GÜZEL SÖZ, MİSAFİR VE KOMŞU HAKKI
Ebu Hüreyre (r.a)'den Rasulullah (s.a.) buyurdu ki: "Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin, yahut sussun. Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, komşusuna ikramda bulunsun. Kim de Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, misafirine ikramda bulunsun
.[1]
Bu Hadisin Önemi:
Hafız İbn Hacer der ki: Bu hadis de özlü sözlerden olup, üç hususu kapsamaktadır. Bu üç husus ise fiili ve sözlü olarak ahlâkın üstün değerlerini bir arada ifade etmektedir.
Hadis-i şerif başkaları ile güzel bir şekilde geçinmeye çağırmaktadır. Güzel bir şekilde geçinmek ise insanlar arasında sevginin yaygınlaşması sonucunu doğurur. Sevgi de insanların birbirleriyle kaynaşmasına, sağlam bağlarla bağlanmasına götürür. [2]
Dilin Dizginlerini Tutmak:
Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, ya hayır söylesin, yahut sussun." Şâfn[3] şöyle demektedir: Hadisin anlamı şudur: "Konuşmak istediği takdirde iyice düşünsün. Şayet konuşacağında kendisine zarar gelmeyeceği ortaya çıkarsa, konuşsun. Eğer söyleyeceği sözde bir zarar ortaya çıkar, yahut bundan dolayı şüpheye düşerse sussun.[4]
Hafız İbn Hacer de der ki: Hadisin anlamı şudur: Kişi konuşmak istediği taktirde sözünü söylemeden önce düşünmelidir. Eğer söyleyeceği bu sözden dolayı herhangi bir kötülük ortaya çıkmayacak, harama, mekruha götürmeyecek ise konuşsun. Eğer söyleyeceği söz mubah ise, esenlik susmaktadır, ta ki mubah söz haram ve mekruha sürüklemesin.[5]
Nevevfnin de Sahih-i Müsİim Şerhi'nde bu anlamda açıklamaları vardır.
Özü İbn Receb'in de ifade ettiği gibi Rasulullah (s.a) hayır olan şeyleri söylemeyi ve hayır olmayan şeyi de söylemeyip susmayı emretmektedir.[6]
Susmak (samt) dilcilere göre, konuşmamak demektir. Bu kelimeden türemiş bazı kökler sakin olmak anlamına da kullanılır. [7]
Hadis-i Şerifte İmanın Nefsinden Maksat:
Tûfî der ki: "Hadisin zahiri, bunu söyleyen kimseden imanın nefyolaca-ğmı ifade etmektedir. Oysa maksat bu değildir. Bununla kastedilen mübalağalı anlatımdır. Nitekim bir kimse şöyle der: Eğer benim oğiumsan, bana itaat etmelisin. Bu da onun itaatini sağlamak için söylenir. Çünkü itaat etmeyecek olursa oğlu olması nefyolacak değildir.[8]
Rasulullah (S.A.S.)'in: "Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, şunu şunu yapsın" demesi bu âdabın imanın şubelerinden olduğuna delil teşkil etmektedir. İmanın gerektirdiği amellerin bir bölümü Yüce Allah'ın hakları ile alâkalıdır. Farzların yerine getirilmesi, yasakların terkedilmesi gibi. Bir bölümü de kulların haklan ile ilgilidir. Onlara eziyet vermekten uzak durmak, komşuya ikramda bulunmak, akrabalık bağını gözetmek gibi.
Rasulullah (S.A.S.)'in muhayyer bırakmasından anlaşılana gelince; bu konuda Hafız İbn Hacer şunlan söylemektedir: "Rasulullah (S.A.S.)in: "Ya hayır söylesin yahut sussun." buyruğunda (konuşmak ile susmak arasında) muhayyer bırakmasının anlaşılmasında güçlük vardır. Çünkü mubah olan bir şey, eğer iki şıktan birisinde ise, o hususta yerine getirilmesine dair bir emrin bulunması gerekir. Bu durumda mubah ya vacip olur, yahut da yasaklanmış bir şey olur, o takdirde de haram olur. Buna dair cevap şudur: Rasulullah (S.A.S.)'in "söylesin" buyruğundaki emir kipi ile "sussun" buyru-ğundaki emir, mubahtan da, diğer hükümlerden de daha kapsamlı olarak mutlak olarak izin vermek içindir. Evet, bu da mubahın, hayrın kapsamına girebilmesi için güzel olmasını gerektirmektedir.[9]
1- Komşuya Ikrâm:
Rasulullah (S.A.S.)'in: "Allah'a ve âhiret gününe iman eden komşusuna ikramda bulunsun" hadisi, komşuya ikramda bulunmaya, buna karşılık ona eziyetin yasak oluşuna delildir. Burada aşağıdaki hususların açıklanması gerekmektedir. [10]
2- Komşu Hakkında Tavsiyeler:
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ibadet edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara,[11] uzak komşulara,[12] yanınızdaki arkadaşa[13]... iyilik edin.'Ven-Nisd, 4/36)
Şanı Yüce Allah, kullar üzerindeki hakkı ile kulların kullar üzerindeki haklarını bir arada zikretmiştir ki, komşu hakkı da kul haklarındandır. İşte bunun böyle açıklanması, komşu hakkının önemini ve ne kadar büyük olduğunu beyân etmektedir. Aişe (r.anhâ)'dan, dedi ki: Peygamber (s.a) şöyle buyurdu: "Cebrail komşu hakkında bana o kadar çok tavsiye etti ki, nihayet onun, komşuyu mirasçı kılacağını zannedecek oldum.[14]
"Mirasçı yapacağını zannedecek oldum" ifadesinin anlamı ise: Akrabalarla birlikte ona farz olarak bir pay verilmesinin emredilmesi suretiyle malda onu ortak kılacak sandım, demektir. [15]
2- Komşuya Eziyetin Haramhğımn Ağırlığı
Müslüman bir kimsenin, haksız yere herhangi birisine eziyet vermesi haramdır. Fakat komşuya eziyet etmek daha ağır bir haramdır. el-Mikdâd b. el-Esved (r.a) den dedi ki: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Kişinin on kadın ile zina etmesi, komşusunun hanımı ile zina etmesinden, onun için daha iyidir. Kişinin on evden hırsızlık yapması, komşusunun evinden hırsızlık yapmasından onun için daha basittir.[16]
Zina, Şanı Yüce Allah'ın haram kıldığı hayasızlıklardandır. Bu hayasızlığı işleyene ve bu suçu işlemekten kaçındırıcı yasalar koymuştur; fakat komşunun hanımı ile zina etmek, daha büyük bir haramdır. Daha büyük bir hayasızlık, daha büyük bir suçtur; hırsızlık da böyledir.
Ebû Şureyh'ten rivayete göre, Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'a yemin ederim ki, iman etmiş olmaz, Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz, Allah'a yemin ederim ki iman etmiş olmaz." Kim, ey Allah'ın Resulü? diye sorulunca şöyle buyurdu: "Komşusu, vereceği sıkıntılardan yana emin olmayan kimse.[17] Burada sıkıntılar anlamına kullanılan "bevâik" asıl anlamı itibariyle helak edici musibet ve kişiye ansızın gelen çok ağır iş demektir.
İbn Battal der ki: "Hadis-i şerifte, komşu hakkı te'kid edilmektedir. Çünkü Rasûlullah (S.A.S.) bu hususta yemin etmekte ve yeminini üç defa tekrarlamaktadır. Ayrıca sözü veya davranışı ile komşusuna eziyet verenin mü'min olamayacağını da ifade etmektedir ki, maksat kâmil imandır. Şüphesiz ki, isyan eden bir kimsenin ise imanı kâmil değildir.[18]
3- Komşuya İyilik (İhsan) De Bulunmaktan Anlaşılan:
Komşuya iyilikte bulunmak, ona çeşitli şekillerde iyilik yapmak demektir. Bu da güç nisbetinde olur. Hediye, selâmlaşmak, karşılaştığı vakit güler-yüzle karşılamak, durumunu yakından takip etmek, ihtiyaç duyduğu hususlarda ona yardımcı olmak vb. Maddi yahut manevi olsun, ona gelecek çeşitli eziyetlerin sebebini önlemektir. İnsanlar arasında yapılacak iyiliğe en layık olan kimseler yakınlık derecesine göre sıralanırlar. Âişe (r.a.) den dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü benim iki tane komşum var. Hangisine hediye vereyim? Rasûlullah (S.A.S.): "Kapısı sana daha yakın olanlarına.[19] diye buyurdu.
Bundan dolayı Buhâri -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- Sahih'inde bir başlık açarak şöyle demektedir: "Komşuluk hakkı kapıların yakınlığına göredir.[20] Bu da Buhâri'nin naslan derinlemesine anlayışına bir örnektir. [21]
Komşuların Mertebeleri:
Aşağıdaki sıralama komşulara yapılacak iyiliklerin ulaştırılmasının sıralanışı açısından faydalıdır:
1- Müslüman ve akraba komşu: Böyle bir komşunun komşuluk, müslü-manlık ve akrabalık hakkı vardır.
2- Müslüman komşu: Böyle bir komşunun komşuluk ve müslümanhk hakkı vardır.
3- Müslüman olmayan komşu: Böyle bir komşunun sadece komşuluk hakkı vardır.
Bu sıralamanın sebebi ise, İbn Ömer'in komşu tabirini umumunu esas alarak yorumladığı gibi, nasların umum ifade etmesidir. O'nun bu açıklamasına göre, komşu tabiri müslüman olanı da, olmayanı da kapsamına alır. Bundan dolayı, bir koyun kestiği sırada ondan yahudi komşusuna verilmesini emretmişti. Nitekim Rasûluliah (s.a)'ın yahudi komşusu ile başından geçenlerden de bu açıkça anlaşılmaktadır. [22]
Misafire İkram:
Rasûluliah (S.A.S.)'in "Kim Allah'a ve âhiret gününe iman ediyorsa, misafirine ikramda bulunsun" buyruğunda, misafire ikramda bulunmanın İslâm'ın hasletlerinden olduğuna delil vardır. Kulun kendisi vasıtasıyla Aziz ve Celil olan Rabb'ine yakınlaştırıcı ibadetlerden olduğuna da delil vardır. Burada da aşağıdaki hususların bilinmesi gerekmektedir: [23]
1- Misafire İkramda Bulunmanın Hükmü Ve Misafirlik Süresi:
Bazı İlim Adamları Misafir Ağırlamanın Vücubunu Kabul Etmişlerdir Ki, Ahmed, Leys, İbn Hazm, Şevkâni Ve başkaları bunlar arasındadırlar. İbn Hazm[24] el-Muhallâ adlı eserinde der ki: Misafir ağırlamak, göçebeye de, şehirde ikamet edene de âlime de cahile de bir gün ve bir gece süreyle iyilik ve hediye olmak üzere, daha sonra da yalnızca misafir ağırlamak üzere üç gün süreyle ağırlamak farzdır. Şayet daha fazla ağırlayacak olursa, buna mecbur olmamakla birlikte, güzeldir. Yerine getirilmesi vacip olan misafir ağırlamayı terkedecek olursa, misafir bunu zorla ve nasıl mümkün ise o şekilde almak hakkına sahiptir. Onun lehine böylece de hüküm verilir.[25]
Şevkâni de der ki: Doğrusu, misafir ağırlamanın vacip olduğudur[26] Rasûluliah (S.A.S.)'in: "Bundan sonrası ise sadakadır" şeklindeki ifadesi ise bundan önceki (üç günlük) sürenin sadaka olmadığına, aksine şer'an vacip olduğuna delildir. Nitekim hadis-i şerif te[27] vacib misafirliğin süresi sınırlandırılmaktadır ki, bu da sadece üç gündür. Misafirin bu süreden sonra müslüman kardeşi olan ev sahibini daha fazla sıkıntıya sokması helâl değildir. Ancak kardeşinin kendisini gönül hoşluğu ile ağırlayacağını bilmesi müstesnadır. [28]
2- Ziyafet Âdabından:
Gelen misafire yemek hazırlamak, özellikle birinci günde ikram için kendisini gerekirse zorlamak. Fakat israf ve savurganlıktan uzak kalmak. Çünkü israf ve savurganlık bize yasaklanmıştır. Bu sözlerimize tanıklık edecek hususları şöylece zikredebiliriz:
Buhâri, Sahih'inde der ki: Misafire yemek hazırlamak ve bu hususta kendisini zorlamaya dair bir başlık. Bu başlık altında Ebu Cuhayfe yoluyla, Selmân (R.A.) ile Ebu'd-Derdâ'nın kıssasını zikretmektedir. Bu kıssada delil teşkil edecek bölüm de şudur: "Ebu'd-Derdâ gelip O'na yemek hazırladı.[29] Aynı şekilde, Müslim'in Sahih'inde rivayet ettiği Ebu'l-Heysem b. et-Teyyi-hân el-Ensâri kıssasından da bu durumu görebiliyoruz,
Ebu Hüreyre (r.a) den, dedi ki: Bir gün yahut bir gece Rasûluliah {s.a) dışarı çıktı. Ebu Bekr ve Ömer (r. anhumâ) ile karşılaştı. "Bu saatte sizleri evinizden dışarı çıkartan nedir?" diye sordu. Onlar: Açlık ey Allah'ın Rasu-lü, dediler. Rasûluliah (s.a) da şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olana yemin olsun ki, sizi dışarı çıkartan ne ise, beni de aynı sebep dışarıya çıkartmıştır. Haydi kalkınız," Onlar da O'nunla birlikte kalktılar. Ensar'dan bir adamın evine gittiler, evinde olmadığını gördüler. Kadın (Rasulullah'ı) görünce; hoş, safa geldiniz, dedi. Rasulullah (s.a): "Filan nerede?" diye sorunca, hanımı şu cevabı verdi: Bize tatlı su getirmek için gitti. O sırada Ensar'dan olan zat geldi, Rasulullah (s.a) ve beraberindeki iki arkadaşına baktı ve şöyle dedi: Allah'a hamdolsun, bugün misafirleri benden daha üstün hiç bir kimse yok-r tur. Daha sonra adam gitti, onlara taze hurma bulunan bir hurma salkımı getirdi. Buyrun yiyin, dedi ve eline bıçağı aldı. Rasulullah (s.a) şöyle buyurdu: "Sakın süt veren bir davar kesmeyesin." Onlara bir koyun kesti, koyundan ve o hurma salkımından yediler, içtiler. Karınlarını doyurup susuzluklarını giderdikten sonra Rasulullah {s.a) Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)'e şunları söyledi: "Nefsim elinde olana yemin olsun ki, bu nimetlerden Kıyamet gününde sorulacaksınız. Açlıktan dolayı evinizden çıktınız, sonra da size bu nimetleri ihsan etmedikçe geri dönmediniz.[30]
Rasulullah (s.a)'ın Ensar'dan olan bu zata ses çıkarmayıp yaptıklarını ikrar etmesi, bu şekilde misafir ağırlamanın meşruiyyetine bir delildir.
Aynı şekilde genç delikanlılar suretinde meleklerin İbrahim (A.S.)'e geliş kıssasında da böyledir. İbrahim (A.S.) en güzel şekliyle onları ağırladı. Onlara kızgın taşlar üzerinde kazırtılmiş bir buzağı hazırladı. Yüce Allah, bize bunu şöylece zikretmektedir: "Andolsun ki, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile gelip: Selâm, dediler. O da: Selâm, dedi ve zaman geçrimeyip kızartılmış bir buzağı getiriverdi." (Hud, n/69)
Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Hemen ailesine gidip; semiz bir buzağı getiriverdi." fezzdnydt, 51/26)
Hafız îbn Kesir der ki: "Bu âyet-i kerime, ziyafet âdabını ihtiva etmektedir. O, farketmeyecekleri bir şekilde çabucak onlara yiyecek getirdi ve hiçbir şekilde onlara minnet etmeyip, önce onlara "size yemek getirelim mi?" diye sormadı. Aksine, çabucak ve gizlice gidip malından bulabildiğinin en iyisini onlara getirdi. Getirebildiği ise kızartılmış semiz bir buzağı idi. Önlerine yaklaştırdı. Uzakça bir yere koyup; haydi yaklaşın, demedi. Huzurlarına, önlerine bıraktı. İşitene ağır gelecek şekilde kesin bir emir sigasıyla onlara emir vermeksizin, "yemez misiniz?" diye oldukça ince bir üslûpla onlara teklifte bulundu. Günümüzde bir kişinin diğerine: Eğer lütfedip iyilik yapmak, tasaddukta bulunmak istiyorsan, bunu uygun görüyorsan yapıver, demesine benzer.[31] Nitekim İbrahim el-Halil (A.S.) ve hanımı bizzat bunlara hizmet etti. Bundan dolayı Buhâri, Sahih'inde şöyle bir başlık kullanmıştır: "Misafire bizzat ikramda bulunup hizmet etmek ve Yüce Allah'ın: "İbra* him'in ikram olunmuş misafirlerinin haberi sana geldi m\..."(ez-zânVat, sı/24) buyruğu.[32]
Bu Hadisten Çıkartılan Hükümler:
1- İslâm, İslâm toplumunun fertleri arasında sevgi ve ülfeti yaygınlaştıran her şeye davet etmiştir.
2- Hadis-i şerif sözün önemine delildir. Çünkü kul ba2an Allah'ı gazab-landıracak bir söz söyler ve buna hiç önem vermez; ama bundan dolayı da yetmiş yıllık bir süre ile Cehennem'de yuvarlanabilir.
3- Hadis-i şerifte ahlâkın üstün değerlerini kazanmaya, kötülerinden uzaklaşmaya teşvik vardır.
4- Hadis-i şerifte aynı şekilde başkaları ile güzel bir şekilde geçinmek de teşvik edilmektedir. [33]
[1] Müs,im,I,222,İman74, 75. {Buhâri, Ecfeb 31. -Çeviren-}
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları:169.
[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 170.
[3] Şafiî, (150-204 R): Adı Muhammed b. İdris b. el-Abbas b. Osman b. Şafii'dir. Ku-reyş'in Muttalib
oğuîlanndandir. Filistin'de Gazze şehrinde dünyaya gelmiştir. İki yaşında iken Mekke'ye götürülmüştür. Fıkıhta imam, kıraat âlimi, usul, dil ve şiirde âlimdi. Ahmed b. Hanbel O'nun hakkında şöyle demiştir: "Elinde mürekep hokkası ya da kağıt bulunan kim varsa mutlaka Şafii'nin de bundan dolayı onun üzerinde bir hakkı vardır." Ahmed Şakir de şöyle demiştir: Eğer alim bir kimsenin bir başka alimi taklid etmesi caiz olsaydı, kanaatimce herkesten çok Şafii'nin takiid edilmesi layıktı. Ben -aşırıya kaçmaksızın ve mübalağa da etmeksizin- şuna inanıyorum ki, bu büyük insantn İslâm âlimleri arasında Kitab ve Sünnet fıkhında benzeri gelmemiştir.
Irak'a, Hicaz'a ve Yemen'e ilim için yolculuklar yapmıştır. Daha sonra Mısır'a yerleşmiş ve vefat edinceye kadar orada kalmıştır. İlim eserlerinden bazıları: 1) el-Umm, 2) er-Risale. Bu oldukça muazzam bir kitaptır. İyice incelenmesini tavsiye ediyorum. Usul-ü fıkha dairdir, 3) Ahkâmu'l-Kur'ân, 4} İhtilfM-Hadis,
[4] Müslim Şerhi, I, 222
[5] Fethu'l-Böri, XIII, 149
[6] Camiü'l-Ulumi ue'l-Hikem, 26.
[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 170-171.
[8] Fethu'l-Bâri, Kitabu'1-Edeb, XIII, 149
[9] Fethu’l-Bâri, XIII, 149
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 171-172.
[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 172.
[11] İbn Abbas der ki: Bundan kasıt, seninle arasında akrabalık bulunan komşudur. Hafız İbn Hacer de buna meyletmiştir.
[12] İbn Abbas der ki: Bundan kasıt, seninle arasında akrabalık bulunmayan komşudur.
[13] İbn Mes'ud, Bundan kasıt, hanımdır. İbn Abbas: Yol arkadaşıdır, der.
[14] BuMrf,Edeb,28,Vn,78
[15] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 172.
[16] Sahih hadistir, bk. el-Elbâni, Sahihu'1-Câmi', 4819
[17] Buhdri,Edeb, 31; VII, 78
[18] Fethu'l-Bdri, XIII, 53
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 172-173.
[19] Buhâri, VII, 79 (Edeb, 32)
[20] Buhâri, Edeb, 32 (Çeviren).
[21] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 173.
[22] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 174.
[23] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 174.
[24] İbn Hazm (384-456 H.}: Adı Ali b. Ahmed b. Said b. Hazm Ebu Muhammed'dir. Zahiri mezhebine mensuptur. Endülüslü bir ilim adamıdır. Aslen Farisi'dir. Önce vezir iken, ilim ve te'lif için veziriiiği terketti. Fakih ve hadis hafızı idi. Kitap ve Sünnet'İ anlama yöntemi zahirilerin yöntemine göre idi. Kimseye hatır gönül saymazdı. O'nun dili Haccac'ın kılıcına benzetilmiştir. Hükümdarlar onu kovalayıp durmuştur. Şehrinden uzaklarda vefat etmiştir. Pek çok İlmi eser bırakmıştır. Ancak düşmanları da bu eserlerinin çoğunu darmadığın etmişlerdir. Eserleri: 1) el-Muhallâ; fıkha dairdir, 2) el-lhkâm fi Usuli'l-Ahkâm; Usul-ü fıkha dairdir, 3) Tavku'l-Hamâme edebi bir eserdir.
[25] el-MuhaUâ, ziyafet bahsi, X, 171.
[26] NeyfÜ'J-Eutâr
[27] Sözü geçen hadis şudur: Peygamber (s.a) buyurdu ki: "Misafirlik üç gündür. (O'ndan sonra yola koyulacağı vakit), beraberinde de bir gün bir gece ona yetecek kadar bir şeyler verir. Artık bundan sonrası ona bir sadakadır." Hadisi Müslim rivayet etmiştir (Lukata, 14-15)
[28] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 174-175.
[30] Muhtasaru Müslim, 1306
[31] İbn Kesir, VII, 399
[32] Buhdn,Edeb,75
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 175-177.
[33] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 177.