Bu Blog içinde Ara

11 Haziran 2012 Pazartesi

Nasıl Kardeşlik?

Nasıl Kardeşlik?


Ne Türkçe'de ne de Arapça'da, kardeş kelimesi tek formlu ve tek anlamlı değildir. Kullanıldığı durumlara göre kardeş kelimesinin anlamında genişleme ve özelleşmeler görülmek­tedir.
Türkçe'de karındaş kelimesiyle eşanlamlı oluşu nede­niyle kelimenin aynı annenin karnından doğan, aynı rahmi paylaşan anlamındaki yakınlığı ve kan bağını ifade için kulla­nıldığını sanıyorum. Arapça'da kardeş anlamında kullanılan (e.h.v.) kelimesi; hayvan bağlanan ip, düğüm, kazık vs. an­lamında kullanılmaktadır. Her iki dilde de kelime, sıkı ilişki, yakınlık ve bağlı olmak anlamına gelmektedir. Hatta Arap­ça'da bu kelime aynı dizinde yer alan nesne ve olaylar için kullanılabilmektedir. Misal olması bakımından Musa (a.s)'ya verilen mucizeler birbirinin kardeşi olarak nitelenmektedir. [1] Hem bu, hem de zikredeciğimiz örnekler, keli­menin anlamının aynı anne veya babadan dünyaya gelen kan kardeşlerle sınırlı kalmadığını göstermektedir. Hem Türk hem de Arap insanı; kelimeyi arkadaş, dost ve yaran anlam­larında kullanabilmektedir. Cehenneme giden aynı yolun yol­daşlarına da bu kelime kullanılıyor. [2] Yine Türk insa­nının hiç tanımadığı yabancı bir insana arkadaş anlamında "kardeş" diye hitab ettiğini yakinen bilmekteyiz.
Öte yandan kelimenin arkadaşlık anlamına benzer şekilde, duygu ve düşünce bağlılığı anlamında kullanılması da bir hayli yaygındır. Şu ayetler, kardeşliğin sadece kan ve süt bağından kaynaklanmadığını, gönül bağının da insanı kar­deş yaptığını gösterir.
"Ey inananlar, Allah'tan gereği gibi korkun ve ancak Müslü­manlar olarak ölün. Hep birden Allah'ın ipine (vahiy) sarılın ayrılığa düşmeyin. Üzerinizdeki Allahın nimetini düşünün. Siz birbirinize düşmanken kalplerinizi ısındırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Ateşten bir uçurumun kenarındayken sizi kurtardı. Doğru yolu bulmanız umuduyla Allah ayetlerini böyle açıklıyor"  [3]
Kısaca özetlemek gerekirse kardeşlik çeşitleri şu şekilde sı­ralanabilir.
a- Kan bağına dayalı kardeşlik: Anne-baba bir veya ayrı ol­ması itibariyle öz-üvey ayrımına tabi tutulduğu gibi, yakın ve uzak kardeşliği de içerir. Âdemoğullarının insan kardeşliği, aynı soydan olma itibariyle akrabalık veya soydaşlık da bir nevi uzak kardeşlik kabul edilebilir. "Ey insanlar biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için kavim ve kabileler haline getirdik. Allah'a göre üstününüz, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdir..." [4]
Gerek bu ayet gerekse zikredeceğimiz şu deliller, tümel olarak insanların, tikel olarak da kabile ve kavimleri meydana getiren insanların kardeş olduğunu kanıtlamakta­dır: "Kulların hepsi kardeştir" [5]
"Allah'ın birbirine kardeş kulları olun." [6]
Yine Hz. Peygamberin Veda Hutbesinde
 "Ey insanlar, hepiniz kar­deşsiniz. Hepiniz Âdemin oğullarısınız. Âdem de topraktan­dır..." dediğini bilmeyen yoktur. Hatta Kur'an bir çok ayetin­de insanlara hitab ederken "Ey Âdemoğulları[7] diye hitab et­mektedir.
Bu durum kan ba­ğına dayalı kardeşliğin arasında yakınlık ve uzaklığa göre bir derecelendirmeye tabi tutulabileceğini göstermektedir. Ya­kın kardeşlik mirası doğururken, uzak kardeşlik (akrabalık) mirastan pay alma hakkı doğurmamaktadır.
b- Süt akrabalığına dayalı bir kardeşliktir ki evlenmesi haram olanlar bağlamında sık gündeme gelir. Kan kardeşliği ile ta­mamen aynı olmasa bite İslam kültürüne göre hukuki sonuç­lar doğurabilmektedir. Süt kardeş, süt anne vs. ile evlenilemez. Ama sütten dolayı mirasçı da olunmaz. [8]
c- Gönül bağına dayalı duygusal kardeşlik. Dostluk ve din kardeşliği bunun iki örneğini oluştururlar.
 "Müminler, ancak kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan sa­kının ki size rahmet edilsin." [9] "Mümin, mümi­nin kardeşidir." [10]
 "Müslim, müslimin kardeşidir." [11]
Ayet ve hadislerin açıkça ifade ettiği gibi din kardeşliği de kan ve süt kardeşliği gibi bir kardeşlik doğurmaktadır. Ancak bunun hukukî ve ahlakî sonuçları diğer iki kardeşlik türünden farklıdır. Din kardeşliği maddi miras hakkı doğurmaz. Ancak din ve devlet ayrılığı İslam hukukuna göre mirasa engel gö­rülmüştür. Şu iki ayet bu konuyu netleştirmektedir. İnandığı halde hicret etmeyenler Müminlerden velayet hakkı elde edemiyor. Ancak kendilerine dinî yardım yapılabilir [12]İnanmayanların velayet hakkı kendiliğinden yok sayılıyor. Fakat inanan, hicret eden ve müminlerle birlikte sava­şa katılan karındaşlar (kan akrabaları), Allah'ın kitabına gö­re birbirlerinin daha yakın dostudurlar [13] İslam bu tür bir kardeşliği vakıa olarak onaylamaktadır. Hatta sıla-ı ra­him diye bilinen akrabalık ilişkile'rini sürdürmeyi ve haklarını gözetmeyi öngörmektedir. [14]
Bu bağ­lamda şu ayeti zikretmek çok yerinde olacaktır.
"Rahim sa­hipleri (karındaşlar), Allah'ın kitabına göre birbirlerine öteki mümin ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız hariç. Bunlar kitapta yazılmıştır." [15] Hatta gönül bağı olması münasebetiyle din kardeşli­ği, din ayrılığı ile birlikte bulunan kan ve süt kardeşliğinden üstün kabul edilebilmiştir Buhari, Feraiz 9 [16] Çünkü dinî kar­deşlik iradi bir tercihle gerçekleşir, diğerleri ise tabiî bir zo­runluluktur. Kişinin sevdiği ile daha çok beraber olması da­ha doğal bir sonuçtur. Mevlâna Celâleddin'in belirttiği gibi:
"Aynı dili konuşma, hısımlık ve bağlılıktır. İnsan yabancı­larla kalırsa mahpusa benzer.
Nice Hintli, nice Türk vardır ki dildeştirler. Nice İki Türk de vardır ki birbirine yabancı gibidirler.
Şu halde mahremlik dili, bambaşka bir dildir. Gönül birli­ği dil birliğinden daha iyidir.
Gönülden sözsüz, yazısız yüzbinlerce tercüman zuhur eder." [17]
Genel bir değerlendirmeye tabi tutulursa her kardeşlik türü, derecelenmeye imkan tanımaktadır. Ancak bu derecelen­menin varlığı, onlardan birini yok saymamıza imkan vermez. İslam, din kardeşliğini vazederken kan kardeşliğini yok saymadiğı gibi, kan kardeşliğini herşeyin genel geçer Ölçüsü de saymamıştır. Kardeşliğin her bir çeşidini kendi mihverinde değerlendirmiştir. Bu dengenin gözetilmesi tabiîdir. Çünkü yaratan da değerlendiren de aynıdır, ilahi hikmet, Islamî kar­deşliği öne çıkarmakla aslında beşerî kardeşliği ıslah etmeyi hedeflemektedir. Çünkü İslam'ın muhatabı insanlık âlemi, amacı da fesadı önleyip ıslahı gerçekleştirmektir. Ancak ila­hî hikmetten uzak ideolojilerin insanı önyargılara mahkum et­mesi nedeniyle din ve kan kardeşliğini sanki birbirinin zıddı gibi sunan bir takım çarpık anlayışlar, İslam toplumlarını malesef bir takım lüzumsuz tartışmaların içerisine çekebilmiştir. Çıkarcı liderler, zavallı gençliğe "Ne dininizden ne de kanı­nızdan vaz geçmeniz gerekmiyor" diyememişlerdir.


[1] Zuhruf: 43/48.
[2] Araf: 7/38
[3] Al-i İmran: 3/103.
[4] Hucurat: 49/13.
[5] Ebu Davud, Vitr, 25.
[6] Buhari, Nikah, 45.
[7] Araf: 7/26-27-1-35. Yasin: 36/60. 
[8] Nisa: 4/23.
[9] Hucurat: 49/9,10.
[10] Ebu Davud, Edep, 49.
[11] Tirmizi, Hudud, 3.
[12] Enfal: 8/72.
[13] Enfal: 8/75
[14] Nisa: 4/1. Muhammed: 47/22.
[15] Ahzap: 33/6.
[16] Ebu Davud, Vitr, 25.
[17] Mesnevi, I, 97.