Kitabdan Bildiklerini Gizleyen Âlimler- Karınlarına Ateş Dolduranlar
"Allah'ın indirdiği kitabdan bir şeyi gizleyip de onu bir kaç paraya satanlar (yok mu) işte onlar karınlarına ateşten başka (bir şey) yemiş olmazlar. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, onları temize de çıkarmaz. Onlar için pek acıklı bir azab vardır" (Bakara, 2/174).
Yahudi bilginleri Tevrat’ta bulunan Hz. Muhammed (sav)'e dair bilgileri gizlemişlerdir. Bu ümmetten Allah'ın kitabında indirdiği hükümlerden bir şeyi gizleyenler de bu âyetin şümulüne girer. Bu âyette bir istiâre-i temsîliyye vardır. Gizlediklerine karşılık yedikleri rüşvet ve dünyalıklar, bağırsakları parçalayan ve acıklı azab veren ateşe benzetilmiştir. Yediklerinin durumu, yâni müşebbehün bih, müşebbeh yerine istimal edilmiştir.[1] Kitaptan bildikleriyle amel etmeyen Yahudi âlimlerinin kitap yüklü merkeplere benzetildikleri 43. temsile de bakınız.[2]
Kur'an bu deyimi iki tip insan için kullanır: Yetim hakkına tecavüz edenler (Nisa: 4/10) ve vahyin beyanlarını basit çıkarlar uğruna saklayanlar ve çarpıtanlar. Verdiğimiz ayette ikinci tip gündeme getirilmiştir. Bunlar, çıkarları uğruna Allah'ın vahyine ambargo koyan din istismarcılarıdır. Kur'an, bu istismarcıların başında Yahudi ve Hıristiyan din adamlarını görmektedir. Ancak buradaki beyan geneldir. Bu din bezirganları kurdukları sömürü tezgahının gaflet ve bilgisizliğe oturduğunu bildikleri için kitlenin gerçek dini öğrenmesini sağlayacak bilgi ve bilince giden yolları ısrarlı bir biçimde tıkarlar. Bu yoldaki engelleri atmak ve aşmak isteyenleri, kitlenin gözünde karalayıp etkisiz kılmak için, iman ve vicdandan nasibi olan hiçbir canlının tenezzül edemeyeceği çamurlamalara başvururlar. Gerçek din erlerini, kitlenin nefret ettiği veya hoş görmediği ne varsa bunların hepsiyle suçlarlar. İnsanlık değerinden uzak bu sefilliklerini de hiç sıkılmadan Allah'a ve kutsala fatura etmek namertliğini gösterirler. Tarih boyunca, gerçek dinin en büyük musibeti bu sömürü odakları olmuştur.
Anılan ayet ve devamı, bunların maruz kalacakları hüsran ve karanlığı şu başlıklarla vermektedir:
1) Allah'ın dinini yozlaştırarak elde ettikleri nimetler karınlarına ateş olarak doldurulacaktır.
2) Allah onların yüzüne bakmayacak, onlara acımayacaktır.
3) Onlar güzellik ve aydınlığı verip, karanlık ve sapıklık; bağışı verip azap satın almış talihsizlerdir.[3]
Yukarıda Kur’an'ın "Allah'ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip de onu az bir pahaya satanlar" buyruğu ile yahudileri kasdettiğini söylemiştik. Gerçekten de onlar, yanlarında bulunan kitapta Rasulullah'ın risalet ve nübüvvetine delil olan niteliklerini saklamışlar, gizlemişleridir. Bunu yaparken de; ellerinden başkanlıklarının gitmemesi ve araplardan elde ettikleri hediyeleri, ikramları kaybetmemek niyeti gütmüşlerdir. Hz. Peygamber'in kendi kitaplarındaki niteliklerini açıklayacak olurlarsa; insanların Hz. Peygambere tabi olup kendilerini terketmelerinden korkmuşlardır.
Böylece basit şeylerden dolayı gerçeği gizlemişler ve nefislerini bu basit şeylere satmışlardır. Hidayetten yüz çevirip, hakka tabi olmaktan uzaklaşıp, Resulü tasdik etmeyi ve Allah katından getirdiği gerçeklere inanmayı bu basit şeylere değişmişler, dünya ve ahirette hüsrana uğrayıp kaybetmişlerdir. Onlar hakikati gizlemek karşılığında aldıkları parayı yer iken, karınlarına cehennem ateşini doldurmaktadırlar. Sanki onlar para yemiyorlar da, Cehennem ateşi yiyorlar.
"Kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz. Onları temize çıkarmaz. Ve onlar için acıklı bir azap vardır." Çünkü Allah onlara kızmıştır. Onlar bildikleri halde gerçeği gizlemişlerdir. Bu nedenle gazabı hak etmişlerdir. Onlara kıyamet günü bakılmaz ve temize çıkarılmazlar. Onların lehinde güzel söz söylenmez, onlar için elim bir azap vardır.
"Gerçeği gizlemek" ne yazık ki bazı müslüman ilim adamlarında da görülür. Böyleleri bazen cimrilikleri ve elde ettikleri üstünlüğe başkalarının ulaşmasını istemediklerinden bildikleri gizlerler. Kimi zaman bildiğini söylememenin sebebi bu bilgi, basamak edilerek, elde edilen mevki ve servettir. Eğer eldeki bilgi başkalarına aktarılacak olursa bu bilgi karşılığında elde edilmiş olan mevki ve servetin elden kaçırılacağından korkulur. Kimi zaman da bazıları şu yüzden bildiklerini açıklamaktan kaçınırlar. Herhangi bir konuda karşısındakinden farklı düşünüyordur veya herhangi bir görüşüne karşı çıkılan gruba bağlıdır. Adam bildiklerini açıklasa karşı tarafa haklılık kazandırıcı bir koz vereceğinden çekindiği için bildiğini saklar, açıklamaktan çekinir. Üstelik karşı tarafın haksız olduğundan, yanlış düşündüğünden emin olmadığı durumlarda böyle yapar.
Din literatüründe "ketmu’l-ilm" veya "kitmanu’l-ilm" denilen bu davranış İslam alimlerine göre lanet konusu büyük günahlar içerisindedir. Gerçeği saklamanın dışa iki türlü yansıması vardır. Bunlardan biri: Allah'ın emirlerini, vahyin içeriğini açıklamamak, bir diğeri de: gerçeği/ilmi gizleyerek onu öğrenmek isteyenlere engel olmak veya öğretmekte cimri ve tembel davranmaktır.
Vahyi tebliğ etmemek veya olduğu gibi tebliğ etmemek İslam dünyasının önemli problemlerinden biridir. Politik, ekonomik, ırksal, bölgesel hesaplar yüzünden çağlardan beri işlenen bu günah, sahibi ve koruyucusu Allah olan İslam'ın temel kaynağı Kur'an'ı Kerim'le kitlenin irtibatını büyük ölçüde azaltmıştır. Ortaya İslam başlığı altında toplanan yığınlarca uydurma ve yalan çıkmıştır. Bu uydurma ve yalanların yaşamasına bağlı yüzlerce zümre ve anlayışın saltanatı vardır. Bu saltanatın yıkılmaması için, Kur'an'ın kitleler tarafından öğrenilmemesi ve dinin vahyin dışındaki kabullerden armdırılmaması, çıkarcıların tek sığınakları halinde yaşatılmaktadır. [4]
[1] el-Âlûsî Şihâbuddin Mahmûd, Rûhu'l-Ma'ânî fi Tefsîri'1-Kur'âni'l-Azîm ve's-Seb'ı'l-Mesânî, II, 43, Beyrut, ts,40
[2] Prof. Dr. Velî Ulutürk, Kur’an’da Temsili Anlatım (Emsâlü’l-Kur’an), İnsan Yayınları: 40-41.
[3] Y. N. Öztürk, Kur'an'daki İslam, S. 406.
[4] Necmettin Şahinler, Kur'an'da Sembolik Anlatımlar, Beyan Yayınları: 35-38.