Bu Blog içinde Ara

13 Haziran 2012 Çarşamba

AKSÂMU'L-KUR’ÂN

AKSÂMU'L-KUR’ÂN


İbnu Kayyim Cevziye bu sahada müstakil bir eser yazmış «et-Tib-yan fî Aksâmi'l-Kur’ân» adını vermiştir.
Kur’ân'daki yeminin mânası; söylenen sözün tahkik ve tekid edilmesidir.
***** «..Allah, münafıkların yalancı olduklarına şa­hitlik eder..» (Münafikûn, 1.) âyeti, haber cümlesi olmakla beraber, tekid ifade ettiğinden, kasem cümlesi olarak kabul edilmiştir.
Allah'ın yemin etmesi ne demektir? Yemin, şayet Mümini inandırmak için yapılmışsa, Mümin zaten yemine ihtiyaç duymaksızın, Allah kelamını doğrudan doğruya tasdik eder, kâfiri inandırmak için yapılmışsa, bu yeminin kâfire bir faydası olmaz, şeklinde bir soru şöyle cevaplandırılır: Kur’ân-ı Kerim, Arap di­liyle nâzil olmuştur. Araplar bir sözün tekidini istediklerinde, âdet üzere, yemin ederler.
Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri, bu soruya şu cevabı verir: Allah'ın yemin etme­si, hüccetin kemalini ve tekidini gösterir. Hüccetteki hüküm, ya şahadetle, ya da yemin ifadesiyle belirtilir. Allah Kur’ân'da, kâfirlere hüccet bırakmayacak şekilde bu iki nevi yemini zikretmiştir, ***** «Al­lah, kendinden başka (gerçek) tanrı olmadığına, şahitlik eder, melekler ve ilim sahipleri de..» (Âl-i İmrân, 18.) , ***** «De ki: 'Evet, Rabb'im hakkı için o bir gerçektir..» (Yûnus, 53.) âyetleri buna misaldir. Araplardan biri ***** «Rızkınız da, size söz verilen azab da yukarıdan gelir. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir» (Zâriyat, 22-23.) âyetlerin işitince bağırarak; Celil olan Allah'ı kim kızdırdı ki, O'nu yemine mecbur ettiler, demiştir.
Yemin ancak tazime layık olan bir isimle yapılır. Allahu Taâlâ Kur’ân'da, yedi ayrı âyette, kendi nefsine yemin etmiştir. Bunlar şu âyetlerdir: ***** «De ki: 'Rabb'im hakkı için..» (Yûnus, 53.), ***** «De ki: 'Rabb'im hakkı için dirileceksiniz..» (Tegâbun, 7.), ***** «Rabb'ine andolsun ki onları ve şeytanları mutlaka toplayacağız» (Meryem, 68.), ***** «Rabbin hakkı için biz onların hepsine mutlaka soracağız.»
(Hicr, 92.), ***** «Hayır hayır, doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki..» (Meâric, 40.), ***** «Hayır, Rabbin hakkı için inanmış olamazlar..» (Nisâ, 65.), ***** «Göğün Rabbine andolsun ki bu iş gerçektir..» (Zâriyât, 23.).
Bunlar dışındaki diğer yeminler: ***** âyetlerinde görüldüğü üzere, mahlukata yapı­lan yeminlerdir.
Allah'tan başkasına yemin etme, nehyedildiği halde, mahlukata nasıl ye­min edilir? şeklindeki soruya şu cevaplar verilir:
a- Mahlukata yapılan yeminlerde, muzaf hazfedilmiştir. Bunlar aslında, ***** ve ***** şeklindedir.
b- Araplar bu isimlere değer verirler, bunlarla yemin ederlerdi. Kur’ân da onlarca yemin olarak kullanılan kelimelerle nâzil olmuştur.
c- Yeminler, yemin edenin değer verdiği şeyler üzerine yapılır. Bu du­rumda değer verilen, değer verenin fevkinde olması icabeder. Halbuki Allah'ın fevkinde değer verilecek hiçbir şey mevcut değildir. Bu sebeple Allah, bazen nefsine, bazen de mahlukata yemin etmiştir. Esasen mahlukatın varlığı, Allah'ın yoktan ver eden ve yaratan olduğuna delalet eder.
İbnu Ebi'l-İsba, Fevâhitu's-suverin sırlarını anlatırken şöyle der: Mahlukat üzerine yapılan yemin, Allah'a yapılan yemini gösterir. Çünkü mefulun varlığı, failin de varlığını gösterir. Zira, failsiz mefulun varlığı mümkün değildir.
İbnu Ebi Hâtim, Hasenu'l-Basri'nin şöyle dediğini rivayet eder: Allahu Ta­âlâ mahlukattan, istediğine yemin etmiştir. Fakat hiç kimse, Allah'tan başkasına yemin edemez.
Bazı ulema ise şöyle der: Allahu Taâlâ ***** (Hicr, 72.) âyeti ile Allah ka­tındaki üstün değer ve yerini insanlara bildirmek için Resûlüne yemin etmiştir.
İbnu Merdeveyh, İbnu Abbas'ın şöyle dediğini nakleder; Allahu Taâlâ Resûlullah'tan daha mükerrem bir kimse yaratıp dünyaya getirmemiştir. Allahın, Resûlünden başka hiçbir kimsenin hayatına yemin ettiğini görmedim. Allah an­cak ***** «Senin ömrüne yemin olsun ki, onlar sarhoş­lukları içinde bocalıyorlar.» (Hicr, 72.) âyetiyle Resûlün nefsine yemin etmiştir.
Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri şöyle der: Bir şeye yemin, ya faziletinden, ya da faydasından dolayı yapılır. Faziletinden dolayı yapılan yemine misal ***** «Sina dağına andolsun ve bu güvenilir şehre andolsun ki..» â-yetidir. Faydasından dolayı yapılan yemine misal ise ***** «Tine ve Zeytune andolsun ki..» âyetleridir.
Bazı ulema da şöyle der: Allahu Taâlâ'nın yemini şu üç neve münhasır­dır. Yukarıdaki âyetlerde olduğu gibi Zatına,


***** «Göğe ve onu yapana andolsun, yere ve onu döşeyene andolsun. Nefse ve onu şekillendirene.» (Şems, 5-7.) âyetlerinde olduğu gibi fiiline, ***** (Necm, 1.) ve ***** «Andolsun Tura ve satır sa-tır yazılmış Kitaba.» (Tûr, 1 -2.) âyetlerinde olduğu gibi, mahlukatına yemin et­miştir.
Yemin, yukarıdaki âyetlerde görüldüğü gibi ya zahirdir, ya da muzmerdir. Muzmer olan iki kısma ayrılır. Birincisi, kasem lamından anlaşılır. ***** «Mallarınızla deneneceksiniz..» (Âl-i İmrân, 186.) âyeti buna misaldir, ikincisi i-se, mânadan anlaşılan kasemdir. ***** «İçinizde oraya uğramıya-cak kimse yoktur.» (Meryem, 71.) âyeti buna misaldir. Âyette mukadder ***** lafzı vardır.
Ebu Ali el-Farisi, bu konuda şunları söyler: Kasem yerini tutan kelimeler iki kısma ayrılır:
a- Yemin ifade eden kelimeler dışında, yemin ifade etmeyen, şartına cevab bulunmayan haberi cümlelerdir. ***** «..Sizin de sö­zünüzü almıştı. Eğer inanacaksanız.» (Hadid, 8.), ***** «..Üzerinize dağı kaldırmıştık. 'Size verdiğimizi tutun..» (Bakara, 63.), ***** «..Ona da size yemin ettikleri gibi yemin edecekler..» (Müca­dele, 18.). Bu ve benzeri âyetlerde cevabı olmadığından kasem caiz olduğu gi­bi hal olması da caizdir.
b- Kasemin cevabına bağlı olan kelimelerle yapılır. ***** «Allah, kendilerine Kitap verilenlerden: 'Onu mutlaka in­sanlara açıklayacaksınız..» (Âl-i İmrân, 187.) âyeti ile ***** «..Bütün güçleriyle Allah'a yemin ettiler: Eğer sen onlara em­redersen çıkacaklardır..» (Nur, 53.) âyeti buna misaldir.
Bazı, ulema, kasemle ilgili şu bilgiyi verir: Kur’ân'da fiili mahzuf olan ka­sem fiili zikredilen fiillerde ise, ba harfi cerri ile gelir. ***** «Allah'a yemin ettiler..» (Nur, 53.), ***** (Tevbe, 62.) âyetleri buna misaldir. Bu harf, fiilin hazfi durumunda kullanılmaz. Bu yüzden ***** «Allah'a ortak koşma, çünkü ortak koşmak büyük bir zulümdür.» (Lokman, 13.), ***** «..Sana verdiği ahde göre..» (Zuhruf, 49.), ***** «..gerçek olmayan şeyi demiş olsam sen bunu bilirsin..» (Mâide, 116.) âyet­lerinde harfi cerri kasem kabul edenler, hataya düşmüşlerdir.
İbnu Kayyim de şöyle der: Allahu Taâlâ, sıfatlarıyla mevsuf olan mukad­des Zatına, Zat ve sıfatlarının gereği olan âyetlerine veya âyetlerinin azametini gösteren bazı mahlukata, yemin etmiştir.
Kasem, çoğunlukla göründüğü gibi ya haber cümlesiyle yapılır, *****  ***** «Göğün ve yerin Rabbine andolsun bu iş gerçektir ki..»
(Zâriyat, 23.) âyeti buna misaldir. Ya da inşai cümle ile yapılır. ***** «Rabbin hakkı için biz onların hepsine yaptıklarını sora­cağız.» (Hicr, 92.) âyeti buna misaldir. Âyetteki bu kasemle, kendisine yemin edilenin tahkiki murad edilmesi halinde âyet, haberi cümle olur. Bizzat kase­min tahkiki murad edilirse, kasemin tekid ve tahkiki ile kendisine yemin edile­nin, gaybi ve hafi mânalara uygun düşmesi gerekir. Bu da gaybi ve hafi mâna­ların subutuna yemin edildiğinde gerçekleşir. Güneş-ay, gece-gündüz, semâ-arz gibi görülen şeylere yemin edilmesi, bizzat bunlara değil, bunların varlığına yemin edilmiş olur. Allah'ın yarattığı şeyler üzerine yemin etmesi, onları yarat­mış olmasından dolayıdır. Bunların varlıklarına yemin edilmesi caizdir, kendileri­ne yemin edilmesi caiz değildir. Allahu Taâlâ yaptığı kasemlerde cevabı ço­ğunlukla zikretmiştir. Cevabı bilindiğinden ***** edatındaki cevabın hazfi gibi, ce­vabını zikretmediği âyetler de görülür.
Cümlelerde yemin çok kullanıldığından kısaltma gayesiyle kasem fiili hazfedilir, ba harfi cerri ile yetinilir. Zahiri mânadaki isimlerde ba harfi vav'a, lafzi Celalde ise ta'ya çevrililir. ***** «Allah'a and içerim ki putla­rınıza bir tuzak kuracağım.» (Enbiya, 57.) âyeti buna misaldir.
İbnu Kayyim şunu da ilave eder: Allah, mahlukatın bilmek zorunda olduğu iman esaslarından tevhide, Kur’ân'ın hak olduğuna, Resûlün hak olduğuna, kı­yamet gününe, vaad ve vaide yemin ettiği gibi, insanın haline de yemin etmiş­tir.
Tevhide yaptığı yemine misal, ***** «Andolsun o sıra sıra dizilenlere...ki tanrınız birdir.» (Sâffât, 1-4.) âyetleridir. Kur’ân'ın hak olduğuna misal, ***** «Yo, yıldız­ların yerine yemin ederim. Bilirseniz bu ne büyük bir yemindir. O, elbette şerefli bir Kur’ân'dır.» (Vakıa, 75-77.) âyetleridir. Resûlullah'ın hak olduğuna misal, ***** «Yasin. Hikmetli Kur’ân'a andolsun. Sen elbette gönderilmiş elçisin.» (Yâsin, 1-3.), ***** «inmekte olan yıldıza andolsun ki, arkadaşınız sapmadı, azmadı.» (Necm, 1-2.) âyetleridir. Kıyamet gününe yaptığı yemine misal, ***** «Savurup kaldıranlara, yağmur yüklü bulut­lara andolsun ki..Size vaadolunan mutlaka haktır.» (Zâriyât, 1-5.) âyetleridir. Vaad ve vaide misal, ***** «örttüğü zaman geceye an­dolsun ki..sizin çalışmanız çeşit çeşittir.» (Leyl, 1-4.), ***** «Andolsun Allah yolunda koştukça koşanlara..ki insan Rabbine karşı çok nankördür.» (Âdiyât, 1-6.), ***** «Asra yemin olsun ki mutlaka insan ziyandadır.» (Asr, 1-2.), ***** «Tine andolsun.. Biz insanı en güzel biçimde yarattık.» (Tin, 1-4.),
***** «Yoo, and içerim bu şehre...insanoğlunu zorluk­lara katlanacak şekilde yarattık.» (Beled, 1-4.) âyetleridir.
İbnu Kayyim eserinde şunu da belirtir: Cevabı hazfedilen kasem, çoğun­lukla, kendisiyle kasem edilenin, kendisine kasem edilene delalet ettiği zaman yapılır. Çünkü gaye bununla gerçekleşir. Kendisiyle kasem edilen kelimenin lafzı daha beliğ, daha vecizdir. ***** «Sâd. Şerefli Kur’ân'a andol­sun ki..» (Sâd, 1.) âyeti buna misaldir. Âyette kendisiyle kasem edilen, Kur’ân'-ın tazimidir. Kur’ân'ın Zikir olarak vasfedilmesi ve kulların muhtaç olduğu zikri, şeref ve kadri ihtiva etmesi, kendisiyle kasem edilene delalet eder. Bu da, ka­firlerin dediği gibi uydurma bir kitap değil, Allah tarafından indirilen hak bir kitap olduğunu gösterir. Bu bakımdan ulemanın çoğu, kasemin cevabını ***** şeklinde takdir etmişlerdir. Böyle bir takdir, ***** (Kâf, 1.), ***** (Kıyame, 1.) âyetlerinde olduğu gibi benzeri her yeminde kıyametin isba-tına delildir. ***** ile başlayan âyetler de bu kabildendir. Bu âyetler, haccın menasik ve şeairi gibi büyük ibadetleri ihtiva eden zamanları gösterir. Bu iba­detler, bizzat Allah'a kulluk, azameti karşısında duyulan huzu ve huşudur. Hac ibadetinde, Hz. Peygamber ve Hz. İbrahim (a.s.)ın getirdiği esaslara tazim var­dır.
İbnu Kayyim, eserinde şunları da kaydetmiştir: Kasemin latif yönlerinden biri, ***** «Kuşluk vaktine andolsun. Durgunlaştığı zaman ge­ceye andolsun.» (Duhâ, 1-2.) âyetleridir. Bu âyette Allah, Resûlüne verdiği nimet ve ikrama yemin etmiştir. Bu yemin, Resûlullah'ın nübüvveti ile, kıyamet gününün tasdikini ihtiva etmektedir. Duhâ sûresinin ilk iki âyetiyle Allah âyetlerin den olan kuşluk vakti ve geceye yemin etmiştir. Bu kasemdeki mutabakatı bir düşünelim.. Bu uygunluk, kendisiyle yemin edilen gece karanlığından sonra kuşluk vaktinin aydınlığı, bir müddet kesildikten sonra devam eden vahyin ay­dınlığına işarettir. Öyle ki vahye karşı gelenler, Muhammed'in Rabbi kendisini terketti, diyecek kadar ileri gittiler. Ayrıca bu âyette, gece karanlığından sonra vahyin aydınlığı arasında, bir uygunluk bulunmaktadır.