Bu Blog içinde Ara

11 Haziran 2012 Pazartesi

İnsanın Düşmanı

İnsanın insandan daha büyük dostunun olduğunu biliyorum ama kendisinden daha vahşi düşmanının olduğundan emin değilim.
Gerçi aklıma şeytan geliyor fakat Allah, şeytanların bir kısmının insan olduğunu söylüyor. [1]
Bu du­rumda şeytanların insanı mı, yoksa cini mi beşere daha şid­detli düşmandır, bilemiyorum. Ama şundan eminim ki insan vahşileşince hiç bir yaratık onunla yarışamıyor. Çünkü insan­ların işlediği toplu katliam ve benzeri vahşetleri vahşi hay­vanlara izlettirseydik her halde küçük dillerini yutarlardı.
Şeytanların vesveseleri sonucu ortaya çıkan beşeri ideoloji­ler, öylesine yaydılar ki kin ve düşmanlık tohumlarını, müslüman zihinleri bile kasvet kapladı. Bırakınız insanların birbiriy­le selamlaşmasını, muhabbet etmesini, toplu taşıma araçla­rında bile birbirleriyle göz göze gelmemeye özen gösterir ol­dular. Aynı imana, aynı ideolojiye mensup insanlar dahi ken­di aralarında kaygısızca konuşamıyor, birbirlerini dinleyemiyor. Adeta iletişim özürlü bir hayatı istemeye istemeye sürdü­rüyorlar. Sevgi, barış ve kardeşlik kelimelerinin en çok tüke­tildiği bir memlekette insanların birbirine "arkadaş", "kardeş" kelimesiyle hitap etmesine rağmen, iletişimin dillerden gönüllere doğru akmayıp da el ve ayaklardan suratlara doğru sıçraması ne yaman bir dramdır! Neredeyse insanlararası ilişkilerin en temel esprisinin düşmanlık olduğu tezi, savunu­lacak hale geldi.
Kardeş kelimesinin anlamını yitirdiği bir âlemde, dostluğun yerini düşmanlığın alması hiç de şaşırtıcı olmamalı. Milli bir­lik ve kardeşliğin ihtilaf ve bölücülükle birbirine karıştırılması anlamsal kaosun en doğal sonucu olsa gerek. Yılanı deliğin­den çıkaran bir dil, at ile arpayı dövüştüren bir zihin yapısın­dan sadır olacak değildi ya!
Gerçi tarihte ve günümüzde yapılan din ve mezhep savaş­larına bakarak beşeri ideolojilerin tek yanlı olarak itham edil­diği görüşü ileri sürülebilirse de, kavga eden dinlerin önem­li bir kesiminin insan elinde aslî hüviyetini yitirerek yarıyarıya beşerileşmiş bir idelojiye dönüştüğünü, bu nedenle de me­ramını dille değil elle anlatmaya kalktığını farketmek müm­kündür.
Bu yarı ideolojik dinler, Hz. Musa'yı (a.s) İsa'ya (a.s), Hz. İsa'yı (a.s) Muhammed'e (a.s) düşman edemeseler de Musa'nın (a.s) bağlılarını İsa'ya, İsa'nın ümmetini Muham­med'e düşman edebilmektedirler. Oysa bütün peygamber­ler kendinden önceki peygamberleri tasdik etmiş, kendin­den sonrakileri müjdelemiştir. Laf anlamayıp da birbirini yi­yenler ise peygamberlerden fazla peygamberciler olmalı! En kutsal değer kabul ettikleri dini dahi bozanlar neyi bozmaz­lar ki? Dini, dünyayı, insanı, herşeyi...
Yapılması gereken şey, insanın kendi hayatını genel bir değerlendirmeye tabi tutması, kaybettiği gayeyi ve kader çizgi­sini yeniden tesbit etmesidir. Böylece yaratılış hikmetine uy­gun şiirsel bir hayatı yakalayabilir ve dünyayı kendi cehen­nemi yapmaya yönelik gayretlerinden vazgeçebilir. Aksi tak­dirde kendi amacından uzaklaşmış bir insan, el uzattığı her­şeyi bozmaya devam edecektir.


[1] Enam: 6/112