DİNDE ZORLUK YOKTUR
İbn Abbâs (r.a.) dan, Rasulullah (s.a) buyurdu ki: "Muhakkak Allah, ümmetimin hata ile yaptığını, unutmasını ve kendisi için zorlandıkları şeyi bana bağışladı
.[1]
Bu Hadisin Önemi:
en-Nevevi der ki: Bu hadis oldukça önemli, faydalı birtakım meseleleri ve önemli birtakım hususları kapsamaktadır ki, bunlar bir araya toplanacak
olursa, bu kitabın kaldıramayacağı kadar büyük çapta bir esere ulaşır.[2]
İbn Hacer ei-Heytemi de der ki: "Bu hadisin genel bir faydası vardır. Çünkü bu üç husus çeşitli fıkıh bölümlerinde yer almaktadır. Bunların.oldukça büyük ve önemli bir yeri vardır. Bu hadise Şeriat'ın yarısı demek uy-! gundur. Çünkü insanın sözlü fiilleri ya kasti ve ihtiyari olarak meydana gelir, bunlar da ihtiyari olarak ve hatırlamakla birlikte yapılan kasdi fiildir yahut da kast ve ihtiyar sözkonusu olmaksızın yapılan fiillerdir. Bunlar da ya hata ya unutmak veya zorlama sonucu meydana gelirler. Bu hadisten sarahatle bilindiği gibi, bu gibi hallerdeki fiiller affedilmiştir. Mefhumuyla da insanın birinci bölümden sorumlu tutulacağı anlaşılmaktadır. O halde bu ha-dis-i şerif lafzı (mantuku) itibariyle Şeriat'ın yarısıdır, mantukuyla birlikte mefhumunu nazarı itibara alacak olursak Şeriat'ın tümüdür.[3]
O halde hadis-i şerif Nevevi ve İbn Hacer'in de açıkladıkları gibi, oldukça büyük bir öneme haizdir. Çünkü bu hadis-i şerif fukahânin fetvalarında dayanak kabul ettikleri büyük bir kaideyi esas olarak ortaya koymaktadır. [4]
Hatanın Bağışlanmış Olması
Rasulullah (S.A.S.)'ın: "Şüphesiz Allah ümmetimin hatâsını benim için ba-ğışlamıştır" hadisinde geçen hata: Kastın zıddıdır. Hata kasti olarak yapılmayan şeydir. Meselâ, bir kimseyi öldürme kastı olmaksızın yapılan fiille öldürmek gibi.[5] Buna göre hata eden (muhti) ise, fiilliyle birşeyi kastettiği halde, kastettiğinden başka birşeye tesadüf etmesi demektir. Kur'ân-ı Ha-kim'den bu hadis-i şerifin anlamına tanıklık eden buyruklardan birisi de Yüce Allah'ın şu hitabıdır: "Hata ettiklerinizden dolayı üzerinizde bir günah yoktur, fakat kalplerinizin kastettiğinde (günah vardır)."(ei-Ahzâb, 33/5) Bir başka yerde de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Rabb'imiz unuttuk yahut ya-nıldıysak bizi sorguya çekmeİ'Vei-Bofcora, 2/286) Rasulullah (S.A.S.)'ın şu buyruğu da bu hadisin anlamına tanıklık etmektedir: "Hakim hüküm verdiğinde içti-had eder ve isabet ederse iki ecri vardır. İctihad eder, hüküm verir ve yanı-lırsa, onun bir ecri vardır.[6]
İşte bu değerli naslar şanı Yüce Allah'ın hata edenin âhirette günah, vebal ve sorumluluğunu kaldırmış olduğunu göstermektedir. Bu ise Yüce Allah'ın bu ümmete lütfü, ihsanı, keremi, adaleti ve bağ ışındandır.
Hata edip yanıîandan vebal ve günahın kaldırılması onun hatasının birtakım hükümler doğurmayacağı anlamına gelmez.-Meselâ, müslüman hata yoluyla bir başka müslümanı öldürecek olursa, onun bu öldürmesinin Kur'ân nassıyla tesbit edilmiş birtakım hükümleri vardır: "Mü'min bir kimsenin bir diğer mümini -yanlışlıkla olması hali müstesna- öldürmesi olacak şey değildir. Kim bir mü'mini yanlışlıkla öldürürse mü'min bir köle âzâd etmesi ve akrabalarına teslim edilecek bir diyet vermesi lazımdır. Meğer ki onlar (bunu) bir sadaka olarak bağışlamış olsunlar. Şayet mü'min olmakla birlikte size düşman olan bir kavimden ise, o zaman mü'min bir köle âzâd etmesi gerekir, Şayet kendileriyle afanızda andlaşma bulunan bir kavim-dense o vakit akrabalarına bir diyet vermek ve mü'min bir köle azad etmek gerekir. Kimin gücü yetmezse, iki ay aralıksız oruç tutması gerekir. Bu, Allah tarafından bir tevbe olmak üzere (böyledir). Allah en iyi bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.'Ven-Nisd, 4/92) Fakat hata edenin bu hatası dolayısıyla herhangi bir hükmün sözkonusu olması yahut olmaması açısından mes'eleye bakmak, o meselenin delillerine muttali olmak, ilim adamlarının bunu nasıl kavramış olduklarını tetkik etmek gerekir. Bundan sonra da konu ile ilgili hüküm verilir. Çünkü hata edenin hatalı fiili sonucu herhangi bir hüküm doğurmayacak birtakım işler de vardır. Meselâ bir kimsenin, sarhoşluk verici bir içecek olmadığı zannıyla şarap içmesi hali buna benzer. Böyle birisine had de gerekmez, tazir de yoktur. Buna benzer bu kabilden pek çok mes'ele de böyledir.
Sözünü ettiğimiz hata yoluyla öldürme gibi birtakım hükümler doğan bazı yanlışlıklar da vardır. Yine bir kimse hata yoluyla başkasına ait bir malı telef edecek olursa, buna bağlı birtakım hükümler sözkonusudur. Böyle bir kişi telef ettiği malın tazminatını verir. Bunun gibi daha bir çok mesele vardır. [7]
Unutanın Affedilmesi:
Unutmak, hatırlamanın ve bellemenin zıddıdır. Bu da bir kimsenin bir şeyi daha önce hatırında tutmasına rağmen, o işi yaptığı vakit, o hatırında olan şeyi unutmasıyia olur. Unutan kişiden de Allah vebali, sorumluluğu ve günahı kaldırmıştır. Bu hadise tanıklık eden buyruklardan birisi de Yüce Allah'ın şu beyânıdır: "Rabb'imiz, unuttuk veya yanıldıysak, bizi sorguya Çekme !"fei-Bafcara, 2/286)
Unutandan günah ve vebalin kaldırılmış olması, unutmanın birtakım hükümler doğurmasına aykırı değildir. Meselâ, bir kimse abdestsiz namaz kılacak olursa, mutlaka iadede bulunması gerekir. Yine unutarak farz namazı vakti çıkana kadar kılmayan bir kimsenin, hatırlaması halinde o namazı kılması icabeder. Çünkü Rasuîullah (S.A.S.) şöyle buyurmuştur: "Kim bir namazı unutacak olursa onu hatırladığı taktirde namazını kılsın. Çünkü onun bundan başka bir keffâreti yoktur." "Ve beni anmak için namaza kalk.Va- H&, 20/14)[8]
Unutan kimsenin hakkındaki hükümler ile ilgili olarak birçok mes'elede ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır. Kimisi unutanın hakkında birtakım hükümler sözkonusu olduğunu kabul ederken kimisi kabul etmemektedir. Bu konuda ise kafi söz söylemek delile bağlı birşeydir. Eğer hüküm vermeyi gerekli kılan sahih bir delil varsa, biz de gereğince hüküm belirtiriz. Böyle bir delil bulunmayacak olursa hüküm vermekten uzak dururuz. Mesela, hicret yurdunun imâmı Malik (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) in görüşüne göre, bir kimse ramazan ayında unutarak yemek yiyecek olursa, o kimsenin o günün orucunu iade etmesi gerekir. Oysa Rasuîullah (s.a) şöyle buyurmaktadır: "Kim unutarak yer, yahut içerse o oruç açmasın. Çünkü bu, Allah'ın kendisine vermiş olduğu bir rızıktır.[9] İşte böyle bir durumda biz unutan kimse aleyhine herhangi bir hükmün bulunmadığını ve orucunun da sahih olduğunu söyleriz. Çünkü bu hususta nass sabit olmuştur. Hicret yurdunun imamı ise bu hususta mazurdur. Zira O, müctehid bir kimsedir, içtihadı dolayısıyla da onun için ecir vardır. Bu delilin O'na ulaşmamış olması da muhtemeldir. [10]
İkrah Altında Bulunanın (Zorlananın) Affedilmesi:
Bir kimseyi bir işi yapmak üzere zorlamaya ikrah denilir. "Kurh" zorluk, "Kerh" ise kahretmek, mecbur etmek demektir.[11]
Kur'ân-ı Kerim'den hadisin hükmüne tanıklık eden buyruklardan birisi de şudur: "Kalbi iman ile dopdolu olup zorlananlar müstesna olmak üzere, kim imanından sonra Allah'ı inkâr ederse...%1-NaM, I6/106) Bu âyet-i kerime, Ammâr b. Yâsir hakkında inmiştir. Çünkü O, zor ve baskı altında bir söz söylemişti. Yüce Allah bu hususta O'nun vebal almamış olduğunu, sorumlu tutulmayacağını, günah kazanmadığını ifade etmektedir.
Kurtubi der ki: Bir kimse öldürüleceğinden korkacak noktaya kadar küfür ve inkâra zorlanacak olursa, kalbi iman ile mutmain olmak şartıyla inkâr ederse, fukahâ günahkâr olmayacağını, hanımının kendisinden bâin talâkla boşanmayacağını, onun hakkında küfür ahkâmıyla hükmolunmaya-cağını icmâ ile- kabul etmişlerdir. Mâlikin Kûfelilerin ve Şafii'nin görüşü de budur.[12]
Şu âyet-i kerime de bu hadis-i şerifte tanıklık- etmektedir: "Mü'minler müminleri bırakıp kâfirleri veli edinmesin. Kim bunu yaparsa artık onun Allah'la hiçbir ilişiği kalmaz. Meğer ki, onlardan gelecek bir zarardan korunmuş OİaSiniZ."fAliİmrân, 3/28)
İbn Abbâs der ki: "Bu, kişinin kalbi iman ile dopdulu olmakla birlikte dili ile (bazı) sözler söylemesi demektir.[13]
Kurtubi de der ki: Denildiğine göre mü'min, kafirler arasında ikamet ediyor ise ve nefsine bir zarar geleceğinden korkuyorsa, kalbi iman ile dopdolu olduğu halde diliyle onları idare edebilir. Takiyye ancak öldürülme yahut âzânın kesilmesi veya büyük bir eziyet (işkence) korkusu ile birlikte helâl olur.[14]
İşte Yüce Allah'ın Kitab'ından aktardığımız bu naslar, ikrah altında bulunan bir kimsenin söz veya davranışı dolayısıyla sorumlu tutulmayacağını ortaya koymaktadır.
Tamamıyla ihtiyarı ortadan kalkan ve kendisinden isteneni yerine getirmeme gücü kalmayan bir kimse hakkında, günah söz konusu değildir ve sorumlu da olmayacağı ittifakla kabul edilmiştir. Meselâ, bir kimse zorla taşınıp girmemek üzere yemin ettiği bir yere sokulacak olursa, o kimse yeminini bozmuş sayılmaz. Aynı şekilde bir kadın zorla yatırılacak olur da, kendişinin de karşı koyabilecek hiçbir gücü bulunmaksızın onunla zina edilmesi halinde de hüküm böyledir.
Bir yönüyle tercihi bulunan, bir yönüyle de bulunmayan -meselâ, bir işi yapıncaya kadar kendisi veya bir başkasının dövülmesi gibi- mükreh kimseye gelince böyle bir fiile mükellefiyet taalluk eder. Çünkü böyle bir işi yapmama imkânına sahiptir, fakat onun bu işi yapmaktaki garazı, bizzat o fiili yapmak değil, kendisine gelecek zararı önlemektir.
Böyle bir ikrah halinde ise, ilim ehlinin bakış açılan farklı farklıdır.
Bu gibi fiillerde zorlamanın farklı hükümleri sözkonusudur.
Meselâ, Zeyd adındaki şahıs Amr adındaki kişiyi öldürmeye zorlanacak olursa, onu öldürmesi helâl olamaz. Kurtubi der ki: İlim adamları icmâ1 ile şunu kabul etmişlerdir: Bir kimse başkasını öldürmek üzere zorlanacak olursa, onu öldürmeye kalkışması caiz değildir. Sopa vurulduğu için veya bir başkası dolayısıyla da çiğnenmesi haram olan namusunu da çiğneye-mez. Böyle bir durumda başına gelen belâya sabreder. Başkasını feda ederek kendisini kurtarmaya çalışması helâl değildir. Dünyada da âhirette de Allah'tan afiyet ihsan etmesini diler.[15]
İlim ehlinin cumhurunun görüşüne göre, böyle bir durumda öldürme olursa ikrah edene de ikrah olunana da kısas uygulanması gerekir. Çünkü her ikisi de öldürmek fiiline iştirak etmişlerdir. Mâlik ve Şafii'nin benimsediği görüş budur. Ahmed'den meşhur olan görüş de budur. Bir kimse zina etmek üzere zorlanacak olursa, ilim adamlarının bu konuda farklı görüşleri vardır. Kimisi böyle bir işi yapmasam caiz kabul ederken, kimisi haram kılmıştır ve şöyle demişlerdir: Herhangi bir şekilde böyle bir işi yapmaya kalkışması caiz değildir. Hanbelilerin benimsediği görüş budur. İbnü'l-Arabî der ki: Sahih olan, zinaya kalkışmasının caiz olmadığıdır, böyle bir durumda da -düşer diyenlerden farklı olarak- ona had düşmediğidir.[16]
Öldürme ve zina dışında, Allah'ın haram kıldığı şeyleri işlemek için zorlamaya gelince; fukahânın çoğunluğu zorlananın bunları işleyebileceğini kabul etmişlerdir. Ancak bu durumda başkasına ait olup telef ettiği malın tazminatını öder ve yapmış olduğu bu fiil dolayısıyla eğer yerine getirmesi gereken hükümler sözkonusu olursa, o hükümleri de yerine getirir. [17]
Bazı Sözleri Söylemeye Zorlamak
Aralarında Mâlik, Şafii ve Ahmed'in de bulunduğu ilim adamlarının cumhuruna göre, herhangi bir sözü söylemek üzere zorlanan kimse o sözü söyleyebilir. Bu konuda onun için vebal ve günah da yoktur. Zira Yüce Allah, Allah'a asi olunan en büyük günah olan küfür sözünü söylemeyi dahi caiz kılmıştır; dolayısıyla küfürden daha aşağı sözleri söylemenin cevazı öncelikle sözkonusu olur. Söz söylemek için ikrah ise, akitlerde yemin ve adaklarda ve buna benzer bütün sözlü tasarruflarda düşünülebilir. [18]
[1] Nevevi der ki: Hasen bir hadis olup, bunu İbn Mâce, Beyhaki ve başkaları rivayet etmiştir. Ancak hadis sahihtir. Bk. el-Elbâni, Mişkâtii'hMesâbih, No: 6293. Aynca geniş açıklamaların yer aldığı el-İrvâ, 81
Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 413.
[2] Nevevi, Şerhu'l-Erbain, 59, Dâru Ömer b. el-Hattâb baskısı
[3] el-Vâfi, Şerhu'l-Erbâin, 328
[4] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 413-414.
[5] Lisânu'i-Arab, I, 66'dan özetle
[6] Buharı, VIII, 157, İtisâm 21; Müslim Şerhi, IV, 310
[7] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 414-415.
[8] Buhâri, I, 148, Mevkitus-Salâh, 37; Bk. Nevevi, Müslim Şerhi, B, 326
[9] Bk. Sahihu'1-Câmi, S958
[10] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 415-416.
[11] el-Vâfi fi Şerhi't-Erbâin
[12] Kurtubi, X, 182
[13] Kurtubi, IV, 57
[14] Aynı yer.
[15] Kurtubi, X, 183
[16] Kurtubi, X, 183
[17] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 416-418.
[18] Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 419.