Çocuğa Güzel Bir İsim Seçmek
Bu, çocuğun ana baba üzerindeki haklarındandır. Bu nedenle ona, kendisini sıkıntıya sokacak bir isim vermemek veya kendisini incitecek ve insanların alaya alacağı bir lakap takmamak gerekir. Aksine ona Müslüman isimlerinden güzel bir isim koymak gerekir. Çünkü isimler hayra yorulur ve onlarla sevinç duyulur. Hatta güzel isim, rüyada bile güzele yorumlanır.
Müslim’in Sahîh’i ve Ebû Dâvud’un Sunen’inde Enes b. Mâlik (radıyallahu ‘anhu)’dan Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
‘Bir gece rüyamda şunu gördüm: Sanki ben, ‘Ukbe b. Râfi‘’in evindeyim. Bu sırada bize Medine’nin kaliteli hurmalarından olan ve İbn Tâb[1] denen hurmadan getirildi. İşte bu rüya, dünyada yükseleceğimize, ahirette sonumuzun iyi olacağına ve dini hayatımızın güzelleştiğine yorumlandı.’[2]
Bir de Buhârî’de Sa‘îd b. el-Museyyîb tarikiyle (yoluyla) rivayet edilen hadise bakmak gerekir.
“Sa‘îd, babası Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’e geldi. Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem):‘Adın ne?’ dedi. Baba:‘Hazin (huysuz)’ dedi. Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem): ‘Sen Sehl’sin (güzel huylusun)’ dedi. Adam:‘Babamın bana verdiği ismi değiştirmem’ dedi.İbnu’l-Museyyîb der ki:‘Hala huysuzluk bizde var olmaya devam ediyor.’”[3]
Ayrıca Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ‘Eslem kabilesine Allah selamet versin. Gifâr kabilesini Allah bağışlasın. ‘Usayye kabilesi ise, Allah’a ve Rasulüne asi olmuştur.’[4]
Buhârî’nin Sahîh’inde ise ‘İkrime’nin, kendisinden mürsel senedle yapılan rivayette şöyle dediği yer almıştır:
“Suheyl b. ‘Amr gelince Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem): ‘İşiniz kolaylaştı’ buyurdu.”[5]
Bu itibarla çocuklarına erdemli ve iyi insanların adlarını vermeye özen gösteren kimse, çocuklarına isim koyarken kafir erkek ve kadınlar ile ahlâk dışı yaşayan kadınların adlarına özenen kimse gibi değildir. Nitekim birincisi sevap kazanırken ikincisi kötü niyetinin karşılığını bulur. Zira çocuğuna isim koymak için peygamberler, sahâbeler ve onlara güzellikle uyan tâbî‘in adlarını gözeten kimse ile çocuklarına adlarını vermek amacıyla raksçı kadınların ve günahkar erkeklerin adlarını özenti haline getiren kimse arasında çok büyük bir fark vardır.
Kaldı ki kişi, çoğunlukla adını taşıdığı kimseye yakınlık duyar. Örneğin adı Muhammed olanın, Muhammed adı taşıyanları, adı Yahyâ olanın da Yahyâ adını taşıyanları sevdiğini görürsün. Diğer isimler için de durum aynıdır. O halde Müslüman’a yakışan, erdemli, hayırlı ve yararlı insanların adlarını seçmesidir.
Bilindiği üzere, Meryem (‘aleyhâ selâm) ‘İmrân (‘aleyhi selâm)’ın kızı olup kardeşi de Harun (‘aleyhi selâm)’dır. Mûsâ (‘aleyhi selâm) da, ‘İmrân (‘aleyhi selâm)’ın oğludur ve onun da kardeşi Harun (‘aleyhi selâm)’dır. Ancak Meryem (‘aleyhâ selâm), Mûsâ (‘aleyhi selâm)’ın kardeşi olmayıp aralarına uzun yüzyıllar girmiştir. İşte bu durum Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’a sorulmuş, o da:
‘Onlar, kendilerinden önceki peygamberler ve sâlih kimselerin adlarıyla adlandırılırlardı’ şeklinde cevap vermiştir. Bu cevap, Müslim’de Mugîre b. Şu‘be (radıyallahu ‘anhu)’dan rivayet edilen şu hadiste yer almıştır:“Ben Necrân’a geldiğimde bana:‘Siz Kur’ân’da Meryem (‘aleyhâ selâm) hakkında: ‘Ey Harun’un kız kardeşi’ şeklinde bir ayet okuyorsunuz. Halbuki Mûsâ (‘aleyhi selâm), ‘Îsâ (‘aleyhi selâm)’dan şu kadar zaman öncedir’ diye sordular. Ben Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’e geldiğimde bunu kendisine sordum. O da:
‘Onlar, kendilerinden önceki peygamberler ve sâlih kimselerin adlarıyla adlandırılırlardı’ buyurdu.”[6]
İşte bu nedenle bize yakışan, oğlumuz ve kızımıza iyi kimselerin adlarından bir ad vermemizdir. Nitekim Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ‘İsimlerinizin Allah katında en sevimli olanı Abdullah ve Abdurrahmân’dır.’[7]
Bir hadiste de Rasûlüllâh (sallallahu aleyhi ve sellem): ‘Benim adımı alın, fakat künyemi almayın’ buyurmuştur.[8]
Bu hadis, Müslim’in kimi rivayetlerinde şu ifadelerle yer almıştır:
“Ensâr (radıyallahu ‘anhum)’dan bir adamın bir erkek çocuğu oldu. Adam, çocuğa Muhammed adını vermek istediğinden Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem)’e gelip bunu kendisine sordu. Bunun üzerine Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem): ‘Ensâr iyisini yapmıştır. Benim adımı alın, fakat künyemi almayın’ buyurdu.”[9]
Nitekim Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem) de çocuğuna İbrahim adını vermiştir.[10]
Öte yandan Buhârî ve Müslim’de Ebû Mûsâ (radıyallahu ‘anhu)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
‘Bir oğlum oldu, onu Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem)’e getirdim. Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem) da, ona İbrahim adını verdi.’[11]
Bekr b. Abdullah b. Ebû Zeyd, Tesmiyetu’l-Mevlûd adlı eserinde şöyle der:
“Ey Müslüman, ben hakkı hatırlatmak üzere tekrar şunu vurgulamak isterim: İsim, sahibinin unvanıdır. Nasıl ki kitap başlığından hareketle okunuyorsa aynı şekilde çocuk da, inanç ve eğilimi bakımından adıyla tanınır. Hatta ona bu adı seçenin inancı, basiret ve düşünce kapasitesinin sınırı da bununla bilinir. Bu itibarla çocuğun adı, onun çerçevesi ve tanıtıcı göstergesidir. O bu isme bağlıdır ve ismin gösterdiği anlama göre kendisi, babası, milletinin durumu ve onlara ait idealler, ahlâk ve değerler değerlendirilir. İsim, sahibiyle arasındaki sıkı münasebetten dolayı çocuğun göstergesi olmaktadır. Bu, üstün kudret ve sınırsız ilim sahibi Allah’ın takdir ve kullarının ruh dünyalarına ilham ettiği ve kalplerine yerleştirdiği bir husustur.
Herhangi bir lakap, büyük ölçüde sahibiyle uyumlu olur.
Nitekim halkın dilinde şu söz ünlüdür:
‘Lakaplar gökten iner. O yüzden neredeyse her kaba ve iğrenç isimin, kendisine uyan bir sahibe, iyi bir ismin de iyi bir sahibe denk düştüğünü görürsün.’
İsimler, aynı zamanda anlamların kalıpları ve anlatıcılarıdır.
Bu nedenle Arapların dil kurallarından biri de, anlamın kelimenin yapısından alınıp anlaşıldığıdır.
İbnu’l-Kayyım el-Cevziyye’nin de dediği gibi, yine aynı nedenle hem sıradan insanların hem de seviyeli insanların çoğunun isimleri sahiplerine uygun düşmektedir.
Nitekim insanların bazısı, gördüğü kişinin adını tahmin etmiş, tahmini doğru çıkmış ve bu kimse, neredeyse hiç yanılmaz hale gelmiştir.
Gerçekten de isimlerin, güzellik, çirkinlik, hafiflik, ağırlık, incelik ve yoğunluk bakımından sahiplerinde etkileri vardır.
O halde ey Müslüman! Allah sana verdiği çocukları mübarek kılsın, hem lâfzı hem de manası bakımından güzel olan adı seçmek suretiyle, çocuğuna, kendine ve ümmetine iyilikte bulun.
Bir de güzel seçimin birden fazla anlamı vardır. Şöyle ki bu, Müslüman babanın Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem)’in çizgisine olan bağlılığının sınırını ve düşüncesinin, onu doğruluk, istikamet ve çocuğuna güzel isim vermek suretiyle iyilikte bulunma yolundan saptıracak olan etkilerden ne ölçüde uzak kaldığını göstermektedir.
Kısacası isim, onu seçenin kimliğini dile getiren sembol ve kültürel düzeyinin duyarlı bir ölçüsüdür.
Halk arasında yaygın olan sözlerden biri de:
‘Babanı senin adından tanırım’ şeklindedir.
İsim, aynı zamanda çocuğu dinin yoluna ve ilkelerine bağlamakta ve bereketli kılmaktadır. Böylece çocuğun adı, örnek alınan bir peygamber veya sâlih bir kulu hatırlatmış olur. Bu sayede dua ve ilk kuşak Müslümanların yolunu izlemenin fazileti gerçekleşmiş, adları korunmuş, meziyet ve durumları hatırlanmış ve ümmetin yeni neslinde iyileştirici zincir süreklilik kazanmış olur.
Bu, aynı zamanda çocuğun iç dünyasını üstün ve değerli kişilik duygularıyla donatır. Zira çocukluk süreci ilerleyip beş altı yaş arasında çevresini fark ettiği ve sorgulama yaşı olan yedi yaşına geldiği zaman şu soruları soracaktır: Babacığım, bana kimin adını verdin? Benim için neden bu adı seçtin? Bu ad, ne anlama gelmektedir? Bu çerçevede eğer baba, güzel seçim yapmışsa sevince boğulur. Aksi takdirde, henüz erginlik çağına gelmemiş olan çocuğu karşısında çıkmaza girerek zayıflığı ve akıl yetersizliği ortaya çıkmış olur. Aynı zamanda baba, çocuğuna yönelik eğitim faaliyetinin ilk aşamalarından itibaren ona, yabancısı olduğu bir elbise giydirmiş ve kendisini, uyumsuz bir kalıba sokmuş olur. Bu ise, doğruluk yolundan sapmadır. Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem), şu hadisinde bu gerçeği ifade eder:
‘Her çocuk mutlaka fıtrat üzere doğar. Ardından ana babası onu Yahudîleştirirler...’[12]
Kısacası isim, çocuğun kapsamında konumlandığı bir kalıptır. Mesela üç harfli adını tam olarak duyduktan sonra onunla ilgili olarak ilk tasavvura sahip olursun ve bu insanı şekillendirip değerlendirmek üzere, zihnine bu tür isimlerin ifade ettiği anlamlar, zihnine akın etmeye başlar.
Bunlar, ismin çocuk ve babası üzerindeki etkilerden olduğuna göre, bunun ötesinde bir takım din dışı isimlerin, özellikle de batı menşeli olanlarının yoğunlaşmasından ümmetin başına gelecek olanları gözden kaçırmamak gerekir. Bu itibarla Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem)’in:
‘Her kim, İslâm’da güzel bir çığır açarsa, hem o çığırın sevabını hem de ona göre davranan kimsenin kazandığı kadar sevap kazanır’[13] şeklindeki hadisinde işaret edildiği üzere ismin, gidişatı ve ahlâkî yapılanması bakımından ümmet üzerinde etkisi bulunmaktadır. Aynı zamanda bu, fikir ve itikat dalgalanmalarının ümmet üzerindeki etkisinin ve ahlâk ve edep ilkelerinden sapmasının boyutu hakkında açık bir fikir de vermektedir.
Bu durumda yabancılaşmanın onu istila etmesi ve dış kültürlerin karışmasına ne demeli!
Aynı şekilde dine uygun isimlerde sembolleşen İslâmî karakterden el çekildiğinde neslin omurgasındaki bağlayıcı ana unsurun kopuşuna ne demeli!
Sonra bu, yetersizlik ve istilaya uğramış olma kompleksine yenik düşmüş ümmetin niteliklerindendir. Çünkü nefis, tıpkı kölenin efendisine uyması gibi, sürekli kendisine üstün gelene ayak uydurma tutkusu taşımaktadır.
Yine bu, aynı zamanda ümmetin ipinin pazara çıkarıldığını, ümmetin içinde fertlerinin ruh dünyasında büyüyen bu alçak despotun durumunun yaktığı ateşi söndürecek kimselerin bulunmadığını gösterir.
Yapılan bu açıklamalara binaen çocuğun adını güzel seçmek, dinin gereklerinden biri olmaktadır.
Küçük Çocuğa Künye Vermek
Küçük çocuğu künye ile çağırmakta bir sakınca yoktur. Künye erkek künyesi de, kadın künyesi de olabilir. Çocuğa “ey ebu filan” yahut “ey ümmü filan” denilebilir. Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in Enes b. Malik radıyallahu anh’ın kardeşine söylediği söz daha önce geçmişti. Rivayetlerden birinde – zannederim o kardeşi sütten yeni kesilmişti – “Ey Ebu Umeyr! Serçecik ne yaptı” buyurmuştur.[14]
Yine Ümmü Halid denilen çocuğa: “Ey Ümmü Halid! Bu elbise ne güzel” demiştir.[15]
Başkasının Çocuğuna‘Oğlum’ Diye Hitap Etmek
Bir kimsenin, çocuğundan başkasına ( ياَ بُنَيَّ ) ‘oğlum’ diye seslenmesi caizdir. Çünkü Müslim’in Sahîh’inde Enes (radıyallahu ‘anhu), şöyle demiştir:
‘Rasûlüllâh (sallallahu ‘aleyhi ve sellem)’in bana: ‘Oğulcuğum’ dedi.[16]
[1] Medine’liler tarafından bilinen bir çeşit hurmadır. İyi cins bir yaş hurma olup, Medine halkından İbn Tab denilen kimseye nispet edilmiştir.
[2] Müslim, (2270); Ebû Dâvud, (5025).
[3] Buhârî, (6190).
[4] Buhârî, (5470) ve Müslim, (2144)’de hadis İbn Ömer (radıyallahu ‘anhu)’dan merfu olarak rivayet edilmiştir. Hadiste ‘Eslem’ kelimesinin selameti, ‘Gifâr’ kelimesinin mağfireti (bağışlanmayı), “‘Usayye” kelimesinin de asiliği çağrıştırdığına işarette bulunulmuştur.
[5] Buhârî, buna uzun bir hadisin içinde (2731-2732) yer vermiştir. Hadiste ‘Suheyl’ kelimesinin kolaylık anlamı içerdiğine işaret edilmiştir.
[6] Müslim, (2135).
[8] Buhârî, (6187) ve Müslim, (2133). Hadisi Câbir b. Abdullah (radıyallahu ‘anhu)’dan merfu olarak rivayet etmişlerdir.
[9] Müslim, (sy. 1683).
[10] Buhârî (6194-6195).
[11] Buhârî, (6198); Müslim, (2145).
[12] Hadisi Buhârî, (3/176) ve Müslim (2658)’de Ebû Hureyre (radıyallahu anhu)’dan rivayet edilmiştir.
[15] Sahihtir. Tahrici daha önce geçmişti.
[16] Müslim, (2151).