Bu Blog içinde Ara

16 Haziran 2012 Cumartesi

KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMAK İMANDANDIR

KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMAK İMANDANDIR


Ebu Said el-Hudri (r.a)'den, dedi ki: Ben Rasulullah (s.a)'ı şöyle buyurur­ken dinledim: "Sizden kim bir münker görecek olursa, onu eliyle değiştir­sin. Eğer qüc\i yetmezse diliyle, eğer gücü yetmezse kalbiyle (değiştirsin). Bu ise imanın en zayıf halidir
.[1]

Bu Hadisin Önemi:


Bu, önemi büyük bir hadistir. Çünkü münkere karşı çıkmanın vücubunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu da Nevevfnin de dediği gibi, önemli ve büyük bir husustur. Din onunla ayakta durur ve onunla işe hakim olunur. Kö­tülük yayıldığı taktirde verilen ceza salih olanı da olmayanı da kapsamına alır. Eğer zalimin eli zabtedilmeyecek olursa, Allah'ın hepsini kuşatacak bir azab göndermesi yakındır. "Onun emrine muhalefet edenler, kendilerine bir mihnet veya acıklı bir azabın isabet etmesinden çekinsinler.'WNur, 24/e>3) Bu bakımdan âhireti talep eden, Yüce Allah'ın rızasını elde etmeye çalışan kimsenin, bu hususa gereken önemi vermesi icabeder. Çünkü bunun fay­dası çok büyüktür.[2]

Ebu Said El-Hudri'n'm Bu Hadisi Nakletmesinin Sebebi:


Târik b. Şihâb'dan, dedi ki: Bayram günü namazdan Önce hutbe oku­maya başlayan ilk kişi Mervan olmuştur.[3] Bunun üzerine bir adam ona karşı çıkarak şöyle dedi: Namaz hutbeden öncedir. Mervan: Senin bildiğin bu husus artık bırakıldı, diye cevap verdi.
Bunun üzerine Ebu Said şöyle dedi: Bu kişi üzerine düşeni[4] yaptı. Ben Rasululîah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim, deyip hadisi zikretti.
Buhâri'deki rivayete göre ise Mervân'ın bu durumuna tepki gösteren ki­şi Ebu Said (r.a)'dir.
Ebu Said dedi ki: İnsanların bu durumu, Medine emiri olarak görev yaptığı bir sırada bir kurban yahut ramazan bayramı gününde çıktığım vak­te kadar böylece devam etti. Onunla namazgaha vardığımızda, Kesir b. es-Salt'ın yapmış olduğu bir minber ile karşılaştık. Baktım ki Mervan namaz kılmadan önce o minbere çıkmak istiyor. Ben elbisesinden onu tutup çek­tim, o da kendisini benden çekti ve minbere çıkıp namazdan önce hutbe irâd etti. Ben kendisine: Allah'a andolsun ki (Rasululîah (s.a)'ın Sünnetini) değiştirdiğiniz, dedim. O; Ey Ebu Said dedi, senin bildiğin şey geçti. Bu se­fer ben de: Allah'a andolsun benim bildiğim bilmediğimden daha hayırlıdır, dedim. Mervan şu cevabı verdi: Cemaat namazdan sonra oturup bizi dinle­miyorlardı, o bakımdan ben de hutbeyi namazdan öncesine aldım .[5]
İki rivayeti bir arada telif etmeye gelince: Adam diliyle tepki göstermiş, Ebu Said ise eliyle tepki göstermek istemiş olabilir. Diğer taraftan, olayın birden çok defa meydana gelmiş olması ihtimali de vardır. Nevevi der ki: Bunların birisi Ebu Said'in başından geçmiş, diğeri de Ebu Said'in huzurun­da o adamın başından geçmiş olduğu iki ayrı olay olma ihtimali de vardır.[6]
Hafız îbn Hacer de şöyle demektedir: Olayın birkaç defa tekrarlanmış olma ihtimali vardır. Buna da Iyâd ile Recâ yoluyla gelen iki rivayet arasın­daki farklılık delâlet etmektedir. Iyâd yoluyla gelen rivayette minber namazgahta bina etmiştir. Recâ yoluyla gelen rivayette ise Mervan minbe­rin dışarı çıkartılması tepki ile karşılanınca, daha sonra minberi dışarı çı­kartmamış ve kerpiç ile çamurdan namazgahta minber yapılmasını emret­miştir. Diğer taraftan bir başka sefer de hutbeyi namazdan önceye alışı do­layısıyla ona tepki gösterilmiş olması da uzak bir ihtimal değildir. Yine olay­ların farklı olduğuna Ebu Said'in tepki gösterişi de delâlet etmektedir. Bu tepki gösterişi kendisiyle Mervan arasında meydana gelmiştir. Diğerinin tepkisi ise herkesin gözü önünde cereyan etmiştir.[7]

Münkeri Değiştirmenin Hükmü:


Münkerin el ve dil ile değiştirilmesinin iki hali sözkonusudur:

1- Farz-ı Kifaye:


Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizden hayra çağıran, iyiliği (ma'rufu) emreden, münkerden[8] alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlardır kurtu­luşa erenler.'VÂJı/mrdn, mo4)
İbn Kesir bu âyet-i kerimenin tefsirinde şunları söylemektedir: Bu âyet-i kerimeden maksat, ümmetten bir bölümün bu işi fiilen yapmaya kalkışması demektir.[9]
İbnul-Arabi de bu âyetin tefsirinde şunları söylemektedir: Bu âyet-i keri­me ile kendisinden sonraki; "Siz ... insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz..."(An imr&n, 3/no> âyet-i kerimesi, iyiliği emredip münkerden alı­koymanın farz-ı kifâye olduğuna delildir. Ayrıca iyiliği emredip münkerden alıkoymanın muhalefet edenlere karşı delil ortaya koymak suretiyle dine bir yardım olduğu da ortaya çıkmaktadır.[10]
Buna göre müslümanların imamının insanlardan bu işi yerine getirebil­mek için yeterliliğe ve gerekli istidada sahip olan bir topluluğu bu işe ayır­ması gerekmektedir. Çünkü öyle birtakım münkerler vardır ki, bunu değiş­tirmeyi ancak yeterli bilgi, kavrayış ve bunu ele alışta belli bir hikmet ile yaklaşan belirli bir kesim gerçekleştirebilir. Bâtıni fırkaların görüşlerini red­dedip içyüzlerini ortaya çıkarmak, inançlarını çürütmek gibi. Yine özellikle muamelât ile ilgili hususlarda açıklanması gereken yasak hükümler de böy­ledir. İşte böyle bir kesim görevini gereği gibi yerine getirecek olursa, bu görev diğerlerinden sakıt olur. [11]

2- Farz-ı Ayn:


Rasulullah (S.A.S.)'ın: "Sizden kim bir münkeri görürse, onu eliyle de­ğiştirsin. Gücü yetmezse diliyle değiştirsin" buyruğu ile hadisin bu genel ifa­desi, münkeri bilen yahut gören, gücü yeten her bir kimsenin o münkere karşı çıkmasının vacib olduğuna delil teşkil etmektedir.
Kadı İbnü'I-Arabi der ki: Kişi kendisinin bu işe bakabileceğini, tek başı­na buna karşı mücadele edip tartışabileceğini yahut da onun bu işi yapaca­ğı başkaları tarafından bilinecek olursa, münkeri değiştirmeye kalkışmak farz-ı ayn olur.[12]
İbn Kesir de der ki: "... Müslim'in Sahih'inde sabit olduğu gibi her ne kadar ümmetin her bir ferdi için bu ayrı ayrı vacib ise de... Ebu Hureyre dedi ki: Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden kim bir münker görür­se, onu etiyle değiştirsin...." dedikten sonra; İbn Kesir bu hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir.[13]
Nevevî de der ki: Bazan iyiliği emredip kötülükten alıkoymak farz-ı ayın olabilir. Meselâ, bir kimse kendisinden başka kimsenin bilmediği bir hususun yapıldığı bir yerde bulunursa yahut da onu izâle etme imkânını ondan başkası bulamıyor ise durum böyledir. Bir kimsenin hanımını, çocuğunu ya­hut kölesini bir münkeri işlerken görmeyi ya da bir iyiliği işlemekte kusurlu davrandığını tesbit etmesi gibi.[14]

Münkere Karşı Çıkışlarında İnsanların Sorumluluğundaki Farklılık:


Yüce Allah'ın iyiliği emredip münkerden alıkoymayı güç oranında hepi­mize vacib kıldığına dair açıklamalar az önce geçti. Ancak dikkat çekilmesi gereken hususlardan birisi de şudur: İnsanların bu farz yükümlülük husu­sunda durumları farklı farklıdır. Avamdan olan müslüman bir kimsenin böy­le bir görevi kudret ve takatine göre yapması görevidir. O aile halkına, ço­cuklarına bildiği kadarıyla minberlerden ve vaaz derslerinden işittiğine göre dinin buyruklarını emreder.
İlim adamlarının görevi ise başkalarından farklıdır. Çünkü onlar Pey­gamberlerin mirasçılarıdır. Bu görevi yerine getirmekte işi gevşek tutacak olurlarsa -İsrailoğullarının başına geldiği gibi- bu ümmette de eksiklikler baş-gösterir.
Bu görevde yöneticilerin görevi ise çok daha büyüktür. Çünkü güç, kuv­vet, otorite ve insanların büyük bir kalabalığının münkerden kendisi vasıta­sıyla uzak durabileceği yetki ve imkânlar onların elindedir. Zira öğütlerden etkilenenler azınlıktır.
Yöneticilerin bu görevi yerine getirmekte kusurlu davranmaları ise, bü­yük bir musibettir. Çünkü bundan ötürü münker yaygınlık kazanır, bâtıl ve fısk ehli hak ve salâh ehline karşı batılları ile cüret kazanırlar. [15]

Münkerin Kalb İle İnkârı (Değiştirilmesi):


Rasulullah (S.A.S.)rın: "Eğer güç yetiremezse kalbiyle (değiştirir) bu da ima-nm en zayıf halidir." buyruğuna gelince;
Münkerin el ile ve dil ile değiştirilmesi -ister farz-ı ayn olsun ister farz-ı kifâye olsun- güç ve imkâna göre yapılır. Münkerin kalb ile değiştirilmesine gelince; bu durum ne olursa olsun asla sakıt olmayan farz-ı aynlar arasında­dır. Marufu maruf olarak bilmeyen, münkerden de tiksinip onu reddetme­yen bir kalb imandan yana bomboş, harabe bir kalptir. İbn Mes'ud bir adamın şöyle dediğini işitir: İyiliği emredip münkerden alıkoymayan bir kimse helak oldu, demektir. İbn Mes'ud şöyle düzeltir. "Marufu kalbiyle maruf ola­rak bilmeyen ve münkeri münker olarak tanımayan helak oldu, demektir." İbn Mes'ud (r.a) bununla münkeri ve marufu kalb ile bilip tanımanın hiçbir kimseden asla sakıt olmayacak bir vacip olduğunu anlatmak istemektedir. Dil ve el ile gereken tepkiyi göstermek ise, güce bağlıdır. Münkere razı ol­mak ise, günahların en çirkinlerindendir. Kişinin kalbiyle inkâr ve reddet­mekle sorumluluktan kurtulabilmesi ise, bedeninde yahut malında kendisine gelebilecek bir zararın sözkonusu olması, onun da buna katlanacak gücü­nün bulunmaması sebebiyle diliyle ya da eliyle buna karşı çıkmaktan aciz ol-ması halinde söz konusu olur.
Diğer taraftan, münkeri kalb ile değiştirip red etmenin meyvesi, el ya da dil ile değiştirmenin aksine, pek azdır. El ve dil ile değiştirmenin faydası büyüktür. [16]

Yanlış Bir Anlama:


Pek çok müslüman şu âyet-i kerimeyi yanlış anlamaktadır: "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolu bulursanız o sapanlar size za­rar veremez.'Vei-Mârde, 5/105) Bu müslümanlar, münkere karşı çıkmaktan acze düşmelerini ve bu husustaki kusurlarını bu âyet-i kerime ile gerekçelendir­meye çalışırlar. Oysa Ebu Bekr es-Sıddık (r.a) şu sözleriyle bu gibi kimsele­rin yanlış anlayışlarını şöylece düzeltmektedir: Ey insanlar! Siz: "Kendinize bakınız! Siz doğru yolu bulursanız o sapanlar size zarar veremez" âyetini okuyor ve anlaşılması gereken şekilden başka türlü anlayıp değerlendiriyor­sunuz. Biz ise hiç şüphesiz, Peygamber {s.a)'i şöyle buyururken dînlemişizdir: "İnsanlar zalimi görüp de onun ellerini zulümden çekmeyecek olurlarsa, aradan fazla zaman geçmez, Allah kendinden bir ceza ile hepsini kuşatır.[17]
Nevevî der ki: Bu âyet-i kerimenin anlamı hususunda muhakkiklerce sa­hih kabul edilen görüş şudur: Eğer siz mükellef olduğunuz şeyleri yerine ge­tirecek olursanız, sizden başkalarının kusurlu davranışlarının size zararı ol­maz. Yüce Allah'ın: "Hiçbir kimse bir başkasının günah yükünü yüklen­mez."^ -En'âm, &î64)buyruğunda olduğu gibi. Durum böyle olduğuna göre, kişi mükellef olduğu iyiliği emredip münkerden alıkoyma görevini yerine getire­cek olur da muhatabı onun bu dediğine uymayacak olursa, artık bu yüküm­lülüğünü yerine getirenin kınanacak bir tarafı yoktur. Çünkü o, görevi olan emir ve alıkoymayı yerine getirmiştir. Muhatabın bunu kabul etmesi ise onun görevi değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.[18]

Açıktan İşlenen Ve Münker Olduğu Bilinen Bir Kötülüğe Karşı Çıkmak:


Rasulullah (s.a)'ın: "Sizden kim bir münkeri görecek olursa..." buyruğu, bizim reddedip değiştirmekle emrolunduğumuz münkerin açık işlenen ve bilinen bir münker olmasını gerektirmektedir. Yoksa iyiliği emredip mün­kerden alıkoyacak kimsenin araştırmak, teftiş, tecessüs, evlerin duvarlarına tırmanıp içeri dalmak ve buna münkeri araştırmayı gerekçe göstermek yet­kisi yoktur. Bundan dolayı ilim adamları bu gibi tutumlara karşı çıkmışlar­dır. Süfyan es-Sevri ve başkaları gibi, [19]

İcma İle Münker Olduğu Kabul Edilen Hususların Değiştirilmesi:


Ortadan kaldırmakla yükümlü olduğumuz hükümler, müslümanlar tara­fından icmâ ile münker olduğu kabul olunan hususlardır. Faiz, zina, içki iç­mek, açılıp saçılmak ve namazı terketmek ve benzerleri.
İlim adamlarının haram ya da vâcib olduklarında ihtilâf ettiği hususlara gelince; eğer bu ihtilâf zayıf olup haram olduğunu kabul edenlerin delili kuvvetli ise, bu gibi işleri yapanlara karşı çıkılır.
Şayet ayrılık güçlü olup tercihte bulunmak zor gelir, ancak ileri derece­deki ilim adamlarının yapabileceği bir iş haline gelirse, böyle bir durumda -doğrusunu en iyi bilen Yüce Allah'tır ya- bu gibi işleri yapanlara karşı çıkıl-mamahdır. [20]

İyiliği Emredip Münkerden Alıkoymaya İten Sebepler.


İyiliği emredip münkerden alıkoymaya iten pek çok sebep vardır ki, ba­zılarını şöylece sıralayabiliriz:
1- Ecir ve mükâfat kazancı. Çünkü insanlar birisinin kendilerine bir iyili­ği göstermesi üzerine o iyiliği yerine getirecek olurlarsa, ecirlerinden her­hangi birşey eksilmeksizin, o da onlar gibi ecir alır. Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir hayrı gösterirse, o hayrı yapanın ecri gibi onun için de ecir vardır.[21]
2- Allah'ın cezasından korkmak. Çünkü münker, bir toplum içerisinde yayılacak olursa, o toplum bu sebepten ötürü Allah'ın azabının inmesi teh­didi ile karşı karşıya kalır. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "İnsan­lar zalimi görüp de onun ellerini yakalamayacak (ve zulümden alıkoymaya­cak) olurlarsa, Allah'ın kendi nezdinden üzerlerine onların hepsini kuşatıp bir azabı göndermesi pek yakın olur.[22]
3- Allah için gazablanmak, imanda bulunması gerekli özelliklerdendir. Rasulullah (s.a)'ın Allah için gazablanışına dair açıklamalar 16'ncı hadis açıklanırken geçmiş idi.
4- Mü'minlere öğüt vermek, onlara merhamet beslemek ve onları kur­tarmak ümidi: Kul bir münkere düşecek olursa, bununla kendisini Allah'ın, ceza ve gazabına maruz bırakmış olur. Bundan dolayı müslümanın müslü-man kardeşini Allah'ın ceza ve gazabından kurtarmaya çalışması vâcibdir. Bu ise onu içine düştüğü münkerden alıkoymaya çalışmakla olur. Bu da o müslümana duyulabilecek rahmet şekillerinin en büyüklerindendir. Rasulul­lah (S.A.S.) de şöyle buyurmaktadır: "Merhametlilere Rahman {olan Allah) merhamet eder. Yerdekilere merhamet gösterin ki gökteki (melekler) de si­ze merhamet etsin.[23]
5- Allah'ı ta'zim etmek ve Allah'ı sevmek: Yüce Allah, kendisinden kor­kulmaya, ona karşı takvâlı olunmaya, kendisine itaat olunmaya, ta'zim olunmaya en lâyık olandır. Bu ise O'nun vermiş olduğu emirleri kullan ara­sında uygulamakla ve O'nun sınırlarının çiğnenmesini engellemekle gerçek­leşir. Zira münkere düşen bir kimse, yüce Rabb'ine karşı cüretkârca davra­nan bir kimsedir. O bakımdan müslümanlar, onun emrini insanlar arasında uygulamak için, kendileri için değerli ve kıymetli olan şeyleri feda etmeleri icabeder. Tıpkı Rasulullah (s.a)'ın yaptığı gibi. Ona Allah yolunda eziyet edildi ve onun gibi hiçbir kimseye de eziyet edilmedi. Ondan önceki Al­lah'ın Peygamberlerinin durumu da bu idi. Abdullah b. Mes'ud (r.a) dan de­di ki: Ben Rasulullah (s.a)'ı Peygamberlerden bir Peygamberi -Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun- anlatırken onu görür gibiyim. Kavmi O'na vurmuş, onu kanatmışken o ise yüzünden kanları siliyor ve; Allah'ım kavmime mağ­firet buyur, çünkü gerçekten onlar bilmiyor, diyordu.[24]

Münkerden Alıkoyup Ma'rufu,Emrederken Hikmete Riayet .Etmek:


Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Rabb'inin yoluna hikmetle vagüzel öğütle davet et\"(en-Nahi, 16/125} Kendisine iyiliğin emrolunduğu kişinin,duru­munu gözönünde bulundurmak, hikmetin bir gereğidir. Bazı hallerde yu­muşak davranmak kaçınılmaz olabilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmak­tadır: "Fir'avun'a gidiniz; çünkü o, azmıştır. Ona yumuşak söyleyin, belki öğüt alır, yahut korkar.Va-hâ, 20/43-44) Kimi zaman da serhve katı davranmak gerekir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber! Kâfir­lerle münafıklara karşı cihâd et ve onlara karşı sert davran ;"fet-;eL>be, 9/73) Yine bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Emrolunduğunu açıkça bildir."(ei-Hicr, 15/94)
İşte bundan dolayı, bu görevi yerine getirmeye kalkışan kimsenin belli birtakım nitelikleri kendisinde toplaması gerekmektedir. Nitekim Süfyan es-Sevri şöyle demektedir: Ancak kendisinde şu üç hususun bir arada bulun­duğu kişiler iyiliği emredip kötülükten alıkoyabilirler: Emredip alıkoymak is­tedikleri ile yumuşak davranan, emredip ^alıkoymak istediklerinde âdil olan, emredip alıkoymak istediği şeyleri iyi bilen.
Ahmed (b. Hanbel) de şöyle demektedir: Kişi yumuşaklıkla ve alçakgö­nüllülükle emreder. Eğer (muhatapları) hoşuna gitmeyecek şeyi ona işittire­cek olurlarsa, kızmamahdır. O taktirde kendi nefsi adına intikam almak is­teyen bir kişi olur.
Yine İmam Ahmed şöyle demektedir: İnsanların idare edilmeye, yumu­şak davranılmaya, sertliğe, kaçmaksızın iyiliğin kendilerine emredilmesine ihtiyaçları vardır; ancak fâsıklığı açıkça işleyen bir kişi müstesnadır. Çünkü onun saygı duyulacak bir tarafı yokur.[25]
Aynı şekilde uyulması gerekli hususlardan birisi de emr veya inkâr ve reddin başbaşa ve gizlice olması gerekir. Çünkü böyle bir husus, verilen öğüdün kabul edilmesi sonucunu verir. İmam Şafii şöyle demektedir: "Her kim kardeşine gizlice öğüt verecek olursa, ona gerçekten samimice öğüt vermiş olur ve bunu da güzel bir şekilde yapmış olur. Her kim kardeşine açıkça öğüt verecek olursa, o kimseyi rezil etmiş ve başkası önünde ayıpla­mış olur.[26]

İyiliği Emreden Başkalarına Örnek Olmalıdır:


İyiliği emredenin bu görevinde muvaffak olması için başkalarına örnek olması gerekir. İyiliği emrettiği taktirde herkesten önce onu yapan olmalı­dır. Bir münkerden alıkoyduğu vakit de insanlar arasında o münkerden en uzak kişi de o olmalıdır. Çünkü Yüce Allah, başkasının yaptıklarını tepki ile karşıladığı işi işleyen ve bunun yapılmamasını emreden kişiye gazab eder. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyi ni­çin söylersiniz? Yapmadığınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir hışmı gerektirir."fesSo//, eı/2-3) Şu kadar var ki bu, Allah'ın emirlerini yerine getirmekte kusurlu davranan bir kimsenin iyiliği emredip kötülükten alıkoy­ma işini terkedeceği anlamına gelmez. Çünkü Yüce Allah onların sözlerinin davranışlarına aykırı düşmesini reddetmekte; şu kadar var ki, iyiliği emredip münkerden alıkoymalarını reddetmemektedir. Nevevi der ki: İlim idamları şöyle demişlerdir: İyiliği emredip münkerden alıkoyan kişinin emrettiği hu­susları yerine getiren, yasakladığı şeylerden de uzak duranın, haliyle kâmil bir kimse olması şart değildir. Aksine emrettiği şeyleri kendisi yapmasa, ya­sakladığı şeylere kendisi riayet etmeyip yasakladığı şeyleri işleyen bir kimse olsa dahi, iki hususu yerine getirmesi gerekir. Hem kendisine iyiliği emre­dip nefsini kötülükten alıkoyması gerekir, hem de başkalarına iyiliği emre­dip kötülükten alıkoyması gerekir. Bu iki husustan birisini ihlâl edip yerine getirmeyen bir kimsenin, ötekini de ihlâl etmesi nasıl mubah kabul edilebilir?[27]

İyiliği Emredip Münkerden Alıkoymayı Terketmenin Tehlikesi:


Müslümanlar yönetenler ve yönetilenler olarak bu görevi gereği gibi yerine getirmeyecek olurlarsa, hayasızlık yaygınlaşır, adi davranışlar genelle-şir, günahkâr kimseler hayırlıların başına musallat olur. Hak batıl, batıl da hak olur. Böylelikle de ümmet, kendisini aşağıdaki tehlikelerle karşı karşıya bırakmış demektir:
1- Şanı Yüce Allah bu görevi terketmeleri dolayısıyla Kitap Ehlini rah­metinden kovduğu gibi, Allah'ın rahmetinden kovmak. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır; "İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud'un ve Meryemoğiu İsa'nın lisanıyla lanet olunmuşlardır. Bu, onların isyan etmeleri ve haddi aş­malarından dolayı idi. Onlar işledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Gerçekten onların yapmaya çalıştıkları ne kötü bir ŞeydÜ'fel-Mâide, 5/78-79)
2- Dünyada helak olmak. Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın sınırlarını gereği gibi koruyup muhafaza edenin misali ile bu işleri işleyenin misali, bir geminin hangi bölümlerinin kendisine isabet edeceğini ortaya çı­karmak kastıyla aralarında kura çeken bir topluluğa benzer. Onlardan ki­misine geminin üst tarafı, kimisine de alt tarafı isabet edince, geminin alt tarafında bulunanlar su almak istediklerinde, üstlerinde onların bulundukları yerden geçip giderler. Bu sefer: Biz, kendi payımıza düşen bir yerde bir de­lik açıp yukarımızda bulunanlara eziyet vermesek diye düşünürlerken, eğer (diğerleri) onları istekleri ile başbaşa bırakacak olurlarsa, hep birlikte helak olurlar. Şayet onları engelleyecek olursa onlar da ötekiler de hep birlikte kurtulurlar.[28]
3- Duanın Kabul Edilmeyişi. Huzeyfe (r.a)'den, O Rasulullah (s.a)'tan bu­yurdu ki: "Nefsim elinde olana yemin ederim ya iyiliği emredip kötülükten alıkoyarsınız yahut da aradan fazla zaman geçmeksizin Allah üzerinize ken­di nezdinden bir ceza gönderir de sonra Ona dua ettiğiniz halde, O da sizin duanızı kabul etmez.[29]

Bu Hadisten Çıkartılan Hükümler:


1- Bu hadis, iyiliği emredip münkerden alıkoymanın imanın özelliklerin­den olduğunu göstermektedir. Bundan dolayı Müslim bu hadisi "İman bölü­mü, münkeri alıkoymanın imandan olduğunun beyanı" başlığı altında zik­retmiştir.
2- îmanın özelliklerinden herhangi birisini yerine getirebilip de bunun gereğini ifa eden bir kimse, acizlikten dolayı -bu hususta mazur olsa bile-onu terkeden kimseden hayırlıdır. Meselâ, kadın ay hali olduğu sırada na­mazı terketmekte mazurdur. Bununla birlikte Rasulullah (s.a) böyle bir şeyi kadının dinindeki bir eksiklik (sevap kazanma imkânını bulamama) olarak değerlendirmiştir.
3- Her kim kendisinin dövülmesinden yahut öldürülmekten çekinecek ya da malının zayi olmasından korkacak olursa, el ve dil ile münkeri değiş­tirme yükümlülüğü ondan kalkar.
4- Diğer taraftan, bayram gününde önce namaz kılınır, sonra hutbe okunur. Ümmetin selefinin kabul ettiği budur.
5- Hadis-i şerif, yöneticilere karşı elle cihadın olabileceğine delâlet et­mektedir. Ebu Said (r.a)'in yaptığı gibi. Bir kimsenin bu yöneticilerin şarap­larını dökmesi, kendilerine ait olan eğlence âletlerini kırması da bunun gibi­dir. Onlara karşı kılıçla ayaklanmaya gelince, bu (namaz kılıp, kıldırdıkları sürece -çeviren-) bu hususta nehyedici hadislerin sabit oluşu dolayısıyla söz-konusu olmaz. [30]



[1] Müslim, İman, 78; Müslim Şerhi, I, 224
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 345
[2] Müslim Şerhi, \, 226
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 345-346.
[3] Mervan b. ehHakem b. Ebi'l-Âs, Bir Emevi halifesi olup Şam'da (65 H.) vefat et­miştir.
[4] Yani Rasululîah (s.aj'ın Sünnetine muhalefet edenlere karşı gösterilmesi gereken tep­kiyi göstermek görevini yerine getirmiş olmaktadır.
[5] Fethu'l'Bâri, 111, 102; (Buhâri, îdeyn 6. -Çeviren-)
[6] Müslim Şerhi, 1,255 -
[7] Fethu'l-BĞTl, III, 102
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 346-347.
[8] Münker olan iş, ma'ruf olanın zıddıdır. Şeriat'm çirkin görüp haram kıldığı ve hoşlan­madığı her şey münkerdir. Lisûnu'i-Arab'âa (V, 332) denildiği gibi, aynı şekilde Allah'ın bi­ze farz kıldığı şeyleri yapmamak da bir münkerdir.
[9] İbn Kesir, II, 75
[10] İbnul-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'ân, I, 292
[11] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 347-348.
[12] İbnü'I-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'ân, I, 292
[13] İbn Kesir, II, 75 (İbn Kesir her ne kadar bu hadisin Ebu Hureyre'den riuayet edildi­ğini kaydetmekte ise de, bu hadisin Müslim'deki rivayeti sadece Ebu Said'den gelmektedir. Bk. İbn Kesir, II, 75 not 2. -Çeviren-)
[14] Müslim Şerhi, 1, 255
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 348-349.
[15] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 349.
[16] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 349-350.
[17] Hadisi Ebu Dâvud rivayet etmiştir. Ayrıca Bk. Sahihu'i-Câmi, 1969
[18] e/-Va/i B Şerhi'l-Erbain, 257
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 350-351.
[19] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 351.
[20] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 351.
[21] Müslim Şerhi, IV, 557
[22] Hadisi Ebu Dâuud ve Tirmizi rivayet etmiştir. Bk. Sahihu'l-Câmi, 1969
[23] Bk. Sahihu’l-Cdmi, 3516
[24] Buharı, IV, 148; Müslim Şerhi, İV, 434. Lafız Buhâri'nindir.
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 351-353.
[25] Câmiu'i-Uiumi ve'i-Hikem, 307
[26] Müslim Şerhi, X, 227
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 353-354.
[27] Müslim Şerhi, I, 225
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 354.
[28] Buhdri.IU, 111, (Şerike 6)
[29] Bk. Sahlhu'l-Câmi, 6947
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 354-355.
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 355-356.