Bu Blog içinde Ara

23 Haziran 2012 Cumartesi

DEBDEBE VE CİMRİLİK

DEBDEBE VE CİMRİLİK


Gerek okumuş gerekse okumamış insanlann pek çoklarının mübtela olduğu nefsi hastalıklardan bir tanesi de, ifrat noktasındaki lüks bir hayat ya da bunun tam tersi aşın cimriliktir. Her iki hastahğıda toplum hayatı açısından, özellikle de kişinin psikolojik durumu üzerinde, davetçinin yaşam tarzı ve davet çalışması ile ilgili hayatında ne kadar olumsuz tesiri olduğu her akıl sahibi tarafından kolayca anlaşılabilecek bir gerçektir.
Bu girişten sonra okuyucunun zihninde daha iyi canlanması için bu, debdebe ya da lükse düşkünlük ile cimriliğin tariflerine geçiyo­ruz. Yardımcımız Allah'tır. Bizi doğruya ve başarıya ulaştıracak olan da yine O'dur.

1. Debdebe'nin (lükse düşkünlük) Tarifi


EI-Bezh; Kişinin mubah kılınmış olan sahalarda; mesela modaya uygun ya da lüks giyinmek, envai çeşit yemek zevki, hergün elbise değiştirir gibi araba değiştirmek, evin mimarisi, iç dekor ve süsle­mesi için israf derecesinde gereksiz harcamalarda bulunmasıdır.
Böyle bir hastalığın bir müslümanda olması elbetteki çok kötü­dür. Ama bundan da kötüsü böyle bir hastalığın bir davetçide ol­masıdır. Hal ve hareketlerinde, ev eşyasında, yediği ve içtiklerinde, giyim kuşamında, çoluk çocuğunda, arabasında, verdiği yemek davetlerinde ve genel olarak ferdi ve sosyal hayatın tüm safhalann-da bu debdebe ve lükse kaçışın kendini göstermesidir.
Yaptığımız tariftende anlaşılacağı gibi debdebe İnsanı kendini beğenme ve gurur hastalığına götüren bir afettir. Daha önce de kendini beğenme ve gururun, insanı daha sonra kibir ve büyük-lenme, övünüp kendini üstün görme, insanların makam ve mertebe olarak kendinden daha aşağıda olduğunu düşünerek onlara yukar­dan bakma gibi hastalıklara yol açan bir felaket olduğunu zikretmiş­tik. Kendisini güçlü, nüfuz sahibi zenginler safinda görür. Kendisi gibi debdebeli ve şaşalı bir hayata sahip olmayanla dostluk kurmaz. Makam ve mevki bakımından kendi seviyesinde olmayan kimselerle asla oturup kalkmaz.
Davetçinin böyle bir nefsi hastalığa yakalanması demek ihlash dava adamları tarafından ayağının kaymaya başlaması demektir. Artık güvenler sarsılır, ameli boşa gittiği gibi toplum üzerinde de hiç bir etkinliği kalmaz.
Rabbim, davetçileri övünme ve kibir felaketinden, kendini be­ğenme ve gurur illetinden, israf, debdebe ve lükse düşkünlükten korusun. Onları toplumun önderleri, hakk ve hidayet üzere insanla­ra yol gösteren ihlash davetçilerden kılsın.
Eğer niyetler ve ameller düzeltilir, kibir ve büyüklenme bataklık­larından kendilerini korurlarsa Allah (c.c.) için zor olan hiçbir şey yoktur.

2. Cimriliğin Tarifi


Kişinin maddi imkanlarının geniş olmasına rağmen, özel ve ge­nel sorumluluklannın gerektirdiği, gerek kendisi, ailesi, çocukları ve akrabaları için olsun, gerekse toplum içindeki ihtiyaçların karşılan­ması, yaraların sarılıp toplumun muhtemel felaketlerden korunma? için olsun yapması gereken harcamalarda elinin aşırı derecede sı! olmasıdır.
Bir müslümanda cimrilik hastalığının olması elbetteki kötüdür. Ama bir de bu hastalığın bir davetçinin davet hayatında, insanlarla olan ilişkilerinde ortaya çıkması elbette çok daha kötüdür. Hediye almayı bilir ama vermeyi bilmez, davetlere katılmayı sever ama kendisi hiç kimseyi davet etmez. İnsanlara Allah yolunda infak et­menin faziletini anlatıp onları buna teşvik eder ama kendisi bu nok­tada diğerlerine öncülük edip örnek olmaz.
İşte bu anlattığımız davetçinin İçinde bulunduğu durum cimrili­ğin aynen kendisidir. Bu tüm inşaların ayıplayıp nefret ettikleri çok tehlikeli bir nefsi hastalıktır. Özellikle de kişi insanlara örnek olma makamında kendisinden birşeyler beklenilip güven duyulan bir kimse ise...
Allah Teala Hazretleri Ali İmran suresinin 180. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"Allah'ın bol nimetinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilakis bu onla­rın kötülüğüne-dir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunları­na dolanacaktır."
Müslim Cabir'den (r.a.) Rasulullah'ın şöyle buyurduklarını riva­yet etmiştir: "Zulümden sakınınız, doğrusu zulüm kıyamet gününde zifiri karanlıklardır. Hırs ve cimrilikten de sakınınız. Zira sizden ön­cekiler hırs ve cimrilik yüzünden birbirinin kanını akıtıp namuslannı çiğnemiş ve doğrusu bu yüzden de helak olmuşlardır."
İmanı yok edip cennetten mahrum bırakması cimriliği terk edip şiddetle kaçmak için yeterli bir sebeptir. Nesai ve İbni Hibban da Sahihinde Ebu Hüreyre'den (r.a.) şöyle riayet etmişlerdir: "Bir ku­lun kamında Allah yolunda (yuttuğu) tozla, cehennem dumanı bir arada asla toplanmaz. İman ile cimrilikte asla bir kulun kalbinde birarada bulunmaz."
Tirmizî hasen ve garib olduğunu söylediği bir hadisi şerifi Hz. Ebu Bekir'den (r.a.) şöyle rivayet etmektedir. Allah Rasulü (s.a.v.) buyurdular ki: "Başkalarına hile yapıp aldatan kimse cennete giremez, (aynı şekilde) ne yaptığı iyiliği başa kakan ne de cimrilik yapan kimse cennete girebilir."
Cimriliğin Allahu Teala'yı kızdırıp rahmetinden uzaklaştırmasına sebep olması eksiklik ve ayıp olarak yeter.
İbn-i Hibban Sahİh'inde Ebu Zerr'den (r.a.) Rasulüllah'm (s.a.v.) şöyle buyurduklarını rivayet etmektedir: "Üç kişi vardır ki Allah on­ları sever, üç kişi de vardır ki onlar Allah'ı (c.c.) kızdırırlar." Hadis-i şerifin sonunda Allah'ı kızdıran kişilerin: "zina eden ihtiyar, cimri ve kibirlenen kimse" olduğu ifade edilmektedir.
Sadık-u'I masduk (doğru ve doğrulanmış) olan Allah'ın Pey­gamberi (s.a.v.) genel olarak infak'ın neticesinin bereket ve artış, cimriliğin sonucunun ise yokluk ve helak olduğunu haber vermiş­tir...
Buhari ve Müslim Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasuluüah'ın şöyle bu­yurduğunu rivayet etmişlerdir: "Kulların sabahladıkları hiç bir gün yoktur ki(yeryüzüne) iki melek inmemiş olsun. Onlardan bir tanesi: "Ey Allahım infak eden kimseye daha da ver" der. Diğeri ise: "Ey Allahım cimrilik yapana yokluk ver" der."
Debdebe ve lüks bir hayat sürmeye gelince Kur'anı Kerim'de yaklaşık aynı manayı ifade eden değişik kelimelerle bu sıfat verilmiş­tir. Kur'an'da geçen kelimeler genel mana itibariyle, kibir ve büyük-lenmeye götüren aşırı derecedeki harcamalara işaret etmektedir.
Kullanılan bu tabirlerden bir tanesi "'saçıp-savurmak"tır. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Elindekileri saçıp savurma. Saçıp savu­ranlar, şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür." (İsra, 26-27)
Bu tabirlerden bir tanesi de 'Teref tir. Teref; Konfor ve varlık i-çerisinde hiçbirşeyi dert edinmeksizin yaşamak. Varlığı sebebiyle şrmarıp haddi aşmak demektir.
Kur'an'da zikredilen diğer bir tabir de "israf kelimesidir. Cenabı hakk şöyle buyurmaktadır: "Onlar, sarfettikleri zaman ne İsraf eder­ler, ne de cimrilik, ikisi arasında orta biryol tutarlar." (Furkan. 67)
'Yine Cenabı Allah (c.c.) başka bir ayeti kerimesinde:
"Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz çünkü Allah israf edenleri sevmez" (Araf, 31) 90
Peygamber Efendimiz pek çok hadisi şeriflerinde lükse düşkün­lüğü ve varlık sebebiyle şımarmayı kötülemiş, her ikisinden de ka­çınmamızı öğütlemİştir.
İmam Ahmed b. Hanbel ve Beyhaki muaz b. Cebel'den (r.a.) Al­lah Rasulü (s.a.v.) kendisini Yemen'e gönderdiği zaman şöyle dedi­ğini rivayet edilmektedir: "Aşırı lüks bir hayat sürmekten şiddetle sakın! Doğrusu Allah'ın sevgili kulları aşırı bolluk ve refah içerisinde yaşamazlar."
Bezzar'm ravilerinin sika (güvenilir) olduğunu belirttiği bir riva­yetinde Ebu Hureyre (r.a.) Allah Rasulü'nün (s.a.v.) şöyle söylediği­ni nakletmektedir: "Ümmetimin en şerlileri hiç şüphesiz bolluk içe­risinde yüzen ve bu bolluk İçerisinde yetişmiş olanlardır."
İbni Ebi Dünya ve Taberani "El Kebir" ve "El Evsat" adlı kitapla­rında Ebu Ümame'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduk-lanm rivayet etmişlerdir: "Ümmetimden öyle adamlar gelecekki, onlar yemeğin her çeşidini yerler, içeceğin her çeşidim içerler, gi­yeceğin her türlüsünü giyerler, rastgele ne söylediklerini düşünme­den uzun uzun kelam ederler. İşte onlar ümmetimin en şerlileridir."
Bütün bu nasslardan da anlaşılacağı üzere İslâm debdebe, aşın lüks ve refah içinde bir hayat sürmekle cimriliğin ne demek oldu­ğunu açıklamış, bunların ne kötü bir fiil olduğunu, bu fiilleri işleyen­lerin akibetlerinin ne olacağını ortaya koyarak müslümanların bu tür bir yaşantıdan şiddetle uzak durmalarını emretmiştir.
Gerçek davetçi ve hakiki Önderler oîmak, kendilerine güvenilip sözlerinin dinlenilmesini, davetlerine icabet edilip insanlann kendi etraflarında halkafanmasmı isteyen davetçiler lüks ve debdebeli bir hayat sürmekten ve aynı zamanda cimrilikten şiddetle kaçınsınlar. Orta yolu tutup Allah yolunda elleriaçık cömert insanlar olsunlar.

Davetçilerdeki Cimrilik ve Debdebeli Bir Hayat Sürme Hastalığının Çaresi Nedir?


Debdebeli bir hayat sürme ve cimriliğin ne demek olduklarını, Kur'an ve  Sünnet'te her iki hastalığın  da ne  şekilde işlenilip müslümanların uyarıldıklarını ve davetçilerin nasıl olup da bu tür
hastalıklara yakalanabildiklerini ortaya koyduk. İşte bütün bu yaptı­ğımız açıklamalar ışığında şayet herhangi bir davetçi nefsinde böyle bir hastalığın kıpırdamakta olduğunu hissederse hemen tedavi etme yollarına dört elle sarılsınlar. Aksi takdirde toplum içindeki itibarla­rını yitirecek insanlar tarafından sevilmeyen şahsiyetler oluvereceklerdir.

Tedavide Takip Edilmesi Gereken Basamaklar


1. Herşeyden önce davetçinin, İslâm'ın infak konusunda takip edilmesi gereken bir metod ve üsluba sahip olduğunu bilmesi gere­kir. Bu metod ifrat ve tefrite kaçmadan, ne israfa ne de cimriliğe düşmeden orta bir yol takip etmektir. İnfaktaki bu dengeli üslup Kur'anı Kerim'le ortaya konmuş, Sünneti Nebeviyye İle de teyid ve te'kid edilmiştir.
Kur'anı Kerim şu ayeti kerimeyle bu ölçüyü ortaya koymuştur:
"Onlar infak ettikleri (harcadıklan) zaman ne israfederler, ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (Furkan, 67)
Peygamberimizin sünneti de bu gerçeği te'kid etmiştir. Nesai'nin ve İbni Mace'nin Ömer b. Şuayb'in babası ve dedesi kanalıyla riva­yet ettiği hadis buna açık bir örnektir. Allah Rasulü (s.a.v.) buyurdu­lar ki: "Yiyiniz, içiniz, kibir ve israfa düşmeksizin tasadduk ediniz."
Ebu Davud ve İbni Hibban'in sahihinde Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet ettikleri bir hadisi şerifte Allah Rasulü (s.a.v.) şöyle buyur­maktadır:
"Bir insanda olabilecek en şerli şey, hüzün verici cimrilik ve ken­dini beğenmişliktir."
Davetçiler, kendileri, ailesi ve bakmakla yükümlü olduğu diğer insanlar için harcamada bulunurken itidal (orta yolu tutmak) ilkesi­ne bağlı kalmaya diğer insanlara nisbetle daha fazla Özen gösterme­lidir. Hatta bu noktada diğer insanlara örnek olmalıdırlar ki, insan­lar da onların yolunu takip etsin infak noktasında onların metoduna uysunlar.
2. İkinci adım olarak da davetçi, cimrilik ve debdebeden sakın­dıran, varlıkları sebebiyle şımaranlann ve cimrilik yapanların ne kötü bir akibete uğrayacaklarını anlatan ayet ve hadisleri çokça okuyup tefekkür etmelidir.
Kur'an-ı Kerim saçıp savuranların şeytanın kardeşleri ve şeyta­nın da Rabbine çok nankör olduğunu haber vemiyor mu?
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bolluk ve refah içerisinde yüzüp böbürlenenlerin, varlıkları sebebiyle şımaranlann yaratılmışların en şerlileri olduğunu beyan etmedi mi?
Rasulullah (s.a.v.) iman ile hırs ve cimriliğin aynı insanın kalbin­de birarada asla bulunamayacağını üzerine basarak ifade etmedi mi?
Allah Rasulü (s.a.v.) cimrinin imanının olmadığını ve cennetten de mahrum olacağını haber vermedi mi?
Kainatın Efendisi Peygamberimiz (s.a.v.) cimrinin Allah'ı (c.c.) gazablandırdığı ve O'nun rahmetinden kovulduğunu açıkça ilan etmedi mi?
Evet bütün bunları gözönünde bulundurarak düşünüp tefekkür eden bir davetçinin, lüks içinde debdebeli bir hayat sürmesi, varlı­ğıyla şımarıp müsrif olmasını, aynı şekilde kendinde dünya malına karşı aşın düşkünlük ve cimriliğin olduğunu hissedip de buna kayıt­sız kalacağını şahsen ben tasavvur dahi edemiyorum.
Bunun aksine, yaşam tarzı olarak İslâm'ın öngörmüş olduğu orta yolu takip edeceğini, harcarken ve infak ederken, alırken ve verir­ken, İslâm'ın ve davetin maslahatını, fakir ve muhtaçların ihtiyaçla­rını gidermek için Allah yolunda infak eden muttaki, cömert kulla­rın metodunu takip edeceklerini umuyorum.
Sadık-u'l masduk olan Allah Rasulü'nün de (s.a.v.) hadisi şerifle­rinde haber verdikleri gibi cömert kimse Allah'a yakın, cennete yakın ve insanlara yakın olan kimsedir.
Tirmizi Ebu Hureyre'den (r.a.) Peygamber'm (s.a.v.) şöyle bu­yurduklarını rivayet etmişlerdir.
"Cömert kimse Allah'a yakındır, cennete yakındır, insanlara ya­kındır, cehennemden (ise) uzaktır, cimri ise Allah'a uzaktır, cehen­neme (ise) yakındır. Cahil cömert bir kimse Allah katında abid (çok ibadet eden) cimri bir kimseden daha sevimlidir."
3. Üçüncü olarak da davetçinin kendinin Allah Rasulü Hz. Mu-hammed'in (s.a.v.) varisi mirasçısı olduğunun farkında olmasıdır.
Bu veraset davetin tebliği ve bu yoldaki meşakkatlere katlanma­yı içerdiği gibi, aynı zamanda Rasulün ahlakıyla da ahlaklanmayı her noktada onun takipçisi olmayı da zorunlu kılmaktadır.
Zahidlik, cömertlik ve kerem sahibi olmak, madem ki peygam­berlik anlatandandır; öyleyse Allah'a davet eden bir kimse, pey­gamber varisi olması hasebiyle, zahitlerin ve cömertlerin efendisi Hz. Muhammed'in bu yüce eşsiz ahlakıyla ahlaklanmaya başkala­rından daha fazla ihtiyaç sahibidir. Bu uivi özelliklere sahip olması, onun için daha büyük bir zarurettir.
Rasüluîlah'ın zühd ve keremi ile ilgili eşsiz misallerden bîr kaç tanesini sizlere arzediyoruz.

Rasulullah'ın (s.a.v.) Zühdü


Tirmizi, Abdullah b. Mes'ud'dan şöyle nakletmektedir:
"Allah Rasulü'nün (s.a.v.)yanına girdim. Hasırın üzerinde doğ­ruldu. Hasır mübarek yanına iz çıkarmıştı. Bunun üzerine: "Ey Al­lah'ın Rasulü' Hasırla kendi aranızda sizi hasırdan koruyacak yumu­şak bir şey koysanız" dediğimde Allah Rasulü (s.a.v.) bana: "Benîm dünya ile ne ilişkim var ki, olsa olsa benim dünya ile olan ilişkim bir ağacın gölgesinde gölgelenip sonra da o ağacı terkedip giden bir yolcunun (o ağaçla olan) ilişkisi kadardır."
Buhari ve Müslim Allah Rasulü'nün (s.a.v.) şöyle dua ettiğini ri­vayet etmişlerdir:
"Ey Allah'ım, Muhammed'in ailesine sadece onları ayakta tuta­bilecek kadar rızik ver."
Buhari Aişe annemizin kızkardeşinin oğlu Urve'ye şöyle dediğini nakletmektedir.
 (Ey kızkardeşimin oğlu! Biz hilale bakıyorduk. Sonra bir hilal ondan sonra bir hilal daha geçiyordu. Üç hilal geçirdiğimiz halde Allah Rasulü'nün (s.a.v.) evinde ateş yakmadığımız (zamanlar) ol­du. (Yani bu zaman zarfında hiç yemek pişirilmemişti.) Ona: "Tey­ze! Siz neyle geçiniyordunuz?" dedim. Bana: "İki siyah hurma ve su, bununla birlikte Rasüluîlah'ın Ensar'dan koyun sahibi komşuları vardı. Onlar Allah Rasulü'ne koyun sütü veriyorlar, o da bize içiri-yordu" diye karşılık verdi:
İbni Cerir Hz. Aişe'nin (r.a.) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Al­lah Rasulü Medine'ye ayak bastığı günden ölünceye kadar üç gün peşpeşe buğday ekmeğiyle doymamıştır."
Eğer Peygamber (s.a.v.) dünyada güzel bir hayat geçirmek iste­seydi bunu rahatlıkla yapardı. Ama o, başka ihtiyaç sahibi mü'minleri kendi nefsine tercih ediyor, elindekini onlara veriyordu. Rasul'ün (s.a.v.) bu özelliğini O'nun kerem ve cömertliği ile ilgili bölümde işleyeceğiz...
Beyhaki'nin rivayet ettiği üzere Hz. Aişe (r.a.) validemiz şöyle buyurmuşlardır:
"Allah Rasulü (s.a.v.) üç gün peşpeşe doymamıştır. Eğer istesey­dik doyardık, fakat o (başkalarını) kendi nefsine tercih ediyordu."
Allah Rasulü (s.a.v.) ashabına ve kendinden sonra gelen tüm ne­sillere dünyanın güzelliklerine ve bol nimetlerine aldanarak, Allah yolunda cihad ve davet sorumluluklarını unutup tembelleşmemele-ri noktasında çok basit sade ve fakir bir hayat sürerek en güzel ör­neği vermiştir. 0, kendilerine dünyanın her türlü nimeti verilip de bundan dolayı helak olan önceki ümmetlerin akibetinin kendi üm­metinin de başına gelmesinden korkuyordu.
Buhari ve Müslim'in Ebu Ubeyd'den (r.a.) naklettiklerine göre Ebu Ubeyd Bahreyn'den mal yüklü olarak döndüğünde sabah na­mazını müteakiben Ensar onu karşılamaya çıktılar. Bunu gören Allah Rasulü (s.a.v.) tebessüm ederek onlara: "Zannediyorum Ebu Ubeyd'in  Bahreyn'den  birşeylerle  geldiğini  duydunuz"  deyince
onlar da: "Evet! Ey Allah'ın peygamberi" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) onlara: "Sizi sevindiren şey noktasında (hem) sevinin (hem de) çok dikkatli olun! Allah'a yemin olsun ki sizin ba­şınıza fakirlik gelmesinden korkmuyorum. Bilakis beni korkutan şey dünya nimetlerinin sizden öncekilere verildiği gibi size de (çokça) verilmesi ve bu dünyalıklar sebebiyle birbirinize düşüp sizden ön­cekileri helak ettiği gibi bu nimetlerin sîzi de helak etmesidir."
Allah Rasulü (s.a.v.) bu zühdü ve dünya nimetlerine karşı olan ilgisizliğiyle, kalplerinde hastalık bulunan müşrik, münafık ve Yahu­dilere şunu anlatmak istiyordu: Onun, tüm insanlara ulaştırmaya çalıştığı bu Rabbani davetin arkasında, ne mal biriktirme, ne geçici bir mevki elde etme, ne yok olacak bir dünyalık, ne bolluk içerisin­de şaşalı bir hayat, ne de din adına dünyaya hükmetmek gibi bir hedefi asla yoktu. O yaptığı şeylerin karşılığını yalnızca Allah'tan bekliyor ve O'nun katma, tüm dünya nimetlerinden soyutlanmış olarak çıkmak istiyordu.
Peygamber Efendimizin ve kendinden önce gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin şiarı şuydu:
"Ey milletim! Buna karşılık ben sizden bir mal ve ücret istemiyorum. Benim ücretim Allah'a aittir." (Hud, 29)
Rasulullah (s.a.v.) dünyadan göç ettiği zaman dünyalık adına sahip olduğu hiçbir şeyi yoktu. Zırhı da bir Yahudi'de rehindi.

Allah Rasulü'nün (s.a.v.) Keremi


Allah Rasulü (s.a.v.) insanların en kerem sahibi ve en cömertiydi. Cömertlik ve Allah yolunda harcamada zirve noktasın­daydı. Ganimet olarak ya da başka yollardan elde ettiği türlü malını Allah yolunda harcıyor, insanlara cömertçe dağıtıp örnek oluyordu.
Buhari ve Müslim Cabir'den (r.a.) şöyle rivayet etmişlerdir:
"Rasulullah (s.a.v.) kendisinden bir şey istenilip de karşılık olarak "Hayır" dediği asla vaki olmamıştır."
Rasululîah, hayır yapma noktasında insanların en cömert olanı, özellikle de en cömert olduğu zamanın Ramazan ayı olup bu ayda cömertliğinin kelimelerle ifadesinin mümkün olamıyacağı sahih hadis kitaplarında rivayet edilmiştir.
Müslim Enes'in (r.a.) şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Allah Rasulü (s.a.v.) kendisinden İslâm'a girmek için her ne is-tenildiyse mutlaka vermiştir. Ona bir adam geldi. 0 adama iki dağ arasını dolduracak kadar çok koyun verdi. Adam kavmine geri döndüğünde onlara: "müslüman olunuz. Muhammed (s.a.v.) fakir­lik korkusu olmayan bir adamın verişiyle veriyor" dedi. Bir kimse sadece dünyalık (bir menfaat) için bile müslüman olsa aradan az bir vakit geçtikten sonra o kimse için İslâm, dünya ve dünyadaki tüm nimetlerden daha sevgili olur.
Mademki Hz. Peygamber (s.a.v.) cömertlerin ve kerem sahiple­rinin efendisidir, öyleyse davetçi kardeşim de bu yüce ahlakla ahlaklanıp onun bu eşsiz fiilinin takipçisi olmak için elinden gelen gayreti göstermelidir. Niçin böyle yapmalıdır diye sorulursa bunun cevabı:
- İnsanlara, kerem ve cömertlik hususunda doğru bir örnek ola­bilmek için.
-   Dünya malına değer vermeyip sadece ahirete yöneldiğini görmeleri için.
- Tüm dünyanın müslüman'daki zenginliğin mal ve para çokluğu oJmayip gönül zenginliği olduğunu bilmesi için.
-  İnsanların, ondaki el açıklığı ve cömertlik ahlakını müşahede edip etkilenmeleri için.
-  İnsanları İslâm'a davet edip, hidayete kavuşmalarını sağlamak için.
İki İnsanın biraraya gelip de ihtilafa düşmedikleri meselelerden bir tanesi de insanın iyiiliğin kölesi olduğu hakikatidir. Kalpler ken­disine iyilik yapana meyleder.
"Mademki insanlar, ihsana kul oluyorlar.
Öyleyse insanlara ihsan et, kıl kalplerini köle" diyen şair ne güzel söylemiştir.
Davetçi kardeşim, kerem ve cömertlik sayesinde insanların kalp­lerini kazanır, böylece toplum içerisinde hidayet tohumlan yeşertir­sin. İnsanlar ıslah olup, İslâm ile yeni bir hayat bulurlar.
Sizler lüks ve debdebeli bir hayat ile cimrüik hastalığına yaka­lanmış olan davetçilerin bu hastalıklardan nasıl kurtulabilecekleri ile ilgili en önemli noktalan size izah ettik.
Harcama yaparken orta bir yol tutmamız demek İslâm'ın öngördüğü metotla hareket etmeniz demektir.
Debdebe ve cimrilikten meneden lüks ve şaşa içinde yaşayanla­rın akıbetini haber veren hadis ve ayeti kerimeleri dikkatlice oku­yup tefekkür ederse bu her iki hastalıktan da şiddetle sakınacaktır.
Bundan sonraki diğer merhalede ise Resulün güzel ahlakıyla ah-Iaklanıp, onu zühd, kerem ve cömertlik noktasında takip etmektir.
Eğer davetçiler bu hastalıklan nefislerinden söküp atmak istiyorlarsa, ümmetin hidayete erip İslâm'ın yeniden hakim olmasını istiyorlarsa o zaman söylediğimiz bu noktalara dikkat etsinler. Öğüt­leri yerine getirsinler. İhlasla gayret edenlerin amellerini Allah (c. c) asla boşa çıkarmaz.