Bu Blog içinde Ara

11 Haziran 2012 Pazartesi

Sünnette Zühd:

Sünnette Zühd:


Kur'an'da Zühde, yukarıdaki âyetler ışığında bakmıştık. Zühde bir de Sünnet ışığında bakarak konumuza ışık tutmak daha yararlı olacaktır.
Bunun için, Hz. Peygamber (S.A.V.)'in yaşantı­sını, dünyaya bakışını yansıtan bazı örnekleri vereceğiz:
1- Ebû Talhâ'dan rivayet olunduğuna göre; şöyle anlatmış­tır: "Resulullah (S.A.V.)'e açlıktan şikayet ettik ve karnımızdan birer taş çıkardık. Resulullah (S. A.V.) ise karnından iki tane taş çıkardı."[1]
2- "Hz. Aişe'nin şöyle dediği rivayet olunmuştur. "Hz. Pey­gamber (S.A.V.) vefat edinceye kadar, ailesi ile birlikte peş peşe iki gün arpa ekmeği ile karnını doyurmamıştır."[2]
3- "Resullah (S. A.V.), karnını arpa ekmeği ile doyurmadan bu dünyadan gitmiştir."
4- "Ebû Hureyre (R.A.), önlerinde kızartılmış tavuk bulu­nan bir topluluğa uğradı. O topluluk kendisini yemek yemeğe ça­ğırdılar, fakat Ebû Hureyre bu daveti kabul etmiyerek şöyle dedi: Resulullah (S.Â.V.) karnını arpa ekmeği ile doyurmadan bu dünyadan çıkmıştır.”[3]
5- "Enes (R.A.)'dan rivayet olunduğuna göre; Hz. Peygam­ber (S.A.V.), ölünceye kadar sofrada yemek yemedi, yine ölünce­ye kadar halis undan yapılmış ekmek yemedi."[4]
6- "Hz. Âişe'den rivayet olunduğuna göre; şöyle demiştir: Resulullah (S.A.V.) vefat edince, evimde, rafımda bulunan bir miktar arpa ekmeğinden başka canlı bir kimsenin yiyeceği her­hangi bir yiyecek maddesi yoktu."[5]
7- "Urve'den rivayet olunduğa göre; Hz. Âişe şöyle anlat­mıştır: Allah'a yemin olsun ki, ey kızkardeşimin oğlu! Biz iki ay­da üç kere hilâli görürdük de Peygamberin evinde hiç ateş yan­mazdı (ocak tütmezdi). Urve diyor ki: Teyzeciğim, o halde ne ile geçinirdiniz? diye sordum, şöyle cevap verdi: İki siyah yiyecek olan hurma ile su. Ancak, Hz. Peygamber (S.A.V.)'in Medineli Ansar'dan komşularımın sağılan hayvanları vardı ve onlar Resullah (S.A.V.)'e bunların sütünden gönderirlerdi. Hz. Peygam­ber (S.A.V.) de bu sütü bizlere içirirdi."[6]
8- "Ebû Musa el-Eş'arî'den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Hz. Aişe, bize sert kumaştan yapılmış bir izar ile bir elbise çıkardı ve: ‘Hz. Peygamber (S.A.V.) bu iki elbise içinde ruhunu teslim et­miştir’ dedi." [7]
9- "Yine Hz. Âişe'den şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Hz. Peygamber (S.A.V.)'in döşeği deriden olup içi hurma lifleri ile doldurulmuş idi."[8]
10-"Kâ'b b. Malik'ten rivayet olunduğuna göre; Resulullah (S. A.V.) şöyle buyurdu: Bir koyun sürüsü içine salıverilmiş iki tane aç kurdun bu sürüye verdiği zarar, mal ve mevki düşkünü biri­nin dinine verdiği zarardan daha büyük değildir."[9]
11-"Abdullah b. Şıhhır'dan rivayet olunduğuna göre şöyle demiştir: Hz. Peygamber (S.A.V.)'in huzurunda (elhâkümut-tekâsüru) süresi okunurken gelmiştim. Şöyle buyurmuştu: Âde­moğlu, malım malım! der. Halbuki, yeyip tükettiğin, giyinip eskit­tiğin, yahut sadaka verip de önceden gönderdiğinden başka seni malın mı var ki?"[10]
12-"Amr b. Hâris'ten rivayet olunduğuna göre; Resulullah (S.A.V.) vefat edince, bindiği beyaz bir katırı ile silâhı ve bir de yolculara vakfettiği toprağı dışında ne dinar, ne dirhem türünden para, ne köle, ne cariye ve ne de hiç bir şeyi miras olarak bırakmadı."[11]
13- "Ebû Hureyre'den rivayet olunduğuna göre; Hz. Pey­gamber şöyle buyurmuştur: "Eğer Uhud dağı kadar altınım bulun­sa, borçlarım için sakladıklarım dışında, bu altınların yanımda üç günden fazla kalmaması beni sevindirir."[12]
14- "Hz. Peygamber (S.A.V.), Ebû Ubeyde b. el-Cerrah'ı, cizye toplamak üzere, Bahreyn'e gönderdi. Ebû Ubeyde de Bah­reyn'den bir miktar mal getirdi. Ensar, Ebû Ubeyde'nin gelişini duydular ve Sabah namazını Resululah (S.A.V.) ile beraber kıl­maya geldiler. Namazdan sonra, Hz. Peygamber (S.A.V.) onların bu halini görünce gülümseyerek şöyle buyurdu:
Öyle sanıyorum ki Ebû Hureyre'nin Bahreyn'den bir şeyler getirdiğini duydunuz? Ensar da:
Evet, yâ Resulallah! diyerek cevap verdiler. Bunun üze­rine Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu:
Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler bekleyiniz. Allah'a yemin ederim ki, sizin fa­kir olmanızdan korkmuyorum, fakat sizden öncekilere dünyalılık kapıları açılınca bir birlerini kıskanmaları yüzünden, onları yok ettiği gibi, Allah'ın sizi de yok etmesinden korkuyorum."[13]
15- "Ebû Said el-Hudrî'den rivayet olunduğuna göre; Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: Benden sonra en çok korktu­ğum şey, dünya zinetleri ile nimetlerinin size açılıp gönlünüzü bunlara kaptırmanızda.[14]
16- "Yine Ebû Saîd el-Hudrî'den rivayet olunduğuna göre; Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: Dünya tatlı-yeşildir. Allah Tealâ, nasıl çalışacağınıza bakmak için, sizi bu dünyaya yerleştir­miştir, halef kılmıştır. Dünyadan sakınınız, kadınlardan sakınız." [15]
Bu hadiste kasd edilen şey, evlenmeyiniz, dünya ile ilginizi kesiniz manası değildir. Bilâkis müslümanlara, dünyanın ve ka­dınların cazibesine kapılmamayı, bundan korunmayı önermekte­dir. Ters anlam alınacak olursa, müslümanların hiç evlenmemele­ri, dünyadan uzak bulunmaları, dünya nimetlerinden hiç fayda­lanmamaları gerekirdi. Oysa durum böyle değildir.
17- "Ebû Hureyre'den rivayet olunduğuna göre: Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: Dinar ve dirheme, kadifeye, abaya kul olanlar helak olmuştur. Eğer bu gibi kimselere mal verilirse razı olur, mal verilmezse razı olmazlar."[16]
18- "Yine Ebû Hureyre'den rivayet olunduğuna göre; Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: Sizden daha aşağı durumda olanlara bakın, sizden daha yukarı derece olanlara bakmayın. Bu durum, Allah'ın, üzerinizdeki nimetleri hor görmemeniz için daha uygundur."
Değişik bir rivayette ise: "Sizden biri mal ve yaratılış bakı­mından, kendisinden daha üstün birini gördüğü zaman, kendisin­den daha aşağıda olanlara baksın."[17]
19- "Ebû Umame'den rivayet olunduğuna göre; Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "Ey Âdemoğlu! Eğer ihtiyacından fazlasını verirsen, bu senin için çok hayırlıdır, eğer ihtiyacından fazlasını tutar da vermezsen senin için kötüdür. Yetecek kadar maldan ötürü sorguya çekilmeyeceksin. Fazla malını verirken ge­çindirmek zorunda olduklarından başla."[18]
20- Ebû Umame el-Hârisî'den rivayet olunduğuna göre; Re­sulullah (S.A.V.)’in arkadaşları, bir gün O'nun huzurunda dünya­dan bahs ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle bu­yurdu: Dinlesenize, dinlesenize! Sade bir hayat yaşamak imandandır."[19]
21- "Sehl b. Sa'd es-Said’den rivayet olunduğuna göre; Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: Eğer dünyanın Allah katında sivrisinek kadar bir değeri olsaydı, hiç bir kâfire ondan bir yudum su vermezdi."[20]
Buraya kadar kaydedilen hadis-i şeriflerde, müslümanları dünya malından, dünya hayatından uzaklaştırmayı hedefleyen, az mal sahibi olmayı teşvik eden herhangi bir tavsiye bulunmamak­tadır. Hadislerin ifadelerinden de kolayca anlaşılacağı üzere, Hz. Peygamber (S.A.V.) devlet başkanı olduğu halde, açlığı tokluğa, sadeliği refaha tercih etmiş, toplumun malı ile saltanat sürmemiş, Sahabe de aynı yolu izlemiştir.
Gerek Hz. Peygamber (S.A.V.), gerekse O'nun Sahabîleri, dünya varlıklarını elde etmişler, siyaseti ile, kültürü ile, ekonomi­si ile dünyaya hakim olmuşlardır. Fakat, onlar bu güçlerini kendi rahatları, lüks hayatları için kullanmamışlar, tersine kendileri top­lumun birer ferdi gibi yaşamayı yeğlemişler, halkın sıkıntılarını kendi bünyelerinde duymuşlardır. Bu hadislerin hedefi de müslü­manları toplumun birer ferdi gibi yaşamaya, toplumun dertleri ile dertlenmeye sevk etmek, toplumdaki sıkıntıları bünyede hisset­mek, dünya hayatına, refaha, lükse, israfa, meyl etmemek, böyle­ce mala, dünyaya tapmamak ve gerçek bir mümin derecesine ulaş­maktır. Hz. Peygamber (S.A.V.)'in zühdü bu şekilde karşımıza çıkmaktadır.


[1] İbn Hanbel, Zühd, s. 256, H. No: 974.
[2] Nevevî, Riyazussalihîn, 223.
[3] Nevevî; a.g.e., s. 223.
[4] Nevevî, a.g.e., s. 223.
[5] Nevevî, a.g.e., s. 217.
[6] Nevevî, a.g.e., s. 226.
[7] Nevevî, a.g.e., s. 229.
[8] Nevevî, a.g.e., s. 221,H. No: 487.
[9] Nevevî, a.g.e., s. 220, H. No: 485.
[10] Nevevî, a.g.e., s. 218, H. No: 476.
[11] Nevevî, a.g.e., s. 216, H. No: 468.
[12] Nevevî, a.g.e., s .213.
[13] Nevevî, a.g.e., s. 213, H. No: 460.
[14] Nevevî, a.g.e., s. 213, H. No: 461.
[15] Nevevî, a.g.e., s. 216, H. No: 470.
[16] Nevevî, a.g.e., s. 216.
[17] Nevevî, a.g.e., s. 215, H. No: 469.
[18] Tirmizi, Nevevî, a.g.e., s. 230.
[19] Nevevî, a.g.e., s. 232, H. No: 518.
[20] Nevevî, a.g.e., s. 218, H. No: 480.