KUR’ÂN'IN YAZI ŞEKLİ VE YAZMA ÂDABI
Bu sahada mütekaddimin ve müteahhirin ulemasından bazıları, münferid eser telif etmişlerdir. Ebu Amri'd-Dâni bunlardan biridir. Ebu'l-Abbas Merakeşi, Kur’ân'da yazı kaidesine muhalif olan yönlere dair «Unvanu'd-DeIiI fî mersûmi Hatti't-TenziI» adlı bir kitap telif etmiştir.
Müellif bu eserinde, bazı harflerin kelimedeki mânasına bağlı olarak, yazı şeklinin değiştiğini açıklamıştır. Ben burada, bu değişikliği izaha çalışacağım.
İbnu Eşte, «Kitabu'I-Mesahif» adlı eserinde Kabu'l-Ahbar'a dayanan bir senedle şöyle dediğini rivayet eder: Arap, Süryani ve diğer dillerde ilk yazıyı, ölümünden üç sene önce Adem (a.s.) yazmıştır. Hz. Adem bunu çamura yazmış, sonra pişirerek muhafaza etmiştir. Yeryüzü tufana uğrayınca her kavim, kendine ait bir yazı şekli bulmuş, bu yazıyı kullanmışlardır. Hz. İbrahim'in oğlu İsmail (a.s.) da Arapça yazıyı ilk yazanlardandır.
İbnu Eşte, İkrime tarikıyle İbnu Abbas'ın şu sözünü nakleder: İlk Arap yazısını bulan, İsmail (a.s.) dır. Bu yazıyı, kelimesi ve okunuşuyla tesbit eden Hz. İsmail'dir. O, önce kelimeleri birbiriyle bitişik şekilde yazmıştır. Mesela Besmeleyi, ***** şeklinde kaleme almıştır. Arkadan oğulları Humey-sa Kayzer, kelimeleri birbirinden ayırarak bugünkü şekline koymuşlardır.
İbnu Eşte, Said b. Cubeyr tarikıyle İbnu Abbas'tan şu rivayette bulunmuştur: Allah'ın indirdiği ilk yazı şekli, Ebucâd yazısıdır.
İbnu Faris şöyle der: Yazının ***** «İnsana bilmediğini kalemle öğretti.» (Alak, 4-5.), ***** «Kaleme ve yazdıklarına andolsun..» (Kalem, 1.) âyetlerine dayanarak tevkifi olduğunu söyleyebiliriz. Allah'ın Hz. Adem'e öğrettiği isimlerde bütün kelimeler mevcutta ilk alfabe ve yazı şekli hakkında değişik rivayetler mevcuttur. Bunları burada açıklamaya lüzum görmediğimden, ayrı bir eserde genişçe ele aldım.
1-Arapça Yazı Kaideleri
Arapça yazı kaidesine göre kelimeler ilk ve son harfleri dikkate alınarak, alfabedeki harflerle yazılır. Nahiv uleması, bu yazı şekline bazı usul ve kaideler getirmiştir. Buna göre bazı kelimeler, İmam Mushaftaki kelimelerin yazılışına uymamaktadır.
Dâni, «eI-Mukni» adlı eserinde Eşheb'den rivayetine göre, İmam Malik'e şu soru sorulmuştur: Mushaf, Arapların sonradan tesbit ettikleri alfabeye göre mi yazılmıştır? Malik buna: Hayır cevabını vermiş, mushaf yazısının, eski Arap hattına göre yazıldığını söylemiş, ulemadan bu görüşe muhalefet e-den olmadı, demiştir. Dâni, eserinin bir başka yerinde şöyle der: İmam Malik'e Kur’ân'daki vav ve elif harflerinin yazılışı ile ilgili şu soru tevcih edildi: Mushafta aynı harfleri görsen değiştirir misin? Mâlik; hayır değiştirmem, aynen kabul e-derim, cevabını verdi. Ebu Amr Dâni bu sözünü şöyle açıklar. ***** kelimesindeki vav ve elif harfleri gibi yazılırlar, fakat okunmayan ziyade harfleri kastetmiştir. İmam Ahmed, İmam mushafda mevcut, vav, ya, elif veya diğer harflerin olduğu gibi korunması gerektiğini söyler.
Beyhaki, «Şuab»ında şöyle der: Mushafı istinsah eden kimse, mushaf-ların yazısını aynen korumalı, herhangi bir değişikliğe gitmemelidir. Mushafları ilk yazanlar, bu ilmi daha iyi biliyor, kalben ve lisanen buna bağlanıyor, bu e-manetin değerini bizden daha çok takdir ediyorlardı. Kendimizi, onların seviyesinde olduğumuzu sanmamız doğru değildir.
Aşağıda, Kur’ân'ın yazı şekline dair kaideleri, Hazif, Ziyade, Hemze, Bedel, Vasl ve FasI olmak üzere altı şekilde sunmağa çalışacak, bir kelimede iki kırâat varsa, bunlardan birini yazacağız.
Birinci Kaide: Hazif
Nida ya sından elif hazfedilir; ***** kelimeleri buna misaldir. Tenbih ha'sından da hazfedilir, ***** kelimeleri buna misaldir. Zamirle birlikte elif hazfedilir. ***** kelimeleri buna misaldir. ***** kelimeleri de bu kabildendir. Ayrıca ***** ile ***** ve ***** kelimeleri elifin hazfiyle yazılır. ***** (İsrâ, 93.) ***** kelimesinde hazfedilmemiştir.
Lâmelif'teki elifin hazfine misal: ***** kelimeleridir.
İki lâm arasındaki elifin hazfine misal: ***** ve ***** (Âl-i İmrân, 96.) kelimeleridir.
Özel isimlerden üç harfi aşan kelimelerdeki elifler hazfedilir. Bunlar: ***** dir. Ancak ***** kelimeleri müstesnadır. ***** kelimesindeki vav, ***** kelimesinde yâ harfi hazfedildiğin-den elifler hazfedilmemiştir.
***** ve ***** kelimelerinde ihtilaf edilmiştir.
kelimenin son harfi değilse, isim veya fiillerdeki tesniye elifleri de hazfedilir. ***** kelimeleri buna misaldir. ***** âyetindeki ***** bundan müstesnadır.
Cemi müzekker veya müennes salimlerdeki elifler hazfedilir. ***** kelimeleri buna misaldir. Zâriyat ve Tur sûrelerindeki ***** kelimesi, İnfitar sûresindeki ***** Şûrâ sûresindeki ***** kelimesi, Yûsuf sûresindeki ***** Yûnus sûresindeki ***** ile ***** kelimeleri, bundan müstesnadır. ***** ve ***** kelimelerinde hemze, ***** ve kelimelerinde şeddeden dolayı, elif hazfedilmemiştir.
Eğer kelimede ikinci bir elif bulunursa, Fussilet sûresindeki âyeti hariç, bu elif de hazfedilir.
***** (Mefâil) veya benzeri vezinde gelen bütün cemi kelimelerdeki elif de hazfedilir. ***** keli-meleri buna misaldir. ***** kelimesindeki ikinci elif te hazfedilmiştir.
***** ve ***** gibi aded bildiren, ***** kelimelerindeki elif de hazfedilir. Ancak Zâriyat sûresi sonundaki ***** kelimesi hariç; eğer bu kelime tesniye yapılırsa elif geri gelir. ***** ve ***** ***** kelimeleri buna misaldir. Ancak Kehf sûresinin, ***** ve Neml sûresindeki ***** âyetlerindeki kitap kelimesi, bundan müstesnadır. ***** daki ve ***** fiilinin emir sigasındaki elif hazfedilir.
Kelimede bulunan iki veya üç elif de hazfedilir. ***** kelimeleri buna misaldir. Ancak Necm sûresindeki ***** ve kelimeleri bundan müstesnadır. ***** ve ***** kelimelerinde elif hazfedilmiştir. Ancak ***** âyetinde hazfedilmemiştir.
Hicr ve Kehf sûrelerindeki hariç, ***** kelimesindeki iki elif hazfedilmiştir.
Mankus ve tenvinli isimler, ister merfu, ister mecrur olsun, sonundaki ya harfi hazfedilir. ***** ve ***** kelimeleri buna misaldir. Mankus ismin başına nida geldiğinde ya harfi hazfedilir. Ancak ***** (Zümer, 53.) ile ***** (Ankebût, 56.) âyetindekiler, bundan müstesnadır; veya nida olmadığı zaman hazfedilir. Ancak ***** (İsrâ, 53.), ***** (Duhan, 23.), *****
(Fecr, 29.) âyetlerindeki kelimeler bundan müstesnadır. ***** kelimeleri de bunun gibidir. Ancak ***** ***** ve ***** kelimeleri bundan müstesnadır. ***** kelimelerinde mü-
tekellim ya'sı hazfedilmiştir. Ancak Yâsin sûresindeki ***** Bakara sûresindeki ***** bundan müstesnadır. ***** hariç, ***** Âl-i İmrân ve Tâhâ'dakiler hariç, *****
Araf'taki müstesna ***** kelimeleri buna misaldir.
Diğerleriyle birlikte vav da hazfedilir. ***** kelime-leri buna misaldir.
Misline idgam edilen ***** da hazfedilir; ***** ***** kelimeleri buna misaldir.
Bu Kaideye Dahil Olmayan Hazifler
Şu kelimelerde, kaide harici, elifler hazfedilir; *****
***** kelimeleri buna misaldir. Şu kelimelerde, kaide dışı, elifler hazfedilir:
Kaide dışı olarak şu kelimelerde vav hazfedilir: *****
Merrakeşi şöyle der: Yukarıdaki dört kelimede mevcut vavın hazfi, fiilin vukuundaki sürate, faildeki suhulete, meydana gelen işin ortaya çıkardığı şid-detli infiale tenbih içindir.
***** âyetindeki vavın hazfi, faile kolaylığı, hayır işlerinde koştuğu gibi, şerde de koşabileceğine işaret etmekten ziyade, şerrin kendisine, hayırlı işlerden daha yakın olduğuna delalet etmesindendir.
***** âyetindeki, vavın hazfi, batılın süratle gidip ortadan kaybolacağına delalet etmesindendir. ***** âyetindeki vavın hazfi, duanın sürati ile dua edene icabetteki sürate delalet etmesindendir.
***** âyetindeki vavın hazfi ise, emredilen işin süratle yapılmasına ve Zebanilerin emre icabet etmesindeki sürate delalet etmesindendir.
İkinci Kaide: Ziyade
Cemi isimlerin sonunda vavdan sonra elif getirilir; *****
***** buna misaldir. ***** kelimesi ile ***** hariç, müfred isimlerde elif gelmez. ***** gibi, merfu olsun, mensub olsun müfred veya cemi olsun şu fiillerin sonundaki vav'a elif ilave edilemez. ***** kelimeleri buna misaldir.
Vav üzerine yazılan hemzeden sonra ziyade elif getirilir. ***** buna misaldir. Ayrıca ***** ***** kelimelerine de elif ilave edilmiştir.
Yâ ile Cim harfi arasında elif ziyade edilir. Zümer ve Fecr sûrelerindeki ***** gibi, ***** kelimesindeki hemze, mutlaka yazılır. Şu kelimelere ***** harfi ilave edilir;***** kelimeleri buna misaldir.
***** kelimesi ve benzerleri ile ***** kelimesine vav ilave edilir.
Merakeşi şöyle der: ***** ve ***** gibi kelimelerde bu harflerin ziyade e-dilmesi korku, azamet, tehdid ve vaid ifade etmesinden dolayıdır. Aynı şekilde ***** kelimesindeki ziyade harfler, benzeri hiçbir kuvvette bulunmayan sema'nın bina edilişindeki Allah'ın kuvvetini, tazim için kullanılmıştır.
Kirmani, «eI-Acaib» adlı eserinde şöyle der: Arap yazısından önceki yazılarda fetha elif, zamme vav, kesre de yâ ile gösterilmiştir. Bu yüzden ***** ve benzeri kelimeler elif'le, ***** da olduğu gibi kesre yerine yâ ile, ***** ve benzeri kelimelerde olduğu gibi zamme yerine vav yazılmıştır. Bu husus, ilk Arap yazısından henüz kurtulamadıklarındandır.
Üçüncü Kaide: Hemze
Sakin hemze; başta, ortada veya sonda olsun, kendinden önceki harfin harekesine uygun bir şekilde yazılır; ***** kelimeleri buna misaldir. Ancak ***** kelimelerinde harekenin cinsi olan harf hazfedilmiştir. ***** kelimesinde olduğu gibi, başına fâ harfi gelen emir fiilleri, ***** kelimesinde olduğu gibi başına vav harfi gelen emir fiilleri aynen böyledir.
Hemze harekeli olur, kelimenin başına veya kendisine ziyade bir harf i-lave edilirse fetha, zamme veya kesre durumunda olsun, elifle yazılır.***** kelimeleri buna misaldir. *****
***** kelimeleri bundan müstesnadır. Bazen de yâ ile yazılır. Ancak *****
ve ***** kelimeleri bundan müstesnadır. Şayet hemze ortada ise, harekesi cinsinden olan harfin üzerine yazılır.
***** ve ***** kelimeleri buna misaldir. Ancak *****
kelimeleri müstesnadır. Şayet mâkabli fetha, kesre veya zamme olursa, hemze hazfedilmez, harfin harekesi gibi yazılır. ***** kelimeleri buna misaldir. Şayet mâkabli sakin olursa, üzerine yazıldığı harf hazfedilir; ***** kelimeleri buna misaldir. Ancak ***** kelimeleri müstesnadır. Şayet mâkabli elif, kendisi meftuh ise, daha önce geçtiği gibi, iki elif yanyana geldiğinden hazfedilir. Bu durumda hemze, kendi şekliyle kalır. ***** kelimesi buna misaldir. ***** kelimesinde de elif hazfedilir. Şayet hemze, zamme veya kesre ise, ***** kelimelerinde olduğu gibi, hazfedilir. Ancak ***** kelimeleri bundan müstesnadır.
Şayet kendisinden sonra aynı cinsten bir harf gelirse, yukarıda geçtiği gibi, hazfedilir. ***** kelimeleri buna misaldir. Şayet hemze, kelimenin sonunda ise, mâkablindeki harfin harekesiyle okunur. ***** kelimeleri buna misaldir. Ancak, ***** kelimeleri bundan müstesnadır, hemzeler vav üzerine yazılır. Şayet mâkabli sakin olursa, harfsiz yazılır. ***** kelimeleri buna misaldir. Ancak ***** kelimeleri bundan müstesnadır. Ferra da bunları istisna kabul etmiştir. Fakat bana göre son üç kelime istisna edilmemelidir; Çünkü vav'dan sonra gelen elif, hemze suretinde gelmemiş; fiilin vav'ından sonra ziyade olmuştur.
Dördüncü Kaide: Bedel
Muzaf olmaksızın, ***** kelimeleri, tefhim gayesiyle elif'ten bedel olarak vav ile yazılır. Ya'dan kal-bedilmiş olan bütün elifler, isim olsun, fiil olsun, zamire bitişsin bitişmesin sakin kelimeye mülaki olsun olmasın, yâ ile yazılır. ***** keIimesi buna misaldir. ***** kelimeleri de buna ayrı bir misâldir. Ancak, ***** kelimeleri bundan müstesnadır. Mâkabli yâ olanlar da böyledir. ***** kelimeleri buna misaldir. İsim olsun, fiil olsun ***** kelimesi bundan müstesnadır.
***** keyfe mânasında olan ***** ve ***** kelimeleri yâ ile yazılır. Ancak ***** kelimesi bundan müstesnadır. İsim olsun fiil olsun, vavi olan sülasi kelimeler, elifle yazılır. ***** kelimeleri buna misaldir. Ancak, ***** ve ***** kelimeleri bundan müstesnadır.
Nûn-i tekid-i muhaffefe'den bedel olarak, elifle yazılır. ***** kelimeleri buna misaldir. ***** kelimesi ise, nun'la yazılır. Müenneslik hâ'sı ***** ile yazılır. Bakara, Araf, Hûd, Rûm ve Zuhruf sûrelerindeki ***** Bakara, Âl-i İmrân, Mâide, İbrahim, Nahl, Lokman, Fâtır, Tûr sûrelerindeki ***** Enfâl, Fâtır, Mümin sûrelerindeki ***** kelimeleri ile *****
kelimeleri bu kaideden müstesnadır.
Beşinci Kaide: Vasıl ve FasI
***** kelimesi, vasl edilerek bitişik yazılır. Şu son kelime bundan müstesnadır. ***** Araf sûresinde ***** Tevbe sûresinde ***** Hûd sûresinde ***** Hac sûresinde ***** Yâsin sûresinde ***** Mümtehine sûresinde ***** Nûn (Kalem) sûresinde *****
kelimesi de vasledilmiştir. Ancak Nisâ ve Rûm sûrelerindeki ***** Münafikûn sûresindeki ***** âyetleri bundan müstesnadır.
***** daima vasledilerek yazılır. ***** daima vasledilerek yazılır. Ancak ***** bundan müstesnadır. ***** daima kesre ile vasıl halinde yazılır. Ancak Ra'd sûresindeki ***** bundan müstesnadır. ***** kelimesi daima fetha ile yazılır. ***** kelimesi de mutlak olarak vasl halinde yazılır. Ancak Nur sûresindeki ***** kelimesi, Necm sûresindeki ***** kelimesi ayrı olarak yazılır. ***** kelimesi de vasl edilerek yazılır. Ancak Nisâ sûresindeki ***** ile Tevbe sûresindeki ***** Sâffât sûresinde ***** ile Fussilet sûresinde ***** kelimeleri ayrı olarak yazılmıştır.
***** kelimesi de mutlak olarak vasl ile yazılır. Ancak Kasas sûresindeki
***** ayrı yazılmıştır.
***** kelimesi de mutlak olarak vasl ile yazılır. Ancak on bir sûrede ayrı yazılır. Bunlar: Bakara sûresindeki ikinci ***** Mâide ve Enam sûresindeki ***** Enbiya sûresindeki ***** Nur sûresindeki ***** Rûm sûresindeki ***** Zümer sûresindeki ***** Vâkıa sûresindeki ***** âyetleridir.
***** kelimesi daima vasl halinde yazılır. Ancak Enam sûresindeki ***** (En'âm, 134.) kelimesi ayrı olarak yazılır.
***** kelimesi fetha ile daima vasl halinde yazılır. Ancak Hac ve Lokman sûrelerinde ***** (Hac, 62, Lokman, 30.) kelimesi ayrı olarak yazılır. Ancak ***** (Nisâ, 91.), ***** (İbrahim, 34.) âyetlerinde ayrı olarak yazılır.
***** kelimesi daima vasl halinde yazılır. Ancak ***** ile gelince ayrı yazılır.
***** kelimeleri daima vasl halinde yazılır. ***** kelimeleri ayrı yazılır. Ancak Kehf ve Kıyame sûrelerindekiler vasl halinde yazılır. ***** kelimesi, ayrı yazılır. Ancak ***** âyetlerinde bitişik yazılır. Nisâ sûresindeki ***** Şuarâ sûresinde ***** Ahzâb sûresindeki ***** âyetlerinde ihtilaf edilmiştir. ***** kelimesi ayrı yazılır. Ancak Âl-i İmrân, Hac, Hadid ve Ahzâb sûrelerindeki ikinci kelime bitişik olarak yazılır.
***** ve ***** kelimeleri ayrı yazılır. Ancak Tâhâ sûresindeki ***** ***** kelimesi bitişik yazılır. Bu durumda hemze, vav üzerinde gelir, ***** nun hemzesi hazfedilir, kelime ***** şekline girer.
Altıncı Kaide: İki kıraatı olup da, birine göre yazılan kelimeler.
Bundan muradımız, şaz olmayanlardır; *****
***** kelimeleri
buna misaldir. ***** kelimesi her yerde elifsiz gelir. Elifle okunduğu kadar, haz-fiyle de okunur. ***** Bu âyetlerdeki elifsiz yazılan kelimeler, cemi okunduğu gibi, müfred de okunmuştur.
***** kelimesi yâ ile, ***** kelimesi elif ile, ***** kelimesi yâ'sız, ***** kelimesi sadece elif, ***** kelimesi tek nun'la okunur.
***** Araf sûresindeki ***** ve ***** kelimeleri sadece sâd harfi ile yazılır.
Bazı kelimeler her iki kıraata uygun bir şekilde yazılır. ***** kelimesi buna misaldir. Bir kıraata göre bu kelime, cemi müzekker salim olduğundan, e-lif hazfedilerek yazılmıştır.
Şaz Kıraata Uygun Olarak Yazılan Âyetler
Buna misal; *****
âyetleridir.
Kelimenin yazılışında olmayan, ziyade olarak muhtelif meşhur kıraatlara misal; ***** kelimeleri okundukları gibi yazılırlar. Bu kelimeler, İmam Mushaflarda bulunan kelimelerdir.
Fevatihu's-suver, telaffuz şekliyle değil, harflerin meşhur olan kendi şekilleri ile yazılır. ***** ayrı yazılırken, ***** ve ***** bitişik yazılırlar.
Kur’ân'ın Yazılış Âdabı
Kur’ân'ın güzel, açık ve okunaklı bir şekilde yazılması müstehaptır. Keli-melerine talik yapmak ve küçük çapta bir yere yazmak mekruhtur.
Ebu Ubeyd «FedaiIu'I-Kur’ân» adlı eserinde, Hz. Ömer'den şu rivayette bulunmuştur: Hz. Ömer bir gün, ince bir kalemle mushaf yazan birine rastlar. Yaptığı bu işi hoş görmeyerek adamı sorguya çeker ve Allah'ın kitabına tazimde bulunun, der. Hz. Ömer, büyük harflerle yazılan mushaf gördüğünde sevinirdi.
Abdurrazzak, Hz. Ali'nin mushafların küçük ebatta olmasını kerih gördüğünü nakleder. Ebu Ubeyd, Hz. Ali'nin Kur’ân'ın küçük ebatta yazılmasını hoş karşılamadığını nakleder. Ebu Ubeyd ve Beyhaki, Ebu Hakim Abdi'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Bir gün mushaf yazarken, Hz. Ali yanıma geldi. Bana: Kalemin düzgün olsun, dedi. Kalemi güzelce açtım, yazmağa başladım. Bana: İşte böyle olacak, Allah Kur’ân-ı nurlandırdığı gibi, sen de nurlandır, dedi.
Beyhaki, Hz. Ali'den merfuan şöyle dediğini nakleder: Bir kimse Besme-leyi çok güzel yazdı da, Allah günahlarını bağışladı.
Ebu Nuaym «Tarihu İsbahan»da, İbnu Eşte «Kitabu'I-Me-sahif»inde Eban tarikıyle, Enes'den merfuan şu rivayeti yapmışlardır: Besmele'yi güzelce yazanın günahlarını Allah bağışlar. İbnu Eşte, Ömer b. Abdula-ziz'den yaptığı rivayette onun, valilerine yazdığı bir yazıda, Besmele'yi yazan, Rahman kelimesini uzatarak yazsın, dediğini nakleder. İbnu Eşte, Zeyd b. Sabitten şu rivayette bulunur. Besmele'de sin harfini uzatmadan yazanı, kerih görürdü. Yezid b. Elbi Habib'den yaptığı rivayet de şudur: Amr b. Âsım'ın katibi, Hz. Ömer'e yazdığı mektupta, Besmele'deki sin'i uzatmadan yazmıştı. Bunun üzerine Hz. Ömer adamı dövdü. Kendisine Hz. Ömer seni niye dövdü, diye sorulduğunda: Besmele'deki sini uzatmadığımdan, cevabını verdi. İbnu Sirin'den yaptığı rivayet de şöyledir: Besmele'deki sin harfini uzatmayanı, hoş karşılamazdı.
İbnu Ebi Dâvud «Kitabu'I-Mesahif»inde, İbnu Sirin'in mushafı süslü yazanı kerih gördüğünü nakleder. Neden kerih gördüğü sorulunca, bir eksiklik olduğunu söyledi. Necis bir şeyle Kur’ân'ın yazılması haramdır, altın suyu ile yazılırsa güzel olur, dedi. Gazâli de bunu rivayet etmiştir. Ebu Ubeyd, İbnu Abbas, Ebu Zerr ve Ebu'd-Derda'nın, altın suyuyla yazılmasını kerih gördüklerini nakleder. Ebu Ubeyd, İbnu Mesud'dan şu rivayette bulunmuştur: İbnu Mesud bir gün mushafı altın suyuyla süsleyen bir kimseyi görünce; ona Kur' an'ın en güzel süsü, onu hakkıyla tilavet etmektir, dedi.
Şafii uleması şöyle der: Kur’ân'ın, duvara ve tavana yazılması şiddetle mekruhtur.
Kur’ân'ın Arapça dışında bir dilde yazılması meselesinde Zerkeşi şöyle der: Bu hususta hiçbir alimin görüşünü beyan ettiğini görmedim. Belki de caiz olabilir. Şu kadar var ki Arapça bilenin, Kur’ân'ı Arapça olarak okuması daha i-yidir. Fakat akla en yakın olan, Arapça dışında bir dille yazılmamalıdır. Bu aynen, Arapça dışında başka bir dille okunması gibidir. Ulemanın; 'kalem, iki dilden biridir' sözü de bunu ifade eder. Halbuki Araplar, Arapça dışında bir başka dili bilmiyorlardı. Allahu Taâlâ da Kur’ân'ı tanıtırken «Apaçık bir Arapça ile nâzil olduğunu» söylemiştir.
İbnu Ebi Dâvud, İbrahim et-Temimi'nin şöyle dediğini nakleder: Mushaf-lar ancak Mısır hattıyla yazılmalıdır. İbnu Ebi Dâvud, Kur’ân'ın Mısır hattıyla yazılmasının Arapça'nın en önemli özelliği olduğunu söyler.
2- Mushaf'ın Noktalanması ve Harekelenmesi
Bu konuda farklı görüşler vardır. Bir rivayete göre mushafa ilk noktalama işaretleri yapan Abdulmelik b. Mervan'ın emriyle Ebu'l-Esved ed-Dueli'dir. Bir rivayete göre; Hasen-i Basri veya Yahya b. Yamer veya Nasr b. Asım el-Leysi'dir.
Kur’ân'a ilk hemze, şedde, revm ve işmam'ı koyan el-Halil'dir.
Katade: Kur’ân önce noktalandı, sonra da hizip ve cüzlere ayrıldı, der.
Kur’ân'da yapılan ilk çalışma, âyet sonlarına nokta koymak oldu. Sonra âyetlerin baş ve sonları belirlendi. İbnu Ebi Dâvud, Yahya b. Ebi Kesir'in şöyle dediğini rivayet eder: Sahabe, âyet başlarına konan üç noktadan başka, Kur-an'a bir ilavede bulunmamışlardır.
Ebu Ubeyd, İbnu Mesud'un: Kur’ân'a, Kur’ân dışında bir şey ilave etmeyin, dediğini nakletmiştir. Nehai'den yaptığı rivayette ise, mushaftaki noktaları hoş görmediğini nakleder. İbnu Sirin de: Kur’ân'daki noktaları, fevatih ve hava-timleri hoş karşılamamıştır. İbnu Mesud ve Mücahid de, Kur’ân'ın aşirlere bölünmesini kerih görmüşlerdir.
İbnu Ebi Dâvud, Nehai'den yaptığı rivayette aşirleri, fevâtihi, mushafın e-badını küçültmeyi, sûre adlarının yazılmasını kerih gördüğünü nakleder. Ayrıca, içinde sûre veya âyet adı yazılı bir mushaf getirildiğinde Nehai, bunları silin; çünkü İbnu Mesud, mushafa bunların yazılmasını kerih görmüştür, dediğini nakleder. Ebu'l-Âliye'den yaptığı rivayette ise, mushafta sûrenin başı şöyle, sonu şöyledir, şeklinde yazılan yazıları, kerih gördüğünü nakleder.
Malik b. Enes şöyle der: Resûlullah'ın 'Kur’ân'ı Kur’ân dışındaki kelimelerden tecrid ediniz' sözüne uyarak Kur’ân'a, aşir ve humus işaretlerinin konulması, sûre isimleri, âyet sayılarının yazılması mekruhtur. Nokta konulması ise, caizdir. Çünkü nokta bir şekil değildir. Noktaların Kur’ân'dan olduğunun önemi yoktur. Bunlar, okunan kelimelerin durumunu göstermekten başka bir şey değildir. Buna ihtiyaç duyanlar için, konulmasında bir sakınca yoktur.
Beyhaki şöyle der: Kur’ân'a karşı saygı göstermek, en güzel bir hatla, o-kunaklı yazmak, harfleri küçültmemek ve sık yazmamak, âyet, secde, aşir, vakf sayılan, kırâat ihtilafı ve âyetlerin mânaları gibi hususları âyetlere karıştırmamak, Kur’ân'ın adabındandır. İbnu Ebi Dâvud, Hasan-i Basri ve İbnu Sirin'in mushafı noktalamada beis görmediklerini nakleder. Rabi'a b. Ebi Abdirrahman-dan da harekelenmesinde beis olmadığını nakleder.
Nevevi şöyle der: Mushaf'a nokta ve hareke koymak, hata ve tahriften koruduğu için müstehabdır. İbnu Mücahid, mushafta ancak müşkil kelimeler harekelenmelidir, der. Dâni ise şöyle der: Mushafta, harflerin şeklini değiştireceğinden siyah nokta konulmasına; muhtelif kıraatların, büyük ölçüde karışıklık ve değişikliğe yol açacağından değişik renkli yazı ile bir mushafta toplanmasına cevaz verilmemiştir. Bana göre; hareke, tenvin, şedde, sükun ve med işaretleri kırmızı, hemzeler ise sarı renkle yazılmalıdır.
Cürcani, «eş-Şâfi» adlı eserinde, Şafii ulemasından yaptığı nakle dayanarak şöyle der: Kur’ân'daki kelimelerin tefsirini satır aralarına yazmak, çirkindir.
3-Kur’ân'ın Harekelenmesi
İslam'ın ilk günlerinde Kur’ân'ın harekelenmesi, nokta şeklinde olurdu. Fetha, harfin önüne bir nokta, zamme harfin sonuna, kesre ise altına konulurdu. Dâni bu usulü uygulamıştır. Günümüzde meşhur olan hareke şekli, harflerden alınan harekelerdir. En çok kullanılan ve daha açık olan bu harekelemeyi, ilk defa el-Halil ortaya çıkarmıştır. Fetha harfin üstünde uzunca bir çizgi, kesre harfin altında bir çizgi, zamme ise harfin üstünde küçük vav şeklinde bir işaret, tenvin aynı harfin tekrarıyle, şayet harf halk harflerinden önce ve muzher bir harf ise, o harfin üstüne yazılır. Aksi takdirde iki harf arasında kalır. Mahzuf elif ve ondan bedel olan harf yerine, kırmızı işaret konur. Mahzuf olan hemze, harfsiz olarak kırmızı hemze ile yazılır. Yâ harfinden önceki nun ve tenvine ik-lab alameti olarak, kırmızı nun harfi konur. Halk harflerinden önce de sükun konur. Sükun, idgam ve ihfada okunur. Her sakin harfe sükun konulur, idgam edilen harften sükun kaldırılır. ***** dan önceki ***** harfi hariç, sonraki harf şedde-lenir. ***** kelimesinde olduğu gibi ***** harfine sükun konulur.
Harbi, «Garibu'I-Hadis» adlı eserinde, İbnu Mesud'un: 'Kur’ân'ı tecrid ediniz' sözünün iki mânaya geldiğini açıklar: Birincisi; tilaveti sırasında başka bir söz karıştırmayınız. İkincisi ise, yazısına nokta veya aşir işaretleri koymayınız, olduğunu söyler. Beyhaki, İbnu Mesud'un kastettiği mâna şudur der: Kur’ân'a diğer kitaplardan bir şey karıştırmayanız, çünkü Kur’ân'ın dışındaki kitaplar bize Yahudi ve Hristiyanlar tarafından ulaştırılmaktadır, onlarınsa güvenilir kimseler olmadığı aşikardır.
4- Mushaf'ın Ücretle Yazılması, Satılıp Alınması
İbnu Ebi Dâvud, «Kitabu'I-Mesahif»inde, İbnu Abbas'ın Mushaf yazmadan dolayı ücret almayı kerih gördüğünü nakleder. Aynı rivayeti, Eyyub es-Sahtiyani'den nakleder. Hz. Ömer ve İbnu Mesud'dan yaptığı rivayete göre, Mushaf'ın alınıp satılmasını, yazma ücreti alınmasını kerih görmüşlerdir. Muhammed b. Sirin'den de aynı rivayette bulunmuştur. Mücahid, İbnu'l-Müseyyeb ve Hasan-i Basri'den yaptığı rivayete göre bunlar, yukarıdaki üç şeyin yapılmasında beis görmediklerini, nakleder. Said b. Cübeyr'den yaptığı rivayete göre, Mushafların satılması konusunda bir soruya, beis yoktur, şeklinde cevap verdiğini, Mushaf yazanların el emeklerini aldığını, nakletmiştir. İbnu'l-Hanefiyye'den yaptığı rivayette, Mushaf satma konusunda bir soruya, satmasında beis olmadığını, satılanın kağıt olduğunu nakletmiştir. Abdullah b. Şakik'den yaptığı rivayette şöyle dediğini nakletmiştir: Sahabe-i Kiram, Mushaf'ın satılışı konusunda cevaz vermezlerdi. Nahai'nin; 'Mushaf ne satılır, ne de miras bırakılır' sözünü de rivayet etmiştir. İbnu Müseyyeb'den yaptığı rivayete göre, bu zat Mushaf satışını hoş karşılamaz, kardeşine Mushaf'ı yazmada yardım et, veya ona hibe et, dediğini nakleder. Ata tarikıyle İbnu Abbas'ın şöyle dediğini nakleder: Mushafları satın al, fakat satma. Mücahid'den yaptığı rivayette ise Mücahid, Mushafların satılmasını nehyetmiş, fakat alınmasına ruhsat vermiştir.
Buraya kadar yapılan nakillerde, selefin şu üç görüşte toplandığı ortaya çıkmıştır; Mushafın satılması kerih, alınması ise kerih değildir. Bize göre en doğru olan da budur. Nevevi, «Şerhu'l-Mühezzeb»inde bunu doğrulamış, bu görüşü Şafii hazretlerinin sözüyle, İbnu'l-Enbari'nin «Zevaidu'r-Ravda» adlı eserinden nakletmiştir.
Rafii şöyle der: Denildiğine göre, Mushaf yazmadan dolayı alınan ücret, kağıdına ödenen ücrettir. Çünkü Allah kelamı alınıp satılmaz. Bir rivayete göre de alınan ücret, istinsah ücretidir.
Yukarıdaki iki sözün isnadı, İbnu'l-Hanefiyye ile İbnu Cübeyr'e dayanır. Burada üçüncü bir görüş daha vardır ki o da, hem yazma ücreti, hem de kağıt, bedelidir. İbnu Ebi Dâvud, Şabi'nin şöyle dediğini rivayet eder: Mushaf'ın satılmasında bir beis yoktur. Çünkü satan, kağıt ile el emeğini satmaktadır.
5-Mushaf'a Layık Olan Hürmet Şekilleri
Şeyh İzzeddin b. Abdisselam, «Kavaid» adlı eserinde şöyle der: Mushaf huzurunda ayakta durmak, Sahabe devrinde görülmese bile, bidati hasene'dir. Bu konuda en doğru söz, Nevevi'nin «et-Tibyan» adlı eserinde ifade ettiği sözüdür. Nevevi, bu hareketin Kur’ân'a tazim ve değer verme bakımından müstehap olduğunu kabul etmiştir.
Kur’ân'ı öpmek müstehaptır. Çünkü İkrime b. Ebi Cehl Mushaf'ı öperdi. Bazı ulema da Mushaf'ın öpülmesini Haceru'l-Esved'in öpülmesiyle kıyaslamış-lardır. Çünkü Mushaf, Allah'ın kullarına bir hediyesidir. Küçük çocuğun öpülme-si nasıl müstehapsa, Mushaf'ın öpülmesi de meşrudur.
Ahmed b. Hanbel'den şu üç rivayet nakledilmiştir; Mushaf'ı öpmek caizdir, müstehaptır. Mushaf'ın öpülmesinde, hürmet ve ikram olsa bile, bu mevzuda kıyas yapmak doğru değildir. Bu yüzden Hz. Ömer, Haceru'l-Esved hakkında şöyle demiştir. Eğer seni Resûlullah'ın öptüğünü görmeseydim, ben de öp-mezdim.
Mushaf'a güzel koku sürülmesi, yüksek bir yere konması müstehaptır. Mushaf'ın yastık yapılıp üzerinde uyunması haramdır. Çünkü bu hareket, Mushaf'ı küçük düşürmek veya ihanet etmektir. Zerkeşi, Mushaf'a doğru ayak u-zatmayı da haram sayar. İbnu Ebi Dâvud Sufyan'dan, Mushaf'ın duvara asılmasının mekruh olduğunu nakleder. Ayrıca Dahhak'dan şöyle dediğini rivayet e-der: Hadis-i Nebevi'ye, Mushaf'a ayırdığınız yüksek yer gibi bir yer ayırmayınız.
Sahih bir kavle göre Mushaf'ı gümüşle süslemek caizdir. Beyhaki, Velid b. Müslim'in şöyle dediğini rivayet eder: Malik b. Enes'e Mushaf'ın gümüşle süslenip süslenemeyeceğini sordum; o da bize bir Mushaf getirerek şöyle dedi: Babamın bana, dedemden naklettiğine göre Sahabe-i Kiram, Hz. Osman zamanında Kur’ân-ı cemettiler ve elindeki Mushaf'ı göstererek, bu şekilde yaldızladılar, dedi. Sahih olan kavle göre, altın suyu ile yaldızlanmış Mushafı okumak, kadınlara caiz, erkeklere ise değildir. Bazı ulema yaldızlamanın kabında değil, Mushaf'ın kendisinde yapılacağına cevaz vermiştir. Doğru olan, hem kabının, hem de Mushaf'ın yaldızlanmasındadır.
Mushaf'ın yırtılan veya eskiyen yapraklarının değiştirme ihtiyacı duyulduğunda, bu yaprakların düşüp üzerine basılma endişesi olduğundan, bir kovuğa veya benzeri yerlere konulması caiz değildir. Harflerini kesmek, kelimelerini bölmek olacağından, Mushaf'ı yırtmak caiz değildir; çünkü bu hareket yazılı â-yetleri küçümsemek demektir. Halimi de bu görüştedir.
Halimi ayrıca şöyle demiştir: Mushaf'ın kirlenen yapraklarını su ile yıkamak, veya bunları yakmakta beis yoktur. Çünkü Hz. Osman, içinde âyetler ve mensuh kırâatlar bulunan Mushafları yakmış, kimse buna karşı çıkmamıştır. Bazı ulema yıkamanın, yırtmaktan daha uygun olduğu görüşündedirler. Çünkü yıkanan yaprakların suyu, yere dökülmüş olur.
Kadı Hüseyin, «Talik»inde Mushaf'ın yakılmasını kesinlikle yasaklamıştır. Çünkü yakmak, Mushaf'a karşı saygısızlıktır. Nevevi de bunun mekruh olduğunu söyler.
Bazı Hanefi fukahasına göre, eskiyen Mushaf yaprakları yakılmaz, bir yere çukur kazılıp gömülür. Üzerine basma ihtimali olduğundan, bu konuda iyi düşünmek gerekir.
İbnu Ebi Dâvud, İbnu Müseyyeb'in şöyle dediğini rivayet eder: Siz, mus-hafcık ve mescitcik demeyin; çünkü Allah'a ait olan her şey, büyüktür.
Şafii ve cumhur ulemaya göre; ister küçük, ister büyük olsun, abdestsiz iken Mushaf'a dokunmak haramdır. Çünkü Cenab-ı Hak, ***** (Vakıa, 79.) buyurmuştur. Tirmizi ve diğer muhaddisler: "Kur’ân'a temiz olmayan el sürmesin", hadisini rivayet etmişlerdir.
İbnu Mâce ve diğer muhaddisler, Enes'den merfuan şu rivayette bulunurlar: Bir kul öldükten sonra, kabrinde faydalandığı yedi şey vardır: Bunlar, i-lim öğretmek, su akıtmak, kuyu kazdırmak, hurmalık yetiştirmek, mescid inşa etmek, ölümünden sonra kendisine istiğfar edecek evlad yetiştirmek veya bir Mushaf miras bırakmaktır.