Bu Blog içinde Ara

13 Haziran 2012 Çarşamba

Kur’ân'ın Nâzil Olduğu Yedi Harf

Kur’ân'ın Nâzil Olduğu Yedi Harf


Sahabenin büyük çoğunluğundan rivayet edilen bir hadisde «Kur’ân yedi harf üzere inmiştir,» buyurulur. Bu sahabe şunlardır: Ubeyyu'bnu Ka'b, Enes, Huzeyfetu'bnu'l-Yemân, Zeyd b. Erkam, Semuretu'bnu Cundeb, Süleyman b. Surad, İbnu Abbas, İbnu Mesud, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Affan, Ömer b. Hattab, Amr b. Ebî Seleme, Amr b. el-As, Muaz b. Cebel, Hişam b. Hakim, Ebû Bekra, Ebû Cehennem, Ebû Said'il-Hudrİ, Ebû Talha el-Ensari, Ebû Hüreyre, Ümmü Eyyub. Bunlar 21 sahabidir, Ebû Ubeyd, bu hadisin mütevatir olduğunu kaydeder.
Ebû Ya'la «M u s n e d»inde, Hz. Osman'ın minberde şöyle dediğini rivayet eder: Allah aşkına, içinizde Resûlullah'ın şöyle dediğini duyan var mıdır?: «Gerçekte Kur’ân Yedi harf üzere nâzil olmuştur. Bunlardan her biri, şifalı ve yeterlidir,» Duyan kimse ayağa kalkınca, sayılamayacak derecede cemaat da ayağa kalkıp, bu hadise şahit oldular. Hz. Osman da bunun üzerine: Ben de onlarla beraber şahidim, dedi.

 

Kur’ân'ın Yedi Harf Üzere İndiğine Dair Değişik Rivayetler.


Bu rivayetlerden ihtiyaç duyulanı, sıralamağa çalışacağım. Bu hadisin mânası üzerinde ihtilaf edilerek kırka yakın görüş ileri sürülmüştür.
a- Bu, mânası idrak edilemeyen bir müşkildir. Çünkü harlin mânası lugatta, alfabedeki harflere uygun düştüğü gibi, kelime ve cihet mânasına da uygun düşmektedir. Bu; İbnu Sa'dan en-Nahvi'nin sözüdür.
b- Yediden maksal; gerçek yedi sayısı değil, kolaylık, ruhsat ve genişliktir. Yedi kelimesi, tek şeylerde çokluğu ifade İçin, kutlanılır. Nitekim yetmiş sayısı yüzlüklerde kullanılır. Bununla belirli bir sayı kasdedilmez. Bu görüşü, Kadı İyad ve ona uyanlar benimsemiştir.
Bunu, Buhari ve Müslim'de İbnu Abbas'dan rivayet edilen hadis, reddetmektedir. Resûlullah (s.a.v) .şöyle buyurmuştur: Cebrail bana Kur'ân'ı, bir harf üzere okuttu. Ondan, bunu artırmasını istedim. Yedi harfe kadar artırmağa devam etti.
Müslim'de Ubeyyu'bnu Ka'b'dan rivayet ettiği hadisde Resûlullah şöyle buyurmuştur: Rabbim bana Cebrail'i Kur'ân'ı bir harf üzere okumam için gönderdi. Ümmetime kolaylık göster diye müracaat ettim, iki harf üzere okumam müsaade edildi. Ümmetime kolaylık göster diye Cebraile tekrar müracaat ettim. Bu sefer de, yedi harf üzere okumam müsaade edildi.
Gene Ubeyy'den Neseî'de şöyle rivayet edilmiştir: Cebrail sağ ve Mikail (as) da sol tarafıma oturarak, Cebrail bana: Kur'ân'ı bir harf üzere oku, deyince Mikâil ona, bunu artır, diye müracaatta bulunda Mikail'in bu isteği, yedi harfe ulaşıncaya kadar devam etti.
Müslim'de Ebû Bekre'den rivâyet edilen hadis şöyledir Mikail'e baktı, sukut etti. Sayının burada sona erdiğini anladım.
Bu da, gerçek sayının kasdedildiği, bu sayıya münhasır olduğunu gösterir.
c- Yedi harften murat, yedi kıraattir. Kur'ân'ı Kerim'de yedi vecih üzere ***** «..tagûta taraftarlık edenler..» (Mâide, 60.) âyet ***** «..sakın onlara "Öf" bile deme..» (isrâ, 23.) âyeti gibi, pek az kelime bulunduğu ileri sürülerek, itiraz vaki olmuştur.
Bu itiraza şu cevabı veririm: Yedi harften murat, her kelimenin bir, iki, üç veya yediye varan okunuş şeklidir.
d- Buna göre, yediden fazla vecih ile kıraati yapılan kelimeler hakkında bir zorluk ortaya çıkmaktadır.
e- Yedi harften murat, okunuş şekilleriyle değişiklik meydana getiren vecihlerdir. Bunu İbnu Kuteybe ileri sürer ve şöyle der: Bunların birincisi: ***** «..Yazana da, şahide de asla zarar verilmesin..» (Bakara, 282.) âyetinde olduğu gibi harekesi değişip, mâna ve şekli aynı kalandır. Çünkü bu âyette ***** lafzındaki muzariat harfi mensub veya merfu okunduğu takdirde mâna ve şekil değişmemektedir. İkincisi; kelimenin mazi ve talep sigasıyle gelerek bilfiil değişmesidir. Bu ***** kıraatında görülür. (Sebe, 19.) âyeti. Üçüncüsü;***** (Bakara, 259.) âyetinde olduğu gibi lafzıyle değişmesidir. Dördüncüsü; ***** «Meyveleri tıklım tıklım muz ağaç(lar)ı ve ***** (Vakıa, 29.) âyetinde olduğu gibi, mahreci yakın olan harfin değişmesidir. Beşincisi; ***** «Ölüm sarhoşluğu geldi.» (Kâf, 19.) âyetinin ***** âyetinde olduğu gibi takdim-tehir ile değişmesidir. Altıncısı; ***** «Erkeği ve dişiyi yaradana andolsun ki..» (Leyl, 3.) âyetinin ***** şeklinde olduğu gibi ziyade veya noksanlıkla değişmesidir. Yedincisi; ***** «-yayılmış pervaneler gibi..» (Karia,5.) âyetinde olduğu gibi, ***** bir kelimenin diğer bir kelime yerine gelerek değişmesidir.
Kâsım b. Sâbit bir İlave yaparak, bu hususta ruhsat vardır, der. Çünkü o sıralarda çoğu Sahabe, okuma-yazma bilmiyordu, bildikleri sadece harfler ile mahreçleri idi.
Kâsım b. Sâbit'in bu sözü, İbnu Kuteybe'nin sözünü zayıflatacak derecede değildir. Çünkü İbnu Kuteybe'nin söylediği hususların, İttifakla sabit olma ihtimali mevcuttur. Zira, araştırmalar sonunda buna muttali olmuştur.
f- Ebû'l-Fadli'r-Râzi, «e l - L e v â i h» adlı eserinde şöyle der: İhtilaf halinde söz, şu yedi vecih dışına çıkmaz: Birincisi; İsimlerde müfret, tesniye, cemi, müzekker, ve müennes olma yönünden ihtilaf.
İkincisi; fiillerin, mazi, muzari ve emir sigalarında çekimi bakımından vuku bulan ihtilaftır. Üçüncüsü; İrab vecihlerinde vuku bulan ihtilaftır. Dördüncüsü; noksanlık ve ziyadelik bakımından vuku bulan ihtilaftır. Beşincisi; takdim-tehirdeki ihtilaftır. Altıncısı; ibda! hususundaki ihtilaftır. Yedincisi; kelimelerdeki fetha, imâle, inceltme, dolgun okuma (tefhim), idgam, izhar ve benzeri okunuşlardakim ihtilaflar.
g- Bazıları, yedi harften murad, idğam, izhar, tefhim, inceltme (terkîk), imâle, işba, med, kasr, teşdid, tahfif, telyîn, tahkik gibi hususların okunuştaki ifade şeklidir, der.
h- İbnu Cezeri; kıraatların sahih, şâzz, zayıf ve munkerini araştırdım, yedi vecihten fazla olduğuna raslayamadım. Bu vecihler; mâna ve yazılış şeklinde bir değişiklik olmaksızın (Nisa, 37.) ***** kelimesinde olduğu gibi dört, şekilde okunup iki vecih sayılan harekelerde, ya ***** «Adem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı.» (Bakara, 37.) âyetinde olduğu gibi yalnız mânada, ya ***** (Yûnus, 30.) âyetinde ***** şeklinde okunduğu gibi,***** misalinde olduğu gibi, yazılışın değişip, mânanın değişmediği harflerde, ya da ***** (Hicr, 65.) âyetinde olduğu gibi hem mânada hem yazılı şeklinde, ya da ***** (Tevbe, 111.) âyetinde, ya da ***** (Bakara, 132.) âyetinde olduğu gibi ziyade ve noksanlıkta ortaya çıkan vecihlerdir. İhtilaf, bu yedi hususu aşmamaktadır. İzhar, idğam, revm, işmam, tahfif, teshil, nakil, ve ibdal gibi ihtilaflar, lafız ve mânada vuku bulan ihtilaflar değildir. Çünkü, bu çeşitli sıfatlar eda ile ilgilidir, onu bir lafız olmaktan çıkarmaz.
Takdim ve tehirde, cumhurun kıraatine misal: ***** «...İşte Allah, her kibirli zorbanın kalbini böyle mühürler.» (Gâfir, 35.) âyetidir. İbnu Mesud bunu ***** şeklinde okumuştur.
ı- Yedi harften murad, muhtelif kelimelerle bir mâna ifade eden yedi vecihtir. Mesela; ***** bu kabildendir. Bunu; Süfyan b. Uyeyne, İbnu Cerir, İbnu Vehb ve diğerleri benimsemişlerdir. İbnu Abdi'l-Berr, bu görüşü bir çok ulemanın da kabul ettiğini ileri sürmektedir. Ahmed b. Hanbel ve Taberâni'nin Ebû Bekre'den yaptığı şu rivayet buna işaret etmektedir. Cebrail: Ya Muhammed, Kur'ân'ı bir harf üzere oku, deyince Mikâil (a.s) yedi harfe ulaşıncaya kadar bunu arttır diye teklifte bulundu. Bunların her biri, azab âyetini rahmet âyetiyle, rahmeti azab âyetiyle karıştırmadığın sürece, kâfi ve yeterlidir, diyerek ***** gibi kelimeleri misal vermiştir. Bu lafız Ahmed b. Hanbel'in rivayetidir, isnadı ceyyiddidir. Ahmed b. Hanbel ve Taberâni benzeri rivayeti İbnu Mesud'dan da nakletmiştir. Ebû Davûd Ubeyyden yaptığı rivayette: «Derim ki; azab âyetini rahmet, rahmet âyetini azab âyetiyle karıştırmadıkça    ***** yerine   ***** okuyabilirsin.»
Ahmed b. Hanbel Ebû Hüreyre'den şu rivayeti yapmıştır «Kur’ân yedi harf üzerine inmiştir. ***** yerine ***** okuyabilirsin. Aynca Hz. Ömer'den şu rivayette bulunmuştur: «Mağfiret âyeti yerine azab âyetini, azab âyeti yerine mağfiret âyetini okumadıkça, Kur’ân'ın bütün kıraati, doğrudur.» Bütün bu isnadlar ceyyiddir.
İbnu Abdi'l-Berr şöyle der: Bu hadiste Resûlullah, Kur’ân'ın nâzil olduğu harflerle darb-i mesel kasdetmiştir. Bunlar, mefhumları aynı, lafızları ayrı olan mânalardır. Bunlarda birbirine zıt bir mâna olmadığı gibi, bir kıraatin mânası diğer kıraatin mânasına muhalif değildir. Azabın hilafı olan rahmet, rahmetin hilafı olan azap gibi, birbirine zıt ve birbirini nefyeden kelimeler, bunun dışındadır. Ubeyyu'bnu Ka'b ***** «..önlerini aydınlattı mı o(nun ışığı)nda yürürler...» (Bakara, 20.) âyetini . ***** şeklinde, İbnu Mesud da ***** «..Mü'minlere derler ki: (Ne olur) bize bakın...» (Hadid, 13.) âyetini ***** şeklinde okumuşlardır.
Tahâvi bu konuda şunu ilave eder: «Ashâb-ı Kiram'ın okuma-yazması olmadığı için, bir çoğunun tek lafızla okuması ve bunları iyice ezberlemesi zor olduğundan, yedi harfle okuma müsaadesi verilmiştir. Sonradan mazeretin kalkması, yazma ve ezberleme işinin kolaylaşmasıyle, verilen müsaade geçersiz kılınmıştır. İbnu Abdi'l-Berr, Bakillâni ve diğerleri aynı görüşü savunmuşlardır, der.
Ebû Ubeyd «F e d â i I u' I - K u r' a n»ında, Avnu'bnu Abdillah tarikiyle şu rivayeti nakleder. İbnu Mesud, bir adam ***** «Zakkum ağacı günahkârların yemeğidir.» (Duhan, 43.) âyetini okurken, o kimse ***** yerine ***** kelimesini söylüyordu. İbnu Mesud bunu tekrarlatınca yine dili dönmedi, bu sefer de ***** diyebilir misin, diye sorduğunda, evet cevabını aldı ve aynen söyledi.
k- Yedi harften murat, yedi lügattir. Ebû Ubeyd, Sa'lebi-I-Ezherî ve diğerleri bu görüştedirler. Bunu İbnu Atıyye tercih etmiş, Beyhakî «Ş u a b»ında doğrulamıştır: Arap lehçelerinin yedi'den fazla olduğu yolunda itiraz vaki olmuştur. Bunlarla lehçelerin en fasihi kasdedilidiği cevabı verilmiştir.
Ebû Sâlih tarikiyle İbnu Abbas'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kur’ân yedi lehçe üzerine nâzil olmuştur. Bunlardan beşi, Havazin kabilesinden olan Sa'd b. Bekr, Cuşem b. Bekr, Nasr b. Muâviye ve Sakif'in lehçeleridir. Bunların hepsi Havazin'dendir. Kendilerine yukarı Havazinliler denilir. Bu yüzden Ebû Amri'bni'l-Alâ; Arabın en fasih konuşanı yukarı Havazinliler ile aşağı Temim, yani Benû Dârim kabilesi mensuplarıdır, demiştir.
Ebû Ubeyd, İbnu Abbas'dan yaptığı diğer bir rivayette İbnu Abbas şöyle demiştin Kur’ân, Kureyş ve Huzeyl lehçeleri üzerine inmiştir. Kendisine bu nasıl olur, diye sorulduğunda: Bunlar birbirine komşulardır, lehçeleri birbirine kolay gelirdi, demiştir.
Ebû Hâtimi's-Sicistânî: Kur’ân'ın Kureyş, Huzeyl, Temim, Ezdi, Rabia, Hevâzin ve Sa'd b. Bekr lehçeleri üzerine inmiştir, der. İbnu Kuteybe bunu kabul etmez ve Kur’ân'ın sadece Kureyş lehçesiyle indiğini söyler, bunu ********** (ibrahim, 4.) âyetiyle delillendirir. Ebû Aliyyi'l-Ehvâzî de bu görüşü doğrulamıştır.
Ebû Ubeyd şu görüşü ileri sürer: Yedi harften murat, her kelimenin yedi lehçe üzerine okunması demek değildir. Aksine yedi lehçe, kabilelere göre dağılmıştır. Bazıları Kureyş, bazıları Huzeyl, bazıları Havâzin, bazıları da Yemen veya diğer lehçelerdir. Bazı lehçeler, diğerlerinden daha şanslı ve daha çok paya sahiptir.
Denilir ki Kur’ân-ı Kerim özellikle Mudar lehçesiyle nâzil olmuştur. Bu söz Hz. Ömer'in; Kur’ân-ı Kerim Mudar lehçesiyle nâzil oldu, sözüne dayanmaktadır. Hatta bazıları, Kur’ân'ın bu lehçe ile indiğini, kesinlikle ifade etmişlerdir. Bu görüş, İbnu Abdi'l-Berr'in, yedi lehçe Mudar'a bağlı kabilelere aittir, sözüne dayanmaktadır. Bunlar: Huzeyl, Kinâne, Kays, Dabbe, Teymu'r-Ribâb, Esed b. Huzeyme ve Kureyş'tir. Hepsi de Mudar'a bağlı kabilelerdir, yedi lehçeyi ihtiva etmektedirler.
Ebû Şâme bazı ulemanın şöyle dediğini nakleder: Kur’ân önce Kureyş ve civarında yaşayan fasih Arapların lehçeleriyle inmiş, sonrada diğer Araplara, i'rab ve kelimelerdeki farklılıklara göre kendi lehçeleriyle okumalarına müsaade edilmiştir. Onlardan hiçbiri zorluk olacağı düşüncesiyle, kendi lehçelerini bırakarak bir başka lehçeye uymaya icbar edilmemiştir. Böylece Kur’ân âyetlerini kolaylıkla anlamaları sağlanmış, aralarında bir hamiyyet teessüs etmiştir.
Bazı ulema bu husustaki müsahamayı; her kelimeyi herkes istediği şekilde kendi lehçesindeki eş anlamlı kelimeye nakletmesi mânasına gelmemiş, aksine bizzat Resûlüllah'tan duymaları nazarı dikkate alınmıştır, diye ilavede bulunmuştur.Bu görüş, bazılarını müşkül duruma sokmuştur Çünkü buna göre Cebrail (a.s)in bir kelimeyi, yedi kere tekrarlaması gerekir.
 Buna şu cevabı vermek isterim: Cebrail'in bir lafzı yedi kere tekrar etmesi, ancak yedi harfin bir kelimede bulunması halinde gerekirdi. Oysa biz daha önce, Cebrail'in Kur'ân'ı her arz edişinde bir lehçeyle okuduğunu, bunu yediye tamamladığını söylemiştik. Bu söz reddedilmiştir, çünkü Ömer.b. Hattab ile Hişam b. Hakim Kureyşli oldukları halde, kıraatleri değişik olmuştur. Hz. ömer'in, Hişam'ın kullandığı lehçeyi reddetmesi mümkün değildir. Bu da yedi harften maksadın yedi lehçe olmadığını ortaya koymaktadır.
l. Yedi harten murat, yedi sınıftır. Önceden naklettiğimiz hadisler bunu reddeder. Bu görüşü savunanlar, yediyi tayin etmede ihtilafa düşmüşlerdir. Bunların; emir, nehiy, helâl, haram, muhkem, müteşabih ve emsal oldukları söylenmiştir. Hâkim ve Beyhaki'nin İbnu Mesud'dan rivayet ettikleri bir hadisi delil olarak ileri sürmüşlerdir. İbnu Mesud Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: «ilk kitablar bir tek (sema) kapıdan ve bir tek lehçe üzerine inmişti. Kur’ân ise yedi sema kapısından ve yedi harf üzere inmiştir. Bunlar; emir, nehiy, helal, haram, muhkem, müteşabih ve emsaldir.»
Buna, bazı ulema şu cevabı vermiştir: Hadis'lerde zikri geçen yedi harften murad, yedi sınıf değildir. Çünkü bu hadislerin siyakı, onları bu görüşe hamletmenin mümkün olmadığını gösterir. Bilakis bu hadisler, kolaylık bakımından bir kelimenin iki, üç ve yedi vecihe kadar okunabileceğini açıkça göstermektedir. Çünkü bir şey, bir âyette hem helal, hem haram olamaz. ***** -Buhârî şöyle der: İbnu Mesud'un rivayet ettiği bu hadisteki yedi harften murad, Kur’ân-ı Kerim'in nâzil olduğu nevilerdir. Önceki hadislerde ise, Kur’ânın okunduğu lehçeler murad edilmektedir. Başkaları da şöyle demiştir: Yedi harfi bu şekil tevil edenin tevili fasittir, doğru değildir. Çünkü bu harflerden birinin haram, diğerlerinin helal, birinin helal, diğerlerinin haram olması mümkün olmadığı gibi, Kur’ân'ın bütünüyle helal, ya da bütünüyle haram olarak okunması, veya bütünüyle darb-ı mesel (emsal) olması da caiz değildir.
İbnu Atiyye ise, bu sözün zayıf olduğunu ileri sürer. Çünkü Kur’ân'ın kıraatında tanınan serbestliğe dair icma, helalin haram, haramın helal yapılması, âyetlerde geçen mânalardan birinin değiştirilmesi vaki olmamıştır.
Mâverdi de, bu sözün hatalı olduğunu söyler. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) lehçelerden herhangi biriyle okunması ve harflerden herhangi birinin diğeri ile değiştirilmesinin caiz olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca islâm uleması, emsal âyetinin ahkâm âyetiyle değiştirilmesinin haram olduğuna ittifak etmişlerdir.
Ebû Aliyyi'l-Ehvâzî ve Ebû'l-Alâ el-Hemedânî şöyle demişlerdir: Resûlullah'ın hadisinde geçen «emir ve nehiy» ve emsali hususların her biri müstakil, birer ifadedir, yani Kur’ân nehyedicidir. Resûlullah bununla, yedi harfin tefsirini murad etmişlerdir. Bu husus, yedi sayısınıdaki ittifakı şüpheli duruma sokar. Hadisin bazı tariklerinde, zecr ve emr kelimelerinin mansup olarak gelmesi, bunu doğrulamaktadır. Bu şu demektir: Kur’ân yedi kapıdan bu sıfatla inmiştir.
Ebû Şâme de: Bu şekildeki bir tefsir, lehçeler için değil, kelamın bölümleri için olmaması ihtimalini taşır. Buradaki yedi kapıdan murad, kelamın yedi kısım olmasıdır. Yani Cenâb-ı Hak Kur'ân'ı kelamın bu kısımlarında indirmiştir, diğer semavî kitablar gibi o'nu, bir sınıfa hasretmemiştir, der.
m- Yedi harften murad; mutlak-mukayyed, umum ve husus, nass ve müevvel, nasih-mensuh, mucmel-mufesser, istisnâ ve kısımlarıdır, denilmiştir. Şeydele bunu fukahadan nakletmiştir.
n- Yedi harften murad; hazif ve sıla, takdim ve tehir, istiare, tekrar ve kinaye, hakikat ve mecaz, mücmel ve müfesser, zahir ve garibdir. Bunu da lugatçılardan nakletmiştir.
o- Yedi harften murad müzekker-müennes, şart ve ceza, tasrif ve İrab, aksam ve cevabları, cem' ve ifrad, tasgir ve ta'zim ile edatların muhtelif olmasıdır, denilmiştir. Bunu da nahivcilerden nakletmiştir.
p- Yedi harften murad; muamelattan yedi nevi denilmiştir. Bunlar; zühd, yakîn ve cezmle birlikte kanaat, haya ve keremle birlikte hizmet, fakirlik ve mücahede ile birlikte fütüvvet, korku ve ümidle birlikte murakabe, rıza ve şükürle istiğfar, tazarru, muhasebe ve muhabbetle birlikte sabr, müşahede ile birlikte şevk'dir. Bunları da ehli tasavvuftan nakletmişlerdir.
r- Bu harflerden murad; yedi ilimdir. İlm-i inşa ve icad, ilm-i tevhid ve tenzih, ilm-i sıfatu'z-Zat, ilm-i sıfatu'l-fi'l, ilmi avf ve azab, ilm-i haşr, ve hisab ve ilm-i nübüvet bunlardandır.
İbnu Hacer, Kurtubî'nin İbnu Hibban'dan şu rivayette bulunduğunu söyler: Yedi harfin mânası hakkında 35 ayrı görüş ileri sürülmüştür. Kurtubî bunlardan sadece beşini zikretmiştir; İbnu Hibban'ın bu rivayetini, bulunması muhtemel olan kitaplarda araştırdım, fakat rastlayamadım, demiştir.
İbnu Nakîb bunu, tefsir mukaddemesinde, Şerefu'l-Muzeniyyi'l-Mursî tarikiyle rivayet ettiğini söylemek isterim. Mursî, İbnu Hibban'ın şöyle dediğini söyler:
Ulema, yedi harfin mânası hakkında 35 görüş . . ileri sürmüştür.
1-       Ulema'dan bir kısmı yedi harften murad; emir, nehiy, haram, muhkem müteşabih ve emsaldir, demiştir.
2. Helal, haram, emir, nehiy, zecir, gelecekten haber ve emsal.
3. Vaad, vaîd, helal, haram, mevâiz, emsal ve ihticac.
4. Emir, nehiy, beşaret, nezaret, ahbar ve emsal.
5. Muhkem, mütşabih, nâsih, mensûh, husus, umum, ve Kasas.
6. Emir, zecir, terğib, cedel, kasas, ve mesel.
7. Emir, nehiy, had, alem, sır, zahir, ve bâtın.
8. Nâsih, mensûh, vaad, vaîd, rağm, tedib ve inzar.
9-Helal, haram, iftitah, ahbar, fedâil ve ukubât.
10- Emir, zecir, emsal, haber, itab, vaaz ve kasas.
11 - Helal, haram, emsal, mensûh, kasas ve mubah.
Zâhir, bâtın, farz, mendub, husus, umum ve emsal.
Emir, nehiy, vaad, vaîd, mubah, irşad ve ibret.
Mukaddem, muahhar, farzlar, cezalar, mevize, müteşabih ve emsal.
Müfesser, mücmel, hükmedilmiş, mendup, kesinlik ve emsal.
Kesin emir, kesin mendub, kesin nehiy, nehyedilen, ahbar ve mubahlar.
Farzın emri, kesin nehiy mendubun emri, mürşidin nehyi, vaad, vaîd ve kasas.
Kelamın dışına çıkmadığı yedi cihet; kendisiyle hususilik murad edilen umumi lafız, kendisiyle umumilik murad edilen hususi lafız, tevilinden tenzîli müstağni olan lafız, mânasını ancak ulemanın anladığı lafız, mânasını ancak derin bilgisi olanların (rasihûn) anladığı lafız.
19-     Rubûbiyeti izhar, vahdaniyeti isbat, ulûhiyeti tazim, Allah'a kulluk etmek, şirkten kaçınmak, sevaba teşvik, ikabdan sakınmak.
20-     Beşi Hevazin, ikisi diğer Arablara ait olan yedi lehçe.
21- Bütün Arablarca kullanılan yedi lehçe; bunlardan her biri kabilenin şöhretine göre dağılmıştır.
Dördü; Sa'd b. Bekr, Cuşem b. Bekr, Nasr b. Muâviye gibi Hevazin kabilesinin ileri gelenlerine ait dört, Kereyş'e ait üç lehçeden ibaret olan yedi lehçe.
Kureyş, Yemen, Curhüm, Hevâzin, Kudaa, Temim ve Tayy lehçelerinden olan yedi lehçe.
24-     Ka'b b. Amr ile Ka'b b. Luey lehçeleri; bu iki kabile yedi lehçe kullanır.
Aynı mânayı taşıyan Arab bölgelerinin kullandığı muhtelif lehçeler, bu kelimeler:  *****» kelimeleridir.
Sahâbe'den; Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, İbnu Mesud, İbnu Abbas ve Ubeyy b. Ka'b' a ait yedi kırâat.
Hemz, imâle, feth, kesre, tefhim, med ve kasr.
Tasrif, masdarlar, arûz, garib, seci', herbiri aynı mânada kullanılan muhtelif lafızlar.
Lafzında değişiklik olsa bile mânası değişmeyen, yedi şekilde İrab edilen bir kelime.
Arab dilini meydana getiren elif, ba, cim, dal, ra, sin, ve ayın gibi yedi ana harf.
Gafûr, rahîm, semi, basîr, alîm ve hikim gibi Allah'a ait yedi isim.
Zâti sıfatlar hakkındaki âyet, tefsiri başka bir âyette olan âyet, tefsiri sünneti nebeviyyeden âyet, resûl ve nebilerin kıssaları hakkındaki âyet,
eşyayı yaratma hakkındaki âyet, cenneti vasfeden âyet, cehennemi vasfeden âyet.
33-     Yaratmanın vasfı hakkındaki âyet, vahdaniyetin isbatı hakkındaki âyet, Allah'ın sıfatlarını isbat hakkındaki âyet, resûllerinin isbatı hakkındaki âyet, kitablarının isbatı hakkındaki âyet, islâm'ın isbatı hakkındaki âyet, küfrüne ***** hakkındaki âyet.
34-     Keyfiyet olmaksızın Allah'ın zâti sıfatlariyle ilgili yedi cihet.
35-     Allah'a iman, şirkten sakınma, emirlerin ifası, zecrden kaçınmak, imanda sebat etmek, Allah'ın haram kıldıklarını haram etmek, Resûlullah'a itaatte bulunmak.
İbnu Hibban; bu otuz beş görüş, Kur’ân'ın yedi harf üzere indirildiği mânasında dilcilerin ve ilim ehlinin ortaya koyduğu görüştür. Bunlar, birbirine benzeyen görüşlerdir. Herbiri isabetli olabileceği gibi olmayabilir de, der.
Mursî ise; bu görüşlerin çoğu, birbirinin aynıdır. Bunların neye dayandığını, kimden nakledildiğini, her birinin neden yedi harfi tahsis ettiğini, bir türlü anlayamadım. Oysa bütün bunlar, Kur’ân'da mevcuttur. Tahsisin mânasını da bir türlü kavrayamadım. Bunarda öyle ifadeler var ki, mânalarını gerçekten anlayamadım. Ayrıca bunların çoğu Buhâri'de geçen Hz. Ömer'le Hişam b. Hakim'in hadisine ters düşmektedir. Hz. Ömer'le Hişam, okudukları âyetlerin ne tefsirinde, ne de hükmünde ihtilaf etmişlerdir. Onların ihtilafı, sadece harflerin kıratlerindedir. Avamın bir çoğu yedi harften, yedi kırâat kasdedildiğini sanmıştır. Bu, bağışlanmayacak bir cehalettir, der.