ANA-BABA VE EĞİTİMCİLER
"Her çocuk (İslâm) fıtratı üzere doğar. Ancak ana babası onu yahûdi, mecûsi veya hırıstiyan yapar."
Ebu'l-Alâ da şu sözüyle bu hususa işaret etmiştir:
"Yetişir bizim çocuklar babasının kazandığı alışkanlık üzere
Tefekkürle din edinmez onlar ama yakınları alıştırır onları dine."
Çocuğun hayatında ev bu denli etkili olunca, sözkonusu gayeyi gerçekleştirmek için din ve fazilet ruhunu canlandıracak, herşeyle onun kuşatılması gerekir."[1]
I- Eğitim Sorumluluğu:
"Ey çocuğun eğitimiyle yükümlü kişi! Eğer çocuğun sorumluluğunu üzerine almaz da onu parklara, oyun ve eğlence yerlerine bırakırsan, korkarım ki azabın ikiye katlanır: Çocuk gibi değerli bir varlığı kaybetmekten dolayı azap görürsün, ayrıca bu umûmi cinayetten belli bir pay da almış olursun."[2] Bu itibarla, Hz. Peygamberin (s:a.v.) çocukların eğitim sorumluluğunu tümüyle ana babaya yüklediğini görüyoruz.
İbn Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre "Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Herbiriniz birer çobandır ve herbiriniz sürüsünden mes'uldür. Devlet adamı bir çobandır ve yönetimi altındakilerden mes'uldür. Erkek, aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan mes'uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır ve çocuklarından mes'uldür. Hizmetçi/işci, efendisinin malının çobanıdır ve ondan mes'uldür. Hâsılı herbiriniz birer çoban ve herbiriniz sürüsünden mes'uldür"[3]
Hatta Peygamber (s.a.v.), çocuğun eğitimi konusunda temel bir kaide de koymuştur. Bu kaideye göre çocuk, ana babasının dini üzere yetişir ve ana baba, çocuk üzerinde etkili faktördür.
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Dünyaya gelen her çocuk ancak İslâm fıtratı üzerine doğar. Daha sonra ana babası onu yahûdi, hırıstiyan veya mecûsi yaparlar. Nitekim hayvan yavrusu da organları tam olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik-kesik bir yer görür müsünüz?" Sonra Ebû Hüreyre (r.a.) şu ayeti okumuştur:
"Allah'ın, insanları üzerine yaratmış olduğu fıtrata (yaratma kanununa dön). Allah'ın yaratması değiştirilemez, işte dosdoğru din budur..."[4]
Yüce Allah, ana babaya çocukların eğitimini emretmiş, onları, buna teşvik etmiş ve şu sözleriyle de onlara sorumluluk yüklemiştir.
"Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi/aile fertlerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında, iri gövdeli, sert yapılı, Allah'ın kendilerine emrettiklerine isyan etmeyen ve emrolunduklarını yapan melekler vardır"[5]
Hz. Ali, bu ayet hakkında şu açıklamayı yapmıştır:
"Kendinizi ve ailenizi koruyun ateşten koruyun" demek, "kendinize ve ailenize hayrı öğretiniz" demektir.[6]
Fahreddin er-Râzî de şunları söylemiştir: Ayet, "Allah'ın yasakladığı şeylerden vazgeçmek suretiyle kendinizi koruyun" demektir.
Mukâtil, "müslümanın, kendisini ve aile fertlerini eğitmesi, onlara iyiliği emretmesi ve kötülükten alıkoyması" şeklinde anlamış,
ez-Zemahşeri ise el-Keşşaf’da şu izahı yapmıştır:
"Günahları bırakmak ve ibadetleri yapmakla kendinizi koruyun, kendinizi sorumlu tuttuğunuz şeylerle onları sorumlu tutmakla da aile fertlerinizi koruyun."[7]
O halde çocukların ıslahı, yanlışlarının düzeltilmesi ve onlara iyi alışkanlıklar kazandırma hususunda devamlı çok gayret sarf edilmelidir. Zaten peygamberlerin yolu da budur. Nûh (a.s.) oğlunu imana davet etmiş, İbrahim de (a.s.) çocuklarına yalnız Allah'a kulluk etmelerini vasiyyet etmişti. Ve daha başka peygamberler...
İmam Nevevî, eş-Şâfiî'nin Fudayl'den şu nakilde bulunduğunu kaydeder:
"Davud Peygamber'in
"Allah'ım! Bana Iütfunla muamele ettiğin gibi oğluma da lütfunla muamele et" diyerek dua etmesi üzerine yüce Allah ona şöyle vahyetti:
"Ey Davud! Oğluna söyle, senin bana davrandığın gibi o da bana öyle davransın. Bu durumda sana yaptığım gibi ona da lütfumla muamele ederim."[8]
Bundan dolayı İmam Gazzâlî, "Ey Oğul" adlı kitabında şu tesbitte bulunmuştur:
"Eğitim işi, verimin artması için ekinlerin arasından yabanî otları ve dikenleri temizleyen çiftçinin işine benzemektedir."
Ibnu'l-Kayyim de bu sorumluluğu altını çizerek ifade etmiş ve gerçekten de çok faydalı bilgiler vermiştir. O, der ki:
"Bazı alimler şöyle demiştir: Şüphesiz Allah kıyamet gününde babasından ötürü çocuğunu hesaba çekmeden önce, çocuğundan ötürü babasını hesaba çeker. Zira babanın oğlu üzerinde bir hakkı olduğu gibi, oğulunda babası üzerinde bir hakkı vardır. Bir ayette yüce Allah, "biz, insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye ettik"[9] derken, başka bir ayette de "Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun (Hz. Ali'nin açıklamasına göre, "eğitim ve öğretimini gerçekleştiriniz)" buyurmuştur.[10]
Yine Allah şöyle buyurur:
"Allah'a kulluk edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya... iyi davranın."[11]
Peygamber de (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Nezaket, ikram ve saygı hususunda çocuklarınızın size iyi davranmasını istediğiniz gibi, siz de bağışlarda onlar arasında âdil olunuz."[12]
Böyle olunca, çocuklar konusunda Allah'ın velilere olan tavsiyesi, veliler konusunda çocuklara olan tavsiyesinden önce gelmektedir. Yüce Allah şöyle buyurur:
"Geçim endişesi yüzünden çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da, sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir hatadır."[13]
Ibnu'l-Kayyim şöyle devam eder:
"Çocuğuna faydalı bilgiler öğretmeyi ihmal eden ve onu başıboş bırakan kimse, şüphesiz en kötü şeyi yapmış olur. Çocukların çoğunun bozulması babalarından; babalarının onları ihmal etmelerinden, dinin farz ve sünnetlerini öğretmemelerinden kaynaklanmaktadır. Sonuç itibariyle veliler, çocuklarına küçüklüğünde gereken aile terbiyesini vermeyince, çocuklar da büyüdüklerinde velilerine yararlı olmamaktadırlar. Nitekim, karşı gelen çocuğuna sitem eden bazı babalar ondan şu cevabı almıştır:
"Babacığım! Küçük iken sen beni ihmal ettin, ben de sana şimdi karşı geldim. Çocuk iken sen beni zayi ettin, ben de yaşlı iken seni terkettim."
Evlilik ve iyi bir nesil yetiştirmek, şüphesiz büyük bir sorumluluktur. Kıyamet gününde kişi bundan dolayı hesaba çekilecektir. Ebû Saîd el-Hudrî ve Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bir hadiste Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet gününde kul getirilir ve Allah (c.c.) ona sorar:
"(Ey kulum) sana göz, kulak, mal ve çocuk vermedim mi? Sana zevce vermedim mi? Arazi ve hayvanları senin hizmetine vermedim mi? Başkanlık yapmana ve ganimetin dörtte birini almana izin vermedim mi? Şu gününde benimle karşılaşacağını hiç aklından geçiriyor muydun?" Kul,
"hayır" cevabını verir. Bunun üzerine Allah (c.c):
"İşte sen beni unuttuğun gibi, ben de seni unutuyorum" der."[14]
Burada, çocuğun ulaşmış olduğu güçlü zamanı gözleri önünde temsil ediliyor. Sorumlu olduğu fertlere karşı nasıl davrandığı, iyi bir nesil yetiştirmek için görevini yapıp yapmadığı hayal dünyasında canlandırılıyor ve sorgulanıyor. Artık kişinin şuur ve anlayışının zayıflığını gösteren, onun gaflet içinde bulunuşunu ortaya koyan, 'bundan daha büyük bir belge var mıdır? Ama bu eğitim bir bağış veya bir hediye değil, çocuğun ana babası üzerindeki hakkıdır. Peygamber (s.a.v.) şu sözüyle bu hususu anlatmıştır:
"Allah'ın, bazı kimseleri "iyi insanlar (ebrâr)" diye adlandırması onların, babalarına ve evlatlarına iyi davranmalarından dolayıdır. Babanın senin (yani çocuğunun) üzerinde hakkı olduğu gibi, çocuğunun da senin (yani babasının) üzerinde hakkı vardır."[15]
Yine Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Allah, elinin altındakilerden sorumlu herkese görevini yapıp yapmadığını soracaktır. Hatta kişi, aile fertlerinden de sorumlu tutulacaktır."[16]
II- Evlilik İçin Terbiye Görmüş İyi Bir Eş Seçimi:
"İslâm bir aile dinidir. Müslümanın aile içindeki sorumluluğunu ve evi içindeki görevini İslâm belirler. Müslümanın evi, İslâm toplumunun çekirdeğidir. Ayrıca o, herşeyin özü ve temelidir. Çocuğun bakımı ve eğitimi hususunda babaya yardımcı olacak olan şüphesiz, görevini bilen ve bunu en güzel şekilde yerine getirecek olan iyi eştir. Evin hanımı, bu eğitim faaliyetinde temel direktir. Toplumların hayatında onun faaliyetinin tarihi bir rolü vardır. Toplumu ıslah eden, ümmeti daha iyiye ve daha güçlü olmaya götüren lideri de o dünyaya getirir... İşte ev, bu inanç ve düşüncenin kalesidir, içerden ve dışardan kalenin sağlam olması gerekir. Kalenin her ferdi, dışarıdan sızılmaması için gediklerin önünde durur. Aksi halde, düşman saldırısı karşısında kalenin savunması zorlaşır.
Mü'minin görevi, bu kalenin iç güvenliğini sağlamak ve davetini uzaklara götürmeden önce oranın gediklerini kapatmak olmalıdır. Bunu yapabilmek için de İslâm'a gönül vermiş bir ana gerekir. Bu kalenin güvenliğini sağlamak için, tek başına müslüman bir baba yeterli olmaz. Kız ve erkek çocuklarını gereği gibi yetiştirebilecek ana ve babaya ihtiyaç vardır. Bir erkek, bir grup erkekle birlikte İslâm toplumunu inşâ teşebbüsünde başarılı olamaz. Bu toplumda kadınlar da mutlaka katkıda bulunmalıdır; onlar, geleceğin tohumu ve meyvesi olan neslin bekçileridir... Bu, İslâm davetçilerinin iyi düşünmeleri gereken önemli bir noktadır. İlk eğitim çalışması yuva için; ana (zevce), çocuklar ve genel manada yalanlara yönelik yapılmalıdır.
Müslüman yuvayı inşâ edecek müslüman ananın yetiştirilmesi için fazla ihtimam göstermek gerekir. Böyle bir yuva kurmak isteyenler, öncelikle İslâm'a gönül vermiş bir eş araştırmalıdır. Aksi halde, İslam toplumunu bina etmek gecikecek, gedikleri çoğalmış, zayıf ve tembel olarak devam edecektir."[17]
Evlenilecek kadının en iyi özelliği dinine bağlılığı, takvası ve Allah'a olan yakınlığıdır. Böyle bir kadın neşe ve saadet vesilesi olur, kendisi, kocasının serveti ve çocuklarının terbiyesi hususunda ona güven duyulur. Böyle bir ana, çocuklarının karnını doyururken onları aynı zamanda iman ve ahlak umdeleriyle de besler. Yanlarında Allah'ı anar. Rasûlüne salât ve selam getirir. Onlara takvayı zerkeder ve hayatları boyunca İslâm sevgisini kazandırır. Kişi, çocukluk ve gençliğinde aldığı eğitim tarzına göre hayat sürer. Ana babanın nitelikleri, hiç şüphesiz çocuklarına intikal eder.
"Çocukta takva şuur ve melekesi çoğu kez, ana babaya, onlardan birine, amcaya veya dayıya bağlı olarak ortaya çıkar. Hz. Aişe'nin (r.a.) rivayet ettiği şu hadis bu noktayı açıklamaktadır:
"(Nesli devam ettirecek olan) nutfeleriniz için (evleneceğiniz kadını) seçiniz. Çünkü kadınlar, erkek kardeşlerine ve kız kardeşlerine benzer çocuklar doğururlar."[18]
Karısının kültürlü olmasını istemek kocanın hakkıdır. Zira kültür, evin idaresi ve çocuğun iyi bir şekilde eğitilmesinde kadına yardımcı olur. Kadın, yapısına ve kemaline uygun bir metodla dilediği ilmi tahsil edebilir. Şu da akla gelmektedir:
"Erkek ile kadın, şiirin beyti gibidir. Şiirin beytinin yarısının sağlam, öbür yansının da zayıf olması güzel olmaz."[19]
Rasûlüllah (s.a.v.), kocalarını gözeten ve çocuklarına şefkat gösteren iyi hasletlerin sahibi Kureyş kadınlarını övmüştür.
Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Develere binen (Arap) kadınların hayırlısı, çocuğuna çok şefkatli olan ve evindeki kocanın hukukuna riayet eden Kureyş'in iyi kadınlarıdır."[20]
Kadının, çocuklarının eğitimini üstlenmesi ve kocasının hizmetini yerine getirmesi onu en yüksek derecelere yükseltir ve büyük hanımların safına/listesine koyar. Kadının bu ameli, erkeklerin savaş meydanındaki cihadına, mesciddeki Cuma namazına denktir.
Yezid b. es-Seken'in kızı Esma (r.a.) Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelerek şöyle demişti;
"Ben, arkamda bulunan müslüman kadınlar topluluğunun elçisiyim. Hep birlikte biz şöyle düşünmekteyiz: Şüphesiz Allah seni hem erkeklere hem de kadınlara gönderdi. Biz sana iman ettik ve sana tabi olduk. Biz kadınlar, kocalarına bağlı ve kılık-kıyafetine dikkat eden tesettürlü hanımlarız, evlerde oturmaktayız. Erkekler ise, Cuma ve cenaze namazlarını kılarak ve cihâda katılarak bizden daha faziletli durumdadır. Ama onlar cihada çıktıklarında, mal ve servetlerini biz korumaktayız, çocuklarını da biz terbiye etmekteyiz. Acaba sevap ve mükafatta onlara ortak olabilir miyiz ey Allah'ın elçisi?" Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) ashabına yönelerek
"Siz, bir kadının, diniyle ilgili bundan daha güzel bir sual sorduğunu duydunuz mu?" deyince, onlar:
"Evet (öyle) ya Rasûlallah (s.a.v.)" dediler. Rasûlüllah da (s.a.y.):
"Ey Esma! Git ve arkanda bulunan kadınlara şunu bildir: Sizden birinizin kocasına itaat ederek iyi davranması, onun hoşnutluğunu istemesi ve ona tabi olması, söylediklerinin hepsine bedeldir."
Ebu'l-Hasen el-Mâverdî, iyi bir eş seçmenin, çocuğun babası üzerindeki hakkı olduğu görüşündedir. O, bu kanaate varırken Hz. Ömer'in şu sözünü dikkate almıştır:
"Çocuğun babası üzerindeki ilk hakkı, evlat istemeden önce ona dindar, iffetli, akıllı, tecrübeli, güzel ahlâk sahibi ve her halükârda kocasıyla uyuşabilen olgun bir ana seçmesidir."[21] Hatta Rasûlüllah (s.a.v,) Câbir'in gelecekteki çocuklarının yanısıra küçük kız kardeşlerinin de terbiyesini üzerine alacak bir kadını seçme fikrini benimsemiştir. Rasûlüllah'ın (s.a.v.)
"Bakireyle mi yoksa dul kadınla mı evlendin?" sorusuna Cabir:
"Dul ile evlendim" diye cevap vermesi üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Oynaşabileceğin bir bakire ile evlenseydin ya!" Bunun üzerine Câbir şu açıklamayı yapmıştır:
"Ya Rasûlallah! Babam öldü. (Bakmakla yükümlü olduğum) küçük kız kardeşlerim var. Şimdi yaşça onların emsali bir kızla evlenip de onun, kardeşlerime bakamamasından çekindim. Bu düşünceyle onlara bakabilecek ve terbiye edebilecek dul bir kadınla evlendim."[22]
Bundan şu anlaşılmaktadır: Ana olan bir kadının, kocasına karşı yapması gereken vazifelerden birisi de üvey çocuklarını sabır, merhamet ve yumuşaklıkla en iyi bir şekilde eğitmesi; kocasının önünde çocuklarına kızmaması, beddua etmemesi, sövmemesi ve dövmemesi gerekir. Çünkü bütün bunlar, kocayı üzer. Bedduasının kabul edilmesiyle birlikte de her ikisi büyük bir felakete maruz kalır.[23]
Netice itibariyle sâliha bir eş, erkeğin sakladığı gerçek bir dünya ve ahiret hazinesidir.
Sevbân der ki:
"Altın ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlara elem verici bir azabı müjdele"[24] ayeti nazil olduğunda Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber bir yolculukta idik. Sahabeden bazıları
"Ayet altın ve gümüş hakkında indirildi. Hangi malın daha hayırlı olduğunu bilseydik onu edinirdik" deyince, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"En hayırlı varlık, zikreden bir dil, şükreden bir kalp ve imanı hususunda mü'mine yardımcı olan saliha bir eştir."[25]
İbn Abbas da (r.a.) şöyle der:
"Sözkonusu ayet nazil olunca bu, müslümanlara ağır gelmişti. Bunun üzerine Hz. Ömer:
"Ben bir çıkış yolu bulur ve sizi rahatlatırım" diyerek gitti ve
"Ya Rasûlallah! Bu ayet ashabına ağır geldi" dedi. Rasûlüllah da (s.a.v.):
"Allah, geriye kalan mallarınız temiz olsun diye zekatı farz kıldı. Sizden sonrakilere intikal etmesi için de mirası farz kıldı" deyince, Hz. Ömer tekbir getirdi. Sonra da Rasûlüllah (s.a.v.) ona şöyle dedi:
"Erkeğin hazinesini sana bildireyim mi? O, saliha bir eştir; kocası ona baktığı zaman sevindirir, emrettiği zaman itaat eder, gıyabında da onu korur."[26]
Allah'ım! Eşlerimizi saliha, itaatkâr ve gıyabında kocalarını koruyup gözetenlerden eyle![27]
III- Eş Ve Çocukların İhtiyaçlarını Karşılamanın Sevabı:
İhtiyaçları karşılamak, eğitim faaliyetlerinde özellikle de şer'î kaynaklı olduğu zaman iyi bir tesir bırakır. Yüce Allah şöyle buyurur:
Buna göre harcamalarda israf, savurganlık ve cimrilik yapılamaz; orta yolu tutmak gerekir. Aynı zamanda bu, gelişmekte olan çocuğu normal harcamaya ve iyi bir ev ekonomisi idaresine alıştırmak demektir, insanları nafakaya teşvik eden, bundan dolayı sevap kazanacağını hatta bunun bütün sadakaların başında geldiğini ifade eden birçok hadisler bulunmaktadır:
Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bir dinar var ki Allah yolunda harcarsın. Bir dinar var ki bir köleyi hürriyetine kavuşturmak için harcarsın. Bir dinar var ki bir fakire/miskine sadaka olarak verirsin. Bir dinar da var ki ailen için harcarsın. Bunların en büyüğü de ailene harcadığındır."[29]
Sa'd b. Ebî Vakkas'dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ailene yaptığın her harcamadan hatta karının ağzına koyduğun lokmadan bile sevap kazanırsın."[30]
Ebu Hüreyre'nin
"Ya Rasûlallah! Hangi sadaka daha faziletlidir?" sorusuna Peygamber (s.a.v.) şu cevabı vermiştir:
"Malı az olan kimsenin güç ve takati nisbetinde verdiğidir. Sen geçiminden sorumlu olduğun yakınlarından başla!"[31]
Mikdâm b. Ma'dikerib'den sağlam bir isnadla rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a,v.) şöyle buyurmuştur:
"Kendine yedirdiklerin senin için bir sadakadır. Çocuğuna yedirdiklerin senin için bir sadakadır. Eşine yedirdiklerin senin için bir sadakadır. Hizmetçine yedirdiklerin senin için bir sadakadır."[32]
İbn Abbas'dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Sizden birinizin kederli ve üzüntülü olarak ölmesi, Allah katında, Allah yolundaki bin kılıç darbesinden daha faziletli olur."
Ebu Hanife'nin Müsned'inde rivayet ettiği bu hadisin şerhinde Aliyyül-Kârî şunları söyler:
"Hadiste geçen kederli ve üzüntülü ölmenin manası, farz-ı ayın olan geçim ve helal kazanç edinmesini hissederek ölmek demektir. "Allah yolundaki bin kılıç darbesinden daha faziletli" oluşu da, bunun genellikle farz-ı kifaye olmasından dolayıdır.
İbn Abbas'dan "Helâl istemek cihad'dır."
Îbn Mes'ûd'dan "Helal istemek bir farizadır."
Enes'den de "Helal istemek her müslümana vaciptir" ve "Kim helali aramada yorularak ölürse, mağfiret olunmuş olarak ölür" sözleri rivayet edilmektedir."[33]
Îbn Ömer'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Elde ettiği rızkı boşa harcaması kişiye günah olarak yeter."[34]
Hz. Ömer, çocuklarına helal kazanç aramasını oğluna öğütlemektedir.
el-Hasen rivayet ediyor: Hz. Ömer, birgün Medine sokaklarında yürürken önünde kâh oturan, kâh ayağa kalkan bir kız çocuğu gördü. Ömer (r.a.):
"Ey zavallı kadın! Kimin bu çocuk?" deyince, oğlu:
"Ey Mü'minlerin emiri! Bu senin kızlarından biridir" dedi. Hz. Ömer:
"Nesi var?" diye sorunca, oğlu:
'Yanında olan (beytü'1-mal) dan ona birşey 'vermedin" cevabını verdi. Bunun üzerine Ömer (r.a.) şöyle dedi:
"Sen âciz misin? Kızları için insanların çalışarak kazandıkları gibi, sen de kazanasın diye ona birşey vermemiştim. Allah'a yemin ederek söylüyorum, bu hususta seninle başka bir müslüman arasında fark yoktur; eşitsiniz. Benimle senin aranda (müracaat kaynağı olarak) Allah'ın kitabı var."
Râvî el-Hasen der ki:
"Vallahi Ömer, mücadele sonunda haklı olduğunu ona gösterdi."[35]
Burada eşin, kocası ve çocukları için yaptığı harcamanın sevabını hatırlatmak da uygun olacaktır:
Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) bir sabah geldi ve mescidde bulunan kadınlara şöyle seslendi:
"Hanımlar! Ben, akıl ve din bakımından sizden daha eksik ve zayıf kimse görmedim. Gördüm ki, kıyamet gününde ateş ehlinin çoğunu siz kadınlar oluşturmaktasınız. O halde gücünüz nisbetinde Allah'a yaklaşınız." Kadınlar içinde Abdullah b. Mes'ûd'un karısı da bulunuyordu. Hemen kalkıp gitti ve Rasûlüllah'tan duyduklarını kocasına anlattı. Zinet eşyasını eline aldı. Kocası İbn Mes'ud:
"Zinetleri nereye götürüyorsun?" dedi. Karısı:
"Bunu infak etmekle Allah'a ve Rasûlü'ne yakın olacağım" dedi. Bunun üzerine İbn Mes'ûd şöyle dedi:
"Vah! Gel de onu bana ve çocuğuna tasadduk et. Zira bizim ona ihtiyacımız var." Karısı:
"Hayır, Rasûlüllah'a gideyim" dedi. Kadın gitti, Rasûlullah ile görüşmek üzere izin talebinde bulundu. Orada bulunanlar
"Ya Rasûlallah! Görüşmek için Zeyneb izin istiyor" dediler. Rasûlüllah'ın (s.a.v.)
"Hangi Zeynep'tir o?" sorusuna
"İbn Mes'ûd'un karısıdır" cevabı verildi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.)
"Ona müsade ediniz." buyurdu. O da Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanına geldi ve şöyle dedi:
"Ya Rasûlallah! Ben senden bir söz işittim. Ibn Mes'ûd'a vardım, duyduklarımı ona anlattım. Allah'a ve sana yakın olabilmek ve Allah'ın beni ateş ehlinden kılmaması için tasadduk etmek üzere zinetlerimi almıştım. Hemen o esnada Ibn Mes'ûd bana
"Onu bana ve çocuğuna tasadduk et. Çünkü bizim ona ihtiyacımız var." dedi. Ben de
"Hayır, Rasûlullah'a bir danışayım" demiştim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Bir rivayette "Kocana ve oğluna tasadduk etmen, tasadduk edeceklerinin en uygunudur" şeklinde, bir diğer rivayette de
"Evet onlar için, yakınlık ve sadaka olmak üzere iki sevap vardır" şeklinde gelmiştir.[37]
IV- İslamî Evliliğin Hedefleri:
İslâm'da evlilik, eşler arasında cinsel bir gaye değildir. Cinsellik, bedenin ihtiyaçlarına cevap verebilmek için ikinci derecede bir hedeftir, İslâmî evliliğin yüce birtakım hedefleri vardır ki, en önemlileri şunlardır:[38]
A. Müslümanların Sayısını Çoğaltmak Ve Rasulullah’ın (s.a.v.) Gönlünü Ferahlatmak
Ma'kil b. Yesâr anlatıyor: Peygamber'e (s.a.v.) bir adam gelerek şöyle dedi:
"Ben güzel bir kadına tutuldum. Fakat o çocuk doğurmuyor. Onunla evlenebilir miyim?" Rasûlüllah (s.a.v.)
"hayır" cevabını verdi. Adam ikinci kez geldi ama aynı cevabı aldı. Üçüncü defa tekrar gelince, Rasûlüllah (s.a.v.) ona şöyle buyurdu:
"Çok doğurgan kadınla evleniniz. Zira ben, diğer ümmetlere karşı sizinle iftihar edeceğim."[39]
Aişe'den (r.a.) rivayet edilen bir hadiste de Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Nikah benim sünnetimdendir. Benim sünnetimle amel etmeyenler benden değildir. Evleniniz, zira ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizinle iftihar edeceğim."[40]
B. İffetli Olmak Ve Allah'a Yaklaşmak
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Sizden birinizin cinsel temasında bile bir sadaka vardır." Ashab,
"Ya Rasûlallah! Birimiz arzusunu tatmin ediyor, bunda da ecir oluyor öyle mi?" deyince, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Söyleyin bana, o kimse arzusunu haramda tatmin etseydi, ona günah olmaz mıydı?" Onlar
"evet" dediler. Peygamber de (s.a.v.):
"İşte böyle arzusunu helalde tatmin ettiği zaman da onun için onda sevap olur."[41]
C. Müslüman Bir Nesil İnşa Etmek
Müslüman, cinsi münasebet anında sâlih bir çocuk ister.
Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Davud'un (r.a.) oğlu Süleyman (a.s.):
"Ben bir gece mutlaka yüz veya doksan dokuz kadını dolaşacağım. Onların hepsi, Allah yolunda cihad eden bir süvari doğuracak" deyince, arkadaşı ona "inşaallah de!” dedi. Fakat Süleyman (a.s.) "İnşaallah" demedi. Bunun üzerine onlardan yalnız bir kadın hamile kalıp doğum yaptı. Doğan çocuk da yarım idi. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer O, "inşaallah" deseydi, (çocuklar doğar) Allah yolunda süvari olarak hepsi cihad ederlerdi."[42]
İbn Hacer der ki: Bundan anlaşılıyor ki kişi, cinsel temas esnasında Allah yolunda cihad edecek yavrunun meydana gelmesine niyet eder. Bu olmasa bile ecir ve sevaba nail olur.[43]
Ebu'l-Hasen el-Maverdî de bu noktayı şu sözleriyle ifade eder: "Cinsel münasebet esnasında müslüman, salih bir çocuğa niyet etmeli ve kovulmuş şeytandan Allah'a sığınmalıdır. Ayrıca Allah'ın çocuğa ibadet, tevhid, toplumu ıslah, hakkı ayağa kaldırmak, doğruluğu desteklemek, kullara faydalı olmak ve şehirleri imar etmek gibi nimetleri ihsan etmesini istemelidir."[44]
D. İnsan Neslini Sürdürmek
Ebu Hafsa'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Sizden biriniz çocuk istemeyi ihmal etmesin.
Zira kişi, çocuğu olmadığı halde ölürse ismi kesilir/silinir."[45] Asrımızda görülmektedir ki, doğulu ve batılı kâfirler ve onların İslam ülkelerindeki bağlıları/taklitçileri müslümanlar arasında aile planlaması fikrini yayıyorlar ama aynı zamanda gayr-i müslimleri çocuk yapmaya teşvik ediyorlar. Onların bu politikası, müslümanların sayısının azalması ve kâfirlerin sayısının çoğalması içindir. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.), güç ve üstünlük olması için müslümanları çocuk sahibi olmaya teşvik etmiştir. İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Ehl-i beyt içinde doğan bir çocuk, onlar için ancak bir izzet (ve şeref) olur."[46]
V- Başarılı Bir Eğitimcinin Vasıfları:
Çalışmasında eğitimciye yardımcı olacak temel birtakım vasıflar vardır. Beşerî olgunluk peygamberlere hastır. Fakat insan, tüm güç ve imkanını seferber ederek sözü edilen temel vasıflar konusunda bizzat kendisini kontrol eder. Bütün bunlar güzel ahlakı ve iyi vasıfları kazanmak için yapar. Eğitimde hocası ve rehberi olması itibariyle yeni neslin kendisine bakarak örnek/model alacağı bir konumda olan insanın bu hususta daha da dikkatli olması gerekir.[47]
Eğitimcinin Kazanması Gereken En Önemli Vasıflar
A. Hilim Ve Teenni İle Hareket Etmek
İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.), Eşecc Abdulkays'e şöyle demiştir: "Sende Allah'ın sevdiği iki haslet var: Hilini ve teenni ile hareket."[48] Bu, yeni neslin ahlâkını inşa hususunda yumuşaklık ve teenni ile hareket etmenin önemini açıklayan güzel bir haberdir. Abdullah b. Tâhir: anlatıyor: Bir gün Me'mun'un huzurunda idim. Hizmetçisine "Ey delikanlı!" diye seslendi ama ona hiçbir kimse cevap vermedi. Sonra ikinci defa yüksek sesle "Ey delikanlı!" diye çağırdı. Bunun üzerine Türk asıllı bir delikanlı girdi ve şöyle dedi:
"Hizmetçi delikanlının yemesi-içmesi gerekmez mi? Ne zaman huzurundan ayrılsak "Ey delikanlı! Ey delikanlı!" diye bağırıyorsun. Ne zamana kadar "Ey delikanlı!" diyeceksin." Bu tepki üzerine Me'mun bir müddet başını yere eğdi. Onun bana hizmetçi delikanlının boynunu vurmayı emredeceğinde şüphem yoktu. Sonra bana baktı ve şöyle dedi: "Ey Abdullah! Kişi ahlâkını güzelleştirdiği zaman, hizmetçilerinin ahlâkı bozuluyor. Bizler, hizmetçilerimizin ahlâkını güzelleştirmek için kendi ahlâkımızı bozamayız."[49]
B. Yumuşaklık Ve Sertlikten Uzak Olmak
Hz. Aişe'nin rivayet ettiği bir hadiste Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır; "Şüphesiz Allah refiktir, rıfkı sever. Sertlik ve daha başka şeylere vermediği sevabı yumuşaklığa verir."[50]
Yine Hz. Aişe'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle 'buyurmaktadır: "Şüphesiz Allah refiktir. Her işte yumuşaklığı sever."[51]
Aynı şekilde Hz. Aişe'den rivayet edilen bir hadis de şudur: 'Yumuşaklık, bulunduğu şeyi güzelleştirir. Yumuşaklığın olmaması ise o şeyi çirkinleştirir."[52]
Cerir b. Abdillâh (r.a.) Rasûlüllah'dan (s.a.v.) şu hadisi işittiğini söylemiştir: 'Yumuşaklıktan mahrum olan kimse, bütün hayırdan mahrum olur."[53]
Rasûllah (s.a.v.), Hz. Aişe’ye “Ey Aişe! Yumuşak ol. Zira Allah ehl-i beyte hayır istediği zaman, onlara yumuşaklığı gösterir.[54]
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte yatsı namazı kılıyorduk. Namaz esnasında Rasûlüllah (s.a.v.) secdeye vardığında (torunları) Hasan ile Hüseyin sırtına binerlerdi. Rasûlüllah da (s.a.v.) başım secdeden kaldırdığında onları alır, yumuşaklıkla yere koyardı. Fakat onlar secde esnasında aynı şeyi tekrar yaparlardı. Rasûlüllah (s.a.v.) namazı tamamlayınca torunlarından birisini bir yanına, diğerini de öbür yanına aldı. O esnada Rasûlüllah'a geldim ve dedim ki: 'Ya Rasûlallah! Onları analarına götürsem!? Rasûlüllah (s.a.v.) "Hayır" dedi. Tam o esnada bir şimşek çaktı ve Rasûlüllah (s.a.v.) torunlarına: "Haydi artık analarınıza gidin" dedi. Hasan ile Hüseyin şimşeğin aydınlığında yürüyerek analarına vardılar."[55]
Selef-i sâlihin hayatında konuyla alâkalı güzel örnekler görmekteyiz: Birgün hizmetçisi Zeynelâbidin'in eline bir testiden su döküyordu. Testi, Zeynelâbidin'in ayağına düştü ve kırıldı. Ayağı da yaralandı. Hizmetçi hemen şunu söyledi: "Ey efendim! Yüce Allah şöyle buyurur: "(Takva sahipleri) Öfkelerini yutarlar..."[56] Bunun üzerine Zeynelâbidin: "Vallahi ben öfkemi yuttum" dedi. Hizmetçi: "Allah (c.c.) "(Takva sahipleri) insanları affederler"[57] buyurur, deyince Zeynelâbidin: Ben de seni affettim, dedi. Hizmetçi: Allah (c.c.) "Allah iyilik eden ve güzel davranışta bulunanları sever"[58] buyurur, dedi. Buna karşılık Zeynelâbidin de: "Şu andan itibaren hürsün; seni Allah rızası için azâd ettim" cevabını verdi.[59]
C. Merhametli Bir Kalp
Ebu Süleyman Malik b. el-Huveyris anlatıyor:
Yaşça akran gençler olarak Rasûlüllah'ın (s.a.v.) huzuruna gelmiştik. Onun yanında yirmi gün kaldık. Rasûlüllah (s.a.v.) çok merhametli ve çok yumuşak idi. Ailemizi özlediğimizi sezince, geride kimleri bıraktığımızı bize sordu. Biz de haber verdik. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) "Ailenize dönünüz. Onların yanında kalınız. Onlara iyi davranınız ve (dini) öğretiniz. Şöyle şöyle şu vakitlerde namaz kılınız. Namaz vakti geldiğinde içinizden, biri ezan okusun. Sonra en büyüğünüz size imam olsun" buyurdu.[60]
İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her ağacın bir meyvesi vardır. Kalbin meyvesi de çocuktur. Çocuğuna merhamet etmeyene Allah merhamet etmez. Allah'a yemin ederim Cennet'e ancak merhametli olanlar girer." Ashab-ı kiram, 'Ta Rasûlallah! Hepimiz merhametliyiz" deyince, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sizden birinizin merhameti, (sadece) arkadaşına merhametli olması değil, aksine tüm insanlara merhametli olmasıdır."[61]
Ebû Ümâme (r.a.) anlatıyor: Peygamber (s.a.v.), iki çocuklu bir kadın gördü. Kadın, çocuklardan birini eline almış taşıyor, öteki de arkasından geliyordu. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Çocuklarım taşıyan merhametli analar!. Eğer kocalarına karşı yaptıkları nankörlük olmasaydı, onların namaz kılanları elbette Cennet'e girerdi."[62]
Yine Ebû Ümâme (s.a.v.) anlatıyor: Yanında iki çocuğu olan bir kadın Rasûlüllah'a (s.a.v.) geldi. Rasûlüllah (s.a.v.) kadına üç hurma verdi. Kadın da çocuklara birer hurma verdi. Sonra çocuklardan birinin ağlaması üzerine kadın, elindeki tek hurmayı'ikiye bölerek onu da çocuklara paylaştırdı. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Çocuklarını taşıyan ve onlara merhametli davranan kadınlar! Eğer kocalarına kötülük yapmasalardı, onların namaz kılanları Cennet'e girerdi."[63]
D. Günah Olmadığı Takdirde İki Şeyden En Kolayını Seçmek
Hz. Aişe şöyle der: "Rasûlüllah (s.a.v.), iki şeyden birini seçmek durumunda kaldığında, günah olmadığı takdirde hep en kolay olanını seçerdi. Kolay olan şey günah olması durumunda ise ondan en uzak kalan olurdu. Rasûlüllah (s.a.v.), birşeyden dolayı kendi nefsi için hiçbir zaman intikam almış değildir. Ancak Allah'ın emir ve yasaklarının çiğnenmesi durumunda intikam alırdı.[64]
E. Yumuşaklık Ve Esneklik
Yumuşaklık ve esnekliği dar bir bakış açısıyla değil, geniş manasıyla anlamamız gerekir. Geniş anlamda yumuşaklık; başkalarını tam olarak anlama gücüdür. Yumuşaklık ve esneklik bir zafiyet ve gelişi güzel bir kolaylık değil; şeriatın mubah kıldığı bir kolaylıktır, kolaylaştırmadır. İbn Mes'ud'dan (r.a.) rivayet edilen bir hadiste Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Ateşe haram olan veya ateşin kendisine haram olduğu kimseleri size bildireyim mi? (Cehennem) ateşi her yakın, kolay ve yumuşak davranan kimseye haramdır."[65]
F. Öfkeden Uzaklaşmak
Sinir ve öfke, eğitim faaliyetinde olumsuz sıfatlardandır. Sosyal açıdan da öyledir, insan kendisine hâkim olup öfkesini yutması halinde, bu hem kendisi, hem de çocukları için bir kurtuluş olur. Bunun aksi ise huzursuzluk getirir. Rasûlüllah (s.a.v.), kendisinden özel tavsiye isteyen bir şahsı öfkelenmekten sakındırmış ve üç defa "öfkelenme!" demiştir.[66] Aynı şekilde Peygamber (s.a.v.), öfkeyi yenmenin cesaret olduğunu ifade etmiştir. Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah şöyle buyurmuştur: "Güçlü, güreşte başkalarını yenen kimse değildir. Asıl güçlü, öfke halinde kendisine hakim olan kimsedir."[67]
Anlatıldığına göre Hz. Ali'nin torunu Zeynelâbidin, hizmetçisini yanına çağırdı, iki defa seslenmesine rağmen bir cevap vermedi. Bunun üzerine Zeynelâbidin: "Çağırdığımı duymadın mı?" dedi. Hizmetçisi: "Evet duydum" deyince, Zeynelâbidin: "Peki öyleyse neden cevap vermedin?" dedi. Hizmetçi: "Senden emin olup yüksek ahlâkını tanıdığım için tembel davrandım" cevabını verince, Zeynelâbidin: "Hizmetçimi benden emin kılan Allah'a hamdolsun" dedi.[68]
G. Orta Yolu Tutmak (İtidal)
Aşırılık, her şeyde yerilen bir sıfattır. Bundan dolayı Rasûlüllah'ın (s.a.v.), dinin direği olan namazda itidali sevdiğini görüyoruz. Artık aile eğitimi başta olmak üzere, diğer hayati işlerde nasıl davranılması gerektiğini siz kıyaslayın!
Ebu Mes'ud Ukbe b. el-Bedrî (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllah'a bir adam gelerek: "Falan imamın uzatması yüzünden ben sabah namazını (cemaatle) kılmaktan geri kalıyorum" dedi. Ben, nasihat esnasında Hz. Peygamberin o günkü kadar öfkelendiğini hiç görmemiştim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ey insanlar! İçinizde usandıranlar var. Bundan böyle hanginiz imam olursa (namazı) kısa tutsun. Çünkü arkasında yaşlı, küçük ve ihtiyacı olanlar vardır."[69]
H. Va'z Ve İrşad İçin Zaman Kollamak
Fazla konuşmak çoğu zaman meyvesini vermez. Va'z ve irşâd için zamanlamayı iyi yaptığımız takdirde, Allah'ın izniyle meyvesini verir. Bundan dolayı imam Ebu Hanife (r.a.) öğrencilerine şu nasihatte bulunmuştur: "Arzu etmeyenlere ilmini verme!"[70] Nitekim sahabe bunu, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) bir tatbikatı olarak görmüşlerdir.
Ebu Vâil Şakik b. Seleme anlatıyor: İbn Mes'ud (r.a.), her perşembe yalnız bir defa bize va'z ederdi. Bir adam ona "Ey Ebû Abdir-rahman (îbn Mes'ud)! Ne olur bize hergün va'z ve nasihatte bulunsan!" dedi. İbn Mes'ud, bu teklife şu cevabı verdi: "Sizi usandırma endişesi beni bundan alıkoyuyor. Va'z ve irşad için ben zaman kolluyorum. Nitekim Râsûlüllah da (s.a.v.), bize bıkkınlık gelmesinden korktuğu için zaman kollardı; belli zamanlarda nasihat ederdi."[71]
VI- Ana Babayı Sevindiren Bir Müjde:
Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İnsan öldüğü zaman, (sevap kazanmaya vesile olan) üç ameli kesilmez: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim ve kendisine dua eden çocuk."[72]
Ebu'd-Derdâ (r.a.) der ki; "Rasûlüllah'ın (s.a.v.) huzurunda biz, ömrün artmasını sözkonusu yapmıştık. Bunun üzerine o şöyle buyurdu: "Eceli geldiği vakit, Allah hiçbir kimsenin ölümünü ertelemez. Ancak ömrün artması, Allah'ın kuluna, kendisine dua edecek salih bir nesil vererek, onların dualarım kabrine ulaştırmasıdır."[73]
Şu haber de Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet edilmiştir: "Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir. Kul der ki: Ey Rabbiml Bu sevap nereden geldi? Cenab-ı Hak da ona şöyle der: "Çocuğun senin için dua etti, istiğfarda bulundu."[74]
VII- Çocuklar Dünya Hayatının Süsü Ve İmtihanıdır:
Çocuklar, Allah'ın insana bir hediyesidir, insan onları görünce yüzü güler, gönlü rahatlar ve içi coşar. Onlarla konuşunca zevk ve sevinç duyar. Onlar, bu dünyanın çiçeğidir. Şu ayet-i kerîmeler bunu ifade eder: "Nefsânî arzulara; kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı."[75]
"Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Ölümsüz olan salih ameller ise Rabbinin katında hem sevap bakımından, hem de ümit bağlama bakımından daha hayırlıdır."[76]
"Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, bir mal ve evlat çoğaltma yarışıdır."[77]
Küfür ve sefalet içinde olanların bu süse aldandıklannı, buna bağlı olarak da kendi aralarında çocuklarla övünmeye başladıklarını görüyoruz. Onlar, çok evlat vermesi sebebiyle Allah'ın kendilerinden râzî olduğunu da düşünmektedirler. Bütün bunlarla da mü'minlere karşı üstünlük tasladılar. Ama ayetler, onların bu çürümüş fikirlerini ve cahiliyye döneminin kalıntısı olan övünmelerini hoş karşılamamakta ve mü'minlere de bütün bunların onlara asla fayda vermeyeceğini ve Allah'ın nezdinde hiçbir kıymet taşımayacağını ifade etmektedir:
"İnkarcılara malları da, evlatları da Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar cehennemliklerdir; onlar orada ebedi kalacaklardır."[78]
"(Ey Muhammed!) Artık onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah bunlarla, dünya hayatında onların azabını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor."[79]
"(Ey münafıklar!) Siz de, sizden öncekiler gibisiniz. Onlar, sizden daha kuvvetli, mal ve çocukları daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. Sizden öncekiler, nasıl paylarına düşenden fay- dalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve batıla dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar zarara bizzat uğrayanlardır." (76)
"Onları, kendilerine servet ve oğullar vermekle iyilik ve fayda sağlamak için can attığımızı mı sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller."[80]
"Onlar, biz mal ve evlat bakımından daha çoğuz ve biz azaba uğratılacak değiliz, derlerdi. De ki: Rabbim dilediğine bol rızik verir ve (dilediğinden de) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler. Sizi bana yaklaştıracak olan ne mallarınız ve ne de evlatlarınızdır. İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna; onların yaptıklarına karşılık mükafatları kat kattır. Onlar (cennet) çardaklarında emniyet içindedirler."[81]
Kur'an ayetleri, evlat imtihanı konusunda insanların uyanık olmasını öğütlemektedir. İlahî emirleri çiğneyecek kadar çocuk sevgisinde haddi aşmak ve onların, Allah'ın buğz ve gadabına sebep olmaları hususu Kur'an'ın insanları sakındırdığı şeylerdendir:
"Bilin ki, servetleriniz ve çocuklarınız birer imtihan vesilesidir ve büyük mükafat Allah'ın katındandır."[82]
"Ey iman edenleri eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da olur. Onlardan sakının. Ama siz affeder, kusurlarını başlarına kakmaz ve suçlarını bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir. Servetleriniz ve çocuklarınız birer imtihan vesilesidir. Büyük mükâfat ise Allah'ın katındadır."[83]
"Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evladı, ne evladın babası namına birşey ödeyemeyeceği günden korkun. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın ve şeytan, (Allah'ın affına güvendirerek) sizi kandırmasın."[84]
Şu ayet-i kerîme de bu konuda bir tehdit ifade etmektedir:
"De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabalarınız, kazandığınız servetler, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler size Allah'tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğuna hidayet etmez."[85]
Çocuğun, imandan uzak bir yol seçmesi ve fasıklann gidişatına uyması durumunda -ki Allah, bu nevi çocuklardan bizi korusun yapılacak iş, ondan ruhen ve bedenen ayrılma olacaktır:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun, -babaları, oğulları, kardeşleri veya hısım ve akrabaları da olsa Allah'a ve Rasûlüne düşman olanlara sevgi beslediğini göremezsin, işte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak ve orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan râzî olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır, işte onlar, Allah'tan yana olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecek olanlar sadece Allah'tan yana olanlardır."[86]
Huzeyfe'den rivayet edilen şu hadis namaz, oruç, emir bi'1-ma'rûf ve nehiy an'il-münker'in, bir imtihan vesilesi olan çocuktan dolayı işlenen günahları örteceğini bildirmektedir:
"Eş, çocuk, mal ve komşu, insan için birer imtihan vesileleridir. Oruç, namaz, sadaka (zekat), emir bi'1-ma'rûf ve nehiy ani'l-münker, (imtihan esnasında meydana gelen) günahları örter; bağışlanmasına sebep olur."[87]
VIII- Şeytanın İnsanla Nesil Üzerindeki Mücadelesi:
Nesil ve çocuklar üzerinde şeytanla insan arasında bir mücadele/ çekişme vardır. Şeytan, Allah'ın yolundan ve O'na itaat etmekten nesli uzaklaştırmak için gayret sarfeder. işin farkında ve dikkatli olmamız için Allah Teâlâ bu noktayı bize bildirmiş bulunmaktadır. Bu yüzden şeytanın müdahalesinden önce, istikamet kazandırmak üzere Allah bize günahsız çocukluk dönemi vermiştir. Ana baba bu dönemi ihmal eder ve değerlendirmezlerse, büyük ve önemli bir fırsatı kaçırmış olurlar. O halde çocukların ıslâhı için ana babanın daha çok gayretli olmaları gerekmektedir.
"(Şeytan) dedi ki: Şu benden üstün kıldığına da" bir bak! Yemin ederim, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, azı müstesna, onun neslim kendime bağlayacağım! Allah buyurdu: Git! Onlardan sana kim uyarsa, bilin ki cehennem hepinizin cezasıdır, mükemmel bir ceza! Onlardan, gücünün yettiği kimseleri sesinle yerinden oynat; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ, servetlerine ve çocuklarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun! Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez."[88]
lyâd b. Hammâd'dan rivayet edilen bir hadis-i kudsîde şöyle buyrulmaktadır:
"Ben kullarımı hanif (her türlü kötülükten uzak, doğru ve mükemmel) olarak yarattım. Şeytanlar geldiler ve onları doğru yoldan çevirdiler."[89]
Analık ve babalık olayı karşısında, Allah'ın, bir hikmetten dolayı ve özellikle iyi bir çocuk vermesi için kendisine sığınan ve yönelen gönüllerin var olması için imtihan ettiği bir grup insan görmekteyiz:
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları verir. Veya onları hem erkek ve hem de kız çocuklar olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır bırakır. O, her şeyi bilen ve her şeye gücü yetendir."[90]
Cahiliye toplumu, bu problemi evlat edinme yoluyla çözüyordu. Onlar evlat olarak aldıkları başkasının çocuğunu eğitip kendilerine nisbet ediyordu. Kur'an bu gelenek ve uygulamanın geçersiz olduğunu ve çocuğun gerçek babasına nisbet edilmesi gerektiğini açıklamıştır:
"...Allah evlatlıklarınızı oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerdir. Allah ise hakkı söyler ve doğru yolu gösterir. Evlat edindiklerinizi babalarına nisbet ederek çağırın. Allah katında en doğrusu budur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, bu durumda onlar din kardeşleriniz ve görüp gözettiğiniz kimselerdir. Yanılarak yaptıklarınızda size bir günah yok; fakat bile bile yaptıklarınızın vebali vardır. Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir."[91]
IX-Ana-Babanın Sâlih/Dindar Olması Ve Bunun Çocuklar Üzerindeki Tesiri:
Büyüme ve yetişme döneminde, örnek olan ana babanın çocuklar üzerinde büyük tesiri vardır. Eğitim hususunda ana baba Allah'tan korkarak, O'nun nizam ve metoduna uyarak çaba sarfeder ve kendi aralarında yardımlaşırlarsa, çocuk Allah'a itaat ve teslimiyet duygusu içinde büyür ve yetişir. Şu ayet-i kerîme bu noktaya işaret eder:
"Allah, birbirinden türeme bir nesil olarak Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı."[92]
Fakat, iyi evlat versin diye Allah'a yalvaran dikkatli ve uyanık gönüllerin bulunması için veya Allah'ın bildiği başka hikmetlerden dolayı olacak ki, bu kaideden bazan çıkıldığını görüyoruz. Babaların sâlih (iyi) ve dindar olması, nesil ve çocuklara fayda vermektedir. İşte Hızır (a.s.), ücretsiz olarak bir duvar yapmıştı. Musa'nın (a.s.), ücret almamasının sebebini sorması üzerine de şu cevabı vermişti: "Onların babası' sâlih idi."[93] Hatta melekler evlatlar için şu duayı yaparlar:
"Rabbimiz! Onları ve onların babalarından, eşlerinden, nesillerinden iyi olanları kendilerine va'dettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz aziz ve hakim olan sensin."[94]
Allah'a itaat eden ve O'nun dinine davet eden nesiller, cennette karşılaşacaklardır:
"İman eden ve nesilleri de iman ile kendilerine uyanlar (var ya!) işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir (ipotek edilmiştir)."[95] Bundan dolayı sâlihlerden birisi çocuğuna "Yavrucuğum! senin için ben çok namaz kılıyorum" demiştir. Sehl et-Tüsterî de henüz sulbünde iken meydana gelecek çocuğunu garanti altına almak istemiş, Allah'ın iyi bir evlat vermesi için sâlih ameller yapmış ve şöyle demiştir: "Ruhlar âleminde Allah'ın benden aldığı sözü elbette biliyorum. Ben artık şu vakitten itibaren, Allah onları bu dünyaya getirinceye kadar çocuklarım için ihtimam göstereceğim."[96]
Bütün bunlar, iyi evlat konusunda, selefin hırs ve dikkatini göstermektedir. Rabbim, bize ve size iyi nesiller ihsan buyursun! O, herşeyi işiten ve cevap verendir.
Ibn Abbas'dan rivayet edildiğine göre, "insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur"[97] ayetinden sonra Allah Teâlâ, "...Onların imanlı nesillerini de onlara kattık..."[98] ayetini indirmiştir. Buna göre Allah, babalarının iyiliği yüzünden çocuklarını da cennete koymuştur.
Başka bir rivayette de Ibn Abbas: "Daha az amel işlemiş olsalar bile, Allah cennette mü'min kulun neslinin derecesini o mü'minle birlikte yükseltir" demiş ve şu ayeti okumuştur: 'İman eden ve nesilleri de iman ile kendilerine uyanlar (var ya!) işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de hiçbir şey eksiltmedik."[99]
El-Hârise b. en-Nu'mân (r.a.), Peygamber'e (s.a.v.) gelmişti. Peygamber (s.a.v.) bir adamla konuşuyordu. El-Hârîse selam vermeden oturdu. Az sonra Cebrail şöyle dedi: "Şayet selam verseydi, selamını alırdık!" Rasûlüllah (s.a.v.) Cebrail'e: "Onu tanıyor musun?" diye sorunca Cebrail şu cevabı verdi: "Evet. Bu şahıs, Huneyn gününde sabır ve metanet gösteren seksen kişidendir. Onların ve çocuklarının rızkı cennettedir."[100]
Saîd b. el-Müseyyib der ki: Ben namaz kıldıktan sonra çocuğumu hatırlıyorum. Bundan dolayı da (onun namına) fazla namaz kılıyorum. Rivayete göre Allah; yedi neslinde salih insanı korur. Şu ayet-i kerime bu hususa işaret etmektedir: "Şüphesiz benim dostum o kitabı indiren Allah'tır. O bütün salihlere de velilik eder."[101]
X- Evlilik Ve Hısımlık:
Evlilik, insan için Rabbani bir nimettir. O, bütün peygamberlerin yolu ve sünnetidir. Dişi ile erkek arasında izdivaç yoluyla beşer hayatının sürmesi için Allah evliliği bir kanun kılmıştır. Bu birleşmede, Allah'ın çiftleri biraraya getirmedeki planı tecelli eder:
"Allah, size kendi cinsinizden eşler, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla besledi. Onlar hâlâ bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar.[102]
"Andolsun senden önce peygamberler gönderdik, onlara eşler ve nesiller verdik."[103]
Allah Teâlâ, bu evlilik hadisesinde insanı iyice düşünmeye teşvik etmiştir. Evlilik hadisesi, yeryüzünde Allah'ın belgelerinden biridir. Bu belge, Allah'tan yardım talep edilmesi, O'nun nizam ve metodunu yürekten kabullenme konusunda Allah'ın gücünü ve büyüklüğünü ortaya koymaktadır:
"Sükûnet bulasınız diye size kendi cinsinizden eşler yaratıp da aranızda sevgi ve merhamet meydana getirmesi de Allah'ın (varlığının) belgelerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen toplumlar için ders ve ibretler vardır."[104]
İnsanlar arasında Allah tarafından takdir edilen, görüp gözetilen bu ilginç hısımlık, sevgi, merhamet ve sükûnet ile beslenmiştir:
"Sudan bir insan yaratıp onu nesep ve (evlenmek suretiyle) sıhriyet hısım ve akrabalığına dönüştüren O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter."[105]
XI- Sâlih Evlat Olması Îçin Cinsel Temas Anında Dua Etmek:
İbn Abbas 'dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Cinsel temasda bulunmak üzere birisi eşine yaklaşırsa şöyle demelidir:
"Bismillah, Allah'ım! Bizi şeytandan, şeytanı da bize verilecek çocuktan uzaklaştır!"
Bu birleşmeden doğacak olan çocuğa şeytan -inşaallah-hiçbir zaman zarar veremez."[106]
el-Hasen'den gelen rivayet ise şöyledir:
"Erkek, karısına yaklaştığı zaman şöyle desin:
"Bismillah, Allah'ım! Bize verdiğin çocuğu hakkımızda hayırlı ve mübarek eyle! Bize lütfettiğin çocukta şeytan için bir pay kılma!"
Böyle bir birleşmede kadın gebe kalırsa, çocuğun sâlih olması umulur."[107]
XII- Çocuğun Yaratılış Safhaları:
A. Çocuk Hiçbir Şey Değildi
Evlilik işi gerçekleştikten sonra karı-koca, temiz ve sâlih evlat vermesi için Allah'a niyazda bulunurlar. Çocuk nimeti gecikecek olursa, istek ve dualarında daha da ısrarlı olurlar. Bu noktada insan, kendisinin hiçbir şey olmadığını ve kendisini bu dünyaya getiren varlığın ancak Allah olduğunu hatırlatan bir Kur'an ayetini düşünmelidir. Öyleyse insanın, kendisini yoktan vareden Allah'a kulluğunu arzetmesi gerekir:
"İnsanın üzerinden, henüz kendisinin kayda değer bir şey olmadığı uzun bir zaman geçmedi mi?"[108]
B. Çocuk Bir Damla Sudur
Kur'an ayetleri, insanı aslı ve aslını oluşturan maddeler üzerinde düşünmeye sevketmektedir. Bununla hedeflenen şey, insanın kendisine verilen nimetlerin farkına varması, dolayısıyla kibir ve gurura kapılmaması ve Allah'a kulluktan uzak kalmamasıdır:
"İnsan neden yaratıldığına bir baksın! O, dışa atılan bir sudan yaratıldı. O su, (erkeğin) omurga kemikleri ile (kadının) göğüs kemikleri arasından çıkar."[109]
"O kahrolası insan! Ne de nankördür o! Allah onu hangi şeyden yarattı? Bir damla sudan yarattı da ona biçim verdi; hayatını programladı."[110]
"O halde söyleyin, dökmekte olduğunuz meni nedir? Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratanlar biz miyiz?"
"Gerçekten biz insanı katışık bir damla sudan yarattık. Onu imtihan edelim diye» kendisini işitir ve görür kıldık."[111]
C. Rahimdeki Ceninin Gelişme Safhası
Erkeğin omurga kemiği ile kadının göğüs kemikleri arasından gelen su kaynaştıktan sonra, ceninin ilk şekillendirilme işi başlamış olur. Allah, çocuğun erkek veya kız olacağını belirler, şekil ve biçim verme süreci başlar:
"Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, aziz ve hakimdir."[112]
"Kıyametin bilgisi ancak Allah'ın nezdindedir. Yağmuru o yağdırır, rahimlerde olanı o bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Ve yine hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen ve herşeyden haberdardır."[113]
"Ey insanlar! Eğer siz yeniden dirilmekten şüphe içinde iseniz, şunu "bilin ki, biz sizi topraktan, sonra bîr damla sudan, sonra pıhtılaşmış kandan, sonra hilkati belli-belirsiz bir çiğnem etten yarattık. (Bütün bunları) size (kudretimizi) açıkça gösterelim diye (yaptık). Biz, dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz. Sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra da güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder ve yine içinizden kimi de (önceki) bilgisinden (artık) hiçbir şey bilmemek üzere ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür..."[114]
"Allah sizi topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. Bir dişinin gebe kalması ve doğurması ancak O'nun bilgisiyledir. Birisine uzun Ömür verilmesi de, onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Şüphesiz bu, Allah'a kolaydır."[115]
"Sizi analarınızın karınlarında üç karanlık içinde yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratır..."[116]
Artık gebelik dönemi ve Allah'ın yeni cenini gözetimi böylece başlar. Gebe kalan ana, daha önce görmediği acı ve meşakketlere göğüs germek ve katlanmak durumunda kalır. Şu ayetti kerîme, bu safhayı gözler önüne seriyor:
"Biz insana, ana babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Anası onu zahmetle taşıdı ve onu zahmetle doğurdu."[117]
Gebeliğin en az süresi altı aydır:
"Çocuğun taşınması (gebelik süresi) ile sütten kesilmesi (cem'an) otuz aydır."[118]
İbn Mes'ud'un Rasûlüllah'tan (s.a.v.) rivayet ettiği şu hadis, bu gelişim safhasını şöyle açıklar: "Herbirinizin hilkati anasının rahminde kırk gün nutfe (su) olarak derlenip toplanır. Sonra tıpkı öyle kan pıhtısı olur. Sonra yine tıpkı öyle et parçası olur. Sonra da melek gönderilir ve ona ruh üfler. Ve o meleğe dört kelimeyi; rızkını, ecelini, amelini ve kötü mü yoksa iyi mi olacağını yazması emredilir."[119]
XIII-Çocuğu Olmayanlar Îçin Peygamberi Tedavi:
Câbir b, Abdillah (r.a.) anlatıyor: Ensardan bir adam Hz. Peygamber'e gelerek şöyle dedi:
"Ya Rasûlallah! Hiç çocuğum olmadı, çocuğum yok" dedi. Rasûlüllah da (s.a.v.) ona şu tavsiyede bulundu:
"Çok istiğfar et ve bol sadaka ver; hayır hasenatta bulun, çocuk nimetine kavuşursun."
Râvi der ki: Adam bol sadaka verdi, çok mağfiret diledi ve dokuz oğlu dünyaya geldi. Büyük âlim Aliyyü'1-Kârî bu hadisin açıklamasında şu bilgileri verir: Herhalde bu hadis, Nuh'dan (a.s.) söz eden şu ayetten almadır:
"Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyinl Zira O, çok bağışlayıcıdır. (Mağfiret dileyin ki), üzerinize bol bol yağmur yağdırsın, servetlerinizi ve oğullarınızı çoğaltsın..."[120]
Ayrıca Ahmed b. Hanbel ve el-Hâkim, İbn Abbas'dan (r.a.) şu hadisi de rivayet etmişlerdir:
"Kim çok istiğfarda bulunursa, Allah onun her kederine bir genişlik, her sıkıntısına bir rahatlık verir ve onu hiç beklemediği yerden rızıklandırır."[121]
XIV- Çocuğunu Kabul Etmeyenlerin Cezası:
İbn Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim dünyada rezil ve rüsvay etmek için çocuğunu inkar eder kabullenmezse, Allah da onu kıyamet gününde bütün insanların önünde utandırır. Kısasa kısas vardır; yaptığının karşılığını görür."[122]
Muâz b. Enes de Peygamber'den (s.a.v.) şu hadisi rivayet etmiştir:
"Allah'ın bazı kulları vardır ki, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları temize çıkarmaz ve onların yüzüne bakmaz." Onların kim olduğu sorulunca da Rasûlüllah (s.a.v.) şu cevabı vermiştir: "Ana babasından berî (uzak) olan, onlardan yüz çeviren kimse ile çocuğundan berî olan; onu kabullenmeyen kimsedir."[123]
el-Haşhâş[124] el-Anberi anlatıyor: Oğlumla birlikte Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelmiştim. Rasûlüllah (a.a.v.): "Oğlun mu bu?" diye sorunca "Evet" dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Sen oğlunun günahından sorumlu tutulamazsın. O da senin günahından sorumlu tutulamaz.[125]
Ebu Ramse de şöyle bir hâdise anlatıyor: Babamla birlikte Rasûlüllah'a (s.a.v.) doğru gitmiştik. Babam Rasûlüllah'a (s.a.v.) selam verdi ve bir müddet oturduk. Rasûlüllah (s.a.v.) babama "Oğlun mu bu?" deyince, babam: "Allah'a yemin ederim ki, evet" dedi. Rasûlüllah (s.a.v,): "Gerçekten!" deyince de o "yemin ve şehadet ederim, öyledir" dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), benim babama olan benzeyişimden ve babamın buna yaptığı yeminden dolayı güldü. Sonra ona "Şu oğlun seni günah ve kötülüğe sürüklemez. Sen de onu aynı şekilde günah ve kötülüğe sürüklemezsin" dedi ve "Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenemez" ayetinden "îşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır"[126] ayetine kadar okudu.[127]
[1] Encau'l-VesâiI risalesinden. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 26.
[2] Muhammed el-Hıdır Hüseyin, es-Seâdetû"l-Uzmâ, s. 90.
[3] Buhârî, Nikah, 81; Müslim, İmaret, 20; Ebu Davud, İmaret, 1; Tirmizî, Cihad, 27; Ahmed, Müsned, II, 5.
[4] Rûm, 30/30. Hadis için bkz. Buhârî, Tefsir (sûre 30), 1; Ebu Davud, Sünnet, 17; Muvatta, Cenaiz, 53; Ahmed b. Hanbel, II,233.
[5] Tahrim, 66/6.
[6] Hâkim, el-Müstedrek, IV. 494. Hâkîm, rivayetin sahih olup Buhârî ve Müslim'in şartlarına uygun olduğunu söylemiştir.
[8] Nevevî, Bustânu'l-Ârifin, s. 45.
[9] Ankebut, 29/8.
[10] Tahrîm, 66/6.
[11] Nisa, 4/36.
[12] Hadis sahihtir. Taberânî, en-Nu’man b. Beşir'den rivayet etmiştir. (Bkz. Sahihu'l-Câmiu's-Sağir, hadis no: 1046.)
[13] İsrâ, 17/31.
[14] Hadis için bkz. Müslim, Zühd, 16; Tirmizî, Kıyamet, 6; Ahmed b. Hanbel, Mûsned, II, 492; IV, 378, 379.
[15] Buhârî, el-Edebu.'1-Müfred, hadis no: 94. Taberânî'nin de rivayet ettiği bu hadisin râvîleri arasında Ubeydullah b. el-Velîd el-Vessâfî adlı zayıf bir şahıs vardır. Bkz. Heysemi, Mecmau'z-Zevâid, VIII, 146. Buhârî, hadisi İbn Ömer'in sözü olarak rivayet etmektedir. (Çev.)
[16] Nesâî ve İbn Hibbân'ın rivayet ettiği bu hadis için bkz. Elbânî, Silsiletû'l-Ehadis es-Sahiha, Hadis No: 1636. Abdurrezzak'ın da benzer bir rivayeti bulunmaktadır. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 26-30.
[17] Düstûru’l-Üsra fi Zılâli'l-Kur'ân, s. 112.
[18] Muhammed el-Hâmîd, Rahmetu'l-lslâm bi'n-Nisâ, s. 40-41. Hadis için bkz. Sahihu'l-Câmi', Hadis No: 2928.
[19] Muhammed el-Hıdır, Hüseyin, Dirâsât fi'ş-Şeriati'l-İslâmiyye, s. 98.
[20] Buhârî, Nikah, 12; Ahmed b. Hanbel, II. 269. Söz konusu faziletin sadece Arap kadınlarına has olmayıp, aksine aynı vasıfları taşıyan diğer tüm kadınlara şamil oluşunda şüphe yoktur. Çünkü Rasulûllah'ın (s.a.v.) mesajları evrenseldir. (Çev.).
[21] Mâverdî, Nasihatü'l-Mûlûk, s. 162.
[22] Buhârî, Nikah, 10; Müslim, Radâ, 58; Ebu Davud, Nikah, 3; Tirmizî, Nikah, 14; Nesâî, Nikah, 6; İbn Mâce, Nikah, 7; Dârimî, Nikah, 32; Ahmed b. Hanbel, III, 294.
[23] Vehbi Süleyman el-Ğavcî, el-Mer'etü'l-Müslime, s. 153.
[24] Tevbe, 9/34.
[25] Tirmizî, Tefsir, 9; İbn Mâce, Nikah, 5; Ahmed b. Hanbel, V, 278.
[26] Ebu Dâvud, Zekat, 32; Ibn Mâce, Nikah, 5.
[27] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 30-33.
[28] Talâk, 65/7.
[29] Müslim, Zekat, 39; Ahmed b. Hanbel, II. 476.
[30] Ahmed b. Hanbel, I, 172; Ebu Ya'lâ, Müsned, II. 81, Ebu Ya'lâ, hadisi sahih bir senedle rivayet etmiştir.
[31] Ebu Dâvud, Vitr, 12; Nesâî, Zekat, 49; Dârimî, Salât, 135; Ahmed b. Hanbel, II, 358; Hâkim, Müstedrek, I, 414, Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiş. Zehebî de ona muvafakat etmiştir.
[32] Ahmed b. Hanbel, IV, 13,132.
[33] Aliyyül-Kârî, Şerh u, Müsned-i Ebi Hanife, s. 62. (Haberler Ebu Nuaym, Kudâî, Deylemî ve İbn Asâkir'den nakledilmiştir.)
[34] Hâkim, Müstedrek, I, 415, Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir
[35] Abdullah b. el-Mübarek, ez-Zühd ve'r-Rekâik, s. 375.
[36] İbn Huzeyme, Sahih, IV. 106. Hadis sahihtir.
[37] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 34-36
[38] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 37.
[39] Ebu Dâvud, Nikah, 3; Nesâî, Nikah, 11; Ahmed b. Hanbel, III, 158.
[40] İbn Mâce, Nikah, 1. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 37.
[41] Müslim, Zekat, 52; Ebu Davud, Tatavvu', 12; Ahmed b. Hanbel, V, 167. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 37.
[42] Buharı, Nikah, 119; Müslim, Eyman, 22-25; Tirmizî, Nüzur, 7; Nesâî, Eyman 43; Ahmed b. Hanbel, II, 275.
[43] Ibn Hacer, Fethu'l-Bârî, VII. 272.
[44] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 37-38.
[45] Taberâni'nin rivayet ettiği bu hasen hadis için bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid IV, 258; Kenzul-Ummâl, XVI, 281.
[46] Taberani'nin rivayet ettiği bu hadisin senedinde bulunan Hâşim b. Salih, İbn Ebi Hatim tarafından cerh ve tenkit edilmemiş, güvenilir (sika) olduğu da söylenmemiştir. Fakat hadisin diğer tüm ravileri sikadır. Bkz. Heysemî, a.g.e. VIII, 155. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 38-39.
[47] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 39.
[48] Müslim, İmân, 25; Ebu Davud, Edeb, 149; Tİrmizî, Birr, 66; İbn Mâce, Zühd, 18; Ahmed b. Hanbel, lif. 23.
[49] Abdullah Utvan, Terbiyetû'l-Evlad fil-İslâm, II. 285. Celal Yıldırım'ın dilimize kazandırdığı bu eser, "İslam'da Aile Eğitimi" adıyla Uysal Kitabevi tarafından iki cilt halinde Konya'da neşredilmiştir. (Çev.) Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 39-40.
[50] Müslim, Birr, 77;_Ahmed b. Hanbel, i, 112.
[51] Buhârî, Edeb, 35; Müslim, Selâm, 10; Ebu Dâvud, Edeb, 10; Tirmizî, İstizan, 12; İbn Mâce, Edeb, 9; Dârimî, Rikak, 75; Muvatta, İstizan, 38.
[52] Müslim, Birr, 78; Ebu Dâvud, Cihad, 1; Ahmed b. Hanbel, VI, 58.
[53] Müslim, Birr, 74-76; İbn Mace, Edeb, 9; Ahmed b. Hanbel, IV, 362.
Rasûlüllah (s.a.v.), Hz. Aişe'ye "Ey Aişeî Yumuşak ol. Zira Allah ehl-i beyte hayır istediği zaman, onlara yumuşaklığı gösterir."
[54] Ahmed b. Hanbel, VI, 71.
[55] Hâkim, Mûstedrek, III, 167. Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de
buna muvafakat etmiştir.
[56] Âl-i İmran. 3/134.
[57] Aynı ayet.
[58] Aynı ayet.
[59] Abdullah Ulvan, Terbiyetül-Evlad, II, 285. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 40-41
[60] Buharı, Ezan, 18; Müslim, Mesacid, 292; Nesaî, Ezan, 8; Dârimi, Salât, 42; Ahmed; Müsned, III, 436.
[61] Hadisi Bezzar rivayet etmiştir.
[62] Hâkim, ag.e., IV, 173. Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
[63] Hâkim, a.g.e., IV. 174. Hakim hadisin sahih olup olmadığı konusunda birşey söylememiştir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 41-42.
[64] Buhârî, Hudûd, 10; Müslim, Fedail, 77; Muvatta, Husnü'i-Huluk, 2; Ahmed b.Hanbet.VI, 114. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 43.
[65] Tirmizî'nin hasen dediği bu hadisi Ibn Hıbbân, Harâitî, Ahmed ve Taberânî de rivayet etmiştir. Bkz. Silsiletü'l-Ehadis es-Sahiha, Hadis No: 93S. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 43.
[66] Buhârî, Edeb, 76; Tirmizt, Birr, 73; Muvatta, Husnül-Huluk, 11; Ahmed b. Han-bel, 11,175.
[67] Buhârî, Edeb, 102; Müslim, Birr, 106; Muvatta, Husnü'l-Huluk, 12; Ahmed b. Hanbel, 1,382.
[68] Terbiyetü'l-Evlad, 11,352. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 43-44.
[69] Buhârî, Ezan, 62; Müslim, Salât, 183; Tirmizî, Salât, 61; Nesaî, İmamet, 35; Ibn Mace, İkamet, 48; Dârimî, Salât, 46; Muvatta; Cemaat, 13; Ahmed b. Hanbel, if, 256. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 44.
[70] Mukaddimetü Hâşiyet-i IbnÂbidin'den.
[71] Buhârî, İlim, 11; Müslim, Münafikîn, 82; Tirmizî, Edeb, 72; Ahmed b. Hanbel, I, 377. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 44-45.
[72] Müslim, Vasiyyet, 14; Ebu Davud, Vasâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36; Nesaî, Vasâyâ, 8; Ahmed b. Hanbel, II, 316.
[73] Ibn Kesir, Tefsir, II, 573, IV, 373.
[74] Taberâni'nin rivayet ettiği bu hadis için bkz. Heysemî, a.g.e., X,210. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 45.
[75] ÂI-i İmran,3/14.
[76] Kehf, 18/46.
[77] Hadid, 57/20. (74)ÂI-ilmran,3/116.
[78] Al-i İmran, 3/116.
[79] Tevbe, 9/55.
[80] Mü'minûn, 23/55-56.
[81] Sebe’, 34/35-37.
[82] Enfâl, 8/28.
[83] Teğâbün, 64/14-15.
[84] Lukmân, 31/33.
[85] Tevbe, 9/24.
[86] Mücadele, 58/22.
[87] Buhârî, Mevâkit, 4; Müslim, Fiten, 9; Tirmizî, Fîten, 71; Ibn Mace, Rten, Ö; Ahmed b. Hanbel, V, 401. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 46-48.
[88] Isrâ, 17/62-64.
[89] Buhârî, Cennet, 63; Ahmed b. Hanbel, IV, 162.
[90] Şûra, 42/49-50. {88) Ahzâb, 33/5.
[91] Ahzab, 33/5.
[92] Âl-i İmran, 3/33-34.
[93] Kehf, 18/82. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 48-49.
[94] Ğâfir/Mümin,40/8.
[95] Tûr, 51/21.
[96] Hâşiyetü İbn Âbidin, I, 53.
[97] Necm, 53/39. Ibn Abbas rivayeti için bkz. Beyhakî, Kİtabu'i-l'tikâd, s. 74-75.
[98] Tûr, 51/21.
[99] Tür, 51/21.
[100] İbn Şahin’in bu rivayeti için bkz. İbn Hacer, el-lsâbe, I, 312.
[101] A'raf, 7/196. Bkz. Husnül-Üsve, No: 94. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 50-51.
[102] Nahl, 16/72.
[103] Ra'd, 13/38.
[104] Rûm, 30/21.
[105] Furkân, 25/54. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 51-52.
[106] Buhârî, Bed'ül-Halk, 11; Müslim, Talak, 6; Ebu Dâvud, Nikah, 45; Tirmizî, Nikah, 6; Ibn Mace, Nikah, 27; Dârimî, Nikah, 29; Ahmed b. Hanbel, 1,217.
[107] Hadisi Abdurrezzâk rivayet etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 52-53.
[108] İnsân, 76/1. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 53.
[109] Târık, 86/5-7.
[110] Abese, 80/17-19.
[111] İnsân, 76/2. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 53-54.
[112] Âl-i İmran, 3/6
[113] Lukmân, 31/34.
[114] Hac, 22/5.
[115] Fâtır, 35/11.
[116] Zümer, 39/6.
[117] Ahkâf, 46/15.
[118] Ahkâf, 46/15.
[119] Müslim, Kader, 1; Ahmed b. Hanbel, I, 374. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 53-54.
[120] Nûh, 71/10-12.
[121] Aliyyü'l-Kârî, Şerhu Müsned-i Ebi Hanife, s. 587. Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 55-56.
[122] Ahmed ve Taberâni’nin rivayet ettiği bu hadisin senedi sahihtir. Bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, V, 15.
[123] Ahmed b. Hanbel ve Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadis için bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, V, 15.
[124] Bu sahabi ismi eserde yanlışlıkla el-Haşhaşâs şeklinde verilmiştir. Doğrusu el-Haşhâş'dır. (Çev.)
[125] İbn Mace, Diyat, 26; Ahmed b. Hanbel, IV, 344; Silsiletû'l-Ehadis es-Sahiha, Hadis No: 990.
[126] Necm. 53/38-56.
[127] Muhammed Nûr Süveyd, Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi, Uysal Kitabevi: 56.