Bu Blog içinde Ara

16 Haziran 2012 Cumartesi

Hadislerden Çıkartılan Bazı Hükümler

Hadislerden Çıkartılan Bazı Hükümler

Birinci Hadis


1- Hadis-i şerifte niyyetin imandan olduğuna delil vardır. Çünkü niyyet kalbin amelidir. İman da Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaat'e göre kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve rükünler ile amel etmektir. Bundan dolayı İmam Buhârî, bu ha­disi Kitâbu'l-İman'da zikretmiştir.
2- Hadis aynı şekilde müsiümanın bir işi yapmaya kalkışmadan önce onun hükmünü bilmesi gerektiğine delildir. Yapacağı bu işin meşru' olup olmadığını, vacib mi müstehab mı olduğunu bilmelidir. Çünkü hadis-i şerif­te eğer o amel için meşru görülen niyyet bulunmayacak olursa, amelin ka­bul olunmayacağı belirtilmektedir.
3- Hadis-i şerif itaat olan amellerde niyyetin şart olduğuna ve niyyet ol­maksızın yapılan amellerin hiçbir değer taşımadığına delildir. [1]

İkinci Hadis


1- İlim adamına bilmediği birşey hakkında soru sorulacak olursa, "bunu bilmiyorum" demesi gerekir. Bu onun mevkiini küçültmez. Aksine, onun dininin sağlamlığına delâlet eder. Alim bir kişinin yeterli bilgi olmaksızın bütün ilimlerin her bir tarafına dalışlarda bulunması dinine bağlılığının gev­şekliğine delâlet eder. Nitekim Said b. Ebi Meryem yoluyla Rasulullah (s.a)'ın: "Şüphesiz Allah'ın Peygamberi Eyyûb -salât ve selâm O'na- kendisi için bela teşkil eden hastalığı ile onsekiz yıl geçirdi. Sabahları kendisine uğ­rayan kardeşlerinden iki adam müstesna, yakın da, uzak da O'ndan uzak­laştı." şeklindeki hadis hakkında muasır ilim adamlarından birisi bu sahih hadis hakkında şöyle demektedir: Hadisin senedini iyice tetkik etmeden (söylenen sözler) Davud'a yalan ve iftiradır. İşte bu gibi şeyleri tetkiksiz söy­lemek bilmediği hususlara dalmak kabilindendir. Yüce Allah'tan esenlik di­leriz.
2- Aynı şekilde hadis-i şerifte Öğrenim yollarından birisine de delâlet edilmektedir. Bu da soru ve cevap yoludur. O bakımdan davetçi bir kirnsenin sahip olduğu bilgileri sunmakta değişik teknik ve usûlleri bilmesi, tek bir üslûp üzere donup kalmaması gerekir. Çünkü aynı üslûbu devam ettir­mek onu dinleyenlerin usanması sonucunu verir. Aksine davetçinin ümmet için hayır ihtiva eden yeni her şeyden yararlanması gerekir. Bu sözleri söy­leyişimin sebebi şudur: Bazı kimselerin yeni olan her şeye karşı olumsuz bir tavrı vardır. Halbuki bu yol (soru cevap) en yeni usûllerden ve eğitimciler nezdinde öğretimde pratikte kullanılan en güzel yollardan birisidir.
3-Yine hadiste meleklerin insan suretinde şekillendiklerine dair delil vardır. Kur'ân-ı Kerim'den birtakım naslar da buna tanıklık etmektedir. Ni­tekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kitapta Meryem'i de an. Hani o kendi ailesinden doğudaki bir yere çekilmişti. Sonra onlarla kendisi arasına bir perde germişti. Derken biz ona ruhumuzu gönderdik de, ona tam bir ademoğlu suretinde görünmüştü."(Meryem, 19/16-17) Burada "Ruhumuz" dan kasıt, Cebrail'dir.
Yine Şanı Yüce Allah, meleklerin İbrahim (A.S.)'e insan suretinde gel­diklerini ve kendisine durumu bildirinceye kadar onları tanımadığını haber vermektedir. Aynı şekilde melekler Lût (A.S.)'a güzel yüzlü genç delikanlı­lar suretinde gelmişti. Buna dair deliller pek çoktur.
4-Yine hadis-i şerifte, ihtiyaç duyulmayan şekilde bina yapmanın ve ge­reksiz yere binaları yükseltmenin mekruh olduğuna delâlet vardır. Birisi kalkıp şöyle diyebilir: "Hadis-i şerifte yüksek bina yapmanın yeriîdiğine dair açık ve net bir delil yoktur. Sadece bunun Kıyametin yaklaştığının alâmet­lerinden birisi olduğu haber verilmektedir." Ancak böyle bir itiraz şu şekilde red olunur: Söylediğimize delil teşkil edecek başka hadisler de vardır. Resu-lullah (S.A.S) şöyle buyurmuştur: "Kulun yaptığı her bir harcama dolayısıy­la ecir alması söz konusudur. Bina bundan müstesnadır."
Rasûlullah (s.a)'ın hoşlanmadığı bu durum -Rabb'inin korudukları müstesna- ümmetin içine düştüğü bir hal olmuştur. Müslümanlar bina inşa­atında aşırıya gitmeye başladılar. Pek çok malları bu uğurda harcamaya ko­yuldular. Halbuki evlâ olan, bu malların insanların Allah'a davet edilmesi yolunda harcanması, içinde bulundukları azgınlık ve sapıklıklardan kurtarıl­ması için harcanmasıdır.
5- Yine hadis-i şerifte ilim adamlarının huzuruna fazilet sahibi kimselerle âdil yöneticilerin huzuruna girileceği vakit güzel elbise giyip güzel bir görü­nüşe ve temizliğe özen göstermenin müstehap oluşuna delil vardır.
6- Hadis-i Şerifte ilim halkalarında oturuşun âdabı da açıklanmaktadır. Cebrail (A.S.) Rashulullah (s.a)'ın yakınında oturmuştur. İşte ilim talep eden bir kimsenin ilmi dikkatle belleyebilmesi ve âlimlerin ağzından sağlam bir şekilde ilim öğrenebilmesi için böyle davranması gerekir.
Diğer taraftan, hadis-i şerifte ilim halkalarında oturuşun keyfiyeti de açıklanmaktadır. Cebrail (A.S.) teşehhüdde oturur gibi oturmuş, ellerini bal­dırları üzerine koymuştu. O bakımdan ilim talep edene ilim talep ettiği sıra­da zihin ve duygularını bu işe yöneltmesi gerekir ki, ilim adamları ile birlik­te oturup kalkmaktan gereği gibi yararlanabilsin.
7- Hadis-i Şerifte gaybı Yüce Allah'tan başka kimsenin bilmediğine  delâlet vardır. Bu hakikate Kur'an-ı Kerim'den pek çok naslar da tanıklık etmektedir ki, Yüce Allah'ın şu buyrukları bunlar arasındadır: "De ki: Ben size yanımda Allah'ın hazineleri vardır, demiyorum. Ben gaybı da bilmiyo­rum. Ben hiç şüphesiz bir meleğim de demiyorum. Ben ancak bana vah- yolunana uyarım."(ei-En'ûm, 6/50) Resulullah (S.A.S.) Yüce Rabbinin kendisine  öğrettiğinden başka gayba dair birşey bilmezdi. Nitekim Yüce Rabb'imiz şöyle buyurmaktadır: "Gaybın anahtarları O'nun yanındadır. Kendisinden başkası bunları bilmez."(ej-En'âm, 6/59) Bir başka yerde de şöyle buyurulmakta-dır: "De ki: Ben kendim için Allah'ın dilediğinden başka ne bir fayda sağla­yabilirim, ne de bir zararı önleyebilirim. Eğer ben gaybı bilseydim, elbette daha çok hayır işlerdim ve bana hiçbir fenalık da dokunmazdı. Ben ancak azabın habercisi ve iman edecek bir topluluğu müjdeleyenim."fef-AYâ/, 7/188) İşte bu ve diğer naslardan, kendi imamlarının gaybı bildiğini iddia eden Şîa'nın görüşünün tutarsızlığı ortaya çıkmaktadır. Nitekim el-Kâfî'de şöyle denilmektedir:
"İmamlar -onlara selâm olsun- ne zaman öleceklerini bilirler. Onlar an­cak kendilerinin tercihleri ile ölürler."
"İmamlar -onlara selâm olsun- bilmek istedikleri vakit bilirler."
Yine el-Kâfî 260'ıncı sahifede şöyle denilmektedir: "İmamlar olmuş ve olacağı bilirler, onlara hiçbir şey de gizli kalmaz." [2]

Dördüncü Hadis


İlim adamlarımız bu hadisten pek çok hüküm çıkarmışlardır. Bunların bazısını söz konusu edeceğim. Çıkartılan bu hükümler üzerinde dikkatle dü­şünen bir kimse, Yüce Allah'ın, bu ilim adamlarına insanların en hayırlısı­nın hadislerini inceden inceye anlayıp kavrayabilme nimetini ne denli lütfetmiş olduğunu görecektir. Rasûlullah (s.a) da şu buyruğunda ne kadar da doğru buyurmuştur: "Benim sözümü işitip de onu ezberleyen, belleyen ve onu (öylece) başkasına aktaran bir kimsenin, Allah yüzünü ak etsin.
Çünkü nice fıkıh (elinde ince bilgi) taşıyıcısı vardır ki, fakih değildir ve nice fıkıh taşıyıcısı vardır ki ,o da kendisinden daha fakîh olana bunu taşır." Çünkü kişi Kitap ve Sünnet'ten pek çok şey bellemiş olmakla birlikte, nas-ları anlayamaz ve onların inceliklerine vâkıf olamaz. Bazan bir nassı olma­dık yerde delil gösterir. Kimi zaman da nassın delâlet ettiği noktayı görme­den geçer, bunun farkına varmaz ve bu dikkatini de çekmez.
Şanı yüce ve mübarek Allah'tan bize ve ilim adamlarımıza dinini fıkh edip kavramak nimetini lütfetmesini dileriz. Rasulullah (S.A.S.) şöyle bu­yurmaktadır: "Allah bir kimse hakkında hayır murad edecek olursa, onu dinde fakîh kılar."
Bu hadisten çıkartılan hükümlerden bazısını aşağıda kaydedelim:
1- Din üzere sebat için duaya teşvik. Nitekim Rasululiah (S.A.S.) bu şe­kilde Allah'a kavuşuncaya kadar din üzere sebat vermesi için yüce Rabb'ine dua ederdi. Enes {r.a)'den, dedi ki: Rasulullah {s.a) şöyle buyurmuştur: "Ey kalpleri evirip çeviren, kalplerimize dinin üzere sebat ver."
2- Kötü akıbetten Allah'a sığınmaya teşvik. Bundan dolayı ümmetin se­lefi kötü akıbetten korkarlardı. O kadar ki, onlardan kimisi şöyle demiştir: "Ezelden takdir edilmiş (e!-Kitabu's-Sâbık)in ağlattığı kadar gözleri hiçbir şey ağlatmamıştir." İbn Receb de selefin bu hususta kötü akıbetten korku ve dehşetlerini açıklayan pek çok şey nakletmiştir.
O halde kula düşen, ameline ve salâhına aldanmamaktır. Aksine o her zaman için korku ile ümid arasında bir yerde olmalıdır.
3- Ameller Cennet veya Cehennem'e girişe sebeptir.
4- Nasıl yaratılıp varedildiğini bilen bir kimseye, kendisini varedip en güzel surette yaratana şükretmek, emrettiği hususlarda O'na itaat etmek, yasakladığı ve vazgeçilmesini istediği şeylerden vazgeçmek görevi düşer.
5- Mutluluk ve bedbahtlığı Aziz ve Celil olan Allah'tan başka kimse bil­mez.
6- Dinleyenin ruhunda daha bir etkileyici olmasını sağlamak kasdıyla doğru habere dair yemin etmek.
7- Rızıktan yana endişe etmemek ve sebeplere yapışmakla birlikte kanaatkârlık gösterip bu hususta hırs göstermeyerek dini ve vicdanını -bazı­larının yaptığı gibi- satmak derecesine düşmemek.
8- Hayat Allah'ın elindedir. Hiçbir kimse ömrünü tamamlamadan asla ölmez. Bu da kulun Allah yolunda hiçbir kimseden korkmamasını ve kah­raman olmasını gerektirir.
9-  Kötü ve iyi ameller sadece birtakım alâmetlerdir. Yoksa mutlaka Cennet ve Cehennem'i gerektirici şeyler olarak görülmemelidir.
10- Bazı ilim ve hikmet adamları, ceninin geçirmiş olduğu bu aşamala­rın, anneye bir şefkat olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Yüce Allah cenini bir defada da yaratabilir.
11- Bazı ilim adamları cenine ruh üflenmediği sürece ceninin düşürül­mesine ruhsat vermişler ve bunu azle kıyas etmişlerdir. Şu kadar var ki, bu görüş sununla reddedilir: Ceninin yaratılışı, rahimde yerleştikten sonra nut-fe ile başlar. Nitekim Rasulullah (S.A.S.)'in şu buyruğu da buna tanıklık et­mektedir; "Nutfe üzerinden kırk iki gün geçtikten sonra -bir rivayette de kırk küsur gün geçtikten sonra- Allah bir melek gönderir. Nutfeye suret ve­rir. Onun kulaklarını, gözlerini, derisini, etini ve kemiklerini yaratır." İşte bu da modern ilmin lehine tanıklık ettiği bir husustur.
İbn Receb der ki: "Fukahâdan bir kesim kadına, karnında bulunan ceni­ni, ona ruh üflenmediği sürece düşürme ruhsatı vermişler ve bunu azl gibi değerlendirmişlerdir. Ancak bu zayıf bir görüştür. Çünkü cenin, hilkati baş­lamış, hatta belki de suret kazanmış bir yaratıktır. Azilde ise herhangi bir şekilde insan yavrusunun yaratılışı söz konusu olmamaktadır. Azil böyle bir hilkatin bir araya gelmesini engellemeye sebeptir. Hatta Yüce Allah o kişi­yi yaratmayı dileyecek olursa, azil bile bunu önleyemeyebilir."
12- Yine bu hadiste öldükten sonra dirilişe dikkat çekilmektedir. Çünkü insanı hakir bir sudan yaratmaya kadir olan onu tekrar yaratmaya kadirdir.
13- Bazı ilim adamları bunu, dört ay sonra cenin düşürülecek olursa namazının kılınacağına delil göstermişlerdir. Çünkü ona ruh üflenmiş bu­lunmaktadır. İşte İmam Ahmed'in benimsediği görüş budur. Aynı zamanda bu, Said b. el-Müseyyeb'den de nakledilmiştir. Nitekim Şafiî'nin iki görü­şünden biri de budur, İshak da bu görüştedir. [3]

Beşinci Hadis


1- Yasak, amelin fâsid olmasını gerektirir. Nevevî der ki: "Hadis-i şerif­te, usûl âlimleri arasından şöyle diyenlerin lehine delii vardır: Yasak, fâsid oluşu gerektirir. Fâsid olmasını gerektirmez, diyenler ise; bu vâhid bir ha­berdir, derler. Bu derece önemli bir kaideyi tesbit etmek için yeterli değil­dir. Ancak bu da tutarsız bir cevaptır." Hafız (İbn Hacer) ise der ki: "Bu ha­dis-i şerifte yasağın (nehyin) fesadı gerektirdiğine dair delil vardır."
2- Hadis-i şerif, İslâm'ın eksiksiz ve kâmil bir din olduğunu ortaya koy­maktadır. [4]

Altıncı Hadis


1- Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, müslüman Allah'ın haram kıldığı şeylerden uzak kalmalı, kendisi ile Allah'ın haram kıldığı şeyler arasında bir engel koymalıdır.
2- Müslüman ırzını (haysiyet ve şerefini) korumaya gayret etmeli, kendi­si için ayıp teşkil edecek her şeyden, ırzının da eleştirilmesine sebep olacak her şeyden uzak durmalıdır.
3- Hadis-i şerifte haram şeylere giden yollan tıkamak (seddü'z-zerâi1) ve onlara giden yolları haram kılmak kaidesini kabul edenler lehine delâlet vardır. Nitekim İslâm'ın kaideleri de buna delâlet etmektedir. Meselâ, sar­hoşluk veren şeyin azı da haram kılındığı gibi, yabancı bir kadınla halvet (başbaşa kalmak) da haram kılınmıştır. Buna dair deliller pek çoktur.
4- Yine hadis-i şerif, hayvanını başkasının ekininden otlayacak şekilde serbest bırakan kimsenin, hayvanının telef edip bozduğu ekinlerin tazmina­tını ödeyeceğine delil gösterilmiştir. Aynı şekilde köpek ve benzeri av hay­vanını Harem bölgesine yakın yerde ava salacak olup da bu av hayvanı Harem bölgesi içerisinde avı yakalarsa -İmam Ahmed'in bu husustaki fetvasında da olduğu gibi- avladığının tazminatını vermesi gerekir.
5- Hadis-i şerifte kalbin önemine işaret edildiği gibi, onu düzeltmek için gayret harcamaya da teşvik vardır. Çünkü kalb azaların komutanıdır. Onun düzelmesiyle diğer organlar da düzelir, bozulmasıyla da bozulurlar. [5]

Yedinci Hadis


1- Hafız İbn Hacer, Fethul-Bârî'de şunları söylemektedir: "Hadiste yer alan: "Biz; kime? diye sorduk" ifadesinden hareketle, beyânın hitab vaktin­den sonrasına ertelenmesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Nasihat, aynı za­manda din ve İslam diye de adlandırılabilir. Çünkü din sözlü olarak yapılan işler hakkında kullanıldığı gibi, amel hakkında da kullanılabilir.
2- Buhâri'nin Sahih'inde: Peygamber (s.a)'in: "Din Allah'a, Rasûlüne, müslümanların yöneticilerine ve genel olarak hepsine bir nasihattir." buy­ruğu ile Yüce Allah'ın: "Allah'a ve Rasûlüne nasihat etmeleri şartıyla" (et-Tevbe, 9/91) buyruğu diye bir başlığı Kitabu'l-İman'da açmış olması, nasi­hatin imandan olduğunu açıklamak içindir. [6]

Sekizinci Hadis


1- Hafız İbn Hacer der ki: İmanın kabul edilmesi hususunda -delilleri öğrenmeyi gerekli görenlerin kanaatine hilaf en- kesin itikâd ile yetinilir.
2- İbn Receb der ki: Rasulullah (S.A.S.)'in: "Benden kanlarını ve malla­rını korurlar" buyruğu şuna delildir: Rasulullah (S.A.S.) bu sözü söylediği sı­rada savaşmakla emrolunmuştu. İslâm'ı kabul etmeyeni de öldürüyordu. Bütün bunlar ise Medine'ye hicretten sonra olmuştur.
3- Hadis-i şerifte, imanın ayrıca amellere ihtiyaç bırakmadığını iddia eden Mürcienin kanaatleri reddedilmektedir. Bundan dolayı Buharı bu ha­disi Mürcienin kanaatlerini reddetmek üzere Kitabuİ-İman adlı bölümde kaydetmiştir.
4- Hadis-i şerifte, zahir amellerin kabul edileceğine, bu zahir gereğince lehlerine hüküm verilip içyüzlerinin Allah'a havale edileceğine delil vardır.
5- Aynı şekilde bu hadis-i şeriften, Allah'ın Şer'î hükümlerini uygulayıp Tevhidini ikrar eden bid'at sahiple, inin tekfir edilmeyeceği de anlaşılmakta­dır. [7]

Dokuzuncu Hadis


1- Nevevî der ki: Rasûlulîah (s.a)'ın: "Sizi terkettiğirn hususlarda siz de beni bırakınız." buyruğunda hükümlerde asloianın vacib olmamak olduğu­na, Şeriat'ın vürûdundan önce hükmün olmadığına delil vardır. Usûl âlimlerinin muhakkıklarına göre sahih olan görüş de budur. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz Peygamber göndermedikçe azab ediciler
değiliz. "(el-İsrâ, U/15)
2- Hafız İbn Hacer der ki: Hadis-i şerifte halihazırda kendisine ihtiyaç duyulmayan şeylerden önce acilen kendisine gerek duyulan daha önemli şeylerle uğraşmanın önceliğine işaret vardır.
3- Hacc ömürde bir defa farzdır, bu da icmâ' ile kabul edilmiş hususlar­dan birisidir. [8]

Onikinci Hadîs


1- Hadis-i şerifte dünyada da, âhirette de kula fayda sağlayacak şeyler ile ilgilenmek suretiyle zamanın verimli kullanılması teşvik edilmektedir.
2- Aynı şekilde basit, sıradan işlerle uğraşmaktan uzak durup, üstün ve değerli işlerle uğraşmaya da teşvik vardır.
3- Yine hadis-i şerifte, nefse karşı mücâdeleye ve nefsi güzelliklerle be­zemeye de teşvik vardır. Bu ise kişinin, nefsini, küçük düşüren eksiklik ve bayağılıklardan uzak tutmakla mümkün olur.
4- İlgilendirmeyen, faydası olmayan işlere müdahale etmek, insanlar arasında ayrılıklara ve düşmanlıklara götürür. [9]

Onüçüncü Hadis


1- Hadis-i şerif bencilliğin, kıskançlığın, başkasından hoşlanmamanın ve kin duymanın yerilen huylar olduğuna delâlet etmektedir. Çünkü bu ni­teliklere sahip bir kimse, hiçbir şekilde kendisi için sevdiği hayrı başkası için sevmez.
2- Hadisin muhtevası gereğince amel etmek, İslâm toplumunun birey­leri arasında sevginin yaygınlık kazanması sonucunu verir. Bu da tek bir vücudmuş gibi bir bütün haline gelinceye kadar birbirlerine kenetlenmeleri sonucunu verir. Rasulullah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Birbirlerini sev­meleri, birbirlerine merhamet duymaları bakımından müminlerin tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. O vücudun herhangi bir organı rahatsızla­nacak olursa, vücudun diğer bölümleri uykusuz kalmak ve ateş yükselme­siyle ona karşılık verir." Bu şekilde birbirine kaynaşmış bir ümmet hiçbir şekilde yenik düşürülmez, baskı altına alınmaz ve onun hiçbir sancağı yere düşmez.
3- Hadis-i şerif imanın artıp eksildiğine, itaatle hayır işlemekle arttığına, masiyet sebebiyle de eksildiğine delâlet etmektedir. [10]

Ondördüncü Hadis


1- Hadis-i şerif ırzın (şeref ve haysiyetin) korunması ve temizliğinin mu­hafaza edilmesi gerektiğine delâlet etmektedir.
2- Aynı şekilde hadis-i şerif müsîüman cemaatle birlikte olmaya, onlar­dan ayrılmamaya da teşvikte bulunmaktadır.
3- Allah, canilerin cinayet işlemelerini önlemek, toplumu korumak ve suçlara karşı himaye etmek kastı ile hadleri teşri buyurmuştur.
4-  Hadis-i şerif aynı zamanda Allah'ın haram kıldığı canı öldürmekten de sakındtrmaktadır. [11]

Onbeşinci Hadis


1- İslâm, İsiâm toplumunun fertleri arasında sevgi ve ülfeti yaygınlaştı­ran her şeye davet etmiştir.
2- Hadis-i şerif sözün önemine delildir. Çünkü kul bazan Allah'ı gazab-landiracak bir söz söyler ve buna hiç önem vermez; ama bundan dolayı da yetmiş yıllık bir süre ile Cehennem'de yuvarlanabilir.
3- Hadis-i şerifte ahlâkın üstün değerlerini kazanmaya, kötülerinden uzaklaşmaya teşvik vardır.
4- Hadis-i şerifte aynı şekilde başkaları ile güzel bir şekilde geçinmek de teşvik edilmektedir. [12]

Onaltıncı Hadis


1-  Müslüman nasihata, hayır yollarını araştırmaya ve bu yolları izleme­ye özel bir tutku sahibi olmalıdır.
2-  Dinleyen kişi iyice belleyinceye, önemini kavrayıncaya kadar sözü tekrar etmek (uygundur).
3- Kızgın bir kimse tasarruflarından sorumludur. Kızgınlığı sırasında herhangi bir malı telef edecek olursa tazminatını öder. Birisini Öldürecek olursa, Şeriat'ın nass ile tesbit ettiği şekilde, öldürmenin gerektiği hükümler onun hakkında sozkonusu olur. Bununla birlikte, bazı tasarruflarda gaza­bından dolayı mazur görülebilir. Özellikle de mazur görüleceğine dair her­hangi bir nas ve sahih bir kıyas varsa. Meselâ, kızgın kimsenin talâkının ta­hakkuk etmeyeceğini kabul eden görüşler delil gösterilebilir. [13]

Onyedinci Hadis


1- Hadis-i şerifte hayvana merhamet ve şefkat teşvik edilmektedir. Av­rupa toplumlarında insanoğlu tepelerine çöreklenen zulümden inim inim inlerken, orada ve başka yerlerde son zamanlarda kurulan hayvanlara yu­muşak davranma cemiyyetlerinden önce İslam bu alanda ileriye geçmiştir.
2- Hadis-i şerif, aynı şekilde Öldürüldükten sonra haklı herhangi bir ge­rekçe olmaksızın insana müsle yapmayı da yasaklamaktadır. [14]

Ondokuzuncu Hadis


1- Öğreticinin, öğrencisinin dikkatini yeterince çekmesi ve gerekli bilgi­leri ona vermeden önce onu hazırlaması gerekmektedir. Bu ise Rasulullah (S.A.S.)'in: "Ey delikanlı, ben sana bazı sözler öğreteceğim..." buyruğundan anlaşılmaktadır.
2- Çocukların terbiyesine ve onlara dinlerinin öğretilmesine teşvik var­dır.
3 Zamanın güzel bir şekilde kullanılması ve dünyada ve âhirette mükel­lefe fayda sağlayacak şekilde değerlendirilmesine özel gayret gösterilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. İşte Allah Rasulü zamanı bir yerden bir başka ye­re yolculuk yaptığı sırada bile değerlendirmeye çalışmaktadır. Çünkü Rasu­lullah (S.A.S.), İbn Abbâs'a bu vasiyeti, İbn Abbâs binek üzerinde terkisinde bulunduğu sırada yapmıştır.
4- Akıllıca davranmak ve sebepleriyle yerine getirmek suretiyle, kahra­manlık ve atılganlığı bir ahlâk haline getirmek. Bu ise zararın da faydanın da Allah'ın eliyle olduğunu bilmekten, insana zarar olsun, fayda olsun hak-
kında takdir edilenden başkasının isabet etmeyeceğine inancından gelmek­tedir. Bu inanç da kişiyi kahramanlığa ve cesaretle ileri atılmaya iter. [15]

Yîrmincî Hadis


1- Bu hadis-i şerif, hayanın bütünüyle hayır olduğunu göstermektedir. Hayası çoğalan kimsenin hayrı da çoğalır, faydası yaygınlaşır. Hayası aza­lanın hayrı da azalır.
2- Öğrenmekten ve hakkı talep etmekten alıkoyan haya yerilmiş bir
hayadır.
3- Veli kimsenin, çocuklarına hayanın huy olarak yerleşmesi için çalış­ması görevidir.
4- İffet ve vefakârlık hayanın bir ürünüdür.
5- Hayanın zıddı yüzsüzlüktür. Bu ise kişiyi kötülük işlemeye, kötülüğe dalmaya, açıktan açığa masiyetleri işlemeye götüren yerilmiş bir haslettir. Rasululiah (S.A.S.) şöyle buyurmaktadır: "Bütün ümmetim esenliktedir, an­cak kötülükleri açıktan açığa işleyenler müstesna."
6- Haya, imanın sahip olunması gereken dallarındandır. [16]   

Yirmibirinci Hadis


1- Ashab-ı Kiramın nasihate ve dini öğrenmeye ileri derecedeki-tutkun­luğu,
2- İman ve onun gerekleri üzerinde ölünceye kadar dosdoğru yürüme
emri,
3- Rasulullah (S.A.S.)'e verilmiş özlü sözlere bir örnek. [17]

Yirmiikinci Hadis


1- Müslüman, dini ile ilgili bilmediği hususları ilim ehline sormakla gö­revlidir.
2- Öğretici kimse, ilmi öğrenecek kişiye ulaştırmadan önce, kaldırabile­ceği şeyleri verebilmek amacıyla, öğrenecek olanın durumunu gözönünde bulundurmalıdır.
3- İlmi yayarken müjdelemek, kolaylaştırmak ve teşvik etmeye dikkat etmek gerekir.
4- Farzları ifa etmek, yasaklan terketmekle yetinmek, kişiyi Cennet'e girdirir. [18]

Yirmiüçüncü Hadis


1- İman, söz ve ameldir. İtaat ile artar, masiyet ile eksilir.
2- Çokça zikir teşvik edilmiştir.
3- Temizlik de bu hadis ile teşvik edilmektedir. [19]

Yirmidördüncü Hadis


1- Bu hadis-i şerifte insanın ihtiyaç duyacağı ister diniyle, ister dünya­sıyla ilgili her türlü menfaate dair dilediğini Allah'tan istemesi gerektiğine delil vardır. Çünkü hayır, bütünüyle Allah'ın elindedir.
2- Yine hadis-i şerifte kalbin önemine de delil vardır. Çünkü takvada da günahkârlıkta da asıl olan kalplerdir. Kalp istikamet üzere oldu mu, sair or­ganlar da istikamet üzere olurlar. Kalp günaha yöneldi mi, diğer organlar
da bozulurlar.
3- Hadis-i şerifte hayır ve faziletin, lütfün tümüyle Allah'tan geldiğine işaret edilmektedir. O kullan böyle bir şeyi fiilen hak etmemiş olmakla bir­likte, kendi lütfundan bunları kullarına ihsan eder. Kötülük ise kendilerin­den {yaptıklarından ötürü) gelir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sana bir iyilik isabet ederse o Allah'tandır, sana bir kötülük isabet ederse o da kendinden (dolayıJdır.'Ven-NiM, 4/79)
4- Nitekim hadis-i şerifte: "Kendisinden başkasını kınamasın." buyru­ğunda nefsin hesaba çekilmesine, günahlardan dolayı da pişmanlık duy­mak gereğine de işaret edilmektedir. [20]

Yirmibeşinci Hadis


1- İlmin neşri esnasında söylenen sözü, delil ile desteklemek. Çünkü bu, hakkın kabulüne bir yardımcı unsurdur. Mükelleflerin kalbinde de hakkı ' daha bir yerleştirir. O bakımdan ilim adamlarının kendilerine delile dair so­ru sorulacak olursa, bundan dolayı kalplerinin daralmaması gerekir. Diğer taraftan delile dair soru sormak, onlara olan güvenin sarsıldığı anlamına da
kabul edilmemelidir.
2- Hanımla güzel geçinmek ve ona iyilikte bulunmak kulun kendisiyle
Rabb'ine yakınlaşabileceği, Allah'a yakınlaştırıcı amellerdendir.
3- İşleri ele alırken bu gibi konularda hikmet yolunu kullanmak.
4-Yüce Allah'a yakınlaştırıcı amellere özel bir tutku gösteren Ashab-ı Kiram topluluğunun fazileti de bu hadisten anlaşılmaktadır.
5- Şükreden zenginin sabreden fakirden üstün olduğu da bu hadisten anlaşılmaktadır. [21]

Yirmialtınca Hadis


1- Hadis-i şerifte kamuya ait yerlerin temizliği teşvik edilmektedir. Eğer müslümanlar bu Peygamberi irşada gerektiği gibi bağlı kalacak olurlarsa, onların ülkeleri dünya ülkelerinin en temizlerinden olur. Fakat maalesef kâfirlerin, özellikle de Avrupa ve Amerikalıların buna daha çok önem ver­diklerini, müslümanların ise ihmal ettiklerini görmekteyiz.
2- Hadis-i şerifte adalet teşvik edilmektedir. Çünkü gökler ve yer ada­letle ayakta durur.
3- Sadaka adı bütün iyilik (mâruf) çeşitleri hakkında kullanılabilir.
4- Hadiste nafilelerin işlenmesi teşvik edilmektedir. Çünkü bunlar Al­lah'ın sevgisini kazanmanın ve O'na yaklaşmanın bir sebebidir. [22]

Yirmiyedinci Hadis


1- Hadis, kalbin yerinin ve kanaatinin önemine işaret etmektedir.
2- Semâdan gelen Şeriat'a uymaya iten unsur insanın içinden gelir. Oy­sa insanlar tarafından konulmuş yasalar böyle değildir. Bu yasalara uymayı sağlayan etken dış bir etkendir.
3- Hadis-i şerifte kalbin önemine büyük bir işaret vardır. O düzeldiği, doğru yol üzere olduğu, dinin esas ve kaidelerini iyice bildiği takdirde, kal­bin vereceği hükmün şüpheli hususlarda doğru olacağına, kalbin huzur bulduğu şeyin iyilik ve hayır olduğuna, hoşlanmadığı şeyin de günah ve kötü­lük olduğuna işaret vardır.
4- Hadis-i şerif, insanın şüpheli hususlarda ve benzerleri bazı konular­da, herhangi bir işi yapmak istediği takdirde kalbine başvuracağına delildir. [23]

Yirmîsekizinci Hadîs


1- Bu hadis-i şerif dünya ve âhiret maslahatını ihtiva eden hususların vedalaşma esnasında vasiyet edilmesinin teşvik edildiğini göstermektedir.
2- Bu hadis-i şerif, bid'at ortaya çıkarmaktan sakmdırmaktadır.
3- Bu hadis-i şerif, Râşid Halifelerin Önemli yerini ortaya koymaktadır.
4- Günümüzde ümmetin içine düştüğü bu durum, Hz. Peygamber'in verdiği haberin doğruluğunun delili ve tanığıdır. [24]

Yirmidokuzuncu Hadis


1- Bu hadiste Muâz b. Cebel (r.a)'in salih amellere ileri derecede önem verdiğine bir delil vardır.
2- Bu hadiste öğretim yollarından bir yola dikkat çekilmektedir. Bu da oldukça müstesna bir eğitim yoludur ve bu soru sorma yöntemidir ki, Rasu-lullah (S.A.S.)'ın: "Sana haber vereyim mi, bildireyim mi?" sözünde ortaya
çıkmaktadır.
3- İnsanlara öğretimde tedrici metodu izlemek. İşe dinin esas ve kaide­lerini öğretmekle başlanır, sonra da tedrici olarak diğer hususlara geçilir.
4- Nafilelerle Allah'a yakınlaşmanın fazileti büyüktür.
5-  Aynı şekilde Allah yolunda cihadın mevkii ve önemi de dile getiril­mektedir. [25]

Otuzdördüncü Hadis


1- Bu hadis, iyiliği emredip münkerden alıkoymanın imanın özellikle­rinden olduğunu göstermektedir. Bundan dolayı Müslim bu hadisi "îman bölümü, münkeri alıkoymanın imandan olduğunun beyanı" başlığı altında
zikretmiştir.
2- İmanın özelliklerinden herhangi birisini yerine getirebilip de bunun gereğini ifa eden bir kimse, acizlikten dolayı -bu hususta mazur olsa bile-onu terkeden kimseden hayırlıdır. Meselâ, kadın ay hali olduğu sırada na­mazı terketmekte mazurdur. Bununla birlikte Rasulullah (s.a) böyle bir şeyi kadının dinindeki bir eksiklik (sevap kazanma imkânını bulamama) olarak
değerlendirmiştir.
3- Her kim kendisinin dövülmesinden yahut öldürülmekten çekinecek ya da malının zayi olmasından korkacak olursa, el ve dil ile münkeri değiş­tirme yükümlülüğü ondan kalkar.
4- Diğer taraftan, bayram gününde önce namaz kılınır, sonra hutbe okunur. Ümmetin selefinin kabul ettiği budur.
5- Hadis-i şerif, yöneticilere karşı elle cihadın olabileceğine delâlet et­mektedir. Ebu Said (r.a)'in yaptığı gibi. Bir kimsenin bu yöneticilerin şarap­larını dökmesi, kendilerine ait olan eğlence âletlerini kırması da bunun gibi­dir. Onlara karşı kılıçla ayaklanmaya gelince, bu (namaz kılıp, kıldırdıkları sürece -çeviren-) bu hususta nehyedici hadislerin sabit oluşu dolayısıyla sözkonusu olmaz. [26]

Otuzbeşinci Hadis


1- Kalbin büyük önemine işaret vardır. Çünkü kalp, Yüce Allah'tan korkmanın, O'nun huzurunda saygı ile eğilme duygusunun kaynağıdır.
2- Takva ve iyi niyet, şanı Yüce Allah'ın kullarında kendisiyle ölçtüğü ve gereğince haklarında hüküm verdiği ana mikyas (ölçü)dır.
3- İslâm,
4- İslâm mu üzerinde
akide, ibâdet, ahlâk ve karşılıklı ilişkilerdir, kötü ahlâka karşı savaş açar. Çünkü kötü ahlâkın islâm toplu-olumsuz etkileri vardır. [27]

Otuzaltıncı Hadis


1- Hadis|-i şerifte, amellerin türüne göre, karşılıklarının verileceği belir­tilmektedir.
2- Hadis-i şerif, Allah'ın kullarına ihsanda bulunmayı {iyilik yapmayı) teşvik etmektedir.
3- Hadis-i şerif, küçük ve büyük günahlardan tevbe hususunda eli ça­buk tutmayı teşvik etmektedir.
4- Hadis-i şerirYüce Allah'ın Kitab'ına gereken ihtimamı göstermeyi teşvik etmektedir.
5- İlmi müzâkere ve okumak için, Allah'ın evlerinde oturanın faziletini dile getirmektedir. [28]

Otuzyedînci Hadis


1- Teşvik ve korkutma, eğitim üslûplarının en üstünlerindendir.
2- İbn Battal der ki: Bu hadiste şanı Yüce Allah'ın bu ümmete büyük lütfü beyân edilmektedir. Çünkü bu lütuf olmasaydı kimse Cennet'e gire­meyecekti. Zira kulların günahları onların iyiliklerinden fazladır.
3- Yine bu hadis-i şerifte, eğer kul yüce Mevlâsı için O'nun nezdindeki sevabı arzulayarak, Kıyamet günü de ceza göreceği korkusu ile zevk aldığı şeyleri terkedip arzularından ve nefsinin hoşuna giden şeylerden vazgeçe­cek olursa, bunlara dair verilecek büyük mükâfat da bu hadiste söz konusu edilmektedir.
4- Hafız (İbn Hacer) der ki: Bu hadis, Hafaza meleklerinin işlenen mu­bahları yazmadıklarına delil gösterilmiştir. Çünkü hadis hesenat ve seyyiât (iyilikler ve kötülükler) kaydı ile zikredilmiştir.
5- Hadis-i şerifte belirtildiği gibi Yüce Allah lütuf, kerem ve inayetiyle günaha cezayı ona denk kılmıştır. Hatta bu hususta adil cezadan ayrı ola­rak lütfunu da ilâve etmiş ve işlenen bir günahın cezalandırılmasının da af­fedilmesinin de sözkonusu olduğunu belirtmiştir: "Ve Allah onu siler. Al­lah'ın bunca lütfuna rağmen ise ancak helak olanlar (bunca lütfa rağmen kendisini helake sürükleyenler) helak olurlar." buyruğu ile: "Kim bir kötülük işleyerek gelirse, onun cezası ya onun misli bir kötülüktür yahut da ben onu mağfiret ederim." hadisleri ile buna işaret etmektedir.
Yüce Allah iyiliğin pek çok kat fazlasıyla karşılığını vereceğini tesbit et­tiği halde, kötülüğün karşılığında fazlasıyla cezalandırmayı takdir buyurmamıştır.
6- Hafız (İbn Hacer) der ki: Bu hadis-i şerif ile: Şeriat'te amel eden kim­se hakinda mubah diye birşey yoktur. Kişi ya asi olur ya sevap kazanır, şeklinde bir kanaate sahip olan el-Ka'bi'nin bu görüşü reddedilmektedir.
7- Yine hadis-i şerif, meleğin Yüce Allah'ın kendisine imkân verdiği bir yol ile insanın kalbine muttali olduğuna da delildir. [29]

Otuzsekizinci Hadis


1- Hadis-i şeriften, kişinin ileri süreceği mazeretlerinin bırakılmaması-nm, uyarıp korkutmadan önce geldiği anlaşılmaktadır.
2- Hafız (İbn Hacer) der ki: Hadisteki: "Kul bana...yakınlaşmadı" ifade­sinden şu anlaşılmaktadır: Nafile, farzın önüne geçirilmez. Çünkü nafileye "nafile" adının veriliş sebebi, farzdan fazla olarak yapılması dolayısıyladır. Farz edâ edilmedikçe, nafile de tahakkuk etmez. Önce farzı edâ edip sonra da buna nafileyi ilâve eden ve bunu sürdüren bir kimse ise, gerçekten Al­lah'a yakınlaşmak istediğini ortaya koymuş olur.
3- Nafile, farzlardaki eksiklikleri telâfi eder. Çünkü Rasulullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Bakın bakayım kulumun nafile bir ibadeti var mı? Onunla farizası (ndaki eksiklikler) tamamlanır.”
4- Yine Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre kul yüksek derecelere ne ka­dar ulaşırsa ulaşsın, Yüce Allah'tan isteklerini kesmemelidir. Zira Allah'tan istekte bulunmak, O'nun Önünde zilletini, huzurunda boyun eğişini açığa vurmak demektir. [30]         

Kırkıncı Hadis


1- Rasulullah (s.a)'ın Abdullah b. Ömer'in omuzlarını yakalaması, ilim talep edenin anlatılacak hususlara dikkatini çeken bir davranıştır. Ayrıca Öğrenciye öğretmeninin kendisine önem verdiğini, öğrettiği bilgiyi ruhunun derinliklerine ulaştırmak için özel bir gayret harcadığını hissettirmektedir. Bu ise ilmin iyice bellenmesi sonucunu verir. Zira kendisine bu şekilde dav-ranılan kimsenin bunu unutmasına imkân yoktur.
Aynı şekilde bu hadisten, Rasulullah (s.a)'ın Abdullah b. Ömer'i ne ka­dar sevdiği de anlaşılmaktadır. Çünkü böyle bir davranışı kişi çoğunlukla sevdiklerine yapar.
2- Hadis-i şeriften Rasulullah (s.a)'ın ümmetine hayır ve salâhı ulaştırmaya olan tutkunluğu anlaşılmaktadır.
3- Yine hadii Şerifte mutlaka gerekli şeylerle yetinmeye işaret vardır.
4- İtaatleri işlemekte eli çabuk tutmak da teşvik edilmektedir. [31]