ANA BABAYA ÎYÎLÎK ETMEK VE ONLARA KARŞI GELMEKTEN SAKINMAK
Kur'an'dan Öğütler
"Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ya iyi davranmanızı emretti. Onlardan birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara "öf" bile deme; onları azarlama! Onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek üzerlerine kanat ger ve "Rabbim, küçüklüğünde onlar beni nasıl yetiştirdilerse, sen de onlara öyle merhamet eyle!" diye duâ et."[
1]
"Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar seni (doğruluğu) hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. O zaman, size yaptıklarınızı haber vereceğim."[2]
"Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Anası onu nice sıkıntılar çekerek taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana babana şükret. Dönüş ancak banadır (diye öğüt vermişizdir.) Eğer onlar seni, (gerçekliği) hakkında bilgin olmayan birşeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yaptıklarınızı haber vereceğim."[3]
Giriş:
Bu bölümün çocuk eğitimiyle alâkası açıktır. Çünkü bu, kadın-erkek her insanı doğrudan ilgilendirmektedir. Hadis-i şerifler, ana babaya iyilik etmenin çocukların iyilik etmeleri üzerinde büyük tesir bıraktığım açıkça ifade etmektedir. Buna bağlı olarak, çocuklarımızın bize iyi davranmalarını istediğimiz zaman, bu demektir ki, ister evli ister bekar olalım bizden hemen ana babaya iyilik etmemiz istenmektedir. Nitekim Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet "edilen bir hadiste Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır;
"Siz iffetli olun ki, kadınlarınız da iffetli olsunlar. Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler. Zor durumda kalmış ve rengi solmuş vaziyette kendisine bir kardeşi gelen kimse, ister haklı ister haksız olsun onu kabul etsin. Aksi halde cennette havz-ı kevserde yanıma gelemez."[4]
Ana babanın kontrol ve gözetiminde geçen çocukluk merhalesinde iken, çocuklarda görülen isyanın (en önemli) sebebi bu olunca, artık veliler olarak bizim ana babalarımız karşısında münasebetlerimizi yeniden gözden geçirmemiz ve davranışlarımızı düzeltmemiz gerekmektedir. Ana babasına iyi davranan ve hizmet eden itaatkâr bir insan, çocukları tarafından örnek alınacak ve aynı gelenek sürdürülecektir.
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) hadislerinde, hem hayatlarında hem de ölümlerinden sonra ana babaya iyilik etmenin birtakım esasları olduğunu görüyoruz. Bununla iyilik kapısı iki kanadıyla da açılmakta; iyilik dönemi hayli sürmekte, vaktiyle işlenen hataları düzeltme ve faydalanma süresi uzamaktadır. Bu da Allah'ın kullara büyük bir lütuf ve merhametidir. Bütün bu kolaylıklara ve ilahi rahmetin çokluğuna rağmen bize çok tuhaf gelen şey, muhtelif şekil ve tonlarıyla insanlar arasında ya isyanın yaygın halde devam etmesidir. Bu da insanın bizzat kendisine ve çocuklarına yaptığı büyük bir zulümdür. Kendisine yazık eden ve kindisine acımayan bir insan, hemen ana babasına iyilik etmek suretiyle çocuklarına çok merhametli olmalı ve onlara acımalıdır. Belki bu vesileyle çocuklar Allah'ın tevfîkine mazhar olurlar, isyan günahından ve Allah Teâlâ'nın gadabından kurtulurlar.[5]
I. Hayatlarında Ana Babaya İyilik Etmenin Esasları:
A. Dünya Ve Ahirette İyiliğin Sevabı:
Ana babaya iyilik etmenin, insanın dünyevî ve uhrevî hayatında büyük tesiri vardır. Bu yüzden Rasûlüllah (s.a.v.) bu iyiliğin öğretilerini ve toplumun düzelmesine sebep olan müslüman ferdin hayatındaki etkisini belirtmiş, ayrıca bunun bir nafile değil her insanın yapması gereken "vacip" bir vazife olduğunu ifade etmiştir.
Küleyb b. Menfaa'nın dedesi Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelerek:
"Ya Rasûlallah! Kime iyilik edeyim? " diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Anana, babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve onu takip eden yakınına iyilik et. Bunu yapmak vacip bir hak (vazife) ve yerine getirilmesi gereken bir sıla-i rahim (akrabalık bağı) dır."[6]
Mıkdam b. Ma'kerib'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Allah size analarınıza iyi davranmanızı tavsiye ediyor. (Bu cümleyi üç kez tekrarladı). Allah size babalarınıza iyi davranmanızı tavsiye ediyor. Allah size en yakın akrabanıza ve sonra yakınlık derecesine göre diğer akrabalarınıza iyi davranmanızı ve haklarını gözetmenizi tavsiye ediyor."[7]
Ebu Ümame'den (r.a.) rivayet edildiğine göre bir adam:
"Ya Rasûlallah! Ana babanın çocukları üzerindeki hakkı nedir? " diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Onlar, yani ana ve baban senin cennetin ve cehennemindir, " buyurdu.[8]
Amr b. Âs'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Rabbin rızası babanın rızasında ve Rabbin gazabı babanın gazabındadır."[9]
Savaşa katılabilmek için izin istemek üzere kendisine gelen Câhime'ye Rasûlüllah (s.a.v.)
"... Anana hizmet et. Çünkü Cennet, onun ayakları altındadır"[10]buyurmuştur. O halde ana babanın değer ve önemini bilmek gerekmektedir.
Ebu'd-Derdâ (r.a.), Rasûlüllah'dan (s.a.v.) şu hadisi işittiğini söylemiştir: "Baba, cennet kapılarının en iyisi (nden girmeye vesile) dir. Artık ister (baba hakkını gözetmekle) o kapıya sahip ol, ister (baba hakkını ihmal etmek suretiyle) o kapıyı yitir!"[11]
1. Ana Babaya İyilik Etmenin Dünyadaki Faydası:
Ana babaya iyilik etmenin, ömrün uzaması ve rızkın bol olması gibi iki önemli faydası ve tesiri vardır.
Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim rızkının genişletilmesini ve ömrünün uzatılmasını arzu ederse, ana babasına iyilik yapsın ve akrabasını ziyaret etsin!"[12]
b. Ene's'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ana babasına iyilik eden kimseye ne mutlu! Allah onun ömrünü uzatsın" [13]
Sevban'dan (r.a.) rivayet edilen bir hadisde de Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz kişi, işlediği günah yüzünden rızıktan mahrum edilir. Duadan başka hiçbir şey kaderi geri çevirmez. İyilik etmekten başka hiçbir şey de ömrü arttırmaz."[14]
2. Ana Babaya İyilik Etmenin Âhiretteki Faydası:
İyiliğin âhiretteki faydası, günahların affedilmesi ve cennete girilmesidir. Bu husustaki rivayetler de şunlardır:
İbn Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre bir adam Peygamber'e (s.a.v.) gelerek:
"Yâ Rasûlallah! Büyük bir günah işledim, benim için bir tevbe var mı? " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) adama:
"Anan var mı? " diye sordu. Adam:
"Hayır, cevabını verdi. " Rasûlüllah (s.a.v.):
"Peki teyzen var mı? " diye sordu. Adam:
"Evet, cevabım verince, " Rasûlüllah (s.a.v.):
"O halde ona iyilik et! " buyurdu.[15]
Âişe'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Rüyada kendimi cennette gördüm. Orada Kur'an okuyan birisinin sesini duydum. Onun kim olduğunu sordum. Harise b. Nu'man olduğunu söylediler. Rasûlüllah (s.a.v.) Hz. Âişe'ye "işte iyilik böyledir, iyilik böyledir; Harise, insanlar içinde anasına en çok iyilik edendi" buyurdu.[16]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.): "Burnu yere sürünsün ve perişan olsun!" dedi (ve bunu üç kez tekrarladı). Sahabe tarafından:
"Kimin yâ Rasûlallah! " diye soruldu. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Yaşlandıklarında ana babasına veya onlardan birine yetişip de cennete giremeyen kimsenin" cevabını verdi.[17]
Urve b. Murra anlatıyor: Bir adam Peygamber'e (s.a.v.) gelerek:
"Ya Rasûlallah! Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ettim, beş vakit namazı kıldım ve Ramazan orucunu tuttum, " dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Kim bu iman ve amel üzerine ölürse ana babasına âsi gelmedikçe kıyamet gününde nebilerle, sıddıklarla ve şehitlerle şu şekilde beraber olur, " buyurdu ve iki parmağını gösterdi. [18]
Burada bir kez daha hatırlamalıyız ki,ana babaya itaat, Allah'a itaatla sınırlıdır. Herkesin bildiği şu hadis, bu hakikati açık olarak ifade etmektedir:
"Allah'a isyan hususunda hiçbir insana itaat edilmez. Ancak itaat ma'rufta; iyilik ve güzellikte söz konusudur."[19]
B. Ana Babaya İyilik Farz-ı Kifayelerden Önce Gelir:
Ana babaya iyilik etmek her müslümana farzdır. Bu farz ancak kendisi gibi bir farzla aynilik gösterir. Yani, her ferdin yapması gereken namaz, oruç, zekat, seferberlik halinde cihad ve kesin yapılması gereken (zarûrât-ı diniyye) gibi farz-ı ayın ibadetler,ana babaya iyilik ibadetiyle paralellik arzeder. Bu ibadetlerin çakışması durumunda çocuk, imkan nisbetinde aralarını uzlaştırmaya gayret eder. Bunu gerçekleştiremediğinde ise, Allah'ın "aynî" farzını ana babaya iyilik farzından önce yapar.
Bundan dolayı imam Gazzali, ana babaya iyilik hadislerini zikrettikten sonra "Âlimlerin ekserisi, şüpheli şeylerde ana babaya itaatin vacip olduğu görüşündedir" demiştir.[20]
Ama farz-ı kifayelerde, yani İslâm toplumundan bir grubun yapmasıyla diğer kesimin muaf tutulduğu farzlarda, her halükarda ana babaya iyilik öncelik hakkı taşır. Mendup ve mubahlarla çatışması halinde, ana babaya iyilik ibadetinin ne denli öncelik hakkı taşıması gerektiğini artık siz kıyaslayın, bundan dolayı İmam Gazzali, "Nafilesi, farz olanı yapmaktan oyalayan kimse mağrur, farzı, nafile olanı işlemekten oyalayan kimse ise mazurdur"[21] diyerek önemli bir hukuk kaidesine işaret etmiştir. Bu kaide, insan hayatında uygulanmalı, ölçü ve prensib kabul edilmelidir. Şimdi, ana babaya iyilik ibadetinin, farz-ı kifayelerden önce geldiğini gösteren örneklere geçebiliriz.[22]
1. Allah Yolunda Cîhaddan Önce Gelmesi:
Canime, Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelerek:
"Ya Rasûlallah! Savaşa katılmak istedim. Bunu size danışmak için gelmiştim, " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Anan var mı? " diye sordu. O:
"Evet, " cevabını verince Rasûlüllah (s.a.v.):
"O halde ona hizmet et. Çünkü cennet, onun ayaklan altındadır, " buyurdu.[23]
Abdullah b. Mes'ud (r.a.) diyer ki: Peygamber e (s.a.v.):
"Hangi amel Allah Teâlâ'ya daha sevimlidir? " diye sordum. Peygamber (s.a.v,):
"Vaktinde kılınan namazdır, " buyurdu. Ben:
"Sonra hangisidir? " dedim. O:
"Ana babaya iyiliktir, " buyurdu. Ben:
"Sonra hangisidir? " dedim. O:
"Allah yolunda cihaddır, " buyurdu.[24]
Bu hadise açıklama getiren büyük hadis alimi Ibn Hacer el-Askalânî şu bilgileri vermektedir: "Ibnu't-Tîn der ki: Cihaddan önce ana babaya iyiliğin tavsiye edilmesinin iki muhtemel manası vardır: Birincisi, iyiliğin faydasının başkasına geçmesidir, ikincisi ise şudur: Anasına iyilik eden kimse bunu, onun yaptıklarına bir mükafat görmekte ve adeta başkasının daha faziletli olduğunu sanmaktadır. Bundan dolayı Peygamber (s.a.v.) ona, faziletin anaya iyilik etmekte olduğunu hatırlatmıştır. "Ben (İbn Hacer) derim ki: Birinci izah tarzı açık değildir. Ana babaya iyiliğin öne alınması, cihadın buna dayanmasından ötürü de olabilir. Çünkü cihad için izin istemek, ana babaya iyilik çerçevesinde değerlendirilir. Zira ana babanın izni olmadan cihada katılmak yasaklanmıştır."[25]
Amr b. As (r.a.) anlatıyor: Bir adam Peygamber'e (s.a.v.) gelerek:
"Hicret ve cihad şartı ile sana bey'at ediyorum. Ecrini Allah'tan bekliyorum, " dedi. Peygamber (s.a.v.):
"Anan-babandan sağ olan biri var mı? " diye sordu. Adam:
"Evet, hatta ikisi de hayatta!" cevabını verdi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Allah'tan ecir bekliyor musun? " dedi. Adam:
"Evet, cevabını verince, " Peygamber (s.a.v.):
"O halde derhal ana babana dön, onlara güzel sohbet ve iyi davranışta bulun! " buyurdu.[26]
Başka bir rivayette de Peygamber (s.a.v.) "... O halde onlar hakkında cihad et!" buyurmuştur.[27]
İbn Hacer bu cümleyi şu şekilde açıklamaktadır: "Eğer senin anan ve baban varsa, cehd ve gayretini onlara iyilik yolunda sarfet! Çünkü senin böyle yapman, düşmanla savaşma yerine geçer."[28]
Bu hususta İmam Gazzali'nin verdiği bilgiler, konuya daha da açıklık kazandırmaktadır: "Âlimlerin ekserisi, kesin olarak haram kılınan şeylerde gerekmese de şüpheli şeylerde ana babaya itaatin vacip olduğu kanaatindedir. Hatta onlar senin ayrı yemeni istemez de, kendileriyle beraber yemeni arzu ederlerse -yemekleri şüpheli de olsa- onlara itaat etmen gerekir. Çünkü şüpheli şeyleri terketmek vera'/takva ama ana babanın rızasını almak vaciptir. Aynı şekilde mubah veya nafile işlerde, onların izin ve muvafakatim almadan yolculuk yapamazsın.
Farz olan haccın hemen yapılması da şart değildir; sonraya bırakılabilir.[29] İlim öğrenmek için yapılan yolculuk da aynı şekilde nafiledir. Ancak farz olan namaz, oruç gibi önemli ilmihal bilgilerini memleketinde öğretecek kimse yoksa, o zaman gidebilir ve böyle bir durumda ana baba hakla bahis mevzu olmaz.[30]
Hanefi fikih alimi Kâsânî şöyle der: "Çocuk, ana babasının veya birisinin vefatı halinde, öbürünün izni olmadan yolculuğa çıkamaz. Çünkü ana babaya iyilik etmek, farz-ı ayındır. O halde bu, farz-ı kifayeden önce gelir."[31]
2. Eş Ve Arkadaşlardan Önce Gelmesi:
Ali'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ümmetim şu onbeş şeyi yaparsa, ona bela ve musibet gelir: ...Adam karısına itaat edip anasına isyan ettiği, arkadaşına iyilik edip babasına kötülük yaptığı zaman..."[32]
İbn Ömer (r.a.) anlatıyor: Nikahım altında bir kadın vardı. Ben onu seviyordum. (Babam) Ömer ise ondan hoşlanmıyordu. (Birgün) bana "Onu boşa" dedi. Ben boşamak istemedim. Bunun üzerine Ömer (r.a.) Peygamber'e, (s.a.v.) gelerek durumu bildirdi. Peygamber (s.a.v.) de "onu boşa" buyurdu.[33]
İmam Ahmed b. Hanbel, aynı suali kendisine soran bir adama şu cevabı vermiştir: "Karısını boşaması için oğluna emir veren Ömer gibi bir babayı bana getir, oğlunun onun emrine uymasını söyleyeyim!" Günümüzde genellikle kıskançlıktan dolayı gelinini sevmeyen bazı ana babalar sözkonusu Hz. Ömer rivayetini malzeme yaparak, suçsuz karısını boşaması için oğluna baskı yapmaktadır. Bu yaklaşım tarzının zulüm ve istismar olduğu açıktır. Bu vesileyle, tarihî mesajıyla hadisin anlaşılmasına yardımcı olan ye böylece birçok zulüm ve sefaletin önüne geçen büyük müctehid Ahmed b. Hanbel'i rahmetle anıyoruz. (Çev.)
Âişe (r.a.) diyor ki: Peygamber'e (s.a.v.):
"Kadın üzerinde en çok hakkı olan insan hangisidir? " diye sordum. Peygamber (s.a.v.):
"Kocasıdır, " cevabını verdi. Ben:
"Ya erkek üzerinde? " deyince, o:
"Anasıdır, " cevabını verdi.[34]
Uyarıcı nitelikteki şu hadisle bu maddeyi noktalamak istiyoruz:
Abdullah b. Ebî Evfa anlatıyor: Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanında bulunuyorduk. Derken birisi Peygamber'e (s.a.v.) gelerek:
"Bir genç can çekişmektedir. Ona "lâ ilahe illallah" demesini söylediler, ama diyemedi. " Peygamber (s.a.v.):
"Namaz kılar mıydı? " diye sordu. Adam:
"Evet, cevabını verince, " Peygamber (s.a.v.) kalktı. Biz de onunla beraber kalktık ve gittik. Peygamber gencin yanına girdi ve:
"Lâ ilahe illallah, de, " dedi. Genç:
"Diyemiyorum, "cevabını verdi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Niçin? " diye sordu. Orada bulunanlardan birisi:
"Anasına îsyan.ederdi, " dedi. Peygamber (s.a.v.):
"Anası halen sağ mıdır?" diye sordu. Oradakiler:
"Evet, " diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) gencin anasına:
"Büyük bir alevli ateş yaksam da sana "Eğer ona aracı olup yardım edersen bırakacağız, aksi halde şu ateşle onu yakacağız" dense, acaba onun kurtulması için devreye girer miydin? Bir söyle!" buyurdu. Kadıncağız:
"O durumda tabii devreye girerek yardımcı olurdum, " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) kadına:
"Oğlundan razı olduğuna dair Allah'ı ve beni şahit tut, " dedi. Kadın:
"Allah'ım! Oğlumdan razı olduğuma dair seni ve Rasûlünü şahit tutuyorum, " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Ey genç! "lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerîke leh ve eşhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûlüh" de, " dedi. O da söyledi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Genci cehennem ateşinden kurtaran Allah'a hamdolsun! " buyurdu.[35]
3. (Nafile Olan) Hac İbadetinden Önce Gelmesi:
Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.):
"İyi ve samimi olan memlûk köle için iki ecir vardır" buyurmuştur. Ebû Hüreyre'nin (r.a.) nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad, hac ve anama iyilik (emri) olmasaydı, memlûk olarak ölmek isterdim."
Hadisi Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet eden Saîd b. Müseyyib diyor ki: Duyduğumuza göre Ebû Hüreyre (r.a.), iyilikte bulunmak ve yanından ayrılmamak, için anası ölünceye kadar hac etmemiştir.[36]
4. Rasulüllah'ı (s.a.v.) Ziyaretten Önce Gelmesi:
Ana baba hukukunu gözetme konusunda, muhtaç durumda olan anasına iyilik ve yakınlık gösterme endişesi yüzünden, bir defa olsun Rasûlüllah'ı (s.a.v.) ziyaret etme imkanı bulamayan ama fazilette zirveye ulaşan örnek bir şahsiyetten bahsetmek istiyoruz.
Üveys el-Karanî (r.a.) ...Üseyr b. Câbir anlatıyor: Ömer b. Hattab (r.a.), kendisine Yemenlilerin yardım kuvvetleri geldiği zaman onlara:
"Üveys b. Âmir aranızda mı? " diye sorardı. Nihayet Üveys'e rastladı ve:
"Sen Üveys b. Âmir misin? " diye sordu. O da:
"Evet, " cevabını verdi. Ömer:
"Murâd kabilesinden, sonra Karen'den mi? " dedi. O:
"Evet, " cevabını verdi. Ömer:
"Sende abraşlık vardı. Bir dirhem kadar yer dışında ondan kurtulmuştun değil mi? " dedi. O:
"Evet, " cevabını verdi. Ömer:
"Ben Rasûlüllah'ın "Size Üveys b. Âmir Yemenlilerin yardım kuvvetleriyle beraber gelecek. Kendisi Murâd'dan sonra Karen'dendir. Onda abraşlık vardı. O hastalıktan kurtuldu. Sadece bir dirhem yeri kadar kaldı. Bir anası vardır. Ona çok bağlı ve itaatkârdır. Allah'a yemin etse, Allah onu mutlaka yemininde doğru çıkarır. Senin için istiğfar etmesine imkan bulursan bunu yap!" buyurduğunu işitim. Benim için istiğfar ediver! dedi. O da Ömer için istiğfarda bulundu. " Ömer ona:
"Nereye gitmek istiyorsun? " diye sordu. Üveys:
"Kûfe'ye, " cevabım verdi. Ömer:
"Senin için oranın valisine bir mektup yazayım mı? " dedi. O:
"Fakir bir şekilde halk arasında olmam benim için daha makbuldür, " cevabım verdi. Ertesi yıl, Küfe eşrafından bir adam hacca gitti. Derken orada Ömer'e rastladı. Ömer ona Üveys'i sordu. Adam:
"Ben onu eşyası az, evi perişan bir vaziyette bıraktım, " dedi. Ömer.
"Ben Rasûlüllah'ın (s.a.v.) "Size Üveys b. Âmir Yemenlilerin yardım kuvvetleriyle beraber gelecek. Kendisi Murâd'dan, sonra Karen'dendir. Onda abraşlık vardı. O hastalıktan kurtuldu. Sadece bir dirhem yeri kadar kaldı. Bir anası vardır. Ona çok bağlı ve itaatkârdır. Allah'a yemin etse, Allah onu mutlaka yemininde doğru çıkarır. Senin için istiğfar etmesine imkan bulursan bunu yap!" buyurduğunu işittim" dedi. Bunun üzerine o"adam Üveys'e gelerek:
"Benim için istiğfarda bulun! " dedi. Üveys:
"Sen hayırlı bir yolculuktan yeni geliyorsun. (Asıl) sen benim için istiğfar et! " dedi ve devam etti: Ömer'le karşılaştın mı? Adam:
"Evet, cevabını verdi. Bunun üzerine onun için istiğfar etti. Halk da onun kim olduğunu anladı. Sonra çekip gitti.
Râvi Üseyr diyor ki: Onun elbisesi bürde (çizgili bir kumaştı) insan onu gördükçe, acaba Üveys bunu nereden buldu? " diyordu.[37]
5. Çocukların Sevgisinden Önce Gelmesi:
Samimi olarak ana babaya iyi muamele etmenin, korkunç karanlıklarda, ciddi krizlerde ve zor şartlarda son anda ilahi yardımın nasıl geldiğini ve insanı kurtardığım açıklayan önemli ve enteresan bir olay nakletmek istiyoruz:
Abdullah b. Ömer (r.a.), Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: Sizden evvelki ümmetlerden üç kişilik bir grup yolculuğa çıkmıştı. Nihayet gecelemek üzere bir mağaraya sığınmışlardı. Dağdan bir kaya parçası düşerek mağarayı kapadı. Onlar kendi kendilerine "Sizi bu kayadan, yaptığınız amellerin iyisi ile Allah'a duâ etmeniz dışında hiçbir şey kurtaramaz" dediler. Bunun üzerine onlardan biri şöyle dedi:
"Allahım, benim yaşlı anam-babam vardı. Ben bunların akşam sütünü içirmeden önce aile efradıma ve hizmetçime içirmezdim. Birgün iş icabı, geç kaldım ve uyuyuncaya kadar onların yanına gelememiştim. Onların akşam sütünü sağıp geldiğimde, uyumuş olduklarını gördüm. Onlardan önce aile efradıma ve hizmetçime süt vermeyi hoş bulmadım, iki elimde süt bardağı olduğu halde, onların uyanmalarını bekleyip durdum. Nihayet şafak söktü. O zaman uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah'ım! Eğer ben bunu ana babama senin rızanı kazanmak için yapmış isem, içinde bulunduğumuz şu sıkıntıyı gider!
Bu yalvarıştan sonra kaya biraz açıldı, fakat çıkamadılar. Bu defa da öteki yolcu şöyle dedi:
"Allahım, amcamın bir kızı vardı bana insanların en sevimlisi geliyor ve ben onu çok seviyordum. Ben ondan muradıma ulaşmak istedim, fakat o benden sakındı. Nihayet ona bir kıtlık yılı geldi. Derken o bana geldi. Ben de ona arzu ve emelimi kabul etmesi şartıyla yüzyirmi dinar verdim. O da sözünü tuttu. Nihayet muradıma ulaşmak için üzerine geldiğimde o bana: "
"Nikah müstesna, (şu bekâret) mührünü senin hiçbir şekilde açmanı helal etmiyorum, dedi. Ben derhal onun üzerinde durma günahından sakındım. Bana insanların en sevimlisi olduğu halde, o kızın yanından ayrıldım ve verdiğim altınları da ona bıraktım. Allah'ım! Eğer ben bunu yalnız senin rızam kazanmak için yapmış isem, içinde bulunduğumuz şu sıkıntıdan bizi kurtar, dedi. Kaya biraz daha açıldı, fakat yine de çıkamadılar. Üçüncü yolcu arkadaş da: "
Allahım, bir defa ben bir grup işçiyi ücretle çalıştırmıştım. İçlerinden biri hariç, hepsinin ücretini vermiştim. O bir işçi alacağı ücreti bırakarak gitmişti. Ben de onun alacağını çalıştırdım ve nihayet onun nâmına büyük bir servet meydana geldi. Bir müddet sonra o işçi bana gelerek: "
"Ey Allah'ın kulu, ücretimi bana öde! " dedi. Ben de ona:
"Şu gördüğün deve, sığır, koyun ve (bunlara bakan) kölenin hepsi senindir! " dedim. Bunun üzerine adam (şaşırarak):
"Ey Allah'ın kulu, benimle alay etme! " dedi. Ben ona:
" (Hayır, öyledir) ben seninle alay etmiyorum, " dedim. O da bunların hepsini aldı ve götürdü. Onlardan hiçbir şey bırakmadı. Allahım! Eğer ben bunu senin rızanı kazanmak için yapmış isem, şu içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar! dedi. Bunun üzerine kaya tamamen açıldı ve onlar da çıkıp yollarına devam ettiler.[38]
6. Nafile İbadetlerden Önce Gelmesi:
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Beşikte yalnız üç kişi konuşmuştur: Meryem oğlu İsa ve Cüreyc'in arkadaşı. Cüreyc âbid bir adamdı. Bir manastır yaptırdı. Onun içinde yaşıyordu. Derken Cüreyc namaz kılarken anası geldi ve:
"Ey Cüreyc! " diye seslendi. Cüreyc:
"Ya Rabbi! Anam ve namazım! " dedi ve namazına yöneldi. Anası hemen gitti. Ertesi gün tekrar geldi ve yine Cüreyc namaz kılıyordu. Anası:
"Ey Cüreyc! " diye seslendi. Cüreyc:
"Ya Rabbi! Anam ve namazım! " dedi ve yine namaza yöneldi. Anası hemen gitti. Ertesi gün tekrar geldi ve yine Cüreyc namaz kılıyordu. Anası:
"Ey Cüreyc! " diye seslendi. Cüreyc:
"Ya Rabbi! Anam ve namazım! " dedi ve yine namazına yöneldi. Bunun üzerine anası:
"Allahım! Fahişelerin yüzünü görmeden oğlumun canını alma! " dedi. Derken İsrail oğulları Cüreyc'i ve ibadetini aralarında konuştular. Güzelliği dillere destan olan fahişe bir kadın vardı. Bu kadiri:
"İsterseniz onu sizin için kötü yola düşürüvereyim, dedi ve ona sataştı. Fakat Cüreyc ona aldırış etmedi. Daha sonra kadın, Cüreyc'in manastırına sığınan bir çobana geldi ve onun kendisiyle zina etmesini sağladı. Kadın ondan hamile kaldı. Doğurduğunda: "Bu çocuk Cüreyc'dendir!" dedi. Bunun üzerine orada yaşayanlar Cüreyc'e gelerek onu aşağı indirdiler ve manastırını yıktılar. Kendisini de dövmeye başladılar. Cüreyc:
"Size ne oluyor böyle? " dedi. Onlar:
"Bu fahişe ile zina ettin ve senden çocuk doğurdu, " dediler. Cüreyc:
"Çocuk nerede? " diye sordu. Derhal onu getirdiler. Cüreyc:
"Beni bırakın da namaz kılayım, " dedi ve namaz kıldı. Namazım bitirdikten sonra çocuğun yanına geldi. Onun karnına dürterek:
"Ey çocuk! Senin baban kimdir? " diye sordu. Çocuk:
"Falan çobandır," cevabını verdi. Bunun üzerine insanlar Cüreyc'e yöneldiler; onu öpüyorlar ve ona el sürüyorlardı.
"Manastırını altından yapalım, " dediler. O:
"Hayır, onu önceki gibi kerpiçten yapın! " dedi. Onlar da öyle yaptılar.
Üçüncüsü ise, emzikli bir kadın vardı. Birgün oğlan çocuğunu emzirirken yanından heybetli bir süvari geçmişti. Bunu gören kadın:
"Allahım! Oğlumu bunun gibi heybetli kıl! " diye duâ etti. Çocuk hemen memeyi bıraktı. Adama doğru dönerek baktı ve:
"Allahım! Beni bunun gibi yapma! " dedi. Sonra memesine dönerek emmeye başladı. Ravi Ebû Hüreyre: "Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şehadet parmağı ağzında ve onu emmeye başlayarak çocuğun nasıl emdiğini anlattığı hâlâ gözümün önündedir" demiştir. Sonra oradan bir cariye geçirdiler. Sahipleri onu dövüyor ve: "Sen zina ettin, hırsızlık yaptın!" diyorlardı. Cariye ise:
"Bana Allah yeter, o ne güzel vekildir! " (Hasbiye'llâhu ve ni'me'l-vekil), diyordu. Çocuğun anası:
"Allahım! Oğlumu bu cariye gibi yapma! " diye duâ etti. Çocuk hemen emmeyi bıraktı ve cariyeye bakarak:
"Allahım! Beni bu cariye gibi yap! " dedi. Artık burada konuşmaya başladılar: Anası:
"Boğazında kalası! Kılık-kıyafeti güzel ve heybetli bir adam geçti. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi heybetli kıl" dedim. Sen ise: "Allahım, beni bunun gibi yapma!" dedin. Şu cariyeyi döverek ve "sen zina ettin, hırsızlık yaptın!" diyerek yanımızdan geçirdiler. Ben: "Allahım, oğlumu bunun gibi yapma!" diye duâ ettim. Sen ise: "Allahım, beni bunun gibi yap!" dedin. Bunun üzerine çocuk şu karşılığı verdi: "
"Şüphesiz o adam bir zalim idi. Bu yüzden "Allahım, beni onun gibi yapma!" dedim. Şu cariye ise "Sen zina ettin" diyorlar, oysa zina etmemiştir. "Sen hırsızlık yaptın" diyorlar, oysa hırsızlık yapmamıştır. Bu yüzden de "Allahım, beni bunun gibi yapma!" dedim.[39]
Ibn Hacer, hadisle ilgili şu açıklamayı yapmaktadır: İbn Battal der ki: "Cüreyc'in anasının oğluna yaptığı bedduanın sebebi şudur: Onların şeriatına göre namazda konuşmak mubah idi. Cüreyc namaza devam etmeyi anasının çağrısına kulak vermeye tercih edince, anası ona beddua etti. Çünkü o, anasının hakkını ertelemişti." Ibn Hacer der ki: Cüreyc'in "Anam ve namazım!" sözünden anlaşılan da şudur: Cüreyc'e göre konuşmak namazı bozardı. Bundan dolayı da anasına cevap vermedi. Yezid b. Havşeb, babası vasıtasıyla Rasûlüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Eğer Cüreyc alim olsaydı, elbette anasına icabetin Rabbine ibadetten daha evlâ olduğunu bilirdi."[40]
7. Allah Yolunda Hicret Etmekten Önce Gelmesi:
Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor: Bir adam Peygamber'e (s.a.v.) gelerek:
"Hicret etmek üzere sana bey'at etmek için geldim ve ana babamı ağlar vaziyette gözleri yaşlı bıraktım, " dedi. Peygamber (s.a.v.):
"Sen derhal onların yanına dön! Ağlattığın gibi onları güldür ve sevindir! " buyurdu.[41]
8. Rasulüllah'ın (s.a.v.) Süt Ana Babasına Ve Kızı Fâtıma’nın Da Babasına İyiliğine Bir Örnek:
Ömer b. Said'den (r.a.) rivayet edildiğine göre, birgün Rasûlüllah (s.a.v.) otururken süt babası geldi. Rasûlüllah (s.a.v.) elbisesinin bir tarafinı süt babasına serdi ve üzerine oturdu. Sonra süt anası geldi. Elbisesinin öbür yarısını da süt anasına serdi ve üzerine oturdu. Daha sonra (oğlan) süt kardeşi geldi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) kalkarak onu da önüne oturttu.[42]
Ebu't-Tufeyl (r.a.) anlatıyor: Ci'râne mevkiinde Rasûlüllah'ı (s.a.v.) et taksim ederken gördüm. O zaman ben henüz bir çocuktum ve devenin kemiğini taşıyordum. Derken aniden bir kadın geldi ve Peygamber'e (s.a.v.) kadar yaklaştı. Rasûlüllah (s.a.v.) o kadına üzerindeki elbiseyi/ cübbeyi serdi ve üzerine oturdu. Ben oradakilere:
"Bu kadm kimdir? " diye sordum. Onlar:
"Bu kadın, Rasûlüllah'ı (s.a.v.) emziren süt anası (halime)dir, " cevabını verdiler.[43]
Ebü Talib'in kızı (Hz. Ali'nin kız kardeşi) Ümmü Hânî anlatıyor: Mekke fethi senesinde ben Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yanına gittim ve onu yıkanır halde buldum. Kızı Fâtıma da bir elbise ile onu örtüyordu. Ben selam verdim. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Bu kadın kimdir? " diye sordu. Ben:
"Ebu Tâlib'in kızı Ümmü Hânî'im! " cevabını verdim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Ümmü Hânî'e merhaba; hoş geldin! " dedi.[44]
Kendisine, Uhud savaşında Rasûlallah'ın (s.a.v.) yaralanması sorulan Sehl b. Sa'd şu cevabı vermişti. Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yüzü yaralandı, yan dişleri kırıldı ve başındaki miğfer parçalandı. Rasûlüllah'ın (s.a.v.) kızı Fâtıma kanı yıkıyordu. Ali de kalkanla üzerine su döküyordu. Fâtıma suyun, kanın akışını hızlandırdığını görünce bir hasır parçası alarak onu yaktı. Nihayet kül haline gelince onu yaraya yapıştırdı ve böylece kan durdu.[45]
C. Ana Babaya İyi Davranmakla Birlikte Allah'a İsyan Hususunda Onlara İtaat Yoktur:
Şüphesiz ana babaya itaat etmeyi farz kılan Allah Teâlâ'dır. Ana baba bu farzı istismar ederek Allah'ın emirleri dışında kullanmaya kalkışırsa, Allah Teâlâ o noktada müslüman çocuğun itaat etmemesini istemektedir. Esasen bu tepki ve itaatsizlik, ana babaya bir iyilik ve Allah'ın emrine dönmeleri için onlara bir uyarıdır. Şayet ana baba günah veya küfürde ısrar edecek olurlarsa, o durumda çocuk günah ve isyana girmeden yine onlara iyi davranmaya devam eder. Bu prensip, şeriattan uzaklaşmalarına rağmen ana babaya iyi davranma ve onlarla güzel geçinme konusunda İslâm'ın önemli ve yüce ahlâk esaslarından birisini oluşturmaktadır. Ancak burada ana baba herhangi bir şekilde inanç esaslarına müdahale etmemelidir. Küfür, haram ve harama yakın mekruh gibi hiçbir şeyde kesinlikle ana babaya itaat edilmez. Aksine hikmetle, yumuşaklıkla ve nazik bir şekilde Allah'ın dinini onlara ulaştırmak gerekir. Hepimiz Rasûlüllah'ın (s.a.v.)
"Allah'a isyan hususunda hiçbir insana itaat edilmez. Ancak itaat maruf; iyilik ve güzelliktedir" buyurduğunu bilmekteyiz.[46]
Müfessir Râzî diyor ki: İnsan bir kimseye itaat ve teslimiyet gösterecekse, bunu ana babasına göstermelidir. Ama ana baba çocuğunu günaha sevkederse, başkaları bir yana onlara uymak caiz olamaz."[47] Sahabe nesli içinde bu hükmün uygulandığını gösteren birçok tablo bulunmaktadır: Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.), Kur'an'dan bazı ayetlerin kendisi hakkında indiğini söylüyor ve şu hadiseyi anlatıyor: Sa'd'ın anası dininden dönmedikçe hiçbir zaman onunla (oğlu ile) konuşmayacağına ve yiyip içmeyeceğine yemin etti ve:
"Sen Allah'ın ana babana senin iyi davranmanı tavsiye ettiğini iddia ediyorsun. İşte ben senin ananım, bunu sana ben emrediyorum, dedi. Anam üç gece bekledi ve nihayet takatsizlikten bayıldı. Bunun üzerinde Umara adındaki oğlu kalkarak ona su verdi. Anam Sa'd'a (bana) beddua etmeye başladı. Çok geçmeden Yüce Allah Kur'an'ın şu ayetlerini indirdi: "Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar seni, (doğruluğu) hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. O zaman, size yaptıklarınızı baber vereceğim."[48] "Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Anası onu nice sıkıntılar çekerek taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana babana şükret. Dönüşünüz ancak banadır (diye öğüt vermişizdir). Eğer onlar seni, (gerçekliği) hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yaptıklarınızı haber vereceğim."[49]
İbn Ziyâd anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) -bir münafık olan- Abdullah b. Übeyy b. Selûf un oğlu Abdullah'ı çağırarak:
"Babanın ne dediğini biliyor musun? " diye sordu. Abdullah:
"Anam babam sana feda olsun, ne diyor babam? " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.), O:
"Andolsun, eğer Medine'ye dönersek en üstün olan zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır, " diyor, dedi. Abdullah:
"Doğru söylemiş, vallahi ya Rasûlallah! Vallahi en aziz ve en üstün olan sensin, o ise en zelil ve en zayıftır. Vallahi ya Rasûlallah! Medineliler, babasına benden daha iyi davranan birinin olmadığını bilirler. Eğer Allah ve Rasûlü onun başını getirmeme razı olurlarsa, başını onlara mutlaka getiririm, " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Hayır, olmaz! buyurdu. Derken Medine'ye geldiklerinde, şehrin kapısında Abdullah elindeki kılıçla ayağa kalkarak babasına: "
"Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, üstün olan zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır" diyen sen misin? îzzet ve üstünlük sanamı yoksa Râsûlüllah'a (s.a.v.) mı ait, söyle? Vallahi Allah ve Rasûlünün izni olmadan kesinlikle Medine'ye ve evine giremezsin! " dedi. Bunun üzerine babası Abdullah b. Übeyy:
" Ey Hazreçliler, oğlum beni evime girmemi engelliyor! " diye bağırdı. Oğlu Abdullah:
"Hayır, vallahi Rasûlüllah'ın (s.a.v.) izni olmadan kesinlikle giremez, " dedi. Bazı şahıslar onu (ikna etmek için) yanına geldiler ve konuştularsa da o yine:
"Vallahi Allah ve Rasûlünün izni olmadan giremez, " cevabını verdi.
Bunun üzerine Peygamber'e (s.a.v.) gelerek durumu ona anlattılar. Peygamber (s.a.v.):
"Ona gidin ve salıvermesini söyleyin, " buyurdu. Onlar da gelerek bunu Abdullah'a bildirdiler. O:
"Peygamber'in (s.a.v.) emir ve talimatı ise evet, " dedi ve babasını bıraktı.[50]
Ebu Bekir Sıddik'in kızı Esma (r.a.) anlatıyor:
Rasûlüllah'ın (s.a.v.) Kureyş müşrikleriyle yaptığı barış andlaşması için belirlenen süre içinde, bir müşrike olan anam (ziyaret için) yanıma gelmişti. Ben, Rasûlüllah'tan (s.a.v.) izin ve fetva isteyerek:
"Ya Rasûlallah! Anam benden birşey istemek üzere yanıma geldi. Anama yardım ve iyilikte bulunabilir miyim?" dedim. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Evet, anana yardım ve iyilikte bulun! " buyurdu.[51] İbn Uyeyne diyor ki: Bu hâdise üzerine Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:
"Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adaletle muamele etmenizi yasaklamaz. Çünkü Allah, âdil olanları sever."[52]
Şu var ki çocuk, şefkat, merhamet, sükûnet ve nezaketle büyük gayret göstererek ana babasını imana ve müslümanca yaşamaya davet eder. Bu aynı zamanda Peygamberlerin meslek ve metodudur, davet metodu konusunda İbrahim (a.s.) bizim için büyük bir örnektir:
"Kitab'da İbrahim'i an. Gerçekten o, sıdkı bütün bir peygamberdi. Bir zaman o babasına demişti ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir faydası dokunmayan şeylere niçin taparsın? Babacığım! Gerçekten bana, sana gelmeyen bir bilgi geldi. Bana uy ki, seni düz yola çıkarayım. Babacığım! Şeytana kulluk etme. Çünkü şeytan Rahman'a isyan etmiştir. Babacığım! Ben sana Rahman'dan gelecek bir azabın dokunup da şeytanın dostu olmandan korkuyorum. Babası:
"Ey İbrahim! dedi, sen benim Tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun. Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım. Uzun bir süre benden uzak dur!" İbrahim:
"Selam sana, dedi. Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Doğrusu O, bana çok lütufkârdır. Sizden de, Allah'tan başka taptıklarınızdan da ayrılıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umarım Rabbime yalvarmakla bahtsız olmam."
Nihayet onlardan ve Allah'tan başka taptıkları şeylerden ayrılınca biz ona Ishak ve Yakub'u bağışladık ve herbirini Peygamber yaptık. Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk ve kendilerine üstün br şöhret sağladık."[53]
Ashâb-ı kiramdan Ebû Hüreyre, gayr-i müslim olan anasını İslâm'a davet ederken örnek bir davranış ortaya koymuştur. O diyor ki: Yahudi ve Hırıstiyan beni dinleyen herkes mutlaka beni sevmişti. Zira ben anamın müslüman olmasını istiyordum ama o kabul etmiyordu. (Yine) ben ona (müslüman ol) dedim. Fakat o çekindi. Bunun üzerine Peygamber'e (s.a.v.) gittim ve:
" (Ya Rasûlallah!) Anam için Allah'a duâ et, dedim. O da duâ etti. Sonra anama geldim. O, kapıyı üzerine kilitlemişti/kapatmışti. " Anam:
"Ey Ebû Hüreyre! Ben müslüman oldum, " dedi. Ben de hemen durumu Peygamber'e (s.a.v.) ilettim ve:
"Benim ve anam için Allah'a duâ et, " dedim. O da:
"Allahım! Kulun Ebû Hüreyre'yi ve anasını insanlara sevdir, " buyurdu.[54]
Bu hususta aynı şekilde Ebu Bekir Sıddîk da örnek bir davranış sergilemiş; Mekke'nin fethinden sonra hemen babasını alarak Peygamber'e (s.a.v.) götürmüş ve onun müslüman olmasını temenni etmişti. Ebu Bekir Sıddîk'ın kızı Esma'dan rivayet edildiğine göre Mekke'nin fethinden sonra Rasûlüllah (s.a.v.) mecside girdiği zaman Hz. Ebu Bekir, gözleri görmeyen babası Ebu Kuhâfe'yi elinden tutarak getirmişti. Peygamber (s.a.v.) onu görünce "Yaşlı adamcağızı evinde bıraksaydın! Ben onun yanına giderdim" buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekir "Onun sana gelmesi, senin ona gitmenden daha uygundur, ya Rasûlallah!" dedi ve babasını Rasûlüllah'ın (s.a.v.) önüne oturttu. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) onun göğsünü sıvazladı ve "Müslüman ol kurtulursun!" buyurdu. O da hemen müslüman oldu.[55]
D. İnsanlar İçinde En Güzel Muameleye Layık Olan Ana Babadır:
İnsan, dost ve arkadaş seçiminde çoğu zaman hata eder. Samimi ve vefalı bir dost ve arkadaş bulamadığından (bazan) ayakları kayar ve istikametten ayrılır. Artık samimi ve vefalı birisini bulabilmek ümidiyle çevreyi araştırır. Dostluk kurmak üzere uzaktan bîr arkadaş görür. Nihayet kurduğu arkadaşlıkta umduğunu bulamaz. İşte insan psikolojisini iyi bilen Peygamber (s.a.v.) böyle bir durumdan kurtarmak için ona vefalı ve sıcak bir dosta yani, ana babaya ulaşabilmede gerçekten öz ve kısa bir yol göstermiştir.
Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Bir adam Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelerek:
"Ya Basûlallah! Benim güzel dostluk kurmama, hizmet ve ülfet etmeme insanlar içinde en layık olan kimdir? " diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Anandır, " diye cevap verdi. Adam:
"Sonra kimdir? " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Anandır, " buyurdu. Adam:
"Sonra kimdir? " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Anandır, " buyurdu. Adam (döndürüncü defa tekrar):
"Sonra kimdir? " deyince, Rasûlüllah (s.a.v.):
"Babandır, " cevabını verdi.[56]
Görebildiğimiz kadarıyla insanlardan "Benim dost ve arkadaş edinmeye ihtiyacım yok!" diyenler bulunmaktadır. Onlara verilecek cevap şudur: Senin ihtiyacın yoksa bir diyeceğimiz yok! Ancak ana baba, senin hizmet ve ülfetine, seninle konuşmaya ve aile hayatlarında zuhur eden birçok problemin çözümünde senin görüşüne baş vurmaya ihtiyaç duyarlar. İşte Rasûlüllah'ın (s.a.v.) sözkonusu hadisi bu noktaya işaret etmektedir.[57]
E. Aralarını Uzlaştırma Gayretinden Sonra Çatışma Halinde Anaya İyiliğin Babadan Önce Gelmesi:
Büyük hadis alimi İbn Hacer, söz konusu hadisi açıklarken şunları söylemektedir: İbn Battal diyor ki: Bu hadis, anaya yapılan iyiliğin, babaya yapılanın üç katı olması gerektiğini ifade eder. Çünkü ana sırasıyla; hamilelik, doğum ve emzirme güçlüğünü yaşar. Ayrıca o, tek başına bu zahmetleri çektikten sonra çocuk eğitiminde babaya ortak olur." Gerçekten şu ayeti kerime bu hususa işaret etmektedir:
"Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Anası onu nice sıkıntılar çekerek taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (işte bunun için) Önce bana, sonra da ana babana şükret. Dönüş ancak banadır (diye öğüt vermişizdir)."[58] Bu yüzden yüce Allah öğüt ve tavsiye konusunda ana ile babayı eşit tutmuş, fakat tek başına yüklendiği üç zahmetli iş ve görevi sebebiyle de anayı özel olarak zikretmiştir.
Kurtubî diyor ki": "Bununla verilmek istenen mesaj şudur: Ana, çocuğun yapması gereken iyiliğin en büyük payını elde eder. Hak ve iyiliklerin çakışması durumunda, baba karşısında ananın önceliği söz konusudur." Iyaz da şöyle der: "Cumhur, iyilik konusunda ananın babaya tercih edilmesi gerektiği görüşündedir, iyiliğin her ikisine de eşit oranda yapılması gerektiği görüşü de ileri sürülmüştür. Hatta bazı alimler bu görüşü İmam Mâlik'ten de nakletmiştir. Ancak doğrusu birinci görüştür." Bazı Şafiîler de ikinci görüşü benimsemiştir. Ancak Haris el-Muhâsibî'den, iyilikte ananın babaya tercih edilmesi konusunda bir icma bulunduğu nakledilmektedir. Fakat bu icma iddiası tartışılabilir. Bir defa bu konuda imam Mâlik'ten nakledilen görüş net ve açık değildir. Bunu bizzat îbn Battal ifade etmektedir: "Babam yapmamı istemekte, anam ise engellemektedir. Ne yapayım ben?" diyen birisine İmam Mâlik: "Babana itaat et, anana isyan etme! demiştir.
İbn Battal diyor ki: "Bu, imam Mâlik'in, iyilik konusunda ana babanın eşit olduğu grüşünde olduğunu gösterir." Halbuki İmam Mâlik'in sözünün bu manaya delaleti açık değildir. İbn Battal diyor ki: Aynı fetva el-Leys'e sorulmuş ve şu cevabı vermiştir: "Anana itaat et.. Çünkü iyilikten onun payı üçte iki (2/3) dir. O böyle söylemekle, hadisin, ananın iki kez tekrar edildiği varyantına işaret etmişitr. "Anana iyilik et!" cümlesi, bazı hadislerde iki defa, bazılarında da üç defa tekrar edilmiştir. Her iki şekli de muteber hadis literatüründe mevcuttur. Konuyla ilgili Ebu Rimse'den gelen bir rivayet de şudur: Rasûlüllah'ın (s.a.v:) yanına vardım. Onun şöyle buyurduğunu işittim: "Anana ve babana sonra kız ve erkek kardeşine sonra da sırasıyla en yakın olana iyilik et!" "Iyaz" bazı alimler, dede ile erkek kardeş arasında tercih konusunda tereddüt etmiştir. Ancak ekser ulema, dedenin öncelik hakkının bulunduğu kanaatindedir" demektir. Bu görüşü paylaşan Şafîîler de şöyle der: iyilik hakkı sırasıyla dede, erkek kardeş, ana baba tarafından yakın olan -ki bu durumda olan sadece onlardan birisi tarafından yakın olana tercih edilir-, zevi'l-erhâm', zevi'l-erhamdan mahrem olanlar -ki bunlar mahrem olmayanlara tercih edilir-, diğer asabeler, hısımlar (evlilikle oluşan akrabalar), (köle azadından doğan) velâ hakkı olan kimse ve komşuya aittir. Ibn Battal bu sıralamanın, hemen bir defada iyiliğin ulaştırılamayacağı yerde geçerli olduğunu işaret etmektedir ki, bu açıktır, iyilik konusunda her halükârda ananın öncelik hakla bulunduğunu şu hadis açık olarak ifade etmektedir:
Âişe (r.a.) diyor ki: Peygamber'e (s.a.v.):
"Kadın üzerinde ençok hakkı olan insan hangisidir? " diye sordum. Peygamber (s.a.v.):
"Hocasıdır, " cevabını verdi. Ben:
"Ya erkek üzerinde? " deyince, o:
"Anasıdır, " cevabını verdi.[59]
Amr b. Şuayb'ın dedesinden rivayet edilen şu hadis de bunu desteklemektedir. Bir kadın:
"Yâ Rasûlallah! Şu benim oğluma karnım (aylarca) kap oldu. Göğsüm süt tulumu, kucağım da onun için barınak oldu. Onun babası beni boşadı ve onu da benden almak istedi, " dedi. Bunun üzerine peygamber (s. a. v.):
"Sen evlenmediğin sürece ona (bakmaya) daha layıksın, " buyurdu.[60]
F. Çocuğun Malı Babasına Helaldir:
Amr b. Âs (r.a.) anlatıyor: Bir adam Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelerek:
"Ya Rasûlallah! Benim (bir miktar) malım ve çocuğum vardır. Babam da malımın tamamını tüketmek istiyor, " dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.):
"Sen babanınsın ve malın da babana (helal)dır. (Ey mü'minler!) Çocuklarınız sizin en helal kazancınızdandır. O halde onların mallarından yeyiniz, " buyurdu.[61]
Ebu Hanife'nin Müsned'inde geçen ve Hz. Âişe'nin, Rasûlüllah'tan (s.a.v.) yaptığı rivayet de şöyledir:
"Şüphesiz çocuklarınız sizin kazancınızdandır. Onlar Allah'ın size hibesidir. O dilediğine kız, dilediğine de erkek verir."
Hz. Âişe'nin, Rasûlüllah'tan (s.a.v.) rivayet ettiği bir başka hadis de şudur;
"Yediğiniz en temiz helal lokma kendi kazancınızdandır. Çocuklarınız da sizin kendi kazancınızdandır."[62]
Taberânî'nin rivayet ettiği sahih bir hadisinde Peygamberimiz (s.a.v.)
"Yaşlı ana babasını ziyaret ve onların ihtiyaçlarını karşılamak için yola çıkan bir evlat Allah yolundadır" buyurmuştur.
Ana babanın, çocuklarına yaptıkları bağıştan dönme hakkı vardır. İbn Ömer ve İbn Âbbâs'dan rivayet edildiğine göre Rasûlülîah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir kimsenin bir bağışta bulunup da sonra ondan cayması helal/caiz değilidir. Ancak baba, çocuğuna yaptığı bağıştan dönebilir. Bağışta bulunup da sonra ondan dönen kimse, doyuncaya kadar yedikten sonra kusan ve kustuğunu tekrar yiyen köpeğe benzer."[63]
Tabiinden Muhammed b. Şîrîn anlatıyor: Hz. Osman zamanında bir hurma ağacının fiatı bin dirheme ulaşmıştı. Buna rağmen Üsame b. Zeyd onu alarak (çok nefis ve leziz olan) göbeğini çıkarır ve anasına yedirirdi. Ona:
"Hurma ağacının bin dirheme vardığını gördüğün halde, seni buna seykeden şey nedir? " diye sordum. O bana:
"Onu benden anam istedi. O, yapabileceğim birşeyi benden isterse, onu mutlaka yerine getiririm, " cevabını verdi.[64]
G. Çocuğun Köle Veya Mahkum Ana Babasını Hürriyetine Kavuşturması:
Köleliğin geçerli olduğu tarihlerde bazan maddi durumu iyi olan oğul hür iken, malı ve parası olmayan ana veya baba köle olabilmekteydi. O tarihte uygulanan bir kölelik anlayışı ve müessesesi günümüzde yoktur. Ancak konuyla alakalı bazı rivayetler, günümüz meselelerine ışık tutacak niteliktedir. Mesela, (haciz gibi) herhangi bir sebeple ciddi borç yükü altına girmiş olan ana veya babaya karşı evladın tavrı ne olacaktır? Ya da herhangi bir sebeple hapse mahkum edilen ana babadan biri, ekonomik şartları iyi olmadığından kefaletleri için para bulamadıkları zaman çocuk ne yapacaktır? İşte Peygamber (s.a.v.) şu evrensel mesajıyla bu probleme açıklık getirmektedir: "Hiçbir çocuk babanın hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur da satın alarak âzad ederse, (işte o zaman onun hakkını ödemiş olur)."[65] Ayrıca İbn Abbâs'dan (r.a.) rivayet edilen şu hadis de Peygamber'in (s.a.v.) bu konudaki hassasiyetini göstermektedir:
"Kim ana babası yerine hac ibadeti yapar veya onların borcunu öderse, kıyamet günü iyilerle beraber diriltilir."[66]
H. Ana Baba İle Çocukları Arasında Müşterek Dua:
İyilik konusunda duanın müstesna bir yeri vardır. Dua gönüldeki sevginin bir göstergesidir. Sevgi ile dolu olan bir gönül, sevdiği kimse için ısrarla duâ etmeye devam eder. Bu bakımdan ana baba ile çocukları arasında karşılıklı sevgi ve ortak bağ güçlendikçe, o nisbette duâ da artar. Ebû Hüryere'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Üç duâ vardır ki, bunlar makbuldür; kabul edilmesinde şüphe yoktur. Zulme uğrayanın duası, yolcunun duası ve ana babanın çocuğuna duası."
Enes (r.a.) anlatıyor: Peygamber (s.a.v.) -anam- Ümmü Süleym'in yanına girmişti. Anam ona ikramda bulunmak üzere hurma ve yağ getirdi. Peygamber (s.a.v.):
"Yağınızı tulumuna, hurmanızı da kabına geri koyunuz. Çünkü ben orucum, " buyurdu. Sonra kalkarak evin bir tarafinda nafile namaz kıldı. Peygamber (s.a.v.) Ümmü Süleym'e ve ev halkına duâ etti. Ümmü Süleym:
"Ya Rasulallah, benim bir hâssacığım var[67] (ona da duâ buyur), " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Hâssacık nedir? " diye sordu. Ümmü Süleym:
"Hizmetçin Enes'tir, " cevabını verdi. Enes diyor ki: Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) "Allah'ım! Onu mal ve evlet ile rızıklandır ve bunları kendisi için hayırlı ve bereketli eyle!" buyurarak, dünya ve ahiretin hiçbir iyiliğini bırakmayacak şekilde bana duâ etti. îşte bu yüzden ben, mal bakımından ensarın en zenginlerindenim. Kızım Ümeyne bana Haccâc'in Basra'ya gelişine kadar neslimden yüzyirmi küsur kişinin defnedildiğini söyledi.[68]
Şu rivayet, ananın oğluna yaptığı duaya bir örnektir:
Ebu Hâzim'den rivayet edildiğine göre, Ümmü Hâni'in âzadlısı Ebû Murra, Ebû Hüreyre ile birlikte binitti olarak Akik'deki arazisine gelmişti. Arazisine girdiğinde yüksek sesle şöyle bağırmıştı: "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri üzerine olsun, ey anacığım!" Anası da şöyle cevap veriyordu: "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketleri senin de üzerine olsun." Anasına "Küçükken beni (şefkat ve merhametle) yetiştirdiğin gibi, Allah da sana merhamet etsin!" deyince de, anası oğluna: "Yavrucuğum; sen de bana bu yaşlı halimde iyilik ettin. Allah senden razı olsun ve seni hayırla mükafatlandırsın!" diyordu.[69]
Şu rivayet de babanın evladına yaptığı duaya bir örnektir:
Ümmü Seleme'den rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) kızı Fâtıma'ya:
"Kocanı ve iki oğlunu al da bana getir, " dedi. Hemen Fâtıma onları getirdi. Rasûlüllah (s.a.v.) onların üzerine Fedek yapımı bir elbise attı ve sonra elini üzerlerine koyarak:
"Allahım! Bunlar, Muhammed'in aile efradıdır. Rahmet ve bereketini Muhammed ve onun aile efradından esirgeme! Sen Hamid ve Mecid; her türlü övgü ve yüceliğe layıksın! " diye duâ etti. Ümmü Seleme diyor ki: Ben de onlarla beraber girmek için hemen elbiseyi örtüyü kaldırdım, fakat Peygamber (s.a.v.) onu benim elimden çekti ve "Sen hayır üzerindesin" buyurdu.[70]
I. Ana Babaya Sövülmesine Zemin Hazırlamamak:
Ana babaya iyilik hususunda çocukların dikkat etmesi gereken önemli noktalardan birisi de, herhangi bir şeklide onlara sövülmesine veya bizzat onların sövmelerine, yani ağır bir dil kullanarak hakaret etmelerine sebep olmamaktır. Mesela, çocuk bir insana kötülük eder. O insan da kalkar çocuğun ana babasına söver. Ya da çocuk ana babasını üzer ve öfkelendirir. Onlar da çocuğa kızar ve hiç de hoş olmayan sözler sarfeder. Bu yüzden çocuk ana babasını söz konusu davranışlardan korumalıdır. Ebü Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) yanında bir çocuk olan adam gördü. Çocuğa:
"Kimdir bu? diye sorunca, " çocuk:
"Babamdır, " cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) ona:
"O halde onun önünde yürüme, ona sövülmesine sebep olma, ondan önce oturma ve onu adıyla çağırma! " dedi.[71]
İbn Ebi'd-Dünya, Peygamber’den (s.a.v.) mursel[72] olarak şu rivayeti nakletmektedir: Miraç gecesinde, Arş'ın nurunda kaybolmuş bir adama rastladım. Ben:
"Kimdir bu, melek midir? " dedim.
"Hayır, " dediler.
"Peygamber midir? " dedim.
"Hayır, " dediler.
"Peki ya kimdir? " diye sordum.
"Bu, dünyada iken devamlı Allah'ı zikreden, (namaz kılmak üzere) kalbi mecside bağlı ve ana babasına sövülmesine sebep olmayan adamdır, " cevabını verdiler.
Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.):
"Bir adamın ana babasına sövmesi büyük günahlardandır" buyurmuştu. Orada bulunan ashab:
"Ya Rasûlallah! Adam hiç ana babasına söver mi? " diye sorunca, Rasûlüllah (s.a.v.):
"Evet, bir adamın babasına söver, o da onun babasına söver; adamın anasına söver, o da onun anasına söver, " buyurdu.[73]
J. Çocuğun Kendini Ana Babasına Nisbet Etmekle Şeref Duyması:
İslâm dini, ilk doğduğu günden itibaren çocuğun nesebinin ilan edilmesi hususunda ihtimam göstermiş ve bu gaye ile akika kurbanı kesilmesini tavsiye etmiştir. Çoğu kez toplumlarda gerçekten ilginç ve tuhaf olaylar meydana gelir. Klasik câhiliye toplumunda çocuk babasının nesebinden teberri ediyor yani, alâkasını keserek nesebinden yüz çeviriyordu.. Modern câhili toplumda ise belli bir sosyal statü ve makam elde etmiş olan üniversite mezunu bir genç de utanç babasından duymaktadır. İslâm ahlâkından mahrum bu anmak da, kendisini ziyarete gelen babasını kabullenmekten ve çevresine tanıtmaktan utanmaktadır. Ya da çağımız şeytanlarının keşfettiği muhtelif kaçış yöntemleriyle çocuk babasından uzaklaşabilmektedir. Problem gerçekten önemlidir. Çünkü bilmekteyiz ki, nesebi tanımayıp inkâr etmek bizzat küfür demektir. Şu hadisler bu noktayı açıkça ifade etmektedir:
Sa'd b. Ebî Vakkas'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim, babası olmadığını bildiği halde bir başkasını baba olarak ileri sürerse, cennet ona haramdır."[74]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edilen hadisinde Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
"Babalarınızdan yüz çevirmeyin (Onları tanımazlıktan gelerek inkâr etmeyin)! Kim, babasından yüz çevirirse (bu yaptığı) küfürdür."[75]
Ebu Zerr'den (r.a.) rivayet edildiğine göre de Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Bilerek babasından başka birisinin oğlu olduğunu iddia eden kimse küfretmiş olur. Kim kendisinin olmayan birşeyi (benimdir diye) ileri sürerse, o bizden değildir ve cehennemde oturacağı yere hazırlansın. Kim bir kimseyi "kâfir" diye çağırır veya öyle olmadığı halde ona "Allah'ın düşmanı" derse, söylediği söz kendine döner."[76]
K. Sağlık Sebebiyle Hac İbadetini Yapamayan Ana Babanın Yerine Hac Yapmak:
İbn Abbâs anlatıyor: Has'am kabilesinden bir kadın kurban bayramı sabahı Rasûlüllah'a (s.a.v.) -o sırada Fadl da Hz. Peygamber'in (s.a.v.) terkisinde idi- şu suali sordu:
"Ya Rasûlallah!. Hac, Allah'ın kullarına farz bir ibadettir. Binitine tutunamayacak ve binemeyecek kadar yaşlı iken babama yetiştim. Acaba onun yerine hac yapabilir miyim, ne buyurursun? " Peygamber (s.a.v.):
"Evet, onun yerine hac yapabilirsin! " buyurdu.[77]
L. Ana Babanın Adaklarını Yerine Getirmek:
Ebû Hüreyre'den (s.a.v.) rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.), iki oğlunun arasında onlara dayanarak (hacca) giden yaşlı bir adama yetişerek:
"Buna ne oldu? " diye sormuştu. Oğulları:
"Ya Rasûlüllah, adağı vardı, " cevabını vermişlerdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Bin, ey yaşlı! Çünkü Allah senden ve senin nezrinden zengindir (ihtiyaç duymaz), " buyurdu.[78]
M. Ana Babaya Başkaldırmanın Büyük Günahlardan Olması Ve Bunun Dünya Ve Ahiretteki Cezası:
Ebu Bekre'den (r.a.)[79] rivayet edildiğine göre Rasûlüllah:
"Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi? " buyurdu. Biz:
"Evet, ya Rasûlallah! " dedik. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Allah'a şirk koşmak ve ana babaya isyan etmek, " buyurdu. Dayanmakta olan Rasûlüllah (s.a.v.) oturdu ve:
"Dikkat edin! Bir de yalan söz ve yalan şahitliğidir. Dikkat edin; bir de yalan söz ve yalan şahitliğidir! " buyurdu ve bu sözü durmadan tekrar ediyordu. Nihayet biz, "Keşke sükût buyursalar!" temennisinde bulunduk.[80]
Abdullah b. Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet günü Allah üç zümreye bakmaz: Ana babasına isyan eden, erkekliğe özenen kadın ve eşini kıskanmayan erkek. Şu üç zümre de cennete giremez: Ana babasına isyan eden, içkiye mübtela olan ve yaptığı iyiliği başa kakan."[81]
Muaz (r.a.) diyor ki: Peygamber (s.a.v.) bana on şeyi emretmiştir:
1. Öldürülsen veya yakılsan bile, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşma.
2. Ailenden ve malından ayrılmanı emretseler bile, ana babana isyan etme.
3. Kasden (şer'î bir mazeret olmaksızın) farz namazı asla terketme. Kim onu kasden terkederse, Allah'ın himayesi ondan uzak olur.
4. Asla içki içme. Çünkü o, her kötülüğün başıdır.
5. Günah işlemekten sakın. Çünkü onun yüzünden Allah'ın gazabı iner.
6. İnsanlar helak olsa bile, savaş meydanından firar etmekten sakın.
7. Sen de içlerinde iken insanlara ölüm gelirse, sebat et.
8. Mal varlığından ailene efradına yedir ve harca.
9. Aile efradından terbiye (ve disiplini sağlamak) için sopanı kaldırma (yani, görebilecekleri bir yere koy.)[82]
10. Aile efradım Allah ile korkut![83]
Abdullah b. Amr'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Büyük günahlar Allah'a şirk koşmak, ana babaya isyan etmek, (haksız yere) adam öldürmek ve yalan yere edilen yemindir."[84]
Muğira b. Şu'be'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
"Şüphesiz Allah, analara isyan etmeyi, vermeyip istemeyi (yani ödenmesi gereken borcun verilmemesini ve verilmeyen bir şeyin alınmasını), kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi sizlere haram kıldı. Ayrıca Allah dedikoduyu, çok sual sormayı ve mal israfını sizler için kerih gördü."[85]
Mâlik b. Amr'dan rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim müslüman bir köleyi âzad ederse, bu, onun için bir ateşten kurtuluş fidyesidir. Çünkü onun kemiklerinden her biri âzad ettiği kimsenin her bir kemiği mukabilinde hürriyete kavuşmuştur. Kim ana babasından birine yetişir de sonra bağışlanmazsa, Allah onu rahmetinden uzak tutsun! Kim müslüman ana babadan kalma bir yetimi, Allah onu zengin kılıncaya kadar yedirir ve içirirse, cennet ona vacip olur. "[86]
Câbir b. Abdillah (r.a.) anlatıyor: Biz topluca bir yerde bulunurken, Rasûlüllah (s.a.v.) yanımıza geliverdi ve: "Ey müslümanlar topluluğu! Allah'tan korkun ve sıla-i rahimde bulunun. Çünkü sıla-i rahimden daha çabuk verilen bir sevap yoktur. Zulüm ve haddi aşmaktan sakının. Çünkü zulüm ve haddi aşmanın cezasından daha çabuk verilen bir ceza yoktur. Ana babaya isyan etmekten sakının. Çünkü cennetin kokusu bin senelik mesafeden hissedilir. Allah'a yemin ederim ki, ana babasına isyan eden, akrabalık bağlarını kesen, zina eden yaşlı ve büyüklenerek elbisesini yerde sürüyen kimse cennet kokusunu bulamaz. Büyüklük ve azamet ancak alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir."[87]
Ana babaya başkaldırmanın çirkin bir tezahürü olan çocuğun babasını öldürmesi, kıyamet alâmetlerinden sayılmıştır.
Ebu Musa'dan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Adam komşusunu, kardeşini ve babasını öldürmedikçe kıyamet kopmaz."[88]
Ana babaya isyan etmenin dünyadaki cezası konusunda, Ebu Bekre'nin Rasûlüllah'tan (s.a.v.) rivayet ettiği şu hadis açıklık getirmektedir:
"Ana babaya isyanın dışında, dilediği bütün günahları Allah kıyamet gününe kadar erteler. Zira Allah, ana babasına isyan eden kimsenin cezasını ölmeden önce dünyada iken verir."[89]
Ana baba veya onlardan birisine isyan etmenin ölçüsü konusunda İbn Hacer Heytemî şunları söylemektedir: Eğer çocuk, ana babasına karşı örf itibariyle hiç de önemsiz olmayan, üzen ve eziyen veren bir muamelede bulunursa bu, büyük günah olur. O muameleyi çocuk, başkasına yapması halinde haram olmayabilir. Meselâ çocuk, bir yerde babasıyla karşılaşır da ona kaşlarını çatarak yüzünü buruştursa veya baba bir topluluk içinde bulunan oğlunun yanına gelir de ayağa kalkmaz ve bunu önemsemezse, işte bu hareketler babaya sıkıntı verir ve isyan sayılır. Çünkü örf hususunda tecrübe ve birikimi olan bilirkişi heyetinin bu tür davranışlara vereceği rapor büyük eziyet’tir.[90]
II- Ölümlerinden Sonra Ana Babaya İyilik Etmenin Esasları:
Bazı insanlar, çocuk yaşlarda iken ana babasını veya onlardan birisini kaybeder. Bu durumda onların ana babanın ardından onlara hürmet ve ikram için birşeyler yapması gerekir.
Hadîs-i şeriflerde görebildiğimiz kadarıyla, ölümlerinden sonra ana babaya iyilik konusunda başlıca yedi esas bulunmaktadır:[91]
A. Ana Babanın Söz Ve Vasiyyetlerini Yerine Getirmek:
Şerîd b. Süveyd es-Sekafi anlatıyor: Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelerek:
"Ya Rasûlallah! Anam kendisi için mü'min bir köle âzad edilmesini vasiyyet etmişti. Benim Sudanlı bir cariyem var. Bunu onun için âzad etmem kâfî gelir mi? " diye sordum. Bunun üzerine Rasûlüllah
"O cariyeyi çağır, " dedi. Ben de onu çağırdım ve geldi. Peygamber (s.a.v.) ona:
"Rabbin kimdir? " diye sordu. O:
"Allah, " dedi. Râsûllüllah (s.a.v.):
"Ben kimim? " diye sordu. O:
"Sen Allah'ın Rasûlüsün, " cevabım verdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):
"Onu âzad et. Çünkü o mü'mindir, " buyurdu.[92]
Mâlik b. Rabîa anlatıyor: Biz Peygamberin (s.a.v.) huzurunda otururken, Benî Seleme'den bir adam onun yanına gelerek:
"Ya Rasûlallah! Ölümlerinden sonra ana babama iyilik nâmına yapmam gereken bir şey kaldı mı? " diye sordu. Peygamber (s.a.v.):
"Evet. Onlara rahmet niyaz etmek, onlar için istiğfar etmek, ölümlerinden sonra söz ve vasiyyetlerini yerine getirmek, dostlarına hürmet ve ikram etmek, onların akraba ve yakınlarını ziyaret etmek ve ilgilenmek, " buyurdu.[93]
Bâzan çocuk, vasiyeti yerine getirme hususunda birtakım güçlüklerle karşılaşır. Ancak Allah'a kesin îman, iyilikte sadâkat ve "Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir. Allah'ın nezdindeki rahmet ise bakîdir"[94] ölçüsü, sözkonusu vasiyeti yerine getirmeye yardımcı olan unsurlardır. İşte sahabeden bir örnek! Abdullah b. Zübeyr (r.a.) anlatıyor: (Babam) Zübeyr, Cemel Vak'asında (bir ara) durduğunda beni çağırdı. Hemen yanıbaşına dikildim. Bana şunları söyledi:
"Yavrucuğum! Bugün ancak zâlim olan veya mazlum olan öldürülür. Ben bugün kendimi başka değil, ancak mazlum olarak öldürüleceğimi sanıyorum. Benim en büyük endişem borcumdur. Sen borcumuzun, malımızdan bir şey bırakacağını sanıyor musun? " dedi ve: Yavrucuğum! Malımızı sat ve borcumu öde, sözünü söyledi.
Sonra malının üçte birini vasiyet etti. Üçte birin üçte birini de (oğlu) Abdullah'ın oğullarına vasiyet etti. Eğer borç ödendikten sonra birşey kalırsa, o kalanın üçte biri senin çocuğuna aittir. Abdullah diyor ki: Babam Zübeyr, borcunun ödenmesini bana vasiyet etmeye başladı ve şöyle diyordu:
"Oğulcuğum! Eğer borç ödeme hususunda çaresiz kalırsan, Mevlam'dan yardım iste! " dedi.
Abdullah diyor ki: Vallahi ben babamın "Mevlam" sözüyle ne kastettiğini bilemedim. Nihayet:
"Babacığım, senin Mevlan kimdir? " diye sordum. O:
"Allah'tır, " cevabını verdi. Abdullah diyor ki: Vallahi ben onun borcunu ödemekten sıkıntıya düştükçe:
"Ey Zübeyr'in Mevlası! Zübeyr'in borcunu öde! diye duâ ettim, O da ödedi. Derken Zübeyr öldürüldü. Zübeyr arkasından dinar (altın para) veya dirhem (gümüş para) bırakmadı. Ancak o arazi ve gayr-i menkuller bıraktı. Gâbe mevkiindeki arazi, Medine'de onbir ev, Basra'da iki ev, Kûfe'de bir ev ve Mısır'da bir ev bunlar arasındadır. "
Abdullah diyor ki: Zübeyr'in üzerindeki borçlar şöyle meydana gelmiştir: Bazı kimseler ona mal getirir ve malı Zübeyr'e emanet olarak bırakırdı. Zübeyr onlara:
"Hayır, ben bu malı emanet olarak değil, ödünç olarak teslim alırım. Çünkü ben emanetin kaybolmasından korkarım, " derdi.
Zübeyr asla bir emirlik/komutanlık, haraç memurluğu veya başka bir vazife almamış, sadece Peygamber (s.a.v.) veya Ebu Bekir, yahut Ömer ya da Osman'la beraber gazvelere iştirak etmiştir.
Ben babam Zübeyr'in üzerindeki borçlan hesap ettim. Borcunun iki milyon ikiyüz bin olduğunu gördüm. Râvi diyor ki: Hâkim b. Hizam, Abdullah b. Zübeyr ile karşılaştı ve:
"Ey kardeşimin oğlu! Kardeşim Zübeyr'in üzerindeki borç ne kadar? " diye sordu. Abdullah, babasının borcunu gizledi ve:
"Yüzbin, " dedi. Bunun üzerine Hakim:
"Vallahi ben sizin mallarınızın bu borcu ödeyebileceğini sanmıyorum, " dedi. Abdullah:
"Eğer borçlar, iki milyon iki yüz bin ise ne dersin? " diye sordu. Hakîm:
"Buna gücünüzün yeteceğini sanmıyorum. Eğer ödeme hususunda çaresiz kalırsanız benden yardım isteyin! " dedi. Râvi diyor ki: Zübeyr, Ğâbe'deki araziyi yüzyetmiş bine satın almıştı. Oğlu Abdullah onu bir milyon altıyüz bine sattı. Sonra ayağa kalkarak:
"Kimin Zübeyr'den bir alacağı varsa, Ğâbe'ye bizim yanımıza gelsin! " dedi. Abdullah b. Ca'fer onun yanına geldi. Onun Zübeyr'den dörtyüz bin alacağı vardı: Bu Abdullah, Zübeyr'in oğlu Abdullah'a:
"Eğer dilerseniz bu dörtyüz bin alacağımı size bırakayım, " dedi. Abdullah:
"Hayır, bırakma! " dedi. Abdullah b. Ca'fer:
"Eğer isterseniz, benim alacağımı erteleyeceğiniz borçlar içine alabilirsiniz! " dedi. Abdullah:
"Hayır, alacağım erteleme! " dedi. Abdullah b. Ca'fer:
"Öyleyse bu araziden bana bir parça verin, " dedi. Bunun üzerine Abdullah:
"Şuradan şuraya kadar olan parça senindir, " dedi.
Râvi diyor ki: Abdullah b. Zübeyr, arazinin bir kısmını sattı ve babasının borcunu ödedi. Borcun hepsini ödedikten sonra araziden dörtbuçuk pay kaldı. Sonra Abdullah (Şam'a) Muâviye b. Ebî Süfyân'ın yanına geldi. Muâviye'nin yanında Amr b. Osman, Zübeyr'in kardeşi el-Münzir b. ez-Zübeyr ve İbn Zem'a vardı. Muâviye Abdullah'a:
"Ğâbe arazisine ne kadar kıymet biçildi? " diye sordu. Abdullah:
"Herbirinin payı yüzbine geldi, " dedi. Muâviye:
"Geriye ne kaldı? " diye sordu. Abdullah:
"Dörtbuçuk pay, " cevabını verdi. el-Münzir b. ez-Zübeyr:
"Ben yüzbin karşılığında bir pay satın aldım, " dedi. Amr b. Osman:
"Ben de yüzbine bir pay satın aldım, " dedi. İbn Zem'a:
"Ben de yüzbine bir pay satın aldım, " dedi. Bu defa Muâviye:
"Geriye ne kadar kaldı? " diye sordu. Abdullah:
"Birbuçuk pay, " dedi. Muâviye:
"Ben de onu yüzelli bine satın aldım, " dedi.
Râvi diyor ki: Abdullah b. Ca'fer, Muâviye'nin hissesini altıyüz bine satın aldı. Abdullah b. Zübeyr babasının borçlarını bitirince, Zübeyr'in diğer çocukları kendisine:
"Mirasımızı aramızda taksim et, " dediler. Abdullah:
"Hayır, vallahi dört yıl hac mevsiminde "Dikkat! Kimin Zübeyr'den alacağı varsa bize gelsin de borcunu ödeyelim!" diye ilan etmedikçe, mîrası aranızda taksim etmem, dedi.
Ravi diyor ki: Artık Abdullah her yıl hac mevsiminde böyle ilan etmeye başladı. Nihayet dört yıl geçince, mîrası aralannda bölüştürdü. Zübeyr'in dört karısı vardı. Her kadına (sekizde bir hisse olarak) bir milyon ikiyüz bin düştü. Buna göre Zübeyr'in (vasiyet, borçlar ve miras dahil) malının tamamı elli milyon ikiyüzbin idi.[95]
B. Ana Baba İçin Dua Ve İstiğfarda Bulunmak
Muhammed b. Sîrîn anlatıyor: Bir gece biz Ebû Hüreyre'nin yanında idik. O şöyle duâ etti; "Allah'ım! Ebû Hüreyre'yi, anasını ve onlar için istiğfar edenleri bağışla!" Artık biz de Ebû Hureyre'nin duasına girelim diye kendisi ve onun için Allah'tan diliyoruz.[96]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâla, iyi kulunun derecesini cennette yükseltir. Kul: "
"Yâ Rabbi! Bu derece bana nasıl geldi? " diye sorar. Allah Teâlâ:
"Çocuğunun senin için istiğfar etmesi (günahlarının bağışlanması için yaptığı duâ) ile, " cevabını verir.[97]
C. Ana Babanın Dost Ve Yakınlarını Ziyaret Etmek
Abdullah b. Dînar, Ibn Ömer'den şu hâdiseyi nakletmektedir: Ibn Ömer, Mekke'ye çıktığında deveye binmekten usandığı zaman, rahatlamak üzere eşeğine binerdi. Onun bir de başına sardığı sangı vardı. Birgün eşeği üzerinde iken, ansızın yanından bir bedevi geçmişti. İbn Ömer ona:
"Sen falan oğlu falanın oğlu değil misin? " diye sordu. Bedevi:
"Evet, " cevabını verdi. İbn Ömer hemen eşeği ona vererek:
"Buna bin! " dedi. Sarıgı da uzatarak:
"Bunu da başına bağla! " dedi. Bunun üzerine arkadaşlanndan biri İbn Ömer'e:
"Allah seni bağışlasın! " Bu bedeviye üzerinde rahat ettiğin bir eşek verdin. Üstelik bir de başına sardığın sarıgı verdin, dedi. İbn Ömer de:
"Ben Rasûlüllah'ın (s.a.v.) "Kişinin babası öldükten sonra baba dostlarını ziyaret ederek onlara ilgi göstermesi en güzel iyiliktir" buyurduğunu işittim. Bu adamın babası da (babam) Ömer'in dost ve arkadaşı idi, " dedi.[98]
Ebû Bürde anlatıyor: Medine'ye vardığımda Abdullah b. Ömer bana gelerek:
"Sana niçin geldiğimi biliyor musun? " dedi. Ben:
"Hayır, " dedim. Bunun üzerine o:
"Ben Rasûlüllah'ın (s.a.v.) "Kim, kabrindeki babasını ziyaret etmeyi arzu ederse, babasının dost ve arkadaşlarını ziyaret etsin" buyurduğunu işittim. Babam Ömer ile senin baban arasında bir dostluk ve kardeşlik vardı. Bu yüzden seni ziyaret etmek istedim, " cevabını verdi.[99]
Yine İbn Ömer'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Babanın dost ve arkadaşına sahip ol! Onu ziyaret etmez de alâkayı kesersen, Allah senin nurunu söndürür."[100]
D. Ana Baba Nâmına Sadaka Vermek
İbn Abbâs'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre, bir adam Rasûlüllah'a (s.a.v.) gelerek:
"Anam vefat etti. Onun adına tasaddukta bulunsam, vereceğim sadaka ona fayda verir mi? " diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Evet, " buyurdu. Bunun üzerine o adam:
"Benim "Mıhrâf' adı verilen bir bahçem var. Orayı anam nâmına tasadduk ettiğime seni şahit tutuyorum! " dedi.[101]
Âişe'den (r.a.) rivayet edildiğine göre bir adam Rasûlüllah'a:
"Anam aniden öldü. Sanıyorum konuşmuş olsaydı tasadduk ederdi. Onun nâmına ben sadaka versem, ecir ve sevap olur mu? " diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Evet, " cevabını verdi.[102]
Taberânî'nin rivayet ettiği bir hadiste de Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse, müslüman ana babası nâmına bir sadaka vermek isterse, onun ecir ve sevabı ana babasına gider. Ayrıca bir o kadar da ana babasınınkinden hiç eksilmeksizin kendisi için yazılır."
Saîd b. Amr b. Şurahbîl'in dedesinden rivayet ettiğine göre, Sa'd b. Ubâde Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bir gazveye çıkmıştı. O esnada Medine'de Sa'd'ın anası vefat etmek üzereydi. Anasına:
"Vasiyyette bulun! " dediler. O:
"Ne vasiyyet edeyim? Mal Sa'd'ın malıdır, " dedi. Kadın, Sa'd gelmeden önce vefat etti. Sa'd geldiğinde, bu hâdise ona aktarıldı. Bunun üzerine Sa'd:
"Yâ Rasûlallah! Onun için sadaka vermem, ona fayda verir mi? " diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Evet, " cevabını verince Sa'd:
- Şu şu bahçem, anam için hayır ve sadakadır, dedi.[103]
Şu iki hadis ana baba için en faziletli sadakanın su olduğunu göstermektedir.
Sa'd b. Ubâde diyor ki: Ben:
"Yâ Rasûlallah! Anam öldü. Hangi sadaka daha faziletlidir? " diye sordum. Rasûlüllah (s.'a.v.):
- Su, cevabını verdi. Bunun üzerine Sa'd bir kuyu kazarak "Bu, Sa'd'ın anası içindir" dedi.[104]
Câbir b. Abdillah'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim su çıkarmak için bir kuyu kazar da, susamış canlı varlıklar; cin, insan ve kuşlar ondan içerse Allah o kimseyi kıyamet günü mükafatlandırır. Kim Allah için bağırtlak kuşu yuvası gibi veya daha küçük bir mescid bina ederse Allah da ona cennette bir ev yapar."[105]
E. Ana Baba Nâmına Hac Yapmak:
Ebu Rezîn (r.a):
"Yâ Rasûlallah! Benim babam hac, umre ve yolculuk yapamayacak kadar çok yaşlıdır! deyince, Rasûlüllah (s.a.v.):
"Babanın yerine hac ve umre yap! " buyurdu.[106]
Enes (r.a) anlatıyor: Bir adam Peygamber'e (s.a.v.) gelerek:
"Benim babam hac yapmadan öldü, " dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Baban borçlu olsaydı, onun yerine borcunu öder miydin, söyle? " diye sordu. Adam:
"Evet, " cevabını verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
"Bu da onun bir borcudur, hemen yerine getir! " buyurdu.[107]
Zeyd b. Erkam'dan (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
"Kişi ana babasının nâmına hac yaptığı zaman, Allah kendisinden ve ana babasından kabul eder, gökyüzünde ana babasının ruhları sevinir ve o kişi Allah'ın nezdinde vazifesini yapmış olan iyilerden yazılır."[108]
Câbir b. Abdullah'dan (r.a) rivayet edildiğine göre de Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kim ana babasının nâmına hac yaparsa, onların haccını yerine getirmiş olur. Kendisi için de on hac sevabı verilir."[109]
F. Ana Babayı Sevindirmek Îçîn Salih Amel İşlemek:
Büyük İslâm âlimi İbn Kesir "De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasûlü de mü'minler de görecektir..."[110] âyetinin tefsirinde şunları söylemektedir: Kabir hayatı ve berzah aleminde, hayatta olan yakınların amellerinin, ölmüşlerine arzedildiğine dair rivayetler vardır.
Ebû Dâvud et'Tayâlisi, Câbir'in (r.a), Rasûlüllah'tan (s.a.v.) şu hadisi rivayet ettiğini zikreder:
"Şüphesiz sizin amelleriniz (vefat etmiş olan) yakın ve akrabalarınıza arzedilir. Gösterilen ameller hayırlı ise ona sevinirler, değilse şöyle derler: "Allahım, onlara sana kulluk etme yolunu göster de sâlih amel işlesinler. "
İmam Ahmed'in, Enes'den (r.a) yaptığı benzer rivayette ise, kabirde yatanlar, sâlih amel işlemeyen yakın ve akrabaları hakkında şöyle derler: "... Allah'ım, bize hidâyet ettiğin gibi onları da doğru yola iletmeden canlarını alma!"[111]
İmam Îbnu'l-Mübarek, Ebû'd-Derda'nın şöyle dediğini nakletmektedir: Gerçekten sizin amelleriniz ölülerinize arzedillir. Onlar buna bazan sevinirler bazan da üzülürler. Sonra Ebü'd-Derda şu duayı yapardı: "Allahım! (Kabirdeki) dayım Abdullah b. Ravaha'nın huzurunda rezil ve perişan olacağım bir amel işlemekten sana sığınırım!"
Peygamberin (s.a.v.) de şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
"Amelleriniz pazartesi ve perşembe günleri Allah Teâlâ'ya, cuma günleri de peygamberlere, babalara ve analara arzedilir. Yapılan iyilikler sebebiyle onlar sevinirler ve yüzlerindeki aydınlık artar. O halde Allah'tan korkun ve ölmüşlerinize eziyet etmeyin." [112]
Ebû Hüryere'den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Mü'min kimsenin ölümünden sonra kendisine sevabı ulaşan bazı iyilik ve ameller şunlardır: Öğrettiği ve neşrettiği ilim, geride bıraktığı iyi bir evlat, yaptırdığı bir mescit, yolcular için inşa ettiği bir ev (han ve kervansaray gibi dinlenme tesisleri), akıttığı/getirttiği su, sağlığı yerinde iken malından verdiği sadaka. Ölümünden sonra bunlar kişiye ulaşır."[113]
Yine Ebû Hüreyre'den (r.a) rivayet edilen hadiste Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İnsan öldüğü vakit bütün amelleri sona erer artık sevap yazılmaz. Üç amel bundan istisna edilir: Sadaka-i câriye, faydalanılan ilim ve kendisine duâ eden sâlih bir çocuk."[114] Yüce Allah, ölümden sonra sevabı devam eden bu güzel amel ve hasletleri yerine getirmeye hepimizi muvaffak eylesin![115]
G. Ana Babanın Kabirlerini Ziyaret Etmek:
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Peygamber (s.a.v.) anasının kabrini ziyaret ederek ağladı ve etrafındakileri de ağlattı. Sonra şöyle buyurdu: "Anam için istiğfarda bulunmak hususunda Rabbimden izin istedim. Fakat bana izin verilmedi. Kabrini ziyaret etmek için izin istedim, ona izin verildi. O halde siz de kabirleri ziyaret edin. Çünkü, kabir ziyareti ölümü hatırlatır."[116]
Büreyde'den rivayet edilen hadiste de Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ben size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım. Artık onları ziyaret edin..."[117]
H. Ana Baba Nâmına Oruç Tutmak:
Büreyde anlatıyor: Peygamber'e (s.a.v.) bir kadın gelerek:
"Yâ Rasûlullah! Anam öldü. Üzerinde de iki ay oruç borcu vardı. (Ne yapayım?) diye sordu. Rasûlüllah (s.a.v.):
"Onun nâmına oruç tut!" buyurdu.[118]
[1] Isra, 17/23-24.
[2] Ankebut 29/8.
[3] Lokman 31/14-15. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 275.
[5] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 275-276.
[6] Ebû Dâvûd. Edeb, 120.
[7] Ahmed b. Hanbel, IV, 131; Ibn Mâce, Edeb, 1. Hadis sahihtir. Bkz. Sanîhu'l-Cami', Hadis No: 1249.
[8] İbn Mâce, Edeb, 1.
[9] Tirmizî, Birr, 3.
[10] Nesaî, Cİhad, 6; Ahmed b. Hanbel, III, 429. Hadis sahihtir. Bkz. Sahîhu'l-Cami1, Hadis No: 1924.
[11] Tirmizî, Birr, 2; İbn Mâce, Edeb, 1; Hâkim, Müstedrek, IV, 152. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de onu kabul etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 266-267.
[12] Ahmed b. Hanbel'in bu rivayeti için bkz. Buhârî, Edeb, 12; Müslim, Birr, 20; Ebû Dâvûd, Zekat, 45.
[13] Ebu Ya'la, Taberânî, Esbehâni ve Hâkim'in (ki Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de onu kabul etmiştir) rivayet ettikleri bu hadis için bkz. Münâvî, Feydu'l-Kadîr, VI, 95.
[14] Tirmizî, Kader, 6; Ibn Mâce, Mukaddime, 10; Fiten, 22; Ahmed b. Hanbel, III, 502, V, 277. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 277-278.
[15] Tirmizî, Birr, 6; Ahmed b. Hanbel, II, 14.
[17] Müslim, Birr, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 346. Ahmed b. Hanbel'in başka bir rivayetinde (bkz. IV, 344, V, 29)
[18] Ahmed b. Hanbel ve Taberâninin rivayet ettikleri bu hadis için bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VII!, 147
[19] Rivayet için bkz. Buhârî, Ahkâm, 4; Müslim, İmaret, 39; Ebû Dâvûd, Cihad, 87; Nesaî, Bey'at, 34; İbn Mâce, Cihad,' 40; Ahmed b. Hanbel, I, 94; Ebu Ya'la, Müsned, !, 241; Silsiletü'l-Ehadis es-Sahîha, Hadis No: 181. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 278-279.
[20] Gazzâli, İhya, 11,218.
[21] Bir hocamdan defaatle duyduğum bu hikmetli sözden hayatımda çok istifade etmişimdir.
[23] Nesaî, Cihad, 6; Hâkim, Müstedrek, II, 104. Hâkim'in rivayeti "...Çünkü cennet, onun ayaklan yanındadır" şeklindedir.
[24] Buhârî, Edeb, 1; Müslim, İman, 137.
[25] İbn Hacer, Fethû'l-Bari, XIII, 4.
[26] İbn Hacer; Müslim, Birr, 6.
[27] İbn Hacer; Müslim, Birr, 5.
[29] Bu hüküm, İmam Şafiî ve Hanefî İmamlarından Muhammed b. Hasan'a göredir. Hanefî mezhebinde tercih edilen görüşe göre, şartlar elverdiği takdirde geciktirilmesi doğru değildir. İmam Ebu Yûsuf'un kanaati de budur. Bkz. Kâsânî, Bedaiu's-Sanai', M, 119 (Çev.)
[30] Gazzâli, İhyâ, 11,218.
[31] Kâsânî, Bedâiu's-Sanâi1, VII, 98. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 280-282.
[32] Tirmizî, Fiten, 38.
[33] Ebû Dâvûd, Talâk, 10; Nesaî, Nikah, 12; Muvatta', Talâk, 78; Ahmed b. Hanbel, II, 20, 157.
[34] Hadisi Ahmed,.Nesaî ve Hâkim rivayet etmiştir. Hâkim, rivayetin sahih olduğunu ifade etmiştir.
[35] Hadisi Ahmed ve Taberânî rivayet etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 282-283.
[36] Buhârî, Itk, 16; Müslim, Eyman, 44. Ravinirt son cümlesi Müslim'de mevcuttur. Buradaki hac ile nafile olan hac ibadeti kasdedilmektedir. Çünkü Ebû Hüreyre'nin, farz olan hacet Rasûlüllah (sav.) ile yaptığı bilinmektedir. (Çev.) Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 284.
[37] Müslim, Fedailü's-Sahabe, 225. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 284-285.
[38] Buhârî, Icâre, 12; Müslim, Deavat, 100. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 285-286.
[39] Buhârî, Enbiya, 48; Müslim, Birr, 7; Ahmed b. Hanbel, II, 385.
[40] İbn Hacer, Fethû'l-Barî, III, 321. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 287-288.
[41] Hâkim, Müstedrek, IV, 152. Hâkim, hadisin isnadının sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de bunu kabul etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 289.
[42] Ebû Dâvûd, Edeb, 120.
[43] Ebû Dâvûd, Edeb, 120.
[44] Buhârî, Gusül, 21, Edeb, 94; Müslim, İsti'zan, 34; Nesaî, Taharet, 142; Dârimî, Salât, 151; Muvatta, Sefer, 28; Ahmed b. Hanbel, VI, 343.
[45] Buhârî, Cihad, 85; Müslim, Cihad, 101; İbn Mâce, Tıb, 15; Ahmed b. Hanbel, I, 31. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 289-290.
[46] Hadisin kaynakları için bkz. Drt. 765.
[47] Ravi Sa'd b. Ebi Vakkas, bu ifade ile kendi öz anasını kasdetmektedir. (Çev.)
[48] Ankebût, 29/8.
[49] Lokman, 31/14-15. Rivayet İçin bkz.Müslim, Fedailu's-Sahabe. 43.
[50] İbn Cerir'in rivayet ettiği bu hâdise için bkz. Sâbûnî, Muhtasaru Tefsir-İ İbn Kesir,İM. 506.
[51] Buhârî, Hibe, 29; Müslim, Zekat, 50; Ebû Dâvûd, Zekat, 34; Ahmed b. Hanbel,VI, 344.
[52] Mumtehine, 60/8,
[53] Meryem, 19/41-50.
[54] Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, Hadis No: 34.
[55] Hâkim, Müstedrek, III, 46. Hâkim, Müslim'in şartına göre hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebî ise bu konuda sükût etmiş; hadisin senediyle ilgili birşey söylememiştir. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 290-293.
[56] Buhârî, Edeb, 4; Müslim, Birr, 1; İbn Mâce, Vasâya, 4; Ahmed b. Hanbel, (I, 327. Müslim'in başka bir rivayetinde "...sonra baban, sonra sırasıyla en yakın olandır" şeklinde geçmektedir.
[57] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 294.
[58] Lokman, 31/14.
[59] Hadis için bakz. Dn. 779.
[60] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, XII,5-6. Son hadis için bkz. Ebû Davud, Talâk,35. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 295-296.
[61] Ebû Dâvûd, Buyu', 77; Nesaî, Buyu’, 1; Ibn Mâce, Ticarât, 64; Ahmed-b. Hanbel, II, 214. Ibn Mâce hadisi Câbir'den de rivayet etmiştir. Bu rivayet.ve ilgili kıssa için bkz. Kurtubî, Tefsir, X, 245.
[62] Tirmizî, Ahkâm, 22; Ibn Mâce, Ticârât, 64; Ahmed b. Hanbel, II, 179.
[63] Ebû Dâvûd, Buyu', 81; Tirmizî, Velâ, 7; Nesaî, Hibe, 2; Ibn Mâce, Hibat, 2; Ahmed b. Hanbel, I, 237.
[64] Hâkim, Müstedrek, III, 597. Rivayetin sıhhati konusunda sükût eden Zehebî şöyle demektedir: Üsâme'nin anası Ebu Bekir Sıddîk zamanında ölmüştü. Dolayısıyla rivayette "irsal" (kopukluk) bulunmaktadır. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 297-298.
[65] Müslim, Itk, 25; Ebû Dâvûd, Edeb, 120; Tirmizî, Birr, 8; İbn Mâce, Edeb, 1; Ahmed b. Hanbel, II, 230.
[66] Darekutnî, Sünen, II, 260. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 298.
[67] Hâssa kelimesinin küçültmesi olan "Huveysa" (Hâssacık) ismi, "hizmete has olan/tahsis edilen küçük" manasında kullanılmaktadır. (Çev.)
[68] Buhârî, Savm, 60; Ahmed b. Hanbel, III, 108.
[69] Buhârî, el-Edebi'l-Müfred, Hadis No: 14.
[70] Ahmed b. Hanbel, VI, 323. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 298-300.
[71] İbnü's-Sünnî'nin rivayet ettiği bu hadisi Abdurrezzak (bkz. Musannef, XI, 138) "mevkuf" (Ebû Hüreyre'nin sözü) olarak zikretmiştir. Sözkonusu "mevkuf haber İçin ayrıca bkz. Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, Hadis No: 44.
[72] Bir hadis terimi olan "mursel" genellikle bir tabiînin ravi sahâbîyi atlayarak doğrudan Hz. Rasûl'den rivayet ettiği hadis manasında kullanılmaktadır. (Çev.)
[73] Müslim, İman, 146; Tirmizî, Birr, 4; Ahmed b. Hanbel, II, 164. Başka bir rivayette de "Allah, ana babasına lanet eden (onlara lanet edilmesine ve sövülmesine zemin hazırlayan) kimseye lanet etsin" buyurulmuştur. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 300-301.
[74] Buhârî, Feraiz, 29; Müslim, İman, 115; Tirmizî, Vasâya, 5; İbn Mâce, Hudûd, 36; Darirnî, Siyer, 82; Ahmed b. Hanbel, V, 38; Ebu Yala, Müsned, II, 59; Beyhakî, Sünen, VII, 403.
[75] Buhârî, Feraiz, 29; Müslim, İman, 113; Ahmed b. Hanbel, f, 47.
[76] Buhârî, Menakıb, 5; Müslim, İman, 112. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 301-302.
[77] İbn Huzeyme, Sahih, IV, 342. Hadis sahihtir. İbn Rezîn'den de aynr manada hadis rivayet edilmiştir. Bkz. İbn Huzeyme, a.g.e., IV, 346. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 302.
[78] Müslim, Nözûr,.1O; Ahmed b. Hanbel, II, 373; Ibn Huzeyme, a.g.e., IV, 347. Bu hadisi esas alan Zahirîler, sözkonusu kimse için hedy kurbanı gerekmeyeceği görüşündedir. Ancak diğer rivayetleri de dikkate alan İmam Ebu Hanife ve İmam Şafiî gibi müctehidler, bu durumda bir koyun kurban edilmesi gerektiği kanaatindedir. Konu hakkında farklı rivayetler için mesela bkz. Ebû Dâvûd, Eyman, 19; Nevevî, Şerhu Sahih-i Müslim, XI, 147 vd.; Kâsânî, Bedaiu's-Sanai', V, 83 vd. (Çev.) Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 302-303.
[79] Yazar, yanlışlıkla "Ebu Bekr" şeklinde vermiştir. (Çev.)
[80] Buhârî, Edeb, 6; Müslim, İman, 143; Ebû Dâvûd, Vasaya, 10; Tirmizî, Birr, 4; Nesaî, Tahrim, 3; Darimî, Diyat, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 201.
[82] Hadis "aile efradına sopanı kaldırma" şeklinde de rivayet edilmiştir. Buna göre, Peygamberimizin aile efradının dövülmemesini tavsiye ettiği manası çıkmaktadır. Bağışlamak güzel bir yol olmakla birlikte, gerçekten haklı sebep ve gerekçelerle eğitim için makul ölçüde dövülebileceği diğer rivayetlerden anlaşılmaktadır. (Çev.)
[83] Ahmed b. Hanbel, V, 238. Hadis, Buhârî (bkz. el-Edebü'l-Müfred, Hadis No: 18) ve Ibn Mâce (bkz. Fiten, 23) tarafından Ebu'd-Derda'dan (r.a.) da rivayet edilmiştir.
[84] Buhârî, Eyman, 16; Tirmizî, Tefsir (sûre 4), 6; Nesaî, Tahrim, 3; Darimî, Diyat, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 201.
[85] Buhârî, Edeb, 6; Müslim, Akdiye, 12; Darimî, Rikak, 38; Ahmed b. Hanbel, IV,246.
[86] Ahmed b. Hanbel, IV, 344; Ebû Dâvûd, İlk, 14.
[87] Hadisi Taberânî rivayet etmiştir.
[88] Buhârî, el-Edebu'l-Müfred, 1, 203.
[89] Hadisi Hâkim ve Esbehanî rivayet etmiştir.
[90] İbn Hacer Heytemî, ez-Zevacir, II, 73. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 303-306.
[92] Ebû Dâvûd, Eyman, 19; Nesaî, Vasayâ, 8.
[93] Ebû Dâvûd, Edeb, 120; İbn Mâce, Edeb, 2; Tirmizî, Birr, 5; Ahmed b. Hanbel, III, 498.
[94] Nahl, 16/96.
[95] Buhârî, Humus, 13. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 306-309.
[96] Buhârî, el-Edebül-Mûfred, Hadis No: 37.
[97] Ahmed ve Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadisin ravileri sikadır. Bkz. Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 210. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 310.
[98] Müslim, Birr, 13; Ebû Dâvûd, Edeb, 120; Tirmizî, Birr, 5; Ahmed b. Hanbel II 88; Sahîhul-Cami', Hadis No: 1025.
[99] Ebu Ya'la ve İbn Hibban'ın rivayet ettikleri bu hadis için bkz. Sifsiletûl-Ehadis es-Sahîha, Hadis No: 1432.
[100] Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadisin senedi hasendir. Bkz. Heysemî, a.g.e., VIII, 147. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 310-311.
[101] Buhârî, Vasaya, 26; Ebû Dâvûd, Vasaya, 15;Nesaî, Vasaya, 8.
[102] Buhârî, Vasaya, 19; Müslim, Vasiyyet, 12; Ebû Dâvûd, Vasaya, 15; Nesaî, Vasaya, 7; İbn Mâce, Vasaya, 8; İbn Huzeyme, Sahîh, IV, 124.
[103] Nesaî, Vasaya,,7; Muvatta', Akdiyye, 25. Ebû Hüreyre'den rivayet edilen aynı manada başka bir sahih hadis İçin bkz. Müslim, Vasiyyet, 11; İbn Huzeyme, Sahih, IV, 123.
[104] Nesaî, Vasaya, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 285.
[105] İbn Huzeyme, Sahih, 11,269. Hadisin İsnadı sahihtir. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 311-312.
[106] Hâkim, Mûstedrek, I. 481. Hadis sahihtir. Benzer bir rivayet için ayrıca bkz. İbn Huzeyme, Sahih, IV, 343.
[107] Bezzar ve Taberânî'nin rivayet ettiği bu hadis basendir. Bkz. Heysemî, a.g.e., III. 282. Benzer bir rivayet İçin bkz. Darekutnî, Sünen, II, 260.
[108] Darekutnî, Sünen, II, 261. el-Azîzî, el-Camiu's-Sağîr şerhinde bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir.
[109] Darekutnî, a.g.e., II, 260. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 313.
[110] Tevbe, 9/105.
[111] İbn Kesir, Tefsir, III. 450.
[112] Suyûtî hadisi el-Camiu's-Sağir'inde (I,131) Hâkim et-Tirmizî'den nakletmiş ve hasen olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca bkz. Abdullah Serrâc, el-İman bi Avâlimi'l-Âhıra, s. 96.
[113] İbn Mâce, Mukaddime, 20; İbn Huzeyme, Sahih, IV, 121. İbn Huzeyme hadisi "hasen li gayrih" sened ile rivayet etmiştir.
[114] Müslim, Vasiyyet, 14; Ebû Dâvud, Vasâya, 14; Nesaî, Vasâya, 8.
[116] Müslim, Cenaiz, 108; Ebû Dâvud, Cenaiz, 77; Nesaî, Cenaiz, 101; İbn Mâce, Cenaiz, 48; Ahmed b. Hanbel, II, 441. Benzer bir rivayet için ayrıca bkz. Hâkim, Müstedrek, I, 375.
[117] Müslim, Cenaiz, 106; Tirmizî, Cenaiz, 60; Nesaî, Cenaiz, 101; İbn Mâce, Cenaiz, 47. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 315.
[118] Hâkim, a.g.e., IV, 347. Hâkim hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de bunu kabul etmiştir. Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 315.