Çocuk Doğunca Yapılması Gerekenler
Ey Allah’ın kulu! İster erkek ister kız olsun, O’nun sana verdiği çocuğa razı olmalısın. Zira rızkı veren ve çocuğu bahşeden Allah’tır.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: ‘(Allah) dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut onları hem erkek ve hem de kız çocukları olmak üzere çift olarak verir. Dilediğini de kısır kılar. O, her şeyi bilendir, her şeye gücü yetendir.’ (Şûrâ, 42/49-50)
Sonra hangisinde hayır bulunduğunu bilemezsin.
Yüce Allah şöyle buyurur: ‘Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz.’ (Nisâ’, 4/11)
‘Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Oysa Allah bilir, siz bilmezsiniz.’ (Bakara, 2/216)
Nitekim nice kız çocuğu, hem dünya hem de ahirette ebeveyninin ve yakınlarının mutluluğuna neden olurken, nice erkek çocuğu da, Allah korusun, onların mutsuzluğuna neden olmaktadır.
Mesela, dürüstlüğün sembolü Meryem (‘aleyhâ selâm) ve Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kızı Fâtıma (radıyallahu ‘anha) böyledirler.
Meryem (‘aleyhâ selâm), sâlihlerden bir Peygamber, Fâtıma (radıyallahu ‘anha) da cennet ehli gençlerinin iki efendisini dünyaya getirdi.
Şimdi acaba Fâtıma (radıyallahu ‘anha) veya Meryem (‘aleyhâ selâm) ile Nûh (‘aleyhi selâm)’ın küfür ve inat üzere ısrarda bulunan ve kafir olarak ölen oğlu arasında karşılaştırma yapılabilir mi?!!
Şüphesiz Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kızı Fâtıma (radıyallahu ‘anha), Nûh (‘aleyhi selâm)’ın oğlu gibi dünya kadar adamdan hayırlıdır.
Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kızı Fâtıma (radıyallahu ‘anha), cennet ehli kadınların efendilerinden biridir.
Meryem (‘aleyhâ selâm) ise, dürüstlük sembolü hanımlardan biridir.
O halde bu ikisinden biriyle Nûh (‘aleyhi selâm)’ın oğlu arasında mukayese olur mu?!!
İşte yaşaması halinde azgınlık ve küfürle ana babasını perişan edecek olan bir erkek çocuğu hakkındaki ayette Allah şöyle buyurur:
‘Erkek çocuğa gelince, onun anne ve babası mümin kimselerdi. Bu nedenle (çocuğun) onları azgınlık ve küfürle perişan etmesinden kaygılandık.’ (Kehf, 18/80)
Sonra kız çocuklarını eğitip onlara iyilikte bulunmada büyük bir ecir vardır.
Buhârî ve Müslim’de, ‘‘işe (radıyallahu ‘anha)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Beraberinde iki kız çocuğu bulunan bir kadın yanıma gelip benden bir şeyler istedi. Ancak bir tek hurmadan başka yanımda bir şey bulamadı. Ben de o hurmayı kendisine verdim. Kadın onu alıp iki kızı arasında paylaştırdı ve ondan bir şey yemedi. Sonra kızlarıyla birlikte kalkıp gitti. Ardından Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) yanıma geldi ve kendisine kadının hikâyesini anlattım. Bunun üzerine Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem):
‘Her kim, kız çocuklarından ötürü bir zorlukla sınanır da onlara iyilikte bulunursa, onlar kendisi için ateşe karşı bir engel olurlar’ buyurdu.”[1]
Yine Müslim’de ‘‘işe (radıyallahu ‘anha)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Yoksul bir kadın taşımakta olduğu iki kız çocuğuyla birlikte bana geldi. Kendisine üç tane hurma verdim. Kadın çocukların her birine birer hurma verip üçüncü hurmayı yemek üzere ağzına götürürken tam bu sırada kızları, onu da yemek için kendisinden istediler. Bunun üzerine kadın, yemek istediği bu hurmayı kızları arasında paylaştırdı. Kadının bu hareketi benim çok hoşuma gitti ve yaptığını Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’e anlattım. Bunun üzerine Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem):
‘Kuşkusuz Allah, bundan dolayı o kadına cenneti vacip kılmış ya da onu bu iş sebebiyle cehennemden azat etmiştir’ buyurdu.’”[2]
Bir de Müslim’in Sahîh’inde Enes b. Mâlik (radıyallahu ‘anhu)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem):
‘Her kim, onlar erginlik çağına gelinceye kadar iki kız çocuğuna bakımlarını, nafakalarını, terbiye ve yetiştirmelerini üzerine alırsa, kıyamet günü ben ve o kimse, şu parmaklar gibi yan yana oluruz’ buyurdu ve parmaklarını yanaştırdı.”[3]
Bu arada kız çocukları dünyaya getirmek, Allah’a karşı itaate, yaratılanlara karşı da alçak gönüllülüğe vesile olur ve kişi, kıyamet günü bu sayede birkaç derece yükselmiş olur.
Buna karşılık erkek çocukları dünyaya getirmek, hem yaratılanlara hem yaratana karşı gurur, kibir, böbürlenme ve büyüklük taslamaya yol açabilir ve bu nedenle kişi cehennemi boylamış olur. Ne de kötüdür kibirlenenlerin boyladıkları yer!
Bu arada bazı peygamberlere ve diğer iyi insanlara erkek çocukları verilirken kız çocuklarının varlığından, bazılarına da kız çocukları verilirken erkek çocuklarından söz edilmemiştir. Bazılarının ise ne erkek ne de kız çocuğundan söz edilmiştir.
Mesela, Allah’ın Peygamberi İbrahim (‘aleyhi selâm)’a kız çocuğu verildiğinden söz edilmemiştir.
Allah’ın Peygamberi Lût (‘aleyhi selâm)’ın ise erkek çocuğundan hiç söz edilmemiş, aksine o şöyle demiştir:
‘Ey kavmim, işte şunlar kızlarımdır, (onlarla evlenin). Onlar sizin için daha temizdir.’ (Hûd, 11/78)
Peygamberimiz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e gelince, onun erkek çocukları küçükken vefat etmişler ve büyüyünceye kadar sadece kızları yaşamışlardır.
Yahyâ (‘aleyhi selâm) ise: ‘Efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber idi.’ (Āl-i ‘İmrân, 3/39)
Şimdi yeterli, doyurucu ve sevindirici olacağı ümidiyle şu hadise yer veriyorum:
Buhârî ve Müslim, Ebû Hureyre (radıyallahu anhu)’dan Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
“Sadece üç kişi beşikte konuşmuştur... Bir çocuk, annesini emmekte iken yanlarından çevik ve güzel yapılı bir ata binmiş bir adam geçti. Çocuğun annesi:
‘Allah’ım, oğlumu bunun gibi yap’ dedi. Bunun üzerine çocuk, emmeyi bırakarak adama dönüp baktı ve:
‘Allah’ım, beni onun gibi yapma’ dedikten sonra dönüp emmeye devam etti.” Ebû Hureyre (radıyallahu anhu) diyor ki:
‘Ben hala Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’in, çocuğun emişini, işaret parmağını ağzına koyup emmek suretiyle, anlatışına bakar gibiyim.’
“Bir kadının yanından geçen bazı kimseler, onu dövüyor ve kendisine:
‘Sen zina yaptın, sen hırsızlık yaptın’ diyorlardı. Kadın ise:
‘Allah bana yeter ve O ne güzel vekildir’ diyordu. Bunun üzerine aynı çocuğun annesi:
‘Allah’ım, oğlumu onun gibi yapma’ dedi. Bunun üzerine çocuk emmeyi bırakarak kadına baktı ve ardından da:
‘Allah’ım, beni onun gibi yap’ dedi. Bu esnada annesi tekrar söz alarak şöyle dedi:
‘Vay başıma gelenler! Güzel yapılı bir adam geçti ve ben:
Allah’ım oğlumu onun gibi yap, dedim. Sen ise:
Allah’ım, beni onun gibi yapma, dedin. Zina yaptın, hırsızlık yaptın diyerek kadını dövüyorlardı. Ben:
Allah’ım, oğlumu onun gibi yapma, dedim. Sen ise:
Allah’ım, beni onun gibi yap, dedin.’ Bunun üzerine çocuk şöyle dedi:
O adam bir despottu. Bu nedenle ben:
Allah’ım, beni onun gibi yapma, dedim. Zina ve hırsızlık yaptığını söyledikleri kadın ise zina ve hırsızlık yapmamıştı. Bu nedenle de ben:
Allah’ım, beni onun gibi yap, dedim.”[4]
Aynı zamanda senden daha iyi durumda olanlara değil, daha kötü durumda olanlara bakmalısın!
Nitekim Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ‘Biriniz, mal ve yaradılış bakımından kendisinden daha üstün durumda olana baktığı zaman, kendisinden daha düşük durumda olan kimseye de baksın!’[5]
Diğer bir rivayet de şöyledir: ‘Sizden üstün olanlara değil, sizden daha aşağıda olanlara bakınız. Bu, Allah’ın (bir rivayette: üzerinizdeki) nimetini küçümsememeniz açısından daha uygundur.’[6].
Zira şayet sana kız çocuğu verilmişse, bir diğerine erkek ya da kız çocuk verilmemiş olabilir.
Şayet sana vücudu düzgün ve sağlıklı bir kız çocuğu verilmişse, bir başkasına vücutça sakat ve doktorlarda çare aramaktan bitap düşüren, ancak yine çare bulunamayan bir erkek veya kız çocuğu verilmiş olabilir.
Nitekim Süleymân (‘aleyhi selâm) ’a yarım insan yapısında bir çocuk verilmiştir.
Hayret verici bir durum! Allah’ın, kendisinden sonra hiç kimseye nasip olmayacak büyüklükte bir hükümdarlık verdiği Süleymân (‘aleyhi selâm)’a yarım insan yapısında bir evlat verilmektedir.
O Süleymân ki cinler, şeytânlar, fırtınalı ve yumuşak rüzgarlar, her yerde ve zamanda onun arzusuna göre hareket etmek üzere emrine verilmiş, insanlara hükümdarlık yapmış ve kuşlar emrine amade kılınmıştır. Bütün bunlarla birlikte ve yanı sıra peygamberliği, bilgisi ve kavrayışına rağmen kendisine, yarım insan yapısında bir evlat verilmiştir.
Akıl ermez Allah’ın işine! hiç kimse, işlerinde bir yetkiye sahip değildir. Rızkları, yegane rızk verici olan Allah taksim eder ve her şeyi bahşeden de odur.
İşte Süleymân ile ilgili hadis!
Müslim’in Sahîh’inde Ebû Hureyre (radıyallahu anhu)’dan Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Davud oğlu Süleymân:
‘Yemin ederim ki ben, bu gece doksan kadınla cinsel ilişkide bulunacağım ve her biri, Allah yolunda savaşacak olan birer savaşçı doğuracaktır’ dedi. Bunun üzerine veziri ona:
‘İnşaallah de’ dedi, ancak o:
‘İnşaallah’ demedi. Sonra hepsiyle cinsel ilişkide bulundu, ancak onlardan sadece biri hamile kaldı ve yarım insan doğurdu. Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki eğer Süleymân:
‘İnşaallah’ demiş olsaydı, doğacak çocukların hepsi, savaşçılar olarak Allah yolunda cihat yapacaklardı.”[7]
Sonra dünya hayatı, içindeki erkek ve kız çocukları, makam, nimet, saltanat, mal ve mülk ile birlikte hepsi gidicidir ve sonunda yok olacaktır. Ahiret ise şuracıkta gelmekte ve kıyamet yaklaşmış bulunmaktadır. Vakit yaklaşmıştır. O halde kendini uzaklara taşıma ve her durumda Allah’ın takdirine rıza göster, bolluk ve nimetlere karşı ona hamd ve şükret, her türlü hayır ve musibet karşısında da sabırlı ol.
Böylece Allah’ın, haklarında şöyle buyurduğu cahillerden olma:
‘Onlardan birine bir kız çocuğu müjdelendiği zaman, öfkeli bir halde yüzü simsiyah kesilir. Müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı kavminden saklanırken, bu rezalete katlanarak onu yanında mı tutar yoksa toprağa mı gömer, diye düşünmektedir. Bakın ki verdikleri hüküm ne kadar da kötüdür.’ (Nahl, 16/58-59)
Öyleyse sana bir kız çocuğu verildiği zaman, canın sıkılmasın, tasalanma, üzülme ve öfkelenme! Çünkü dünya ve ahirette senin için bunda bir hayır olabilir.
Aksine her durumda nimetleri, lütfü ve iyiliğine karşılık Allah’a hamd ve şükret!