir.
7- Râvilerin hepsi fakîh veya nahivci veya hâfız iseler hangisî bunların birinde daha önde ise o tercîh edilir.
8- Zabtta üstün olan tercîh edilir.
9- Şöhreti olan tercîh edilir. Çünkü şöhret râviyi kizbten korur, takvanın da koruduğu gibi.
10- 20- Verâ sahibi, itikadca düzgün (ehl-i bid'a olmayan), ehl-i ilimle düşüp kalkan, ehl-i ilimle düşüp kalkması daha çok olan, erkek olan, hür olan, nesebce meşhur olan, ismi zayıf râvi ile iltibas edilmemiş olan (hele temyizi de zor ise), ismi tek olan, bu sebeple bir başkasıyla karıştırılmayan,
21- Adâleti rivâyetle sabit olan, tezkiye veya rivâyetiyle amel veya kendinden hadîs rivâyetiyle adâleti sabit olana tercih edilir.
22- Râviyi tezkiye eden ravinin rivayetiyle amel etmişse ve muârız rivâyeti yapan râviyi tezkiye eden zat bunun rivâyetiyle amel etmemişse önceki tercih edilir.
23- Adaleti hususunda ittifak edilen, ihtilaflıya;
24- Adalet sebebi açıklanan, açıklanmayana,
25- Tezkiye edenleri çok olan, az olana;
26- Tezkiye edenleri âlim olan, olmayana;
27- Tezkiye edeni, insanların halini çok araştıran, az araştırana;
28- Râvi anlattığı vak'anın kahramanı ise (çünkü bu başından geçeni daha iyi bilir, aynı hadiseyi duyarak anlatan zıt düşünce yanıldığına veya yanlış işittiğine hamledilir).
29- Rivâyet ettiği şeyle mübaşereti olmuş ise;
30- Sonradan müslüman olanın haberi (nesh ihtimaline binâen). Ancak müslümanlığı eski olanın salâbet ve bilgisi daha kuvvetlidir, daha çok güven verir de denmiştir.
31- 40- Hadîsini araştırma ve rivâyette daha iyi olan, şeyhine daha yakın olan, daha çok beraber olan, kendi beldesinin şeyhlerinden dinlemiş olan, şeyhinden şifahen alan, mana ile rivâyete cevaz vermeyen, sahâbenin büyüklerinden alan, kazaya müteallikse Hz. Ali (radıyallahu anh)'den alan, Haram-helâlle ilgili ise Hz. Muâz'dan alan, Ferâizle ilgili ise Hz. Zeyd (radıyallahu anhüm ecmaîn)'den alan, isnât Hicâzî ise, râvileri tedlîse yer vermemekle meşhur bir beldeden ise, tercîh olunur.[11]
b) Hadisi Elde Ediş (Tahammül)'le İlgili Tercîh Sebepleri
1- Tahammül vakti: Hadîslerin tamamını büluğdan sonra tahammül eden, bâzısını büluğdan önce bazısını büluğdan sonra tahammül edene tercih edilir. Çünkü ihtilaflı hadîs önce öğrendiklerinden olma ihtimali vardır. Büluğdan sonraki öğrenmenin daha kuvvetli olacağı kabul edilir.
Mesela ez-Zühri’den hadis alanlardan Malik b. Enes ile Süfyan b. Uyeyne’nin hadisleri birbirine zıt düşer. İmam Malik’in hadisi tercih edilir; çünkü o, olgunluk çağında ez-Zühri’den hadis öğrendiği halde Süfyan, henüz çocuk yaşta ondan hadis öğrenmiştir.
2- Hadis alış şekli: Birinci sema ile diğerinin arz yoluyla veya birinin arz diğerinin kitabet veya birinin münâvele diğerinin vicâde yoluyla tahammül etmesi, öncekiler tercih edilir.[12]
c) Rivâyetin Keyfiyeti İle İlgili Tercih Sebepleri
1- Lafzan rivâyet edilen mânen rivâyete takdîm edilir.
2- Lafzan rivâyeti şüpheli olan mânen rivayeti bilinene.
3- Vürud sebebi beyan edilen, beyan edilmeyene tercih edilir, çünkü bu durum râvinin rivayete olan ihtimamına delâlet eder.
4- Râvinin, tereddüt etmeden benimsediği rivâyet, böyle olmayana,
5- Elfazı ittisâle delâlet eden (ve mesela haddesena, semi'tü gibi bir siga), delalet etmeyene,
6- Merfu ve mevsul olduğunda ittifak edilen, edilmeyene,
7- İsnadında ihtilaf edilmeyen, edilene,
8- Lafzında ızdırab olmayan, olana,
9- İsnadla rivâyet edip marûf veya azîz (nadir bulunan) bir kitaba nisbet edilen rivayet meşhur bir rivâyete tercîh edilir.[13]
d) Hadisin Vürûd Vaktine Göre Tercih Sebepleri
1- Medenî (yani Medîne'de vürûd eden) bir hadîs Mekkî hadîs'e,
2- Resûlullah'ın şânının yüceliğine delâlet eden, za'fına delâlet edene,
3- Tahfîfî tazammun eden tercîh edilir. Çünkü tahfif emrin müteahhir olduğuna delildir. Sebebine gelince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), başlangıçta câhiliye âdetlerinden uzaklaştırmak için şiddetli bir üslubla yasaklamakta idi, sonradan tahfife meyletti. Bunun aksini esas alanlar da olmuştur (Amidî, İbnu'l-Hâcib gibi).
4- İslam'dan sonra hoş karşılanabilen, daha önce hoş karşılanabilene tercih edilir. Çünkü bunun müteahhir olması daha zâhirdir.
5- Târiki belli olmayan hadiseyi rivâyet, eskiliği belirlenmiş olana tercih edilir.
6- Resûlullah'ın vefatına yakın bir tarihte olduğu belirtilen rivâyet, tarihi belirtilmemiş olana tercih edilir.
Bu altı tercih vesilesinin çok kuvvetli olmadığı belirtilmiştir.[14]
e) Haberin Lafzına Göre Tercih Sebepleri
1- Hâss olan (özel hüküm taşıyan) âm (genel hükümlü) olana,
2-Tahsîs edilmeyen âm, tahsîs edilmiş olana (çünkü tahsîsten sonra, geri kalan efrâda delaleti zayıftır).
3- Mutlak olan, bir sebebe mebni vârid olana,
4- Hakikat, mecaza,
5- Hakikata benzeyen mecâz, böyle olmayana,
6- Şer'î olan hakikat, şer'î olmayana,
7- Örfi olan hakikat, lügavî olana,
8- Delâlete muhtaç olmayan, muhtaç olana,
9- İçinde iltibas az olan, çok olana,
10- Delâlet ettiği mâna için var'edildiğinde ittifak edilen ihtilâf edilene,
11- Hükmün illetine işaret eden, etmeyene,
12- Muvafakatı belli olan, muhalefeti belli olana,
13- Hükmünü açıkça ifade eden, etmeyene,
14- Hitâbı teklifi olan, vaz'î olana,
15- Hükmü, ma'kulu'l-mânâ olan, olmayana,
16- Elif-lâm ile muarref cem, ismu'l-mevsûl olan mâ ve men'e,
17- İlletin zikri takdim edilen veya kelimenin iştikâkı hükmüne delalet eden, böyle olmayana,
18- Tehdîde mukarin olan, olmayana,
19- Tehdîdi şiddetli olan, hafif olana,
20- Tekrar ile te'kîd edilen, edilmeyene,
21- Fasîh olan, olmayana,
22- Kureyş lehçesiyle olan, başka lehçe ile olana,
23- Kastedilen mânaya iki veya daha fazla yönden delâlet eden, tek yönden delâlet edene,
24- Kasda vasıtasız delalet eden, vasıtalı delalet edene.
25- Muârızı da beraber zikredilen, zikredilmeyene,
26- Kavl, fi'le,
27- Kesin hüküm ifade eden (nas), böyle olmayana,
28- Fiilin iştirak ettiği kavl, böyle olmayan kavle,
29- Râvinin herhangi bir tefsirini taşıyan, bunu taşımayana,
30- Hükmü, bir sıfata dayanan, bir isme dayanana,
31- Kendisinde ziyade bir açıklama bulunan böyle bir ziyadede bulunmayan rivayete tercih edilir.[15]
f) Hadisin Taşıdığı Hükümle İlgili Tercih Sebepleri
1- Tahrîme delalet eden, ibâheye veya vücuba delalet edene,
2- İhtiyata uygun olan, diğerine,
3- Hadd'e delalet eden, haddi nefyedene,
4- Aslın hükmünü ve berâet-i asliyeyi takrîr eden, başka bir hükmü nakledene tercih edilir.[16]
g) Harici Sebeplerle Tercih Sebepleri
1- Kur'an'ın zâhirine veya bir diğer sünnete muvafık dinen veya şeriat, kıyas, ümmetin ameli veya Hülâfa-i Râşidin'in uygulaması tarafından kabul edilen veya bir başka mürsel veya munkatı rivayetin refakat ettiği hadîs tercih edilir.
İlk dört halifenin uyguladığı, diğerlerine tercih edilmiştir. Mesela, bayram tekbirlerinin beş veya yedi olacağını ifade eden bir hadis, dört sayısını verene tercih edilmiştir; çünkü Hz. Ebubekir ve Ömer birinci hadise göre uygulama yapmışlardır.
2- Sahabeyi tenkîd manası taşımayan rivayet, taşıyana tercih edilir.
3- Hükmüne ittifak edilen bir nazîri bulunan rivayet, bulunmayana,
4- Nazîrini Sahîheyn'in tahrîc etmiş olduğu rivâyet, böyle olmayana tercih edilir.[17]
4- Tevakkuf
Müteârız iki hadîsin ihtilafı, beyan edilen hiyerarşik metodların (cem ve te'lif, nesh, tercih) hiçbiriyle çözülmezse, başvurulacak son metod tevakkuf'tur. Aslında tevakkuf, bir çözüm metodu değil, çözümsüzlüktür. Yani her iki hadîsi de amel dışı bırakmak. Birini diğerine tercih ettirecek bir karîneyi bizzat buluncaya veya bir başka muhaddisin veya fakihin bulmasına kadar her iki rivâyeti de amel dışı tutmaktır.
Esâsen hadîste gerçek mânada (nefsülemirde) ihtilaf yoktur diyenler açısından fiilen çözümü olmayan müteârız hadîs var mıdır? diye sorulacak olsa ulemânın ittifak ettiği bir hadîs gösterilemez. Buna rağmen usulcüler, nazarî açıdan da olsa tevakkuf tabiri üzerinde dururlar. Hatta tercih'e taraftar olmayanlar, -Suyutî'nin kaydettiğine göre- teâruz halinde tahyîr (iki hadisten birine ihtiyar etmek) veya tevakkuf gerekir demişlerdir. Fıkıhçıların "tesâkut" dedikleri, teâruz sebebiyle birbirlerini amelden düşürme hadisesi de belli bir ölçüde, tevakkuf'a benzer. Ancak, tesâkutla ilgili bütün fukahanın ittifak ettiği örnek mevcut değildir. Şu halde bu açıdan ele alınca da tevakkufla ilgili ameli bir örnek bulmak mümkün olmayacaktır. Mesela "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in vefatına kadar, sabah namazında kunut yaptığı"nı ve "biraz kunut yapıp sonra terkettiği"ni haber veren Hz. Enes (radıyallahu anh)'in rivâyetlerinin "iki haber tearuz edince "tesâkut"la her ikisi de amelden düşer" kaidesince amelden kaldıklarını ve geriye Hanefîlerin benimsediği İbnu Mes'ud ve başkalarından "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) iki ay müddetle bazı Arap kabîlelerine beddua ederek kunut yaptı, sonra terketti" hadîsinin kaldığını Ebu Hafs Ömer en-Nesefî söyler. Fakat tatbikatta Şafiîler bu görüşle amel etmezler.[18]
Dikkat:
1- Muaraza'dan salim olan sahîh hadîse muhkem denir. Bunun en güzel örneği:"Allah, temizlik olmadan namaz kabul etmez, ganimetten (devlet malı) çalınanla da sadaka kabul etmez" hadîsidir.
2- Bir konuda ihtilaflı olan iki hadîs te'lif edilemeyince, ikisini de bırakarak ittifak edilene dönmek usulcülerce benimsenen bir prensiptir. Bunun ihtiyata ve amelî ihtiyaca daha muvafık olacağı söylenir.[19]
İhtilaf Üzerine Te'lifat
1- Müteârız hadîslerin ihtilafını gidermek üzere muhtelif eserler yazılmıştır. Bu sahada ilk kitabı İmam Şafiî (150-204h./767-819m.)'nin, -el-Ümm adlı eserinin bir bölümü olarak te'lif ettiği bilinmektedir, eserin adı: Kitâbu İhtilâfı'l-Hadîs'tir.
2- İbnu Kuteybe de (213-276h./828-889m.) Te'vîlu Muhtelifi'l-Hadis'i de ilk yazılanlar arasında yer alır. Kendisi hadisçi olmadığı için eseri bazı tenkitlerden azâde bulunmamıştır. Dilimize tercüme edilmiştir.
3- Ebu Yahya Zekeriyya es-Sâcî'nin (V. 307/919) (eseri hacimlicedir).
4- Ebu Ca'fer Muhammed İbnu Cerir et-Taberî (V.301/913).
5- Ebu Ca'fer Ahmed İbnu Muhammed İbni Selâme et Tahâvî (235-321h./849-933m.). Kitabın adı: Müşkilü'l-Asâr'dır, matbudur.
6- Osman İbnu Saîd ed-Dârimî (V.280/893).[20]
Görünüşte Birbirine Aykırı Hadîslerin Çözüm Yolları
İki hadîsin gerçekten ihtilâfı (birbirine aykırı ve çelişik bulunması) düşünülemez. Çünkü Rasûlullah (s.a.) insanlara yol göstermek vazifesiyle gönderilmiş, Allah tarafından, “örnekliği” tasdik ve ilân edilmiştir. Böyle bir kimsenin birbirini tutmaz sözler söylemesi “vazife ve kemâline aykırı olduğu için” mümkün değildir. O halde ya böyle görünen iki hadîsten birisi sahih değildir, veya hizim bir anlayış hatâmız vardır. İşte hadîs ve fıkıh ilimlerinde en yüksek dereceye varan bilginler bu konuyu da ele almış, kıymetli eserlerle İslâm kültür hazînesini zenginleştirmişlerdir. Bu çalışmalar “ilmü-te'vîli-müşkîli'1-hadîs” veya “ilmü-te'vîli-muhtelifi'l-hadîs” adıyla ayrı bir ilim dalının doğmasına sebep olmuştur.
Bu konuda ilk çalışmaları yapan zât İmam Şafiî'dir (v. 204/819). Aykırı görünen bütün hadîsleri te'lif etmemişse de (uzlaştırmamışsa da), bu konudaki metodunu gösteren bir çok örnekler vermiştir. Hazırladığı eser “el-Ümm” adlı kitabının yedinci cildinde hamiş şeklinde basılmıştır.
Bundan sonra Abdullah b. Müslim b. Kuteybe ed-Dîneverî (v. 276/889) “Te'vîlü-muhtelifi'l-hadîs” isimli kitabını yazmıştır. Bu eser de 1326 yılında Mısır'da 464 sayfa olarak basılmıştır. Bahsin sonunda bundan bir kaç örnek sunulacaktır.
Aynı konuda Muhammed b. Cerîri't-Taberî (v. 310/922), Ebû Yahyâ's-Sâcî (v. 307/919), Ebû-Ca'fer e't-Tahâvî (v. 321/933) İbn Fûrek (v. 406/1015) ve Ebu'l-Ferec b. el-Cevzî (v. 597/1201) nin de kitapları vardır. Bunlar içinde büyük hanefî imamlarından biri olan Tahâvî'ninki “Müşkilü'l-âsâr” adını taşır, yazarın en kıymetli eserlerinden biridir ve basılmıştır.[21]
İhtilâfu'l-Hadîs'in Tarifi:
Görünüşte birbirine zıd iki hadîsin ortaya çıkmasıdır.[22] Nevevî bu tarifi verdikten sonra der ki:
Böyle hadîsler iki kısma ayrılır:
1- Aralarını bulmak (te'vil, telîf) mümkün olanlar; bunlar te'lîf edilir, daha etraflı bir anlayış içinde birleştirilir ve her ikisiyle de amel gereklidir.
2- Hiçbir şekilde uzlaştırılmaları mümkün olmayanlar. Eğer bunlardan birinin diğerini neshettiğini bilirsek öncelikle buna hükmederiz. Aksi halde birini -çeşitli yollarla- diğerine tercih ederiz.[23]
İki Aykırı Hadîsi Uzaştırma Yolları:
Bu konuda bazıları yalnız örneklerle yetinmiş oldukları halde, Dehlî'li Ahmed b. Abdurrahîm Şâh Veliyyullah (v. 1176/1762) “Huccetullahi'l-bâliğa” adlı eserinde uzlaştırma yollarının başlıcalannı -bir kısmına da örnekler vererek- göstermiştir: [24]
“Aslında bütün hadîslerle amel edilir, çelişmeden dolayı hepsiyle amel etmenin mümkün olmaması başka... Şu da var ki gerçekte çelişme yoktur, bu ancak bizim görüşümüzde meydana gelir...” Şâh Veliyyulah konuyu böyece açtıktan sonra şöyle devam ediyor:
Birbirine aykırı görünen iki hadîs:
I- Peygamber Efendimizin (s.a.) yaptığı işin nakli olup, sahabîlerden biri bir şey yaptığını, diğeri de başka bir şey yaptığını söylerse arada çelişme yoktur, bunların:
A- İbâdet değil de âdet kabilinden bir şey ise ikisini de yapmak mubahtır.
B- Biri değil de diğeri ibâdet izleri taşıyorsa o müstahab, diğeri de caiz sayılır.
C- Her ikisi de ibâdet nevinden iseler her ikisini de yapmak müstahab veya vâcib olur ve ikisinden birini yapmak kâfidir.
Örnekler:
1- On bir rek'at, dokuz rek'at veya yedi rek'at... vitir kılmak.
2- Teheccüd namazını gizli veya yüksek sesle kılmak.
3- Namaza başlarken elleri kulak veya omuz hizasına kadar kaldırmak.
4- Ömer, İbn-Abbâs veya İbn-Mes'ûd (r.a.) un teşehhüdlerinden birini okumak.
5- Vitr'in tek veya üç rek'at olarak kılınması.
6- Namaza başlangıç duası, sabah ve akşam duaları ve diğer dualar hakkında çeşitli rivayetler...
D- Yahut -çelişik görünen iki hadîs- dar bir durumdan kurtulmanın iki ayrı yolu ve çaresidir; (eğer daha önce bunu gerektiren bir durum geçmişse): Keffâret için gösterilen çareler ile bir görüşe göre muhârib düşmana verilecek cezalar gibi.
E- Yahut, bir zamanda işlerden birini, diğer zamanda da diğerini iyi bulup yapmayı gerektiren gizli bir sebep vardır. Bu, bir zaman bir şeyi yapmanın gerekli, diğer zaman ihtiyarî olması şeklinde de olabilir ve dikkat ister.
F- Eğer birinin hükmünde asıl ve tabiî oluş, diğerininkinde ise bir güçlük üzerine geliş izleri varsa, birincisi azimet, ikincisi ruhsat kabilinden olur.
II- Eğer birisi Peygamber Efendimiz’e ait söz, diğeri de iş ise:
A- Sözün haram veya vücubu nasıl ifade ettiğine bakılır: Eğer ifade kesin değil veya sened zayıf ise bir çok çözüm yolları vardır.
B- Eğer kesin ise “iş” in Efendimiz'e ait olduğuna, sözün de genel olduğuna hükmedilir, yahut işin neshine karar verilir.
III- Eğer ikisi de söz olursa:
A- Bunlardan birinin açık ve müevvel (teville varılacak) iki mânası varsa ve tevil de normal ise ikinci hadîs birincinin açıklayıcısı olur...
B- Genel (âmm) bir ifade, içine aldığı kısımlardan bazıları için, normal olarak kullanılıyorsa, o kısım için söylenmiş kabul edilir.
C- Hadîslerden biri hükmün aslını, diğeri de başka bir yönünü (teferruatını) koymuş olur.
“Yağmurun suladığı yerin mahsûlünde onda bir -zekât- vardır” hadîsiyle,[25]
“Beş veskten (bir tondan) aşağı mahsulde zekât yoktur.” hadîsi gibi.[26]
D- Birisi genel olarak kerahete (mekruh oluşa) diğeri de bazı durumlarda caiz olduğuna delâlet edebilir.
E- Eğer sözlerden biri bir ısrar üzerine söylenmişse, önleme hususunda şiddet gösterilmiştir denir...
F- Bir soru üzerine verilmiş fetva yahut bir olay üzerine -muhakemeden sonra verilmiş- hüküm ise, olay ve durumlar arasındaki farklara göre hükmedilir:
“Bir genç, oruçlunun eşini öpmesini sormuş, Efendimiz onu bundan menetmişti, bir ihtiyar bunu sordu ona ruhsat verdi...”
İbn-Kuteybe'nin, “Tevîlü nıuhtelifi'l-hadîs” inden bir örnek:[27]
“İşte iki çelişik hadîs” dediler :
Siz Rasûlullah (s.a.) in şöyle buyurduğunu rivayet ettiniz:
“Ümmetim yağmura benzer, başı mı sonu mu hayırlıdır bilinmez!”[28] Sonra Ondan (s.a.) şunları da rivayet ettiniz: “İslâm ğarîb başladı yine o hale dönecek.”, [29]
“Ümmetimin en hayırlısı içlerinde gönderildiğim nesildir...”[30]
(Ehl-i sünnetin karşısında olanlar bu hadîsleri naklettikten sonra):
“İşte bu çelişmedir ve birbirini tutmayan söz söylemektir.” dediler.
Ebû Muhammed (İbn-Kuteybe) der ki:
Biz de: “Bunda ne çelişme ne de ihtilâf vardır.” deriz. Çünkü Peygamberimiz (s.a.) in “İslâm ğarîb başladı yine o hale dönecek.”[31] demekten maksadı şudur: Müslümanlar başlangıçta azdı, sonunda da azalacak fakat bunlar en iyilerdir. Bunu takviye eden başka rivayetler de vardır:
Muâviye b. Amr, Ebû İshak'tan, o Yahya yahut Urve b. Ruveym'den Peygamberimizin (s.a.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Ümmetimin en iyileri baştakiler ve sondakilerdir.. Bunların arasında eğri ortalar vardır. Ne onlar -huyca- sendendir, ne de sen onlardansın.”[32]
Bu konuda başka haberler de vardır. Âhir zaman söz konusu edilmişti de şöyle buyurdu:
“O zaman dinine sarılan, avucunda ateş tutan gibidir.”[33] Diğer bir hadîs de bu kabildendir:
“O zaman onlardan bir şehîd, Bedir şehidi gibidir.”[34] Bir başka hadîs de şöyledir:
Kendisine ğurabâ (ğarîbler) soruldu da şöyle buyurdu:
“Onlar, benim sünnetimden, insanların öldürdüklerini tekrar hayata getirenlerdir.”[35]
“Ümmetimin en hayırlısı içinde gönderildiğim nesildir...[36]” sözüne gelince, onun ashabının, son zamanda gelecek müslümanlardan daha üstün olduğunda ve onlardaki faziletin başka hiçbir kimsede bulunmadığında hiç şüphemiz yoktur.
“Ümmetim yağmura benzer, başı mı sonu mu iyidir bilinmez.”[37] demesi, sonra gelenlerin faziletçe onlara yakın olduğunu anlatmak içindir. Nitekim -aynı şekilde- şöyle sözler her dilde söylenir:
“Şu elbisenin yüzü mü yoksa tersi mi iyidir bilemedim.” Şüphesiz yüzü iyi, fakat sen bunu söylerken tersinin de ona yakın olduğunu kastedersin...”[38]
Görüldüğü gibi İbn Kuteybe, mevzu ile alâkalı diğer haberlerden; aklî ve İslâmî ilimlerle lisan kaidelerinden faydalanarak itiraz edilen ve çelişir gibi görünen iki hadîsi telif ediyor, daha umûmî bir anlayış içinde birleştiriyor.[39]
[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/155.
[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/155.
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/156.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/156.
[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/156-157.
[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/158-159.
[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/158-159.
[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/159.
[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/159-160.
[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/160; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 92.
[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/160-162; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 93.
[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/162; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 93.
[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/162; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 93.
[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/163; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 93.
[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/163-164; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 94.
[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/164-165; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 94.
[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/165; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 94.
[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/165-166.
[19] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/165-166.
[20] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/166; Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 12. sınıf: 94.
[21] el-Hadîs ve'l-muhaddisûn, s, 472. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 136
[22] Tedrîb, s. 387.
[23] Nesh ve tercih konuları bundan sonra gelecektir. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 137
[24] Huccetullahi'l-bâliğa c. I3 s. 291.
[25] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 138
[26] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 138
[27] Te'vîlü-muhtelifi'l-hadîs, s. 139-141.
[28] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 138-139
[29] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[30] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[31] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[32] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[33] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[34] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[35] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[36] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[37] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[38] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 139
[39] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 137-139