Hak Davet Gelince Kafir ve Münafıkların Tutumu
"Onlar tıpkı şuna benzerler ki (aydınlanmak için) bir ateş yakmak istedi. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz, Allah onların ışıklarını (gözlerinin nurunu) giderdi ve onları karanlıklar içerisinde bıraktı, artık görmezler. (Onlar) sağırdırlar, dilsizler, kördürler. Onlar (Hakk'a) dönmezler. Yahut da (onlar), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir sağanağa (tutulmuş) gibi(dirler). Yıldırımlardan ölmek korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkarlar; oysa Allah inkarcıları tamamen kuşatmıştır. Şimşeğin çakması nerdeyse gözlerini alır; önlerini aydınlattıkça ışığında yürürler, üzerlerine karanlık çökünce dikilir kalırlar. Allah dikseydi, işitmelerini ve görmelerini de giderirdi. Doğrusu Allah her şeye Kadirdir" (Bakara, 2/17-20).
Burada iki temsil vardır. Biricisinde, ister kafir, ister münafık olsun, inkarcıların, Hz. Peygamber (sav) gelmeden önce akîde, yol ve dünyevî yaşayışları bakımından karanlıklar içerisinde olmalarını ve bundan da kurtulmayı temenni etmelerini, bunun için de aydınlanmak maksadıyla ateş yakmak istemelerini Cenâb-ı Allah, Hz. Muhammed (sav) le bekledikleri nurun gelmesine ve yakmak istedikleri aydınlatıcı ateşin yanmasına benzetiyor; fakat bu sefer de onların basiretlerinin bağlanmasını, kibir ve inatlarından iman etmemelerini, Allah'ın onların nurunu yok etmesine ve öylece karanlıklar içerisinde kör, sağır ve dilsiz olarak kalmalarına teşbih ediyor. îşte Allah onların hidayete gelmemelerini bu canlı tablo ile tasvir etmektedir.[1]
Bir diğer görüş de şöyledir: Bu münafıkların temsilidir. Arada sırada izhar ettikleri iman etraflarını kısa bir müddet aydınlatır. Onun aydınlığında bir müddet yürürler. İmandan dönünce, ışıkları söner, karanlıklar içerisinde kalırlar. İkinci temsil Yahudiler ve münafıklar hakkındadır.[2]
İkinci temsilde veya temsilin ikinci kısmında Yüce Allah, kâfir ve münafıkların, manen, hayret, dehşet, korku, şiddet ve sıkıntı içerisindeki hallerini, karanlık bir gecede, içerisinde şiddetli gök gürlemesî, göz alıcı şimşek çakışları, yıldırımlar ve korkular bulunan sağnak halindeki yağmura tutulmuş kimselerin haline benzetiyor. Bu bir teşbîh-i mürekkeb olduğu gibi, müfred bir temsil kabilinden de olabilir.[3]
Kur'ân, o kadar müthiş mânâ, temsil ve tasvir yoğunluğu yığıyor ki, kelimeler hangisine yetişeceğini şaşıyor. Bütün bunlar içinde Allah'dan kurtuluş yoktur. Meselin fâidesi, kâfir ve münafıkların tam ihlâsla îman edip, garazsız ivazsız mü'minler cemâatine katılarak bu dehşetli ve sıkıntılı hallerden kurtulmalarına bir teşviktir.[4]
[1] Süleyman Ateş, Kur'ân-ı Kerim ve Yüce Meali, s.3, Ankara, 1977; Ş. Mansur, s.304-305.
[2] Hakim Tirmizî, s.2-3.
[3] el-Beyzâvî, Envâru't-Tenzîl ve Esraru't-Te’vîl, I, 31, Mısır,.1388/1968, (Celâleyn tefsîri ile birlikte).
[4] Ş.Mansûr,s.311. Prof. Dr. Velî Ulutürk, Kur’an’da Temsili Anlatım (Emsâlü’l-Kur’an), İnsan Yayınları: 37-39.