ZÜHD'ÜN GERÇEK MAHİYETİ
Ebu'İ-Abbas Sehl b. Sa'd es-Sâidi (r.a)'den, dedi ki: Bir adam Rasulullah (s.a)'a gelip şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasulü, bana öyle bir amel göster ki, onu yaptığım takdirde Allah da beni sevsin, insanlar da beni sevsin. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurdu: "Dünyada zâhid ol, Allah seni sevecektir, insanlar elinde bulunanlara zâhid ol, insanlar seni sevecektir
.[1]
Bu Hadisin Önemi:
Bu hadisin önemi, Allah'ın insanı sevmesinin sebebini açıklamasında saklıdır. Bu ise insanın elde edeceği başarıların en büyüklerindendir. Allah kimi severse ona ikramda bulunur, yeryüzünde onu makbul birisi haline getirir. Kime de buğzederse yeryüzünde onu buğzedilen bir kişi haline getirir.
Diğer taraftan hadis-i şerif, insanların birisini sevmelerinin sebebini de beyân etmektedir. Bilindiği gibi insanoğlu, kendisini seven bir toplum arasında yaşayacak olursa büyük bir mutluluk duyar. İnsanlar tarafından sevilen bir kişi ile insanlar kaynaşır. Allah yoluna davet eden bir kimse ise böyle bir şeye çokça muhtaçtır. Zira insanlar birisini sevdiler mi, onun söylediklerini kabul ederler. [2]
Zühdün Tanımı:
Zühd, dünyaya rağbet etmenin ve tutkun olmanın ziddıdır.[3] îbnul-Kayyim[4] da şöyle demektedir: İslâm'ın dili olan Arapçada bir şeyde zühd etmek, o şeyden daha hayırlısını buHuğundan dolayı, ona ihtiyaç duyulmayacağından o şeyi hakir görerek, onu küçümseyerek ondan yüz çevirmek demektir.[5]
Zühdü tarife dair selefin söyledikleri sözler pek çoktur. İbnü'l-Kayyım der ki: Ben Şeyhu'l-İslam İbn Teymiyye'yi -Allah ruhunu kutsasın- şöyle derken dinledim: Zühd, âhirette fayda vermeyecek şeyleri terketmek demektir. Vera' ise âhirette zarar vereceğinden korkulan şeyleri terketmektir. Ibnul-Kayyım der ki: Bu ifade ise zühd ile vera' hakkında söylenen sözlerin en kapsamlı olanıdır.[6]
Süfyan es-Sevri de der ki: Dünyada zühd, emelin kısa tutulmasıdır. Yoksa zühd, haşin ve kaba şeyler yemek ile aba giymek değildir.[7] Yine ez-Zühri der ki: Zühd, helâlin şükrüne, haramın da sabrına baskın gelmemesidir.
Lisânu'1-Arab müellifi (İbn Manzur) ez-Zühri'nin bu açıklaması ile ilgili olarak şunları söylemektedir: O, bununla şunu demek istemektedir: Kişinin şükrü Allah'ın kendisine vermiş olduğu helâl rızıktan geride kalmamalı, acze düşmemeli, sabrı da kendisini haramı terketmekten geri bırakmamalıdır.[8]
el-Hasen yahut da başkası şöyle demektedir: Dünyada zühd, helâli haram kılmak, malı zayi etmek değildir. Ama zühd, Allah'ın elinde bulunana kendi elinde bulunandan daha çok güven duymaktır ve sana bir musibet gelecek olursa, o musibetin sevabını, sana isabet etmemiş olmasından daha çok arzu etmendir.[9]
İşte bunlar zühd'e dair söylenmiş en kapsamlı ve en güzel sözlerdir, selefin zühdü tanımı da özetle bu şekildedir.
Kalpte zühdün gerçek mahiyeti, dünya sevgisi, dünya tutkunluğu, ve dünyaya duyulan rağbet ve arzunun kulun kalbinden çıkması ve dünyanın insanın elinde Allah ve âhiret sevgisinin de kalbinde yer etmesidir. Yoksa Zühd, bütünüyle dünyayı reddedip ondan uzak durmak anlamında değildir. Rasulullah (S.A.S.) zâhidlerin önderi olduğu halde, dokuz tane hanımı vardı. Dâvud (A.S.) ile Süleyman (A.S.) da zâhidlerdendiler. Onların ise Yüce Allah'ın zikrettiği şekilde mülk ve saltanatları vardı. Ashab (Allah hepsinden razı olsun) da aynı şekilde zâhidlerdendiler. Bununla birlikte, bilindiği gibi onların da hanımları, çocukları, malları vardı. [10]
İmam Ahmed Zühdü Şu Şekilde Kısımlara Ayırır :[11]
1- Haramı terketmek. O'na göre bu, avamın zühdüdür. İbnü'l-Kayyım'ın görüşüne göre ise bu farz-ı ayn olan zühddür.
2- Helal olan ve ihtiyaç fazlası olan şeyleri terketmek. O'na göre bu havassın zühdüdür.
3- Allah'tan alıkoyan şeyleri terketmek. O'na göre de bu, ariflerin zühdüdür. [12]
Dünyanın Taşıdığı Önemin Azlığı:
Rasulullah (S.A.S.)'ın: "Dünyada zâhid ol" buyruğunu açıklayıcı mahiyette gerek Allah'ın Kitab'inda gerekse de Rasulünün Sünnetinde dünyada insanı zâhid olmaya iten, dünyanın hakir oluşunu, azlığını, çabucak geçip gidişini anlatıp dile getiren, kesintisiz ve daimi olan âhiret nimetlerini teşvik eden pek çok nass vârid olmuştur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizin yanınızdaki bitip tükenir, Allah'ın yanındaki ise kalıcıdır."(en-Nahi, 16/96}
Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlencedir. Bir süstür, aranızda bir öğünüştür. Mallarda ve evlâtta -çokluklarıyia- bir yarıştır. Ekini ekincilerin hoşuna giden bir yağmur gibidir. Sonra o ekin gürleşir, sonra sen onu sararmış gurursun. Sonra da o çör-çöp olur. Ahirette ise şiddetli bir azab vardır. Allah'tan bir mağfiret ve bir rıza da vardır. Dünya hayatı ise bir aldanış metâmda başka birşey değildir. "(el-Hadid, 57/20)
Dünya geçip gider, zeval bulur. O bakımdan kulun baki kalanı terkede-rek zeval bulacak, fani olanla uğraşmaması gerekir.
Ayet-i kerime dünya hayatının bir aldanış, bir bâtıl ve bir oyun olduğunu göstermektedir. Oyun gerçekte kendisinden faydalanılmayan bir şeydir. Eğlence ise kişinin kendisiyle vaktini kaybettiği şeydir. Nitekim âyet-i kerime dünya hayatının bir süs olduğuna da delildir. Süs ise kendisi ile süslenilen şeyin adıdır. Dünyaya dalan onunla süslenir, âhireti için bir iş yapmaz. Yine âyet-i kerime dünyanın bir öğünüş olduğunu da göstermektedir. İnsanlar ise zeval bulucu çocuk, mal, makam ve buna benzer nimetleri öne sürerek birbirlerine karşı öğünürler. Diğer taraftan Rabb'imiz, dünyanın geçip gidişini, çabucak zeval buluşunu, yere yağan yağmura benzetir. Yer bu yağmur sebebiyle sarsılır, yeşerir, aradan fazla bir zaman geçmeden de önceki eski haline döner, kurur ve ölü bir arazi haline dönüşür. İşte dünyanın nimeti bu şekilde zeval bulur ve sonu gelir, gider. [13]
Zühdü Gerektiren Sebepler:
Kulu dünyada zühd sahibi olmaya iten hususların bazıları şunlardır: Kulun kuvvetli bir imanı ve Rabb'inin huzurunda duracağını hatırına getirmesi, Kıyamet gününün dehşetli hallerini gözünün önünde canlandırmasıdır. Bu, dünya ve dünya nimetlerine karşı olan sevginin kulun kalbinde cılızlaşmasına sebep teşkil eder. Bunun sonucunda kul, dünya lezzet ve arzularından yüz çevirir, az bir dünyalığa kanaat eder.
Bir diğer husus, kulun dünyanın kalpleri Allah'a bağlanmaktan alıkoyduğunun şuuruna varması, insanın âhiretteki derecelerde yükselmesini engellediğini farketmesidir. İnsanın dünyadaki nimetlerinden sorgulanacağı şuuruna varmasıdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sonra andolsun ki, o gün size nimetlerden sorulacaktır."(et-Tekâsur, 102/8) Bu şuur, kulu dünyadan yüz çevirmeye iter.
Kişi iyice yorulmadan, dünyalık toplamak için kan ter dökmeden, pek çok medeni ve zihni gayret harcamadan dünyalık elde edemez. Bazan bu uğurda bayağı insanlarla içli-dışlı olmaya, onlar ile birlikte yarışa katılmaya da mecbur kalabilir. Bu ise din ilmini talebin, davet, cihâd ve ibadetin aleyhine gerçekleşebilir. Kalbi nurlu bir kulun, bunun farkına varması, onu dünyadan yüz çevirmeye ve en hayırlı ve kalıcı olana yönelmeye iter.
Kur'ân-ı Kerim'in dünyayı ve dünya nimetlerini hakir göstermesi, onu bir aldanış, bir bâtıl, bir oyun ve eğlence olarak nitelendirmesi, Yüce Allah'ın dünyayı âhirete tercih edenleri yermiş olması anlamını ihtiva eden Ki-tab-ı Kerim'de ve Sünnet-i Seniyyede vârid olmuş bütün nasslar, müminin dünyadan yüz çevirmesini, buna karşılık kalıcı olana bağlanmasını sağlar.
Câbir b. Abdullah'tan rivayete göre, Rasulullah (s.a) Medine'nin Âliye tarafından pazara girdi, insanlar O'nun sağ ve solunda yer almışlardı. Ölmüş küçük kulaklı bir oğlak gördü. O'nu tutup kulağından yakaladıktan sonra şöyle dedi: "Sizden hanginiz bunu bir dirhem karşılığında edinmek ister." Şu cevabı verdiler: Allah'a andolsun ki eğer o diri bile olsaydı bu kusurlu bir oğlaktır. Çünkü kulakları küçüktür. Ya ölü iken bunu nasıl kabul edebiliriz? Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim, bunun sizin için değersizliğinden daha fazla dünya Allah için öyle değersizdir.[14]
Yine el-Müstevrid el-Fihri'den, o Peygamber (s.a)'den şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Dünyanın âhiretteki durumu ancak sizden herhangi bir kimsenin parmağını denize daldırıp çıkardıktan sonra ne ile döndüğüne bakması gibidir.[15]
Bid'at Olarak Ortaya Çıkan Zühd:
Sünnete muhalif zühdde hayır yoktur. O kalpleri karartır, köreltir. Allah'ın kulları için beğenip seçmiş olduğu dinin güzelliğini berbat eder. Allah'ın kullarını Allah'ın dininden nefret ettirir. Uygarlığı yıkar ve Allah düşmanlarının İslâm ümmetine musallat olmalarına imkân hazırlar. İnsanın şerefini heder eder. Kulu Allah'tan başkasının kulu haline getirir, bilgisizliği yayar. Semânın gösterdiği yola aykırı ve bid'at zühde davet edenlerin bazılarının söyledikleri birkaç sözü nakledelim:
1- Cüneyd der ki: "Ben mübtedi kimsenin kalbini şu üç hususla meşgul etmemesini tercih ederim, aksi takdirde durumu değişir. (Bu üç husus) kazanmak için çalışmak, hadis talep etmek ve evlenmektir. Sufi'nin okuyup yazmamasını da severim. Çünkü onun bu hali himmetini odaklaştırmasına daha bir uygundur.[16]
Ebu Süleyman ed-Dârâni de der ki: "Kişi hadis talep etti mi yahut geçimini sağlamak arzusuyla yolculuk yaptı mı veya evlendi mi dünyaya meyletti demektir.[17]
Bilindiği gibi bütün uygarlıklar ancak ilim, kazanç ve evlilik üzerine yükselir. İslâm uygarlığı da ancak bu esaslar üzerine yükselmiştir. İslâm geçimini kazanmayı emretmiştir. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Hiçbir kimse kendi elinin emeğinden yediğinden daha hayırlı bir şey yemiş değildir ve şüphesiz Allah'ın Peygamberi Davud -selam ona- el emeğinden yerdi..[18]
Yine dinimiz evlenmeyi emretmektedir. Rasulullah (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Ey gençler topluluğu, sizden kim evlenebilecek güce sahipse hemen evlensin. Evlenecek güce sahip olamayana da oruç tutmasını tavsiye ederim. Çünkü o (şehveti) keser.[19]
Yine dinimiz hem dini, hem dünyevi ilmi öğrenmeyi emretmektedir. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "İlim talep etmek her müslüman üzerine bir farzdır.[20] Bu dini ilim açısından böyledir. Dünyevi ilme gelince, fıtratı selim iki kişi dahi tıp, mühendislik, silah sanayii ve günümüzde insanların kendileri olmaksızın yapamayacakları araçların sanayiine dair ilimlerin zorunluluğu hususunda görüş ayrılığına düşmezler.
Günümüzde müslümaniarın aşağı konumlara inmesinin tek sebebi ise, din ve dünya ilimlerini talepteki kusurları ve buna karşılık dünya ilimlerinin kabuklarını düşmanlarından almakla yetinirken, diğer taraftan mensuplarını helak oluşa götüren, dini, ahlakı ve fazileti zayi eden, gülünç ve geçici olan bu uygarlığın pek çok hususlarını almalarıdır. [21]
Allah'ı Sevmenin Yolu:
Rasulullah (S.A.S.)'ın: "Dünyada zahid ol ki, Allah seni sevsin" buyruğunda sözü edilen "dünyada zahid olmak" Allah'ın sevgisine mazhar olmanın yollarındandır. Bu zühdden kastımız ise, bu ümmetin selefinin uyguladığı zühddür. Yoksa rnüslümanları ümmetlerin sonuncuları arasına sokmaya sebep teşkil eden bid'at olan zühd değildir. Kulun Allah tarafından sevilmesi çok büyük birşeydir. Allah sevdiği kimseyi sevdiği şeylere muvaffak kılar. Zahir ve bâtın nimetlerini üzerine sağnak sağnak yağdırır.
Allah'ın sevgisine mazhar olmanın başka birtakım yollan da vardır ki, Allah, Kitab-ı Kerim'inde bunları bize haber vermiştir. Bunların bazıları:
İhsan {Allah'ı görüyormuşçasına ibadet etmek): Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah ihsan edicileri sever.'VAiı/mran, 3/U4)
Tevekkül: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak Allah tevekkül edenleri sever."(An imrân, 3/159)
Adaleti Uygulamak: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak Allah adalet yapanları sever."(ei-Maide, 5/42)
Sabır: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ve Allah sabredenleri sever. "(Ali İmrân, 3/146)
Maddi ve Manevi Arınmışhk: "Ve Allah arınıp temizlenenleri sever. "(et-Tevbe, 9/108}
Allah Yolunda Savaş: "Muhakkak Allah, kurşunla birbirine kenetlenmiş bir yapı imiş gibi bir saf halinde kendi yolunda savaşanları sever.'Vsa//,61/4)Tevbe-, "Muhakkak Allah çokça tevbe edenleri sever."(ei-Bakam, Ve buna benzer başka pek çok âyet-i kerime. Özetle söyleyecek olursak; Allah'ın sevgisine mazhar olmanın yolu, samimi olarak O'na itaat etmek ve yasaklarından kaçınmaktır. [22]
Allah'ın Sevgisi:
el-Vafi fi Şerhi Erbain en-Neveviyye kitabının müellifleri {Dr. Mustafa el-Buğa ile Muhyiddin Misto) şöyle demektedirler: Allah'ın kulu sevmesi, ondan razı olması, ona ihsanda bulunması demektir. Çünkü sevgi tabii bir eğilimdir. Yüce Allah hakkında böyle bir eğilim ise imkânsızdır. O halde bundan maksat, bu eğilimin nihai noktasıdır {yani rıza ve ihsanda bulunmaktır).[23]
Şunu belirtelim ki, böyle bir açıklama; bu ümmetin selefinin kabul etmiş olduğu Yüce Allah'ın sıfatlarını tevil, ta'til veya teşbih sözkonusu olmaksızın kabul etmek şeklindeki tutumlarına muhaliftir. Sözünü ettiğimiz bu iki müellifin naklettiğimiz bu sözleri, haklı bir dayanağı bulunmayan bir tevildir. Yüce Allah birden çok yerde kendisinin bu sıfata sahip olduğunu ifade buyurmuştur. Şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak Allah takva sahiplerini sever, Muhakkak Allah adalet yapanları sever." Yine şöyle buyurmaktadır: "De ki: Şayet siz Allah'ı seviyor iseniz, bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin."(Aı-ümrân, 3/3D Böylelikle Yüce Rabb'imiz bizlere muayyen bjrtakım söz ve davranışları sevdiğini haber verdiği gibi, kulları arasından belirli birtakım niteliklere sahip bazı kimseleri sevdiğini de haber vermektedir. Bu haber verişin faydası ise, sevdiği şeylere koşarak onun rıza ve sevgisini elde etmemizdir.
O halde kula düşen, herhangi bir şekilde te'vil, ta'til veya insanların sıfatlarına benzetmeksizin Allah'ın kendisini vasfettiği sıfatı kabul etmek gerekir. İşte selefin izlediği yol bu idi; daha esenlikli, daha sağlam, daha ilmi olan ve kurtuluşa götüren yol da budur. [24]
İnsanların Sevgisini Elde Etmenin Yolu:
"İnsanların elinde bulunanlara zâhid ol ki, insanlar da seni sevsin" buyruğu ile Rasulullah (S.A.S.) bizlere insanların sevgisini elde etmenin yolunu öğretmektedir. Bu da onların ellerinde bulunan fani dünyanın basit değerlerinde zahid olmaktır. Şafii der ki:
"Eğer o dünyadan uzak durursan dünya ehliyle barış içinde olursun, Şayet sen onu kendine doğru çekmek istersen, onun köpekleri seninle anlaşmazlık çıkartır.[25]
Bilindiği gibi bir kimse ile sevdiği hususunda çekişmeye girenden o kişi tiksinir ve ondan uzaklaşır.
İnsanın ise insanların kendisini sevmeye ihtiyacı vardır. Çünkü o kendisini seven kimseler arasında yaşadığı taktirde mutluluk ve rahatlık duyar, buna karşılık kendisinden hoşlanmayan bir topluluk arasında yaşayacak olursa bir darlık ve bir sıkıntı hisseder.
Allah'ın yoluna davet eden kimsenin ise insanların kendisini sevmeye çok ihtiyacı vardır. Zira insanlar onu sevecek olurlarsa, onun elinde bulunan malı da sever ve onu kabul ederler.
İnsanın diğer insanların sevgisini kazanmak için çalışıp çabalaması hak ve adaletin namı hesabına olmamalıdır. Böyle birşey Yüce Allah'ın dininde caiz değildir. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Her kim Allah'ı ga-zablandırmak suretiyle insanları razı edecek olursa, Allah da onun işini insanlara havale eder. Her kim de Allah'ı razı ederek insanları kızdıracak olursa, Allah da onu insanların külfetine karşı korur ve onlara muhtaç etmez.[26]
[1] Sahih bir hadis olup, bunu İbn Mâce ve başkaları rivayet etmiştir, bk. el-Elbâni, Sahi-hu'i-Câmi, no: 935; SÜsiletü'l-Ahâdîs ed~daife... no: 942
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 319.
[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 319-320.
[3] lisanu'1-Arab, ffl, 196
[4] İbnü'f-Kayyim (691-751 R): Adı, Muhammed b. Ebi Bekr b. Eyyub b. Sa'd ez-Zu-rai'dîr. Şemsüddİn lakablı olup Dımaşk (Şam)'hdır. Şeyhülislam İbn Teymiyye'nin öğrencisidir. Hemen hemen O'nun görüşlerinin dışına çıkmaz. Din ilimlerinde büyük ilim adamı, bir deryadır. Hocası ile birlikte hapse atılmıştır. İlmi eserlerinden bazıları: 1) Zâdul-Meâd, 2) et-Türukul-Hukmiyye, 3) Miftahu Dan's-Seâde, 4) el-Fumsiyye, 5) Medâficu's-Sâlikin, 6) İ'lâmu'l-Muvakkİ'in. Kitaplarının iyi bir şekilde okunup öğrenilmesini, dikkatle etüd edilmesini tavsiye ederiz. Çünkü Rabb'âni bir ilim adamı idi.
[5] Meââricu's-SâUkin, 284
[6] Medâricu's-Sâlikin, 285
[7] Medâricu's-Sâlikin, 284
[8] Lisâmı'l-Arab, 111, 296
[9] Medâricu's-Sâlikin, 285
[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 320-321.
[11] Medâricu's-Sâlikin, 284
[12] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 321.
[13] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 321-322.
[14] Müslim Şerhi, V, 814. (Müslim, Zühd 2; Müsned, III 365. -Çeviren-)
[15] Sahihu'i-Câmi, no: 5423
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 322-323.
[16] Kutu'l-Kulub, III, 135
[17] el-Futuhatu'!-Mekkiyye, I, 37
[18] Buhâri, III, 8
[19] Buhâri, VI, 117
[20] Sahihtir, bk. el-Câmiu's-Sahih, no: 3808
[21] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 323-325.
[22] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 325-326.
[23] el-Vafi fi Şerhi'İ-Erba'in, 217. Şunu insanların haklarını gizlememek için söylemek gerekir ki, bu iki müellifin sözü geçen eserinden çok büyük ölçüde yararlanmış bulunuyorum. Allah onları hayırlı bir şekilde mükâfatlandırsın.
[24] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 326.
[25] İmam Şafii, Diudn, 22
[26] Sahihtir, Tirmizi rivayet etmiştir, bk. Sahihu I-Câmi', no: 5886
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 326-327.