Bu Blog içinde Ara

13 Haziran 2012 Çarşamba

TABAKATU'L-MÜFESSİRİN

TABAKATU'L-MÜFESSİRİN


1 - Sahabe Müfessirleri

Sahabe'den tefsirde şöhrete ulaşan müfessirler on tanedir. Bunlar: Dört halife, İbnu Mesud, İbnu Abbas, Ubeyy b. Ka'b, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa el-Eşari ve Abdullah b. Zübeyr'dir.

a- Hz. Ali ve Tefsirdeki Yeri

Dört halife içinde, kendisinden en çok rivayet edilen, Ali b. Ebu Talib-dir. Diğer üçünden gelen rivayetler çok azdır. Bunun sebebi, önceden vefat etmiş olmalarıdır. Hz. Ebubekr'den az sayıda hadis rivayet edilmesinin sebebi de buna bağlıdır. Tefsirlerde Hz. Ebubekr'den yapılan rivayet sayısı on'dan fazla olduğunu görmedim. Hz. Ali'den rivayet ise oldukça kabarıktır.
Mamer, Vehb b. Abdullah'dan o da Ebu't-Tufeyl'den şöyle dediğini riva­yet eder: Hz. Ali bir konuşmasında şöyle diyordu: Bana istediğinizi sorun, ce­vap vereyim. Hangi âyetin gece, hangi âyetin gündüz, hangi âyetin yerde han-gi âyetin dağda indiğini bilirim.
Ebu Nuaym, «eI-HiIye» adlı eserinde İbnu Mesud'un şöyle dediğini rivayet eder: Kur’ân yedi harf üzere nâzil olmuştur. Bu harflerden her birinin zahiri ve batıni mânası vardır. Hz. Ali, bu harflerin her iki mânasını bilirdi. Ebu-bekr b. Ayyaş tarikıyle, Nusayr b. Süleyman el-Ahmesi'den, o da babasından, Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet eder: Yemin ederim ki her âyetin, kimin hak­kında, nerede nâzil olduğunu bilirim. Allah bana herşeyi kavrayan bir akıl, her­şeyi cevaplandıran bir dil vermiştir.

b-İbnu Mesud ve Tefsirdeki Yeri

İbnu Mesud'dan yapılan rivayetlerin sayısı, Hz. Ali'den yapılan rivayetle­re nazaran daha çoktur. İbnu Cerir ve diğer muhaddisler, İbnu Mesud'un şu sözünü rivayet ederler: Allah'a yemin ederim ki, nâzil olan her âyetin, kimin hakkında, nerede nâzil olduğunu bilirim. Kur’ân'ı benden daha iyi bilen birini duyup bulunduğu yeri öğrensem, her türlü zahmete katlanarak gider, bilmediklerimi öğrenirim.
Ebu Nuaym, Ebu Buhturi'nin şöyle dediğini rivayet eder: Bir gün Hz. Ali'­ye, İbnu Mesud hakkında sordum. Kur’ân ve Sünneti çok iyi bilirdi. Aramızdan ayrılırken bize zengin bir ilim hazinesi bıraktı, cevabını verdi.

c- İbnu Abbas ve Tefsirdeki Yeri

Tercümanu'l-Kur’ân olarak bilinen İbnu Abbas, Resûlullah'ın: 'Allahım, o-nu dinde fakih kıl, tevili öğret' 'Allahım, ona hikmet ver' 'Allahım, ona hik­meti öğret' şeklinde dualarına mazhar olmuştur.
Ebu Nuaym, İbnu Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah (s.a.v.) Abdullah b. Abbas'a Allahım, onu mübarek kıl, dini onunla neşret, şeklinde duada bulunmuştur. Abdulmu'min b. Hâlid tarikıyle, Abdullah b. Bureyde'den İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'ı ziyaret ettiğimde Cebrail yanındaydı. Cebrail, Resûlullah'a İbnu Abbas, bu ümmetin alimi olacaktır. Ona hayırlı duada bulun, şeklinde tavsiyede bulundu. Abdullah b. Hiraş tarikıyle, Av-vam b. Huşeb'den, Mücahid'in İbnu Abbas'dan naklen şöyle dediğini rivayet e-der: Resûlullah (s.a.v.) bana: Kur’ân'ın tercümanı olarak, sen ne güzel kulsun, dedi.
Beyhaki, «DeIaiIu'I-Kur’ân»ında İbnu Mesud'un şu sözünü nak­leder: Kur’ân'ın en güzel tercümanı, Abdullah b. Abbas'tır.
Ebu Nuaym, Mücahid'in şöyle dediğini rivayet eder: Geniş bilgiye sahip olduğundan İbnu Abbas'a Bahr adı verilmiştir. İbnu Hanefiyye'den de şu nakil­de bulunur: İbnu Abbas, bu ümmetin büyük bir alimi idi. Ayrıca el-Hasan'ın şöy­le dediğini nakleder: İbnu Abbas, Kur’ân'ı anlamada ayrı bir yeri olan kimsedir. Hz. Ömer: İşte, ihtiyarların genci budur. Allah ona herşeyi cevaplandıran bir dil, herşeyi kavrayan bir akıl vermiştir. Abdullah b. Dinar tarikıyle İbnu Ömer'den rivayette bulunmuştur; Sahabeden biri İbnu Ömer'e gelerek: ***** «..ki göklerle yer bitişik idi, biz onları ayırdık..» (Enbiya, 30.) âyetinin tefsirini sorduğunda; İbnu Abbas'a git, ondan öğren, bana gelip bilgi ver, dedi. Bu kimse İbnu Abbas'a giderek sorusunu tekrarladı. İbnu Abbas kendisine şu cevabı verdi: Yer ve gökler bitişik idi, ne yağmur yağıyor, ne de bitkiler yeşeriyordu. Cenab-ı Hak yağmurla gökleri, bitkilerle de yeri ayırdı. So­ru sahibi İbnu Ömer'e gelerek duyduklarını anlattı. İbnu Ömer İbnu Abbas'ın Kur’ân'ı tefsir etme cüreti hoşuma gitmiyordu, fakat şimdi anladım ki, ona geniş bir ilim verilmiş, dedi.
Buhâri, Said b. Cubeyr tarikıyle İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet e-der: Hz. Ömer beni, Bedir savaşına katılan yaşlılarla eşit tutardı. Bazıları bunu hoş karşılamaz, bu genci aramıza niye alıyorsun, bizim, onun yaşında çocuklarımız var diyordu. Hz. Ömer: O, bildiğiniz bir kimsedir deyip, İbnu Abbas'la bir­likte onları yanına çağırdı. Hz. Ömer'in o gün beni de davet etmesinin gayesi, beni onlara tanıtmak olduğunu anladım. Hz. Ömer hepimize hitaben: ***** «Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman..» âyetinden ne anladığımızı sordu. Kimisi; Allah'ın yardım ve fethine mazhar olduğumuzda, O'na hamd ve istiğfarla emrolunduk, cevabını verirken kimisi de; susup cevap vermediler. Hz. Ömer bana dönerek: Sen de aynı görüşte misin diye sordu. Ben hayır deyin­ce, o halde neler söylemek istersin dedi. Âyet, Resûlullah'ın ömrünü bildirir, güya kendisine ömrünün sonuna geldin, Rabbine hamd ile istiğfar et, Allah tev-beleri kabul edendir, şeklinde tefsir edince, Hz. Ömer: Âyetin bunun dışında bir mânası olduğunu bilmiyorum cevabını verdi.
Buhâri, İbnu Muleyke tarikıyle İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Hz. Ömer bir gün Ashab'a şöyle bir soru sordu: ***** «Biriniz ister mi ki içinde hurmalardan ve üzümlerden oluşmuş bir bahçesi olsun..» (Bakara, 266.) âyetinin kimin hakkında nâzil olduğunu bileni­niz var mı? Sahabe: Allah bilir deyince, Hz. Ömer öfkelenerek: Ya biliyoruz, veya bilmiyoruz deyin, şeklinde mukabelede bulundu. Bunun üzerine İbnu Ab­bas: Âyet hakkında aklımda kalan bazı bilgiler var dedi. Bunun üzerine Hz. Ö-mer: Yeğenim, kendini küçük görme, bildiğini söyle diye teşvik etti. İbnu Ab­bas: Âyette, yapılan iş hususunda darb-ı mesel vardır. Zengin bir kimse, Allah yolunda gayret gösterirken, Allah şeytanı kendisine musallat kıldı; böylece ma­lı mülkü tükeninceye kadar masiyette bulundu.
Ebu Nuaym, Muhammed b. Kabi'l-Kurazi'nin İbnu Abbas'dan yaptığı şu rivayeti nakleder: Hz. Ömer, Muhacirlerden bir grup Sahabe ile oturuyordu. Kadir gecesi hakkında konuşuyorlardı. Bu konuda herkes, bildiğini söylüyordu. Hz. Ömer İbnu Abbas'a: Niye susuyor, bir şey söylemiyorsun! Bir şeyler söy­le yaşının küçük olması, konuşmana mâni olmasın! diye teşvikte bulundu. Bu­nun üzerine İbnu Abbas: Allah tekdir, teki sever. Haftanın günlerini yedi yaptı, rızkımızı yedi şeyden yarattı, insanı yedi şeyden halketti, gökleri yedi, altımız-daki toprağı da yedi kat yarattı, fatihayı yedi âyet yaptı, Kitabında yedi akraba ile evlenmeyi yasakladı, mirası yedi kısma böldü, secdede yedi aza üzerinde olmamız emredildi, Resûlullah Kabe'yi yedi defa tavaf etti, Safa ile Merve ara­sında yedi kere say etti, yedi kere şeytan taşladı. Bütün bunlara dayanarak Kadir gecesi bana göre, Ramazanın son yedi günündedir, cevabını verdi. Hz. Ömer bunları memnun kalarak dinledi; bu konuda düşünceme uygun bir ceva­bı, küçük yaşına rağmen bu gençten başka veren olmadı. Sonra Sahabe'ye dönüp: Arkadaşlar, İbnu Abbas gibi, beni tatmin edecek biriniz var mı? diye sordu.

d- İbnu Abbas'a Ait Tefsir ve Ravileri

İbnu Abbas'ın, tefsire dair, sayılmayacak kadar rivayetleri vardır. Bu ri-vayetler, değişik tarikla gelmiştir. Bunların en sağlam olanı, Ali b. Ebi Talha'nın kendisinden yaptığı rivayet tarikıdır. Ahmed b. Hanbel, Mısır'da Ali b. Ebi Tal-ha'nın rivayet ettiği İbnu Abbas'a ait bir tefsir nüshası bulunduğunu, bir kimse bu nüshayı görmek üzere gitse, bu yolculuğun herşeye bedel olacağını söy­ler. Ebu Cafer en-Nahhas, «Nâsih ve Mensuh» adlı eserinde bu tefsir­in İbnu Abbas'a ait olduğunu söyler.
İbnu Hacer şöyle der: Bu nüsha, Leys'in katibi, Ebu Salih'de bulunuyor­du. Ebu Salih bunu; Muaviye b. Salih'den o, Ali b. Ebi Talha'dan rivayet etmiş­tir. Buhari'nin istifade ettiği nüshadaki rivayetler, Ebu Salih'den gelmektedir. Buhâri, İbnu Abbas'dan yaptığı rivayetlerin çoğunu «Sahih»inde, bu nüsha­dan nakletmiştir. İbnu Cerir, İbnu Ebi Hatim ve İbnu'l-Münzir, çoğu rivayetleri bu nüshadan, Ebu Salih ve diğer tariklerle nakletmişlerdir. Bazı ulema; İbnu Ebi Talha'nın, İbnu Abbas'dan tefsire dair bilgi almadığını, bunları Mücahid ve Said b. Cübeyr'den naklettiğini söyler. İbnu Hacer; seneddeki ravi'lerin sika olduğu bilindikten sonra, bunlardan herhangi biriyle rivayette bulunmanın mahzuru ol­madığını belirtir.
el-Halili, «İrşad» adlı eserinde şöyle der: Endülüs kadısı Muaviye b. Salih'in tefsiri, Ali b. Ebi Talha tarikıyle İbnu Abbas'dan yapılan tefsirdir. Ulema­nın önde gelenleri bu tefsiri, Leys'in katibi Ebu Salih tarikıyle Muaviye'den nak­letmişlerdir.
Hadis ravilerinin icmaına göre Ali b. Ebi Talha, tefsiri İbnu Abbas'dan dinlememiştir. el-Halili, İbnu Abbas'a isnad edilen tefsir rivayetleri, sağlam riva­yetler olmadığı gibi, ravileri de meçhul kimselerdir. Bu tefsir aynen Cuveybir'in Dahhak tarikıyle İbnu Abbas'dan rivayet ettiği tefsir gibidir, der.
Bazı müfessirlerin İbnu Cüreyc tarikıyle, İbnu Abbas'dan rivayet ettikleri tefsir de böyledir. Bu senedlerin en uzun olanı; Bekr b. Seni ed-Dimyati'nin Abdulgani b. Said'den, o da Musa b. Muhammed'den o da İbnu Cüreyc'den gelen tariktir. Bu tarik, sağlam bir tarik değildir.
Muhammed b. Sevri'nin, İbnu Cüreyc'den naklen İbnu Abbas'a ait üç bü­yük cüz halindeki tefsirini ulema, sahih kabul etmişlerdir. Ayrıca Haccac b. Mu-hammed'in İbnu Cüreyc'den naklettiğine göre, İbnu Abbas'a ait bir cüzlük tef­sir, ittifakla sahih kabul edilmiştir.
Şibl b. Abbad el-Mekki'nin İbnu Ebi Necih tarikıyle Mücahid'in İbnu Ab­bas'dan rivayet ettiği haberler, bu sahih tefsire yakındır.
Ata b. Dinar'ın tefsiri, talebeleri tarafından yazılmış ve delil olarak kullanıl-mıştır.
Ebu Ravk'ın tefsiri bir cüzdür ve Sahih kabul edilmiştir.
İsmail es-Süddî'nin tefsirindeki senedler, İbnu Mesud ve İbnu Abbas'a dayanır. Sevri ve Şu'be gibi bazı imamlar Süddî'den rivayette bulunmuşlardır. Fakat Süddî'nin cemettiği tefsiri, Esbat b. Nasr rivayet etmiştir. Cerh ve tadil uleması Esbat üzerinde ittifak etmemişlerdir. Şu kadar var ki Süddî'nin tefsiri, benzeri tefsirler arasında gerçeğe en yakın olan tefsirdir.
İbnu Cüreyc, tefsirinde rivayetlerin sıhhat derecelerine önem vermemiş, her âyet hakkında zikredilen sahih veya zayıf her rivayeti nakletmiştir.
Mukatil b. Süleyman'ın tefsirinde, ulema bizzat Süleyman'ı zayıf kabul et­mişlerdir. Süleyman, tâbiun ileri gelen zevatından bilgi almış, İmam Şafii de tef­sirini faydalı bulmuştur. el-Halili'nin sözü burada bitmektedir.
İbnu Cerir, çeşitli tariklerle Süddî'den rivayette bulunmuştur. Bunlardan biri şudur: Süddî, Ebu Malik'den o Ebu Salih tarikıyle İbnu Abbas'dan; Mürre tarikıyle de İbnu Mesud ve bazı Sahabe'den gelen tariktır. İbnu Ebi Hatim daha ziyade, sahih hadisleri rivayet etmiştir. Hakim «Müstedrek»inde Süddî'-den sadece Mürre tarikıyle İbnu Mesud'dan gelen rivayetleri sahih kabul ede­rek almış, birinci tarikle nakilde bulunmamıştır. İbnu Kesir, Süddî'nin rivayet et­tiği isnad'da bazı garip raviler olduğunu söylemiştir.
İbnu Abbas'dan gelen rivayet tarikının en sağlam olanı, Kays'in Ata b. Saib'den, onun da Said b. Cübeyr'den yaptığı rivayet tarikıdır. Buhâri ve Müs­lim'in şartlarına göre bu tarik, sahihtir. Firyâbi ve Hakim'in daha çok rivayette bulundukları tarik, bu tariktır.
İbnu Abbas'dan gelen rivayet tariklerinden bir diğeri de, İbnu İshak tari­kıyle, Zeyd b. Sabit'in kölesi Muhammed b. Ebi Muhammed'in, İkrime veya Sa­id b. Cübeyr'den yaptığı rivayettir. Bu tarik da sağlamdır, isnadı hasendir. Bu tarikle, İbnu Ebi Hâtim, çokça rivayette bulunmuşlardır. Taberâni «Mucemu-I-Kebir»inde aynı tarikten rivayette bulunmuştur.
İbnu Abbas'dan yapılan rivayet tariklerinin en zayıfı, Kelbi'nin Ebu Sa­lih'den rivayet ettiği tariktır. Bu tarik, Muhammed b. Mervan es-Süddî es-Sağir' in rivayeti de katılırsa, rivayet silsilesi tamamıyle kizb olur. Salebi ve Vakidi'nin çoğu rivayetleri bu tarikledir. Fakat İbnu Adiyy, «eI-KamiI» adlı eserinde şöyle der: Kelbi'nin özellikle Ebu Salih'den yaptığı rivayetlerde pek çok sahih hadisler mevcuttur ve tefsirde kullanılmıştır. Kelbi'nin tefsirinden daha uzun, daha doyurucu bir tefsir yoktur. Bundan sonraki sırayı, Mukatil b. Süleyman'ın tefsiri alsa da, Mukatil'in itikaden bozuk mezheplere meyli olduğundan Kelbi'-nin tefsiri, daha ziyade tercih edilir. Dahhak b. Müzahim tarikıyle İbnu Abbas'-dan yapılan rivayetlerin senedi, munkatidir. Çünkü Dahhak, İbnu Abbas'la kar­şılaşmamıştır. Dahhak tarikına, Bişr b. Ammare'nin Ebu Ravk'dan rivayeti ilave edilirse, Bişr'in zayıf ravi olmasından dolayı sened, zayıf senedlerden sayılır.
İbnu Cerir ve İbnu Ebi Hâtim, Kelbi'nin bu nüshasından çokça rivayette bulunmuşlardır. Fakat bu rivayet zincirine Cüveybir'in Dahhak'dan yaptığı riva­yetler dahil olursa, bu tarik daha zayıf bir tarik olur. Çünkü Cüveybir, çok zayıf ve metruk bir ravidir. Ne İbnu Cerir, ne de İbnu Ebi Hatim bu tarikle rivayette bulunmuşlardır. Fakat İbnu Merdeveyh ve İbnu Hibban bu tarikle yapılan riva­yetleri almışlardır.
Avfi tarikıyle İbnu Abbas'dan yapılan rivayetleri, İbnu Cerir ve İbnu Ebi Hatim bolca kullanmışlardır. Avfi, zayıf bir ravi olmakla beraber, aciz değildir. Tirmizi, bazı rivayetlerini hasen kabul etmiştir.
Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed b. Şakir el-Kattan'ın «FedaiIu İ-mami'ş-Şafii» adlı eserinde, Avfi'den yaptığı rivayette İbnu Abdilhakem'-in şöyle dediğini rivayet ederler: İmam Şafii'nin, İbnu Abbas'dan tefsire dair yü­ze yakın hadis'den başka bir rivayet gelmemiştir, dediğini duydum.
Ubeyy b. Ka'b'ın büyük bir tefsiri mevcuttur. Bunu Ebu Cafer er - Razi, Rabi' b. Enes tarikıyle Ebu'l-Âliye'den rivayet etmiştir. Bu sened, sahih bir se-neddir. İbnu Cerir, İbnu Ebi Hâtim, «Müstedrek»inde Hakim, «Müsned» inde Ahmed b. Hanbel, bu tarikle çokça rivayette bulunmuşlardır.
Buraya kadar zikri geçen Sahabe dışında, Enes b. Malik, Ebu Hüreyre, İbnu Ömer, Câbir ve Ebu Musa'l-Eşari gibi Sahabe'den de tefsire dair rivayet­ler nakledilmiştir. Ayrıca, Abdullah b. Amr b. Âs'dan da kıssalar, dahili fitneler ve ahiretle ilgili rivayetler gelmiştir. Bu ve benzeri rivayetler, ehli kitaptan alın­mıştır. Bu ravinin ***** (Bakara, 210.) âyetinin tefsiri ile ilgili rivayetine, Sahabe'nin bu konuda bütün rivayetlerini içine alan «Tercümanü'I-Kur’ân» adlı eserimizde işaret ettik.

2- Tâbiun Müfessirleri

İbnu Teymiyye şöyle der: Tâbiun içinde tefsirde en çok bilgi sahibi olan, Mekke'lilerdir. Bunlar; İbnu Abbas'ın talebeleri olan Mücahid, Ata b. Ebi Rabah, İbnu Abbas'ın mevlası İkrime, Said b. Cübeyr, Tavus ve diğerleridir.
Kufe'de ise; İbnu Mesud'un talebeleridir. Medine'de yetişen tefsir uleması içinde Zeyd b. Eslemi sayabiliriz. Oğlu Abdurrahman b. Zeyd ile Malik b. Enes, tefsiri Zeyd-den öğrenmişlerdir.
Mücahid, Tabiun'un ileri gelen müfessirlerindendir. Fadl b. Meymun şöy­le der: Mücahid'in şöyle dediğini duydum: Kur’ân'ın tefsirini İbnu Abbas'dan o-tuz kere tekrarladım. Fadl b. Meymun, başka bir rivayette şöyle dediğini nakle­der: İbnu Abbas'dan mushafı üç kere okudum. Her defasında âyetler üzerinde ayrı ayrı durup, kimin hakkında ve hangi gaye ile nazil olduğunu sorardım. Husayf şöyle der. Mücahid, Tâbiun arasında tefsiri en iyi bilendi. Sevri şöyle der: Mücahid'den gelen tefsir, sağlam ve yeterli bir tefsirdir. İbnu Teymiyye şöyle der: Mücahid'in tefsirdeki bu şöhretinden dolayı Şafii, Buhâri ve diğer ulema, Mücahid tefsirine itimad etmişlerdir.
Derim ki: Firyâbi, Mücahid'den çokça rivayette bulunurken, İbnu Abbas veya diğer Sahabe'den pek az nakilde bulunmuştur.
Said b. Cübeyr, tâbiun müfessirlerinin ileri gelenlerindendir. Süfyanu's-Sevri şöyle der: Tefsiri şu dört müfessirden alınız. Bunlar; Said b. Cübeyr, Mü­cahid, İkrime ve Dahhak'dır. Katade şöyle der: Tabiun'dan tefsiri en iyi bilenler şu dört kişidir: Menasiki hac'da Ata b. Ebi Rabah, Tefsirde Said b. Cübeyr, Si­yerde İkrime, helal ve haramı bilmede Hasanu'l-Basri.
İbnu Abbas'ın mevlası İkrime, tabiun'un ileri gelen müfessirlerindendir. Şa'bi şöyle der: Kur’ân'ı, İkrime'den başka iyi bilenler kalmadı. Simak b. Harb, İkrime'nin şöyle dediğini nakleder: Kur’ân'ın tamamını tefsir ettim. Hocam İbnu Abbas ayaklarımı iple bağlar, bana Kur’ân ve Sünneti böyle öğretirdi, der. İbnu Ebi Hatim, Simak tarikıyle İkrime'nin şöyle dediğini rivayet eder: Kur’ân'dan si­ze söylediğim her şeyi, İbnu Abbas'dan öğrendim.
Tabiun'dan ayrıca: Hasanı Basri, Ata b. Ebi Rabah, Ata b. Ebi Seleme el-Horasani, Muhammed b. Ka'bi'l-Kurazi, Ebu'l-Âliye, Dahhak b. Müzahim, Â-tıyye el-Avfi, Katade, Zeyd b. Eslem, Mürretu'l-Hemedani ve Ebu Malik bulun­maktadır. Bunlardan sonra da Rabi b. Enes, Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem ve diğerleri gelmektedir. Saydığımız bu zevat, tâbiun müfessirlerinin meşhurların-dandır. Bunlar, tefsire dair rivayetlerinin çoğunu Sahabe'den almışlardır.
Tabiun'dan sonra, Sahabe ve tâbiun kavillerini içine alan bazı tefsirler telif edilmiştir. Bunlar: Sufyan b. Uyeyne, Veki b. Cerrah, Şu'be b. Haccac, Ye-zid b. Harun, Abdurrazzak, Adem b. Ebi İlyas, İshak b. Rahaveyh, Ravh b. Uba-de, Abd b. Humeyd, Suneyd, Ebubekr b. Ebi Şeybe gibi müfessirlerdir.

3- Taberi ve Gelişen Tefsir Nevileri

Etbauttabiun'dan sonra gelen İbnu Cerir et-Taberi'nin tefsiri, tefsirlerin en büyüğü ve en değerlisidir. Bunun yanı sıra İbnu Ebi Hatim, İbnu Mace, Ha­kim, İbnu Merdeveyh, Ebu'ş-Şeyh İbnu Hibban ve Münzir'in eserleri gelmekte­dir. İbnu Cerir'in tefsiri hariç, bütün tefsirler Sahabe, tâbiun ve etbauttabiun kavillerine dayanır. İbnu Cerir tefsirinde naklettiği kavillerin tercihini yapar, ara­larında tercihde bulunur, irabını yapar, ahkamla ilgili istinbatta bulunur. Bu yön­leri ile tefsirlerden üstünlüğünü ortaya koyar.
Bundan sonra bir çok ulema, tefsirler yazdılar. Rivayet ettikleri kaviller­de, senedleri kısalttılar, sözleri eksik naklettiler. Bu yüzden tefsire zayıf rivayetler girdi, sahih olanlarla zayıflar birbirine karıştı. Her müfessir bulduğu her sözü tefsirine aldı, hatırladığı her sözü nakletti. Sonradan gelenler bunları sa­hih zannederek, Sahabe veya tabiuna ait olup olmadığını araştırmadan, yazı-lan tefsirlere müracaat etmeden, naklettiler. Öyle ki ***** tefsiri, Yahudi ve Hristiyanlar olması gerekirken, on ayrı görüşle tefsir eden müfessire rastladım. Halbuki âyetin bu tefsiri; Resûlullah, Sahabe, tâbiun ve te-be-i tabiundan, Yahudi ve Hristiyanlar şeklinde gelmiştir. Bu bakımdan İbnu Ebi Hâtim, âyetin bu şekildeki tefsirinde, müfessirler arasında herhangi bir ihtilaf olduğunu bilmiyorum, demiştir.
Bundan sonra, bazı ulema tefsirlerini, bir ilme ağırlık vererek yazmağa başladılar. Nahivci, tefsirinde iraba ve irabda muhtemel değişik vecihlere önem vermiş, nahiv kaideleri, buna ait meseleleri ve ihtilafları nakletmiştir. Zeccac'ın, «el-Basit»de, Vahidi'nin «el-Bahru'l-Muhit ve'n-Nehr» adlı eserlerinde Ebu Hayyan'ın tefsirleri, buna misaldir.
Haberlerle uğraşan müfessirin, ister sahih, ister gayri sahih olsun, kıssa­lar ve önceki milletlere ait haberleri toplamaktan başka bir meşguliyeti yoktur. Sa'lebi bu nevi müfessirlerden biridir.
Fakih tefsirinde, taharetten başlayıp çocuklu kadınlara kadar bütün fıkhi hükümleri serdeder, bazen daha ileri giderek âyetle ilgisi bulunmayan bir takım fıkhi deliller getirerek muhalif olanlara cevap vermeğe çalışır. Mesela Kurtubi'-nin tefsiri, bu gibi konularla dolu bir tefsirdir.
Fahruddin Razi gibi, akli ilimlerle uğraşan müfessirler tefsirlerini, kelami ve felsefi meselelerle doldurur, birinden diğerine geçerler. Öyle ki bu tefsiri okuyan, âyetle verilen bilgiler arasında bir mutabakat bulamaz. Ebu Hayyan «el-Bahrul-Muhi t»inde buna temas ederek şöyle der: İmam Razi tef­sirinde, âyetle doğrudan ilgisi bulunmayan uzun nakiller yapmıştır. Bu yüzden bazı ulema, «Mefatihu'I-Gayb»ında, tefsirden başka her şey mevcut­tur, demişlerdir.
Bidat ehlinden tefsir yazanların gayesi, âyetleri tahrif etmek, batıl mez­heplerine delil aramaktır. Mesela âyetin uzak bir mânası, görüşünü destekle­miş olsa onu hemen alır veya lehinde olan en küçük bilgiyi hemen değerlen­dirmeye çalışır. Bu konuda Bulkini şöyle der: Zemehşeri, ***** «..Kim ki hemen ateşin elinden kurtarılır da cennete soku­lursa şüphesiz o kurtulmuştur.» (Âl-i İmrân, 185.) âyetinin tefsirinde kullandı­ğı: Cennete girmekten daha büyük bir kurtuluş var mıdır? şeklindeki adem-i rū-yete işaret eden tefsirini gördüğümde; onun Mutezilî fikirleri savunduğunu an­ladım. Mulhidin, âyetlerin tefsirinde gösterdiği ilhad, küfür ve Allah'a karşı iftiralarından söz etmeğe lüzum bile yoktur. Bazıları ***** «Bu iş Senin imtihanından başka birşey değildir..» (Araf, 155.) âyetini: Kullara, Allah'dan daha çok zarar veren yoktur, şeklinde tefsiri ile, sihirbazların Musa hakkında şöylediklerine dair tefsirleri buna misaldir. Rafizilerin ***** «..Allah, size bir inek kesmenizi emrediyor..» (Bakara, 67.) âyeti hakkındaki sözleri de ilhadi tefsire dair misallerdir. Bu ve benzeri ilhadi tefsirler, Ebu Yala ve diğer muhaddislerin Huzeyfe tarikıyle Resûlullah'dan rivayet ettikleri şu ha-dis'e hamledilir: Ümmetim içinde öyleleri vardır ki Kur’ân'ı okurlar, ona atılıp çiğnenen çürük hurma kadar değer vermezler, gerçek tefsiri dışında tefsir et­meğe çalışırlar.
Hangi tefsirin okunması tavsiye edilir, nakil yapılması uygun görülür? so­rusuna, şu cevabı vermek mümkündür. Muteber ulemanın müşterek kanaatleri­ne göre tefsirde benzeri telif edilmeyen, Ebu Cafer b. Cerir et-Taberi'nin tefsi­ridir. Nevevi «Tehzib» adlı eserinde: İbnu Cerir'in tefsiri, sahasında bir ben­zeri olmayan bir tefsirdir, der.
Bir tefsirde bulunması gereken nakli kavilleri istinbat, işaret, irab, icaz belagat ve lügat gibi, bir başka tefsire müracaata ihtiyaç bırakmayan tefsirle il­gili bütün konuları içine alan bir eser yazmağa başladım, «Mecmeu'I-Bahreyn ve Matlau'l-Bedreyn» adını verdim. «İtkan» adlı bu kitabımı ona mukaddime yaptım. Allahu Taâlâ'dan hayırlısı ile ikmalini dilerim.
İtkan adlı eserimizde vermek istediğimiz bilgileri, taşıdıkları önemden do­layı istifade edilmek üzere Resûlullah'ın tefsiri ile ilgili merfu haberle bitirmeyi arzuluyoruz.

4- Resûlullah'ın Tefsiri

Resûlullah'ın Kur’ân'ı tefsirine örnek olan merfu haberleri ihtiva eden sû­reler sırasıyla şöyledir:

Fatiha

İmam Ahmed, Tirmizi'nin hasen kabul ettiği ve İbnu Hibban'ın Adiyy b, Hayyan'dan rivayetle, Resûlullah'ın şöyle dediğini nakleder: Allah'ın kendilerine gazab ettiği kimseler Yahudiler, dalâlete düşenler de Hristiyanlardır. İbnu Mer­deveyh, Ebu Zer'den şu rivayette bulunur: Resûlullah'a gazaba uğrayanların kimler olduğunu sorduğumda: Yahudiler, dalalete düşenlerin de Hristiyanlar olduğunu söyledi.

Bakara

İbnu Merdeveyh ve Hakim «Müstedrek»inde, sahih senedle Ebu Nadra tarikıyle Ebu Said el-Hudri'den ***** «Onlar için orada te­miz zevceler vardır..» (Bakara, 25.) âyetinde Resûlullah'ın şöyle dediğini riva-yet eder: Hayızdan, büyük abdest bozmaktan, sümük ve tükürükten temizlen­miş zevcelerdir. İbnu kesir, tefsirinde bu hadisin ravileri arasında el-Bezzi ol­duğunu söyler. İbnu Hibban da el-Bezzi'nin rivayetini hüccet olarak nakletme­nin caiz olmadığını söyler. Şu halde Hakim'in bu rivayeti sahih kabul etmesi, münakaşalıdır. Hakim'in «Tarih»inde, bu hadis'in hasen olduğunu gördüm. İbnu Cerir, senedinde sika raviler bulunan, Amr b. Kaysi'l-Melai tarikıyle, Şamda herkesce iyi tanınan, Emevilerden birinin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a Bakara 48. ve 123. âyetlerinde geçen ***** kelimesinin mânası sorulduğunda bunu, fidye şeklinde tefsir etmiştir. Bu rivayet, mürsel ve ceyyid-dir. İbnu Abbas'dan mevkufen yapılan, muttasıl bir senedle gelen rivayet, bunu kuvvetlendirmektedir.
Buhâri ve Müslim, Ebu Hüreyre'den yaptıkları rivayette Resûlullah şöyle buyurmuştur: İsrail oğullarına: ***** «..secde ederek ka­pıdan girin ve 'hitta' deyin..» (Bakara, 58.) denildiği halde onlar, kıçüstü sürü­nerek girdiler, Allah'ın ***** sözünü arpa tanesi şeklinde habbe dediler. Bu ha-disde ***** «..kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler.» (Bakara, 59.) âyetinin tefsiri vardır.
Tirmizi ve diğer muhaddisler, hasen bir senedle, Ebu Said el-Hudri'den rivayetle, Resûlullah'ın şöyle dediğini naklederler: Veyl, cehennemde bir vadi­nin adıdır. Kafirler bu vadiye atılırlar, tabanına varmaları kırk sene sürer.
Ahmed b. Hanbel aynı şekilde, Ebu Said'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Kur’ân'da geçen her kunut kelimesi, itaat mânasındadır.
Hatib, başka bir rivayette aralarında meçhul ravilerin bulunduğu bir se­nedle Malik'den, o Nafi'den, o İbnu Ömer'den o da Resûlullah'dan rivayet etti­ğine göre Resûlullah ***** «..onu gereğince okuyanlar..» (Bakara, 121.) âyetini Kur’ân'a hakkıyla uyanlar şeklinde tefsir etmiştir.
İbnu Merdeveyh zayıf bir senedle, Ali b. Ebi Talib'den rivayetle Resûlul­lah'ın ***** «..Zalimlere ahdim ermez..» (Bakara, 124.) âyetini şöyle tefsir ettiğini nakleder: Ancak, doğru olana itaat edilir. Bu rivayeti des­tekleyen, İbnu Ebi Hatim'in: Zalimin Allah'a karşı isyanında ona yardım ede­mezsin, ibaresiyle İbnu Abbas'dan merfu olarak yaptığı, nakildir.
Ahmed b. Hanbel ile, Ebu Saidi'l-Hudrî'den sahih olarak rivayet eden Tirmizi ve Hakim, Resûlullah'ın ***** «Böylece sizi orta bir üm­met yaptık..» (Bakara, 143.) âyetindeki ***** kelimesini adil şeklinde tefsir et­tiğini nakleder.
Buhâri ve Müslim, Ebu Saidi'l-Hudrî'den Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: Kıyamet günü Nuh (a.s.) çağrılarak, risaletini tebliğ ettin mi denilir. Evet, tebliğ ettim cevabını verir. Ardından kavmi çağrılır. Onlara da Nuh size ri­saletini tebliğ etti mi diye sorulur. Onlar: Bize hiçbir resûl gelmedi cevabını ve- rirler. Bunun üzerine Nuh (a.s.) tekrar çağrılır, kendisine risaleti tebliğ ettiğine dair şahidin var mıdır diye sorulur. Nuh (a.s.) şahidim: Muhammed ve ümmetidir cevabını verir. Resûlullah işte, Allah'ın ***** «Böylece sizi orta bir ümmet yaptık..» âyeti buna şahittir. Âyetteki ***** kelimesi âdil mânasın­dadır. Sizler kıyamet gününde çağrılıp Nuh'un risaletini tebliğ ettiğine şahitlik yapacaksınız, o da size şahitlik edecektir. Resûlullah'ın ***** kelimesine verdi­ği âdil sözü, mudrec değil, merfu rivayettir. Bunu, «Şerhu'lBuhari»de İbnu Hacer haber vermiştir.
Ebu'ş-Şeyh ve Deylemi, «Müsnedü'I-Firdevs» adlı eserinde Cüveybir tarikıyle Dahhak'ın İbnu Abbas'dan şöyle dediğini nakleder: Resûlul­lah ***** «..beni anın ki ben de sizi anayım..» (Bakara, 152.) âyetin­de şöyle buyurmuştur: Kullarım, bana itaatta bulunarak, beni anınız, ben de sizi mağfiretimle anayım.
Taberâni, Ebu Umame'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah ayak­kabısının bağı kopunca, biz ancak Allah'dan geldik, gene Allah'a döneceğiz mealindeki (Bakara, 156.) âyetini okudu. Sahabe: Bu bir musibet midir ya Re-sûlallah, diye sorduklarında: Müminin başına gelen her sevmediği şey, musi­bettir, buyurdular. Bu hadisin pek çok şahidi vardır.
İbnu Mace ve İbnu Ebi Hâtim, Bera b. Azib'in şöyle dediğini rivayet e-derler: Resûlullah'la birlikte bir cenazede bulunuyorduk. Resûlullah şöyle bu­yurdular: Kafirin gözleri üzerine şiddetli bir darbe indirilir; sesini ins ve cinler dışında yeryüzündeki bütün mahlukat duyar. Sesini duyan her hayvan, kafiri la­netler. İşte ***** «..lanet edebilenler de lanet eder.» (Bakara, 159.) âyetindeki mâna budur.
Taberâni, Ebu Umame'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah (s.a.v.) ***** «Hac bilinen aylardadır..» (Bakara, 197.) âyetini Şevval, Zilka­de ve Zilhicce ayları olarak tefsir etmiştir.
Taberâni, rivayetinde beis olmayan bir senedle İbnu Abbas'dan Resûlul­lah'ın: ***** «..Hacda kadına yaklaşmak, günaha sap­mak, kavga etmek yoktur..» (Bakara, 197.) âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet eder: Âyetteki ***** keIimesi cima gayesiyle kadına yaklaşmak, ***** kelimesi masiyet, ***** kelimesi ise, bir kimsenin arkadaşıyla tartışmasıdır.
Ebu Davud'un Ata'dan yaptığı bir rivayete göre: Ata'ya yeminde lagvın mânası sorulmuştu. Hz. Âişe'nin Resûlullah'dan şu sözü duyduğunu söyledi: Yemindeki lagv, bir kimsenin evinde, asla, vallahi, evet gibi kelimeleri kullanmasıdır. Buhâri bu hadisi, Hz. Âişe'den mevkuf olarak rivayet etmiştir.
Ahmed b. Hanbel ve diğer muhaddisler, Ebu Zer b. Esedi'nin şöyle de­diğini rivayet ederler: Sahabe'den biri; ya Resûlallah, ***** «..boşanma iki defadadır..» (Bakara, 229.) âyetindeki üçüncü talak nerededir? diye sorun­ca, Resûlullah: Güzellikle bırakmak üçüncüsüdür, cevabını verdi.
İbnu Merdeveyh, Enes b. Malik'in şöyle dediğini rivayet eder: Sahabe'­den biri Resûlullah'a gelerek: Ya Resûlallah, Allah iki talakı zikretti, üçüncüsü hangisidir? diye sordu. Resûlullah: Ya iyilikle alıkoymak veya iyilikle bırakmak­tır. Cevabını verdi.
Taberâni, rivayetinde beis olmayan bir senedle, Ebu Lehia tarikıyle, Amr b. Şuayb babasından, o da dedesinden rivayetle Resûlullah'ın şöyle dediğini nakleder: Nikahı elinde tutan, kocadır.
Tirmizi ve İbnu Hibban, İbnu Mesud'un şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah; orta namazın, ikindi namazı olduğunu söylemiştir.
Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi, sahih bir senedle Semura'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Orta namazı, ikindi namazıdır.
 İbnu Cerir, Ebu Hüreyre'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder. Orta namaz, ikindi namazıdır. Aynca, Ebu Malik el-Eşari'den, Resûlullah'ın şöy­le dediğini rivayet eder: Orta namaz, ikindi namazıdır. Bu hadis'in değişik tarik ve şahidleri vardır.
Taberâni, Hz. Ali'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Âyetteki (Bakara, 248.) sekinet, fırtına mânasındadır.
İbnu Merdeveyh, Cüveybir tarikıyle Dahhak'ın İbnu Abbas'dan merfuan yaptığı ***** «Dilediğine hikmeti verir..» (Bakara, 269.) âyeti hak­kındaki şu rivayeti nakleder: Hikmet, Kur’ân'dır. İbnu Abbas bunun Kur’ân tefsi­ri olduğunu söyler. Çünkü tefsiri, salih kullar okuduğu kadar, facirler de okur.

Âl-i İmrân

Ahmed b. Hanbel ve diğer muhaddisler Ebu Umame'den ***** «..Kalplerinde eğrilik olanlar kendilerine göre yorumla­mak için müteşâbihlerin ardına düşerler..» (âyet, 7.) hakkında Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet ederler. Âyette geçen bu vasıftaki kimseler, harici-lerdir. ***** «O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kara­rır..» (106.) âyetindekiler gene haricilerdir.
Taberâni ve diğer muhaddisler, Ebudderda'dan rivayetle Resûlullah'ın: İlimde râsih olanlar, sorulduğunda şu cevabı verdiğini naklederler: Sözünde duran, doğruyu söyleyen, kalbi istikamette bulunan, iffet ve namusunu koru­yan haram lokma yemeyen kimseler, ilimde râsih olan kimselerdir.

Hakim sahih bir senedle Enes'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlüllah'a ***** «..kantarlarca yığılmış..» (14.) âyetindeki kıntarın miktarı so­rulduğunda, bin ukiyye olduğunu söyler. Ahmed b. Hanbel ve İbnu Mace, Ebu Hüreyre'den yaptıkları rivayette Resûlullah, kıntarın on iki bin ukiyye olduğunu söylemiştir.
Tirmizi, zayıf bir senedle, İbnu Abbas'dan yaptığı rivayette Resûlullah'ın ***** «..Oysa göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez O'na teslim olmuştur..» (83.) âyetinde şöyle buyurmuş­tur: Göktekiler meleklerdir. Yerde olanlar da, İslam üzere doğanlardır. Kerhen ise, boyunlarına zincir ve halkalarla değişik milletlerden esirlerin, istemeyerek cehennemde sürüklenmeleridir.
Hakim, sahih bir senedle Enes'den yaptığı rivayette şöyle der: Resûlul-lah'a ***** «..yoluna gücü yeten herkesin..» (97.) âyetindeki sebil­den sorulduğunda şöyle buyurdu: Sebil, yiyecek şeyler ve binek hayvanları­dır, cevabını verdi.
Tirmizi aynı hadisi, İbnu Ömer'den hasen senedle rivayet etmiştir.
Abdubnu Humeyd «Tefsir»inde, Nüfeyl'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a ***** «yo­luna gücü yeten herkesin, O eve (gidip) haccetmesi insanlar üzerinde Alla-hın bir hakkıdır. Kim inkar ederse şüphesiz Allah, bütün alemlerden zengin­dir.» (97.) âyeti hakkında Huzeyl'den biri şu soruyu sordu: Ya Resûlallah, haccı terkeden, kafir olur mu? Resûlullah: Haccı terkeden ukubetinden korkmayan, sevabını beklemeyen kimse kafirdir, buyurdu. Seneddeki Nüfeyl, tabiundandır. Sened mürseldir. Hadisin İbnu Abbas'a dayanan, mevkuf bir şahidi vardır.
Hakim, sahih bir senedle İbnu Mesud'un şöyle dediğini rivayet eder: Re­sûlullah ***** «(Tevhid konusunda) Allah'tan ona yaraşır biçimde korkun..» (102.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: Allah'a isyan etmeden itaat etmek, unutmadan zikirde bulunmaktır.
İbnu Merdeveyh, Ebu Cafer el-Bakir'in şöyle dediğini rivayet eder: Re­sûlullah; ***** «İçinizden hayra çağıran bir topluluk ol­sun..» (104.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: Âyetteki hayr, Kur’ân'a ve sünnetime uymaktır. Bu hadis, mu'dal'dır.
Deylemi, «Müsnedu'l-Firdevs»de, zayıf bir senedle İbnu Ömer' in ***** âyetinde, Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Ehli sünnetin yüzleri nurlanacak, bidat ehlinin yüzleri de kararacaktır.
Taberâni ve İbnu Merdeveyh, zayıf bir senedle, İbnu Abbas'ın şöyle de­diğini rivayet ederler: Resûlullah: ***** (125.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: İşaretlenmiş meleklerdir. Bedir muharebesindeki melekler, başlarında siyah sarık, Uhud muharebesine katılanlar ise kırmızı sarıkla nişanelenmişlerdi.
Buhâri, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder; Resûlullah şöyle buyurur: Allah'ın kendisine mal verip zekatını ödemeyen kimselerin malı, gözle­rinin üstünde iki siyah nokta bulunan, başında saçı olmayan bir ejderha şeklin­de görünür. Kıyamette ejderha o kimseyi sımsıkı sararak dişleri arasına alır ve ona şöyle der: Ben senin malın ve hazinenim. Sonra şu âyeti okur: ***** «Allah'ın kereminden kendilerine verdi­ğine cimrilik edenler, onu kendileri için hayırlı sanmasınlar..» (180.)

Nisâ

İbnu Ebi Hatim, «Sahih»inde İbnu Hibban, Hz. Âişe'den şu rivayette bulunurlar: Resûlullah ***** «..Adaletten ayrılmamanız için en uy­gun olanı budur.» (3.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: Adaletten uzaklaşmamanıza daha yakındır. İbnu Ebi Hatim, Ubeyy'in, bu hadis hatalıdır, dediğini söyler. Hz. Âişe'den sahih olarak rivayet edilen bu hadis, mevkuftur.
Taberâni, zayıf bir senedle İbnu Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: Hz. Ömer'in huzurunda ***** «(öyle ki) derileri piştik­çe azabı tatsınlar diye onlara başka deriler vereceğiz!..» (56.) âyeti okun­duğunda Muaz şöyle dedi: Bana göre âyetin tefsiri şöyledir; kafirin derisi, kıya­met gününün bir saatında yüz kere değiştirilir. Hz. Ömer ise şöyle dedi: Ben de Resûlullah'dan aynı şekilde duymuştum.
Taberâni, zayıf bir senedle Ebu Hüreyre'den şu rivayette bulunur: Resû­lullah ***** «Her kim bir Mümini kasten öldürürse o-nun cezası, içinde ebedi kalmak üzere (gideceği) cehennemdir..» (93.) âye­tini, şayet onu cezalandırırsa, gideceği yer cehennemdir, şeklinde tefsir etmiş­tir.
Taberâni, zayıf bir senedle İbnu Mesud'un şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah; ***** «..mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazlasını verecektir..» (172.) âyetini şöyle açıkla­mıştır: Cehennemde olanlara yapılan şefaat, dünyada kendilerine iyilik yaptık­ları kimselerden gelen şefaattir.
Ebu Dâvud, Ebu Seleme b. Abdirrahman'ın şöyle dediğini rivayet eder: Bir Sahabi Resûlullah'a gelerek, kelale'nin ne olduğunu sordu. Resûlullah ona; yazın inen ***** «Senden fetva istiyorlar. De ki Allah size babasız ve çocuksuz kişinin..» (176.) âyetini duymadın mı? diye sordu. Oğlu olmayan, babası bulunmayan kimsenin malına, kelale varis olur. Bu hadis mürseldir.
Ebu'ş-Şeyh «Kitabu'l-Ferâiz»inde Berâ'dan şu nakilde bulunur; Resûlullah'a kelale kimdir diye sordum. Bana: Babası ve oğlu olmayan kimse­dir diye cevap verdi.

Mâide

İbnu Ebi Hatim, Ebu Saidi'l-Hudrî'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: İsrail oğullarından birinin bir hizmetçisi, binek hayvanı ve karısı varsa, o kimse melik sayılır. Bu hadisin İbnu Cerir'e göre, Zeyd b. Eslem'den gelen mürsel bir şahidi vardır.
Hakim, sahih bir senedle, İyadu'l-Eşari'nin şöyle dediğini rivayet eder: ***** «..Allah yakında öyle bir toplum getirir ki (O) onları sever, onlar da O'nu severler..» (54.) âyeti nâzil olduğunda Resûlullah Ebu Musa'l-Eşari'ye: Bu kavim, benim ümmetimdir buyurdu.
Taberâni, Hz. Âişe'den şu rivayette bulunur: Resûlullah ***** (54.) âyetindeki kelimeyi; her fakire bir elbise giydirmektir, şeklinde açıklamıştır.
Tirmizi, sahih bir senedle, Ebu Umeyye eş-Şabani'nin şöyle dediğini ri­vayet eder: Ebu Salebe el-Haseni'ye gelerek şöyle dedim: Bu âyeti nasıl anlı­yorsun? O da: Hangi âyeti diye sordu. Kendisine: ***** «Ey inananlar, siz kendinize bakın, siz doğru yolda oldu­ğunuz sürece sapan kimse size zarar vermez..» (105.) âyeti olduğunu söyle­dim. Bana şöyle dedi: Bu âyeti iyi bilen birine sordum. Ben de onu Resûlüllah'a sormuştum. Bana şöyle dedi: İyiliği işleyin, birbirinize kötülük etmeyin. Hatta i-taat edilen bir cimriyi, arzusuna bağlı yaşayan birini, dünyayı tercih eden zevk sahibini, kendini beğenen birini gördüğünüzde, kendini bunlara kaptırmadan nefsine hakim ol, avamdan uzaklaş.
Ahmed b. Hanbel ve Taberâni, Ebu Amri'l-Eşari'den şu rivayette bulu­nurlar: Resûlullah'a Mâide (105.) âyetini sordum. Bana şu cevabı verdi: Hida­yete ermişseniz, kafirlerin dalaleti, size hiçbir şekilde zarar veremez. Enam
İbnu Merdeveyh ve Ebu'ş-Şeyh, Neşhel tarikıyle Dahhak'ın, İbnu Abbas-dan rivayetle, Resûlullah'ın şöyle dediğini nakleder: Her insanın bir meleği var­dır. Uyuduğunda nefsine bekçilik eder. Allah, ruhunu kabzetmesini emrederse kabzeder, emretmezse o kulu serbest bırakır. Bu yüzden Allah, ***** «..geceleyin sizi öldürür..» (60.) buyurmuştur. Hadisdeki ravi Nehşel kezzab (yalancı) olarak tanınmıştır.
Ahmed b. Hanbel, Buhâri ve Müslim, İbnu Mesud'un şöyle dediğini riva­yet ederler: ***** «İnananlar ve imanlarına zulüm karış­tırmayanlar..» (82.) âyeti nazil olduğunda, mânası Müslümanlara çok ağır geldi.
Ya Resûlallah, hangimiz nefsimize zulmetmiyoruz, dediler. Resûlullah: Bu sizin anladığınız şekilde zulüm değildir. Allah'ın kulu Lokman'ın şu sözünü duymadı­nız mı? ***** «Şüphesiz şirk büyük bir zulümdür..» (Lokman, 13.). İşte zulüm, şirk demektir.
İbnu Ebi Hatim, zayıf bir senedle, Ebu Saidi'l-Hudrî'nin Resûlullah'dan ri­vayet ettiği şu hadisi nakleder: Resûlullah; ***** «..gözler O'nu göre­mez..» (103.) âyeti hakkında şöyle demiştir: Şayet insanlar, cinler, şeytanlar, melekler, yaratıldıkları günden kıyamete kadar saf saf toplansalar, Allah'ı asla ihata edip göremezler.
Firyâbi, Amr b. Murra tarikıyle Ebu Cafer'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a: ***** «Allah, kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslam'a açar..» (125.) âyetindeki göğsün açılma­sından sorulduğunda şu cevabı vermiştir: Kalbe bir nur akıtılır, bununla kalp İs­lam'a karşı bir genişlik ve rahatlık hisseder. Bunun, bilinen bir emmaresi var mı­dır? diye sorduklarında Resûlullah şu cevabı vermiştir: Ahirete sığınıp dünya­daki zevklerden uzaklaşmak, ölmeden önce ölüme hazırlanmaktır. Hadis, mür-seldir; muttasıl ve mürsel olarak, sahih veya hasen derecesine ulaştıracak pek çok şahidi bulunmaktadır.
İbnu Merdeveyh, «en-Nasih ve'l-Mensuh» adlı eserinde Nahhas, Ebu Saidi'l-Hudrî'den, Resûlullah'ın ***** «..hasat günü hakkını verin..» (141.) âyetinin tefsirinde şöyle dediğini rivayet ederler: Verilen hak, başaktan yere düşen tanelerdir.
İbnu Merdeveyh, zayıf bir senedle, mürsel olarak Said b. Müseyyeb'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah ***** «..Ölçüyü ve tartıyı tam adaletle yapın. Biz kimseye gücünün yettiğin­den fazlasını teklif etmeyiz..» (152.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: Ölçüde ve tartıda elini düzgün tutan kimsenin niyetini, Allah çok iyi bilir, hakkaniyete uy­duğundan dolayı kusurlarını bağışlar. Resûlullah'ın bu tefsiri, âyetteki ***** nın tefsiridir.
Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi, Ebu Said tarikıyle Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler, Resûlullah ***** «Rabbi'nin bazı (kıyamet) işaretleri geldiği gün daha önce inanmamış, ya da imanından bir hayır kazanamamış kimseye.» (158.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: "Bu gün, güneşin batıdan doğduğu gündür." Bu hadisin, Buhâri ve Müslim'de Ebu Hüreyre ve diğer Sahabe'den gelen pek çok rivayet tarikleri vardır.
Taberâni, sağlam bir senedle, Hz. Ömer'den Resûlullah'ın Hz. Aişe'ye
***** «Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya»
 (159.) âyeti hakkında şöyle dediğini rivayet eder: Bunlar; bidat ve heva ehli kimselerdir.
Taberâni, sahih bir senedle, Ebu Hüreyre'den Resûlullah'ın şöyle dediği­ni nakleder: Resûlullah; ***** âyetini şöyle tefsir et­miştir: Âyetteki bu kimseler, ümmetimden bidata düşen, nefsani arzularına u-yan kimselerdir.

Araf

İbnu Merdeveyh, zayıf bir senedle, Resûlullah'ın ***** «Ey Ademoğulları! Mescidlere güzel elbiselerinizi giyinerek gidin..» (31.) â-yetini şöyle tefsir ettiğini rivayet eder: Namazı, ayağınızdaki nalinle kılınız. Bu hadisin, Ebu'ş-Şeyh'in Ebu Hüreyre'den yaptığı bir rivayetle şahidi vardır.
Ahmed b. Hanbel, Ebu Dâvud ve Hakim, Bera b. Âzib'den şunu rivayet eder: Resûlullah'a, ölen bir kâfirden söz edildi. Resûlullah şöyle buyurdu: Ruhu âlemi ervah'a çıkarılırken, dünya semasının sonuna ulaşıncaya kadar melek­ler: Bu habis ruh da kimdir? diye sorarlar. Semanın kapıları herkese açılır, fa­kat ona açılmaz. Resûlullah bunun üzerine ***** «Onlara gök ka­pıları açılmaz..» (40.) âyetini okur. Allahu Taâlâ: Bu kâfirin kitabını, arzın en de­rin yerindeki sahifelere yazar, buyurur. Melekler kâfirin ruhunu bir yere fırlatıp atarlar. Resûlullah sonunda; ***** «Kim Allah'a ortak koşarsa o, sanki gökten düşmüş de kendisini kuş kapıyor veya rüzgar onu, uzak bir yere sürüklüyor gibidir.» (Hac, 31.) âyetini okur.
İbnu Merdeveyh, Câbir b. Abdillah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Resû­lullah'a, iyi ve kötü amelleri müsavi olanların durumu sorulduğunda şu cevapta bulunmuştur: Bunlar, cennetle cehennem arasında bir yerde bekleyip, cennete en son girecek kullardır.
Taberâni, Beyhaki ve Said b. Mansur, Abdullah b. Müzeni'nin şöyle de­diğini naklederler: Resûlullah'a Araf'da olanlardan soruldu, şöyle buyurdular: Onlar, atalarının masiyetinden dolayı Allah yolunda öldürülen kimselerdir. Ata­larının masiyeti, onların cennete girmelerini, Allah yolunda öldürülmeleri de ce­henneme girmelerini engeller. Bu rivayetin Beyhaki'de Ebu Hüreyre'nin hadi-siyle bir şahidi, Taberani'de ise Ebu Said'den ayrı bir şahidi mevcuttur.
Beyhaki, zayıf bir senedle Enes'den merfu olarak yaptığı rivayete göre Araf'da olanlar, cinlerin iman edenleridir.
İbnu Cerir, Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah tufanı ölüm şeklinde tefsir etmiştir.
Ahmet b. Hanbel, Tirmizi ve Hakim, Enes'den Sahih olarak yaptıkları rivayete göre Resûlullah ***** «..Rabbi dağa görününce onu darmadağınık etti..» (143.) âyetinin tefsirinde şöyle der: Resûlullah; İşte diye­rek, sağ elinin parmak uçlarını birleştirip, sol elinin işaret parmağı üzerine koy­du. Cenab-ı Hak, dağ üzerine tecelli edince dağ yerinden oynadı; Musa (a.s.) da korkudan bayılarak yere düştü.
Ebu'ş-Şeyh bu hadisi, Resûlullah küçük parmağıyla işaret etti, Allah'ın nuru, dağı yerinden oynattı, lafzıyla nakleder.
Ebu'ş-Şeyh, Cafer b. Muhammed tarikıyle, babasından ve dedesinden yaptığı rivayette, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Hz. Musa'ya indirilen levhalar, cennetteki sedir ağacındandır. Her levhanın uzunluğu on iki kulaçtır.
Ahmed b. Hanbel, Nesei ve Hakim, İbnu Abbas'dan şu rivayette bulunur­lar: Resûlullah söyle demiştir: Allahu Taâlâ, Arafe günü Na'man deresinde, â-demoğlunun zürriyetinden söz aldı. Bütün zürriyeti huzurunda toplayıp onlara: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sordu. Onlar da: Evet, Rabbı'mızsın ceva­bını verdiler.
İbnu Cerir, zayıf bir senedle, İbnu Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah Araf (172.) âyetinin tefsirinde şöyle buyurur: Saçları tarakla tarar gi­bi, Hz. Adem'in zürriyetini çıkardı. Onlara: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sordu. Onlar: Evet, Rabbımızsın dediler, melekler de: Bizler buna şahidiz, dedi­ler.
Ahmed b. Hanbel, hasen bir senedle Tirmizi, sahih senedle Hakim, Se-mure'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Havva, her evlad dünya­ya getirdiğinde şeytan etrafında döner, çocuk yaşamazdı, Şeytan Havva'ya: Doğan çocuğa Abdulharis adını ver, yaşasın dedi. Havva, doğan çocuğuna bu adı verdi ve çocuk yaşadı. Bu durum, şeytanın Hz. Havva'ya vesvesesi ve emridir.
İbnu Ebi Hatim ve Ebu'ş-Şeyh, Şabi'den şöyle dediğini rivayet ederler: ***** «..af yolunu tut..» (199.) âyeti nâzil olunca Resûlullah şöyle buyurdu: Ey Cebrail, bunun mânası nedir? Cebrail: Bunu bilene soruncaya kadar ce­vap vermiyeyim deyip gitti; döndüğünde şöyle dedi: Allah sana, zulümde bulu­nanı bağışlamanı, vermeyene vermeni, akraba ziyaretini yapmayana ziyarette bulunmanı emreder, dedi. Hadis, mürseldir.
Enfâl Ebu'ş-Şeyh, İbnu Abbas'dan Resûlullah'ın ***** «Düşünün ki bir zaman siz azdınız, yeryüzünde hırpalanıyordunuz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz..» (26.) âyetinin tefsirinde şöyle dediğini nakleder: Resûlullah'a âyetteki insanlar kimlerdir? diye sorulduğunda şu cevabı verdi: Bunlar, İranlılardır.
Tirmizi, zayıf bir senedle Ebu Musa'nın şöyle dediğini rivayet eder: Re­sûlullah; Allah bana, ümmetim için iki emanet indirdi deyip, ***** «Oysa sen onların içinde bulundukça, Allah onlara azap edecek değildi; onlar istiğfar ederlerken de Allah onlara azap edecek değildi.» (33.) âyetini okudu ve şunu ilave etti: Öldükten sonra bile, kıyamete kadar istiğfarı, kendilerine emanet olarak bırakıyorum.
Müslim ve diğer muhaddisler, Ukbe b. Âmir'in şöyle dediğini rivayet e-derler: Resûlullah minberde hitap ederken; ***** «..onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet .. hazırlayın..» (60.) âyetini okuyup şöyle dediğini duydum: Şurasını iyi bilin ki kuvvet, atmaktır. Bu hadis'in mânası; düş­mana karşı büyük kuvvet biriktirmek ve caydırmak üzere, atma gücüne hazır­lanmaktır.
Ebu'ş-Şeyh, Ebu'l-Mehdi tarikıyle babasından, o da babasına rivayet e-denden naklettiğine göre Resûlullah ***** «Onlardan başka sizin bilmediğiniz..» (60.) âyetindeki kimseleri, cinler olarak tefsir etmiştir.
Taberâni bu hadisin bir benzerini, Yezid b. Abdillah b. Garib tarikıyle, ba­bası ve dedesinden merfuan rivayet etmiştir.

Tevbe

Tirmizi, Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a haccı ekberin vaktini sorduğunda: Kurban Bayramı günüdür, cevabını verdi. İbnu Cerir'in, İb­nu Ömer'den rivayet ettiği hadis, bunun şahididir.
İbnu Ebi Hatim, Misver b. Mahreme'den, Resûlullah'ın şöyle dediğini ri­vayet eder: Arefe günü, haccı ekber günüdür.
Ahmed b. Hanbel, Tirmizi, İbni Hibban ve Hakim, Ebu Said'den Resûlul­lah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Cami veya mescide gitmeyi alışkanlık ha­line getirenleri gördüğünüzde, onların imanlı kimseler olduğunu kabul ediniz. Çünkü Allah ***** «Allah'ın mescidlerini onaran­lar; Allah'a ve ahiret gününe inananlar..(...)dır.» (18.) buyurmuştur.
«Zühd» adlı eserinde İbnu Mubarek, Taberâni ve Beyhaki, İmrân b. Husayn ve Ebu Hüreyre'den şöyle dediklerini rivayet ederler: Resûlullah'a ***** «..Adn cennetlerinde güzel meskenler..» (72.) âyetinin tefsirinden sorulduğunda şöyle buyururlar: Âyetteki temiz yerler, inciden sa­raydır. Bu sarayda, kırmızı yakuttan yapılmış yetmiş ev, her evde yeşil züm­rütten yapılmış yetmiş oda, her odada bir karyola, her karyolada değişik renk­lerden yetmiş döşek, her döşekte hurilerden bir zevce, ayrıca her odada yet­miş sofra, her sofrada yetmiş çeşit yemek, her odada erkek-kadın yetmiş hizmetçi bulunur. Allah her gün hurilerin hakkını verecek şekilde Mümin kuluna kuvvet bahşeder.
Müslim ve diğer muhaddisler, Ebu Said'in şöyle dediğini rivayet ederler: Takva üzere inşa edilen mescid hakkında iki Sahabe, aralarında ihtilaf ettiler: Birisi, Resûlullah'ın mescididir; diğeri de, Kuba mescididir dedi. Beraberce Re­sûlullah'a gelip sordular. Resûlullah: Bu mescid, benim mescidimdir cevabını verdi.
Ahmed b. Hanbel, hadisin bir benzerini Sehl b. Sa'd ve Ubeyy b. Ka'b-dan rivayet etmiştir.
Ahmed b. Hanbel, İbnu Mace ve İbnu Huzeyme, Uveym b. Saideti'l-En-sari'den yaptıkları rivayette Resûlullah (s.a.v.) Kuba mescidine gelerek şöyle buyurdu: Allah sizlere, temiz olarak bu mescidi inşa ettiğinizden dolayı en gü­zel şekilde ihsanda bulundu. Yaptığınız bu temizlik nedir? Sahabe-i Kiram: Biz, su ile temizlikten başka bir şey bilmiyoruz, cevabını verdiler. Bunun üzerine Resûlullah: Evet, temizlik budur. Buna devam edin, buyurdu.
İbnu Cerir, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah, âyet­teki ***** mânası, oruç tutanlardır, buyurdu.

Yunus

Müslim, Suheyb'den şu rivayette bulunur: Resûlullah (s.a.v.) ***** «Güzel davrananlara daha güzel karşılık ve fazlası var..» (26.) âyetini şöyle tefsir etti: İyilik, cennettir. Ziyadelik de kulların, Rablerini görmele­ridir.
Bu hadis hakkında ayrıca, Ubeyy b. Ka'b, Ebu Musa el-Eşari, Ka'b b. Ucre, Enes ve Ebu Hüreyre'den rivayetler mevcuttur.
İbnu Merdeveyh, İbnu Ömer'den yaptığı rivayette Resûlullah (s.a.v.) ***** âyetini şöyle tefsir ettiğini söyler. İyilikte bulunanlar, kelime-i şe­hadet getirenlerdir. Âyetteki iyilik cennet, ziyadelik de Allahu Taâlâ'yı görmek­tir.
Ebu'ş-Şeyh ve diğer muhaddisler Enes'in şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah ***** «De ki: Allah'ın lütfuyla, rahmetiyle..» (58.) âyetindeki fadlı Kur’ân, rahmeti de Kur’ân ehli olarak tefsir etmiştir.
İbnu Merdeveyh, Ebu Said el-Hudrî'nin şöyle dediğini rivayet eder Sa­habe'den biri Resûlullah'a gelerek: İçimde devamlı bir sıkıntı hissediyorum, de­di. Resûlullah ona: Devamlı Kur’ân oku diyerek ***** «..göğüslerde olana bir şifa..» (57.) âyetini hatırlattı. Bu hadis'in, Beyhaki'nin rivayetine göre, Vâsile b. Eksa'dan bir şahidi vardır.
Ebu Dâvud ve diğer muhaddisler, Hz. Ömer'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Allah'ın kullarından öyleleri vardır ki, peygamberler ve şe­hitler, bunlara gıbta ederler. Bunlar kimdir ya Resûlallah? diye sorulduğunda: Araya mal ve neseb bağı girmeden, Allah rızası için birbirini sevenler, başkaları korkarken korkmayanlar, başkaları üzülürken üzülmeyenlerdir, cevabını verir ve ***** «İyi bil ki Allah'ın velilerine korku yok­tur; onlar mahzun da olmayacaklardır..» (62.) âyetini onlara okur.
İbnu Merdeveyh, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlulla-h'a ***** (62.) âyetinin tefsiri sorulduğunda: Bun­lar; Allah rızası için birbirini seven kimselerdir, buyurdu. İbnu Merdeveyh'in bir başka rivayetine göre aynı hadisi, Câbir b. Abdullah da nakletmiştir.
Ahmed b. Hanbel, Said b. Mansur ve Tirmizi, Ebu'd-Derda'dan şu riva­yette bulunmuşlardır: Ebu'd-Derda'ya ***** «Dünya hayatında da ahiret hayatında da müjde onlara..» (64.) âyetinin tefsiri sorul­duğunda şöyle demiştir: Resûlullah'a bu âyetin tefsirini sorduğum günden beri, bu âyetin mânasını bana kimse sormadı. Resûlullah da bana: Âyetin nüzûlün­den bu yana, senden başka, bana bu âyet hakkında soran olmadı buyurmuş ve âyeti şöyle tefsir etmişti: Âyetteki müjde Müslümanın gördüğü salih rüyadır. Bu rüya, dünya hayatında iman müjdesi, ahirette ise gireceği cennettir. Bu ha­dis'in çeşitli tarikleri vardır.
İbnu Merdeveyh, Hz. Âişe'den Resûlullah'ın ***** «..yalnız Yunus'un Kavmi inanınca..» (98.) âyetindeki iman ettiler ifadesini, dua ettiler mânasında tefsir ettiğini nakleder.

Hûd

İbnu Merdeveyh, zayıf bir senedle, İbnu Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah; ***** «..hanginizin daha güzel iş yaptığını de­nesin..» (7.) âyetini okuyordu. Kendisine; bunun mânası nedir diye sordum. Ba­na: Hanginiz daha akıllıdır. Akıllı olanınız, Allah'ın haram kıldığı şeylerden en çok sakınanınız, Allah'a itaatta daha çok amelde bulunanınızdır, cevabını verdi.
Taberâni, zayıf bir senedle, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Yapılan kötülüğe karşılık, gösterilen ilginin daha iyisini, daha süratlisini gör­medim, deyip ***** «..iyilikler kötülükleri örter..» (114.) âyeti­ni okudu.
Ahmed b. Hanbel, Ebu Zerr'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a; bana bir tavsiyede bulunun dediğimde şu cevabı verdi: Bir kötülük yaptığında, hemen onu giderecek bir iyilikte bulun. Kendilerine: ***** Allah'tan başka (gerçek) ilah yoktur, demek iyilikten midir? diye sorduğumda: Evet, iyiliklerin en faziletlisidir, buyurdu.
Taberâni ve Ebu'ş-Şeyh, Cerir b. Abdillah'ın şöyle dediğini rivayet eder­ler: ***** «Rabbın, kasabaların halkı ıslah ol­muşken, haksız yere onları yok etmez.» (117.) âyeti nâzil olduğunda Resû­lullah şöyle buyurdu: O şehir halkı birbirine acıyarak, yardımda bulunurlar.

Yûsuf

Said b. Mansur, Ebu Ya'la, sahih bir senedle hakim, «DeIail»inde Beyhaki, Câbir b. Abdillah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Yahudi'nin biri Resû­lullah'a gelerek şö!e dedi: Ya Muhammed: Hz. Yusuf'a secde eden hangi yıl­dızlardır, isimleri nedir? Resûlullah, Cebrail gelinceye kadar bu soruya bir ce­vap vermedi. Cebrail (a.s.)dan cevabı öğrenince, Yahudiyi çağırtarak şöyle de­di: Yıldızların isimlerini sana söylesem inanır mısın? Yahudi: Evet, inanırım de­di. Resûlullah bu isimleri şöyle sıraladı: Harsan, Tarık, Zeyyal, Zu'l-Ketefeyn, Zu'l-ferg, Vessab, Amudan, Kâbis, Daruh, Musabbih, Feylak, Ziya ve Nur (Yu­suf a.s.'ın anası ve babası). Yusuf (a.s.) dünya semasının ufkunda bunların ken­disine secde ettiğini görmüştür. Rüyasını babasına anlatınca; birbirimizden ko­pacağımız bir durum seziyorum. Allah bu kopukluğu, sonradan bir arada topla­yacaktır, şeklinde rüyasını tabir etti.
İbnu Merdeveyh, Enes b. Malik'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Yusuf (a.s.) ***** «Bu benim, arkadan hainlik etmediği­mi bilsin..» (52.) buyurunca Cebrail kendisine: Yusuf, seni üzen nedir? O da ***** (53.) şeklinde cevap verdi.

Ra'd

Hasen bir senedle Tirmizi, sahih bir senedle Hakim, Ebu Hüreyre'den Resûlullah'ın; ***** «..ürünlerde bunları birbirinden üs-tün yapıyoruz..» (4.) âyetini şöyle tefsir ettiğini naklederler: Bu yiyecekler, âdi hurma, fârisi adli bir yiyecek ile, tatlı-ekşi bütün yiyeceklerdir.
Ahmed b. Hanbel sahih bir senedle Tirmizi ve Nesei, İbnu Abbas'dan şöyle dediğini rivayet ederler: Bir grup Yahudi Resûlullah'a gelerek: Bize, gök gürültüsü nedir? anlatır mısın dediler. Resûlullah şöyle buyurdu: Bulutları taşı­makla görevli bir meleğin çıkardığı gürültüdür. Melek, ateş yüklü bir şeyi bulut-, lara dokundurur, onları Allah'ın emrettiği şekilde sevkeder. İşittiğimiz o ses ne­dir? diye sorduklarında; bulutun çıkardığı sestir, cevabını verir.
İbnu Merdeveyh, Amr b. Nicadi'l-Eşari'den şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Gök gürültüsü, bulutlara dokunan melek­tir. Şimşek ise, Rûfil adlı meleğin kanad ucundan çıkan parıltıdır.
İbnu Merdeveyh, Câbir b. Abdillah'dan Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Bulutları sevketmekle vazifeli bir melek, dağınık bulutları bir araya getirir, birbirine kaynaştırır. Elindeki ateş yüklü bir şeyi kaldırdığında şimşek çakar, bulutlara dokunduğunda gökgürültüsü meydana gelir, vurduğunda ise yıldırım düşer.
Ahmed b. Hanbel ve İbnu Hibban, Said b. Hudrî'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Tûba, yüz sene uzaklıkta bulunan cennetteki bir ağaç­tır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                    
Taberâni, zayıf bir senedle, İbnu Ömer'den şu rivayette bulunmuştur: Resûlullah; ***** «Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır;..» (39.) şeklinde tefsir etmiştir.
İbnu Merdeveyh, Câbir b. Abdillah b. Vessab'dan, Resûlullah'ın ***** âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet eder: Rızkı azaltır veya artırır, ömrü azaltır veya çoğaltır.
İbnu Merdeveyh, İbnu Abbas'dan Resûlullah'ın aynı âyeti şöyle tefsir et­tiğini rivayet eder: Allah, her kadir gecesinde istediğini ortadan kaldırır, istedi­ğini eksiltir, istediğine de rızık verir. Ancak; hayat, ölüm, şekavet ve saadet bundan müstesnadır. Çünkü, bunlarda bir değişiklik olmaz.
İbnu Merdeveyh, Hz. Ali'nin, Resûlullah'a bu âyetin tefsirini sorduğunda şöyle dediğini rivayet eder: Bu âyeti tefsir etmekle, seni ve benden sonraki ümmetimi sevindireceğim. Layıkı vechile sadaka vermek, ana-babaya iyilikte bulunmak, her türlü iyiliği yapmak, şekaveti saadete çevirir, ömrü uzatır.

İbrahim

İbnu Merdeveyh, İbnu Mesud'un şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah şöyle buyurmuştur: Allah'a şükreden bir kimse bereketten mahrum, olmaz. Çünkü Allahu Taâlâ ***** «..Şükrederseniz size (nimetimi) artırı-rım..» (7.) buyurmuştur.
Ahmed b. Hanbel, Tirmizi, Nesei sahih bir senedle Hakim, Ebu Umame' den Resûlullah'ın: ***** «..irin suyundan sulanır..» (16,17.) âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet ederler: Cehennemdeki bu suya yaklaşıldı­ğında şiddetli bir tiksinme duyulur. Daha da yaklaşılırsa suyun alevi yüzünü dağlar, başındaki deriyi sıyırır. Bu sudan içtiğinde barsakları parçalanıp vücu­dundan çıkıp gider. Çünkü Allah, ***** «..barsaklarını parça parça kesen sıcak suyun içirildiği kimseler..» (Muhammed, 15.), ***** «..Eğer feryad edip yardım isteseler, erimiş ma­den gibi yüzleri haşlayan bir su ile..» (Kehf, 29.) buyurur.
İbnu Ebi Hâtim, Taberâni ve İbnu Merdeveyh, Ka'b b. Malik'ten merfuan şöyle dediğini bildirirler: Yanılmıyorsam ***** «Artık biz sızlansak da sabretsek de birdir; kaçıp sığınılacak bir yerimiz yoktur..»
(21.) âyetinin tefsirinde Resûlullah şöyle buyurmuştur: Cehennemde olanlar; gelin sabredelim derler, beş yüz sene sabrederler. Bunun fayda vermediğini görünce, gelin sızlanalım derler ve beş yüz sene ağlarlar. Bunun da fayda ver­mediğini görünce: Şimdi sızlansak da sabretsek de, bizim için farketmez. Bize hiç kurtuluş yoktur, derler.
Tirmizi, Neseî, Hakim ve İbnu Hibban, Enes'den Resûlullah'ın ***** «..güzel söz (...) güzel bir ağaç gibidir..» (24.) âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet ederler: Bu ağaç, hurma ağacıdır. ***** «kö­tü söz, kötü ağaç gibidir..» âyetindeki ağac da, hind karpuzuna benzeyen acı meyvesi olan bitkidir.
 Ahmed b. Hanbel ve İbnu Merdeveyh sağlam bir senedle İbnu Ömer'den Resûlullah'ın ***** âyetini, yaprağı dökülmeyen hurma ağacı olarak tefsir ettiğini rivayet ederler.
Kütübü sitte imamları Bera b. Âzib'den Resûlullah'ın şöyle dediğini riva­yet ederler: Bir Müslüman kabir suali sırasında, kelime-i şehadet getirir. ***** «AIIah, inananları dünya hayatında da, ahirette de sağlam sözle tesbit eder..» (27.) âyeti, buna işaret eder.
Müslim, Sevban'ın şöyle dediğini rivayet eder: Bir Yahudi alimi Resûlulla-h'a gelerek şöyle dedi: Yeryüzü, başka yeryüzüne tebdil olunduğunda, insanlar nerede bulunacaktır? Resûlullah ona: Yeni bir aleme geçmeden önce, karanlık bir yerde bulunacaklardır, cevabını verdi.
Müslim, Tirmizi ve İbnu Mace, Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: ***** «O gün yer başka yer haline dönüştürülür..» (48.) â-yeti nâzil olduğunda, Resûlullah'a ilk soruyu soran ben oldum. O anda insanlar nerede olacaktır? diye sorduğumda: Sırat üzerinde olacaklar, buyurdular.
«Mucemu'I-Evsat»ında Taberâni, Bezzar, İbnu Merdeveyh ve Beyhaki, İbnu Mesud'un şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah ***** âyetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur: Değiştirilen bu arz, gümüş gibi bembe­yaz bir arzdır. Burada, ne haksız yere kan akıtılır, ne de günah işlenir.
Hicr Taberâni, İbnu Merdeveyh ve İbnu Hibban, Ebu Saidi'I-Hudrî'den ***** «Bir zaman gelir ki inkar edenler, 'Keşke Müslüman olsaydık' diye arzu ederler..» (2.) âyeti hakkında Resûlullah'dan bir şey duy­dun mu diye sorulduğunda, şöyle cevap verdiğini rivayet eder: Evet, duydum. Allahu Taâlâ Müminlerden bir kısmını, cezalarını çektikten sonra cehennemden çıkaracaktır. Onlar, müşriklerle birlikte cehenneme girdiklerinde müşrikler: Siz dünyada iken Allah'ın sevgili kulları olduğunuzu söylerdiniz. Neden şimdi bizler­le berabersiniz? Allah, müşriklerin bu sözlerini duyunca, Müminlere şefaat edil-me izni verir. Bunun üzerine melekler, peygamberler ve bütün Müminler Allah'­ın izniyle, cehennemden çıkıncaya kadar bunlara şefaatçı olurlar. Bunu gören müşrikler: Keşke biz de onlar gibi olsaydık da, şefaata uğrayıp buradan çık­saydık derler. İşte ***** «Bir zaman gelir ki inkar e-denler, 'keşke Müslüman olsaydık' diye arzu ederler.» âyeti, onların bu du­rumuna işaret etmektedir. Hadisin; Ebu Musa'l-Eşarî, Câbir b. Abdillah ve Ali b. Ebi Talib'den gelen, ayrı şahidleri vardır.
İbnu Merdeveyh, Enes'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Resûlullah, ***** «..Her kapıya onlardan bir bölüm ayrılmıştır.» (44.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: Bunların bir kısmı Allah'a şirk koştu, bir kısmı Allah hakkın­da şüpheye düştü, bir kısmı da Allah'a imandan gafil oldular.
Buhâri ve Tirmizi, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resû­lullah şöyle buyurmuştur: Ummu'l-Kur’ân; Sebu'l-Mesani ve Kur’ân'ı Azim'dir.
Taberâni, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Sahabe'den biri Re­sûlullah'a ***** «Tıpkı o bölücülere indirdiğimiz (azab) gibi..» (90.) âyetinin tefsirini sorduğunda şöyle buyurdu: Bunlar; Yahudi ve Hristiyan-lardır. ***** «Onlar ki Kur’ân'ı bölük pörçük ettiler.» (91.) âye­tindeki ***** kelimesinin tefsirini sorunca: Bunlar, Kur’ân'ın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar edenlerdir, cevabını vermiştir.
Tirmizi, İbnu Cerir, İbnu Ebi Hatim ve İbnu Merdeveyh, Enes'den Resû­lullah'ın, ***** «Rabbin hakkı için biz onların hep­sine yaptıklarının hesabını soracağız.» (92-93.) âyetlerinin tefsiri hakkında şöyle dediğini rivayet ederler: Herkes, kelime-i tevhidi getirip getirmediklerin­den sorulacaktır.

Nahl

İbnu Merdeveyh, Bera'dan şöyle rivayet etmiştir: Resûlullah'a
***** «..Onlara azab üstüne azab artırdık..» (88.) âyetinden sorulduğunda şöyle buyurmuştur: Uzun hurma ağaçları büyüklüğündeki akrepler, cehennem­de onları sokacaktır.

İsrâ

Beyhaki, «DeIâil»inde, Said b. Mukberi'den şu rivayette bulunur: Ab­dullah b. Selam Resûlullah'a, ay'da görülen siyah lekelerden sordu. Resûlullah: Ay da aslında güneşti. Bu yüzden Allahu Taâlâ: ***** «Biz gece ve gündüzü iki âyet yaptık. Gecenin âyetini sildik.» (12.) buyurdu.
Ay'da gördüğün siyahlık, âyette belirtilen gece alametinin giderilmesiyle kalan izlerdir.
«Tarih» adlı eserinde Hakim, ayrıca Deylemi, Câbir b. Abdillah'ın şöy­le dediğini rivayet ederler: Resûlullah (s.a.v.) ***** «Andolsun biz A-demoğullarına çok ikram ettik..» (70.) âyetinin tefsirinde şöyle buyurur: Âyet­te insanın üstün kılınması, diğer mahlukatın aksine, yiyeceğini eliyle yemesidir. İbnu Merdeveyh, Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah: ***** «Her milleti önderiyle çağırdığımız gün..» (71.) âyetini şöyle tefsir etmiştir; her kavim, peygamberleri ve kendilerine görderilen kitab'la çağrıla­caktır.
İbnu Merdeveyh, Ömer b. Hattab'dan Resûlullah'ın, ***** «Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına (yatsı vaktine) ka­dar namaz kıl..» (78.) âyetini şöyle tefsir etmiştir. Güneşin tam öğle vaktinde bulunmasıdır. Bezzar ve zayıf bir senedle İbnu Merdeveyh, İbnu Ömer'in şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah ***** kelimesini, güneşin tam öğle vaktinde olması şeklinde tefsir etmiştir.
Sahih bir senedle Tirmizi, Nesei, Ebu Hüreyre'den, Resûlullah'ın ***** «Çünkü sabah (namazı) Kur’ân'ı şahitlidir.» (78.) âyetini şöyle tefsir ettiğini naklederler: Sabah namazına, gece ve gündüz melekleri şahid o-lur.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        
Ahmed b. Hanbel ve diğer muhaddisler, Ebu Hüreyre'den yaptıkları ri­vayette Resûlullah'ın: ***** «..belki böylece Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır..» (79.) âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet eder­ler: Âyette zikredilen makam, ümmetime şefaat edeceğim makamdır. Hadis'in bir başka rivayetinde makam, şefaat olarak geçmektedir. Hadis'in, uzun veya kısa olmak üzere pek çok tarikle sahih hadis mecmualarında şahidi mevcuttur.
Buhâri ve Müslim, Enes'in şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah'a; insanlar yüzleri üzerinde yürüyecek şekilde nasıl dirilirler? diye sorulduğunda şöyle cevaplandırdı: Onları ayakları üzerinde yürütmeğe kadir olan Allah, yüz- leri üzerinde yürütmeğe de kadirdir.

Kehf

Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi, Ebu Saidi'l-Hudrî'den, Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Sûrenin 29. âyetinde geçen ***** kelimesini, cehen­nemin dört duvarı olarak tefsir etmiştir. Her duvarın kalınlığı kırk senelik me­safe genişliğindedir.
Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi, Ebu Saidi'l-Hudrî'den, Resûlullah'ın ***** «..erimiş maden gibi..» (29.) âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet ederler: Bu su, zeytinyağı tortusu gibidir. Kafir, içmek üzere yaklaştığında yüzünün derisi so­yularak, suyun içine dökülür.
Ahmed b. Hanbel, Ebu Saidi'l-Hudrî'den Resûlullah'ın, ***** «..baki kalacak güzel işler..» (46.) âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet eder: Ba­ki kalan salih ameller; tekbir, tehlil, tesbih, hamd, lâhavle velâ kuvvete illa billah'tır.
Ahmed b. Hanbel, Numan b. Beşir'den merfuan şöyle dediğini rivayet e-der: Baki kalan salih amel; Subhanallahi velhamdulillahi velâ ilahe illellahu vallahu ekber, demektir. Taberâni bunun bir benzerini, Said b. Cunade'den ri­vayet eder.
İbnu Cerir, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah, baki kalan salih amelin: Subhanallahi velhamdulillahi velâ ilahe illellahu vellahu ekber, olduğunu söylemiştir.
Ahmed b. Hanbel, Ebu Said'den, Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Dünyada amel etmeyen kafir, kıyamet günü elli bin sene bekleyecektir. Beklediği bu yerden cehennemi görecek, gideceği yerin kırk senelik mesafe­de olduğunu anlayacaktır.
Bezzar, zayıf bir senedle, Ebu Zerr'in merfuan şöyle dediğini rivayet eder: Allah'ın Kur’ân'da zikrettiği hazine, altından yapılmış bir levhadır. Kadere i-nanıp da ona göre amel etmeyene, cehennemi hatırlayanın nasıl gülebildiğine, ölümü hatırlayıp kelime-i şehadet getirmekten nasıl gafil olduğuna, şaşarım.
Buhâri ve Müslim, Ebu Hüreyre'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Allah'dan bir talebde bulunduğunuzda, Firdevs cennetini isteyin. Çün­kü Firdevs, cennetin hem ortası, hem de yükseğidir. Cennetin nehirleri, oradan fışkırır.

Meryem

Taberâni, zayıf bir senedle, İbnu Ömer'den, Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: ***** «..üzülme, Rabbin altında bir su arkı meydana getirmiştir..» (24.) âyetinde, Allahu Taâlâ'nın Hz. Meryem'e verdiği su arığı, Hz. Meryem'in içmesi için Allah'ın halkettiği bir nehirdir.
Müslim ve diğer muhaddisler, Mugire b. Şu'be'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah beni, Necran'a gönderdi. Oranın ahalisi bana: ***** (28.) âyetini okuyarak, Hz. Musa, İsa'dan şu kadar sene önce yaşamış olması­na rağmen, bu farka ne dersin diye sordular. Döndüğümde bunu Resûlullah'a anlattım. Bana: Onların, kendilerinden önceki peygamberler ve salih kimselere, böyle hitap ettiklerini söylemedin mi? buyurdu.
Ahmed b. Hanbel, Buhâri ve Müslim, Ebu Said'in şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Cennetlikler cennete, cehen­nemlikler de cehenneme girdiklerinde ölüm, bir koç şeklinde getirilir, cennetle cehennem arasına konulur. Cennet ehline; bunu tanıyor musunuz? diye, soru­lur. Onlar, başlarını kaldırıp dikkatle bakar: Evet bu ölümdür, derler. Allah'ın emriyle bu koç kesilir. Cennet ehline: Burada ölüm yok, ebedilik vardır, denilir. Cehennem ehline de; ölüm yok, ebedi azab vardır, denilir. Resûlullah bundan sonra: ***** «Onları hasret günü­ne karşı uyar ki, o zaman kendileri (her şeyden) habersiz bir halde inanma­makta ısrar ederlerken iş bitirilmiş olur.» (39.) âyetini okudu, eliyle işaret e-derek bu dünyada yaşayanlar gaflettedir, buyurdu.
İbnu Cerir, Ebu Umame'den, Resûlullah'ın şöyle dediğini nakleder: Gay ve Esâm, cehennemin alt tabakasında bulunan iki kuyudur. Buraya, cehen­nemliklerin irinleri akar. İbnu Kesir, bu hadis'in münker olduğunu söyler.
Ahmed b. Hanbel, Ebu Sümeyye'nin şöyle dediğini rivayet eder. Mümin­lerin cehenneme girip girmeyecekleri hususunda, görüş birliğine varamadık. Bir kısmımız, Müminler cehenneme girmeyecek derken, bir kısmımız herkes gi­recek, sonra Allah mutlaka sakınan kullarını kurtaracaktır, dedi. Bir gün Câbir b. Abdullah'la karşılaştım. Ona, bu meseleyi açtım. Bana, Resûlullah'dan şöyle duyduğunu söyledi: İyi ve kötü herkes cehenneme girecektir. Fakat cehennem Müminlere, Hz. İbrahim'e olduğu gibi, serin ve kurtarıcı olacak, hatta ateş, için­de bulundukları serinden dolayı yakamayıp bir hışırtı çıkaracaktır. Sonra Allah muttakileri kurtaracak, zalimleri de toptan orada bırakacaktır.
Müslim ve Tirmizi, Ebu Hüreyre'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: Allah bir kulunu sevdiğinde Cebrail'i çağırır: Ben bu kulumu sevdim, herkes onu sevsin diye emreder. Cebrail bu haberi gökyüzüne yayar, Allah'ın bu sevgisi yeryüzünde yaşayanlara ulaşır. ***** «..Rahmân (gö­nüllerde) bir sevgi yaratacak.» (96.) âyeti bunu ifade etmektedir.

Tâhâ

İbnu Ebi Hâtim ve Tirmizi, Cundeb b. Abdillah el-Beceli'nin şöyle dediği­ni rivayet ederler; Resûlullah: Sihir yapanı bulduğunuz yerde öldürünüz, dedik­ten sonra ***** «..Büyücü nereye varsa iflah olmaz..» (69.) âyetini okudu; nerede bulunursa bulunsun, sihir yapana eman verilmez, buyur­du. Bezzar, sağlam bir senedle, Ebu Hüreyre'den Resûlullah'ın ***** «..onun için dar bir geçim vardır..» (124.) âyetindeki sıkıntıyı, kabir azabı şek­linde tefsir ettiğini rivayet eder.

Enbiya

Ahmed b. Hanbel, Ebu Hüreyre'den şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a ***** «..her canlıyı sudan yarattık..» (30.) âyetindeki her şeyin ne olduğunu sordum. Bana: Herşeyin sudan yaratıldığı, cevabını verdi.

Hac

İbnu Ebi Hatim, Ya'la b. Umeyye'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Mekke'de yiyecek maddelerini saklayıp piyasaya sürmemek, ilhaddır.
Hasen bir senedle Tirmizi, İbnu Zübeyr'den şöyle dediğini rivayet eder; Resûlullah: "Kabe'ye Beyti Atik adı verilmesi, zorbaların orada barınmamasın-dandır," buyurmuştur.
Ahmed b. Hanbel, Huraym b. Falik el-Esedi'den, Resûlullah'ın şöyle bu­yurduğunu rivayet eder: Yalancı şahitlikte bulunmak, Allah'a şirk koşmakla ay­nı derecededir. Çünkü Allah, ***** «..Artık o pis putlardan ve yalan sözlerden kaçının..» (30.) buyurmuştur.

Mü'minûn

İbnu Ebi Hatim, Murretu'l-Behzi'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlul­lah'ın bir Sahabi'ye şöyle dediğini işittim: Sen, Şam'da öleceksin. O kimse Şam'da öldü. İbnu Kesir bu hadisi, cidden garip sayar.
Ahmed b. Hanbel, Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a, ***** «Verdiklerini, Rablerinin huzu­runa dönecekler diye kalbleri korku ile ürpererek verirler..» (60.) âyetinden murad edilen mâna: Hırsızlık yapan, zina işleyen, içki içen ve aynı zamanda Al­lah'dan korkan mânasında mıdır? diye sorduğumda şu cevabı verdi: Hayır, böyle değildir. Âyetin mânası; oruç tutan, namaz kılan, sadaka veren, aynı za­manda Allah'dan korkan kimsedir.
Ahmed b. Hanbel, Tirmizi, Ebu Said'den Resûlullah'ın şöyle dediğini ri-vayet ederler: Resûlullah, ***** «yüzlerini ateş yalar. Öyle ki (ateşin) içinde dişleri açıkta kalır..» (104.) âyetinin tefsirinde şöyle demiştir: Cehennem ateşi günahkarı yakar. Üst dudağından itibaren yüzü, ba­şının ortasına kadar uzayıp katlanır, alt dudağı da göbeğine kadar sarkar.

Nûr

İbnu Ebi Hatim, Ebu Sevre b. Ehi Ebi Eyyub'un, 27. âyetin tefsirinde şöyle dediğini rivayet eder: Ya Resûlallah, selam vermeyi biliyoruz. Fakat ev sahibiyle ünsiyetin mânası nedir? Resûlullah bunu: Kapıya gelen kimse ya subhanellah, ya Allahu ekber, ya elhamdulillah der, ya da öksürür. Bundan sonra ev sahibi girmesine izin verir, şeklinde cevaplandırmıştır.

Furkân

İbnu Ebi Hâtim, Yahya b. Ebi Esid'den merfuan, Resûlullah'ın, ***** «Elleri ayaklarına zincirlerle bağlı olarak o-nun dar bir yerine atıldıkları zaman orada ölümü çağırırlar..» (13.) âyeti hak­kında: Allah'a yemin ederim ki duvara çakılan çivinin çirkin görünüşü gibi, ce­hennemdeki günahkarlar da çirkin görüneceklerdir.

Kasas

Bezzar, Ebu Zerr'den şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a Hz. Mu­sa'nın; 27. âyetteki iki müddetten hangisini yerine getirdiği sorulduğunda şöyle cevap verdi: En çoğunu ve iyisini yerine getirdi. İki kızdan hangisiyle ev­lendi sorusuna ise, küçüğüyle evlendi cevabını verdi. Bu hadisin senedi zayıf­tır. Fakat mevsul ve mürsel şahitleri vardır.

Ankebût

Ahmed b. Hanbel ve hasen senedle Tirmizi, Ummu Hâni'nin şöyle dedi­ğini rivayet ederler: Resûlullah'a, ***** «..toplantınızda edepsiz­ce şeyler yapıyorsunuz ha..» (29.) âyetinin tefsirini sorduğumda şöyle buyur­du: Lût kavmi yolda gidenlerin önünü keserler, yakalayıp alay ederlerdi. İşte on­ların yaptıkları kötü işler budur.

Lokman

Tirmizi ve diğer muhaddisler, Ebu Umame'den Resûlullah'ın şöyle dedi­ğini rivayet ederler: Köle kadınları ne alın ne satın, ne de onlara bir şeyler öğ­retin. Çünkü onların ticaretinden hayır olmadığı gibi, alınan para da haramdır. ***** «İnsanlardan kimi var ki, bilgisizce (insanları) Allah yolundan saptırmak ve onunla eğlence sözleri satın alırlar..» (6.) âyeti, bu ve benzeri durumlar için nâzil olmuştur. Fa­kat bu hadisin senedi zayıftır.

Secde

İbnu Ebi Hâtim, İbnu Abbas'dan, Resûlullah'ın ***** «..herşeyin yaratılışını güzel yaptı..» (7.) âyeti hakkında şöyle dediğini riva­yet eder: Maymunun insan gibi oturmasında, bir güzellik olmasa da, Allah onu, en mükemmel bir şekilde yaratmıştır.
İbnu Cerir, Muaz b. Cebel'den Resûlullah'ın ***** «Yanları yataklarından uzaklaştıkça..» (16.) âyetinin tefsirinde şöyle dediğini rivayet eder: Kulun geceleyin kalkıp, ibadet etmesidir.
Taberâni, İbnu Abbas'dan Resûlullah'ın ***** «Onu İsrail oğullarına yol gösterici yapmıştık..» (23.) âyetini, şöyle tefsir ettiğini rivayet eder: Allah, Hz. Musa'yı İsrail oğullarına bir hidayet rehberi yapmıştır. ***** «..Sakın onun kavuşması hakkında şüpheye düşme..» (23.) âyeti­ni de: Hz. Musa'nın Rabbine mülaki olması şeklinde tefsir etmiştir.

Ahzâb

Tirmizi, Muaviye'den şu rivayette bulunur: Resûlullah'dan işittiğime göre: Talha, savaş'da şehid olanlardan biridir, demiştir. Tirmizi ve diğer muhaddisler, Amr b. Ebi Seleme'den, İbnu Cerir de, Ummu Seleme'den yaptıkları rivayete göre: ***** «Ey Ehli Beyt, Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor..» (33.) âyeti nâzil oldu­ğunda Resûlullah: Hz. Fâtıma, Hz. Ali, Hasan ve Hüseyin'i çağırarak ridasını ü-zerlerine bürüyüp: Ehli Beytim bunlardır. Allah sizden kötülüğü kaldırdı ve sizle­ri tertemiz yaptı, buyurmuştur.

Sebe

Ahmed b. Hanbel, İbnu Abbas'dan şu rivayette bulunmuştur: Sahabe'­den biri Resûlullah'a gelerek Sebe; erkek mi, kadın mı yoksa bir yer adı mıdır? diye sordu. Resûlullah ona: Erkek adıdır, on çocuğu vardı, altısı Yemen'de dör­dü de Şam'da otururdu, cevabını verdi.
Buhâri, Ebu Hüreyre'nin merfu bir senedle Resûlullah'ın şöyle dediğini ri­vayet eder: Allah meleklere bir şeyi emrettiğinde, saf hâlinde bekleyerek, em­rine boyun eğerler. Kalplerinden korku giderilince: Rabbimiz ne buyurdu diye birbirlerine sorarlar. Allah, hakkı söyledi, bize şefaat izni verdi, çünkü O her-şeyden yücedir, herşeyden büyüktür, derler.

Fâtır

Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi, Ebu Saidi'l-Hudrî'den Resûlullah'ın, *****
***** «Sonra
kitabı kullarımız arasından seçtiklerimize miras verdik. Onlardan kimi ne­fislerine zulmedendir, kimi orta gidendir, kimi de Allah'ın izniyle hayırda ö-ne geçenlerdir..» (32.) âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet ederler: Bunların hepsi, birbirinden farksızdır, hepsi de cennete gireceklerdir.
Ahmed b. Hanbel, Ebu'd-Derda'nın şöyle dediğini rivayet eder: Resûlul­lah sûrenin 34. âyetini şöyle tefsir ettiğini işittim: Hayırlı işlerde öne geçenler, hesap vermeden cennete gireceklerdir. Orta yolu tutanlar, kolay bir hesaptan sonra cennete gireceklerdir. Kendilerine kötülük yapanlar ise, mahşerde uzun uzadıya hesaba çekileceklerdir. Sonra bunlar, Allah'ın merhametine kavuşacak ve geçim derdini bizden gideren Allah'a şükürler olsun diyeceklerdir.
Taberâni, İbnu Abbas'dan Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Kıyamet günü, altmış yaşını dolduranlar nerededir?" diye sorulacaktır. ***** «..öğüt alanın öğüt alacağı kadar bir süre yaşatmadık mı sizi?..» (37.) âyetinde ifade edilen ömür, budur.

Yâsin

Buhâri ve Müslim, Ebu Zerr'in şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah'a ***** «..güneş de müstekarrına doğru akıp gider..» (38.) â-yetinin mânasını sordum, bana; güneşin istikrar bulduğu yer, arşın altındadır, cevabını verdi. Gene Ebu Zerr'den rivayetlerine göre: Güneşin batışı sırasında mescidde Resûlullah'la beraberdim. Bana: Güneş battığında nereye gider bili­yor musun? diye sordu. Ben: Allah ve Resûlü daha iyi bilir deyince: Secde et­mek üzere arşın altına gider, buyurdu ve ***** âyeti buna işa­rettir, cevabını verdi.

Sâffât

İbnu Cerir, Ümmü Seleme'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a ***** (Vâkıa, 22.) âyetinin mânasını sordum. Bana şöyle dedi: İri gözlü, kıv-rık uzun kirpikli hurilerdir. ***** «Saklı yumurta gibi bembeyaz eş­ler.» (49.) âyetinin mânasını sorduğumda: "Ciltleri, yumurta zarı kadar ince ve yumuşaktır" cevabını verdi.
Hadis'de geçen ***** keIimesi, ***** kelimesine muzaftır, göz halkası mânasındadır. Kelimeyi burada açıklayışımın sebebi, zamanımızda bazı ihmal-karların Fâ harfini Kâf'a çevirmeleri, ***** kelimesini, sürat ve hafiflikte ker-kes kuşunun kanadına benzeterek, mübteda-haber yapmışlardır. Bu, büyük bir hatadır, dinde ilhad, Allah ve Resûlüne karşı suç işlemektir.
Tirmizi ve diğer muhaddisler, Semure'den naklen, Resûlullah'ın, ***** «Yalnız onun zürriyetini kalıcılar yaptık.» (77.) âyetini şöyle tef­sir ettiğini rivayet ederler: Bunlar; Hâm, Sâm ve Yâfes'tir. Tirmizi başka bir ta­rikle şu rivayeti nakleder: Sâm, Arapların aslı; Hâm, Habeşlerin; Yâfes de Bi-zansların aslıdır. Ubeyy b. Ka'b'dan da şu rivayette bulunur: Resûlullah'a ***** «Onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik.» (147.) âyetinin tefsirini sordum: Ziyade olanın sayısı, yirmi bindir, dedi.
İbnu Asakir, A'lâ b. Sa'dan'dan şu rivayeti nakleder: Resûlullah bir gün meclisinde bulunanlara şöyle dedi: "Gökler inledi, inlemekte de haklıdır. Çünkü göğün her noktası rükû veya secdede bulunan meleklerle doludur, dedikten sonra ***** «Biziz o saf saf dizilenler biz; biziz o tesbih edenler biz.» (165-166.) âyetlerini okudu.

Zümer

Ebu Ya'la ve İbnu Ebi Hâtim, Hz. Osman'dan şu rivayette bulunurlar: Hz. Osman Resûlullah'a ***** «Göklerin ve yerin anahtarı onun­dur.» (63.) âyetinin tefsirini sordu. Resûlullah bu âyeti şöyle tefsir etti: *****
***** Hadis gariptir, senedi sıhhatli görülmemiştir. İbnu Ebi'd-Dünya, cennetin vasfı hakkında, Ebu Hüreyre'den yaptığı bir rivayette Resûlullah, Cebrail'e; ***** «..gök­lerde ve yerde olanlar düşüp bayıldılar, ancak Allah'ın dilediği kaldı..» (68.) âyetinde: Allah'ın korkutmak istemediği kimlerdir, diye sorduğunda şu cevabı aldı: Bunlar, şehidlerdir.

Mü'min

Ahmed b. Hanbel, Sünen müellifleri, Hâtim ve İbnu Hibban, Numan b. Beşir'in şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah; dua ibadettir buyurdu ve ***** «Bana dua edin duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir..» (60.) âyetini okudu.

Fussilet

Nesei, Bezzar ve Ebu Ya'la, Enes'in şöyle dediğini rivayet ederler: Re­sûlullah bize; ***** «Rabbımız Allah'tır de­yip, sonra doğru olanların üzerlerine melekler iner..» (30.) âyetini okudu. Bu sözü insanların büyük bir kısmı söyledi; ancak sonra bu inançlarından dönüp küfre saptılar. Bir kısmı da ölene kadar bu inanç üzere kaldılar. İşte âyet bu o-layı anlatıyor.

Şûrâ

Ahmed b. Hanbel ve diğer muhaddisler, Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Size, Kur’ân'ın en faziletli âyetlerinin hangisi olduğunu haber vere­yim mi? Resûlullah bunu bize hatırlatıp ***** «Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin yaptığı yüzün­dendir. (Allah) bir çoğunu da affeder.» (30.) âyetini okudu. Bana dönerek: Bu âyeti sana tefsir edeyim; ey Ali, diyerek şu tefsirde bulundu: Başınıza gelen hastalık, musibet veya bela, yaptıklarınızın karşılığıdır. Allah ahirette bunlardan dolayı tekrar muaheze etmeyecek kadar merhametlidir. Allah, dünyada bağış­ladığı suçları, ahirette bundan dönmeyecek kadar kerimdir.

Zuhruf

Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi ile diğer muhaddisler, Ebu Umame'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah, hidayet üzere olan bir millet ancak birbirle­riyle mücadele ettiklerinde hidayetten ayrılırlar, buyurdu ve ***** «Bunu sadece tartışma için ortaya attılar. Doğrusu onlar kavgacı bir millettir.» (58.) âyetini okudu.
İbnu Ebi Hatim, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlul­lah: Cehennemde olanların hepsi, cennetteki yerlerini hasretle görüp; Allah ba­na hidayet nasip etseydi, ben de muttakilerden olurdum, derler. Cennettekiler ise, cehennemdeki yerlerini görür: Allah bize hidayeti nasib etmeseydi, hida­yete eremezdik, derler. Böylece şükürde bulunurlar. Resûlullah ayrıca: Herke­sin cennette ve cehennemde yeri vardır; kafir, Mümin'in cehennemdeki yerine, Mümin de kâfirin cennetteki yerine varis olur. ***** «İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.» (72.) âyeti buna işaret etmektedir.

Duhân

Taberâni ve İbnu Cerir, sağlam bir senedle, Ebu Malik el-Eşari'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah şöyle buyurmuştur; Allah sizi şu üç şeyle korkutur: Birincisi dumandır; Mümin'i nezleye yakalanmış gibi sarsar. Kafiri ise, kulaklarından çıkıncaya kadar şişirir. İkincisi, kıyametin vukuu sırasında çıka­cak olan Dâbbetu'l-Arz'dır. Üçüncüsü de, Deccal'dır. Bu hadis'in çeşitli şahid-leri vardır.
İbnu Cerir, Şurayh b. Ubeydi'I-Hadrami'nin mürsel bir senedle şöyle de­diğini rivayet eder: Resûlullah; gurbette ölen bir Mümin'in ağlayanı yoksa, yer ve gökler onun için ağlar dedikten sonra, ***** «..onlara ne gök, ne de yer ağlamadı..» (29.) âyetini okudu ve yer ile göğün kafire ağla­madığını söyledi.

Ahkâf

Ahmed b. Hanbel, İbnu Abbas'dan rivayetle, Resûlullah'ın *****
«..yahut bir bilgi kırıntısı..» (4.) âyetini, yazılı bir eser şeklinde tefsir ettiğini nakleder.

Fetih

Tirmizi ve İbnu Cerir, Ubeyy b. Ka'b'ın, Resûlullah'dan ***** «..onları takva kelimesine bağladı..» (26.) âyetinin tefsirini şöyle işittiğini nak­lederler: Resûlullah takva kelimesini, ***** Allah'tan başka (gerçek) ilah yoktur, şeklinde mâna vermiştir.

Hucurat

Ebu Davud ve Tirmizi, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah'a gıybet nedir diye soruldu. Gıybet, din kardeşinin hoşuna gitmeye­ceği bir şeyi söylemektir, buyurdu. Şayet bu söz o kimsede mevcutsa, gene gıybet mi olur? denildiğinde: Resûlullah; şayet bu söz o kimsede mevcutsa gıybet, değilse iftira olur, buyurdu.

Kâf

Buhâri, Enes'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah şöyle buyurur: Kafir cehenneme atılınca, cehennem daha varmı diye sorar. Allah ayağı­nı koyunca cehennem: Yeter yeter, der.

Zâriyat

Bezzar, Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: ***** âyeti rüz­gar, ***** gemiler, ***** ise meleklerdir. Eğer Resûlullah'ın böyle tefsir ettiğini işitmeseydim, bunları söylemezdim.

Tûr

Abdullah b. Ahmed «Zevâidu'I-Müsned»inde, Hz. Ali'nin şöyle dediğini nakleder: Resûlullah; Müminler ve çocukları cennette, müşrikler ve çocukları cehennemdedir buyurduktan sonra ***** «Onlar ki inandılar, zürriyetleri de imanda kendilerine uydu; zürri-yetlerini de kendilerine katmışızdır..» (21.) âyetini okudu.

Necm

İbnu Cerir ve İbnu Ebi Hâtim, zayıf senedle Ebu Umame'nin, şöyle dedi­ğini rivayet ederler. Resûlullah, ***** «Çok vefalı İbrahim.» (37.) â-yetini okuduktan sonra: Çok vefakar kimdir? bilir misin diye sordu. Allah ve Resûlü daha iyi bilir deyince bana: Bu çok vefakar, her sabah dört rekat na­mazını kılandır, cevabını verdi. Muaz b. Enes'den yaptıkları rivayette, Resûlul­lah'ın şöyle dediğini naklederler: Allah, sevgili kulu İbrahim'e niçin ***** de­diğini söyleyeyim mi? Hz. İbrahim, sabah-akşam, *****
***** «Öyle ise akşama girerken ve sabaha ererken Allah'ı tesbih (etme­niz gerekir).» (Rûm, 17.) âyetini okuduğundan çok vefakar kul diye vasıflandı­rılmıştır.
Begavi, Ebu'l-Âliye tarikıyle, Ubeyy b. Ka'b'dan yaptığı rivayette, Resû­lullah'ın ***** «Sonunda senin Rabbine varılacaktır..» (42.) âyetini şöyle tefsir ettiğini naklederler. Allah'ın Zatı hakkında fikir yürütmeyin. Begavi, bu hadisin benzeri olan şu hadisi de nakleder: Allah'ın mahlukatı hakkında te­fekkürde bulunun, fakat Allah'ın Zatı hakkında düşünmeyin.

Rahmân

İbnu Ebi Hatim, Ebu'd-Derda'dan yaptığı rivayete göre Resûlullah, ***** «..O hergün yeni bir iştedir.» (29.) âyetini şöyle tefsir etmiştir. Allah'-ın hergün bir icraatta bulunması, günahları bağışlaması, üzüntüyü gidermesi, bir kavmi yok edip, yerine bir diğerini getirmesidir. İbnu Cerir aynı hadisi Abdullah b. Munib'den, Bezzar da İbnu Ömer'den rivayet ederler.
Buhâri ve Müslim, Ebu Musa'l-Eşari'den yaptıkları rivayete göre Resûlul­lah şöyle buyurmuştur: Herşeyi gümüşten olan iki cennet, herşeyi altından olan iki cennet vardır.
Begavi, Enes b. Malik'den şöyle dediğini rivayet eder. Resûlullah; ***** «İyiliğin karşılığı iyilik değil midir?» (60.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: Allah'ın bu âyetini anladınız mı? Sahabe: Allah ve Resûlü daha i-yi bilir, dediler. Bunun üzerine: Kendisine tevhid nimetini verdiğim kulun müka­fatı, ancak cennettir, buyurdular.

Vâkıa

Ebubekr'n-Necud, Selim b. Amr'in şöyle dediğini rivayet eder: Bir arabi Resûlullah'a gelerek şöyle dedi: Allah Kur’ân'da, cennette eziyet veren bir a-ğaçtan söz eder. Bu ne ağacıdır?. Resûlullah: Bu, sedir ağacıdır, dikeni insana batar şeklinde cevap verdi ve Allah: ***** «Dikensiz kirazlar.» (28.) buyurmamış mıdır, diyerek: Allah, ağacın dikenlerini alıp, her birinin yerine bir meyve halketmiştir, buyurdu. 'İbnu Ebi Dâvud'un, Utbe b. Abdussülemi'den yaptığı bir rivayet, bu hadisin şahididir.
Buhâri ve Müslim, Ebu Hüreyre'den yaptıkları rivayete göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: Cennette bir ağaç vardır ki, at üzerinde giden yolcu yüz sene gölgesinde yürürse, gölgesi bitmez. İsterseniz Allah'ın ***** «Uzamış gölgeler.» (30.) âyetini okuyun.
Tirmizi, Enes'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah Biz, kadınları yeniden inşa ettik.» (35.) âyetini: Dünyada iken gözleri zayıfla-mış, çapaklanmış yaşlı kadınları, ahirette tekrar genç kız haline getiririz, şeklin-de tefsir etmiştir.
Tirmizi Şemail bahsinde, Hasen-i Basri'nin şöyle dediğini rivayet eder: Yaşlı bir kadın Resûlullah'a gelerek: Allah'a dua et de beni cennetine alsın, de­di Resûlullah kadına: Cennete ihtiyar kadınlar giremez deyince kadın ağlayarak geri döndü. Resûlullah: Gidin ona söyleyin, ihtiyar olarak cennete girmeyecek, buyurdu ve ***** «Biz kadınları yeniden inşa et­tik. Onları bakireler yaptık. Hep yaşıt sevgililer.» âyetini okudu.
İbnu Ebi Hatim, Cafer b. Muhammed'den, babası tarikıyle dedesinin şöy­le dediğini nakleder: Resûlullah âyetteki ***** kelimesini, Arapça konuşan ka­dınlar şeklinde açıklamıştır.
Taberâni, Ümmü Seleme'nin şöyle dediğini rivayet eder: Ya Resûlallah, ***** (22.) âyetinin mânası nedir? Resûlullah: Hûri, beyaz tenli, în ise, iri gözlü olup, kerkes kuşu kanadına benzer uzun kiprikli kadınlardır, buyurdu. ***** «Saklı inciler gibi.» (23.) âyetinin mânasını sorduğumda: Tenlerinin beyazlığı, el değmemiş incinin beyazlığı gibidir. ***** «Oralarda iyi huylu, güzel kadınlar var..» (Rahmân,70.) âyetinin mânasını sor­duğumda: Hayrât kelimesi ahlak, hisan kelimesi de yüz mânasındadır, buyur­du. ***** «Saklı yumurta gibi bembeyaz eşler.» (Sâffât, 49.) âyeti­nin mânasını sorduğumda: Tenlerinin yumuşaklığı, yumurta zarının yumuşaklığı gibidir, buyurdu. ***** «Hep yaşıt sevgililer.» (37.) âyetinin mânasını sordu­ğumda: Dünyada iken gözleri zayıflamış ve çapaklanmış yaşlı kadınları Allah, ahirette genç bakireler olarak yaratacak, kocalarına aşk ve muhabbetle baka­caklar, hepsi de aynı yaşta olacaklardır.
İbnu Cerir, İbnu Abbas'ın ***** «Birçoğu öncekiler­den, birçoğu da sonrakilerden.» (39-40.) âyetleri hakkında şöyle dediğini ri­vayet eder: Resûlullah; öncekilerin ve sonrakilerin hepsi, benim ümmetimdir.
Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi, Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah; ***** cümlesini şükrünüz, ***** cümlesini de, kafirle­rin şu veya bu yıldızla yağmura kavuşturulduk, dedikleri şeklinde tefsir eder.

Mümtehine

Hasen bir senedle Tirmizi, İbnu Mace ve İbnu Cerir, Ümmü Seleme'den yaptıkları rivayette Resûlullah, ***** «..iyi işte sana karşı gel­memeleri hususunda.» (12.) âyetini ağlayıp sızlamakla şeklinde tefsir etmiş­tir.

Talak

Buhâri ve Müslim, İbnu Ömer'den şu rivayette bulunurlar: İbnu Ömer, ha­yız halinde iken karısını boşar. Babası Hz. Ömer, bu durumu Resûlullah'a iletir. Resûlullah öfkelenerek Hz. Ömer'e: Oğluna söyle, karısını geri çağırıp temizle­ninceye kadar evinde bıraksın. İkinci hayzı görüp temizleninceye kadar bekle­sin. Bundan sonra boşamada kararlı ise, kendisiyle temas etmeden, temiz halde boşasın. Allah'ın, kadınları boşamada emrettiği iddet budur. Bu sözünden son­ra Resûlullah; ***** «..kadınları boşadığınızda iddetleri i-çinde boşayın..» (1.) âyetini okudu.

Nun

Taberâni, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah şöyle buyurdu: Allah'ın ilk yarattığı şey kalem ve balıktır. Allah kaleme, kıyamete ka­dar olacak herşeyi yaz, dedi. Resûlullah ***** âyetini okudu. Âyetteki nun balık, kalem de kalemdir, dedi.
İbnu Cerir, Muaviye b. Kurra'dan, babasının şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah; ***** «Nun, Kalem'e ve yazdıklarına andolsun ki.» âyetini şöyle tefsir etti: Yazı, nurdan bir levha üzerine, nurdan bir kalemle, kı­yamete kadar olacak şeylere dair yazılan yazıdır. İbnu Kesir bu haberi, mürsel ve garip haber kabul etmiştir.
İbnu Cerir ayrıca, Zeyd b. Eslem'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlul­lah; gökler Allah'ın, vücuduna sıhhat verdiği halde, insanlara zulmeden kimse­ye ağlar. 13. âyetteki zalim ve yardakçı olan işte budur. Haber mürseldir, bazı şahidleri vardır. Ebu Ya'la ve İbnu Cerir, aralarında müphem kimseler olan se­nedle Ebu Musa'dan Resûlullah'ın ***** «Bacakların açıldığı gün.» (42.) âyetini: Önünde secdeye kapanacakları büyük bir nur kendilerine görünür şeklinde tefsir ettiğini rivayet eder.

Meâric

Ahmed b. Hanbel, Ebu Said'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a ***** «..mikdarı elli bin sene süren bir gün içinde.» (4.) âyeti hakkında: Bu, ne uzun günmüş diye sordular. Cevaben: Allah'a yemin ederim ki, bu uzun gün Mümin'e göre dünyada kıldığı bir vakit farz namazı ka­dar kısa bir zamandır, buyurdu.

Müzzemmil

Taberâni, İbnu Abbas'dan, Resûlullah'ın ***** «O halde Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun.» (20.) âyetini şöyle tefsir ettiğini rivayet eder: Kolayınıza gelen yüz âyetin okunmasıdır. İbnu Kesir bu haberi, gerçek­ten garip bir haber kabul eder.

Müddessir

Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi, Ebu Said'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet ederler: 17. âyetteki ***** kelimesini, yetmiş sene tırmanıp içine düş­tüğü, ateşten bir dağdır, şeklinde tefsir etmiştir.
Ahmed b. Hanbel, hasen bir senedle Tirmizi ve Nesei, Enes'in şöyle de­diğini rivayet ederler: Resûlullah ***** «O takva ve mağfi­ret ehlidir» (56.) âyetini şöyle tefsir etmiştir: Rabbiniz; korkulması gereken Be-n'im. Benimle birlikte ilah edinilmesin. Bana başka bir ilah ortak etmekten sakı­nan, mağfiretime kavuşur.

Nebe'

Bezzâr, İbnu Ömer'den rivayetle Resûlullah'ın şöyle dediğini nakleder: Yemin ederim ki cehenneme giren bir kimse, yıllar boyu kalmadıkça oradan çıkmayacaktır. Âyetteki ***** kelimesi, seksen küsur senedir. Her sene, dün­ya günleri gibi üç yüz altmış gündür.

Tekvir

İbnu Ebi Hatim, Ebu Yezid b. Ebi Meryem'in babasından yaptığı rivayete göre Resûlullah'ın ***** «Güneş dürüldüğü zaman.» (1.) âyetini şöyle tefsir ettiğini nakleder: Güneş, cehennemde dürülecek, ***** «Yıl­dızlar kararıp döküldüğü zaman.» yıldızlar cehennemde düşüp kaybolacak­tır.
İbnu Ebi Hâtim, Numan b. Beşir'den Resûlullah: ***** «Can­lar bedenlerle birleştiği zaman.» (7.) âyetinin tefsirinde şöyle dediğini rivayet eder: Âyetteki kimseler sözü, aynı ameli işleyen her milletten aynı yaştan kim­seler mânasındadır.

İnfitâr

İbnu Cerir, zayıf bir senedle Taberâni, Musa b. Ali b. Rabah'ın babası ve dedesinden rivayetine göre Resûlullah, dedesine şöyle demiştir. Neyin dünya­ya geldi? Dedesi: Kız veya erkekten başka neyim dünyaya gelebilir ki dedi. Resûlullah kime benziyor, diye sordu. Dedesi: Ya babasına, ya anasına benze­yecektir, dedi. Bunun üzerine Resûlullah: Sus, böyle deme. Nutfe, rahimdeki yerine yerleştiği zaman Allah ona, Hz. Adem'e kadar bütün nesilleri hazırlar. Sen Allah'ın. ***** «Dilediği surette seni terkip etti..» (8.) âyetini hiç okumadın mı? Seni de bu şekle sokan Allah'tır, dedi.
İbnu Asakir, «Tarih»inde, İbnu Ömer'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Onlara ebrar adı verilmesi, baba ve çocuklarına iyilik yapmaların-dandır.

Mutaffifîn

Buhâri ve Müslim, İbnu Ömer'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet e-derler: ***** «O gün insanlar, âlemlerin Rabbi huzurunda dururlar.» (6.) âyetinin mânası: Her biri, kulaklarına kadar ter içinde kalacaklar­dır, demektir.
Ahmed b. Hanbel, Tirmizi sahih bir senedle Hakim ve Nesei, Ebu Hürey-re'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah, kul bir günah işlediğinde, kal­binde siyah bir nokta kalır. Tevbe ettiğinde bu nokta silinir. Günah işlemekte devam ederse, bu nokta bütün kalbini kaplayacak şekilde büyür. İşte Allah'ın ***** «Hayır, onların işleyip kazandıkları şeyler, kalplerinin üzerinde pas olmuştur.» (14.) âyetinde ifade ettiği, kalbin günahla kaplanması budur.

İnşikak

Ahmed b. Hanbel, Buhâri ve Müslim, Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah şöyle buyurmuştur: Her hesaba çekilen azap görür. İbnu Cerir'in rivayetinde bu hadis: Her hesaba çekilen kul, mutlaka azab görecektir, lafzıyla gelmiştir. Hz. Âişe: Allah ***** «O, kolay bir hesaba çekilecek.» (8.) buyurmamış mıydı? diye sorunca Resûlullah: Âyetteki hesab, bir arzdır, buyurdu. Ahmed b. Hanbel, Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah'a kolay hesabın ne olduğunu sorduğumda bana: Amel defterine ba­kıldıktan sonra, serbest bırakılmasıdır. Kıyamet günü hesaba çekilen, helak o-lur, dedi.

Burûc

İbnu Cerir, Ebu Malik el-Eşari'nin şöyle dediğini rivayet eder: Vadedilen gün kıyamet günü, şehid ise cuma günü, meşhud ise arafe günüdür, buyur­muştur. Bu haberin, çeşitli tarikle gelen şahidleri mevcuttur.
Taberâni, İbnu Abbas'dan Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Allah beyaz inciden Levh-i Mahfuzu halketmiştir. Bunun sahifeleri yakuttan, kalemi nurdan, yazısı da nurdandır. Allah hergün, üç yüz altmış kere bu kitaba bakar; yaratır, rızık verir, öldürür, diriltir, yüceltir, zillete düşürür; istediği herşeyi yapar.

A'lâ

Bezzar, Câbir b. Abdullah'dan Resûlullah'ın ***** «Doğrusu mutluluğa ermiştir arınan..» (14.) âyetinin tefsirinde şöyle dediğini rivayet e-der: Kelime-i şahadeti getiren, Allah'a şirk koşmayan, benim Allah'ın Resûlü olduğuma şehadet eden kimsedir. ***** «Rabbinin adını anıp na­maz kılan..» (15.) âyetini de şöyle tefsir etmiştir: Bu namaz, beş vakit namaz­dır, bunları muhafaza etmek, namazı ihtimamla kılmak demektir.
Bezzar, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: ***** «Bu hüküm elbette ilk sahifelerde de vardır.» (18.) âyeti nâzil olduğunda Re­sûlullah şöyle buyurdu: Bu ve bütün haberler, Hz. İbrahim ile Hz. Musa'nın kita­bında yazılıdır.

Fecr

Ahmed b. Hanbel ve Nesei, Cabir'den Resûlullah'ın şöyle dediğini riva­yet ederler: Âyetteki on gün, Kurban'ın on günüdür. Vetr, arafe günü, şef' ise, kurban kesme günüdür. İbnu Kesir, ricali sikadır fakat merfu değildir, der.
İbnu Cerir, Cabir'den merfu olarak şu rivayeti nakleder. Kurban kesme günü, bayramın ilk iki günüdür. Vetr ise, üçüncü günüdür. Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi, İmran b. Husayn'dan şu rivayeti nakletmişlerdir: Resûlullah'a şef' ve vetr kelimeleri sorulduğunda şöyle demiştir: Bazı namazlar çift, bazıları da tek rekatlidir.

Beled

Ahmed b. Hanbel, Bera'nın şöyle dediğini rivayet eder: Bir a'rabi Resû­lullah'a gelerek; beni cennete girdirecek bir amel öğretir misiniz, dedi. Resûlul­lah; birini serbest bırak, köle azat et buyurdu. Adam: Bunlar aynı şeyler değil mi? diye sorunca Resûlullah: Birini serbest bırakmak, bizzat kendi yapacağın iştir. Köle azat etmek de onun salıverilmesine yardımcı olmandır, dedi.

Şems

İbnu Ebi Hâtim, Cuveybir tarikıyle Dahhak'dan İbnu Abbas'ın şöyle dedi­ğini rivayet eder: Resûlullah'ın ***** «Nefsini temizleyen iflah olmuş.» (9.) âyetini şöyle tefsir ettiğini işittim: Kişinin kurtulması, Allah'ın onu temize çı­karması demektir.

İnşirah

Ebu Ya'la ve İbnu Hibban, Ebu Said'den Resûlullah'ın şöyle dediğini riva­yet eder: Cebrail bana gelerek şöyle dedi: Rabbin, adını nasıl yücelttiğini biliyor musun? diye sordu. Ben de: Allah daha iyi bilir deyince, Rabbin şöyle bu­yuruyor: Zikredildiğimde, sen de zikredilirsin cevabını verdi.

Zilzal

Ahmed b. Hanbel, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlul­lah; ***** «İşte o gün yer haberlerini söyler.» âyetini okuyarak şöyle dedi: Yerin bu haberleri nedir biliyor musun? diye sordu. Sahabeler de: Allah ve Resûlü daha iyi bilir dediler. Bunun üzerine Resûlullah: Yeryüzü şu gün şu amelde bulundu diye, her kadın ve erkeğin yaptıklarına şahidlik ede­cektir, buyurdu.

Âdiyât

İbnu Ebi Hatim zayıf bir senedle, Ebu Umame'nin şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah, ***** «İnsan Rabbine karşı çok nankördür.» â-yetini okudu. Kenud, yemeği yalnız yiyen, kölesini döven, başkalarına yardımı engelleyen kimsedir, buyurdu.

Tekâsür

İbnu Ebi Hatim, mürsel bir senedle, Zeyd b. Eslem'in şöyle dediğini riva­yet eder: Resûlullah; malın çokluğu sizi taattan alıkoydu, kabirleri ziyaret e-dinceye kadar, âyetini de ölüm gelinceye kadar, şeklinde tefsir etmiştir.
Ahmed b. Hanbel, Câbir b. Abdillah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Resû­lullah, Hz. Ebubekr ve Hz. Ömer, hurma yiyip su içtiler. Resûlullah: Sorulacağı­nız nimetlerden biri de budur cevabını verdi.
İbnu Ebi Hatim, İbnu Mesud'un şöyle dediğini rivayet eder: ***** «Sonra o gün size verilen nimetten sorulacaksınız..» âyetini Resûlul­lah; emniyet ve sıhhatınızdan sorulacaksınız, buyurdu.
İbnu Merdeveyh, Ebu Hüreyre'nin şöyle dediğini rivayet eder: ***** «Bu ateş ki gönüllere işler.» âyetindeki mu'sade kelimesine Resûlullah yapıştırılmışlar, mânasını vermiştir.

Mâûn

İbnu Cerir ve Ebu Ya'la, Sa'd b. Ebi Vakkas'ın şöyle dediğini riva­yet ederler: Resûlullah'a ***** «Ki onlar namazlarından yanıl­maktadırlar.» âyetini sordum. Bana: Onlar, namazın vaktini geçirenlerdir, bu­yurdu.

Kevser

Ahmed b. Hanbel ve Müslim, Enes'in şöyle dediğini rivayet ederler: Re­sûlullah: Kevseri, Allah'ın bana cennette verdiği bir nehir adıdır, şeklinde tefsir etmiştir. Bu hadisin çeşitli tarikleri vardır.

Nasr

Ahmed b. Hanbel, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini rivayet eder: ***** «Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman.» âyeti nâzil olunca Resûlul­lah: Bana ölüm haberim verildi, buyurdu.

İhlas

İbnu Cerir, Bureyde'den merfu olarak yaptığı rivayete göre Resûlullah; ***** kelimesini, karnı olmayan kimse şeklinde tefsir etmiştir.

Felak

İbnu Cerir, Ebu Hüreyre'den Resûlullah'ın şöyle dediğini rivayet eder: Felak, cehennemde kapalı bir kuyudur. İbnu Kesir, bu haberi garip kabul eder, merfu olmadığını söyler. Ahmed b. Hanbel, Tirmizi ve sahih bir senedle Nesei Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Resûlullah elimden tuttu, yeni do­ğan ayı göstererek: Bu ay battıktan sonra gelecek karanlığın şerrinden Allah'a sığın, buyurdular.
İbnu Cerir, Ebu Hüreyre'den şu rivayette bulunur: Resûlullah, ***** «Karanlık çöktüğü zaman gecenin şerrinden.» âyetindeki gâsik kelimesini, yıldız olarak tefsir etmiştir. İbnu Kesir, bu haberin sahih olmadığını söyler.

Nâs

Ebu Ya'la, Enes'in şöyle dediğini rivayet eder: Resûlullah; şeytan vesve­sesini, insanın kalbine koyar. Allah'ı anmağa başlayınca olduğu yerde kalır. İnsan Allah'ı unutacak olursa, kalbine vesvese verir. İşte insanların kalbine ver­diği vesvese bunlardır.
Buraya kadar verdiğim sûrelerin tefsiri ile ilgili haberlerin bazısı merfu, bazısı sahih, bazısı hasen, bazısı zayıf, bazısı mürsel, bazısı da mu'dal'dir. Bu arada mevzu ve batıl rivayetlere yer vermedim. Tefsirle ilgili, merfu olarak ge­len üç uzun hadisi de bahisler arasına almadım. Bunlar:
1- Hz. Musa ile Hızır (a.s.) arasındaki hadise ile ilgili hadistir. Buhâri ve diğer hadis mecmualarında nakledilen bu hadis, Kehf sûresindeki bazı âyetle­rin tefsiridir.
2-Fitnelerle ilgili, gerçekten uzun, yarım defter tutarında bir hadistir. Bu hadisi, Nesei ve diğerleri rivayet etmiştir. Fakat, aralarında Mezzi ve İbnu Kesir olmak üzere bazı muhaddisler, İbnu Abbas'dan merfu olarak geldiğine dair tenbihde bulunmuşlardır. Çünkü İbnu Abbas'ın Resûlullah'dan doğrudan alındığı açıklanan merfu hadisler, pek azdır. İbnu Kesir, İbnu Abbas bunları bel­ki İsraili haberlerden almıştır, der.
3-Sûrla ilgili hadistir. Bu, fitne hadisinden daha da uzundur. Kıyametle ilgili çeşitli sûrelerdeki âyetlerin tefsirini içine almaktadır. İbnu Cerir, ba's bah­sinde Beyhaki ve Ebu Ya'la'nın rivayet ettikleri bu hadisi, Medine kadısı İsmail b. Rafi nakletmiş, hadisin senediyle ilgili bazı açıklamalarda bulunmuş, siyakın­da münker haberler olduğunu belirtmiştir. Bir rivayete göre İbnu Rafi bu hadisi, çeşitli tarik ve değişik yerlerden toplamış, kendine has bir üslubla ifade et­miştir.
İbnu Teymiyye ve diğer ulemaya göre Resûlullah, Kur’ân'ın tamamını ve­ya büyük bir kısmını Ashabına açıklamıştır. Bu görüşü, Ahmed b. Hanbel ve İb­nu Mâce'nin Hz. Ömer'den yaptıkları şu rivayet teyid etmektedir: Kur’ân'ın en son nâzil olan âyeti, riba âyetidir. Resûlullah bu âyeti tefsir etmeden vefat et­miştir. Bu da gösteriyor ki Resûlullah, her âyeti Ashabına tefsir etmiş, ancak bu âyetin nüzûlünden hemen sonra vefat ettiğinden, tefsirini yapamamıştır.Yok-sa Hz. Ömer'in bu âyeti tefsir etmemiştir, sözünün mânası kalmazdı.
Bezzazın Hz. Âişe'den yaptığı rivayete göre Hz. Âişe şöyle demiştir: Re­sûlullah, Cebrail'in kendisine öğrettiği âyetlerin tefsirini yapardı. Bu hadis, İbnu Kesir'in ifadesine göre münker hadistir. İbnu Cerir ve diğer ulema, bu hadisi şöyle tevil etmişlerdir: Resûlullah'ın tefsir ettiği âyetler, anlamakta güçlük çek­tiği müşkil âyetlerdir. Bu yüzden mânalarını Allah'tan öğrenmek istemiş, Allah da ona, Cebrail'in lisanıyle bu mânaları öğretmiştir.


5- Hâtime

Allah'a şükürler olsun ki, bugüne kadar telif edilmeyen, içinde Kur’ân'la ilgili değerli bilgileri toplayan, üstün bir üslupla yazılan, emsali bulunmayan bu kitabı tamamlamak nasib oldu. Bu eserde, Kur’ân'ın anlaşılmasını kolaylaştıran muayyen kaideler verdim, tefsiriyle ilgili bütün yönlerini açıkladım, âyetlerde kapalı olan zengin mânayı kavramada yardımcı olacak esâsları bir arada top­ladım. Bu kitab'da; özlü, makul ifadeler, doğru ve makbul nakilleri verdim. Kur'-an'ın tefsir ve usûlüyle ilgili bütün eserleri tetkik ederek, değerli ve önemli o-lanlarını aldım, başlıca tefsirlere müracaatta bulundum, bunlardan pek çok bil­giler aktardım, Kur’ânî ilimlerin kaynağına daldım, cevher ve incilerini çıkardım, bilinmeyen yönlerini bulup anlaşılır hale getirdim.
Bu bakımdan, ulemayı zor durumda bırakan meseleler bu kitab'da ele a-lındı, değişik eserlerde bulunan dağınık bilgiler, bir araya getirildi.
Buna rağmen kendimi hatasız görmüyor, her meseleyi tamamıyle açık­ladığımı iddia etmiyorum. Şüphesiz her insan, hata ve noksanlıkla doludur. Gerçek bu iken, öyle bir zamanda yaşıyorum ki, insanların kalbi hasetle dol­muş kin ve nefret, damarlarına kadar işleyerek, bütün vücudunu karartmıştır. İnsanların bu halini şair aşağıdaki mısralarda ne güzel dile getirmiştir: Allah, gizli kalan bir fazileti yaymak istediğinde, Bu fazileti, hased edenin diline düşürür. Şayet, yanan ateş etrafa sıçramasaydı, Ud ağacının güzel kokusu farkedilmezdi.
Günümüz insanı cehalet ve tamaha kapılmış, kendini üstün görme hırsı onları kör ve sağır yapmış, böylece dini ilimlerden uzaklaşmış, felsefi ilimlerin tedrisine dalmışlardır. Onlar her şeyde öne geçmek isterken, Allah onları hep geride bırakmıştır. İzzet ve şeref sahibi olmak isterler ama, ilimden nasibleri yoktur. Bunlar kendilerine ne bir himaye, ne de yardım eden birini bulabilirler. Şair şöyle terennüm eder:
İlim talibinin konak yeri bizler olduğu halde, Sancağımızı bırakıp, niye başkalarına uyarlar!
Bu eksikliklerine rağmen, burunları havada, kalplerinde Hak'ka karşı ki­bir, ağızlarında yalan ve iftiradan başka bir şey görülmez. Ne zaman Hak'ka davet edecek olsan, sağır ve kör kesilirler. Sanki Allah, sözlerini ve amellerini yazan melekleri onlara vekil kılmamıştır. Aralarına bir alim girmeyedursun!.. Cahil-cühela onu oyuncak yaparlar. Onlara göre kamil insan, insanların en kö­tüsü, noksanlıklarla dolu bir kuldur.
Yemin ederim ki bu zaman, sükut edilecek, oturup evden dışarı çıkılma­yacak bir zamandır. Şayet: Bir şeyi bilip de söylemeyene Allah, cehennem ateşinden bir gem vuracaktır, hadisi olmasaydı, ilim sadece amelden ibaret kalacaktı. Şair bunu ne güzel dile getirmiştir:
Bütün gayretinle fazilet sahibi olmağa çalış.
Canla başla, bunları elde etmeğe uğraş, Bu uğurda Allah'ın rızasını kazanmaya bak. Gayret gösterene faydalı olmaktan kaçma. Hased edenlerin, söz ve heveslerini kendilerine bırak. Çünkü ölümden sonra hased, kendileriyle kaybolup gider. Ben; saltanatı büyük, şanı yüce Allah'a sığınarak, bu kitabı tamamlamamı nasib ettiği gibi, hizmetimi kabul ederek nimetini tamamlamasını, Resûlüne tabi olan selef-i salihinden eylemesini, amellerimi boşa çıkarmamasını niyaz ede­rim. Allah, kulun emelini boşa çıkarmayan cömerttir. Allah'dan başkasına itibar etmeyip, O'na uyan, hüsrana uğramaz.
Salât ve selam, son peygamber, Efendimiz Hz. Muhammed'e, âline ve Ashabına olsun.