Bu Blog içinde Ara

16 Haziran 2012 Cumartesi

MÜSLÜMANIN SAYGI DUYULMASI GEREKEN HAKLARI

MÜSLÜMANIN SAYGI DUYULMASI GEREKEN HAKLARI


İbn Ömer -r.a.-den Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: "Allah'tan başka ilâh ol­madığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şâhidlik edinceye, na­mazı dosdoğru kılıncaya, zekâtı verinceye kadar, insanlarla savaşmakla em-rolündüm. Bunu yaptılar mı kanlarını, mallarını benden korumuş olurlar. İs­lam'ın hakkı ile olması müstesna. Hesaplarını görmek ise Yüce Allah'a aittir.
[1]

Bu Hadisin Önemi;


Bu büyük bir hadistir. Çünkü Allah'ı Tevhid etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Allah yolunda cihâd etmek ve İslâmın diğer görevle­rini yerine getirip uygulamak gibi, dinin temel kaide ve esaslarını nassa bağlamaktadır. Ayrıca müslümanın kanının ve malının haram olduğunu da açıkça ifade etmektedir. [2]

Öldürmenin Vacib Oluşu:


Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Ben... insanlarla savaşmakla em-rolundum." O'na bu emri veren Aziz ve Celil olan Allah'tır. Çünkü Yüce Al­lah şöyle buyurmaktadır: "Savaşmak -hoşunuza gitmediği halde- üzerinize (farz) yazıldı. Bazen hoşlanmadığınız birşey, sizin için hayırlı olabilir. Bazen sevdiğiniz birşey da hakkınızda şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (ei-Bakara, 2/216}
Yüce Allah, düşmanların hile ve tuzaklarını geri çevirmek, İslâm akide­sinin sancağı, yeryüzü ümmetleri üzerinde dalgalanıncaya kadar yükselt-,  mek için savaşı farz kılmıştır. Bununla birlikte İslâm, Kitap Ehline cizyeyi ödemeleri şartıyla dinleri üzere kalmalarına müsaade etmiştir. Arap müşrik­leri ile bunların dışında kalan putperestlerin ise ya müslüman olmaları, ya­hut da öldürülmelerinden başka bir yol kabul edilmez.[3] ez-Zührî[4] der ki: İster cihad etsin, ister otursun, cihad herkese vâcibdir. Oturan bir kimse kendisinden yardım istendiği zaman yardım etmek, imdada çağırıldığı za-• man imdada koşmak, savaşa çıkması istendiği zaman savaşa çıkmakla mü­kelleftir. Ona gerek duyulmayacak olursa, kurtulabilir.[5]

Kanları Ve Malları Koruyan


Peygamber (S.A.S.) kanların heder olmasına karşı koruyucuların neler olduğunu beyân etmiştir. Bu koruyucular şunlardır:
1- Şehâdet kelimesini söylemek: "Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehadet edinceye kadar...[6] îbn Receb der ki: "Dinden olduğu zarurî olarak (kesinlikle) bilinen hususlardan birisi de şudur: Peygamber (s.a) İslâm'a girmek isteyerek yanına gelen her­kesten yalnızca şehadet kelimesini söylemelerini kabul ediyor, bununla kan­larının dökülmesine karşı himaye altına alıyor ve bu, o kişiyi müslüman edi­yordu. Üsâme b. Zeyd birisine kılıcı kaldırdığı sırada "lâ ilahe illallah" dediği halde, o kişiyi öldürmesini Peygamber (S.A.S.) tepki ile karşılamış ve bunu şiddetle reddetmişti. Peygamber (s.a) de müslüman olmak isteğiyle yanına  gelen kimseye önce şart koymayıp daha sonra namaz ve zekâta mecbur et­mesi diye birşey söz konusu olmazdı.[7]
2- Namazın dosdoğru kılınması; Bu da Peygamber (S.A.S.)'in: "Ve namazı dosdoğru kılıncaya kadar..," sözü gereğidir. Yani şart ve rükünleri­ne riâyet ederek namazı kılmaya devam edinceye kadar... demektir. Mak­sat farz olan namazdır. Nevevî der ki: Bu hadis-i şeriften anlaşıldığına göre kasten namazı terkeden kimse öldürülür.[8]
Namazı terkeden kimsenin kanının koruma altında olmadığına tanıklık eden delillerden birisi de, Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, yollarını serbest bırakın." (et-Tevbe, 9/5)
Bu âyet-i kerime namazı terkeden kişi, tevbe etmediği taktirde öldürüle­ceğini kabul edenlerin delilleri arasındadır.
Bu delillerden birisi de Peygamber (S.A.S.)'in şu buyruğudur: "Başınıza birtakım yöneticiler getirilecek ki, yaptıkları işlerin kimisinin uygun olduğu­nu, kimisinin de münker olduğunu göreceksiniz. (Münker işlerini) hoş gör­meyen kurtulur.'Buna karşı tepki gösteren.esenliğe kavuşur, fakat, razı olup tabi olanlar {böyle olmazlar)." Ey Allah'ın Rasûlü bunlarla çarpışmayalım mı? dediler. Rasûlullah {s.a): "Namaz kıldıkları sürece hayır" diye buyurdu.[9]
Peygamber (S.A;S.)r'in: "Namaz kıldıkları sürece hayır" buyruğu nama­zın zalim yöneticilere karşı -savaşmaya engel olduğuna delil teşkil etmekte­dir.
Yine bu husustaki delillerden birisi, Ebû Saîd el-Hudrî'den nakledilen şu rivayetidir: AH (r.a) Yemen'de bulunduğu sırada Rasûlullah (s.a)'a az miktar­da altın göndermişti. Peygamber (S.A.S.) de onu dört kişi arasında paylaş­tırdı. Bir adam: Ey Allah'ın Rasûlü, Allah'tan kork, dedi. Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun sana! Bütün yeryüzü halkı arasında Al­lah'tan korkmaya herkesten daha lâyık olan ben değil miyim? "Sonra adam çekip gitti. Hâlid b. Velid dedi ki: "Ey Allah'ın Rasûlü, bu adamın boynunu vurayım mı?" Rasûlullah {S.A.S.) şöyle buyurdu: "Hayır, belki o namaz kı­lan birisidir. [10]
Rasûlullah (S.A.S.)'in: "Hayır, belki o namaz kılan birisidir" sözü, nama­zın hadisin geri kalan bölümünde zikredilen hususlarla birlikte, kanın dökül­mesine engel teşkil ettiğine bir delildir.
İleri gelen büyük ilim adamı ve imamlarımız arasından namazı terkede-nin öldürüleceği görüşünü kabul edenler arasında Mâlik, Şafiî, Ahmed, İshâk b. Raheveyh, İbnü'l-Mübârek, Şeyhülislam İbn Teymiyye, Şevkânî ve diğerleri de vardır. Şu kadar var ki, onlar arasında kimisi namazı terkede-nin irtidâd ettiği için öldürüleceği kanaatindedir, kimisi de bir had olarak öl­dürüleceği görüşünü benimsemiştir.[11]
Bu hususta Şeyh Nâsuriddin el-Elbâni'ye ait güzel açıklamalar vardır; onları harifyyen aktarmak istiyorum: "Şüphesiz tembelliği dolayısıyla na
mazı terkeden bir kimsenin müslüman olduğuna hükmetmek mümkündür. Elverir ki, ortada onun kalbinin gizlediklerini açığa çıkartacak veya buna .delâlet edecek birşey olmasın ve tevbe etmesi istenmeden önce bu suret üzere ölmüş olsun. Bu çağımızda görüldüğü gibi. Şayet öldürülmek ile, na­maza gereken dikkati göstermek suretiyle tevbe edip tutumundan vazgeç­mek arasında muhayyer bırakılıp, namaz kılmaktansa ölümü tercih edecek olduğundan öldürülecek olursa, böyle bir durumda kâfir olarak ölür. Müslü­manların kabristanına gömülmez. Ona müslümanlara ait hükümler uygu­lanmaz. Çünkü eğer kalbinde namazı inkâr eden bir kimse olmasaydı, na­maz kılmaktansa ölümü tercih etmesi aklın kabul edebileceği bir şey değil­dir. Böyle bir şeye imkân yoktur ve bu, ayrıca ispatlanması için delile gerek bulunmayan, insan tabiatından kesin olarak bilinen bir husustur.[12]
3- Zekât vermek: Bu da Rasûlullah (s.a)"ın: "Ve zekâtı verinceye... ka­dar" buyruğundan anlaşılmaktadır. Zekât veren bir kimse, kanını ve malını korumuş olur. Zekâtın farziyetini inkâr eden kişi ise kâfir olur ve dinden çı­kar. Zekâtın farz olduğuna inanmakla birlikte zekât ödemeyen kimse elbet­te ki günahkâr olur, fakat dinden çıkmaz. Müslümanların imamı (İslam dev­let başkanı) zekâtı ondan zorla almalıdır. Herhangi bir topluluk zekâtın farz olduğunu inkâr etmeksizin edâ etmeyecek olup bunların belli bir gücü ve kendilerini koruyabilme imkânları bulunuyorsa, müslümanların imamı, zekâtı verinceye kadar onlarla savaşmakla yükümlüdür. Bu hükme tanıklık eden nasların bazısı:
Ebû Hureyre'den, dedi ki: Rasûlullah (s.a) vefat ettikten sonra Ebû Bekir başa geçince Araplardan da küfre sapanlar, küfre saptıkları sırada (Hz. Ebû Bekir onlarla savaşmak isteyince) Ömer: Rasûlullah (s.a): "Ben insanlarla "Allah'tan başka ilâh yoktur" deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu diyen bir kimse benden malını ve canını korumuş olur. İslâm'ın hak­kıyla olması müstesna; hesabını görmek ise Yüce Allah'a aittir."diye buyur­muşken; nasıl olur da insanlarla savaşırız? dedi. (Ebu Bekir) şöyle cevap verdi: "Allah'a yemin ederim, namaz ile zekât arasında fark gözetenlerle mutlaka savaşacağım. Hiç şüphesiz zekât malın hakkıdır. Allah'a andolsu.n eğer benden Rasûlullah (s.a)'a ödedikleri bir oğlağı dahi esirgeyecek olurlar­sa, bunu esirgedikleri için onlarla çarpışırım.
Ömer dedi ki: "Allah'a yemin ederim, bunun tek sebebi, Allah'ın, Ebu Bekir'in kalbine savaşmak konusunda gereken ilhamı vermiş olmasıydı. Böylelikle O'nun bu yaptığının hak olduğunu öğrenmiş oldum." Müslim, Ebû Dâvûd ve Tirmizî'nin lafzında ise, "oğlak" tabiri yerine; "benden ... bir deve yularını dahi esirgeyecek olurlarsa" şeklindedir.[13]
Yine buna delil olan hususlardan birisi de, Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Eğer tevbe edip namaz kılarlar ve zekât verirlerse, yollarını serbest bıra­kın. Gerçekten Allah bağışlayandır, rahmet buyurandır." (et-Teube, 9/5)
Ebu Bekir b. el-Arabl[14] bu âyet-i kerime ile ilgili olarak şunları söyle­mektedir: "Bu, es-Sıddîk'in (r.a) yaptıklarının lehine sağlıklı bir delildir. O; "Namaz ile zekât arasında ayırım gözetenlerle andolsun ki savaşacağım. Çünkü zekât malın hakkıdır" deyip mürtedlerle savaştığında, bu delile ya­pışmıştı. Çünkü Yüce Allah kanın, korunmasını (serbest bırakılmayı), na­mazın kılınması ve zekâtın verilmesi şartına bağlı olarak zikretmiştir. Dola­yısıyla bu koruma aynı anda bu iki şarta bağlı olarak sözkonusu olur.[15]

İslâmın Diğer Hükümlerine Bağlılık:


Ebû Bekir (r.a), Peygamber (S.A.S.)'in: "İslâm'ın hakkı ile olması müstesna" buyruğundan, zekât vermeyenlerle savaşmanın vâcib olduğu hükmünü çıkartmış ve şöyle demiştir: "Allah'a yemin ederim, namaz ile zekât arasında ayırım gözetenlerle mutlaka savaşacağım. Çünkü hiç şüphe­siz zekât, malın hakkıdır."
Hac ve orucu eda etmeyenler ile savaşılacağını "İslâmın hakkıyla olması müstesna" buyruğunu delil göstererek kabul eden ilim adamları da vardır. Saîd b. Cubeyr der ki: Ömer b. el-Hattâb dedi ki: "Eğer birtakım kimseler haccı terkedecek olurlarsa, onlarla (terketmeleri halinde) namaz ve zekât için savaştığımız gibi hac için de şüphesiz savaşırız." İbn Receb de der ki: Bu açıklamalar kendisini koruyabilecek bir kesimin farz olan herhangi bir hükmü yerine getirmemesi halinde, onlarla savaşılabileceği hususuyla ilgili­dir. Bunları yerine getirmeyen tek bir kişinin öldürülmesine gelince, ilim adamlarının çoğunluğu namazı terkedenin öldürüleceği görüşünü kabul et­mişlerdir.
Müslümanın kanını mubah kılan herhangi bir fiili işlemek de "İslâm'ın hakkı" cümlesindedir. Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmek, muhsan olduktan sonra zina etmek ve irtidâd etmek gibi. Peygamber (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başka ilâh olmadığına, benim Al­lah'ın Rasûlü olduğuma şahidlik eden müslüman bir kimsenin kanı, ancak şu üç şeyden birisi ile helâl olur. Zina eden evli kimse, cana karşılık can ve müslüman cemaatten ayrılarak dinini terkeden.[16]
Buna göre Kelime-i Şehâdeti söyleyen namaz kılıp zekât veren ve dinin diğer emirlerini ifa etmekle birlikte, kanının dökülmesini mubah kılan bir iş işlemeyen bir kimsenin kanı ve malı haram olur. Nitekim Peygamber (S.A.S.) de: "Bunu yaptıkları vakit benden kanlarını ve mallarını korumuş olurlar[17] diye buyurmuştur.
Hükümler zahire göre uygulanır. Gizliliklerin hükmünü vermek Al­lah'a aittir:
Peygamber (S.A.S.)'in: "Ve onların hesaplarını görmek Allah'a aittir" buyruğuna göre; bize karşı müslüman olduğunu izhar edip yerine getirmesi gereken yükümlülükleri ifa eden kişi, kanını ve malını korumuş olur ve ona müslümanlara uygun muamele yapılır. Eğer o İslâm'a Allah'ın rızasını ve âhiret yurdunu kazanmak kasdıyla girmişse, elbette ki mü'mindir, Kıyamet gününde eksiksiz olarak mükâfatını görecektir.
Müslüman olmakla öldürülmekten korunma maksadını güden kimse ise, münafıktır ve onun açıklamadığı gizli halinin hesabını görmek Allah'a aittir. Aynı şekilde abdestsiz olarak namaz kılan yahut evinde gizlice Ramazan orucunu yiyip oruçlu olduğunu iddia eden kimsenin hükmü de böyledir. Böyle birisinden açığa vurduğu hali kabul edilir, sakladığı durumu ise Yüce Allah'a havale edilir. Rasulullah (S.A.S.) içten içe birtakım münafıkların mü­nafık olduklarını bilmekle, birlikte onlara İslâm hükümlerini uygulardı. [18]

Bu Hadisten Çıkartılan Bazı Hükümler:


1- Hafız İbn Hacer der ki: îmanın kabul edilmesi hususunda -delilleri öğrenmeyi gerekli görenlerin kanaatine hilâfen- kesin itikâd ile yetinilir.[19]
2- İbn Receb der ki: Rasulullah (S.A.S.)'in: "Benden kanlarını ve malla­rını korurlar" buyruğu şuna delildir: Rasulullah (S.A.S.) bu sözü söylediği sı­rada savaşmakla emrolunmuştu. İslâm'ı kabul etmeyeni de öldürüyordu. Bütün bunlar ise Medine'ye hicretten sonra olmuştur.[20]
3- Hadis-i şerifte, imanın ayrıca amellere ihtiyaç bırakmadığını iddia eden Mürcienin kanaatleri reddedilmektedir. Bundan dolayı Buhâri bu ha­disi Mürcienin kanaatlerini reddetmek üzere Kitabu'1-İman adlı bölümde kaydetmiştir.
4- Hadis-i şerifte, zahir amellerin kabul edileceğine, bu zahir gereğince lehlerine hüküm verilip içyüzlerinin Allah'a havale edileceğine delil vardır.
5- Aynı şekilde bu hadis-i şeriften, Allah'ın Şer'î hükümlerini uygulayıp Tevhidini ikrar eden bid'at sahiplerinin tekfir edilmeyeceği de anlaşılmakta­dır. [21]



[1] Buhârî, İman, 17. Lafız da Buhârînindir. Müslim Şerhi, I, 179
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 117.
[2] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 118.
[3] el-Hattâbî ve başkaları şöyle demişlerdir: Bununla kastedilenler, putperestler ile Arap müşrikleri ve kitap ehli dışında kalıp iman etmeyen kimselerdir.
[4] ez-Zührl, (58-124 h.): Adı Muhammed b. Müslim b. Abdulah b. Şihâb olup, Kureyş'in Ben-i Zuhre kabilesindendir.  Tâbiindendir,  hadis hafızı ve fâkihtir.  Önce Medine'de, sonra Şam'da yerleşmiştir. Ashabın fıkhı ile birlikte Sünnet'i ilk tedvin eden kişi O'dur. Bazı Sahabilerden ilim öğrenmiştir. Mâlik b. Enes ve onun çağdaşı ilim adamları da O'ndan ilim öğrenmişlerdir.
[5] İbn Kesir, I, 368
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 118.
[6] Hadisi Buharı ve Müslim rivayet etmiştir.
[7] bütün emirlerini yerine getirmek­ten sorumlu tutulur..." İbn Receb, Câmiu'l-Ulûmi ue'l-Hikem, Kahire, 1382/1962, s. 73 [Çevireni)
Câmiu'i-Ulûmi ue'i-Hikem, 79 (Bu ifadenin daha iyi anlaşılabilmesi için bundan son­ra adı geçen eserde zikredilenlerin de kaydedilmesi uygun düşmektedir: "... Hatta Peygam­ber (S.A.S.)'in bazılarından zekât vermemeyi şart koştukları halde, müslüman oluşlarını ka­bul ettiği de rivayet edilmiştir. İmam Ahmed'İn Müsned'inde Câbir (R.A.}'den şöyle dediği nakledilmektedir: Sakîfliler Rasûlullah (s.a)'a zekâtla mükellef olmamak ve cihâd etmemek şartını koştular, Rasûlullah {s.a} da ileride zekât da vereceklerdir, cihâd da edeceklerdir, diye buyurmuştu. Yine Ahmed'İn Müsned'inde kaydedildiğine göre Nasr b. Âsim el-Leysî kendile­rinden bir adamdan şunu rivayet etmektedir: Bu kişi Peygamber (s.a)'e gidip ancak iki vakit namaz kılmak üzere müslüman olmak şartını koşmuş, Peygamber (S.A.S.) de bu şartını ka­bul etmiştir. İmam Ahmed bu hadisleri delil kabul ederek şöyle demektedir: Fâsid şarta rağ­men müslüman olmak sahihtir. Bundan sonra ise, İslâm'ın
[8] Fethu'l-Bâri, 1, 83
[9] Müslim Şerhi, iv, 520
[10] Buharı, Megâzî, V, 110; Müslim Şerhi, III, 110
[11] Bu, namazı terkeden kimsenin kâfir mi, yoksa müslüman mı kabul edileceği husu­sunda farklı görüşlere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu meseleye dair açıklamalar ise üçüncü hadisi açıklarken geçmiş bulunmaktadır.
[12] es-Silsile, I, 132
[13] Hadisi Ahmed b. Hanbel ve Kütüb-i Sitte sahiplen rivayet etmişlerdir
[14] İbnü'l-Arabî, (468-543 h.}: Adı, Muhammed b. Abdullah b. Muhammed, künyesi Ebû Bekr'dir. Mâlikî âlimlerinin büyilklerindendir. Din ilimlerinde adeta bir denizdi. Mücte-hiddi. Şarka ilim yolculuğuna gitmiş, et-Tartuşî'den ve Ebû Hamid el-Gazzâlî'den ilim öğren­miştir. Daha sonra Merrakeş'e geri dönmüş, Kadı lyad da O'ndan ders okumuştu. Oldukça geniş ilmini ve son derece İncelikli îıkhî anlayışını ortaya koyan ilmî eserler bırakmıştır. Bazı­ları: 1- Andatü'I-Ahvezî, Şerhu't-Tirmizî, 2- Ahkâmu'l-Kur'ân, 3- el-Mahsûl fî İlmi'1-Usûl, 4-Müşkilu'l-Kitabi ve's-Sünne, 5- el-Avasım mine'l-Kavâsım. Bu oldukça kıymetli bîr kitaptır. Dolu dolu ilmî konuları ihtiva Ettiğinden dolayı iyice incelenmesini tavsiye ediyorum. Bazı kardeşlerle birlikte bu kitabı okuma fırsatını bulduk, büyük ölçüde faydalandık.
[15] Ahfcdmu'l-Kur'ön, II, 903
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 118-122
[16] Buhârî rivayet etmiştir. Müslim Şerhi, IV, 243. Lafız Müslim'indir, inşallah şerhi ileride gelecektir.
[17] Korumuş olurlar" (anİamını verdiğimiz) kelimenin kökünü teşkil eden "ismet" isâm'dan gelmektedir ki, bu da suyun akmasını Önlemek kasdıyla kırbanın ağzına bağlanan ip demektir.
[18] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 122-124.
[19] Fethu'1-Bârî, I, 83
[20] Câmiu'l-Ulûmi ve'l-Hikem.

[21] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 124.