En Çok Hadîs Rivayet Eden Sahâbîler:
1- Ebû Hüreyre (r.a.)
Abdurrahman b. Sahri'd-Devsî.
Yanında taşıdığı bir kedi dolayısıyle Rasûlullah (s.a.) kendisine “Ebû-Hüreyre = kedicik babası” künyesini vermiştir. Kendisi Suffe ehli'nin başkan ve mümessili idi. Bunlar kendi aralarında Kur'ân'ı okur, sünneti rivayet eder ve bu iki kaynaktan dînî hüküm ve kaideleri öğrenirlerdi. İslâm'ın ilk yatılı öğrencileri ve Rasûlullah'ın özel talebeleri diyebileceğimiz bu kişiler fakir ve kimsesiz müslümanlardan ibaretti; Ebû Hüreyre de bunlardan biriydi.
Rasûlullah (s.a.) iyi ezber edebilmesi için ona dua etmişti; bu sebeple o, sahâbe'nin hafızı olmuştur.
Herhangi bir dünya işiyle meşgul olmadığı için nıüslüman olduğu yedinci hicret yılından itibaren Rasûlullah (s.a.) den hiç ayrılmamış ve devamlı, duyduklarını zabtetmiştir. Ebû-Hüreyre aynı zamanda kendisinden önce Rasûlullah (s.a.) den vârid olan hadîsleri de, üç halîfe, Übey, Üsâme, Âişe... (r.a.) gibi sahâbîlerden almış ve bellemiştir. Kendisinden de sahâbî ve tabiî olarak sekiz yüz kadar kişi rivayette bulunmuştur.
Bakiyy b. Mahled'in Müsned’inde ondan naklettiği hadîsler 5374 adettir.[1]
(57/677) senesinde Akik'deki köşkünde vefat etti. Ondan gelen en sahîh sened şöyledir:
İbn-Şihâbi'z-Zührî, İbnu'1-Müseyyeb, Ebû-Hüreyre.[2]
2- Abdullah b. Ömer (r.a.)
Ebû Abdirrahman, Abdullah b. Ömer b. el-Hattâb.
İkinci halîfe, Ömer'in büyük oğlu (r.a.), Rasûl-i Ekrem'in (s.a.) zevcesi Hafsa (r.a.) nın da öz kardeşidir.
Babasıyle beraber İslâmı kabul etmiş ve ondan önce -henüz on yaşında iken- Medine'ye hicret eylemiştir.
Allah'a yönelmiş, dîn hayatında ihtiyatlı ve dünyaya meyli az bir zât idi. Kendisine -hilâfet kavgaları zamanında:
“Sen Ömer'in oğlusun, hilâfet mücadelesine katılmaktan seni meneden nedir?” diye sorulduğunda şu cevabı vermişti:
“Beni meneden şudur: Allah bana müslüman kanını haram kıldı, halbuki siz, dîn Allah'tan başkası namına olsun diye savaşmamızı istiyorsunuz.”
Malik bulunduğu şeylerden birisi hoşuna giderse derhal onu mülkünden çıkarır ve tasadduk ederdi. Hayatında bin kadar köleyi âzâd edip hürriyetine kavuşturmuştur.
Devamlı oruç tutar, her namaz için abdest alır ve en küçük hareketlerine kadar, Rasûlullah'ın (s.a.) yaptıklarını yapmağa çalışırdı.
Hayatında bütün âlimlerin itimadını kazanmış, hepsi onun İslâm Hukuku, hadîs ve amel konularındaki ileriliğine tanıklık etmişlerdir.
Hepsi fetva vermek ve başkalarına rehber ve örnek olmakla meşhur bulunan dört Abdullah'ın biridir. Diğerleri: (İbn-Abbâs, İbn Amr, İbnü'z-Zübeyr) dir.
(73/692) yılında, (86) yaşında vefat etmiştir.
Kendisine varan en sahîh sened şudur : Mâlik, Nâfi', İbn Ömer.
Ondan rivayet edilen hadîs sayısı: (2630).[3]
3- Enes b. Mâlik (r.a.)
Ebû Hamze, Enes b. Mâlik b. en-Nadr.
Henüz on yaşında iken annesi onu Rasûlullah (s.a.) in hizmet ve terbiyesine vermişti. Sevgili mürebbîsinin hoşnut olacağı ve olmayacağı noktaları iyi kavramış ve bu beraberlikten büyük faydalar elde etmiştir.
Vefatına kadar Efendimiz (s.a.) e hizmet etmiş, O'nu kaybedince de ayrılığına dayanamaz olmuş, hattâ onu tekrar görebilmek için ölümü bile temenni eylemişti. “Her gece sevgilimi rüyamda görüyorum” der ve ağlardı. Hayatının sonuna doğru Basra'ya geçmiştir. Orada -o zaman- kendisinden başka hiçbir sahâbî yoktu.
Yüz yaşını aşmış olduğu halde (93/712) yılında orada vefat etmiştir. Öldüğü gün Müverrik şöyle demiştir : “İlmin yarısı gitti. Arzusuna göre konuşan birisi bize muhalefet edince: Rasûullah (s.a.) den duyana gel -ondan soralım- derdik.”
Kendisinden (2286) hadîs rivayet edilmiştir.
En sahîh senedi: Mâlik, Zührî, Enes (r.a.) dır.[4]
4- Hz. Âişe (r.a.)
Ümmü'l-müminîn, bt. Ebî-Bekr. Annesi: Ümmü-Rûmân. Kızkardeşinin oğlundan dolayı kendisine “Ümmü Abdillah” da denmiştir.
Küçük yaşta on sekiz kişiden sonra müslüman olmuştur. Rasûlullah (s.a.) peygamberliğinin onuncu yılında onu nikahlamış ve hicretin ikinci yılında da fi'len evlenmiştir. Rasûlullah (s.a.) ondan başka kızla evlenmemiştir.
Zekâsı, üstün kabiliyyetleri ve dostunun kızı olması sebebiyle Efendimiz (s.a.) onu çok severdi. Soy ilmi, eski Arap tarihi, şiir ve tıb konularında bilgin bir hanımdı. Bu bilgisiyle beraber son derece cömert, fukara dostu ve âbid (çok ibâdet eder) idi. Efendisi ve babası kendi odasında defnedilmişti. Odasına girerken önceleri' serbest bulunurken, Hz. Ömer'in de ayni yere defnedilmesinden sonra hayasından dolayı tam örtülü olarak girerdi.
En büyük muallimin hanımı olması ve kabiliyyeti sayesinde geniş bilgi ve görgü sahibi olmuş, zevcinden sonra 39 sene daha yaşadığı için ilmin yayılmasında büyük hizmet ve payı olmuştur. Hakkında söylenenler:
Ebû-Mûse'1-Eş'arî:
“Biz Muhammed ashabına müşkil gelen hangi meseleyi Hz. Âişe'den sorduksa onda bu konuda ilim bulduk.”
Urve:
“Tıp, şiir ve fıkıh konusunda ondan bilgin birisini görmedim.”
(57/677) yılında hakkın rahmetine kavuşmuştur. Kendisinden (2210) hadîs rivayet edilmiştir.
En sahîh senedi: Yahya b. Saîd, Übeydullah, el-Kasim b. Muhammed, Âişe (r.a.).[5]
5- Abdullah b. Abbâs (r.a.)
Ebü'l-Abbâs, Abdullah b. Abbâs b. Abdilmuttalib.
Rasûlullah (s.a.) in amcazadesi, eşi Meymûne'nin (r.a.) de yeğenidir.
Hicretten üç yıl önce dünyaya gelmiş, kendisi on üç yaşında iken de Rasûl-i Ekrem (s.a.) Rabbına kavuşmuştu.
Peygamberimiz (s.a.) onu kucaklamış ve:
“Allah'ım ona hikmeti öğret!”[6] diye duâ buyurmuştur.
Yaşının küçük olması ve akrabalığı dolayısıyle Peygamberimizle çok yerde beraber bulunmuş ve başkalarının bilmediği hususiyetlerini öğrenme imkânını bulmuştur. Şimdi nakledeceğimiz olaydan da anlaşılacağı üzre kendisi ilme ve öğrendiğini öğretmeğe âşık bir zât idi. Bütün bunlardan dolayı “Kur'ân-ı Kerîm'in tercümanı, ümmetin allâmesi” gibi lâkablara lâyık olmuştur.
Peygamberimizden (s.a.) sonra 58 yıl daha yaşaması, öğrenmek ve öğretmek için ona büyük fırsatlar bahşetmiştir. Dârimî'nin, Müsned’inde İbn-Abbâs'tan naklettiğine göre (kendisi şöyle anlatır):
Rasûlullah (s.a.) vefat edince ansârdan birine:
“Haydi Rasûllullah'ın (s.a.) ashabına, ondan edindikleri ilmi sorup öğrenelim, çünkü şimdilik onlar çoktur.” dedim. O bana şu cevabı verdi:
“Şaşarım sana, halkın sana muhtaç olacaklarını mı sanırsın?” Ben de bu kişiyi bırakarak sormaya başladım. Bir kişiden bana hadîs ulaşırsa, öğle uykusu zamanında (bile) onun kapısına gider, ridâ (üst tarafa giyilen elbise) mı yastık yaparak toz içinde beklerdim. Ev sahibi çıkıp beni görünce:
“Ey Allah Rasûlünün amca oğlu, seni buraya -hangi sebep- getirdi, bana haber gönderseydin de ben sana gelse idim ya!” derdi. Ben de:
“Hayır benim sana gelmem ve hadîs sormam daha doğrudur.” derdim.. Sözü geçen ansârî, halkın benim etrafımı çevirerek soru sordukları zamana kadar yaşadı ve bu durumu görünce:
“Bu genç benden akıllıdır.” dedi.
İbn-Abbâs; umûmî kültür, fıkıh, hadîs, tefsir, hisap, ferâiz ve Arapça'da başkalarından üstün bir seviyeye gelmişti. Fıkıh, tefsir, harb tarihi... gibi konular için ders yaptığı günleri vardı.
(68/687) yılında Taif'te vefat etmiştir. Kendisinden (1660) hadîs rivayet edilmiştir.
Hadîs konusunda en sahîh senedi: Zührî, Übeydullah b. Abdillah b. Utbe, İbn-Abbâs.[7]
6- Câbir b. Abdillah (r.a.)
Câbir b. Abdillah b. Amr b. Haram, ansârdan ve Seleme koluna bağlıdır.
Babası Uhud gazasında şehid düşmüş, geride küçük kızlar ve büyük bir borç bırakmıştı. Bunlar Câbir'in belini bükmek üzre iken Rasûl-i Ekrem'in (s.a.) ihsan ve alâkası onu bu güç durumdan kurtarmıştır.
Babasının şehadetinden sonra bütün gazvelere iştirak etmiş, devamlı olarak da Rasûlullah (s.a.) den ilim öğrenmiştir.
Yaşının küçüklüğü ve uzun ömrü kendisinden, diğer müslümanların uzun zaman faydalanması, imkânını vermiştir. Peygamber mescidinde, ders verdiği husûsî bir ilim halkası vardı.
Ömrünün sonuna doğru gözleri durmuştu. Hudeybiye günü Rasûlullah (s.a.) in:
“Bugün siz, yeryüzü ehalisinin en hayırlısısınız.”[8] diye taltif ettiği bin dörtyüz kişi içinde bulunmuştur.
Kendisinden rivayet edilen hadîslerden (1540) tanesi kitaplara girmiştir.
En sahih senedi: Mekke'lilerin, Süfyân b. Uyeyne, Amr b. Dînâr, Câbir (r.a.) yoluyla rivayetleridir. (74/693) yılında Medine'de vefat eylemiştir.[9]
7- Ebû-Saîdi'1-Hudrî (r.a.)
Sa'd b. Mâlik b. Sinan.
Babası Mâlik, Uhud gazasında şehid oldu. Geride bir şey bırakmadığı için Ebû Saîd de hayat sıkıntısı çekmiş fakat bu durumu onu, Rasûlullah (s.a.) meclisine devamla, ilim ve edeb öğrenme faaliyetinden alıkoyamamıştır.
Rasûlullah (s.a,)le beraber on iki gazveye iştirak etmiştir. Allah yolunda ve O'nun rızası namına kimseden çekinmeyeceklerine dair Rasûl-i Ekrem (s.a.) e bey'at edenlerden birisi de kendisidir. Diğerleri: Sehl b. Sa'd, Ebû-Zerr, Ubâde b. es-Sâmit, Muhammed b. Mesleme. (r.a.)
Sevgili peygamberimizden sonra 64 sene daha yaşamış olması öğrendiklerini geniş çapta yayma imkânını ona da bahşetmiştir.
Kendisinden rivayet edilen hadîslerden kitaplara geçenler: (1170) dir.
74. hicret yılında (m. 693) vefat etmiştir.[10]
C- Diğer Sahâbîlerden:
1- Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)
Ebû Abdirrahman, Abdullah b. Mes'ûd.
Hz. Ömer'in müslüman olmasından bir müddet önce, Saîd b. Zeyd'in İslâmı kabulü sırasında o da İslâmla müşerref olmuştur. Şöyle dediği rivayet edilir:
“Ben, yeryüzünde kendilerinden başka müslüman olmayan altı kişinin altıncısı olarak kendimi gördüm.”
Önce Habeşistan'a sonra da Medine'ye çifte hicret edenlerdendir. Bedir, Uhud, Hendek, Rıdvan bey'atı... gibi en önemli olaylarda bulunmuştur.
Rasûl-i Ekrem'le devamlı beraber bulunur ve O'na hizmet ederdi. Ebû-Mûse'1-Eş'arî der ki:
“Ben ve kardeşim Yemen'den geldik ve uzun zaman İbn Mes'ûd ile annesini (Ümmü-Abd) Rasûlullah (s.a.) in ailesi ferdlerinden sandık. Çünkü çok sık olarak hanelerine girip çıkıyor ve O'ndan ayrılmıyorlardı.”
İşte bu sebeplerle İslâmî ilimlerin ilk kaynaklarından olmuş, Kur'ân, hadîs ve fetva konularında başkalarından ileri ve büyük bir mevki kazanmıştır. Peygamber (s.a.) Efendimizin, İbn Mes'ûd hakkındaki şu şehâdeti önemlidir:
“Kur'ân'ı dört kişiden alınız: Abdullah, Salim, Muâz ve Übeyy b. Kâ'b.”[11]
Ashâb'ın ileri gelenleri de onun bu mümtaz durumunu tasdik etmişlerdir. Hz. Ömer'in şu ifadesi bunu gösterir: “Kûfeliler, size Ammâr'ı vâlî, Abdullah b. Mes'ûd'u da öğretici ve vezîr olaıak gönderiyorum! Bu ikisi, ashâbın seçkinlerindendir. Aynı zamanda Bedir ehlinden olan bu kişilere uyunuz. Abdullah b. Mes'ûd'u yanımda alıkoymayıp göndermekle sizi kendime tercih ettim.” Hz. Ömer gibi bir insanın bu sözleri bir insanı tanımak ve anlamak için çok önemlidir.
İbn Mes'ûd'dan (848) hadîs rivayet edilmiştir. Onun yukarda anlatılan durumu gözonüne alınırsa bu rakkam az görülür. Bunun sebebi, Rasûlullah (s.a.) in vefatından sonra onun fazla yaşamamış ve bu sebeple çok hadîs rivayetine vakit bulamamış olmasıdır. Nitekim aynı sebeple kendisi abâdile (dört Abdullah) içinde de yer almamıştır.
(32/652) senesinde, Küfe veya Medine'de, altmış küsur yaşında vefat etmiştir.[12]
En sahîh senedi: Süfyânü's-Sevrî, Mansûr b. el-Mu'temir, İbrahim, Alkame, İbn Mes'ûd.[13]
2- Abdullah b. Amr (r.a.)
Ebû Muhammed ve Ebû Abdirrahmân, Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.a.)
Babasından önce müslüman olmuş ve fetihden önce de hicret etmiştir. Dört fakîh Abdullah'tan birisi de kendisidir.
İlim ve fazilet sahibi, Kur'ân'ı ve daha önceki kitaplardan kalan parçaları okumuş bir zât idi. Rasûlullah (s.a.) in kendisine izninden sonra, O'ndan bütün duyduklarını yazarak zabtetmiştir. Çok namaz kılar, oruç tutar ve Kur'ân-ı Kerîm tilâvet ederdi. Harra olayı sırasında Mısır'da (63/682) yılında vefat etmiş, aynı yere defnedilmiştir.
Hz. Ebû-Hüreyre (r.a.) der ki:
“Abdullah b. Amr b. el-Âs'tan başka hiçbir kimse, Rasûlullah (s.a.) in hadîslerini benden fazla hıfzetmiş değildir. Çünkü o yazardı ben ise yazmazdım.”
Kendisinden (700) hadîs rivayet edilmiştir. Yukardaki ifadeye göre bu azdır. Ancak Abdullah'ın (r.a.) öğretimden çok ibâdete düşkünlüğü, ömrünün önemli kısmını Medine'de değil, Mısır veya Tâif'de geçirmiş bulunması buna sebep olmuştur.
En sağlam senedi: Amr b. Şuayb, babasından, o da babası Abdullah'tan.[14]
II- Tâbiûn Neslinden
1- İbn-Şihâbi'z-Zührî
Ebû-Bekr, Muhammed b. Müslim b. Abdillah.
Yaş ve zamanca tabiûn'un küçüklerinden olup, dördüncü tabakanın başında yer alır. Birçok ashâb ve tâbiûn'dan ilim öğrenmiş, hadîs almıştır.
Bütün âlimler, onun hadîste imâm olduğunda ve hıfzının genişliği ile güvenilir bir kişi oluşunda ittifak etmişlerdir.
Alî b. el-Medînî'den Buhari rivayet eder:
“Zührînin iki bin kadar hadîsi vardır.” Buhârî târihinde zikreder:
“Zührî, Kur'ân-ı Kerîm'i seksen günde ezberlemiştir.” Kendisi söyler:
“Hafızama neyi tevdi ettimse beni aldattığını görmedim.”
Zührî bu hârika hıfzı yanında hadîs yazma ve tedvîn etme konusunda da emsalini geçmiştir:
Tâvûs b. Keysân anlatıyor:
Zührî ile ben –beraberce- ilim peşinde idik. Bana:
“Gel, sünnetleri yazalım!” dedi; Rasûlullah (s.a.) den gelen sünnetleri yazdık. Sonra:
“Gel, sahabeden gelenleri de yazalım” dedi; o yazdı biz yazmadık; o kazandı biz kaybettik.
İbn Şihâb, Ömer b. Abdilaziz zamanında, bu halîfenin emriyle hadîsi ilk tedvin eden kişidir.[15]
Zührî hicretin 124. yılında (m. 742) Şam'da vefat etmiştir.[16]
2- Ömer b. Abdilazîz
Emevî soyundan, Mervân oğlu Abdulaziz'in oğlu Ömer (r.h.). Ana tarafından Hz. Ömer'in torunudur.[17]
Babası Mısır'ın Hulvân beldesinde vâlî iken orada (61/681) yılında dünyaya geldi. Küçük yaşta Kur'ân-ı Kerîm'i ezberledi. Babası onu, dîni öğrenmesi, sünneti bellemesi ve iyi bir terbiye alması için Medine'ye gönderdi. Babası vefat edince Abdulmelik b. Mervân, kendisini Dımaşk'a istedi ve kızı Fatma ile evlendirdi. Velîd'in halifeliği zamanında uzun müddet Medine valiliğinde bulundu, sonra Şam'a geldi ve (99/717) yılında kendisine halîfe olarak bey'at edildi.
Başta Enes b. Mâlik olmak üzre birçok sahâbîden ve İbnü'l-Müseyyeb, Urve... gibi büyük tabiîlerden hadîs öğrendi. Kendisinden de Zührî, Muhammed b. Amr b. Hazm... gibi târihî şahıslar hadîs almışlardır.
İslâm âlimleri onun ilmi, yüce şahsiyeti, zühdü, takvası, adaleti, Rasûlullah (s.a.) ve râşid halîfeler izinde yürüme azmi üzerinde ittifak etmişlerdir. Mevdûdî'ye göre bu zât İslâm’ın ilk müceddididir.[18]
Rasûl-i Ekrem (s.a.) in sünnetini ezberleme, koruma ve toplama konusuna büyük bir önem verirdi. O'nun (s.a.) sünnetinin yazılmasını ve hadîs dersleri için halkalar kurulmasını emreden ilk halîfe kendisidir.
Mücâhid der ki:
Ona bir şeyler öğretmek için gelmiştik, çok geçmeden biz ondan öğrenmeğe başladık.” Zehebî şöyle der: Davranış ve adaletinde dedesi Ömer'le, zühd ve takvada Hasenü'-Basrî ile, ilimde Zührî ile beraber sayılırdı.
Rivayete göre halîfe olunca kendi soyuna (Emevîlere) karşı sert davranmış, ellerinden birçok serveti, mâliye nisabına almıştı. Bu yüzden onu zehirlediler. Tecdîd hareketini sona erdiremeden Hak'kın rahmetine kavuştu (101/719).[19]
3- Saîd b. el-Müseyyeb [20]
Kureyş kabilesinin Mahzûm kolundan. Babası ile dedesi (Hazn) sahâbîdir.
Kendisi, Medine'nin yedi fakîhinden biridir. îslâm hukuk bilgisi, ibâdet, dindarlık ve fazilet bakımlarından tâbiûn'un büyükleri arasında yer alır.
Hz. Ömer'in hilâfetinin ikinci yılında dünyaya gelmiştir. Şöyle derdi: “Bazan bir tek hadîsi elde etmek için günlerce yolculuk ederdim.”
Kimsenin vergisiyle yaşamamak için mal edinmişti; zeytinyağı ticaretine tahsis ettiği bir serveti vardı. Bu konuda Allah'a şöyle niyaz etmiştir:
“Allah'ım bilirsin ki ben bu malı ne cimriliğim, ne ihtirasım, ne de dünyaya ve onun isteklerine muhabbetim sebebiyle biriktirdim. Ben onunla, Mervân oğullarından şerefimi korumak istiyorum. Bir gün Allah'a kavuşacağını ve O, hakkımızda hükmedecektir. Ben bu malla akrabama yardım ediyor, malla ilgili hakları ödüyor, dullara, fakir ve yoksullara, yetim ve komşuya bakıyorum.”
Kırk kere haccetmiş, uzun müddet yatsı abdesti ile sabah namazını kılabilecek kadar ibâdette bulunmuştur.
İlmine ve hadîsteki maharetine gelince:
Kendisine “fakihler fakîhi” denirdi. Alî b. el-Medînî der ki:
“Tâbiûn içinde ondan âlimini bilmiyorum. O, sünnet böyle carî omuştur derse bu sana yeter...” İmam Şafiî:
“Saîd b. el-Müseyyeb'in mürselleri bizce iyidir.[21]
(94/713) târihinde, 79 yaşında vefat etmiştir, (r.h.).[22]
[1] Bu rakkamlar, bize kadar ulaşan kitaplara geçen rivayetlerine aittir.
[2] el-Muhtasar, s. 100; el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 132; Tezkiratu'l-huffâz, c. I, s. 22. Ayrıca bak. s. 46. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 154
[3] el-Muhtasar, s. 105; el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 241; Tezkiratu'l-huffâz, c. I s. 37. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 155
[4] el-Muhtasar, s. 107; el-Hadîs ve'l-muhaddisûn, s. 137; Tezkiratu'l-huffâz, c. I, s. 44.
[5] el-Muhtasar, s. 109; el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 138; Tezkiratu'l-huffâz, c. I, s. 27. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 156
[6] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 156
[7] el-Muhtasar, s. 112; el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 135; Tezkira, c. I, s. 40. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 156-157
[8] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 157
[9] el-Muhtasar, s.117; el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 135; Tezkirâtu'l-huffâz, c. I, s. 43.
[10] el-Muhtasar, s.118; el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 135; Tezkirâtu'l-huffâz,c. I, s. 44. 158. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 158
[11] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 159
[12] el-Muhtasar, s. 180; el-Hadîs ve'l muhaddisûn, s. 144; Tezkirâtu'l-huffâz c. I, s. 13.
[13] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 158-159
[14] el-Muhtasar, s. 179; el-Hadîs ve'I-muhaddisûn, s. 142; Tezkirâtu'l-huffâz c. I, s. 41, Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 159
[15] Bak: -Hadîsin Tarihçesi” bahsi, s. 16.
[16] el-Hadîs ve'1-Muhaddisûn, s. 174; Tezkirâtu'l-huffâz c. I, s. 108. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 160
[17] el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 178; Tezkirâtu'l-huffâz c. I, s. 118.
[18] Bak. Mücezu-târihi't-tecdîd, s. 41. Tecdîd ve müceddid için bak. İmam-ı Rabbani ve İslâm, İst. 1966.
[19] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 160-161
[20] Iraklılara göre (ve meşhur olan) “İbnü'l-Müseyyeb”, Medinelilere göre: “İbnü'l-Müseyyib” dir.
[21] Bu sözün mânası için, 134. sayfaya bakınız.
[22] el-Muhtasar, s. 120; el-Hadîs ve'1-muhaddisun, s. 192; Tezkıratu’1-hııffaz, c. I, s. 54. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 161-162