'UCUB (Kendini Beğenme)
"Ucub, nimetin (gözde) büyütülmesi, nimeti vereni (Allah'ı) u-nutarako nimete meyletmektir."
Bu tariften yola çıkarak şöyle diyebiliriz: Kendini beğenen kimse öyle kimsedir ki, Allah ona ilim ve şan-şöhret veya güç veya güzellik veya mal ya da çok evlat veyahut da akıl ve ileri derecede zeka vermiştir. Bunlann hepsini ya da bazısını vermiş olabilir. Bu kimse Allah'ın kendisine vermiş olduğu bu nimetlerin bir gün yok olacağı korkusunu içinde taşımaz. Bu nimetlerin gerçek sahibinin ve kendisine bahşedenin Allah olduğunu aklının ucundan bile geçirmez. Öyleki onun için ne varsa, ne yoksa hepsi bu nimetlerdir. Onların varlığıyla mutlu olur ve kalbi huzura kavuşur. Sanki bu nimeti kendisi hak etmiştir de Allah'ın bu noktada kendi üzerinde bir ihsanı söz konusu değildir. Onu (nimeti) zevale ermeyecek ebedi bir nesne olarak görür. İşte mu'ceb (kendini beğenen) bu kimsedir.
Kur'an-i Kerim'de, Sünnet-i Mutahhara'da ve Selefin sözlerinde mu'ceb, yani kendini beğenen zemmedümiştir (kötülenmiş ve aşağı Ianmıştır).
Kur'an-ı Kerim'de birden fazla ayette Cenab-ı Allah (c.c.)şöyle buvurmaktadır:
"Huneyn gününde çokluğunuzun sizi böbürlendirmesi size bir fayda vermemiştir." (Tevbe, 25)
Allah (c.c.) müslümanlar çokluklanyla böbürlendikleri bir demde bu ayetle onlan uyarmıştır.
"Onlar, kalelerin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah'ın azabı onlara beklemedikleri yerden geldi." (Haşr, 2)
Yahudiler kaleleri ve güçleriyle böbürlenince Allah (c.c.) onları 1 böyle cezalandırmıştı.
"Ey Muhammedi Size, amelce en çok kayıpta bulunanları haber vereyim mi?" de. Dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar, güzel iş yaptıklarını sanıyorlardı." (Kehf, 103-104) Burada da yine kendi yaptığı işle böbürlenenlere işaret vardır.
Sünnet-i Nebeviyye'ye gelince, Peygamber (s.a.v.) birçok hadis-i şerifte kendini beğenmeyi kötülemiştir.
Buhari ve Müslim Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Bir kimse ne zaman ki elbisesinin güzelliğiyle böbürlenir ve kendini beğenirse, Allah onu yerin dibine geçirir ve kıyamet gününe kadar büyük bir ızdırap içerisinde yerin dibine doğru batmaya devam eder."Mal ve elbiseyle böbürlenmenin sonucu işte budur.
Ebu Davud ve Tirmizi, Ebu Sa'Iebe'den Peygamberimizin (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir. "Marufu yerine getirin, münkeri de terk edin. Ne zaman ki. cimriliğin rağbet gördüğünü, hevaya uyulduğunu, dünyanın tercih edildiğini ve her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini görürsünüz, o zaman insanların işini bir tarafa bırakın ve kendi nefsinizi kurtarmaya çalışın." İnsanın kendi görüşünü beğenmesi işte budur.
Yine Rasulullah (s.a.v.)'tan gelen bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Üç şey helak edicidir: Takip edilen cimrilik, kendisine uyulan heva ve kişinin kendisini beğenmesi" Kendi kendini beğenmek işte budur. Selef ise, kendini beğenmenin kötülüğü ile ilgili şunları söylemişlerdir:
İbni Mes'ud (r.a.) şöyle buyurmuştur:
"Helak iki şeydedir: Kendini beğenme ve (Allah'tan) ümit kesme."
Mutarrif (r.a.) şöyle demiştir: "Geceyi uykuyla geçirip sabah pişman olmak, geceyi ibadetle geçirip de kendini beğeniyor olarak sabahlamaktan bana daha sevimlidir."
Yine hikmetli sözlerden birinde şöyle denmektedir: "Günahını İ-tiraf ederek ağlaman, amelinle övünerek gülmenden daha hayirlı-dır."Şu ana kadar rivayet ettiklerimiz açıkça göstermektedir ki, kendini beğenme, Kur'an, sünnet ve imamların sözlerinde zemmedilmiş, çirkin görülmüştür.
Kendini beğenme hastalığı, davetçilere hangi yollarla anz olmaktadır?
Kendini beğenme, hastalığı davetçinin çok iyi bir iş yaptığını zannettiği bir anda hiç farkında olmadan kendine musallat olabilir.
Bu hastalığın arız olma yollarından bir tanesi, davetçinin belagatı, kuvvetli mantığı veyahut da rahat ve güzel konuşması sebebiyle kendini beğenmesidir.
Bir diğeri İse; İnsanların kendi yaptığı iş ve çalışmalardan, ne kadar faydalı ve tesirli olduğundan bahsettiklerinde davetçinin bundan büyük bir haz duyarak böbürlenmesidir.
Diğer bir şekli ise, kendinin meşhur bir alim ve dünyaca tanınan büyük bir davetçi olduğuna inanmasıdır.
Bir diğeri ise, toplumdaki herhangi bir problemi tedavi ettiğinde ya da İslâmi çalışma yapanların meclisinde bir görüş belirttiğinde hiç kimsenin bu görüş gibi bir görüş getiremeyeceği ve bundan daha isabetli bir görüşün olamayacağı kanaatini taşımasıdır. Bu hastalığın arız olma yollarından bir diğeri de artık insanların kendisine tazim gösterdiklerini, kendini övüp hizmetini gördüklerini müşahede etmesidir.
Diğer bir tanesi de, dersine katılan insanların kalabalıklaştığını, kendine güvenip etrafında toplandiklannı görmesidir. Buna benzer daha birçok menfezlerden şeytan davetçilere musallat olur. Budavetçileri kendi başarılarıyla gururlanan, kendi kendilerini beğenen insanlar haline getirir. Eğer davetçi kendisine bu nimetleri veren mülkün gerçek sahibi Allah'ı (c.c.) unutur da kendisindeki bu beceri ve başarılan kendinden bilip, bunları göz önünde büyütürse, elbette ki kendini beğenme hastalığına duçar olur.
Bununla birlikte eğer davetçi Allah'ın (c.c.) kendine yüklemiş olduğu mesuliyet ve zorluklar sebebiyle rahat ve İslâm mesajmı taşıma, bu davayı tebliğ etme göreviyle yükümlü olmaktan dolayı kalbi huzurlu ise, toplumda başarmış olduğu tüm tesir ve değişikliklerin Allah'ın yardımıyla olduğuna, kendisinde bulunan doğru görüşlülük, büyük bir ilim, beliğ ve fasih bir lisan, kuvvetli bir mantık gücü ve insanlar içerisinde iyi bir insan olarak bilinme gibi beceri ve güzelliklerin hep izzet ve celal sahibi Allah'tan olduğuna inanıyorsa, velev ki içten içe mutlu olup bundan dolayı büyük bir haz duysa da bu durumun kendini beğenmekle uzaktan ve yakından hiçbir alakası yoktur.[1]
Davetçilerdeki kendini beğenme hastalığının ilacı nedir?
Ucub'un (kendini beğenme) tarifi ve davetçilere anz olma yolları ile ilgili zikrettiğimiz şeyler ışığında, eğer davetçi kendisine böyle bir hastalığın musallat olduğunu hissederse, derhal tedavisi için harekete geçmelidir. Eğer bu hastalığın kökünü kendi nefsinden koparıp atmazsa, bu hastalıktan daha kötü ve şiddetli bir hastalığa yakalanmasından korkulur. İşte o şiddetli hastalık kibir ve tekebbürdür.
Her şeyden önce davetçinin kendine bu hayatı bahşedenin, zeka ve güç, ilim ve irfan, sıhhat ve güzellik, makam ve zenginlik, hidayet ve başarıyı verenin Allah (c.c.) olduğunun İdrakinde olması gerekir. Dolayısıyla da gücü ve zekası, ilmi ve irfanı, eserleri ve etkisi, ya da zenginlik ve şöhreti sebebiyle kendi kendini beğenmesinin hiçbir manası yoktur. Zira tüm bunları Allah'ın (c.c.) fazlı keremi sayesinde, onun tevfikiyle elde etmiştir.
Eğer Allah Teala, ondan aklım çekip alsa nasıl öğrenip anlayabilir? Ondan sıhhatini çekip alsa, nasıl hareket edip çalışacaktır? Eğer Allah tevfik ve hidayetini ondan kaldırsa, nasıl ıslah edip değiştirecektir? Öyleyse davetçiye düşen hiçbir fazilet ve hayn kendine nispet etmemek, bilakis onları asıl müsebbip ve mucidine yani Allah (c.c.) nispet etmek ve O'ndan bilmektir.
Ümmetin yegane Örneği, Hz. Muhammed (s.a.v.), bir kul ne kadar çok salih amel işlerse işlesin, asla ameliyle cennete giremeyeceği ve sadece Allah'ın rahmet ve fazlı ile girebileceğini beyan buyurmuşlardır. Müslim ve Buhari'de Ebu Hureyre (r.a.) RasuluHah'ın (s.a.v.) şöyle söylediğini nakletmiştir: "Sizden hiçbiriniz ameliyle cennete giremez", "Sen de mi Ey Allah'ın Resulü" dediler. O da: "Ben bile Allah bana lütfü ve rahmetiyle ihsan etmediği müddetçe (amelimle) cennete giremem."
İkinci olarak: Davetçi iyi bilmelidir ki, eğer kendini beğenmede ısrar eder ve buna devam ederse, kibir hastalığına yakalanması kaçınılmazdır. Şu da gayet iyi bilinen bir gerçektir ki; kibir, dini yok eden, kişiliği öldüren, şahsiyeti bozan ve sahibini cehenneme sokan, nefsi afetlerin en büyüklerinden bir tanesidir. İslâm'ın insandaki bu çirkin hastalığı nasıl kötüleyip zemmettiği, kıyamet gününde mütekebbirlerin nasıl elim bir akıbete uğrayacakları ile ilgili konu ileride gelecektir.
Üçüncü olarak: Davetçi bir işi bitirdikten sonra nefsine dönüp şöyle sormalıdır: Ey nefis! Sözlü ya da fiili olarak kendini beğenme hastalığına yakalandın mı? İlminden ya da şöhretinden dolayı gurura kapıldın mı? Islah ya da yol gösterirken kibir sana musallat oldu mu? Şöyle oldu mu? Böyle yaptın mı?
Bu şekilde nefsini sorgulayıp muhasebeye çektikten sonra eğer herhangi bir şey olduğunu fark ederse, hemen Allah'a tevbe edip yaptığına pişman olmalıdır. Bir daha aynı hatayı yapmamak üzere Allah'a (c.c.) söz vermelidir. Sübhan olan Allah, istiğfar edip tevbe edenlerin tevbesini kabul eder. Allah (c.c.) davetçileri sonu kibir olan kendini beğenme hastalığından korusun. 54
Umulur ki, Allah, bu davetçiler vesilesiyle kilitli kalpleri, sağır kulakları ve kör gözleri açıverir. Umulur ki, davetçilerin ihlas ve takvaları hürmetine, yapakları tüm işlerde hayır ve bereketin Allah'tan olduğuna inanmaları sebebiyle onlan faydalı insanlar, hayırlı işleri onların elleriyle gerçekleştirir... Dünya ve ahirette Allah bu davetçilerin yar ve yardimcısıdır.[2]