ÇOCUĞUN CEZALANDIRILMASI
Bir önceki bölümde, gerek fikrî gerekse psikolojik mânada nebevî eğitim yolları işlenmişti. Sözkonusu yolların fayda vermemesi durumunda, bu demektir ki, cezalandırmak suretiyle çocuğun tedaviye ihtiyacı vardır. Böylece o, işin şaka değil ciddi olduğunu anlar ve cezanın acısını tadar. Buna bağlı olarak da ana babanın gösterdiği şefkat ve merhametin kıymetini bilir, güzel ahlâk, itaat ve bağlılığın kaçınılmaz olduğunu farkeder. Ancak cezada uygulanacak esaslar ne olmalıdır? Baba oğluna nasıl bir ceza şekli tatbik etmeli ki, Peygamberin (s.a.v.)
"Kişinin, çocuğunu edepli yetiştirmesi ve (yerine göre cezalandırarak) disipline etmesi bir sâ' (ölçek) sadaka vermesinden daha hayırlıdır"[ hadisini hayata geçirebilsin? Bu konuya girmezden önce, cezanın, ıslah ve ted'ibin fikhî boyutunu ortaya koymamız gerekir.
752]
Hanefî fakih el-Kâsânî diyor ki: "Suç işleyen ve aklı yerinde olan bir çocuk, ceza olsun diye değil, uslandırılması ve disipline edilmesi için tâzir cezasına çarptırılır. Peygamber'in (s.a.v.) "Yedi yaşına vardıklarında çocuklarınıza namazı emredin. On yaşına geldiklerinde kılmadıkları takdirde onları dövün!" hadisi de bunu göstermektedir. Tabii bu, ceza yoluyla değil, ıslah ve te'dip vasıtasıyla olur. Çünkü ceza, cinayet işlemeyi gerektirir. Halbuki çocuğun fiiline cinayet adı verilmez. Fakat deli ile aklı henüz yerinde olmayan çocuk cezaya ehil olmadığı gibi, ıslah ve te'dibe de ehil değildir."[753]
I. Ceza Pedagojik Bir Mecburiyettir:
Ceza, çocuktan intikam almaya yönelik bir eylem değil, pedagojik amaçlı bir harekettir. Ibnu'l-Cezzâr el-Kayravânî, şu tesbitleriyle bu konuya açıklık getirmektedir: Çocuk, yapı itibariyle yumuşak ve yönlendirmeye çok müsaittir. Bu noktada bazı çevreler diyor ki: Şüphesiz çocuklar içinde; verilmek istenen edep ve terbiyeyi hemen kolayca kabul edenler olduğu gibi, etmeyenler de vardır. Çok hayâli olanlar olduğu gibi arsız ve hayâsız olanlar da vardır. Eğitim ve öğretimden zevk alanlar olduğu gibi almayanlar da vardır, içlerinden gelerek derslerini yapanlar olduğu gibi azar işiterek ve dövülerek yapanlar da vardır. Doğruluğu sevenler olduğu gibi, yalanı sevenler de vardır. Hâsılı, onların ahlâkî yapıları, huy ve karakterleri birbirlerinden farklıdır. Hakikat bu olunca, acaba ıslah ve te'dip yoluyla, cezalandırma yöntemiyle çocukların yapısında var olan çirkin huy ve davranışları değiştirmek, onları güzel ahlâk ve faziletlerle mücehhez kılmak hiç mümkün olur mu? Bir problem olarak gündeme getirilen bu suale biz "evet" cevabını veriyoruz.
Çocuklar, ihmal yüzünden edindikleri kötü huy ve alışkanlıkların yerini, ıslah ve tedip yoluyla güzel ahlâk ve iyi alışkanlıklara bırakabilirler. Tarih boyunca filozof, düşünür ve eğitimcilerin gözlem ve tecrübeleri de bunu ortaya koymuş bulunmaktadır. Bundan dolayı çocuk velileri ve pedagoglar, küçük çocukların eğitimine önem vermeli, gerekiyorsa cezalandırmalı, ileriki gençlik yıllarında pişmanlık doğuracak telafisi güç olan zaaflara ya da tedavisi mümkün olmayan yaralara meydan vermemelidir. Elbette sakin, akıllı ve uslu çocukların eğitimi ne kadar kolaysa, aksi, yaramaz ve haylaz olanların da o ölçü de zordur. Ama ne olursa olsun, gelecek yıllarda "Biz hata ettik. Ağaç yaş iken eğilirdi. Keşke ıslah ve tedip imkanımızın olduğu zamanlarda vazifemizi hakkıyla yapsaydık!" diyerek kendimizi kınamamak ve pişmanlık duymamak için, çocukları uslandırmak ve disipline etmek üzere yerine göre korkutmalı ve yerine göre -korkutmak yeterli olmuyorsa- dövmelidir.
Îbnu'l-Cezzâr'in bu faydalı açıklamalarından da anlaşıldığı gibi, yerine göre cezalandırma, çocukların huy ve gidişatını düzeltmek için başvurulması gereken pedagojik bir yöntemdir.[754]
II. Çocuğun Hatasını Önce Düşünce Sonra Uygulama Planında Düzeltmek:
Kuşkusuz, hatayı temelden kaldırmak eğitimde büyük bir başarı sayılır. Herhangi bir hatanın mahiyetini araştırdığımızda, onun temelinde üç sebep görürüz. Düşünce planında görürüz. Çünkü çocuk o işte sağlam bir fikre sahip değildir ve buna bağlı olarak da yanılır. Uygulama planında görürüz, çünkü çocuk o işin acemisidir ve daha önce onun bir örneğini görmemiştir. Bundan dolayı da yanlış harekette bulunur. Hatanın kaynağı konusunda gördüğümüz üçüncü sebep ise, çocuğun bizzat kendi yapısıdır. Mesela inatçı tavrını sürdürür ve buna bağlı olarak da hatada ısrar eder. Bu yüzden hatanın temel sebebini tesbit etmek, onun ortadan kaldırılmasını büyük çapta kolaylaştıracak ve çocuğun düzeltilmesini sağlayacaktır.[755]
A. Düşünce Planında Düzeltmek:
Şüphesiz diğer canlı varlıklar gibi, çocuğun da bilmedikleri bildiklerinden çoktur, işin doğrusunu öğrenen, bilgili ye bilinçli olarak bir şey yapan çocuk güvenli yolda yürümüş ve işini başarmış olur. İnsan, bilmediği şeyin düşmanıdır. Bundan dolayı, yanlışlar karşısında doğruyu öğretmek, çocuğun düzeltilmesinde atılması gereken ilk ve en önemli adım olmalıdır. Peygamber (s.a.v.), yanılmaları halinde çocukların düşünce yapılarını düzeltirdi. Bunu yaparken de insan fıtratına hoş gelen çeşitli usûller tatbik eder; şefkat, merhamet ve yumuşaklıkla muamele ederdi.
Farslardan bir azadlı olan Ebû Ukbe (r.a.) anlatıyor:
Ben Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Uhud savaşına katıldım. Derken müşriklerden bir adamı vurdum ve:
"Bu darbeyi benden al, ben Fârisî gencim" dedim. Çok geçmeden bu olay Peygamber'e (s.a.v.) ulaştı. Bunun üzerine o bana: "Bu darbeyi benden al, ben ensârî gencim, deseydin (daha iyi olurdu)!" buyurdu.[756]
Görüldüğü üzere, savaşın ortasında bile Rasûlüllah (s.a.v.) o parlak, tatlı ve yumuşak üslubuyla çocukların hatalarını anında düzeltiyor ve onları eğitiyordu.
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) Ali'nin oğlu Hasan (r.a.) sadaka hurmasından bir hurma alıp ağzına koymuştu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), çocuğun, ağzındaki hurmayı dışarı atması için "kaka, kaka, onu at!" dedi ve sonra da "sen bizim sadaka yemediğimizi bilmiyor muydun?" buyurdu.[757]
Bu hadisiyle Rasûlüllah (s.a.v.) kullandığı "kaka, kaka" kelimesiyle hoş bir caydırma usûlü göstermiş, sonra da çocuğun yememesinin hurmanın helal olmamasının sebebini "sen bizim sadaka yemedîgimızi bilmiyor muydun?" diyerek açıklamak suretiyle onun düşünce hayatında etkili olacak önemli ve genel bir kaide ortaya koymuştur.
Şu hadisler de, Peygamberimizin (s.a.v.) şefkat ve merhamet dolu güzel bir üslupla çocuklara seslendiğini ve onların yanlışlarını düzelttiğini gösteren örneklerdir:
Enes (r.a.) anlatıyor:
(Bir yolculuk esnasında anam) Ümmü Süleym, diğer kadınlarla birlikte yolcuların yük ve ağırlıkları içinde bulunuyordu. Peygamber'in (s.a.v.) hizmetçisi Enceşe de onlann bindikleri develeri hızlı sürüyordu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Ey Enceş! (Yavaş ol!) Cam şişeleri gibi (nazik) olan kadınları daha ağır götür! " buyurdu.[758]
Peygamber (s.a.v.) Arafat vakfesinde Ibn Abbâs'a: "Bırak ey çocukl Çünkü bu Arafa öyle bir gündür ki, bu günde gözünü (günaha bakmaktan) muhafaza eden kimsenin günahları bağışlanır" buyurdu.[759]
Ümmü Seleme anlatıyor: Peygamber (s.a.v.) adı Eflah olan bir çocuk gördü. Secdeye vardığında çocuk (alnı toz olmasın diye toprağı) üflüyordu. Rasûlüllah (s.a.v.) ona: "Ey Eflah! Yüzünü toprağa koy!" buyurdu.[760]
Çocukların yanlış fikirlerini düzelterek onlara istikamet kazandırma konusunda ashab-ı kiram da Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yolunu izlemiştir. İşte, kerimesinin (kızının) yanlış düşüncesini düzelten Enes...
Sabit el-Bunânî anlatıyor: Ben Enes'in yanında idim. Bir kızı da yanında bulunuyordu. Enes dedi ki: Bir kadın (evlenmek için) nefsini arzetmek üzere Rasûlüllah'ın (s.a.v.) huzuruna gelerek:
"Yâ Rasulüllahü (Nikahlanmak üzere) bana bir ihtiyacın var mı? " dedi. Bunu duyan Enes'in kızı:
" (Babacığım!) Bu ne hayası az kadınmış! Vay bu ne ayıp şey, vay bu ne ayıp şey! " dedi. Enes:
" (Kızım öyle deme!) O kadın senden hayırlıdır. Çünkü o, Rasûlüllah'ın (s.a.v.) risalet şerefine rağbet ederek (onun aile efradı arasına girmek üzere) kendisini arzetmiştir, " dedi.[761]
Abdullah b. Ömer de, çocuklara Peygamber'in (s.a.v.) hadislerini hatırlatmak suretiyle onlann hatalarını düzeltmiştir. O, Kureyş'ten bir kaç gence rastlamıştı. Bunlar bir kuşu (veya tavuğu) hedef dikmişler, ve ona ok atıyorlardı. Hedefe isabet etmeyen her oku kuşun (veya tavuğun) sahibine veriyorlardı. Onlar Ibn Ömer'i görünce hemen dağıldılar. Bunun üzerine Ibn Ömer:
"Bunu kim yaptı? Bunu yapana Allah lanet etsin. Rasûlüllah (s.a.v.) "İçinde can olan bir şeyi (nişan alarak) hedef edinen kimseye lanet etmiştir" dedi.[762]
Bir başka sahâbî de çocuğunun namazı için ikaz ve irşadda bulunmuştur.
Abdullah b. Muğaffel'in oğlu anlatıyor: Babam, namaz kılarken benim "Bismillahirrahmanirrahim" dediğimi işitmişti. Bunun üzerine bana:
"Yavrucuğum! Bu bidattir, bidattan sakın!" dedi. Rasûlüllah'ın (a.a.v.) ashabı içinde, kendisine bidattan daha sevimsiz gelen bir kimseyi görmedim. Ben, Peygamber (s.a.v.), Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile namaz kıldım. Hiçbirinin besmeleyi (açık ve sesli) söylediğini duymadım. Sen de söyleme. Namaz kılacağında "el-Hamdü lillahi Rabbi'l-âlemin" de!"[763]
Bütün bu rivayetler, düşünce planında çocuğun hatalarını düzeltmenin ve ona istikamet kazandırmanın önemini açıkça ortaya koymaktadır.[764]
B. Uygulama Planında Düzeltmek:
Çoğu zaman çocuktan, daha önce yapmadığı, bilmediği veya görmediği bir işi yapması istenir. Böyle durumda çocuk, düzeltilmesi gereken birtakım hatalara düşer. Yaptığı bu hatalardan dolayı çocuk hemen cezalandırılırsa bu, zulüm ve insafsızlık olur. Hz. Peygamber bu tür manzaralarla karşılaştığında, hemen o anda çocuğa işin pratik ve uygulamasını anlatır, bizzat kendisi işe soyunur ve o işi nasıl güzel yapacağını çocuğa gösterirdi. Peygamber'in (s.a.v.) bu örnek davranışı, ana baba ve eğitimciler için önemli bir öğretim metodudur.
Ebû Said el-Hudrî anlatıyor: Peygamber (s.a.v.) birgün koyun derisi yüzmekte olan bir çocuğa rastladı. Çocuk işi güzel yapamıyordu. Peygamber (s.a.v.):
"Biraz kenara çekil de sana (nasıl yüzüldüğünü) göstereyim," buyurdu. Sonra elini koltuk altına kadar görünmeyecek şekilde deri ile et arasına soktu. Sonra da gitti ve (yeniden) abdest almadan cemaate namaz kıldırdı.[765]
Bugünkü ana babalar ve eğitimciler de bu nevi durumlarda çocuklara "Biraz kenara çekil de sana nasıl yapılacağım göstereyim!" demeyi şiar edinmelidir. Çünkü böyle bir öğretim metodu, eğitimin kalitesini yükseltir; ilim, amel ve ahlâk bakımından çocuğun gelişimine daha çok katkı sağlar.[766]
III. Çocuğun Cezalandırılmasında Tedricilik:
Yapılan uyarılara rağmen, düşünce ve uygulama planında çocuk yanlışlarını düzeltmez ve bu hususta ısrar ederse, artık uslanması için cezayı hak etmiş demektir. Cezalandırmada sırasıyla aşağıdaki yöntemler tatbik edilir.[767]
A. Çocukların Sopayı Görmesi Ve Ondan Korkması:
Birçok çocuk, sadece sopayı görmekle hemen yaptığı yaramazlıktan vazgeçer, söyleneni tutar, hal ve gidişatını düzeltir.
Peygamber'in (s.a.v.) evde sopanın asılı bulundurulmasını emrettiğini nakleden İbn Abbâs (r.a.)[768] ayrıca Peygamber'in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu da rivayet etmektedir:
"Sopayı aile fertlerinin göreceği yere asın. Çünkü böyle yapmak onlar için bir ıslah ve tedip vasıtasıdır. (suç işlemekten caydırır)."[769]
Peygamber'in (s.a.v.) Muaz b. Cebel'e yaptığı tavsiyeler içinde "Aile efradından terbiye (ve disiplini sağlamak) için sopanı kaldırma (yani, görebilecekleri bir yere koy!" hadisi[770] daha önce geçmişti.
Aynca İbn Ömer'in Peygamberimizden rivayet ettiği bir hadiste de "Sopayı ev halkının göreceği yere asınız!" buyurulmaktadır.[771] O halde, çocuk bilerek hata işlemekten veya aksilik yapmaktan çekinsin diye, kamçının veya deyneğin evde bulunması gerekmektedir.[772]
B. Kulak Çekmek:
Bu, çocuğa uygulanacak olan ilk bedensel ceza aşamasıdır. Bununla çocuk emre aykırı hareketin ve kulağının çekilmesine sebep olan çirkin davranışın acısını hisseder.
Abdullah b. Büsr anlatıyor: Anam bir salkım üzümle beni Rasûlüllah'a (s.a.v.) göndermişti. Ben de Rasûlüllah'a (s.a.v.) götürmeden önce ondan biraz yedim. Nihayet onu götürünce Rasûlüllah (s.a.v.) kulağımı tuttu ve "Ey hilekâr!" dedi.[773]
C. Dövmek Ve Dövmenin Kuralları:
Birinci ve ikinci aşamadaki uslandırma yolları, yani sopanın gösterilmesi ve kulağın çekilmesi fayda vermez de çocuk inat ve aksiliğini sürdürecek olursa, artık o zaman üçüncü aşamada bir ıslah yöntemi olarak dövme gündeme gelir. Tabii dövmenin birtakım kuralları vardır, öyle ana babanın, hoca ve öğretmenin arzu ettiği şekilde çocuğu dövme hakları yoktur. Çocuğu terbiye ve disipline edebilmek için başvurulacak son aşama olan dövmenin şu kuralları bulunmaktadır:[774]
1. Dövmek On Yaşından İtibaren Başlar:
"Yedi yaşında iken çocuklarınıza namaz kılmalarını emrediniz, on yaşında iken de kılmadıkları takdirde onları dövünüz"[775] hadisinden hareketle, dövme safhasının on yaşında başladığını bilmekteyiz. Bu hadiste ifade edilen dövme gerekçesi, dinin temeli, direği ve kıyamet günü imandan sonra kişinin ilk hesaba çekileceği namaz ibadetinin ihmal edilmesidir. Peygamber (s.a.v.) on yaşından önce namaz kılmayan bir çocuğun dövülmesine izin vermemektedir. O halde en büyük eğitimci Peygamber'in (s.a.v.), Allah katındaki değer ve önemi itibariyla namaza denk olamayan diğer işlerde, ihmali yüzünden bir çocuğun dövülmesine asla izin vermeyeceği açıktır.
On yaşından önce ise, sözkonusu ettiğimiz ıslah yöntemleri ve uslandırma yolları çocuk üzerinde büyük bir dikkat, yumuşaklık, sabır ve teenni ile tatbik edilir. Bu durum, dövme yaşının tesbitinde Peygamberimiz tarafından üstün bir pedagojik ihtimam gösterildiğini ifade eder.
İsmail b. Said diyor ki: Ahmed b. Hanbel'e namazdan dolayı çocuğun dövülebileceği yaşı sordum. O, "On yaşına vardığı zaman" cevabını verdi ve devam etti: "Ama yetim çocuğa hafif vurulur."
el-Esrem de diyor ki: Ahmed b. Hanbel'e, öğretmenin çocukları dövmesinin hükmü sorulması üzerine de şu cevabı verdi; "Suçlarına göre dövebilir. Fakat fazla vurmaktan sakınır. Eğer çocuk düşünemeyecek kadar küçük ise o zaman dövmez."[776]
Bu yüzden ana baba ve eğitimciler, çocuğun hareket ve davranışlarını tedavi ederken iyi düşünüp; taşınmak durumundadır. Aklî ve fizikî gelişim safhasında çocuğun çok dövülmesi, bazan bir organını sakat edebilir, bazan da fikrî ve ruhî birtakım anormalliklere sebep olabilir. Bu noktada şunu söylemek mümkündür: Islah ve tedip için çocuk dövmek, yemeğe atılan tuza benzer. Nasıl ki ölçülü atılan tuz, yemeğin tadını değiştiriyor ve ona lezzet veriyorsa, faydalı olacak şekilde biraz dövmek de eğitimde istenen bir husustur. Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi dövmek, intikam almaya yönelik bir eylem değil, pedagojik amaçlı bir harekettir.
Enes'ten (r.a.) rivayet edilen "Yedi yaşında iken çocuklara namazı emredin, onüç yaşında iken de kılmadıkları takdirde onları dövün!" hadisinin dikkate alınması halinde bu demektir ki dayak atmama süresi onüç yaşına kadar uzayacaktır. Bu da dövme işinde sükunetin, iyice düşünüp taşınmanın ve bunu mümkün olduğu kadar azaltmanın gereğini desteklemektedir.[777]
2. Vurmanın Azami Sayısı Ondur:
Şartlar ne olursa olsun, eğitim amaçlı dövme işinde vurmanın sayısı onu geçemez. Çünkü Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"(Nasslarla belirlenmiş) had cezaları hariç, ondan fazla sopa vurulmaz."[778]
Başka bir hadisinde de Peygamber (s.a.v.) "Allah'ın hadleri hariç, on sopanın üstünde bir ceza yoktur" buyurmuştur.[779]
Buhârî'nin hadis için koyduğu "et-Ta'zir ve'1-Edeb" başlığı hakkında İbn Hacer şu açıklamayı yapar: "Bab başlığında kullanılan "edeb" kelimesiyle kasdedilen şey "te'dib"dir. Müellif Buhârî bu kelimeyi "ta'zir" kelimesine atfetmiştir. Çünkü "ta'zir" günah ve isyan sebebiyle gündeme gelir. "Te'dib" kelimesi daha umumi ve daha şümullüdür; "ta'zir"i de içine alır. Arap dilindeki "çocuğun te'dibi" ve "öğretmenin te'dibi" gibi terkipler, bu kelimenin daha geniş manada kullanıldığını gösterir."[780]
Şu halde hadis, had cezaları müstesna olmak üzere vurma sayısını 10'u geçmemekle sınırlamaktadır. Henüz buluğ ve mükellefiyet çağına girmemiş bir çocuk, işlediği suç ve günahlardan dolayı ta'zir ve te'dip edilir. Kadi Şurayh, Kur'an öğretiminde çocuğa ancak üç defa vurulabileceği görüşündedir. Nitekim vahiy getirdiği esnada Cebrail (a.s.) de Muhammed'i (s.a.v.) üç defa şiddetle sıkmıştı."[781]
Yeri gelmişken, dövme hususunda sınırı aşan, şefkat ve merhamet duygusundan uzak bazı ahmakların uygulamalan üzerinde biraz durmak uygun olacaktır. Bu konuda muhterem üstad Muhammed Hıdır Hüseyin'i birlikte dinleyelim. Bu zat, ikindi namazını kılmak üzere gittiği Ezher Camii'nde, Kur'an tâlimi yapan ders halkasında müşahede ettiği dramatik bir manzarayı şöyle anlatıyor: Ders halkalarının birinde, bir hocanın yaptığına fevkalade üzüldüm ve adeta, yüreğim parçalandı. Çünkü, o adam sopayı elinden düşürmüyor ve tüm gücüyle çocukların sırtlarına yanlarına vurmaktan usanmıyordu. Zavallı çocuklardan birisi acıya dayanamayıp kaçınca, adam koşar adımlarla arkasından gidiyor ve yine sert bir şekilde sopasını indiriyordu. Nihayet yanımdaki bir Ezherliye: "Bu fevkalade rahatsız edici manzara karşısında oturan kimse, kendisine zulmetmiş olur" dedim ve ona başımdan geçen şu olayı anlattım: Benzert'te[782] Hâkimlik yaptığım sırada, çocuk eğitim ve öğretimin âdabı hakkında bir konuşma yapmıştım. O konuşmada, "el-Medhal" adlı eserin yazarının isabetle belirttiği; çaresiz kalması durumunda hocanın üç defadan fazla çocuğa vurmaması, kuru badem ağacından yapılmış sopa ve falaka gibi dayak aracı edinmekten sakınması ve çocuğa yumuşak davranması gibi konulara temas etmiştim. Bu konuşmadan sonra bir öğretmen, posta yoluyla bana bir mektup gönderdi. O mektupda, benim sözkonusu ettiğim âdap ve usûlün neşredilmesine itiraz ediyor ve: "Bu tür konuşmalar, bize karşı öğrencilere cesaret verir; onlan kışkırtır ve bize isyan etmelerine zemin hazırlar!" diyordu.[783]
İşte eğitimcinin ve ana babanın, dövmenin mahiyetini, kullanılan sopanın niteliklerini dövme mekanını ve usulünü bilmemeleri eğitim için değil de onların hırs ve intikam duygularını tatmin etmeye vesile olmaktadır. Bu yüzden biz, bu konuyu işlemeye ihtiyaç duymaktayız.[784]
3. Vurma Usûlünü Mekanını Ve Kullanılan Sopanın Niteliklerini Dikkate Almak:
Bu prensibin dikkate alınması, bazı ana baba ve eğitimcilerin dayak konusundaki anormal uygulamaları için bir kontrol mekanizması olacak ve onların bunu dikkate almamaları halinde kandilerini realite ile karşı karşıya getirecektir. Biraz önce de belirttiğimiz gibi, onların bu yaptıkları eğitim değil intikamdır, merhamet ve teenni değil öfkedir, adalet değil zulümdür. İslâm ceza hukukunda tatbik edilen hadlerin niteliklerini ele almak suretiyle çocuğu dövme işinde kullanılabilecek sopanın nitelik ve boyutunu tanıyacağız. Kaldı ki eğitim amaçlı ıslah ve te'dip faaliyeti şer'i hadleri tatbik keyfiyetinden çok daha hafiftir. Az sonra görüleceği üzere, şunu rahatlıkla söylemek mümkündür. Birçok ana baba, öğretmen ve eğitimci, şer'i hadlerin tatbikinden daha sert ve daha katı bir şekilde çocukları dövmektedir. Bu bakımdan, İslâm eğitimi karşısında hangi noktada bulunduğumuzu görmemiz ve tanımamız gerekmektedir.[785]
a) Kullanılan Sopa Veya Kamçının Nitelikleri:
Zina cezasında kullanılacak kamçının türü hakkında Ebû'1-A'la el-Mevdûdi şunları söyler: "Kamçı ve kamçılamanın mahiyetiyle alakalı ilk işaret, Kur'an'ın "Feclidû" emrinde bulunmaktadır. Çünkü kelimenin aslı olan "celd" deri manasına gelen "cild" den türemedir. Bu yüzden, tüm filologlar ve müfessirler kamçı ile vurmanın etkisinin deriyle sınırlı kalıp, ete geçmeyecek şekilde olması gerektiği konusunda ittifak halindedir. Ette derin yaralar açan veya onu yırtıp parçalayan her vuruş Kur'an'ın hükmüne aykırıdır. Kullanılan kamçı veya deynek her bakımdan orta yollu; ne kalın ne sert, ne de ince ve yumuşak olmalıdır.[786]
İmam Mâlik'in Muvatta'da Zeyd b. Eslem'den rivayet ettiğine göre Rasûlüllah'ın (s.a.v.) zamanında bir adam gelerek zina yaptığını itiraf eder. Bunun üzerine Rasülüllah (s.a.v.) bir kamçı ister, fakat getirilen kamçının eskimiş ve kırılmış olduğunu görünce "Daha iyisini getirin" buyurur. Bu defa hiç düzeltilmemiş ve kullanılmamış yeni bir kamçı getirilir. O zaman da "Bu ikisi arasında bir kamçı getirin" buyurur. Derken o nitelikte ve binek için kullanılan bir kamçı getirilir ve ceza onunla tatbik edilir.[787]
Ebû Osman en-Nehdi, Hz. Ömer'in her zaman orta yollu bir kamçı kullandığını, aksi bir kamçıyı kabul etmediğini ifade eder.[788] Düğümlü veya iki-üç uçlu kamçıların kullanılması da caiz değildir."[789]
İslâm hukukçularından Şemsüddın el-İnbânî, çocukların cezalandırılmasında kullanılacak sopanın nitelikleri konusunda şunları söyler:
"Ceza için kullanılacak deynekte şu özelliklerin bulunması gerekir:
aa) Orta büyüklükte olmalıdır,
bb) Ne çok yaş ve ne de çok kuru olmalıdır,
cc) Vurma aleti için muayyen bir tür yoktur. Kamçı, deynek, papuç veya bükülüp sertleştirilen bez parçası dövme aracı olarak kullanılabilir.[790]
b) Vurma Usûlü:
Vurma işinin orta şiddette; ne ağır ne de hafif olması gerekir. Hz. Ömer, bu işle görevli olan birine "Vururken kolunu iyice kaldırma!" demiştir. Bu cümlenin mânâsı, "tüm kuvvetinle vurma" demektir. Fakihler, dövme şeklinin yaralayacak kadar şiddetli olmaması gerektiği konusunda görüş birliğine varmışlardır.[791]
el-İnbani "Risaletü Riyazeti's-Sıbyan" adlı eserinde, çocuğu döverken dikkat edilmesi gereken hususları şöyle sıralar:
aa) Tek bir noktaya vurulmamalı, tüm bedene dağıtılmalıdır.
bb) İki vuruş arasında, öncekinin acısı hafifleyecek kadar bir zaman olmalıdır.
cc) Fazla acıtsın diye tam bir kuvvetle vurmak için kol alabildiğine kaldırılmamalıdır.[792]
Bu ölçü ve kriterler, uygulanan dayak cezasının verimini arttırmak ve eğitimin kalitesini yükseltmek suretiyle çocuğun her bakımdan zirveye ulaşabilmesi için ortaya konulmuştur.[793]
c) Vurma Mekanı:
Vücudun belli bir yerine vurulmaması, aksine her azanın payını alacak şekilde tüm bedene dağıtılması gerekir. Yüz, mahrem yerler ve -Hanefi mezhebine göre baş- bu hükümden istisna edilmiştir; bu uzuvlara vurulması yasaktır. Had cezası tatbik edilmek üzere Hz. Ali'ye bir adam getirildiğinde, cezayı tatbik edecek kimseye şöyle demişti: "Vur ve bedenin her azasının payını ver. Ancak yüz ve mahrem yerlerden sakın!"[794]
Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz (dövülmesi gereken birini) dövdüğü zaman, yüze vurmaktan sakınsın!"[795]
El-Kâbisî, "Ahvalu'l-Müteallimin ve Ahkamu'l-Muallimin ve'l-Müteallimin" adlı eserinde, İbn Sahnun'un ayaklara vurulmasını tercih ettiğini belirtmekte ve şöyle demektedir: "Çocuğun başına veya yüzüne vurmaktan kaçınılmalıdır. Bu yerlere vurmak çok zararlıdır. Bazen beyini tahrip edebilir, bazan da gözü çıkarabilir veya çirkin bir iz bırakabilir. Bundan dolayı sakınmak gerekir. Ayaklara vurmak en emniyetli ve isabetli yoldur."[796] Netice itibariyle, vurulacak en uygun yerin eller ve ayaklar olduğunu söyleyebiliriz.[797]
4. Öfke Halinde Vurulmaz:
Peygamber (s.a.v.), müslümanın öfkelenmemesini ve mümkün olduğu kadar bundan uzak durmasını tavsiye etmiştir. Bir adam kendisine gelerek:
"Bana tavsiyede bulun ya Rasûlallah! " demişti. Bunun üzerine Rasulüllah (s.a.v.):
"Öfkelenme! " buyurarak bunu üç defa tekrarladı.[798]
Öfkenin alameti, çirkin sözler söylemek ve çocuğu kötü bir şekilde nitelemektir. el-Kâbisî gibi eğitimciler, özellikle çocuk çok hata yaptığı zaman, "hayvan", "eşek", "maymun" gibi çirkin sözler söylemeden, ölçülü bir şekilde serzenişte bulunmakla yetinmeyi ve öfkeden uzaklaşmayı tavsiye etmektedir. Çocuğa kızarken çirkin kelimelerin söylenmesi halinde, istiğfar edilmeli ve tekrar aynı duruma düşmekten uzak durulmalıdır. Çünkü o ortam, öfkelenmeye müsait değildir. Peygamber (s.a.v.) öfkeli iken hakimin karar vermesini yasaklamıştır.[799]
Halife Ömer b. Abdilaziz, işlediği suçtan dolayı bir adamın dövülmesini emretmişti. Ceza gerçekleştirileceğinde, Ömerb. Abdilaziz:
"Onu bırakın! " dedi. Sebebi sorulunca da:
"Suçluya karşı kendimde bir öfke gördüm. Öfkeli ve sinirli iken ona ceza vermeyi hoş karşılamadım, " cevabını verdi.
Ebû'l-Hasan diyor ki: Çocukların eğitimini üzerine alan öğretmenin de aynı şekilde hareket etmesi gerekir, öfkeli iken öğrenciye dayak atması, psikolojik bakımdan kendisini rahatlatacak bir yöntem değildir. Çünkü bu, kendi rahatlığını düşünerek müslümanların çocuklarını dövmek demektir. Bunun da adalet değil, zulüm olduğu açıktır.[800]
5. Dayak Esnasında "Allah" Diyen Çocuğa Vurulmaz:
Dayak esnasında, Allah'a iltica ederek O'ndan yardım isteyen ve "Allah" diyen çocuğa vurulmaz. Aşağıda geleceği gibi, bu bir nebevi tavsiyedir. Çünkü o durumda çocuk, artık hatasını anlamış ve kendisini düzeltmesi gerektiğini farketraiştir. Ayrıca o esnada çocuk, dayanamayacağı acı veya psikolojik yıkım yahut şiddetli korkuya maruz kalmış olabilir. Artık öyle iken dövmeye devam edilmesi, bir suç ve bir zulüm sayılır. Aynı zamanda bu, zalim babanın ya da öğretmenin eline düşen zavallı çocuktan kin ve intikam alma sevgisinin bir göstergesidir.
Ebû Said el-Hudrî"den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz hizmetçisini dövdüğü zaman, o Allah'ı anarsa, derhal vurmayı bıraksın!"[801]
Bu noktada bazan "Bunun farkına varan çocuk, zaman zaman bu hususu istismar eder; cezadan kaçıp kurtulmaya gerekçe gösterir ve aynı suçu tekrar işler" şeklinde itiraz gelmektedir. Buna verilecek cevap şudur: Rasûlüllah'ın (s.a.v.) hadisine teslimiyet göstermek, herşeyden mühimdir. Onun sünnetine tabi olmanın bir alternatifi olamaz. Çocuğun Allah'ı zikrederek O'nu yüceltmesi, aynı zamanda döven kimse için de bir nevi tedavi niteliği taşır. Çünkü onun kızgın ve öfkeli durumu, çok daha vahimdir.
Dayak sırasında, çocuğun feryat içinde "Allah" diyen iniltisini duydukça daha da hırslanan ve acımasız olan iman ve karakteri zayıf tiplere bir sözümüz yok! Herşeyden önce bunlar, Rablerine karşı işledikleri kusur ve günahlarını, her an gücü yettiği halde hemen cezalandırmayan mutlak otorite Allah Teâlâ'nın, kendilerine olan hilim ve affinı hatırlamak zorundadır.[802]
Allah'a Şükür Duası (Her Vesile İle Okunacak Nebevî Dualar)
* Salih amellerin, izzet, celâl ve lütfuyla tamamlandığı Allah'a hamdolsun.[803]
* Rabbim! Senin ve celâline senin hâkimiyetinin azametine lâyık olduğu gibi sana hamdolsun.[804]
* Allah'ım! Bizi bağışla ve bize merhamet eyle. Bizden râzî ol ve bizim yaptıklarımızı kabul buyur. Bizi cennete koy ve bizi ateşten kurtar. Bizim bütün işlerimizi düzelt.[805]
* Allah'ım! Bütün işlerimizin sonunu güzel eyle, Dünya zilletinden ve âhiret azabından bizi koru.[806]
* Allah'ım! Ey güzeli açığa çıkaran ve çirkini örten Rabbim! Ey suç karşılığı cezalandırmayan ve perdeyi yırtarak rezil ü rüsvay etmeyen Rabbim! Ey affı büyük ve müsamahası geniş olan Rabbim! Ey rahmeti bol, her gizliden haberdar, her şikâyetin son mercii olan Rabbim! Ey lütfü çok ve haketmeden önce nimetler veren cömert Rabbim! Ey Rabbimiz, ey Efendimiz, ey Mevlâmız ve ey yegane talep mercimiz! Allah'ım! Ben senden, bedenimi ateşle yakmamanı niyaz ediyorum.[807]
* Allah'ım! Senden işlerimde sebat, doğru ve isabetli görüş istiyorum. Senden nimetine karşı şükür, güzel ibadet, doğru konuşan bir dil ve tertemiz bir kalp istiyorum. Bildiğin bütün zararlı varlıkların şerrinden sana sığınıyor, bildiğin bütün hayırları senden istiyor ve bildiğin bütün günahlarımın affinı diliyorum. Çünkü gizlilikleri hakkıyla bilen ancak sensin.[808]
* Allah'ım! (Nüfus ve nüfuz bakımından) bizi artır, eksiltme bizi. Bize lütuf ve ikramda bulun, alçaltına bizi. Bize (nimetlerini) ver, mahrum etme bizi. Bizi gözet, tercih etme başkalarını bize. Bizi memnun et ve bizden râzî ol.[809]
* Allah'ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzel kulluk yapmak hususunda bana yardım et.[810]
* Allah'ım! Beni çok sabreden, çok şükreden, alçak gönüllü ve insanların güvenip saygı gösterdikleri kimselerden eyle?[811]
* Allah'ım Ben senden faydalı ilim istiyor, faydasız ilimden sana sığınıyorum.[812]
* Rabbim! Bana yardım et ve (düşmanına karşı) aleyhime yardım etme. Bana zafer ihsan eyle ve (düşmanıma karşı) aleyhime zafer verme. Düşmanımı cezalandır, beni cezalandırma. Beni doğruya ilet ve bu yolda bana kolaylık ver. Zulüm ve haksızlık yapana karşı bana yardım et. Rabbim! Beni sana çok şürkeden, seni çok zikreden, senden çok korkan, sana itaat eden, boyun eğip tevazu gösteren, sana çok yalvarıp ağlayarak tevbe eden kimse eyle. Rabbim! Benim tevbemi kabul eyle, günahımı yıka, duamı kabul buyur, kalbimi doğru yola ilet, dilimi doğru kıl, hüccetimi (düşmanlarına karşı delilimi) sabit eyle ve kalbimi her türlü kötülükten arındır.[813]
* Allah'ım! Günahlarımı, bilerek ve bilmeyerek işlediğim hatâları bağışla.[814]
* Allah'ım! Her türlü şer ve azaptan korunmak için bir sığınak yaptığın dinimi benim için hayırlı kıl. Rızkımı sağlamaya vâsıta kıldığın dünyamı da varacağım yer olan âhiretimi de benim için hayırlı eyle. Dünya hayatını her iyilik konusunda benim için faydalı ve bereketli kıl. Benim için ölümü hertürlü kötülükten rahat (ve uzak) kıl.[815]
* Allah'ım! Nefsânî arzulardan, fena huy ve amellerden sana sığınıyorum.[816]
* Allah'ım! Korkmayan kalpten, icabet edilmeyen duadan, doymayan nefisten ve fayda vermeyen ilimden sana sığınıyorum, bu dört şeyden sana sığınıyorum.[817]
* Allah'ım! Yaptıklarımın ve henüz yapmadıklarımın şerrinden sana sığınıyorum.[818]
* Allah'ım! Kalbimin katılığından, gafletten, zillet ve meskenetten sana sığınıyorum. Fakirlikten, küfürden, isyandan, gösteriş ve riyadan sana sığınıyorum. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzâm ve diğer kötü hastalıklardan sana sığınıyorum.[819]
* Allah'ım! İbrahim'e İbrahim evlâdına/ümmetine rahmet ettiğin gibi, Muhammed'e ve Muhammed evlâdına/ümmetine de rahmet et. İbrahim'e ve İbrahim evlâdına bereket verdiğin gibi, Mûhammed'e ve Muhammed evlâdına da bereket ver. Şüphesiz övgüye lâyık ve yüce olan sensin.[820]
Îman, Amel Ve Ahlak Konularında Ana Babalar İçin Kırk Hadis
İbn Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
"Herbiriniz birer çobandır ve herbiriniz sürüsünden mes'uldür; Devlet adamı bir çobandır ve yönetimi altındakilerden mes'uldür. Erkek, aile fertlerinin çobanıdır ve onlardan mes'uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır ve çocuklarından mes'uldür. Hizmetçi/işci, efendisinin malının çobanıdır ve ondan mes'uldür. Hâsılı herbiriniz birer çoban ve herbiriniz sürüsünden mes'uldür."[821]
Ebu Hüreyre'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Dünyaya gelen her çocuk ancak (İslâm) fıtratı üzerine doğar. Daha sonra ana babası onu yahûdi, hırıstiyan veya mecûsi yaparlar. Nitekim hayvan yavrusu da organları tam olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik-kesik bir yer görür müsünüz?" Sonra Ebû Hüreyre (r.a.) şu ayeti okumuştur:
"Allah'ın, insanları üzerine yaratmış olduğu fıtrata (yaratma kanununa dön). Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte dosdoğru din budur..."[822]
Ebu Musa'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Kulun çocuğu öldüğü zaman Allah meleklerine:
"Kulumun çocuğunun ruhunu aldınız mı? " der. Onlar:
"Evet," derler. Allah:
"Kulumun gönlünün meyvesini aldınız mı? " der. Onlar:
"Evet," derler. Allah:
"Kulum ne söyledi," der. Onlar:
"Sana hamdetti ve "İnna lillah ve inna ileyhi râciûn" (Biz Allah için varız ve biz O'na döneceğiz) dedi." Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Kulum için cennette bir ev yapın ve adını da "hamd evi" (beytü'1-hamd) koyun."[823]
Mikdâm b. Ma'dikerib'den sağlam bir isnadla rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kendine yedirdiklerin senin için bir sadakadır. Çocuğuna yedirdiklerin senin için bir sadakadır. Eşine yedirdiklerin senin için bir sadakadır. Hizmetçine yedirdiklerin senin için bir sadakadır."[824]
Abdullah b. Mes 'ûd diyor ki:
"Ya Rasulallah! Allah nezdinde en büyük günah nedir? " dedim. O:
"Seni yarattığı halde Allah'a ortak koşmandır," buyurdu. Ben:
"Sonra hangisi?" dedim. O:
"Seninle birlikte yemek yemesinden korkarak çocuğunu öldürmendir," buyurdu. Ben:
"Sonra hangisi?" dedim. O:
"Komşunun zevcesiyle zina etmendir," buyurdu.[825]
Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Davud'un (r.a.) oğlu Süleyman (a.s.):"Ben bir gece mutlaka yüz veya doksan dokuz kadını dolaşacağım. Onların hepsi, Allah yolunda cihad eden bir süvari doğuracak" deyince, arkadaşı ona "İnşaallah de!" dedi. Fakat Süleyman (a.s.) "İnşaallah" demedi. Bunun üzerine onlardan yalnız bir kadın hamile kalıp doğum yaptı. Doğan çocuk da yarım idî. Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer O, "İnşaallah" deseydi, (çocuklar doğar) Allah yolunda süvari olarak hepsi cihad ederlerdi."[826]
Ebu Hafsa'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz çocuk istemeyi ihmal etmesin. Zira kişi, çocuğu olmadığı halde ölürse ismi kesilir/silinir."[827]
Rasûlüllah (s,a.v.), Hz.Aişe'ye
"Ey Aişe! Yumuşak ol. Zira Allah ehl-i beyte hayır istediği zaman, onlara yumuşaklığı gösterir."[828]
İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her ağacın bir meyvesi vardır. Kalbin meyvesi de çocuktur. Çocuğuna merhamet etmeyene Allah merhamet etmez. Allah'a yemin ederim Cennet'e ancak merhametli olanlar girer." Ashab-ı kiram, 'Ya Rasûlallah! Hepimiz merhametliyiz" deyince, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Sizden birinizin merhameti, (sadece) arkadaşına merhametli olması değil, aksine tüm insanlara merhametli olmasıdır."[829]
Mes'ud Ukbe b. el-Bedri (r.a.) anlatıyor; Rasûlüllah'a bir adam gelerek: "Falan imamın uzatması yüzünden ben sabah namazını (cemaatle) kılmaktan geri kalıyorum" dedi. Ben, nasihat esnasında Hz. Peygamber'in o gün ki kadar öfkelendiğini hiç görmemiştim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! İçinizde usandıranlar var. Bundan böyle hanginiz imam olursa (namazı) kısa tutsun. Çünkü arkasında yaşlı, küçük ve ihtiyacı olanlar vardır."[830]
Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İnsan öldüğü zaman (sevap kazanmaya vesile olan) üç ameli kesilmez: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim ve
kendisine dua eden çocuk."[831]
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah, (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Mü'min erkek ve mü'mine kadının kendinde, çocuğunda ve malında bela ve musibet eksik olmaz. Nihayet o günahsız ve hatasız olarak Allah'a kavuşur."[832]
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Buluğa ermemiş üç çocuğu ölen bir müslümanı Allah, çocuklara olan merhameti sebebiyle cennete sokar."[833]
Abdullah b. Amr'dan (r.a.), rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz adaletle hareket edenler, Allah nezdinde nurdan minberler üzerinde olacaklardır. Bunlar, hükümlerinde ve aile fertleri ile mütevellisi oldukları kimseler hakkında âdil davrananlardır."[834]
Ebu Musa (r.a.) anlatıyor:
"Bir oğlan çocuğum dünyaya geldi. Onu alıp Peygamber'e (s.a.v.) götürdüm. Çocuğun adını İbrahim koydu ve hurma ile tahnik[835] yaptı. Bereket dileğinde bulunduktan sonra da çocuğu bana verdi."[836]
Semura'dan gelen bir rivayete göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her oğlan çocuğu akika kurbanı ile rehindir (yani, bir nevi ipotek altındadır ve gereğini yerine getirmeden ondan faydalanamaz). Akika, çocuğun doğumunun yedinci günü kesilir, adı konulur ve başı tıraş edilir."[837]
İbn Abbas'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Çocuklarınızı (n ağzını) ilk olarak kelime-i tevhid; "la ilahe illallah" sözüyle açınız, ölüm anında onlara "la ilahe illallah" sözünü telkin ediniz."[838]
Hz. Ali'den (k.v.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Çocuklarınızı üç haslet üzerine yetiştiriniz: Peygamberinizin sevgisi, ehl-i beytinin sevgisi ve Kur'an tilaveti. Zira Kur'an'ı nakledenler ve ezberleyenler, peygamberler ve seçkin kullarıyla beraber hiçbir gölgenin olmadığı günde Allah'ın arşının gölgesinde olacaklardır."[839]
Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın (r.a.) rivayetine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Yedi yaşında iken çocuklarınıza namaz kılmalarını emrediniz, on yaşında iken de kılmadıkları takdirde dövünüz ve onların yataklarını ayırınız."[840]
Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"Sizden biriniz (dövülmesi gereken birini) dövdüğü zaman, yüze vurmaktan sakınsın. "[841]
Rubeyyi' bint Muavviz anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) Aşûra sabahı Ensar köylerine:
"Oruçlu olarak sabahlayan kimse orucunu tamamlasın. Oruçsuz olarak sabahlayan da o günün geriye kalanını tamamlasın" diye haber gönderdi. Ondan sonra artık biz bu orucu tutmaya ve küçük çocuklarımıza da tutturmaya başladık. Mescide gider, çocuklara yünden yapılmış oyuncaklar edinirdik. Onlardan biri yiyecek için ağladığında, iftar vakti oluncaya kadar bu oyuncağı ona verirdik. "[842]
İbn Abbas'tan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) Ravha'da bir kafile ile karşılaştı ve:
"Siz kimsiniz?" dedi. Onlar:
"Müslümanlarız, dediler ve devam ettiler: Peki ya sen kimsin? "
Peygamber (s.a.v.):
"Ben Rasûlüllah'ım, " buyurdu. Bunun üzerine bir kadın bir çocuğu kaldırarak:
"Bunun için hac var mıdır? " diye sorunca:
"Evet, senin için de bir ecir vardır," cevabını verdi.[843]
Amr b. Şuayb'ın babası vasıtasıyla dedesinden rivayet ettiğine göre bir kadın, kızı ile beraber Rasulüllah'a (s.a.v.) geldi. Kızının kolunda kalın iki altın bilezik vardı. Rasulüllah (s,a.v.) kadına:
"Bunun zekatını veriyor musun? " buyurdu. Kadın:
"Hayır, " dedi. Rasulüllah (s.a.v.):
"Kıyamet gününde Allah'ın onların yerine sana ateşten iki bilezik taktırması hoşuna gider mi? " deyince, kadın hemen onları çıkarıp Peygamber'e (s.a.v.) uzattı ve:
"Bunlar Allah ve Rasulüne aittir, " dedi. [844]
Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki: Rasulüllah (s.a.v.) fitır sadakasını her hür veya köle, küçük veya büyük üzerine bir sâ1 kuru hurma veya bir sâ' arpa olarak farz kıldı.[845]
Sâbit'den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.v.) ensarı ziyaret ederdi. Onların çocuklarına selam verir, başlarını sıvazlar, onlara hayır ve bereket niyazında bulunurdu.
Semura'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasulüllah (s,a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kişinin, çocuğunu edepli yetiştirmesi bir sâ’ sadaka vermesinden daha hayırlıdır." [846]
İbn Abbas'dan rivayet edildiğine göre Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Çocuklara ikramda bulununuz, onları güzel terbiye ediniz."[847]
Ubâde b. es-Sâmit de Rasulüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Yaşlı ve büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize merhamet etmeyen ve âlimlerimizin kadr u kıymetini bilmeyen benim ümmetimden değildir."[848]
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Kim bir çocuğa "Buraya gel, sana birşey vereceğim" der de, sonra vermezse bir yalan (günahı) yazılır."[849]
Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Peygamber (s.a.v.) Hz. Ali'nin oğlu Hasan'ı öpmüştü. Derken Akra' b. Habis:
"Benim on çocuğum var, onlardan hiçbirisini öpmedim, " dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a v)
"Merhamet etmeyene merhamet edilmez, " buyurdu.[850]
Ebu Süfyân anlatıyor: Muâviye'nin yanına varmıştım. Sırt üstü yatmış, göğsünde bir oğlan veya kız çocuğu vardı ona okşayıcı sözler söylüyordu. Ben: "Ey mü'minlerin emiri! Bunu kendinden uzaklaştır!" dedim. Bunun üzerine o şöyle dedi" Ben Rasûlüllah'ın (s.a.v.) "Kimin bir çocuğu varsa, onunla eğlensin/oynaşsın" buyurduğunu işitim.[851]
Sehl'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ben ve yetime bakan cennette şöyleyiz." Peygamber (s.a.v.) orta ve işaret parmaklarını göstererek aralarını ayırdı.[852]
Amr b. Şuayb'ın dedesinden rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) halka konuşma yaptı ve şöyle buyurdu:
"Dikkat edin! Kim malı olan bir yetimin velisi olursa, o malda ticaret yapsın. Onu zekatın yiyip tüketmesine bırakmasın."[853]
Avf b. Mâlik'ten rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ben ve yanakları moraran -kocasından dul kalıp çocuğuna sabreden (darlık ve sıkıntılara tahammül ederek evlenmeyen)- kadın cennette şu iki parmak gibiyiz; birbirimize yakınız."[854]
Ebu Saîd el-Hudrî'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kimin üç kızı veya kızkardeşi yahut iki kızı veya iki kızkardeşi olur da onlara iyi davranır ve Allah'tan korkarsa, ona cennet vardır."[855]
"Bir kimsenin kız çocuğu olur da, onu toprağa gömmez, onu küçümsemez ve oğlan çocuğunu ona tercih etmezse, Allah o kimseyi cennete sokar."
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça iman etmiş olmaz."[856]
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Başkalarının hanımları karşısında/konusunda siz iffetli olun ki, sizin hanımlarınız da iffetli olsunlar. Ana-babalarınıza iyi muamele edin ki çocuklarınız da size iyi davransınlar, işlediği bir suç veya hatadan dolayı -haklı veya haksız- özür dilemek üzere yanına kardeşi gelen bir kimse, onun mazeretini kabul etsin. Eğer böyle yapmazsa, (cennette) havuzun başında yânıma gelemeyecektir."[857]
Vasile b. Eska'dan (r.a) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) Osman b. Maz'un'a gitmişti. Osman'ın yanında küçük bir oğlan çocuğu vardı ve onu öpüyordu. Peygamber (s.a.v.) ona:
"Çocuk senin mi?" diye sordu. Osman:
"Evet," dedi. Peygamber (s.a.v.):
"Onu seviyor musun ey Osman?" diye sordu. O:
"Evet, vallahi ya Rasulallah onu seviyorum," cevabını verdi. Peygamber (s.a.v.):
"Ona olan sevgini arttırayım mı? " diye sordu. O:
"Evet, anam-babam sana feda olsun! " cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kim, kendi neslinden küçük bir çocuğu razı oluncaya kadar memnun ederse, Allah da onu kıyamet günü razı oluncaya kadar memnun eder."[858]
Muaz (r.a.) diyor ki: Peygamber (s.a.v.) bana on şeyi emretmiştir:
1. Öldürülsen veya yakılsan bile, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşma.
2. Ailenden ve malından ayrılmanı emretseler bile, ana babana isyan etme.
3. Kasden (şer'î bir mazeret olmaksızın) farz namazı asla terketme. Kim onu kasden terkederse, Allah'ın himayesi ondan uzak olur.
4. Asla içki içme. Çünkü o, her kötülüğün başıdır.
5. Günah işlemekten sakın. Çünkü onun yüzünden Allah'ın gazabı iner.
6. İnsanlar helak olsa bile, savaş meydanından firar etmekten sakın.
7. Sen de içlerinde iken insanlara ölüm gelirse, sebat et.
8. Mal varlığından ailene-efradına yedir ve harca.
9. Aile efradından terbiye (ve disiplini sağlamak) için sopanı kaldırma (yani, görebilecekleri bir yere koy.)
10. Aile efradını Allah ile korkut![859]
İman, Amel Ve Ahlak Konularında Çocuklar İçin Kırk Hadis
Hz. Ali'den (k.v.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a,v) şöyle buyurmuştur:
"Çocuklarınızı üç haslet üzerine yetiştiriniz. Peygamberinizin sevgisi, ehl-i beytinin sevgisi ve Kur'an tilaveti. Zira Kur'an'ı nakledenler ve ezberleyenler, peygamberler ve seçkin kullarıyla beraber hiçbir gölgenin olmadığı günde Allah'ın arşının gölgesinde olacaklardır."[860]
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre de bir adam, Rasûlullah'a (s.a.v.)
"Kıyamet ne zaman (kopacak)?" sualini sormuştu. Rasûlullah (s.a.v.) "Kıyamet için ne hazırladın?" deyince, adam "Hiçbir şey. Ancak ben Allah ve Rasulünü seviyorum" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) "sen sevdiklerinle berabersin." buyurdu.
Enes der ki: "Ben Peygamberi (s.a.v.), Ebu Bekir'i ve Ömer'i seviyorum. Onları sevmekle onlarla beraber olacağımı umuyorum."[861]
İbn Abbas der ki: Peygamber (s.a.v.) helaya girmişti. Ben de hemen abdest suyunu (hazırlayıp) yanına koymuştum. Bunun üzerine: "Bunu kim koydu?" buyurdu. Kendisine durum anlatılınca, "Allah'ım! Onu (İbn Abbas'ı) dinde derin anlayış (fekâhet) sahibi kıl" buyurdu.[862]
Hz. Ali'nin oğlu Hasan'a (r.a.) Rasûlullah'tan (s.a.v.) neyi ezberlediği sorulunca şu cevabı vermiştir: Rasûlullah'tan (s.a.v.) şunu ezberledim:
"Seni şüpheye düşüren şeyi bırak da düşürmeyene bak. Çünkü doğruluk rahatlıktır; sükun ve emniyettir. Yalan ise şüphedir."[863]
Semura b. Cündeb (r.a.) diyor ki:
"Rasûlüllah'ın (s.a.v.) zamanında ben bir çocuktum ve O'ndan duyduklarımı ezberliyordum. Orada benim konuşmama engel olan şey, sadece benden daha yaşlı insanların bulunmasıydı." [864]
Enes b. Malik (r.a.) diyor ki:
"Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bir terzi çocuğun yanına girmiştik. Çocuk, Peygamber'e (s.a.v.) içerisinde tirit olan bir tabak sundu. Tiritin üzerinde kabak da bulunuyordu. Çocuk işine yöneldi. Derken Peygamber (s.a.v.) kabağı araştırmaya başladı. Bunu görünce ben de kabağı araştırmaya ve onu Peygamber'in (s.a.v.) önüne koymaya başladım. O zamandan beri ben kabağı hâlâ sevmekteyim."[865]
İbn Abbas (r.a.) der ki:
Birgün Peygamber'in (s.a.v.) terkisinde idim. Şöyle buyurdu: "Yavrum! Sana birkaç söz öğreteyim: (Emir ve yasaklara riayet etmek suretiyle) Allah'ı gözet ki, Allah da seni gözetsin. Allah'ı gözet ki, O'nu karşında bulasın, istediğin zaman Allah'tan iste. Yardım dilediğin zaman Allah'tan dile. Şunu bil ki, bütün insanlar toplanıp sana bir fayda sağlamaya çalışsalar, Allah'ın sana takdir ettiği kadar fayda sağlayabilirler. Onlar sana bir zarar vermek üzere biraraya gelseler, Allah'ın sana takdir ettiği kadar zarar verebilirler. Kalemler (olacak şeyleri yazdıktan sonra) kaldırılmış, sahifeler de (üzerindeki yazılar tamamlanmış olup) kurumuştur."
Hadisin başka bir rivayetinde şu ziyade bulunmaktadır:
"Allah'ı gözet ki, O'nu önünde bulasın. Bol ve geniş zamanında kendini Allah'a tanıt ve sevdir ki, O da seni sıkıntı durumunda tanısın. Şunu bil ki, başına gelmeyecek olan şey sana isabet edecek değildir. Sana isabet edecek olan şeyden de kurtulacak değilsin. Bil ki, yardım sabırla, ferahlık üzüntüyle beraberdir. Her zorluğun yanında mutlaka bir de kolaylık vardır."[866]
Enes b. Malik anlatıyor:
Eslem kabilesinden bir genç:
"Ya Rasûlallah! Ben gazâ etmek, cihada çıkmak istiyorum ama yanımda teçhizatım yok," demişti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Falana git! Teçhizatını alarak hazırlanmıştı da hasta olmuştu," buyurdu. O da giderek:
"Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sana selamı var, teçhizatını bana vermeni söylüyor!" dedi. O da:
"Ey hanım! Teçhizatımı buna ver, ondan hiçbir şeyi esirgeme! Vallahi bîrşey esirgemezsen onda bizim için bereket olur," dedi.[867]
Ümame'den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kendisine ölüm gelinceye kadar ibadet içinde yetişen ve büyüyen kimseye Allah doksandokuz sıddîk sevabı verir."[868]
Hasan b. Ali (r.a.) diyor ki: Rasulüllah (s.a.v.) vitir namazında (vitrin kunutunda) okumak üzere bana şu sözleri öğretti:
"Allahümme'hdinî fîmen hedeyte ve âfinî fîmen âfeyte ve tevellenî fîmen tevelleyte ve bârik lî fîmâ a'teyte ve kını şerra ma kadayte, fe inneke takdî ve lâ yukdâ aleyke ve innehû lâ yuzillü men vâleyte, tebarekte Rabbena ve teâleyt.
Allah'ım! Hidayete ilettiklerin içerisinde beni de hidayete ilet. Afiyet verdiklerin arasında bana da afiyet ver. Gözettiklerin içinde beni de gözet. Verdiğin şeylerde benim için bereket kıl. Takdir buyurduğun şeylerin şerrinden beni koru. Şüphesiz sen takdir edersin. Senin takdirine karşı gelinmez ve sana hükmedilemez. Senin sevip gözettiğin kimse alçalmaz (zelil olmaz). Rabbimiz, senin hayır ve ihsanın boldur. Sen, zâtına layık olmayan şeylerden münezzehsin."[869]
Enes'ten (r.a.) rivayet edilmiştir: Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Yavrucuğum! Namazda sağa-sola dönmekten/etrafa bakınmaktan sakın. Çünkü namazda böyle yapmak helaktir; namazın sevap ve faziletini yok eder. Eğer mutlaka yapmak gerekiyorsa, farzda değil nafilede yap."
Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın (r.a.) rivayetine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Yedi yaşında iken çocuklarınıza namaz kılmalarını emrediniz, on yaşında iken de kılmadıkları takdirde dövünüz ve onların yataklarını ayırınız."[870]
İbn Ömer (r.a.) diyor ki: Bir çocuk Rasulüllah'a gelerek:
"Ya Rasulallah! Ben hac yapmak istiyorum," dedi.
Rasûlüllah onunla birlikte yürüdü ve şöyle buyurdu:
"Yavrum! Allah azığını takva kılsın, seni iyiye yöneltsin ve kederini gidersin. "
Derken, çocuk (tekrar) Rasulüllah'a dönüp gelince:
"Yavrum! Allah haccını kabul eylesin, günahını affeylesin ve harcadıklarını tekrar ihsan buyursun," dedi.
Sabit, Enes'in (r.a.) şöyle dediğini nakletmektedir: Birgün ben Rasûlüllah'ın (s.a.v.) (bir haceti için) hizmetine koşmuştum. Sonra işimi bitirince (içimden) "Peygamber (s.a.v.) kaylûle (öğle) uykusundadır" diyerek oyun oynayan çocukların yanına gittim. Ben onların oyununa bakarken Rasûlüllah (s,a.v.) geldi ve oyun oynayan çocuklara selam verdi. Derken beni çağırdı ve bir haceti için gönderdi. Ben de gittim. Rasûlüllah (s.a.v.) bir gölgede oturdu. Nihayet ben O'nun huzuruna geldim. Anamın yanına dönmekte gecikmiştim. Yanına gittiğimde anam:
"Niye geciktin? " diye sordu. Ben:
"Rasûlüllah (s.a.v.) beni bir haceti için göndermişti, " dedim. Anam:
"Hacet neydi? " diye sordu. Bunun üzerine ben:
"O, Rasulüllah'ın bir sırrıdır," dedim. Anam:
"O halde Rasulüllah'ın (s.a.v.) sırrını muhafaza et! " dedi.
Sabit der ki: Enes bana: "Eğer onu birisine söyleyecek olsaydım, onu sana söylerdim ey Sabit!" dedi.[871] Enes'den gelen rivayette de Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Yavrucuğum! Aile efradının yanına vardığında selam ver ki, bu senin ve ailen için bereket olsun.[872]
Abdullah b. Ömer (r.a.) der ki:
Rasulüllah (s.a.v.) fitır sadakasını her hür veya köle, küçük veya büyük üzerine bir sâ' kuru hurma veya bir sâ' arpa olarak farz kıldı.[873]
Cerir b. Abdillâh (r.a.) Rasulüllah'dan (s.a.v.) şu hadisi işittiğini söylemiştir:
"Yumuşaklıktan mahrum olan kimse, bütün hayırdan mahrum olur."[874]
Enes (r.a.) anlatıyor: Peygamber'e (s.a.v.) hizmet eden yahudi bir çocuk vardı. Derken hastalandı. Ziyaret etmek üzere Peygamber (s.a.v.) ona gitti. Başucunda oturan Peygamber (s.a.v.) ona:
"Müslüman ol! " dedi. Çocuk hemen yanındaki babasına baktı ve babası:
"Ebu'l-Kâsım'a itaat et!" dedi. Çocuk derhal İslam'ı kabul etti. Peygamber de (s.a.v.) çıkarken şöyle diyordu:
"Onu ateşten kurtaran Allah'a hamdolsun! "[875]
Amr b. Hüreys'in rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) Abdullah b. Ca'fer'e uğramıştı. O da bir çocuk olarak alış-veriş yapıyordu. Rasulüllah (s.a.v.):
"Allah'ım! Onun alış-verişini bereketli kıl!" buyurdu.[876]
Enes (r.a.) der ki:
"Rasulüllah (s.a.v.) huy ve ahlâk bakımından insanların en güzeli idi. Benim sütten kesilmiş Ebu Umeyr adında bir kardeşim vardı. Peygamber (s.a.v.) bize geldiğinde: "Ey Ebu Umeyr! Ne yaptı nuğayr!" derdi. Nuğayr, kardeşimin oynayıp durduğu bir kuş idi. Peygamber (s.a.v.) evimizde iken bazen namaz vakti gelirdi. O hemen altındaki yaygının süpürülüp üzerine su serpilmesini emrederdi. Sonra namaza durur, biz de arkasında dururduk ve bize namaz kıldırırdı. "[877]
Saîd b; el-As'in rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) yanında bir oğlu olan adam gördü. Rasûlüllah (s.a.v.) çocuğa:
"Bu kimdir?" dedi. Çocuk:
" Babamdır," cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
" O halde onun önünde yürüme, onun hoşlanmayacağı ve karşı çıkacağı birşey yapma, ondan önce oturma ve onu adıyla çağırma!"[879]
Şu haber de Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edilmiştir;
"Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir. Kul der ki: Ey Rabbim! Bu sevap nereden geldi? Cenab-ı Hak da ona şöyle der: "Çocuğun senin için dua etti, istiğfarda bulundu." [880]
İbn Abbas'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Baba çocuğuna bakar da çocuk onu sevindirirse, çocuğa bir köleyi azat etme sevabı verilir." Denildi ki 'Ya Rasûlallah! üçyüz altmış defa bakarsa ne olur?" Bunun üzerine Peygamber (s.a.v,): "Allahu Ekber (Allah herşeyden daha büyüktür)" buyurdu.[881]
Ubâde b. es-Sâmit de Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Yaşlı ve büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize merhamet etmeyen ve âlimlerimizin kadr u kıymetini bilmeyen benim ümmetimden değildir."[882]
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kardeşine bir demir parçasını gösteren kimseye, onu bırakıncaya kadar melekler lanet eder. İsterse ana baba bir kardeş olsun." [883]
Abdullah b. Büsr'un rivayetine göre Rasûlüllah (s.a.v.) izin istemek üzere kapıya geldiği zaman, yüzünü kapıya çevirmezdi. Sağ veya sol yanını çevirirdi. Kendisine izin verilirse girer, aksi halde geri dönerdi. [884]
Ömer b. Ebî Seleme (r.a.) anlatıyor: Ben Rasûlüllah'ın (s.a.v.) eğitim ve gözetimi altında henüz bir çocuktum. Elim yemek kabının içinde dolaşıyordu. Bunun üzerine bana: "Ey çocuk! Besmele çek, sağ elinle ve önünden ye!" buyurdu. Artık ondan sonra hep öyle yedim.[885]
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır;
"Kim bir çocuğa "Buraya gel, sana birşey vereceğim" der de, sonra vermezse bir yalan (günahı) yazılır."[886]
Enes (r.a.), Rasûlüllah'in (s.a.v.) kendisine şöyle dediğini rivayet eder:
"Yavrucuğum! Hiçbir kimseye kin ve düşmanlığın olmadığı halde sabahlama ve akşamlama imkanın varsa, bunu yap! Yavrucuğum! Bu benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi hayata geçirirse, gerçekten beni ihya etmiş olur. Beni ihya eden kimse de benimle birlikte cennette olur."[887]
Enes b. Malik (r.a.) anlatıyor:
"Peygamber'e (s.a.v.) on sene hizmet ettim. Vallahi bana asla "öf bile demedi. Yine herhangi bir şey için "Niçin böyle yaptın? Şöyle yapsaydın!" demedi."[888]
Müslim'in rivayetine göre de Enes şöyle söyler:
Peygamber (s.a.v.) ahlâk bakımından insanların en güzeli idi. Birgün beni bir hacet için göndermişti. Ben: "Vallahi, gitmiyorum" dedim. Oysa içimden Peygamber'in (s.a.v.) bana emrettiği işe gitmek istiyordum. Derken dışarı çıktım. Nihayet çarşıda oyun oynayan çocuklara uğradım. Aniden Rasûlüllah (s.a.v.) arkamdan ensemi tutuverdi. Hemen O'na baktım, gülüyordu. O:
"Enescik! Sana emrettiğim yere gittin mi?" dedi. Ben:
"Evet, gidiyorum ya Rasûlallah!" dedim.
Enes der ki: Vallahi O'na dokuz sene hizmet ettim. Yaptığım birşey için "Şöyle şöyle yapsaydın!" dediğini bilmiyorum.[889]
c) Ebu Saîd el-Hudrî'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kimin üç kızı veya kızkardeşi yahut iki kızı veya iki kızkardeşi olurda onlara iyi davranır ve Allah'tan korkarsa, ona cennet vardır."[890]
Ebu Hüreyre'nin (r.a.) rivayetine göre, Rasûlüllah'a (s.a.v.) ilk meyve getirilir ve "Allah'ım! Bize memleketimizde, meyvelerimizde ve ölçeğimizde bereket üstüne bereket ver!" der, sonra o meyveyi orada bulunan en küçük çocuğa verirdi.[891]
a) Sehl'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ben ve yetime bakan cennette şöyleyiz." Peygamber (s.a.v.) orta ve işaret parmaklarım göstererek aralarını ayırdı."[892]
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça iman etmiş olmaz."[893]
Zeyd b. Sabit diyor ki: Medine'de beni Rasulüllah'a (s.a.v.) getirerek:
"Yâ Rasûlallah! Neccâr oğullarından olan bu çocuk Kur'an'dan onyedi sure okumaktadır, dediler. Ben de Ra-sulüllah'a okudum. O, okuyuşumu beğendi ve şöyle buyurdu: "Ey Zeyd! Benim için yahudilerin yazısını öğren. Çünki vallahi ben yazışmalarım konusunda yahudilere güvenmiyorum." Ben de derhal onların (dil ve) yazısını (Süryaniceyi) onbeş gün içinde çok iyi bir şekilde öğrendim. Artık Rasûlüllah (s.a.v.) Yahudilere mektup yazacak olsa yazıyor ve onlardan gelen mektupları okuyordum.[894]
İbn Abbas'tan (r.a.) rivayet edilmiştir:
"Her şeytan, (yılan ve akrep gibi) zehirli haşerattan ve dokunan her kötü gözden Allah'ın mükemmel olan kelimelerine (Kur'an ayetlerine, Allah'ın isim ve sıfatlarına) sığınırım" duasını okur ve "Babanız İbrahim de İsmaîl ile İshak'a yaptığı bu duâ ile Allah'a sığınırdı" derdi.[895]
Abdullah b. Hârîs (r.a.) anlatıyor:
Rasûlüllah (s.a.v.) Abbas'ın çocukları Abdullah'ı, Ubeydullah'ı ve Kesir'i yanyana getirir ve şöyle derdi: "Kim önce koşup bana gelirse ona şu kadar ödül var!" Çocuklar da koşarak gelirler; kimi Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sırtına, kimi göğsüne çıkmaya çalışırdı. O da onları öper ve kucaklardı." [896]
Abdullah b. Abbâs diyor ki:
Fadl b. Abbâs Rasûlüllah'ın (s.a.v.) terkisinde idi. Derken Hasamdan bir kadın fetva sormak üzere Rasûlüllah'a (s.a.v.) geldi. Fadl kadına, kadın da Fadl'a bakmaya başladı. Bunun üzerine hemen Rasûlüllah (s.a.v.) Fadl'ın yüzünü öbür tarafa çevirmeye başladı.[897]
Ebu Ümame'den rivayet edildiğine göre Kureyş'ten bir genç Peygamber'e (s.a.v.) gelerek:
"Ya Rasûlallah! Zina etmeme izin ver!" dedi. Orada bulunanlar gence yöneldiler ve seslerini yükselterek ona olan tepkilerini belirttiler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Onu bana yaklaştırın," buyurdu. O da yaklaştı ve aralarında şu konuşma geçti:
Peygamber (s.a.v.):
"Böyle birşeyi anan için arzu eder misin?" Genç:
"Hayır, vallahi. Allah beni sana feda eylesin!" Peygamber (s.a.v.):
"Hiçbir insan da böyle birşeyi anası için istemez. Peki ya kızın için bunu arzu eder misin?" Genç:
"Hayır, vallahi ya Rasûlallah! Allah beni sana feda eylesin." Peygamber (s.a.v.):
"Hiçbir insan da kendi kızı için böyle birşey arzu edemez. Peki ya halan için bunu ister misin?" Genç:
"Hayır, vallahi ya Rasûlallah! Allah beni sana feda eylesin." Peygamber (s.a.v.):
"Hiçbir insan da halası için böyle birşeyi arzu edemez. Peki ya teyzen için bunu ister misin?" Genç:
"Hayır, vallahi ya Rasûlallah! Allah beni sana feda eylesin." Peygamber (s.a.v.):
"Hiçbir insan da teyzesi için böyle birşeyi arzu edemez," dedi.
Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) elini gencin üzerine koyarak şu duayı yaptı: "Allahım! Bu gencin günahını bağışla, kalbini tertemiz eyle, iffet ve namusunu muhafaza eyle!" Râvi diyor ki: "Artık o günden sonra o genç hiçbir şeye dönüp bakmadı; en nefret ettiği şey zina oldu." [898]
[752] Hadis için bkz. Dn. 441.
[753] Kâsânî, Bedaiu's-Sanaî1, VII, 63. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 368.
[755] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 369.
[756] Ibn Mâce, Cihad, 13; Ahmed b. Hanbel, V, 295.
[757] Buhârî, Zekat, 61, Cihad, 188; Darimî, Zekat, 16; Ahmedb. Hanbel, II, 409.
[758] Buhârî, Edeb, 111; Müslim, Fedâil, 70; Dârimî, Isti'zân, 65; Ahmed b. Hanbel, III, 107,
[759] Hadisi Tayalisî rivayet etmiştir.
[760] Tirmizî, Vitir, 338; Ibn Huzeyme, Sahih, II, 152.
[761] Buhârî, Nikah, 33; Ibn Mâce, Nikah, 57; Ahmed b. Hanbel, III, 368.
[762] Bkz. Dn. 628.
[763] Tirmizî, Salât, 66; Ibn Mâce, İmamet, 4; Ahmed b. Hanbel, IV, 85.
[764] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 370-372.
[765] Ebû Dâvud, Taharet, 72; Ibn Mâce, Zebaih, 6.
[767] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 373.
[768] Buharı, el-Edebül-Müfred, II, 656.
[769] Abdurrezzak ve Taberâninin rivayet ettiği bu hadis hasendir. Bkz. Sahîhul-Cami'l, Hadis No: 4022.
[770] Bkz. Dn. 820
[771] Hadis sahihtir. Bkz. Sahîhul-Cami1, Hadis No: 4021.
[772] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 373.
[773] Nevevî, Ezkâr. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 373.
[774] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 374.
[775] Ebû Dâvud, Salât, 26. Hadisin isnadı hasendir. Bkz. Camiu'l-Usûl, V, 187.
[776] Muhammed el-Makdisî, el-Âdâbu'ş-Şer’iyye ve'l-Mİnahu'l-Mer'iyye, 1,506.
[777] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 374-375.
[778] Buhârî, el-Edebül-Müfred.
[779] Abdurrezzak, Musannef, VII, 413.
[780] Ibn Hacer, Fethül-Barî, XV, 191.
[781] er-Ravdül-Unf, I, 272.
[782] Benzert, Kuzey Afrika'da bir şehirdir. Bkz. Hamevî, Mu'cemul-Buldân, ), 592. (Çev.)
[783] Muhammed Htdır Hüseyin, Kitabu'r-Rıhlât, s. 51.
[784] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 375-376.
[785] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 376-377.
[786] Nûr, 24/2.
[787] Rivayetisin bkz. Abdurrezzak, Musannef, VII, 369.
[788] Bkz. Abdurrezzak, a.g.e., VI!, 369; Cessas, Ahkâmu'l-Kur'an, III, 322; Beyhakî, Sünen, Vüt, 326.
[789] Mevdûdî, Tefsiru Sûreti'n-Nûr, s. 73.
[790] et-Terbiye fi'l-İslâm, s. 135. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 377-378.
[791] A.g.e., s. 135; Mevdûdî, ag.e., s. 73.
[792] Bkz. Cessâs, Ahkâmul-Kur'an, 111,322; Ibnû'l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur'an, II, 84.
[793] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 378.
[794] Cessâs, a.g.e., II, 322.
[795] Ebû Dâvud, Hudûd, 38.
[796] et-Terbiye fi'l-İslâm, s. 270.
[797] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 376-379.
[798] Buhârî, Edeb, 76;Tirmizî, Birr, 73; Muvatta', Husnu'l-Huluk, 11; Ahmed b. Hanbel, 11,175.
[799] Buhârî, Ahkâm, 13; Müslim, Akdiye, 16; Ebû Dâvud, Akdiye, 9; Tirmizî, Ahkâm, 7; Nesaî, Kudât, 32; Ibn Mâce, Ahkâm, 4; Ahmed b. Hanbel, V, 36.
[800] Bkz. et-Terbiye fi'l-İslâm, s. 270. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 379.
[801] Tirmizî.
[802] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 380.
[803] Hadisi Hâkim rivayet etmiş ve sahih olduğunu ifade etmiştir.
[804] Ibn Mâca, Edeb, 55.
[805] Ibn Mâce, Duâ, 2.
[806] Hadisi Ibn Htbbân rivayet etmiş ve sahih olduğnu ifade etmiştir.
[807] Hâkim'in Müstedrek'te sahih senedle rivayet ettiği bu duâ, Cebrail vasıtasıyla Yüce Allah'tan peygamber'e (s.a.v.) hediye olarak getirilmiştir.
[808] Tirmizî, Duâ, 22. Hadisi Ibn Hıbbân da rivayet etmiş ve sahih olduğnu ifade etmiştir.
[809] Tirmizî, Tefsir, 23.
[810] Ebû Dâvûd, Vitr, 26; Nesâi, Sehv, 60; Ahmed b. Hanbel, II, 299.
[811] Hadisi hasen isnâdla Bezzâr rivayet etmiştir.
[812] Hadisi İbn Hıbban rivayet etmiş ve sahih olduğnu ifade etmiştir.
[813] Ebû Dâvûd, Vitr, 25; Tirmizî, Duâ, 113. Ibn Mâce, Duâ, 2.
[814] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[816] Tirmizî, Duâ, 10. Hadisi Ibn Hıbbân da rivayet etmiş ve sahih olduğunu ifâde etmiştir.
[817] Tirmizî, Duâ, 68. Hadisi Ibn Ebû Şeybe ve Hâkim de -sahih sened ife- rivayet etmiştir.
[818] Müslim, Zikr, 18.
[819] Hadisi Ibn Hıbbân ve Taberânî rivayet etmiştir.
[820] Buharî, Deavât, 31, 32; Müslim, Salât, 65; Tirmizî, Vitr, 20; Nesâi, Sehv, 49; Ibn Mâce, İkâmet, 25; Dârimî, Salât, 85; Muvatta1, Sefer, 66; Ahmed b. Hanbel, 1,162. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 381-383.
[821] Buhârî, Nikah, 81; Müslim, İmaret, 20; Ebu Davud, İmaret, 1; Tirmizî, Cihad, 27; Ahmed, Mûsned, II, 5.
[822] Rûm, 30/30. Hadis için bkz. Buhârî, Tefsir (sûre 30), 1; Ebu Davud, Sünnet, 17; Muvatta, Cenaiz, 53; Ahmed b. Hanbel, II, 233.
[823] Tirmizî, Cenaiz, 36; Ahmed b. Hanbel, fV, 415.
[824] Ahmed b. Hanbel, IV, 13,132.
[825] Buharî, edeb, 20; Müslim, İman, 141; Ebu Davud, talâk, 50; Nesaî, tahrim, 4; Ahmed b. Hanbel, I/3S0
[826] Buharî, Nikah, 119; Müslim, Eyman, 22-25; Tirmizî, Nüzür, 7; Neseî, Eyman, 43; Ahmed b. Hanbel, U, 275.
[827] Taberâni'nin rivayet ettiği bu hasen hadis için bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid IV, ?58; Ken-zu'I-Ummâl,XVI,281.
[828] Ahmed b. Hanbel, VI, 71.
[829] Hadisi Bezzar rivayet etmiştir.
[830] Buhârî, Ezan, 62; Müslim, Salât, 1B3;Tirmizî, Salât, 61; Nesaî, İmamet, 35; Ibn Mace, İkamet, 48; Dârimî, Salât, 46; Muvatta; Cemaat, 13; Ahmed b. Hanbel, H, 256.
[831] Müslim, Vasiyyet, 14; Ebu Davud, Vasâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36; Nesai, Vasâyâ, 8; Ahmed b. Hanbel, II, 316.
[832] Tirmizî, Zühd, 57. Mâlik'in de benzer bir rivayeti bulunmaktadır.
[833] Buhârî, Cenaiz, 6; Ibn Mâce, Cenaiz, 57; Nesaî, Cenaiz, 25; Ahmed b. Hanbel, 1,375.
[834] Müslim, İmaret, 18; Nesâi, Âdâbu'l-Kudât, 1; Ahmed b. Hanbel, II, 160.
[835] Tahnik: Dr. Faruk Mûsâhif, "İslâm'ın çocuk gıdasına/beslenmesine gösterdiği ihtimam" başlıklı makalesinde (bkz. Mecelletü'l-Ümmeti'l-Katariyye, sayı: 50), "tahnik hadisi" üzerine şunları söyler: "Bütün ölçü ve miktarlarıyla tahnik, Hz. Peygamber'in tıpla ilgili bir mucizesidir ki, insanlık bunun hedef ve hikmetini anlamak için ondört asır beklemiştir. Tıp araştırmaları şimdi, şu iki durumun olması halinde özellikle yeni doğan ve süt emen küçük çocukların ölüm tehlikesi geçirebileceklerini ortaya koymuştur: 1. Açlık sebebiyle kandaki şeker oranının eksilmesi, 2. Soğuk hava ile karşılaşmaları halinde, çocukların vücutlarının ıs derecelerinin düşmesi.
[836] Buhârî, Akika, 1; Müslim, Âdab, 24.
[837] Ebu Davud, Edâhî, 21; Tirmizî, Edâhî, 21; Nesaî, Akika, 5; Ibn Mâce, Zebaih, 1; Dârimî, Edâhi, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 8.
[838] Hadisi Hâkim rivayet etmiştir.
[839] Taberânî ve Ibnu'n-Neccârın rivayet ettiği bu hadis İçin bkz. Münâvî, Feydu'l-Kadir, I. 226. Münâvî, hadisin zayıf olduğunu söylemektedir.
[840] Ebu Davud, Salât, 26. Hadisin isnadı hasendir. Bkz. Camiul-Usûl, V. 187.
[841] Ebû Dâvud, Hudûd, 38.
[842] Buharî, Savm, 47; Müslim, Siyam, 136.
[843] Müslim, Hac, 409; Ebu Davud, Menâsik, 7; Nesâî, Menasik, 15; Muvatta', Hac, 79.
[844] Ebu Dâvud, Zekat, 4; Neseî, Zekat, 19.
[845] Buhârî, Zekat, 70; Müslim, Zekat, 13; Ebu Dâvud, Zekat, 20; Dârekutnî, Sünen, II. 150.)
[846] Hadis zayıftır. Bkz. Elbânî, Daîfu'l-Câmi", Hadis No: 4645; Silsiletû'l-Ehâdis ed-Daîfe, Hadis No: 1887. Tirmizî de "garib hadis" olduğunu, ravilerinden Kûfe'li Nâsıh b. Alâ'nın hadisçitere göre kuvvetli olmadığını ve bu hadisin sadece bu tarik ile maruf olduğunu söylemiştir. Bkz. Câmiu'l-Usûl, 1,416.
[847] İbn Mâce, Edeb, 3.
[848] Tirmizî, Birr, 73; Ahmed b. Hanbel, V, 323.
[849] Ahmed b. Hanbel, II, 452.
[850] Buhârî, Edeb, 18,27; Müslim, Fedail, 65; Ebû Dâvûd, Edeb, 145; Tirmizî, Birr, 12; Ahmed b. Hanbel, II, 228.
[851] Deylemî ve Ibn Asâkir'in rivayet ettiği bu hadisin senedi zayıftır. Bkz. Daîfu'l-Câmi', Hadis No: 5812.
[852] Buhârî, Edeb, 24.
[853] Tirmizî, Zekat, 15.
[854] Buhârî, el-Edebûl-Mûfred, Hadis No: 141. Ebû Dâvûd (bkz. Edeb, 121) ziyade olarak şu rivayeti verir: "Yetimleri bûyûyûnceye veya ölünceye kadar kendisini onlara vakfeden, kocasından dul kalan mevki sahibi ve güzel bir kadın." Böyle bir kadın, sözkonusu hadisin müjdesine muhataptır, demektir. -Çeviren.-
[855] Tirmizî, Birr, 13; Ebû Dâvûd, Edeb, 122; Ahmed b. Hanbel, III, 42. Ebû Davud'un rivayetinde "...onları terbiye eder, iyi davranır ve evlendirirse cennete girer" şeklindedir. Başka bir rivayette de "...onlara sabır ve tahammül gösterirse..." şeklinde ifade edilmiştir.
[856] Buhârî, İman, 8; Müslim, İman, 69; Nesaî, İman, 19; Ibn Mâce, Mukaddime, 9; Ahmed b, Hanbel, III, 177.
[857] Hadisin benzer bir rivayeti için bkz. Hâkim, Müstedrek, IV, 154; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, I, 335.)
[858] Ibn Asakir'in rivayet ettiği bu hadis için bkz. Ibn Hamza, el-Beyan ve't-Tarîf fî Esbabı Vurûdi'l-Hadis, Iİ, 135.
[859] Hadis "aile efradına sopanı kaldırma" şeklinde de rivayet edilmiştir. Buna göre, Peygamberimizin aile efradının dövûlmemesini tavsiye ettiği manası çıkmaktadır. Bağışlamak güzel bir yol olmakla birlikte, gerçekten haklı sebep ve gerekçelerle eğitim için makul ölçüde dövülebileceği diğer rivayetlerden anlaşılmaktadır. (Çev.)Ahmed b. Hanbel, V/238. Hadis, Buhârî (bkz. el-Edebü'l-Müfred, Hadis No: 18) ve Ibn Mâce (bkz. Fiten, 23) tarafından Ebu'd-Derda'dan (r.a.) da rivayet edilmiştir.)
[860] Taberânî ve Ibnu'n-Neccâr'ın rivayet ettiği bu hadis için bkz. Münâvî, Feydu'l-Kadir, I. 226. Münâvî, hadisin zayıf olduğunu söylemekledir.)
[861] Buharî, Edeb, 95; Müslim, Birr, 163; Tirmizî, Zühd, 50; Ahmed, Müsned, 111.167.
[862] Buharî, Vudü, 10.
[863] Nesaî, Ahmed ve daha başka hadis imamlarının rivayet ettiği bu hadisin isnadı sahihtir. Bkz. İbn Huzeyme, Sahih, III. 103; Hâkim, Müstedrek, II. 13, IV. 99; Camiu'l-Usûl, VI. 443.
[864] Ebû Gudde, Safahat, s. 37.
[865] Buharî, Et'ime, 4; Müslim, Eşribe, 144; Tirmizi, Et'ime, 41; Ebu Davud, Et'ime, 21; Ahmed, Müsned.VI. 195.
[866] Hadis sahihtir. Ahmed, Hâkim, Taberanî, Ibnu's-Sünnî, Âcurrî ve Ziya rivayet etmişlerdir. Bkz. Sahihu'l-Cami', Hadis No: 7957.
[867] Müslim, imaret, 134; Ebu Dâvud, Cİhad, 165.
[868] Hadisi Taberanî rivayet etmiştir.
[869] Tirmizî, Vitir, 338; Ibn Huzeyme, Sahih, II. 152. Mustafa el-A'zamî, hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiştir. Ahmed b. Hanbel {bkz. Müsned, 1.200) bu hadisi Şu'be vasıtasıyla rivayet etmiştir.
[870] (Ebu Davud, Salât, 26. Hadisin isnadı hasendir. Bkz. Camiu'1-Usûl, V. 187.)
[871] Müslim, Fedailu's-Sahabe, 145; Ahmed b. Hanbel, III, 195.
[872] Tirmizi, Isti'zan, 10.
[873] Buhârî, Zekat, 70; Müslim, Zekat, 13; Ebu Dâvud, Zekat, 20; Dârekutnî, Sünen, II. 150.
[874] Müslim, Birr, 74-76; Ibn Mace, Edeb, 9; Ahmed b. Hanbel, IV, 362.
[875] Buhârî, Cenaiz, 79; Ahmed b. Hanbel, III, 175.
[876] Hadisi Ebu Ya'la ve Taberânî rivayet etmiştir.
[877] Hz. Peygamberin çocuklarla şakalaştığına dair pratik bir örnek özelliğini taşıyan bu rivayetin başka varyantı ve açıklaması için 431 nolu dipnot metni v.d. bakınız. -Çeviren-
[878] Hadisin senedinde meçhul ve zayıf bir ravi vardır. Hâkim bu hadisin sahih olduğunu söylemiş ama Zehebî bunu kabul etmemiş; mursel ye zayıf olduğunu ifade etmiştir. Tirmizî de garib ve mursel olduğunu söylemiştir. Zira râvilerden Amr b. Saîd b. el-Âs, Peygamber'e (s.a.v.) yetişememiştir, tâbiîndendir.Bkz. Ca-miu'l-Usûl, 1,416.
[879] Nevevî, Ezkâr, s. 257-258, Ibnu's-Sünnî'den naklen
[881] Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadisin senedi hasendir. Bkz. Heysemî, a.g.e., VIII, 156.
[883] Müslim, Birr, 125; Tirmizî, Fiten, 4; Ahmed b. Hanbel, II, 256.
[884] Ahmed b. Hanbel, IV, 189.
[885] Buhârî, Et'ıme, 2; Müslim, Eşribe, 108; Ibn Mâce, Et'ıme, 8; Ahmed b. Hanbel, IV, 26.
[886] Ahmed b. Hanbel, II, 452.
[887] Tirmizî, İlim, 16.
[888] Müslim, Fe-dail, 51; Ebû Dâvûd, Edeb, 1; Dârimî, Mukaddime, 10.
[889] Müslim, Fedail, 54.
[890] Tlrmızî, Birr, 13; Ebû Dâvûd, Edeb, 122; Ahmed b. Hanbel, III, 42, Ebû Davud'un rivayetinde '...onları terbiye eder, iyi davranır ve evlendirirse cennete girer" şeklindedir. Başka bir rivayette de "...onlara sabır ve tahammül gösterirse..." şeklinde ifade edilmiştir.
[891] Müslim, Hacc, 474.
[892] Buhârî, Edeb, 24.
[893] Buhârî, İman, 8; Müslim, İman, 69; Nesaî, İman, 19; Ibn Mâce, Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, III, 177
[894] Ebu Yala ve Ibn Asâkir'in rivayet ettikleri bu hadisin diğer varyantları için bkz. Dibnot no: 660.
[895] Buhârî, Enbiya, 10; Ebû Dâvûd, Sünnet, 20; Tirmizî, Tıb, 18; İbn Mâce, Tıb, 36; Ahmed b. Hanbel, I, 236.
[896] Ahmed b. Hanbel, 1,214.
[897] Nesaî, Menasik, 12; Muvatta', Hac, 97.
[898] Ahmed b. Hanbel, V. 257. Taberânî'nin de rivayet ettiği bu hadisin isnadı sahihtir. Bkz. Silsiletü'l-Ehadis es-Sahîha, Hadis No: 370: