Bu Blog içinde Ara

20 Haziran 2012 Çarşamba

Başlangıç, Dönüş Yeri ve Tevhid Sıfatları Kaf Sûresinde Toplanmıştır

Şüphesiz ki bu sûre (kâf suresi) iman ilkelerini yeterince ve doyuracak şekilde toplamakta ve kelamcıların sözlerine ve mantıkçıların mantıklarına ihtiyaç bırakmamaktadır.
Sûre; başlangıcı, dönüş yerini, tevhidi, peygamberliği, meleklere imanı, insanların kötü / helâka uğrayan ve iyi / kurtulan olarak ayrılmalarını ve her iki topluluğun da vasıflarını ortaya koymaktadır.
Bununla beraber sûre;
Allahu Teâlâ'nın eksiksiz kemal sıfatlarını ispat etmekte, ayıp ve kusurlardan da Allah'ı (c.c.) tenzih etmektedir.
Allahu Teâlâ bu sûrede küçük ve büyük olmak üzere iki kıyametten ve iki de âlemden bahsetmektedir:
En büyük âlem, âhiret âlemidir. Öbürü de küçük âlem olup, dünya âlemidir.
Bu sûrede:
- İnsanın yaratılışından, vefatından ve yeniden dirilişinden, ölüm hâlinden ve dönüş zamanı olan günden, kendi nefislerine gelen vesveseyi bilmesine dek Allah'ın (c.c.) her yönden kendilerini ihata edip kuşattığından,
- Kendilerinin söyledikleri her bir sözü hıfz edip gözetleyen hafaza melekleri görevlendirdiğinden,
- Kıyamet günü kendilerini hesaba çekeceğinden ve yanlarında kendilerine şahitlik edecek bir şahit bulunacağından ve şahit hazır olduğu vakit:
"İşte yanımdaki hazırdır" yani kendisini hazırlamakla emrolunduğum kişi hazırdır, diyeceğinden, tıpkı sultanın huzuruna bir caninin çıkarıldığı ve:
"Falan kimseyi idam etmek için hazırım" diyen ve yine:
"Öyleyse onu hapse götürün ve cezasını tatbik edin" der gibi, (o iki meleğe) de, hazır olduklarında:
"Haydi ikiniz her inatçı kâfiri, hayra bütün gücüyle engel olanı, azgın şüpheciyi cehenneme atın." diye buyurulacağından bahsetmektedir.

Bir düşün ki; sûre nasıl da isyan eden ya da itaat eden cesedi Yüce Allah'ın bizzat kendisini baştan diriltileceğine delalet ediyor.
Nitekim o cesede ya nimetler vermekte ya da azap etmektedir. Tıpkı iman eden o ruha, bizzat kendisine nimetler verip, küfreden o ruha da azap verdiği gibi.
Yoksa Allahu Teâlâ bu ruhtan ayrı olarak, nimetler vereceği ya da azap edeceği başka bir ruh yaratmıyor. Yani olay, resullerin haber verdikleri âhiret hayatını ve yeniden yaratılma meselesini bilmeyen kimsenin dediği gibi gerçekleşmiyor. Çünkü böyle bir kimse, Allahu Teâlâ'nın ölen kimsenin bedeninden her yönüyle başka bir beden yaratacağına ve bu yeniden yaratacağı bedene nimetler ya da azaplar vereceğine inanıyor ve ruhun da bedene ait bir parçası olduğuna ve Allah'ın o ruhtan başka bir ruh yaratacağına, cesedden de başka ayrı bir cesed yaratacağına inanıyor.
Hiç şüphe yok ki böyle bir inanca resuller onay vermezler. Gerek Kur'an ve Sünnet, gerekse diğer indirilen Allah'ın kitapları gösteriyor ki; böyle çarpık bir inanış şekli hakikatte öldükten sonra dirilme konusunu inkâr etmek anlamına gelir. Aynı zamanda öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden yalancıların ekmeğine yağ sürmek anlamını da taşır. Çünkü o inkarcılar Allah'ın (c.c.) azap ya da nimetler verdiği bedenler yaratmaya ve ondan ayrı yine başka bedenler yaratmaya kadir olduğunu inkâr etmiyorlar ki! Onlar insanın parçalarının ardarda yaratıldığına da şahitlik etmektedirler!
Şu var ki; yok olan cisimlerin dışında Allahu Teâlâ'nın her zaman başka cisimler ve ruhlar yarattığını da biliyor ve buna şahitlik ediyorlar! Öyleyse apaçık şahit oldukları bu konuda neden dolayı ya da neye hayret edip inkâr ediyorlar?
İşte onların hayret edip / inkâr ettikleri tek nokta: Bizzat cesetlerinin un ufak olup, kemik ve toz hâlini aldıktan sonra (gerek beden ve gerekse ruh olarak) baştan yaratılıp geri diriltileceği konusudur. İşte kendileri bizzat bunların baştan diriltilip hesap göreceklerine şaşırıyor ve inkâr ediyorlardı. Zaten bundan ötürü şöyle diyorlardı:
"Gerçekten de biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı diriltileceğiz?" (Saffat, 16),
"Bu akla uzak bir dönüştür." (Kaf,3)
Şayet hesap görme sadece cesetler için olmuş olsaydı o takdirde bu öldükten sonra diriltilme ve dönüş olmazdı bilakis bu başlangıç olmuş olurdu. Yüce Allah'ın:
"Biz, toprağın onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz." (Kaf, 4) âyetindeki mâna da büyük olmuş olmazdı. Çünkü Allah (c.c), sorulması muhtemel bir soruya şunu bir cevap yapmıştır:
"Şüphesiz ki Allah, toprağa karışan ve onda kaybolan bu parçaları ayrıştırmaktadır. Toprağa parçalar öyle bir karışmış ve kaybolmuştur ki artık ayrıştırılıp bulunması (onlarca) imkansızlaşmıştı."
Allahu Teâlâ toprağın, onların etlerinden, kemiklerinden ve ceset parçalarından nelerini eksilttiğini bildiğini haber vermekte, bu parçaları ve cüzleri bilen olduğunu belirtmekte, bunları toplayıp yine birleştirmeye ve yeniden yaratmaya kadir olanın sadece kendisi olduğunu ortaya koymaktadır. Allahu Teâlâ, yeni baştan diriltme konusunu noksansız ilmi, kudreti ve hikmeti ile takdir etmekte ve ortaya koymaktadır.
Diriltilmeyi inkâr edenlerin şüphelerinin hepsi üç kısımda dönüp dolaşmaktadır:
1 - Ceset parçalarının toprağın her bir tarafına ayrıştırılamayacak bir şekilde karışmış olması ve hiçbir şahsın başkasından ayrıştırılamayacağına dair (şüpheleri);
2 - Kudretin buna bir fonksiyon sağlayamayacağı ve
3 - Bunun faydasız boş bir iş olduğuna dair ya da hikmetin insan türü hakkında ebediyete dek hep bu şekilde -birbiri ardınca- devam edeceğine, her nesilden sonra ardından başka bir neslin geleceğine dair şüpheleri.
Bütün insan türü öldükten sonra bunların yeniden dirilmesine gelirsek; onlara göre bunun hikmetle bir alakası yoktur.