Hadîs Usûlü İlminin Tarifi:
Adına “Ulumu’l-hadis” ve “Usulu’l-hadis” denen bu ilmin, mütekaddimûn ve müt'eahhirûn'a ait olmak üzre iki tarifi vardır:[1]
Müteahhirûn'un tarifi: “Kabul edilen ve reddedileni bilmek bakımından “râvî” ve “mervî = rivayet edilen” den bahseden ilimdir”.
Mütekaddimûn'un tarifi: “Rasûl-i Ekrem'e (s.a.), hadîslerin nasıl ulaştığını bilmek için; zabıt ve adalet bakımından râvîlerin durumunu, muttasıl veya munkati'... olması bakımından senedin durumunu inceleyen ilimdir” [2]
Birinci tarif, ikincinin özetidir diyebiliriz.[3]
Tarifte geçen bütün terimleri “hadis terimleri” ve “râvîde aranan şartlar” baksinde açıklamaya bırakarak, bu ilmin nasıl doğduğunu ve nasıl geliştiğini görelim.[4]
Birinci yüzyıl:
Ashâb devrinde hadîs nakil işini; iman, ihlâs (samîmiyyet) ve yüksek ahlâk örneği ashâb yapıyordu. Pek azında unutma ve yanılma olabildiyse de çoğu büyük kabiliyyet sahibi idiler. Buna rağmen, bu devrede de, sened ve metin üzerinde şu kişilerin söz söyledikleri olmuştur:
İhn-Abbâs (v. 68/687), Ubâde b. Sâmit (v. 34/654), Enes b. Mâlik (v. 93/712), Âişe (v. 57/677) (r.a.).
Büyük tabiîler devri de ashâb devrini andırır. Pek az kişi hakkında, şu zatlar söz etmişlerdir:
Şa'bî (v. 104/722), Saîd b. el-Müseyyeb (v. 93/712), İbn-Sîrîn (v. 110/ 728).
İkinci yüzyıl:
Bu devrede -orta yaşlı tabiîler devri- mürsel hadîsi merfû' göstermek... gibi [5] bazı rivayet hataları olmuş, bu sebeple, ikinci hicret asrının ortalarında, sened ve metin tetkiki biraz daha hareketlenmiş ve çoğalmıştır. Bu asrın ortalarından sonra, çeşitli mezheb salikleri çoğalmış, müslümanlar başka milletlerle kültür temasında bulunmuşlar, herkes kendi inanç ve görüşünü müdâfaa için hadîsler ileri sürmüştür. Ehl-i sünnete karşı, çeşitli bid'at sahiplerinin hadîs uydurmaları da bu devrede başlar. İşte buna karşı, İslâm’ın bozulmasını önlemek, sahih hadîslere sahtesinin karışmamasını temin etmek için bu devrede hadîs usûlü ilminin temelleri atılmıştır. Üçüncü asır sonuna kadar, bu konuda çalışan, söyleyen ve yazanlardan birkaçı:
el-A'meş (v. 148/765), Şu'be (v. 160/777), Mâlik b. Enes (v. 179/795) Ma'mer (v. 153/770), Hişâm (v. 154/771), Evzâî (v. 156/773), Süfyânü's-Sevrî (v. 161/778), Hammâd b. Seleme (167/783) el-Leys b. Sa'd (v. 175/ 791).
İbn-Mübârek (v. 181/797), Ebû-İshâka'l-Fezârî (v. 185/801), İbn-Uyeyne (v. 197/812), Vekî b. el-Cerrâh (v. 197/812), Yahya b. Saîdi'l-Kattân (v. 189/805), Abdurrahman b. Mehdî (v. 198/813). Ahmed b. Hanbel (v. 241/855). Buhârî (v. 256/870), Ebû-Zur'a (v. 264/877), Ebû-Hâtim (v. 277/890)
Bunlar ve muasırlarının bu konudaki çalışma mahsulleri ve fikirleri bir eserde toplanmış değildi. Rivayet kitaplarında karışık ve dağınık bulunuyordu.
Bilindiğine göre, bu konudaki bilgi ve kaideleri ilk defa tasnif düzenine koyan, Kadı el-Hasen b. Abdirrahmani'r-Râmhürmüzî dir. (v. 360/971). Eserinin adı: “El-Hadisu’l-Ğasıl Beyne’r-Ravi vel-vai” Bu eser, -İbn-Hacer'in dediği gibi- muhteva bakımından eksiktir.
el-Hâkim, Ebû-Abdillâh en-Nîsâbûrî (v. 405/1014), “Ulûmu'l-hadîs” isimli kitabını yazıyor ve -hadisle ilgili- elli çeşit ilim dalından söz açıyor. İbn-Hacer'e göre bu da eksiktir.[6]
Bundan sonra Hatîb Bağdadî (v. 463/1071), “El-Kifaye fi Kavanini’r-Rivaye” ve “El-Camiu’l-Âdabı’ş-Şeyh ve’s-Sâmiı’” adlı kitaplarını yazıyor. İbn-Nukta'ya göre, bundan sonra gelenler, hep onun kitaplarından faydalanmışlardır.
Arada birkaç kişiden sonra, (643/1245) de vefat eden “Osman b. Abdirrahmani'ş-Şehrzûrî”, “İbnu's-Salâh” mukaddimesi diye meşhur olan “ulûmu'l-hadîs” ini yazıyor. En çok okunan ve üzerinde çalışılan kitap bu eser olmuştur.
Zeynu'l-Irâkî (v. 806/1403), Bedru'z-Zerkeşî (v. 794/1392) İbn-Haceri'l-Askalânî (v. 852/1448) gibi büyük muhaddislerin, bu eser üzerine “Nüket” isimli çalışmaları vardır.
İmam Nevevî (v. 676/1277), mezkur kitabı iki defa kısaltarak “Et-takrib ve’t-teysir lima’rifeti süneni’l-beşiri’n-nezir” i yazmış, Süyûtî (v. 911/1505), “Tedribu’r-Ravi…” adıyla onu şerhetmiştir.
Îbn-Kesîr'in (v. 774/1372) “El-baisu’l-hadis” i mezkûr kitabın muhtasarlarının en güzelidir ve basılmıştır.
Bu konuda zamanımıza kadar eser verilmeye devam edilmiştir. Bazı örnekler:
İbn-Dakîkı'1-Îyd (v. 702/1302), “El-İktirah” “El-Hulasatu fi Usuli’l-Hadis”
İbn-Haceri'1-Askalânî. “Nuhbetü’l-fiker fi Mustalahi Ehli’l-Eser”
Bu kitap üzerinde de şerhler yapılmıştır. Aliyyu'1-karî (v. 1014/1605) ninki bunlardandır.
Cemâlüddîni'l-Kaasimî (v. 1332/1914), “Kavâidu’t-tahdis” (Basılmıştır).
Zeydî'lerden İbnu'l-Vezir (v. 840/1436), “Tehkihu’l-İnzâr” adlı değerli bir eser yazmış, bu kitap, Muhammed b. İsmâîl (el-Emiru's-San'ânî) tarafından, “Tavdiu’l-efkâr” ismiyle şerhedilmiştir. (Bu da matbû'dur).
Dr. Subhî's-Sâlih “Ulumu’l-hadisi ve mustalahahu” ismiyle bir eser yazmıştır.[7]
İlmin her kolunda büyük hizmetleri geçen milletimizin de bu konuda çalışmaları vardır.
Biz, asrımıza yakın olanlarla, yaşayanlardan bir iki örnek hatırlayalım:
Abdünnâfi' Paşa, “Nuhbetu'l-fiker tercemesi”.
Mahmûd Es'ad “Usûl-i Hadîs”.
İzmirli İsmâîl Hakkı, “Siyer-i Celîle-i Nebeviyye Mukaddimesi”.
Ahmed Naîm, “Tecrîd tercemesinin büyük mukaddimesi”.
Prof. M. Tayyib Okiç, “Bazı Hadîs Meseleleri Üzerinde Tetkikler”.
Prof. M. Fuâd Sezgin, “Buhârî'nin Kaynakları.” [8]
Hadîs İlminin Diğer Dalları:
Zaman geçtikçe râvî silsilesi uzamış ve tetkiki gereken insanlar çoğalmıştır. Ayrıca metnin anlaşılmasını ve onunla ilgili itirazların cevaplandırılmasını temin maksadıyla yapılan çalışmalar, bu ilmin hacmini çok büyütmüş, daha üçüncü asır sonlarından itibaren “Usûlu'l-hadîs”ten birkaç yeni ilim dalı doğmuştur:
1- İlmu’l-Cerh ve’t-ta’dil: İlerde buna temas edeceğiz.[9]
2- Ma’rifetü’s-Sahabe: Bu ilim, hadîsin “mürsel” olup olmadığını bilme yönünden çok lüzumludur.[10]
3- İlmu Tarihu’r-Ruvat: Ravîler'in güvenilir olup olmadıkları yolunda hüküm vermemize yardımcıdır. Çünkü, ravîlerin doğum tarih ve yerlerini, seyahatlarını, temas ettiği ve etmediği muhaddisleri, hafıza sıhhatlerinin -muhtelif yaşlarındaki- durumunu bu ilim inceler.
Abdullah b. Ahmed b. Rabîa'nın (v. 373/983), asırlar boyu birçok bilgin tarafından eklerle -zeyiller- tamamlanan “el-Vefeyât” ı, İbn-Haceri'l- Askalânî'nin “Tehzibu’t-Tehzib” bu konuda faydalı örneklerdendir.
4- Ma’rifetu’l-Esmâ ve’l-eknâ ve’l-elkab: Bazı râvîler isimleriyle, bazıları lâkab veya künyeleriyle meşhur olmuşlardır. Bu durum, bir takım yanılmalara sebep olur. Bunu önlemek için, mezkûr ilim dalı meydana gelmiştir. Örnekler:
Aliy b. el-Medînî, Müslim, Nesâî, İbn Ebî-Hâtim, İbn Hibbân, Hâkim... gibi bilginlerin bu konuda kitapları vardır. Muhammed b. Ahmed e'd-Dûlâbî'nin (v. 310/922), “El-Eknâ ve’l-Esmâ”sı Haydârâbâd'da basılmıştır.
5- İlmu Te’vilu Müşkili’l-Hadis: Buna, “Te’vilu Muhtelifu’l-Hadis” de denir. İlerde temas edilecektir.[11]
6- Ma’rifetu’n-Nâsih ve’l-Mensuh: (Hadiste nesh bahsine bakınız).
7- Ma’rifetu Ğaribu’l-Hadis: Az kullanıldığı için manası zor anlaşılan ve hadîs metinlerinde geçmiş bulunan kelimeleri, örnekler göstererek açıklar. Bu konuda en cami' eser, İbnu'l-Esîr'indir. Süyûtî'nin kısaltmasıyla birlikte basılmıştır.
8- İlmu Ilelu’l-Hadis: Hadîs ilimlerinin en incesi ve zoru olarak kabul edilmiştir. “Sened veya metinde, hadîsin sıhhatine dokunan fakat, mütehassıslardan başkasının gözüne çarpmayacak kadar gizli bulunan kusurları inceler. İbnu'l-Medînî, Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, İbn Ebi Hâtim, Ebu-Zür'a, Dârekûtnî... bu ilim üzerinde durmuşlar, eserler vermişlerdir. Ebû-Hâtim'in İlel'i basılmış, Ahmed b. Hanbel'inki ise, Ankara İlahiyat Fakültesi Yayınları arasında çıkmaya başlamıştır[12]
9- Uydurma sözlerin hadîs diye ortaya sürülmeye başlaması üzerine, hem bunları toplayıp teşhir etmek, hem de bununla ilgili kaideleri vermek üzre ortaya konmuştur. Bunun üzerinde de ilerde genişçe duracağız.[13]
Hadîs metinlerini içine alan ve onların rivayet tarzını gösteren kitapları bundan sonraki bahiste ve “hadîs terimleri” mevzuunda gösterilecektir.[14]
[1] Usûl ilmi bakımından mütekaddimûn devri Hatîb Bağdadî (v. 463/1071) ile son bulur.
[2] Tedrîbu'r-râvî, mukaddime; el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 489.
[3] Mütekaddimûn, bu tarifi verdiği ilmin adına “Ulumu’l-Hadisi Rivaye” diyor.
Halbuki Müteahhirûn'un, aynı ismi taktıkları ilim tamamen hadis senet ve metinlerinin toplanıp nakledilmesiyle ilgili olup tarifi şöyledir: “Peygamber Efendimize (s.a.) ait bilinen (nisbet edilen) söz, fiil, takrir, vasıf ile -uykuda ve uyanıkken onda meydana gelen- davranışların naklini içine alan ilimdir.”
Mütekaddimûn “Ulumu’l-Hadisi Diraye” adıyla, “hadîsleri anlama ve onlardan hüküm çıkarmayı” kastediyorlar. Bak. el-Muhtasar, s. 5-14.
Müteahhirûn ise bu son ismi de “Hadîs Usûlü” ilmi için kullanırlar.
[4] Asırlar ilerledikçe bu ilmin muhtevası genişlemiş ve içinden birkaç ilim dalı daha doğmuştur. “Cerh ve ta'dîl” ilmi ile “râvîler tarihi, bunlardandır. İlerde bunları da ele alacağız.
[5] Bu terimler için “Üçüncü Kitab”a bakınız.
[6] (1338/1919) da vefat eden Tâhiru'l-Cezâirî, adıyla bu eseri kısaltmıştır.
[7] Kitabımızın kaynaklarından birisi olan bu eser birkaç defa basılmış ve her baskı bir öncekinden, şekil ve muhteva bakımlarından daha mükemmel olmuştur.
[8] Son iki eserin bibliyografyasında, belli başlı kaynaklar gösterilmiştir. Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 22-25
[9] Bak. s. 57, 119.
[10] Buna ait eserler için 49-50. sayfalara bak
[11] s. 136. 18. sayfaya da bakınız.
[12] İ'lelu'l-hadîs hakkında bilgi almak için bak. el-Bâisu'l-Hasîs3 s. 58; Tedrî-bu'r-râvî s. 88; Ahmed b. Hanbel, Kitâbu'1-ilel..., Mukaddime; bu kitap, s. 92.
[13] Bu ilimler ve kitaplar için bak : er-Risâletu'1-müstatrafe; el-Muhtasar, s. 85, el-Hadîs ve'1-muhaddisûn, s. 453.
[14] Hayreddin Karaman, Hadise Dair İlimler Ve Hadis Usulü, İrfan Yayınevi: 22-26