Bu Blog içinde Ara

21 Haziran 2012 Perşembe

Kur'ani Terimler ve Deyimler 11

Lâ cerem:


Gerçek, kuşkusuz demektir
.

Lâ te’alu:


Kibirlenmeyin, böbürlenmeyin.

La Temnun Testeksir:


La temnün testeksir[1], çok sunarak başa kakma anlamın­dadır. Bu deyimde, "menn" ile il­gili iki mana vardır. Birincisi; yap­tığın işi, hizmeti, iyiliği çok saya­rak/görerek başa kakma, işinde nazlanma anlamında.
İkincisi ise "menn" yardım, ihsan, bağış anlamında olup, bir iyilik yaptığın zaman, verdiğin kimseden karşılığında hiçbir şey isteme ve bekleme. Yani on para sadaka verip, yirmi paralık hiz­met ve hürmet bekleme, gösteriş için yardım etme demektir. [2]

Lağv/Lağiye:


Lağv, boş şey, boş söz demek­tir. Daha çok, önem verme seviye­sinden düşük olan söz denir. Lağv, sakat söz, eza ve sövme, şirk demektir. Mücâhid'e göre lağv; eza ve sövme, Dahhak'a gö­re ise şirk anlamındadır.
"Lağiye" kelimesinin, boş söz veya boş şeyle meşgul olan toplu­luk veya "lağiv" manasına "akı­bet" gibi mastar olarak üç farklı yorumu vardır. Faydasız, boş, ehemmiyetsiz, beyhude şeylere de "lağv" denir. "Lağviyat" ve "lağveyat" tabir olunan söz ve fil­lerden daha geneldir. Hata ve gü­nah içeren sözlere de "kelime-i lâğiye" denir. Nebe: 78/35. ayet­te "orada ne bir lağv ne de bir ya­lan işitirler" denilmektedir.
Lağv yemini de, içinde bir ka­rarlaştırma ve kasıt bulunmayan yemindir. Bir şeye kanaatine göre yemin etmek ve sonra onun aksi­ne olduğunun anlaşılmasıdır ki, bunda yalan kastı yoktur. Lağvın, faydasız şey olduğu için terk edil­mesi gerekir. [3]
el-Lağv, üç şekilde tefsir edilir:
1. Doğru olduğu kanaatiyle dünyevî husus­lara ilişkin yapılan, fakat doğru çıkmayan yemin
"Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden (doğru ol­duğu kanaatiyle yaptığınız yeminlerdeki yanılgı­dan/doğru olduğu kanaatiyle yaptığınız yeminlerini­zin yalan çıkmasından -çünkü kişi bu yemini ile ya­lan kasdı gütmemektedir) dolayı muahaze etmez." [4]
"Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden dolayı muahaze etmez."[5]
2. Bâtıl
"Onlar lağv'dan (bâtıldan) yüz çevirirler." [6]
"Bu Kur'ân'ı dinlemeyin ve o okunurken lağv edin (Kur'ân hakkında bâtıl sözler söyleyerek ve aslı-astarı olmayan yalan haberler yayarak konuşun). Belki baskın çıkarsınız." [7]
3. İçki içenlerin -dünyada olduğu gibi- âhirette yemin etmeyecekleri
"Orada (cennette) lağv (dünyada içki içip de sarhoş olanların yaptıkları gibi yemin) işitmezler." [8]
"Orada (cennette) kadehleri (içki kadehleri­ni) elden ele dolaştırırlar. Onda lağv (dünyada­ki gibi sarhoşluk ve sarhoşluk halindeki yeminleri) yoktur." [9]

Lakab:


Lakab[10], methetmeye veya kötülemeye yönelik isim ve­ya vasıftır. Kötülemeye yönelik lakaplar, çirkin lakaplardır. [11]

Lâmu'l-Meksüre:


Lâmu'l-meksûre (kesreli lâm: li), üç şekilde tefsir edilir:
1. Li-key/için
"Senden önce kendilerine nezîr gelmemiş bir kavmi inzâr etmen için (li-tunzire qavmen) (li-key tunzire qavmen: bir kavmi uyarman için)..." [12]
"Ataları inzâr edilmemiş bir kavmi inzâr etmen için [13] (li-tunzire qavmen) (li-key tunzire qavmen: bir kavmi uyarman için)." [14]
"...îmân edenlere (.....) karşılık vermek için (li-yecziye) (li-key yecziye)." [15]
2. el-Lâmu'l-meksûre (kesreli lâm: li); mastar anlamı veren en (me, ma) ile tefsir edilir; şu âyetlerde olduğu gibi:
"Allah sîzi gayba muttali kılacak değil (li-yutli'akum 'ale'l-ğaybi) (en-yutli'akum 'ale'l-ğaybi: sizi gay­ba muttali kılmayacak)." [16]
"Allah onlara azâb edecek değil (ve mâ kâne'llâhu li-yu'azzibehum) (mâ kâne'llâhu en-yu'azzibehum: onlara azâb etmeyecek); sen içlerinde iken." [17]
"...isterse onların mekri dağları yerinden oynatacak olsun (ve in-kâne mekruhum li-tezûle minhu'l-cibâli) (en-tezûle minhu: ondan dolayı yerinden oynasın!."[18]
3. ...masınlar, ...mesinler (yapmasınlar, etmesinler, etmemeleri gere­kir)
"...kendilerine verdiklerimize nankörlük etmek için (li-yek-furû bi-mâ âteynâhum [19] (li-ellâ yekfurû: nankörlük etmesinler, nankörlük etmemeleri gerekir)." [20]
"….kendilerine verdiklerimize nankörlük etmek için (nankör­lük ederler)" [21]
"...kendilerine verdiklerimize nankörlük etmek için (nankör­lük ederler)"  [22]

Lât:


Lât[23], müşriklerin önemli putlarından birinin adıdır, Lât'ın Taif'te olduğu ifade edilir. Kureyş ve bütün Araplar bu puta saygı gösterirmiş, Peygamberi­miz bu putu, Ebû Süfyan ile Muğîre bin Şu'be'ye yıktırmıştır.
Müşriklerin putlarının çoğu dişil isimlerdir. Taberi’ye göre, el-Lât, Allah'ın veznindendir. Sonu­na dişilik işareti "te" eklenmiştir. Erkeğe Amr, kadına Amre, Abbâs ve Abbâse denildiği gibi, müşrik­ler putlarına Allah isminden "el-Lât" ve "el-Azîz" isminden "el-Uzzâ" demişlerdir.
Râzî’ye göre, el-Lât, "el-Luh"un dişilidir. Aslı "el-Luhefe"dir. Ancak dişilinde üzerinde "ha" ile durulup "el-Lahah" olur. İki "he" harfinden biri kaldırıla­rak, kelimede iki asıl harf ve bir de dişilik işareti "te" kaldığından, "te" kelimenin aslı gibi muamele görmüştür. "Zamal"ın dişilinde "zatimal" denilmesi gibi, "Lâfın, "leva"dan veya "latte"den türediği de ifade edilmiş­tir. "Lette" dönmek, ezmek, karış­tırmak, bulamak anlamındadır. Bir rivayete göre, zamanında ada­mın birinin, yağ ile kavut karıştı­rıp halka yedirip, yiyenlerin şiş­manlamasından dolayı, adam öl­dükten sonra bu kişiye tapınılmaya başlanmış. Kendisine benzeyen bir heykeli yapılmış ve bu puta da "Lât" adı verilmiş, [24]

Lâ temterunne:


Asla şüphe etmeyin. "İmtirâu" Şüphe etmek demektir. Bir kimse bir konuda şüpheye düşünce "İmterâ fi’l-erdi" denir. Şüphe demektir.

Latîf/Lutûf:


Latîf, iyi davranan, yumuşak muamele eden, merhametli.
Latîf, "lütuf dan mü­balağa ism-i fail yahut "letâfet" ten sıfat-ı müşebbehe olabilir. Çok lütuflar anlamındadır. Lütuf, gayet incelik, hoşluk ve uygun­lukla gayeye ulaşma, murada er­me demektir.
Letafet ise, "kesâfet"in karşı­lığı olarak incelik, hoşluk, nazik­lik demektir. Kesafetin dereceleri­ne göre farklı mertebelerde düşü­nülür. "Latif bir hava" dediğimiz gibi, bazı cisimlere latif veya ruh denilmesi bu anlama göre nisbî bir letafeti dolayısıyladır.
Işığa, nura, esire, latif denil­mesi, daha ince olması yani ince bir tasavvurdur. Halbuki bütün bunlarda az çok maddî veya cismanî bir tür yoğunluk anlamı da vardır. Hiç kesafet mefhumu/de­yimi olmadan düşünebileceğimiz letafet ancak ilimde vardır.
Yalnız ilmi işaret ile anlaşıla­bilen letafet mücerredât/soyutlar tabir edilir. Mutlak varlık mücerredâtın/soyutların en yücesi, vâcibü'l-vücûd/varlığı zorunlu olan Allah ise hepsinden üstündür. Latîf, Allah'ın bir ismidir. [25]

Lâ tufsidu:


"Fesat çıkarmayınız". Fesat, doğruluktan sapmak manasına olup salâhın zıddıdır.

Lâ Tuharrik Bihî Lîsânike:


"Lâ tuharrik bihî lisânike" ifadesi, dilini depreştir­me, tekrarlayıp durma demektir. Bu ifadedeki "bihi" zamirinin muhatabı açık değildir.
Eğer hitap mutlak insana ise, anlamı;
"Ey insan! O gün hesap başında, hakkın huzurunda vicdanındakini acele söyleyip de işin içinden çıkacağım diye telaş etme, sakın dilini bile oynatma; zira, onu, o bildiklerini derler toplar sana okuruz; sen, yalnız bizim okuduğumuzun ardınca gel ki, o vakit tam hakkı söylemiş, yanlış­lığa düşmemiş olursun" demek olur.
Eğer "bihî" zamirinin muha­tabı Rasûlullah ise, vahiy gelir­ken, unutma korkusuyla "dilini depreştirme", söylenenleri tekrar­layıp durma, demektir.

Lâ tulhikum:


Sizi oyalamasın. “Lehv” Faydası olmayan söz veya iş demektir.

Lâ yelitkum:


Size eksik vermez.

Lâ yestehyi:


"Bırakmaz" Haya, ayıplanma ve kınanma korkusundan in­sanda meydana gelen değişikliktir. Burada, bu değişikliğin gereği kasdedilmektedir ki, o da "bırakmak"tır. Zemahşerî şöyle der: Yani Allah, hakir görüldüğü için utanarak sineğin adını anmayan kimse gibi, sivrisinekle darb-ı mesel getirmeyi terketmez.[26]

Lâzib:


Lâzib, birbirine yapışık.

Leanehum:


"Onlara la'net etti.." La'n, Arap dilinde asıl itibariyle kovmak ve uzaklaştırmak mânâsına gelir. Kovulmuş ve uzaklaştırılmış kurda “Zi’bun leınun” denilir. Âyetteki mânâsı, "Allah onları rahmetinden uzaklaştırdı" de­mektir,                                                              

Lebs:


Lebs, hayret, şüphe ve tereddüt demektir.
Lebs, karıştırıp şüphe­ye düşürmek demektir. Çelişkili olmak, çelişkiye düşürmek anla­mı da vardır.
Lebs, dört manada tefsir edilir:
1. Karıştırırlar / karıştırıyorlar
"Hakka bâtılı telbis/lebs etmeyin (karıştırma­yın)!" [27]
"Niçin hakka bâtılı telbis/lebs ediyorsunuz (karıştırıyorsunuz)?" [28]
"İmân edenlere ve îmânlarına zulm telbis/lebs etme­yenlere (şirk karıştırmayanlara)..." [29]
2. Sükûn bulmak/sükûnete ermek
"Onlar (kadınlarınız) sizin için bir libâstır (sükûnet sebebidir); siz de onlar için bir libâssınız (sükûnet sebebisiniz)." [30]
"Geceyi sizin için bir libâs (sükûnet zamanı) ya­pan O'dur." [31]
"Geceyi bir libâs (sükûnet zamanı) yaptık." [32]
3. Giyilen elbise
"Size avret yerlerinizi örtecek libâs (elbise) ile rîş lütfü ihsan ettik." [33]
"Sündüs ve istebraktan lebs ederler (elbise giyerler)." [34]
4. Sâlih amel
"Takva libâsına (sâlih amele) gelince..." [35]

Leccu:


Israr ve devam ettiler.

Ledünn:

Ledünn[36], "inde" (ya­nında) gibi bir zarftır. "Min ledünne" Türkçe'de, "katımızdan" veya "tarafımızdan" demek gibi­dir. "Min ledünne" ilmin değil, öğretmenin kaydıdır. Bununla birlikte öğretmenin ledünnî oluşu ilmin de "ledünni olmasını ge­rektirebilir. Bütün rasullerin ilmi Allah tarafından öğretildiği için "ledünn"dür.
Kehf Sûresi'ndeki Mûsâbilge kişi kıssasında, Hızır'a öğretilen ilmin, Musa'nın ilminden farklı olduğu, ledünnî ilimlerden özel bir ilim olduğu anlatılmıştır. Müfessirler bunu, "ilmü'1-ğayb", "esrâr-ı ulûm-i hafiyye" diye tefsir etmişlerdir.

Lemem:


Lemem, küçük günahlardır. Zeccâc şöyle der: Lemem aslında, insanın arasıra yapıp üzerinde durmadığı şeydir. Bir kimse bir şeyi arasıra yaptığında "Mâ fealtehu illâ lemmen velmâmen" der.

Lem yetmishunne:


Onlara dokunmadı. "Tams" Bekaret kanının çıkmasına sebep olan ilişki mânâsına olup daha sonra, genel olarak her türlü cinsî münâse­bet için kullanılmştır. Yani, eşlerinden önce hiç kimse o hurilerle cinsî mü­nâsebette bulunmamıştır. Ferrâ der ki: "Tams" Bekâreti giderecek şekilde cinsî münâsebette bulunmak demektir.[37]

Lemz:


Lemz, dille ayıpla­mak, kötülemek ve çekiştirmek demektir. Ayıplanacak şey anla­mına da gelir.

Lemm:


Lemm, şiddetli manasınadır. Aslında bu kelime toplamak mâ­sına gelir. "Allah onun dağınık işini topladı" mânâsına gelen  "Lemma’llahu şa’sehu" sözü bu kelimeden alınmıştır.

Lem yertâbu:


Şüphe etmediler, "Rayb" Şüphe demektir.

Levh/Levha:


Levh, levha, tahta gi­bi yassı şey demektir.

Levvaha:


Levvâha kelimesi, "levh" ten mübalağa sigasıdır. Levh, susamak, güneşin harareti, susuzluk, bir adamın çehresini bozmak, yakıp kavurup karart­mak veya ortaya çıkmak, şimşek çakmak, gözle görmek mânâları­na gelir.
"Levvâhatü li'1-beşer" ifadesi ise, insanları kavuran, yüzler ka­rartan, hep insan kollayan, insana saldıran manalarını ifade eder.

Levvevu:


Eğdiler, hareket ettirdiler. Bir kimse başını hareket ettirip çevirdiğinde “Levâ ra’sehu” denir.

Lezâ:


Lezâ, cehennemin adıdır. Ateşi alev alev yandığı için ona bu ad verilmiştir.

Liân:


Liân ve mülâane, kar­şılıklı lanetleşme demektir. Zina ettiği iddia edilen kadın ve erke­ğin karşılıklı olarak birbirine lanet etmelerini ifade eder.

Libed:


Libed, üst üste birikmiş olarak, manasınadır. Bir şey birbiri üstüne biriktiğinde "telbidu’ş-şey’e" denir.

Lika:


Lika', bir şey ile bu­luşmaktır. Temas şart olmaksızın bir şeye kavuşma diye de ifade edilmiştir. Rü'yete de denir.
Dolayısıyla, "likâullah", "rü'yetullah", Allah'a ermek, ahirette Allah'ın huzuruna çıkmak demek olur.
"Karşımıza çıkmayacaklarını sananlar" demek, ölümden sonra dirilmeye ve ahirete inanmadıkla­rı için Allah'tan korkmayanlar, demektir.

Line:


Lîne, kısa ve iyi hurma ağacı Meyvesinin güzelliğinden do­layı bu ismi almıştır. Ahfeş şöyle der:
Güvercin, hurma ağacının üzerinde, dostların ayrıldığından dolayı öttüğü zaman beni üzdü.[38]
Lîne, mutlak mânâda hurma ağacı veya bîr cins hurma ismi demektir. Aslı "levin"den "livne" şeklinde türemiş olup "ya"sı "dime" gibi "vav"dan dö­nüşmüştür. Çoğulu "lun" ve "el­van" dır.
İbni Abbâs ve bazıları, "acve", yani balçık hurma denilen kısmı dışındaki hurma çeşitlerdine "lîne" denildiğini söylemişler­dir. Servî ise, hurma ağaçlarının en değerlisi demiştir.
Bazıları da yumuşaklık anla­mına gelen "lîn"den geldiğini, çün­kü çoğulunun "liyen" veya "liyân" olduğunu söylemişlerdir. Yumu­şaklık manası dolayısıyla, ağaç dal­ları dîye de tefsir edilmiştir.

Lisânı Sıdk:

Lisân-ı sıdk, dünya­da, kıyamete kadar eseri devam edecek, güzel bir nam, güzel bir hatıra bırakmak demektir. Yani güzel bir şöhret, dosdoğru bir zik­ri cemil, şaşmaz güzel bir yadigâr bırakmak demektir.

Lite’fikenâ:


Bizi ayırasın ve çeviresin diye. Yalan söylemek demektir.

Lizam:


Lizâm[39], Ad ve Semûd kavimlerinin başına geldiği gibi henüz dünya hayatında iken toplumların başlarına gelen azab demektir.

Luğûb:


Luğûb, yorulmak, yorgunluk, zafiyet ve gevşeklik, "Vemâ messennâ min luğub: Bi­ze hiçbir yorgunluk dokunmadı"[40] âyetinde de bu mânâda kullanılmıştır.


Lübed:


Lübed, "sured" vezninde çok mal manasınadır. Öyleki, sanki birbiri üzerine yığıla yığıla keçe gibi birbirine girmiş çok mal demektir.

Lü'lü':


Lü'lü', parıldayan büyük inci demektir. Kur'ân'da cennet nimetleri ile ilgili olarak, kadınların güzelliğini ve göz alıcı­lığını, saf ve temizliğini anlatmak için kullanılmaktadır.

Lümeze:

Lümeze, insanları ayıplamayı, kaş ve gözle onları rahatsız et­meyi alışkanlık haline getiren demektir.




[1] Müddessir: 74/6.
[2] Mehmet Yaşar Soyalan, Elmalılı Tefsirinde Kur’ani Terimler ve Deyimler, Ağaç Yayınları: 204. (5451)
[3] Mehmet Yaşar Soyalan, Elmalılı Tefsirinde Kur’ani Terimler ve Deyimler, Ağaç Yayınları: 204. (782, 3614, 5777-5778)
[4] Bakara: 2/225
[5] Mâide: 5/89
[6] Mü'minûn: 23/3
[7] Fussilet: 41/26
[8] Meryem: 19/62
[9] Tûr: 52/23. Mukâtil b. Süleyman, Kur’an Terimleri Sözlüğü, İşaret Yayınları: 220-221.
[10] Hucurat: 49/11.
[11] Mehmet Yaşar Soyalan, Elmalılı Tefsirinde Kur’ani Terimler ve Deyimler, Ağaç Yayınları: 204. (4470)
[12] Secde: 32/3
[13] Yahut, Atalarının inzâr edildiği gibi bir kavmi inzâr etmen için. Ayrıca krş. "Mâ" maddesi, 7. mana, not: 43 ve "el-İnzâr" maddesi, 1. mana, not: 6. (Redaktör)
[14] Asıl nüshada yer alan fazlalıkla birlikte ibare, "Yâsîn Yâsîn: 36/6, Senden önce kendilerine nezîr gelmemiş bir kavmi inzar etmen için buyurdu" şeklindedir. Ancak bu âyet Yâsîn sûresinde değil, Kasas (2846. âyet) sûresindedir.
[15] Yûnus: 10/4
[16] Al-i İmrân: 3/179
[17] Enfâl: 8/33
[18] Ibrâhîm: 14/46
[19] Bu âyetteki lâm: li, lâmu'l-âkıbe [sonuç bildiren lâm] deni­len türdendir. Dolayısıyla ibareye, ...böylece kendilerine verdiğimize nankörlük ederler şeklinde mana verilebilir. Aynı durum, hemen aşağıdaki iki dipnot için de geçerlidir.
[20] Nahl: 16/55
[21] Ankebût: 29/66
[22] Rûm: 30/34. Mukâtil b. Süleyman, Kur’an Terimleri Sözlüğü, İşaret Yayınları: 362-363.
[23] Necm: 53/19.
[24] Mehmet Yaşar Soyalan, Elmalılı Tefsirinde Kur’ani Terimler ve Deyimler, Ağaç Yayınları: 204-205. (s: 4594)
[25] Mehmet Yaşar Soyalan, Elmalılı Tefsirinde Kur’ani Terimler ve Deyimler, Ağaç Yayınları: 205-206. (5221)
[26] Keşşaf. 1/85
[27] Bakara: 2/42
[28] Âl-i İmrân: 3/71
[29] En'âm: 6/82
[30] Bakara: 2/187
[31] Furkân: 25/47
[32] Nebe: 78/10
[33] A'râf: 7/26
[34] Duhân: 44/53
[35] A'râf: 7/26
[36] Kehf: 18/65.
[37] Kurtubî, 17/181
[38] Kurtubî, 18/9
[39] Taha: 20/129.
[40] Kâf: 50/38