KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMAK İMANDANDIR
Ebu Said el-Hudri (r.a)'den, dedi ki: Ben Rasulullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim: "Sizden kim bir münker görecek olursa, onu eliyle değiştirsin. Eğer qüc\i yetmezse diliyle, eğer gücü yetmezse kalbiyle (değiştirsin). Bu ise imanın en zayıf halidir
.[1]
Bu Hadisin Önemi:
Bu, önemi büyük bir hadistir. Çünkü münkere karşı çıkmanın vücubunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu da Nevevfnin de dediği gibi, önemli ve büyük bir husustur. Din onunla ayakta durur ve onunla işe hakim olunur. Kötülük yayıldığı taktirde verilen ceza salih olanı da olmayanı da kapsamına alır. Eğer zalimin eli zabtedilmeyecek olursa, Allah'ın hepsini kuşatacak bir azab göndermesi yakındır. "Onun emrine muhalefet edenler, kendilerine bir mihnet veya acıklı bir azabın isabet etmesinden çekinsinler.'WNur, 24/e>3) Bu bakımdan âhireti talep eden, Yüce Allah'ın rızasını elde etmeye çalışan kimsenin, bu hususa gereken önemi vermesi icabeder. Çünkü bunun faydası çok büyüktür.[2]
Ebu Said El-Hudri'n'm Bu Hadisi Nakletmesinin Sebebi:
Târik b. Şihâb'dan, dedi ki: Bayram günü namazdan Önce hutbe okumaya başlayan ilk kişi Mervan olmuştur.[3] Bunun üzerine bir adam ona karşı çıkarak şöyle dedi: Namaz hutbeden öncedir. Mervan: Senin bildiğin bu husus artık bırakıldı, diye cevap verdi.
Bunun üzerine Ebu Said şöyle dedi: Bu kişi üzerine düşeni[4] yaptı. Ben Rasululîah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim, deyip hadisi zikretti.
Buhâri'deki rivayete göre ise Mervân'ın bu durumuna tepki gösteren kişi Ebu Said (r.a)'dir.
Ebu Said dedi ki: İnsanların bu durumu, Medine emiri olarak görev yaptığı bir sırada bir kurban yahut ramazan bayramı gününde çıktığım vakte kadar böylece devam etti. Onunla namazgaha vardığımızda, Kesir b. es-Salt'ın yapmış olduğu bir minber ile karşılaştık. Baktım ki Mervan namaz kılmadan önce o minbere çıkmak istiyor. Ben elbisesinden onu tutup çektim, o da kendisini benden çekti ve minbere çıkıp namazdan önce hutbe irâd etti. Ben kendisine: Allah'a andolsun ki (Rasululîah (s.a)'ın Sünnetini) değiştirdiğiniz, dedim. O; Ey Ebu Said dedi, senin bildiğin şey geçti. Bu sefer ben de: Allah'a andolsun benim bildiğim bilmediğimden daha hayırlıdır, dedim. Mervan şu cevabı verdi: Cemaat namazdan sonra oturup bizi dinlemiyorlardı, o bakımdan ben de hutbeyi namazdan öncesine aldım .[5]
İki rivayeti bir arada telif etmeye gelince: Adam diliyle tepki göstermiş, Ebu Said ise eliyle tepki göstermek istemiş olabilir. Diğer taraftan, olayın birden çok defa meydana gelmiş olması ihtimali de vardır. Nevevi der ki: Bunların birisi Ebu Said'in başından geçmiş, diğeri de Ebu Said'in huzurunda o adamın başından geçmiş olduğu iki ayrı olay olma ihtimali de vardır.[6]
Hafız îbn Hacer de şöyle demektedir: Olayın birkaç defa tekrarlanmış olma ihtimali vardır. Buna da Iyâd ile Recâ yoluyla gelen iki rivayet arasındaki farklılık delâlet etmektedir. Iyâd yoluyla gelen rivayette minber namazgahta bina etmiştir. Recâ yoluyla gelen rivayette ise Mervan minberin dışarı çıkartılması tepki ile karşılanınca, daha sonra minberi dışarı çıkartmamış ve kerpiç ile çamurdan namazgahta minber yapılmasını emretmiştir. Diğer taraftan bir başka sefer de hutbeyi namazdan önceye alışı dolayısıyla ona tepki gösterilmiş olması da uzak bir ihtimal değildir. Yine olayların farklı olduğuna Ebu Said'in tepki gösterişi de delâlet etmektedir. Bu tepki gösterişi kendisiyle Mervan arasında meydana gelmiştir. Diğerinin tepkisi ise herkesin gözü önünde cereyan etmiştir.[7]
Münkeri Değiştirmenin Hükmü:
Münkerin el ve dil ile değiştirilmesinin iki hali sözkonusudur:
1- Farz-ı Kifaye:
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizden hayra çağıran, iyiliği (ma'rufu) emreden, münkerden[8] alıkoyan bir topluluk bulunsun. İşte onlardır kurtuluşa erenler.'VÂJı/mrdn, mo4)
İbn Kesir bu âyet-i kerimenin tefsirinde şunları söylemektedir: Bu âyet-i kerimeden maksat, ümmetten bir bölümün bu işi fiilen yapmaya kalkışması demektir.[9]
İbnul-Arabi de bu âyetin tefsirinde şunları söylemektedir: Bu âyet-i kerime ile kendisinden sonraki; "Siz ... insanlar için çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz..."(An imr&n, 3/no> âyet-i kerimesi, iyiliği emredip münkerden alıkoymanın farz-ı kifâye olduğuna delildir. Ayrıca iyiliği emredip münkerden alıkoymanın muhalefet edenlere karşı delil ortaya koymak suretiyle dine bir yardım olduğu da ortaya çıkmaktadır.[10]
Buna göre müslümanların imamının insanlardan bu işi yerine getirebilmek için yeterliliğe ve gerekli istidada sahip olan bir topluluğu bu işe ayırması gerekmektedir. Çünkü öyle birtakım münkerler vardır ki, bunu değiştirmeyi ancak yeterli bilgi, kavrayış ve bunu ele alışta belli bir hikmet ile yaklaşan belirli bir kesim gerçekleştirebilir. Bâtıni fırkaların görüşlerini reddedip içyüzlerini ortaya çıkarmak, inançlarını çürütmek gibi. Yine özellikle muamelât ile ilgili hususlarda açıklanması gereken yasak hükümler de böyledir. İşte böyle bir kesim görevini gereği gibi yerine getirecek olursa, bu görev diğerlerinden sakıt olur. [11]
2- Farz-ı Ayn:
Rasulullah (S.A.S.)'ın: "Sizden kim bir münkeri görürse, onu eliyle değiştirsin. Gücü yetmezse diliyle değiştirsin" buyruğu ile hadisin bu genel ifadesi, münkeri bilen yahut gören, gücü yeten her bir kimsenin o münkere karşı çıkmasının vacib olduğuna delil teşkil etmektedir.
Kadı İbnü'I-Arabi der ki: Kişi kendisinin bu işe bakabileceğini, tek başına buna karşı mücadele edip tartışabileceğini yahut da onun bu işi yapacağı başkaları tarafından bilinecek olursa, münkeri değiştirmeye kalkışmak farz-ı ayn olur.[12]
İbn Kesir de der ki: "... Müslim'in Sahih'inde sabit olduğu gibi her ne kadar ümmetin her bir ferdi için bu ayrı ayrı vacib ise de... Ebu Hureyre dedi ki: Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Sizden kim bir münker görürse, onu etiyle değiştirsin...." dedikten sonra; İbn Kesir bu hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir.[13]
Nevevî de der ki: Bazan iyiliği emredip kötülükten alıkoymak farz-ı ayın olabilir. Meselâ, bir kimse kendisinden başka kimsenin bilmediği bir hususun yapıldığı bir yerde bulunursa yahut da onu izâle etme imkânını ondan başkası bulamıyor ise durum böyledir. Bir kimsenin hanımını, çocuğunu yahut kölesini bir münkeri işlerken görmeyi ya da bir iyiliği işlemekte kusurlu davrandığını tesbit etmesi gibi.[14]
Münkere Karşı Çıkışlarında İnsanların Sorumluluğundaki Farklılık:
Yüce Allah'ın iyiliği emredip münkerden alıkoymayı güç oranında hepimize vacib kıldığına dair açıklamalar az önce geçti. Ancak dikkat çekilmesi gereken hususlardan birisi de şudur: İnsanların bu farz yükümlülük hususunda durumları farklı farklıdır. Avamdan olan müslüman bir kimsenin böyle bir görevi kudret ve takatine göre yapması görevidir. O aile halkına, çocuklarına bildiği kadarıyla minberlerden ve vaaz derslerinden işittiğine göre dinin buyruklarını emreder.
İlim adamlarının görevi ise başkalarından farklıdır. Çünkü onlar Peygamberlerin mirasçılarıdır. Bu görevi yerine getirmekte işi gevşek tutacak olurlarsa -İsrailoğullarının başına geldiği gibi- bu ümmette de eksiklikler baş-gösterir.
Bu görevde yöneticilerin görevi ise çok daha büyüktür. Çünkü güç, kuvvet, otorite ve insanların büyük bir kalabalığının münkerden kendisi vasıtasıyla uzak durabileceği yetki ve imkânlar onların elindedir. Zira öğütlerden etkilenenler azınlıktır.
Yöneticilerin bu görevi yerine getirmekte kusurlu davranmaları ise, büyük bir musibettir. Çünkü bundan ötürü münker yaygınlık kazanır, bâtıl ve fısk ehli hak ve salâh ehline karşı batılları ile cüret kazanırlar. [15]
Münkerin Kalb İle İnkârı (Değiştirilmesi):
Rasulullah (S.A.S.)rın: "Eğer güç yetiremezse kalbiyle (değiştirir) bu da ima-nm en zayıf halidir." buyruğuna gelince;
Münkerin el ile ve dil ile değiştirilmesi -ister farz-ı ayn olsun ister farz-ı kifâye olsun- güç ve imkâna göre yapılır. Münkerin kalb ile değiştirilmesine gelince; bu durum ne olursa olsun asla sakıt olmayan farz-ı aynlar arasındadır. Marufu maruf olarak bilmeyen, münkerden de tiksinip onu reddetmeyen bir kalb imandan yana bomboş, harabe bir kalptir. İbn Mes'ud bir adamın şöyle dediğini işitir: İyiliği emredip münkerden alıkoymayan bir kimse helak oldu, demektir. İbn Mes'ud şöyle düzeltir. "Marufu kalbiyle maruf olarak bilmeyen ve münkeri münker olarak tanımayan helak oldu, demektir." İbn Mes'ud (r.a) bununla münkeri ve marufu kalb ile bilip tanımanın hiçbir kimseden asla sakıt olmayacak bir vacip olduğunu anlatmak istemektedir. Dil ve el ile gereken tepkiyi göstermek ise, güce bağlıdır. Münkere razı olmak ise, günahların en çirkinlerindendir. Kişinin kalbiyle inkâr ve reddetmekle sorumluluktan kurtulabilmesi ise, bedeninde yahut malında kendisine gelebilecek bir zararın sözkonusu olması, onun da buna katlanacak gücünün bulunmaması sebebiyle diliyle ya da eliyle buna karşı çıkmaktan aciz ol-ması halinde söz konusu olur.
Diğer taraftan, münkeri kalb ile değiştirip red etmenin meyvesi, el ya da dil ile değiştirmenin aksine, pek azdır. El ve dil ile değiştirmenin faydası büyüktür. [16]
Yanlış Bir Anlama:
Pek çok müslüman şu âyet-i kerimeyi yanlış anlamaktadır: "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolu bulursanız o sapanlar size zarar veremez.'Vei-Mârde, 5/105) Bu müslümanlar, münkere karşı çıkmaktan acze düşmelerini ve bu husustaki kusurlarını bu âyet-i kerime ile gerekçelendirmeye çalışırlar. Oysa Ebu Bekr es-Sıddık (r.a) şu sözleriyle bu gibi kimselerin yanlış anlayışlarını şöylece düzeltmektedir: Ey insanlar! Siz: "Kendinize bakınız! Siz doğru yolu bulursanız o sapanlar size zarar veremez" âyetini okuyor ve anlaşılması gereken şekilden başka türlü anlayıp değerlendiriyorsunuz. Biz ise hiç şüphesiz, Peygamber {s.a)'i şöyle buyururken dînlemişizdir: "İnsanlar zalimi görüp de onun ellerini zulümden çekmeyecek olurlarsa, aradan fazla zaman geçmez, Allah kendinden bir ceza ile hepsini kuşatır.[17]
Nevevî der ki: Bu âyet-i kerimenin anlamı hususunda muhakkiklerce sahih kabul edilen görüş şudur: Eğer siz mükellef olduğunuz şeyleri yerine getirecek olursanız, sizden başkalarının kusurlu davranışlarının size zararı olmaz. Yüce Allah'ın: "Hiçbir kimse bir başkasının günah yükünü yüklenmez."^ -En'âm, &î64)buyruğunda olduğu gibi. Durum böyle olduğuna göre, kişi mükellef olduğu iyiliği emredip münkerden alıkoyma görevini yerine getirecek olur da muhatabı onun bu dediğine uymayacak olursa, artık bu yükümlülüğünü yerine getirenin kınanacak bir tarafı yoktur. Çünkü o, görevi olan emir ve alıkoymayı yerine getirmiştir. Muhatabın bunu kabul etmesi ise onun görevi değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.[18]
Açıktan İşlenen Ve Münker Olduğu Bilinen Bir Kötülüğe Karşı Çıkmak:
Rasulullah (s.a)'ın: "Sizden kim bir münkeri görecek olursa..." buyruğu, bizim reddedip değiştirmekle emrolunduğumuz münkerin açık işlenen ve bilinen bir münker olmasını gerektirmektedir. Yoksa iyiliği emredip münkerden alıkoyacak kimsenin araştırmak, teftiş, tecessüs, evlerin duvarlarına tırmanıp içeri dalmak ve buna münkeri araştırmayı gerekçe göstermek yetkisi yoktur. Bundan dolayı ilim adamları bu gibi tutumlara karşı çıkmışlardır. Süfyan es-Sevri ve başkaları gibi, [19]
İcma İle Münker Olduğu Kabul Edilen Hususların Değiştirilmesi:
Ortadan kaldırmakla yükümlü olduğumuz hükümler, müslümanlar tarafından icmâ ile münker olduğu kabul olunan hususlardır. Faiz, zina, içki içmek, açılıp saçılmak ve namazı terketmek ve benzerleri.
İlim adamlarının haram ya da vâcib olduklarında ihtilâf ettiği hususlara gelince; eğer bu ihtilâf zayıf olup haram olduğunu kabul edenlerin delili kuvvetli ise, bu gibi işleri yapanlara karşı çıkılır.
Şayet ayrılık güçlü olup tercihte bulunmak zor gelir, ancak ileri derecedeki ilim adamlarının yapabileceği bir iş haline gelirse, böyle bir durumda -doğrusunu en iyi bilen Yüce Allah'tır ya- bu gibi işleri yapanlara karşı çıkıl-mamahdır. [20]
İyiliği Emredip Münkerden Alıkoymaya İten Sebepler.
İyiliği emredip münkerden alıkoymaya iten pek çok sebep vardır ki, bazılarını şöylece sıralayabiliriz:
1- Ecir ve mükâfat kazancı. Çünkü insanlar birisinin kendilerine bir iyiliği göstermesi üzerine o iyiliği yerine getirecek olurlarsa, ecirlerinden herhangi birşey eksilmeksizin, o da onlar gibi ecir alır. Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir hayrı gösterirse, o hayrı yapanın ecri gibi onun için de ecir vardır.[21]
2- Allah'ın cezasından korkmak. Çünkü münker, bir toplum içerisinde yayılacak olursa, o toplum bu sebepten ötürü Allah'ın azabının inmesi tehdidi ile karşı karşıya kalır. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "İnsanlar zalimi görüp de onun ellerini yakalamayacak (ve zulümden alıkoymayacak) olurlarsa, Allah'ın kendi nezdinden üzerlerine onların hepsini kuşatıp bir azabı göndermesi pek yakın olur.[22]
3- Allah için gazablanmak, imanda bulunması gerekli özelliklerdendir. Rasulullah (s.a)'ın Allah için gazablanışına dair açıklamalar 16'ncı hadis açıklanırken geçmiş idi.
4- Mü'minlere öğüt vermek, onlara merhamet beslemek ve onları kurtarmak ümidi: Kul bir münkere düşecek olursa, bununla kendisini Allah'ın, ceza ve gazabına maruz bırakmış olur. Bundan dolayı müslümanın müslü-man kardeşini Allah'ın ceza ve gazabından kurtarmaya çalışması vâcibdir. Bu ise onu içine düştüğü münkerden alıkoymaya çalışmakla olur. Bu da o müslümana duyulabilecek rahmet şekillerinin en büyüklerindendir. Rasulullah (S.A.S.) de şöyle buyurmaktadır: "Merhametlilere Rahman {olan Allah) merhamet eder. Yerdekilere merhamet gösterin ki gökteki (melekler) de size merhamet etsin.[23]
5- Allah'ı ta'zim etmek ve Allah'ı sevmek: Yüce Allah, kendisinden korkulmaya, ona karşı takvâlı olunmaya, kendisine itaat olunmaya, ta'zim olunmaya en lâyık olandır. Bu ise O'nun vermiş olduğu emirleri kullan arasında uygulamakla ve O'nun sınırlarının çiğnenmesini engellemekle gerçekleşir. Zira münkere düşen bir kimse, yüce Rabb'ine karşı cüretkârca davranan bir kimsedir. O bakımdan müslümanlar, onun emrini insanlar arasında uygulamak için, kendileri için değerli ve kıymetli olan şeyleri feda etmeleri icabeder. Tıpkı Rasulullah (s.a)'ın yaptığı gibi. Ona Allah yolunda eziyet edildi ve onun gibi hiçbir kimseye de eziyet edilmedi. Ondan önceki Allah'ın Peygamberlerinin durumu da bu idi. Abdullah b. Mes'ud (r.a) dan dedi ki: Ben Rasulullah (s.a)'ı Peygamberlerden bir Peygamberi -Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun- anlatırken onu görür gibiyim. Kavmi O'na vurmuş, onu kanatmışken o ise yüzünden kanları siliyor ve; Allah'ım kavmime mağfiret buyur, çünkü gerçekten onlar bilmiyor, diyordu.[24]
Münkerden Alıkoyup Ma'rufu,Emrederken Hikmete Riayet .Etmek:
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Rabb'inin yoluna hikmetle vagüzel öğütle davet et\"(en-Nahi, 16/125} Kendisine iyiliğin emrolunduğu kişinin,durumunu gözönünde bulundurmak, hikmetin bir gereğidir. Bazı hallerde yumuşak davranmak kaçınılmaz olabilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Fir'avun'a gidiniz; çünkü o, azmıştır. Ona yumuşak söyleyin, belki öğüt alır, yahut korkar.Va-hâ, 20/43-44) Kimi zaman da serhve katı davranmak gerekir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey Peygamber! Kâfirlerle münafıklara karşı cihâd et ve onlara karşı sert davran ;"fet-;eL>be, 9/73) Yine bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Emrolunduğunu açıkça bildir."(ei-Hicr, 15/94)
İşte bundan dolayı, bu görevi yerine getirmeye kalkışan kimsenin belli birtakım nitelikleri kendisinde toplaması gerekmektedir. Nitekim Süfyan es-Sevri şöyle demektedir: Ancak kendisinde şu üç hususun bir arada bulunduğu kişiler iyiliği emredip kötülükten alıkoyabilirler: Emredip alıkoymak istedikleri ile yumuşak davranan, emredip ^alıkoymak istediklerinde âdil olan, emredip alıkoymak istediği şeyleri iyi bilen.
Ahmed (b. Hanbel) de şöyle demektedir: Kişi yumuşaklıkla ve alçakgönüllülükle emreder. Eğer (muhatapları) hoşuna gitmeyecek şeyi ona işittirecek olurlarsa, kızmamahdır. O taktirde kendi nefsi adına intikam almak isteyen bir kişi olur.
Yine İmam Ahmed şöyle demektedir: İnsanların idare edilmeye, yumuşak davranılmaya, sertliğe, kaçmaksızın iyiliğin kendilerine emredilmesine ihtiyaçları vardır; ancak fâsıklığı açıkça işleyen bir kişi müstesnadır. Çünkü onun saygı duyulacak bir tarafı yokur.[25]
Aynı şekilde uyulması gerekli hususlardan birisi de emr veya inkâr ve reddin başbaşa ve gizlice olması gerekir. Çünkü böyle bir husus, verilen öğüdün kabul edilmesi sonucunu verir. İmam Şafii şöyle demektedir: "Her kim kardeşine gizlice öğüt verecek olursa, ona gerçekten samimice öğüt vermiş olur ve bunu da güzel bir şekilde yapmış olur. Her kim kardeşine açıkça öğüt verecek olursa, o kimseyi rezil etmiş ve başkası önünde ayıplamış olur.[26]
İyiliği Emreden Başkalarına Örnek Olmalıdır:
İyiliği emredenin bu görevinde muvaffak olması için başkalarına örnek olması gerekir. İyiliği emrettiği taktirde herkesten önce onu yapan olmalıdır. Bir münkerden alıkoyduğu vakit de insanlar arasında o münkerden en uzak kişi de o olmalıdır. Çünkü Yüce Allah, başkasının yaptıklarını tepki ile karşıladığı işi işleyen ve bunun yapılmamasını emreden kişiye gazab eder. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz? Yapmadığınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir hışmı gerektirir."fesSo//, eı/2-3) Şu kadar var ki bu, Allah'ın emirlerini yerine getirmekte kusurlu davranan bir kimsenin iyiliği emredip kötülükten alıkoyma işini terkedeceği anlamına gelmez. Çünkü Yüce Allah onların sözlerinin davranışlarına aykırı düşmesini reddetmekte; şu kadar var ki, iyiliği emredip münkerden alıkoymalarını reddetmemektedir. Nevevi der ki: İlim idamları şöyle demişlerdir: İyiliği emredip münkerden alıkoyan kişinin emrettiği hususları yerine getiren, yasakladığı şeylerden de uzak duranın, haliyle kâmil bir kimse olması şart değildir. Aksine emrettiği şeyleri kendisi yapmasa, yasakladığı şeylere kendisi riayet etmeyip yasakladığı şeyleri işleyen bir kimse olsa dahi, iki hususu yerine getirmesi gerekir. Hem kendisine iyiliği emredip nefsini kötülükten alıkoyması gerekir, hem de başkalarına iyiliği emredip kötülükten alıkoyması gerekir. Bu iki husustan birisini ihlâl edip yerine getirmeyen bir kimsenin, ötekini de ihlâl etmesi nasıl mubah kabul edilebilir?[27]
İyiliği Emredip Münkerden Alıkoymayı Terketmenin Tehlikesi:
Müslümanlar yönetenler ve yönetilenler olarak bu görevi gereği gibi yerine getirmeyecek olurlarsa, hayasızlık yaygınlaşır, adi davranışlar genelle-şir, günahkâr kimseler hayırlıların başına musallat olur. Hak batıl, batıl da hak olur. Böylelikle de ümmet, kendisini aşağıdaki tehlikelerle karşı karşıya bırakmış demektir:
1- Şanı Yüce Allah bu görevi terketmeleri dolayısıyla Kitap Ehlini rahmetinden kovduğu gibi, Allah'ın rahmetinden kovmak. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır; "İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud'un ve Meryemoğiu İsa'nın lisanıyla lanet olunmuşlardır. Bu, onların isyan etmeleri ve haddi aşmalarından dolayı idi. Onlar işledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Gerçekten onların yapmaya çalıştıkları ne kötü bir ŞeydÜ'fel-Mâide, 5/78-79)
2- Dünyada helak olmak. Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın sınırlarını gereği gibi koruyup muhafaza edenin misali ile bu işleri işleyenin misali, bir geminin hangi bölümlerinin kendisine isabet edeceğini ortaya çıkarmak kastıyla aralarında kura çeken bir topluluğa benzer. Onlardan kimisine geminin üst tarafı, kimisine de alt tarafı isabet edince, geminin alt tarafında bulunanlar su almak istediklerinde, üstlerinde onların bulundukları yerden geçip giderler. Bu sefer: Biz, kendi payımıza düşen bir yerde bir delik açıp yukarımızda bulunanlara eziyet vermesek diye düşünürlerken, eğer (diğerleri) onları istekleri ile başbaşa bırakacak olurlarsa, hep birlikte helak olurlar. Şayet onları engelleyecek olursa onlar da ötekiler de hep birlikte kurtulurlar.[28]
3- Duanın Kabul Edilmeyişi. Huzeyfe (r.a)'den, O Rasulullah (s.a)'tan buyurdu ki: "Nefsim elinde olana yemin ederim ya iyiliği emredip kötülükten alıkoyarsınız yahut da aradan fazla zaman geçmeksizin Allah üzerinize kendi nezdinden bir ceza gönderir de sonra Ona dua ettiğiniz halde, O da sizin duanızı kabul etmez.[29]
Bu Hadisten Çıkartılan Hükümler:
1- Bu hadis, iyiliği emredip münkerden alıkoymanın imanın özelliklerinden olduğunu göstermektedir. Bundan dolayı Müslim bu hadisi "İman bölümü, münkeri alıkoymanın imandan olduğunun beyanı" başlığı altında zikretmiştir.
2- îmanın özelliklerinden herhangi birisini yerine getirebilip de bunun gereğini ifa eden bir kimse, acizlikten dolayı -bu hususta mazur olsa bile-onu terkeden kimseden hayırlıdır. Meselâ, kadın ay hali olduğu sırada namazı terketmekte mazurdur. Bununla birlikte Rasulullah (s.a) böyle bir şeyi kadının dinindeki bir eksiklik (sevap kazanma imkânını bulamama) olarak değerlendirmiştir.
3- Her kim kendisinin dövülmesinden yahut öldürülmekten çekinecek ya da malının zayi olmasından korkacak olursa, el ve dil ile münkeri değiştirme yükümlülüğü ondan kalkar.
4- Diğer taraftan, bayram gününde önce namaz kılınır, sonra hutbe okunur. Ümmetin selefinin kabul ettiği budur.
5- Hadis-i şerif, yöneticilere karşı elle cihadın olabileceğine delâlet etmektedir. Ebu Said (r.a)'in yaptığı gibi. Bir kimsenin bu yöneticilerin şaraplarını dökmesi, kendilerine ait olan eğlence âletlerini kırması da bunun gibidir. Onlara karşı kılıçla ayaklanmaya gelince, bu (namaz kılıp, kıldırdıkları sürece -çeviren-) bu hususta nehyedici hadislerin sabit oluşu dolayısıyla söz-konusu olmaz. [30]
[1] Müslim, İman, 78; Müslim Şerhi, I, 224
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 345
[2] Müslim Şerhi, \, 226
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 345-346.
[3] Mervan b. ehHakem b. Ebi'l-Âs, Bir Emevi halifesi olup Şam'da (65 H.) vefat etmiştir.
[4] Yani Rasululîah (s.aj'ın Sünnetine muhalefet edenlere karşı gösterilmesi gereken tepkiyi göstermek görevini yerine getirmiş olmaktadır.
[5] Fethu'l'Bâri, 111, 102; (Buhâri, îdeyn 6. -Çeviren-)
[6] Müslim Şerhi, 1,255 -
[7] Fethu'l-BĞTl, III, 102
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 346-347.
[8] Münker olan iş, ma'ruf olanın zıddıdır. Şeriat'm çirkin görüp haram kıldığı ve hoşlanmadığı her şey münkerdir. Lisûnu'i-Arab'âa (V, 332) denildiği gibi, aynı şekilde Allah'ın bize farz kıldığı şeyleri yapmamak da bir münkerdir.
[9] İbn Kesir, II, 75
[10] İbnul-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'ân, I, 292
[11] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 347-348.
[12] İbnü'I-Arabi, Ahkâmu'l-Kur'ân, I, 292
[13] İbn Kesir, II, 75 (İbn Kesir her ne kadar bu hadisin Ebu Hureyre'den riuayet edildiğini kaydetmekte ise de, bu hadisin Müslim'deki rivayeti sadece Ebu Said'den gelmektedir. Bk. İbn Kesir, II, 75 not 2. -Çeviren-)
[14] Müslim Şerhi, 1, 255
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 348-349.
[15] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 349.
[16] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 349-350.
[17] Hadisi Ebu Dâvud rivayet etmiştir. Ayrıca Bk. Sahihu'i-Câmi, 1969
[18] e/-Va/i B Şerhi'l-Erbain, 257
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 350-351.
[19] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 351.
[20] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 351.
[21] Müslim Şerhi, IV, 557
[22] Hadisi Ebu Dâuud ve Tirmizi rivayet etmiştir. Bk. Sahihu'l-Câmi, 1969
[23] Bk. Sahihu’l-Cdmi, 3516
[24] Buharı, IV, 148; Müslim Şerhi, İV, 434. Lafız Buhâri'nindir.
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 351-353.
[25] Câmiu'i-Uiumi ve'i-Hikem, 307
[26] Müslim Şerhi, X, 227
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 353-354.
[27] Müslim Şerhi, I, 225
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 354.
[28] Buhdri.IU, 111, (Şerike 6)
[29] Bk. Sahlhu'l-Câmi, 6947
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 354-355.