Parmaklarını Kulaklarına Tıkayanlar
(Onların durumu:) "Yahut gökten boşalan bir yağmur haline benzer ki; onda karanlıklar var, bir gök gürlemesi var, bir şimşek var. Yıldırımlar yüzünden ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah Muhit'tir, küfre sapanları çepeçevre kuşatmıştır. " (Bakara: 2/19)
"Şimşek neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah şeye Kadir'dir." (Bakara: 2/20)
Bu ayetin konusu da yine münafıklarla ilgilidir. Yalnız bir farkla ki; bunlar şüphe, iman zayıflığı ve tereddüd içinde olan münafıklardır. Bu insanlar tamamen kafir değillerse de, İslam'ı, ancak kendilerini tehlikeye sokmayacak derecede uyguluyorlardı. Bu örnekte yağmur, tüm insanlığa rahmet olarak gelen İslam'ı temsil eder; karanlık, gökgürültüsü ve şimşek ise öne çıkan engelleri, İslam düşmanlarının ortaya koyduğu güçlü savunma nedeniyle yaşanan tehlike ve güçleri temsil eder.
Durum biraz yatıştığında onlar İslam'a doğru yönelirler, fakat zorluk bulutları ortaya çıktığında veya kendi çıkarlarına, batıl inançlarına, önyargılarına ters düşen emirler verildiğinde öylece şaşkınlık içinde kalırlar.
Müthiş bir tablo bu... Hareket ve ızdırapla dolu. Sapıklık ve şaşkınlık... Korku ve heyecan... Dehşet ve endişe. Ses ve ışık bu tabloda birleşiyor. Bulutlardan boşanıp gökleri yırtarcasma inen yağmur... Bu yüzden meydana gelen korkunç karanlık. . Gök gürültüsü ve şimşek... Şimşeğin ışığı altında yürümeye çalışmak ve dünya tekrar zindana dönünce dikilip kalıvermeleri… Hayrette kalmışlar... Nereye gittiklerini bilmiyorlar. Korku ve dehşet içinde şaşkına dönmüş münafıklar. .
Münafıkların durumu karanlıkların baskın olduğu bir sırada gökten inen yağmur altında bulunanların durumu gibidir. Sözü edilen karanlıklar şüphe ve tereddüdlerdir. Gökgürültüsü ise kalpleri dehşete düşüren korkular, şimşekler ise bu tür münafıkların kalbinde kimi zaman parlayan iman nurudur. Buna rağmen onlar parmaklarıyla kulaklarını tıkar, ilahi tehdit, uyarı ve Allah'ın azap günlerinin haberlerini işitmek istemezler. Ancak bu durum onlara hiç bir fayda vermez. Çünkü kulakların tıkanmasının yıldırımlara karşı hiçbir faydası olmaz. Hakkın ışığının şiddeti dolayısıyla onlar bir çeşit nur görürler ve kısa bir süre onun aydınlığında yollarına devam ettikten sonra yeniden karanlık etraflarını kuşatır ve oldukları yerde kalakalırlar.
O halde, kalbi, iç dünyası karanlık ve kötü niyetle dolu bir insanın dinden nasip alması mümkün olamaz. Böyleleri aydınlığı satıp karanlığı almak şeklinde bir sonuçsuz ticarete girişmişlerdir. Yine bunlar, yaratıcı kaynaktan gelen ışık yerine kendi elleriyle çıkardıkları iğreti kıvılcımlara teslim olan kişilerdir Bu tavırları yüzünden de kör ve sağır kalmaya mahkumdurlar.
Şüphe ve sapık davetlerle dolup taşan çağımızda içinde bulundukları ve yetiştikleri ortam nedeniyle müslüman kabul edilenler vardır. Bunlar imanı kalplerinde derinleştirmedikleri sürece, iman yolunda yürümek, ilerlemek imkanı bulamıyorlar. Bu bakımdan kalplerinde iman ve küfür bir arada kalmış durumdadır. Kimi zaman İslam'ın güçlü delillerinden bir delil onlara ulaştığında onunla aydınlanır ve bunu azık edinerek bir süre yol alırlar. Ama sonradan arkasından bir şüphe gelip onları kuşatır, kalplerindeki bu nur sönüverir, şaşkın halde yerlerinde kalıverir ümitsizliğe düşerler.
Şu bir gerçek ki dünyada ışığı olmayanların ahirette de ışığı olmayacaktır. Bu acı sonu Rabbimiz bize şöyle anlatmaktadır:
"O gün erkek münafıklarla kadın münafıklar iman edenlere derler ki; bize bakın da sizin ışığınızdan faydalanalım. Onlara denir ki arkanıza dönün ve bir ışık araştırın.." (Hadid: 57/13)
Ve Yaratıcı Kudret kendisine dünyada açıkça iman etmiş olan insanlar için de Kur’an'da şu ifadeleri kullanır:
"O gün sen mümin erkeklerle mümin kadınların ışıklarının önlerinden ve arkalarından koştuğunu görürsün. Bugün size cennetler müjde olsun denilir." (Hadid: 57/12) [1]