Bu Blog içinde Ara

13 Haziran 2012 Çarşamba

Sebebi Nüzûlü Birden Fazla Olan Âyetlerde Takip Edilecek Usul

Sebebi Nüzûlü Birden Fazla Olan Âyetlerde Takip Edilecek Usul

Müfessirler çoğu zaman, bir âyetin nüzûlü için birden fazla sebeb zikrederler. Buna güvenmenin şekli, mevcut ibareye bakmaktır.
a- Şayet bir müfessir sebeb-i nüzûlü ***** «şu konuda indi» ibaresiyle, diğeri de başka bir şey ilave ederek aynı ibareyi kullanırsa, yukarıda geçtiği bundan, âyetin nüzûl sebebi değil, tefsiri murad edilir. İleride 78. Bölüm'de görüleceği gibi, âyetin lafzı nüzûl sebebi ile tefsirini içine alıyorsa, iki müfessirin sözü arasında çelişki yoktur.
b- Şayet müfessirlerden biri: ***** «şu konuda nâzil oldu» der, diğeri de onun ileri sürdüğü sebebin aksine açık bir sebeb ileri sürerse, itimada şayan olan bu ikincisidir; diğerinin sözü ise istinbattır. Bunun bir örneğini Buhâri, İbnu Ömer'den rivayet etmiş (Bakara, 223.): ***** âyetini kadınlara arkadan yaklaşma konusunda nâzil oldu, demiştir. Yukarıda geçtiği gibi Câbir, bunun hilâfına, âyetin nüzûl sebebini açıkça belirtmişti. İtimada şayan olan Câbir'in rivayetidir. Çünkü O'nun rivayeti nakil, İbnu Ömer'inki ise istinbattır. İbnu Abbas, İbnu Ömer'in sözünde şüpheye düşmüş, Ebû Dâvud ve Hâkim'in rivayetleri gibi Câbir'in haberine benzer bir rivayette bulunmuştur.
c- Şayet müfessirlerden biri bir sebeb, diğeri başka bir sebeb zikreder; birinin isnadı sahih diğerinin isnadı sahih olmazsa, sahih senedli olana itibar edilir. Bunun misali, Buhâri ve Müslim ile diğerlerinin Cundeb'den yaptıkları rivayettir. Resûlullah (s.a.v.) rahatsızlığından ötürü bir veya iki gece ibadete kalkamayınca, bir kadın gelerek: Ya Muhammed, galiba şeytanın seni reddetti, dedi. Bunun üzerine: ***** «Kuşluk vaktine andolsun, durgunlaştığı zaman geceye andolsun ki, Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.» (Duhâ, 1-3) âyetleri nâzil oldu.
Taberâni ve İbnu Ebî Şeybe, Hafs b. Meysere'den, o annesinden, annesi de annesinden rivayet ettiğine göre kadın, Resûlullah'ın (s.a.v.) hizmetinde idi. Resûlullah'ın evine bir köpek yavrusu girmiş, divanın altına sığınıp orada ölmüştü. Bu arada, ardı ardına dört gün Resûlullah'a vahiy gelmedi. Resûlullah Havle'ye: Evimde ne var ki, Cebrâil bana gelmez oldu? diye sorunca kadın, kendi kendine: Acaba evi derleyip toplayıp süpürsem mi? diye sordu. Süpürge ile divanın altını temizlerken ölü yavruyu çıkarttı. O sırada Resûlullah titreyerek geldi; vahy inerken O'nu titreme alırdı. Duhâ suresinin ilk beş âyeti nâzil oldu.
İbnu Hacer «Buhâri Şerh»inde: Cebrâil aleyhisselâm'ın köpek yav­rusu sebebiyle gecikmesi olayı meşhurdur. Fakat, bunu âyette nüzûl sebebi olarak göstermek garibdir, isnadında bilinmiyen raviler vardır, itimada şayan olan, Buhari metnindeki geçen şeklidir.
Bununla ilgili diğer bir misal de, İbnu Cerir ve İbnu Ebî Hâtim'in Ali b. Ebî Talha tarikiyle İbnu Abbas'dan yaptıkları şu rivayetleri: Resûlullah (s.a.v.) Medine'ye hicret ettiğinde Cenâb-ı Hak O'na Beytu'l-Makdis'i kıble edinmesini emretti. Bunu duyan Yahudiler sevindiler. Resûlullah on ayı aşan bir zaman ibadetlerinde Beytu'l-Makdis'e yöneldi. Ancak içinden Hz. İbrahim'in kıblesini istiyor, gözlerini göğe dikerek Allah'a duada bulunuyordu. Bu duası sonunda
Allahu Teâlâ: ***** «...yüzünüzü o yana çevirin ki...» (Bakara, 150.) âyetini inzal buyurdu. Yahudiler âyetin nüzûlünü duyunca endişelendiler: Onlar, yöneldikleri kıblelerini niye değiştirdiler? deyince, Allahu Tealâ aynı sûrenin ***** «Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır.» (Bakara, 115.) âyetini indirdi.
Hâkim ve diğerleri, İbnu Ömer'in şöyle dediğini rivayet ederler: Bakara sûresinin 115. âyeti nâfile namazlarında bindiğin vasıta hangi yöne yönelmişse o tarafa doğru namaz kılman için inmiştir.
Tirmizi, Âmir b. Rabîa'dan rivayet ederek, zayıflıkla nitelediği bir hadisinde şöyle der: Karanlık bir gecede yolculuk yapıyorduk. Kıblenin ne tarafta olduğunu bilemeyince, her birimiz bulunduğu yönde namazını kılmıştı. Sabah olunca bunu Resûlullah'a anlattık. Âyet bunun üzerine nâzil oldu.
Dârekutni, hadisin benzerini zayıf bir senedle Câbir'den rivayet etmiştir.
İbnu Cerir, Mücahid'in şöyle dediğini rivayet eder:
(Mü'min, 60.) âyeti nâzil olunca, nereye dönerek dua edelim, dediler. Âyet bunun üzerine nâzil oldu. Bu haber mürseldir.
İbnu Cerir Katâde'den yaptığı bir diğer rivayette şöyle dediğini nakleder: Resûlullah (s.a.v.) bir din kardeşiniz vefat etmiştir, onun için namaz kılınız, dedi. O zat, kıbleye doğru namaz kılmazdı, cevabını verdiklerinde bu âyet nâzil oldu. Bu haber mu'daldır, gerçekten garibdir.
işte görüldüğü gibi, bir âyet hakkında beş farklı sebeb ileri sürülmüştür. Bunların en zayıf olanı mu'dal olması bakımından sonuncusudur. Mürsel olduğu için, sondan ikincisi ravilerinin zayıflığından dolayı üçüncüsüdür. İkinci rivayet sahihtir. Fakat sebebi açıklanmadan: «Şu konuda indirildi» ifadesini kullanmıştır. Birinci rivayetin isnadı sahih olduğu gibi, âyetin nüzûl sebebini açıkça belirttiği için itimada şayandır.
Bir başka misal de şudur:
İbnu Merdeveyh, İbnu Ebî Hatim ve İbnu İshak tarikiyle Muhammed b. Ebî Muhammed, o İkrime ve Saîd'den, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Umeyye b. Halef, Ebû Cehl b. Hişam ve bazı Kureyşliler Resûlullah'a gelerek şöyle dediler: Ya Muhammed, gel sen bizim ilahlarımıza müsamaha göster, senin dinine girelim, dediler. Nebi (s.a.v.) kavminin Müslüman olmasını candan istediğinden kendilerine yumuşak davrandı. Allahu Tealâ bunun üzerine ***** «Az daha onlar seni, sana vahyettiğimizden ayırarak ...fitneye düşüreceklerdi.» (İsrâ, 73.) ve müteakip âyetlerini indirdi.
İbnu Merdeveyh, Avfî tarikiyle İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder; Sakîf kabilesi Nebî'ye (s.a.v.): ilahlarımızın hidayet bulması için, bize bir sene bir müddet ver. Eğer ilahlarımıza verilen hidayeti elde edersek onu korur,
sonra Müslüman oluruz, dediler. Resûlullah onlara istedikleri müddeti vermeye meyledince, isrâ sûresinin yukarıdaki âyetleri nâzil oldu. Bu rivayete göre, âyetlerin Medine'de nâzil olması gerekir, İsnadı da zayıftır. Birinci rivayete bakılırsa Mekke'de inmesi gerekir; isnadı ise hasendir. İsnadı hasen olan bu rivayet, Ebû'ş-Şeyh'in Saîd b. Cübeyr'den yaptığı bir rivayetle, sahih derecesine yükselmiştir. Böyle olması itimada şayandır.
d- Âyette birden fazla nüzul sebebi zikredildiğinde dikkate alınan bir diğer husus şudur: Şayet her iki sened sıhhat bakımından eşit olursa, iki senedden birinin ravisi olayı bizzat görmüş veya tercihi gerektiren bir yönü varsa, bu tercih edilir. Buna misal; Buhâri'nin İbnu Mesud'dan yaptığı şu rivayettir: Resûlullah'la beraber elinde hurma dalı olduğu halde Medine'de yürürken, birkaç Yahudinin bulunduğu bir yerden geçiyorduk. Aralarından biri Nebi'ye (s.a.v.): Bize rûhun ne olduğunu söyle, dediler. Resûlullah bir saat kadar bekledikten sonra, başını kaldırdı. O'na vahiy geleceğini anladım. Vahiy gelince ruh hakkında inen: ***** «Sana ruhtan sorarlar. De ki: 'Ruh, Rabbi'min emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir. (İsrâ, 85.) âyetini okudu.
Tirmizi, İbnu Abbas'dan sahih olarak yaptığı bir rivayette, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini naklederler; Kureyşliler, Yahudilere: Bize bir şey söyleyin ki bunu Muhammed'e (s.a.v.) soralım, dediler. Onlar da rûhun ne olduğunu sorun, karşılığını verdiler. Soruyu sorduklarında rûh âyeti nâzil oldu. Bu rivayet, âyetin Mekke'de nâzil olmasını gerektirir. Halbuki birinci rivayet, bunun hilafınadır. Buhâri'nin rivayeti, diğerlerinden daha sahih olması, İbnu Mesud'un olayı bizzat yaşamasından dolayı, birinci rivayet diğerlerine tercih edilir.
e- Âyetin yukarıdaki âyetlerde olduğu gibi olaylar sırasında zaman bakımından uzaklığı bilinmemesi halinde, mezkur iki veya daha fazla sebebden dolayı inmiş olması mümkündür. Nüzûl sebebi, buna hamledilir.
Buna misal; Buhâri'nin İkrime tarikiyle İbnu Abbas'dan yaptığı şu rivayettir. Hilâl b. Umeyye, Resûl'ün (s.a.v.) yanında zevcesini, Şureyk b. Sehmâ ile zinada bulunmakla suçladı. Resûlullah: Ya isbat edersin, ya da iftira (kazif) cezasını yersin, buyurunca şöyle dedi: Ya Resûlallah, birimiz zevcesini bir başka erkekle görürse, buna delil mi arayacak? diye sormuştu. Bunun üzerine ***** ***** «eşlerine zina suçu atanlar..» âyetinden ***** «..eğer kocası doğrulardan ise...» âyetine kadarki âyetleri nazil oldu (Nur, 6-9)
Buhari ve Müslim, Sehl b. Sa'd'ın şöyle dediğini rivayet ederler Uveymir, Asım b. Adiyy'e geldi ve şöyle dedi; Resûlullah'a sor bakalım, bir erkek başka bir erkeği zevcesiyle birlikte görüp öldürürse, öldüren katledilir mi, yoksa ne yapılır? dedi. Asım, soruyu sorunca Resûlullah soru sahibini kınadı. Asım bunu Uveymir'e bildirdi. Uveymir; yemin ederim bizzat gidip Resûlullah'a kendim soracağım, diyerek ayrıldı. Resûlullah'a geldiğinde kendisine: Senin ve ailen hakkında âyet nâzil oldu, buyurdu.
Bu iki rivayetin arası şöyle cemedilir. Olay ilk önce Hilâl'in başına gelmiştir. Uveymir'in Resûlullah'a gidip konuşması da, aynı zamana tesadüf eder. Bu yüzden âyet, her ikisi hakkında nâzil olmuştur. Nevevî, bu görüşü benimser. Ondan önce Hatîbu'l-Bağdadî de aynı görüşü benimsemiş, belki de her iki Sahabenin karşılaştığı olay, aynı anda olmuştur, demiştir.
Bezzâr, Huzeyfe'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah (s.a.v.) Ebû Bekr'e: Ummi Rûman'ın yanında bir başka erkek görecek olsaydın, ona ne yapardın? diye sormuş, cevaben: Ona kötülük düşünürüm, demişti. Aynı soruyu Hz. Ömer'e yöneltince: Allah bu kadar aciz olana lanet etsin. Çünkü o, gerçekten habistir, cevabını almıştır. Âyet, bundan dolayı nâzil olmuştur.
İbnu Hacer: Sebeblerin sayıca artmasında, bir beis yoktur, der.
f- Şayet iki senedi uzlaştırmak mümkün olmazsa, nüzulün tekrarına hamledilir. Bunun misali; Buhârî ve Müslim'in, Müseyyeb'den yaptıkları şu rivayettir. Museyyeb şöyle der: Ebû Talib, ölüm halindeyken Resûlullah ziyaretine gitmişti. Ebû Talib'in yanında Ebû Cehil, Abdullah b. Ebî Umeyye bulunuyordu. Resûlullah amcasına Amcacığım, «LÂ İLÂHE İLLALLAH» de ki, bunu Allah katında senin için bir delil yapayım, der. Bu sözü işiten Ebû Cehil ve Abdullah: Ya Ebâ Talib, Abdulmuttalibin dininden yüz mü çevireceksin, dediler. Bu sözü ona, Abdulmuttalib'in dinindenim, deyinceye kadar tekrarladılar. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.): Yasaklanmadığım müddetçe senin için istiğfarda bulunacağım, dedi. Bunun üzerine: ***** «Akraba bile olsalar...müşrikler için mağfiret dilemek; ne Peygamberin ne de minlerin yapacağı değildir.» (Tevbe, 113.) âyeti nâzil oldu.
Tirmizi, hasen bir senedle Hz. Ali'den şöyle dediğini rivayet eder: Bir kimsenin müşrik olan ebeveyni için istiğfarda bulunduğunu işittim. Ona: Müşrik olan ebeveynine istiğfarda mı bulunuyorsun? diye sorduğumda cevaben: Hz. İbrahim müşrik olan babasına istiğfar etmemiş miydi? der. Bu sözü Resûlullaha nakledince, âyet nâzil oldu.
Hakim ve diğerleri, İbnu Mes'ud'un şöyle dediğini rivayet ederler. Resûlullah bir gün kabristana uğramıştı. Kabirlerden birinin yanında oturdu. Uzun bir duadan sonra ağladı. Yanında oturduğum kabir, annemin kabridir. Ona dua etmek için Rabbimden izin istedim, fakat Rabbim izin vermedi, deyince: ***** ***** «..müşrikler için mağfiret dilemek, ne peygamberin ne de müminlerin yapacağı bir iş değildir..» (Tevbe, 113.) âyeti nazil
oldu. Bu zikredilen hadisler arasını, âyetin nüzûlünü gerektiren olayın tekerrür etmesiyle uzlaştırabiliriz.
Bu konudaki başka bir misal de,.Beyhakî ve Bezzâr'ın Ebû Hüreyre'den rivayet ettikleri şu hadisdir Resûlullah (s.a.v.) işkence yapılarak şehid edilen Hz.Hamza'nın başucunda durdu, senin yerine onlardan yetmiş kişiye işkence yaparak intikamını alacağım, buyurunca Cebrâil Nahl sûresinin ***** «Eğer bir topluluğa azab edecekseniz, size yapılan azabın eşiyle azabedin...» son üç âyetiyle indi.
Tirmizi ve Hâkim, Ubeyy'ubnu Ka'b'ın şöyle dediğini rivayet ederler Uhud savaşında Ensâr'dan 64, Muhacirinden Hz. Hamza dahil, 6 kişi işkence ile öldürülünce Ensâr; Elimize bir gün fırsat geçerse, onların hepsini ok yağmuruna tutacağız, demişlerdi. Mekke'nin fethi günü gelince Allahu Taâla, Tevbe sûresinin âyetlerini indirdi.
Buradan anlaşılıyor ki âyetlerin nüzûlü, Mekke fethinde gerçekleşmiştir. Halbuki, bir önceki hadisde âyetin Uhud'da nâzil olduğu söylenmiştir. İbnu'l-Hassar: Âyetler, hicretten önce Mekke'de, Nahl sûresiyle birlikte inmiştir. Allahu Taâlâ kullarına hatırlatma bakımından, âyetleri ikinci defa Uhud'da, son olarak Mekke fethinde indirmiştir. İbnu Kesir, rûh âyetini de bu kabilden saymıştır, der.